29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23EKİM1994PAZAR CUMHURİYET KÜLTÜR SAYFA 15 GUNDEMDEKİ KONU MEDYA ONAT KUTLAR Ase'nin ölümüSaat gecenin ikisi. Serra'dan aldığım Trieste üstüne güzel bir kitabı okumaya ve müzik diniemeye çalışı- yorum. Diniemeye savaştığıın müzik de Grieg'in Peer Gyırt Söiti'nden 'an- dante doloroso'. Yani "Ase'nin ölö- mö". Rengeyiklerinin çektiği ve asli- nda bir ölüm yatağı olan kızakta, uç- suz bucaksız karh vadilerin ve orman- lann ötesinde. çocukluğun masal şa- tolanna doğru ilerleyen Ase. Ase'nin yerinde o küçük flütçü Er- dim'i görmeye çalışıyorum. Hani Kazdağlan'nda Çoban Endimivon - un uyuduğu tepelerden birine, elinde- ki çalgıdan sihirii sesler çıkararak uzaklaşan o küçük/flütçüyü. Ardında saf, uçan bir anı \je sonsuz bir gözyaşı denizi bırakarak. Onun hunharca öldürûlüşûnün tüm aynnülannı verdi TVler. Ama o andante doloroso'yu kendi arkadaş- larının gözyaşlan içinde çalışıru vermedi. Günümüzün kanlı. kahn ve kaba çizgilerine fazla "ince" gelmiş olmalı. Ama ne mûmkûn? Saatlerdir ne ki- tap okuyabiliyorum ne de müzik din- Ieyebiliyorum. Bütün "mücavir" TV ve radyolarda, kasetcalarlarda bangır bangır bir gürültü. Aşağıda "gençfik lokaUeri"nde, sokağa verilmiş hopar- lörlerden aynı gürültü. Geçen özel ya da ticari arabalann neredeyse tümün- de. sokaklara taşan müzikal çığlıklar ve binalan sarsan ritim vuruşlan. Inamlmaz bir kakafoni! Birileri bunun "normalleşme", "de- mokrasT ve "rönesans" olduğunu sövlüyor. Once altıru bir kez daha çizerek şunlan söylemeliyim: Hiçbir müzik türüne karşı değilim. Adı zamana ve yere göre değişse de kendisi üç aşagı beş yukan ortak özel- likler taşıyan "hafifmüzik", "pop mü- rik" denilcn müzik türüne de. Ara- lannda, müzisyen dostlanm var. Pop müzik dinleyen. seven genç arkadaş- lanm var. Hiçbiriyle hiçbir sorunum yok. Benim sorunum, kendi çıkarlan dışinda kimseye hayat hakkı tanıma- yan vahşi ve Amerikano-arabesk ti- caret ve medya erbabı ve onlann goygoyculan ile. Bireysel rahatsızlığımı önemsemı- yorum. Nihayet sessiz bir yer bulur. örada otururum. TV ve radyo kanal- lannı kapatınm, olur biter. Ama yüzyıllann birikimi kültüre yazık oluyor. Ne ülkemizde ne de dünyada insanlann bu ilkelliğe layık olduklanna inaruyorum. "Global Village" dediğimiz köyden taşan gürültüye. para kazanma ve ik- tidar hırsına, orman yasalannın şid- detine, bizler layık değiliz. Bunun adı normalleşme. demokra- si ya da rönesans olamaz. Işe önce şu kavramlardan başla- yalım: Değişim, doğanın da. toplumun da yasasıdır ama tek başına bir değer de- ğildir. Değişen her şeyin daha iyiye, daha mükemmele, daha gelişmiş ola- na doğru değiştiğini söyleyebilir mi- yiz? Giysi modalan durmadan deği- şir. Ne anlama gelir bu? İyiye mi işa- retj.yoksa kötüye mi? Üstelik bu açıdan bakıldığında pek bir şeyin değişmediğini de görüyoruz. 