25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 EKİM 1994 PAZAR DIZIYAZI Eski ABD Dışişleri Bakanı AlexanderHaig, ufüktaki gelişmeleri Cumhurİyet 'e yazdı Uluslar ortak gündemle çalışmalı T arihçiler, yazının İsa'dan 3000 yıl önce keşfedildiğine inanıyorlar. Fa- kat insanoglunun o keşif gününden beri belirlenmiş öyküsü ise her za- man o denli mutlu gelişmedi. Özel- likle ikinci binyılın sonu olan çağı- mızda, olağanüstü teknolojik gelişimler, korkunç dünya savaşlan ve ağza bile alınmayacak suçlar- la yan yana gerçekleşti. Şu anda yeni bir binyılın ve çagın eşiğinde dururken acaba ufukta neler gö- rülüyor? Oldukça basit olan şu yanıtı verecegim: Eger demokratık uluslar ortak bır gündemle bırlikte iyi çalışıp barışı, özgürlüğü ve varsıllıgı güvenlık al- tınaaîırlarsa, bundan sonra beklentilerolgunlaşır. Eğer bunu yapmazlarsa, eger kendi aralannda tar- tışmaya girişırlerse, eğer saldırganlığa karşı koy- mada başarısız olurlarsa, gelecek kuşaklar onlan asla bağışlamayacaktır. Bu >argı bir söylenti de- ğildir. Zamanımızın stratejikgerçeklerinden kay- naklanmaktadır. Portre 40 üstün hizmet madalyası A r emokrasi ve hukuka dayanan bir ülke ülküsü, oy almak için her türlü sahteciliği yapabilen demagoglarca tehdit altında tutulmaktadır. Uluslararası sorunlan, banşçı yöntemlerle çözümleyebilme şansı, çoğu eski komünist olan ve kendilerine göre gerekçeler uyduran ulusçu haydutlarca saldınya uğramaktadır. Bınnci Gerçek: Sovyetler Birliği'nin dagılma- sı. felaketle noktalanacak olan nükleer bir sa\aş tehlıkesını ya da dünya üzenne yayılabilecek bü- tüncül birdüzen dalgasını ortadan kaldırmıştır. Bu yüzyîi içerisınde üçüncü kez, demokrasiler öz- gürlüklerine ve güvenliklerine kasteden birtehlı- keye karşı zafer kazandılar. İkinci Gerçek: ABD \e Türkiye ile birlikte onun demokratik bağlaşıklan şu anda yeryüzündeki po- litik, ekonomik ve askersel üstünlügün egemeni- dir. Egerherhangi birgüvenlik sorununu ortadan kaldıramazsak Birleşmiş Milletler ya da başka bazı ülke örgütlen de bununla başa çıkamaz. Üçüncü Gerçek: Başanlı bir ekonomik büyü- mejjin gizeminin demokrasi ve pazar ekonomisin- de olduguna inanıldıgı için bu sistemin begenilir- ligı giderek artmaktadır. Kısacası, bellibaşlı egilimler demokratik olu- şumlardan yanadır. Yine de. birtakım temel eğilimlerin doğru var- sayılıp başannın güvence altında görülmesi sonu- cu bunlara karşı giderek artan güven konusunda uyanda bulunmak isterim. Tarih, eğilimlerin yö- nünün değiştirilebikcegini ögretir. Tarihin gelişi- mı düz bir çızgı gibi degildır. Hepimiz 1920'ler- General Alexander M. Haig Jr. 1924'te Philadelphia'da doğdu. Pennsylvania'da ortaögrenimini tamamladı. tki oğlu, bir kızı ve yedi torunu vardır. General Haig, Birleşik Devletler Askerlik Akademisi'nden mezun olduktan sonra üstegmen olarak orduda göreve başladı. Japonya, Kore, Avrupa ve Vietnam'da görev aldı. Notre Dame Üniversitesi'ndeye 1954-55 arasında Columbia Üniversitesi lş Yönetimi Bölümü'nde okudu. 1962'deGeorgetown Üniversitesi'nde Uluslararası llişkiler konusunda "master" yaptı. 