1930'larda da vardı "yaygın müzik*', 1950'lerdeyada 197Öİerdede. Benim gibi orta yaşta olanlar. hatta daha gençlerimiz haürlamazlar mı Abdul- lah Yüce'leri. Hamiyefleri, Türk tan- goculannı, daha sonrakilerin yaygmlığmı, yani Zcki Müren'leri, Barış Manço'lan, Cem Karaca'lan, Ajda Pekkan'lan, Orhan Gencebay lan?.. Nedir bugün değişen? Popüler müziğin yıllara göre tıpkı moda ya da günlük yaşam abşkanlı- klan gibi değişmesi, sadece teknolojik vejnedyatik nedenlerle yaygınlaşması niçin bir değer olsun? Evet yaygınlık! Düşüncede, kültür- de, alışkanlıklarda yaygmlık gerçek aniamda bir değer ifade eder mi? Gus- tav Janouch'un "Kafka'yla Konuşma- lar"da sözünü ettiği o olağanüstü anekdotu (anektod değil) hatırhyo- rum. "06845™" ilk kez yayımlandığı- sunun, Türkiye'de Moskova komp- leksinin, Suudi Arabistan'da ihanet eden kadmın recmedilmesi gerektiğj inancınm ne kadar yaygın olduğunu eklemek gerekir mi? Yaygınlık para kazandırabilir ya da iktidar sağlayabilir. Ama bunun ger- çek kültürle ya da gerçek demokrasi ile ne ilgisi var? Son on yılda para ve maddi çıkar ülkemizde inanılmaz bir yûkselen de- ğer, bir fetiş oldu. Şimdi art arda pat- layan çirkin skandallarla bu değerin sahiplerinin ve onlann başta medya olmak üzere toplumdaki goygoycu- lannın "kirienme serüvenJerini" ibret- le izliyoruz. Gençlere övünç yerine salık verdiğjmiz "Nastl olursa olsun para kazanma" yöntemini gerçekten savunabilir miyiz? nlara saldıran sözümona gazetecileri! Gerçek demokrasi ve özgüriük bu olabilir mi? Bize hukuk fakültesinin birinci sırufında, 'demokrasfnin çoğunluk hegemonyası olmadığının öğretilme- sinden bu yana otuz beş yıl geçti. Me- zolitik barbarlar çağından çağdaş de- mokrasiye kadar da onbinlercg yıl. Gordon Chikfın fkinci Dünya Savaşı yıllannda müthiş bir karamsarlıkla yazdığı gibi yeniden ormana mı do- nüyoruz? Kimler alkış tutuyor bu "global vil- lage"te politikacı-işadamı-medya kartelinin "yûkselen degerier"ine? Niçin? Gerçekten içtenlikle soruyorum: özgüriük bu olabilir mi? Özgüriük, ünlü bir gazetecimizin (üstelik eski nda Max Brod sevinçle büyük yazara gelir ve "Kitap daha ilk giin II tane satış yaptı" der. Dalgın. gülümser Kafta. "Kim acaba o meraklı okur?" der. Max Brod şaşınr: "On bir ayn okur. Nereden büejim?'* "Hayır" der Kafka, "On tanesini zaten ben aldım. dostlanm için. O tek kişiyi merak edi- yoram!" Şimdi bu olayı öğrenen ve geçen yıl "Kafka" filmini büyük bir ilgjyle izle- yen gençler. Kaflca'yı bir zamanlar az sattığı, yaygın olmadığı için küçüm- seyecekler mi? Değerli yazar Umberto Eco, Gülün Adı çok satarlann başına geçince bir demecinde ironi ile soru- yordu: "Acaba nerde hata yapöm?" Elbette yaygınlık başlıbaşına bir de- ğersizlik ifade etmez. Ama kültürel bir "değer" de olamaz tek başına. Nazi Almanyası'nda "üstûn ırk" düşüncesinin. McCarthy Ameri- kası'nda cadı avcılığının, Stalin Rus- yası'nda. kapitalist casusluğu kuşku- Bu ülkede en çok para kazanan kişi genelev patronu Bayan Manukyan Tken? Para kazanmak elbette ayıp değil. Ama başlı başına bir kültür değeri ol- madığı gibi, kazanma yönteminin başka değerlerle dengelenmesi gerek- mez mi? 'Iktidar'a gelince. tannm insanlık tarihi boyunca ne kadar kirleülmiş, faturası ne kadar ağır bir güç! Babil'i zaptedince. egemen olduklan ülkenm başkentinin tozlannı bile Dicle'nin sulanna savurtan despot Asur kral- lanrun iküdar hırsı geliyor aklıma. Ya da kendi çocuklannı düzinelerle boğ- durtan Osmanlı padişahlan. Siyasi iktidar böyleyse onunla genellikle an- laşan ekonomik iktidar farklı mı? Si- lah tekellerini, Medelline uyuşturucu kartelini, Krupp'lan ya da Hearst"ü. Berlusconi'vi şöyle birdüşünün! Sonra da bu ülkedeki medya pat- ronlannın koltuğunun altında aydı- öğretim üyesi) yazdığı üzere "îçinden geldiği gibi, kendini hiç sansör ya da kontrol etmeden davranmak" mı ger- çekten? Yaşam boyu sansürle benim kadar savaşan az insan var bu ülkede. Ama özgüriük, "keyfi"lik olabilir mi? Paul EJuard'ın dağlara, taşlara. do- ğan güne ve insan yüreğine yazdığı bu büyülü sözcük üstüne kütüphaneler dolusu kitap yazıldı. Ama hiçbirinde rastlamadım böyle bir tanıma. O ünlü yazanmız bir söyleşide, 12 Eylül günü askerler iktidara gelince içinden oh dediğini, ama sonra bir aydın olduğu- nu hatırlayıp bunu desteklememesi gerektiğini düşünerek kendini sansür ettiğini. bunun da yanlış olduğunu söylüyor övünerek. Sevgili okurlar, gözlerimizin içine baka baka söylü- yor bunu, düşünebiliyor musunuz? Bu gerçekten böyleyse. Beyoğlu'- nda "içinden geldiği için" kızlara cin- sel tacizde bulunan adama ne diyece- ğiz? Ya dönüp de bize "Kendimi san- sûr mü edeyimr' diye sorarsa!. Ya biri Tarkan'dan daha ileri gidip çişi geldiğinde bunu sadece söylemekle yetinmeyerek hemen oracıkta işini görüverirse, sonra da içinden böyle geldiğini söylerse?.. İnsan olmanın, bizi hayvanlardan ayıran başlıca özelliklerden birinin kendini içgüdülerine bırakmamak, onlan denetim alünda tutmak oldu- ğunu yeniden mi öğrenmeliyiz? Peygamberin eşinin özel yaşamı, kadınlann saçlannın mahrem olup olmadığı sorunlanndan sonra bası- nda, televizyonda tartıştıgımız şeylere bakınız! özgüriük, bu değildir! Bunları ko- nuşarak "konuşan Türkiye" oluna- maz. Ama bu medya yıldızlannın düşün- celerine kalılmadığımı. bilgilerinin yanlış ya da yetersiz. yorumlannın tehlikeli ve kültürsüzleştirici, tavı- rlannın güçlüden yana ve kişiliksiz ol- duğunu söylüyor. çok sayıda rnsanı- mızın görüşünü yansıtıyorum. Biliyorum. yalnız değilim. Çoİc sayıda genç, yaşlı. okumuş, okumamış insan böyle düşünüyor. Gerçekleri çarpıtmaksızın, cesaretle ve apaçık görüyor, kaygı duyuyor. Para, ün ve iküdar, hırsının gözleri bürüdüğü. üç kuruş gasp ederiz diye