1960'tan sonra Pentagon'da askerlik danışmani oldu. 1966-67 arasında Vietnam"da görev yaptı ve gösterdiği kahramanlıklar nedeniyle "üsriin hizmet madalyası" aldı. 1968de West Point Askeri Okulu'na komutan yardımcısı olarak atandi. 1969'dageneralligeyükseldi. Kabinede ulusal güvenlikten sorumlu Dr. Henri Kissinger'in önce askerlik danışmanı. daha sonra ise baş yardımcısı oldu. Dört yıl süren bu görevi sırasında Güneydoğu Asya'ya on dört gezi yaparak Güney Vietnam, Laos, Tayland ve Kampuçya ile ateşkes ile sonuçlanan görüşmeleri yönetti. Başkan Richard Nixon adına birçok diplomatik görev üstlendi. Nixon'ın tarihsel Çin gezısini düzenledi. 1974-1979 arasında NATO Başkomutanlığı yaptı. 1980'de Başkan RonaJd Reagan Dışişleri BakanlığTna getirdi. 1982'de bu görevden istifa etti. 1988 Amerika Birleşik Devletleri Baskanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti'den aday adayı oldu. Hükümette 30 yıl boyunca yaptıgı çalışmalar. özellıkle bakanlıgı sırasındaki deneyimlere dayanarak Amerikan dış politikasının gelecegi hakkında "Gerçekçüik, Reagan ve Dış Shasa" adlı bir kitap yazdı. Bu kitap daha sonra bazı ülkelerde de yayımlandı. 1992'de Haig özgeçmişini "Amerika Dünyayı Nasıl Değiştirdi? Anılar" adlı bır kıtapta topladı. Haig, çeşitli uluslararası kuruluşlara üye seçildi, ulusal ve uluslararası alanda 40 kadar üstün hizmet madalyası aldı. Alexander M.Haig Jr, deonumuzdeguzel gunlerolduğuna ınanıjorduk, fakat 1930'larda gerçeklcşen gelişmeler demok- rasi karşıtı oldu. Atatürk'ün o zamanlarda ger- çekleştirdiği gibi Batı'yla bütünleşebilme gerçek bircesaret işiydı. Bugün ise yukanda sav ılan stra- tejik gerçekler ıçın tehlike oluşturan çok cıddi tehdiller vardır. Bınncisi. soğuk savaşın sonu bir banş ortamı sırasında gerçekleşmedi. Körfez savaşı, Bosna. Somali ve daha pek çok yerdeki çekişmeler, sal- dırganlığın Sovyetler Bırlıği'nin tekelınde bulun- madığım gösterdi. ABD, onun bağlaşıklan ve Bir- leşmiş Milletler şu ana degin birtakım küçük, böl- gesel gergınliklerin çözümüne çare bulamadılar. Gerçektedarbölgelere sıkışmış saldırganlann ba- şanlı olabılmek için yöntemler geliştırip gelecek- te bu türlü tehHkelere yol açacak maceracılar için örnek oluşturduğu gerçeği de ayn bir tartışma ko- nusu olabilir. Ikincisi, demokrasilergelişebilmek için gerek- sinim duyduklan yeteneğin kendilerinde var ol- duğuna inanmamaktadır Avrupa Topluluğu'nun işlevleri tıkanmış, iktisadi birliği sağlayamamış, yeni üyelere kapılannı açamamış ya da en azın- dan Orta Avrupa'da daha etkin bir rol üstleneme- miştir ABD, soguk sa\aş sonrası rolü konusunda ikircikler içindedir. Ne dünyaya polıslik yapmak istemekte ne de çok uluslu girişimlenn başansı- nı saglayabılmektedir. Ekonomik büyümenin ya- vaş gerçekleşmesi. ABD'nin >anı sıra pek çok ül- kede serbest piyasa ekonomisıne olan bağlılığın sorgulanmasına yol açmıştır. Orta Asya'da >enı- den bir silahlanma sürecine dikkatimizı çeken Rusva ile olan ilışkiler. etkın bir planlamadan da- ha çok umuda dayanmaktadır. Rusya'nın bır üs- tün güç olmayı sürdüreceginı unutmuş gibıyiz. Üçüncüsü. daha toplumda yaygınlas.madan ve etkın kurumlaşmalara gidemeden demokrasi