gencecik bir flütçünün acımasız eller- le boğulduğu, ortaçağ karanlığının hergün btrazdaha koyulaştığı, köyic- rin. kasabalann, kentlerin etnik bo- ğuşmalarla kan gölüne döndürüldü- ğü. gerçeğin mafya liderlerinden so- rulduğu, hapishanelerde yazarlann, bilim adamlannm çürütüldügü. dev- letin ve halkın iliklerine kadar so- yuJduğu, soygunun soyana kâr kaJdı- ğı, goygoyculann minareye kılıf haa- rladığı. eğitimin ve yönetimin şeriatçi- lara teslim edildiği. politikaalann ço- ğunun iktidar labirentlerinde kaybol- duğu ya da çıkar peşine düştüğü, erdemin, dürüstlüğün, onurun unu- tulduğu, kültürün kültürfizikle kanştınldıgı bu şiddet, soygun ve iki- yüzlülük toplumunda birçok kişi, tıpkı benim gibi. herkesin "şıkıdım şıkıdım" oynamadığının farkında. Ama acaba reklam rekabeti, ün ve çıkar hırsı ile gözleri kararmış olanlar yeterince farkında mı? Böyle bir toplumda "kültür"ün yeri ne? Soru bu. Bir zamanlar dıyordu ki Kierkega- ard, "Batan bir devir, en az farkında oMuğu şey yüzünden batar. Çünkü onun farkında olsaydı, batmazdı..." Ne acaba en az farkında olduğu- muzşey? Yddo ile geyik muhabbeti yap- manın neye yaradığını anlamıyorum ama bunun gerçekten "konuşan Tör- kiye" anlamına gelmediğini biliyo- rum. Tam tersine, birileri gelip zorlama- dan, biraz sussak da düşünsek. Peer Gynt.rengeyikİerininçektiği düşsel kızakta uzak bir sesle bagın- yor: "tleriye! Daha ileriye! Kariı or- manlara, çocukluğun masal şatolan- na!.." Zavallı Ase ise susuyor. Küçük Er- dim. Çünkü artık yaşamıyor. Hiç bir flüt sesı de duyulmuyor. Sevgili dostlar... umutsuzluk benim işim değil. Ama galiba biraz geç kaldık. McheUe Pfeiflfer, Lady Diana'yı canlandıracak • 1993 Eylülü'nde çocukJann katline emir veren polis şefıni Danny De Vito canlandınrken, olayı ortaya çıkaran 'iyi kalpli' polisi Antonio Banderas oynayacak. Damd Day-Lewis CUMHUR CANBAZOĞLL Doksanlı yıllarda büyük konu sıkınusı çe- ken Hollywood'u, eski fümlerin yeni versi- yonlan ile, TV ekranında sevilmiş dizilerin uzun metrajlı filmleri kurtanyor. Bunlann dışında ünlü romanlan astronomik rakam- larla beyazperdeye transfer etmeye uğraşan Hollywoodlu yapımalar. Geçen yıl sokak- larda yaşayan Brezilyalı çocuklann polis tarafından öldürülmesi olayını füm yapıyor Hollywood. Başrollerinde Daniel Day- Lewis, Danny De Vito, Antonio Banderas, Sİı- san Sarandon ya da Glenn Oose'un yer ala- cağı film, polisin olası engellemesine karşıhk Brezilya yerine Portekiz'de çekilecek. 1993 Eylülü'nde çocukJann katline emir veren po- lis şefini Danny De Vito canlandınrken. olayı ortaya çıkaran iyi kalpfi" pobsi Anto- nio Banderas oynayacak. Costa Gavras gibi yönetmen Senaryo, 50 bin dolara, bu konuda kitap yazan Yvonne Bezerra de Meflo'dan alındı. .Ancak de Mello. gişe hasılatının bir bölümü- nün sokaklarda yaşayan Brezilyalı çocuk- lann yaranna harcanması koşuluyla kontra- ta imza attı... Yapımalar HoUywood'da fıl- mi çekecek Costa Gâvras stilinde bir yö- netmen anyorlar. Yerli sinemada olduğu gibi dünya piyasalannda da hep aynı isimler film teklifı alıyorlar. Özellikle Hollywood, sine- maya gelecek seyircinin sünprizi pek sevme- diğini görerek referansı fazla oyunculan ter- cih etmeye başladı. Son dönemde kamera karşısına geçen ya da gecmeye hazırlanan oyunculann çalışmalan şunlar: • Dünya basınının manşetlerinde gezen Lady Diana gibi bir 'kahraman'ı kaçırmak ıstemeyen sinemaalar hemen kollan sıvadı- lar. Hollyvvood'da konuyla ügili üç filmin hazırlandığı söyleniyor. Bunlardan yalnız "Kriz" adı verilen filmden başına bilgi yansıdı. Lady Diana'yı canlandıracak Mk- helle PfeifTer BBCden alınan TV görüntüleri üzerinde çalışmaya başlamış. Prens Oıarles rolü için Daniel Day-Lewis'le görüşülürken Diana'nın sevgilisini oynayacak oyuncu Mıcbefle Pfeıffer hazırmış: James Hewht. • Disney fmparatorluğu, 80'lerin ikinci yansından bu vana yaptığı ataklarla 22 mil- yar dolarlık bir ekonomik güce kavuşmuş durumda. 1986"da "Küçük Denizkızı". ardı- ndan "Güzel ve Çirkin" ve "Aleaddin". son olarak da "Kral Aslan"m kazandığı başanlar Disney'i iyice hırslandırdı. Şirket daha şimdi- den 200 yılına dek üreteceği uzun metrajlı çiz- gi filmlerin listesini yayımladı. Listeye göre, gelecek yıl, Kızılderiü efsanelerinden yola çıkan "Pocahontas" adh yapımı izleyecegiz; çizgi fılmde kahramanı Mel Gibson seslendi- recek. I996'da gösterime girecek "Notre Da- me'm Kambunı"na başlanmış bile. Victor Hugo'nun bâşyapıtını özetleyeceklerini belir- ten yetkililer Demi Moore'un sesinden de ya- rarlanacaklar. Waft Disney, serileri sevmese de torunlan 1997 için "Faırtasia"nın de- vamını programa aldılar. 1998'de ise Yunan mitolojisinin ünlü "HerküTü, 1999'da Ver- di'nin "Aida"sı(Verdi'nin müzikleri kulanı- lmayacak), 2000'de de bir Çin masalı "Famu- lan" beyazperdeye çıkacak. •Geçen sezon Batı'da en fazla satan ro- manlardan Robert James WaDer'in "The Bridges of Madison County"i, yapıma SpieU berg beyazperdeye aktardı ve filmı Clmt Eas- wood'acektirdi. BaşrollerdeOint Eastvvood, Meryl Streep ve Eastwood'un 22 yaşındaki kızı Alison yer alıyor. •Cannes'da bu yıl büyük ödülü kazanan "Pump Fiction", John Travoha'nın şansını açtı. Oyunculukta ikinci kez zirveye yüksel- meye başlayan Travolta art arda "Get Shörty" ve "White Man's Bımler" adh iki fılmde oynayacak. Pulp Fiction'm yönetme- ni Quentin Tarantino da (Ofirer Stone'nun olay fılmi "Natural Born Klillers"ın senaristi aynı zamanda) oyunculuğa dönüyor. Taran- tino, önce Joan Cusackia "Destiny Turns"da (Yön.: Cari-Jan Colpaert). ardından Char- lotte Gainsburg'ia Hands Up'da (Yön.: Virgi- me Thevenet) oynayacak. •Dinamiti bulan, Nobel ödülünün kuru- cusu ve finansörü Alfred NobeTı sinemada îs- veç'in ünlü tiyatro oyuncusu