pek çok ülkede tehlikelerle karşılaşmaktadır. Modası geçen saldırganlıklar. ırkçılığa. etnik üstünlüge ve tarihsel nefretlere yönelerek bır kez daha ya- salaşmaktadır. Terorizm ise hala yaygındır. De- mokrasi \e hukuka dayanan bır ülke ülküsü. oy almak için her türlü sahteciüğr yapabilen dema- goglarca tehdit altında tutulmaktadır. Uluslarara- sı sorunlan barışçı yöntemlerle çözümleyebilme şansı. çoğu eski komünist olan ve kendilerine gö- re gerekçeler uyduran ulusçu haydutlarca saldın- ya ugramaktadır. Dın ise yabancı degerlen be- nimsetmeyi hedefleyen fanatik siyasal seferler yüzünden saptınlmış durumdadır. Kısacası, komünizmin etkisinden kurtulup ba- gımsızlığına kav uşan uluslar. demokratik kurum- lar araeılığıyla yapıcı bir kımlige bürünebılrr.ek .rtık NATO'nun yalnızca kanat gücü olmayan, ama aynı zamanda eski Sovyetler Birliği'ni çalkalamakta olan değişim rüzgannın yöneticilerinden birisi olan Türkiye, bu çağın biçimlenmesine hem tanık olacak, hem de bunda önemli bir rol oynayacaktır. için oldukça zorlu birdönem geçirdiler. Eski ya- pılanmalar ortadan kaldınldı, ama yeni ideoloji- ler ise komşu ülkelere ve azınlıklara karşı olum- suz bir biçimde yorumlandı. Bu nedenle de 20. yüzyılın oluşturduğu biçem- den çıkabildiğımizi söylemek olanaklı degil. Fa- kat, kesin olan şudur ki bunu gerçekleştiremez- sek tek bir farkla 1920'lere ve 30'lara dönme teh- likesini göze almamız gerekir, o da nükleer silah- lann sağlanmasının soguk savaş öncesinden çok daha kolay olmasıdır. Harekete geçmekte gecik- tigımiz takdirde geleceğimiz tehlikeye girecektir.' Artık NATO'nun yalnızca kanat gücü olmayan, ama aynı zamanda eski Sovyetler Bırliğı'nı çal- kalamakta olan değişim rüzgannın yönlendirici- lerinden birisi olan Türkiye, hem bu çağın biçim- lenmesine tanık olacak hem de bunda önemli bir rol oynayacaktır. Bu nedenle de Türkıye'nın, ABD'nın ve ötekı demokratik ülkelerın hep bır- likte hareket edebilmesi her zamankınden daha önemlidir. Birincisi, özeilikle terorizme ya da bütün al- çakça savaşlara karşı sağlam bır savunma sıstemi oluşturarak güvenliğimizin sürmesini sağlamak- tır ikincısi. örnekler sunarak laik demokrasinin et- nik farklılıklardan. dinsel çekişmelerden. kımlık çatışmalarından kaynaklanan sorunlara çözüm olabıleceğını göstermektır. Üçüncüsü, anlaşmazlıklann yasa kurallarının yönlendırdiğı dıploması ile banşçı çözümlerı ce- saretlendirmek. Dördüncüsü. serbest ticaret ve özel teşebbüs kanalıyla çalışarak kapalı ekonomik tabakalann ya da bloklann değıl. giderek geniş- leyen halkalar gibi varsıllığın bütün tabakalara yayılmasını saglamak. Başanlı kuşaklar yaratabilmek için felaketlere neden olan savaşlanyla birlikte 20. yüzyılı tarihin dennliklerine gömmeliyiz. Üçüncü Binyıl'ın.demokrasilerin bir arayagei- diğı. özgürlük ve varsıllık patlamasının temelle- rinın atıldığı birdönem olarak belırlenmesini sag- layalım. Sorunlanmızı, cocuklarımızın ve torun- lanmızın. sonuçta 20» yüzyılın teröründen kur- tanlmış bır biçimde 21. yüzyıla bakabilecek düzenlemeyi yapmak zorundayız. Bu yüzyıl kapanmak üzereyken bıze düşen görev budur California Üniversitesi profesörü Gerard Debreu Cumhurİyet 'e yazdı Gelecek binyılda insan haklan# nsan. "Üçüncü Binyıl" ile yüz yüze geldi- I ğinde ve baş döndürücü biçimde uzun olan bu sürenin ilk birkaç "onyirında bazı olu- şumlan tahmin etmeye kalkıştıgında, ak- lından birçok sorular geçmektedir. Bu so- ruların bırkaçı temel insan haklan ile ılgi- lidır. Bu onyıllarda, bazı uluslann üyelen acaba kendilerinı. temel özgürlüklerden yoksun bıraka- cak olan kalıplara mı sokacaklar? Bu kalıplann öğelen olan kışilerkeyfi tutuklama.'hukuksal ka- rar olmadan uzun sürelı hapsedilme, sıradan iş- kence ve ıdam korkulan ile birlikte mi yaşayacak- lar? Portre Nobel ekonomi ödüllü çüncü Binyıl'ın ilk on yıllannda, bazı uluslann üyeleri acaba kendilerinı, temel özgürlüklerden yoksun bırakacak kalıplara mı sokacaklar? Bu kalıplann öğeleri olan kişiler keyfi tutuklama, hukuksal karar olmadan uzun süreli hapsedilme, sıradan işkence ve idam korkulan ile birlikte mi yaşayacaklar? Bu sorular insan yicdanınca gözardı edilemezler. Bu sorular kolaylıkla insan vicdanında gözar- dı edilemezler. Geçen yirmi beş yıl boyunca iş- kencenın sistematik olarak uygulanmasına, ın- sanlığın yaldaşık vansını oluşturan Birleşmiş Mil- letler üyelerinin üçte birinden fazlasınca göz yu- mulmuş ve bu durum onaylanmıştır. Birçok du- rumlarda kurbaniar, şiddet eylemlerine katılmış olmaktan tutuklu bile değillerdi ve ıktidarda olan güçlere karşı şiddet dışı yollara başvurarak karşı çıkmayı göze almışlardı. Bazı durumlarda, bir diktatörün seçmenlerin oyuna sunduğu bir refe- randumda "hayır"oyu vermek bile sert cezalar görmek için yeterli neden olmaktadır. İşkencenin birçok türü vardır Arada bir şu anda var olan teknoloj inin olanak- lı kıldığı araçlan kullanmakla birlikte genellıkle bin yıl önce de var olan tekniklere sık sık başvu- rulmaktadır. İşkence uygulamasının ideolojik, dinsel ve ırkçı tüm çizgiler ile çatışıyor olması ne- deni ile hiç kimse kendı durumundan emin ola- California Üniversitesi'nde matematik ve ekonomi profesörü olan Gerard Debreu, 4 Temmuz 1921 'de Fransa'da doğdu. 1941-1945 yıllan arasında Paris'teki Ecole Normale Superior'da okuyan Debreu, Fransız ordusunda görev yaptığı II. Dünya Savaşı yıllan sırasında Almanya ve Amavutluk'ta bulundu; 1946- 1948 yıllan arasında ise Paris'teki Ulusal Bilim Araştırmalan Merkezi'nde araştırma üyeliği yaptı. 1950- 1955 yıllan arasında Chicago Üniversite'ne bağlı Ekonomi Araştırmalan Komitesi'nde araştırma görevlisi olarak çaiıştı. 1954'te Ekonometri Derneği üyesi oldu. 1955-1961 yıllan arasında Yale Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde yardımcı profesörlük yaptı. 1962 yılında Berkeley'deki California Üniversitesi'nde ekonomi profesörü olarak ders vermeye başlayan Debreu, 1972 yılından bu yana da aynı üniversitede matematik profesörlüğü yapıyor. 1970 yılından beri Amerikan Sanat ve Bılim Akademisi üyesi olan ünlü ekonomist, 1971 yılında Ekonometri Dernegı Başkanlığı'na getirildi.* ' 1975 yılında ABD vatandaslığına geçen ve ABD ve Ulusal Bilim Akademisi üyesi olan Debreu, 1982-1985 yıllan arasında akademi bünyesindeki