Sven VV'olter canlandıracak. Vflgot SkKnan'm yöneteceği. Volvo şirketinin maddi katkıda bulunduğu filmin adı "Alfred". •Sean Connery, ünlü isimlenn yanında oynayıp "ustalığmı" kanıtlamayı çok sevi- yor. Connery'nin bu seferki rol arkadaşı Ric- hard Gere. Jerry Zucker'ın yönettiği "First King" adlı film. Pinewood stüdyolannda bi- tirildi: yerine JuKa Roberts, John MaJkovich ve Glenn Close'lu Mary Reilly adh Stephen Frears'ın yönetüği film başladı. Shepperton'daki stüdyolarda Sylvester StaDone, Armand Assante. Diane Lane "Jud- ge Dredd" adlı fılmde rol alıyorlar. Bu çalı- şmalann ilginç yönü, Amerikalı.filmcilerin üç yıllık bir aradan sonra yeniden İngiltere'ye dönmeleri. tngiltere stüdyolan 1995'in orta- lanna kadar dolarken Italyanlann Cî- nedtta'sı gözden düştü. •Sean Connery'aen bir film daha var lis- teterde. VV'arner Bros, adına çekilecek "Assas- sins" adh fılmi Mkhael Doımer yönetecek ve başrolü Connery ile paylaşacak. • Son yıllarda bir an bile boş kalamayan yıldızlardan biri de Sharon Stone. Martin Scorsese'nin yönettiği Casmo'da Robert De Niro ve Joe Pesd'yle oynadıktan sonra ünlü "Diabolik"te (ilk çevrimi 1954 tarihini taşı- yan ve Henri-George Coluzot'un yönettiği ünlü film ) Simone âgnoret'nin rolünü yük- lenecek. PENALTI MEMET BAYDUR Mümtaz Soysal Sanatsal dayanışmalara kuşkuyla baktığımı, siyasal dayanışmaları daha iyr anladığımı yazmıştım bir süre önce. Bu yazıda Mümtaz Soysal a karşı kurulan inanılmaz siyasal dayanışmadan söz etmek istıyorum. Birçok insan politik bir tayinin karşısında, el ele, omuz omuza bir duvar oluşturdu. Çok açık, çok seçik, çok net yazılar yazılıyor. Bir cephe oluşturuldu ve birçok insan bir düşünce çevresinde kenetlendi. Türk politikasında ve«Türk basınında birçok insanın boylesine kunt bir anlaşmaya, dayanışmaya gitmesini sağlayan nedir? Şudur: Mümtaz Soysal, dışişleri bakanı olmasın. Türkiye'nin iç ve dış politikasında etkin olmasın. içlerinde Mülkiye çıkışlı insanlann da, özel olarak müzik ve felsefe öğrenimı görmüşlerin de bulunduğu bir koro, teksesli, kakafonik bir koro gibi kenetlenip zıp zıp zı- plamaya başladılar Mümtaz Soysal'ın bakanlığı gündeme gelir gelmez. Mümtaz Hoca'nın bakanlığına karşı çıkan- ların tümüne bir arada bakarsanız, kımı istisnalar dışında ortak bir şemsiye altında toplamak mümkündür onları. Aşağı yukan hepsı son on beş yıl içinde sivrılmiş, adam ol- muş, önemli olmuş insanlar. Bu, önemli bir ayrıntı bence. 12 Eylül (bütün askeri darbeler gibi), toplumsal bilince ve belleğe karşı yapılmıştı. Unutun deniyordu, geçti o günler, hepiniz yanıldınız, şimdi size doğru olanı göstere- ceğız. Gösterdiler, gördük ve bugünlere geldik. Yalnızca sendikalar, okullar, üniversiteler, kültür kurumları, aydı- nlar, siyasi partiler, basın, sinema, tiyatro, bürokratlar, teknokratlar, bankacılar ve işadamları değildi 12 Eylül'- den etkılenenler. Çocuklar, ev kadınları, esnat, lumpen, öğrenci, balıkçı, serserı, işportacı, aklınıza gelen hemen herkesin dünyasını, bakışını, sözlüğünü, oturmasını, kalkmasını, nasıl diyorlar "vizyonunu" etkiledi 12 Eylül ve onun getirdiği siyasi kadrolar. Sayın Mümtaz Soysal boyle bir kargaşanın içinde, son on beş yılın uydurulan kavramlarını değil, son iki bin yılın evrensel değerlerini savunan, aklı karışmamtş, okuduğunu özümsemış, sözü ile yaşamı örtüşmüş bir insanoğlu olarak yerını aldı. Belleğini yıtırmemiş bir bilim adamı, doğru bildiğını sonuna dek savunan bir siyasetçi, milliyetçi olmadan yurtsever, bunalıma düşmeden aydın, dünya vatandaşı olmasını bilen bir yurttaş olmayı başardı. Yazdıklarımı okuyanlar, oyunlarımı seyredenler bılir, ben politika bilimınden pek anlamam. Sevmem de. Güncel polıtika, iktidar sorunları, hiçbir zaman fazla ılgılendırmedi beni. Çarpım cetvelini doğru dürüst bilmeyen insan, bütçe- enflasyon-dış ticaret açığı-faız haddinden ne anlar? Ben haddimı bilirim. Elbet ülkemın bütün aydınları gibi ben de işkence olmasın, yazarlar hapsedilmesın, düşünce özgürlüğü olsun, ülke bir polis devletinin yönetımıne esir düşmesin isterim. Benim de yenı zengınler, yeni aydınlar, magandalar, zontalar, angutlar ve hödükler, kalpazanlar ve çıkarcılar üstüne bazı düşüncelenm vardır herkes gibi. Bu düşünceleri oyunlarıma koyarım bazen. Güncel politikadan anlamam dedım, ama güncel olmayan politikadan da anlamam. Harıcıye, dışişleri filan benim düşünce alanımın dışında yer alır. Bütun bu gerçek kırıntı- larına rağmen, sevgili Mümtaz Hoca'nın çelmelere, tı- rpanlara karşın ülke yönetimınde söz sahıbi olması beni çok sevindiriyor. • Birçok nedeni var bu sevincimin. Hayatımın yarısını memleketimin dışında geçırdım ben. ilk on yılı, öğrenci ve yazı yazmaya çalışan bir genç olarak. Son on iki yılı da eşimin görevi nedeniyle yeryüzünün çeşitli yerlerinde yaşadım.Altıayyurtdışında kalıpanadilinıunutan insanlar tanıdım. Hiçbir yere gitmeden, hiçbir akıl yolculuğuna çı- kmadan yabancılaşmanın en kötüsüne yakalanmış. kendi kendine yabancılaşmış insanlar tanıdım. Üç beş yıl yurtdışında yaşayıp memlekettekı her şeye burun kıvıran insanlar tanıdım. Batı'nın büyük bir başkentinde bir yıl kalıp kendini oranın "içinden" sayan insanlar tanıdım. Bu ınsanların ortak bir özellıği vardı. Hangi sınıftan olurlarsa olsunlar, bu ınsanların tümü, Batılılar ıçın alay konusuydu. Bu duruma düşen politıkacılar, profesörler, işadamları, sanatçılar, öğrenciler, turıstler gördüm. En Batı hayranı- ndan en Batı düşmanına kadar herkes payına düşen "bıyık altından gülümsemeyi" alıyordu. Geçen hattalarda sayfa komşum Onat Kutiarın sözünü ettiği 'yaband/V'lerin yurtdışındaki acıklı gülünç durumları. Şimdi seviniyorum. Mümtaz Hoca'nın bakanlığı ne kadar sürer bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Hollandalılar, Ingifizler, Danimarkalılar, Fransızlar, Almanlar, Amerikalı- lar, Yunanistanlı dostlarımız, Iran ve Iraklı dostlarımız, Türkiye Cumhurıyeti ile ilgilenen herkes, karşısında onlann anlayacağı dille konuşan birisini, Mümtaz Soysal ı bulacak. Mümtaz Soysal için ikide bir şunun yanlısıdır, bunun karşısında, öbürünün tarafındadır gibi ipe sapa gelmez şeyler yazılıp çiziliyor. Akla, onura, belleğe, emeğe hakaret eden yazılar yazıldı, karikatürler çizildi. Oysa yazdıklarını okuduğum için biliyorum, Mümtaz Soysal yalnızca bir tek tarafta olmuştur yaşamı boyunca. İçinde yaşadığı toplumu çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak için çalışıp çabalamak tarafmda. 12 Mart hapishanelerinde yatarken de öyley- di, evi bombalandığı zaman da öyleydi, binlerce öğrencıye ders verirken de, kitaplarını yazarken de. Yaptığı, yazdığı, savunduğu her şey, toplumsal dokuya süngüyle kazınmış ilkellikleri arındırmak içindir. • Yakın siyaset tarihimizde kimse için boylesine bir cephe oluşturulmadı. Hiç kimse için daha görevi kesinleşmeden bu denli sıkışık-düzen bir duvar oluşturulmadı. Bir insan. bir aydın, bir profesör aynı anda solcu, milliyetçi, darbe yanlısı, Nazi, demode, yeni dünya düzenını anlayamamak ve dışişleri bakanı olduğu halde gazete yazısı yazmakla suçlanıyor. Külahımızı önümüze koyup düşünelim şimdi: Bir Mümtaz Soysal'ın yaşamına, yazdıukiarına, tavrına bakın. Bir de ona karşı olanların yakın tarihıne, yazdıkları- na. Nasıl demelı, her şey olması gerektiği gibi. Mümtaz Soysal'ı hep bu ülkenın onur anıtlarından biri olarak gördüm. Cumhuriyet tarihimizin en iyı, en değerli dışişleri bakanlarından biri olduğunu düşünüyorum. Bir gün onu politik basamakların en üstünde görmek dileğıyle başanlar diliyorum. DE BU HAFTA PAZAR 1100KONUKBASSMCAM Dasbafcan koluğunı outıycr Su M a basbakan srana tızv< Uda Donay 1830DUNYATURU H*an « ) * bu naCa Oiiıyada new dOı^trj ozettyo ÇARŞAMBA 2100ROOTSflEGGA£ * t t ı Kım, 'eggae nrnajn en scn OTKMem getnyor Cem IMOra^u 1 nun ınjUıulanlar ımulrafanlm 20 X « R Y i a H J I YEDIBENQ H u m w Ke«ım#u * Hunya fcnı PA2ABTESİ 06.00 BASMDABUGUN H2tâar 7jrlwt'«« H*an Ç«tık svupr 12.93 »CKBÛfî Hergır bu saau canb »leiiF bbaglantılarıiı n Şerıf ile Bru 1 nun sohMını kaçvmayr ta* steUon ^ letefon basına PERŞEMBE k ieNuessaatj 21CtSC»SUZSOK«aJW Neme Bafen da 6u ansan roa oeeralar»» Otmopdoıa « n a n t n a The Opera CtMtA Senf Boi. Tırk w dunya edebtyatmi en guze! ö^riernantatıyor S A U 21UMECU ClutŞener popcaz'ıienguz«oıııetlenıiı(ali)<ı 22.00 MUHSaETHUHAiaET Cel» n Ertero HÛR FM mHattm canb y»r"«!a HÜR FM 92.5 BU SESE KULAK VERİN " C U M A R T E S I I2ffl ruw POPUC* EN IY1KBK Niftaıu Anertarıu«a M koUla taeıenMı en SOOSPOlUuKT Varae™nspotoruroatetofllb«y*tete
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear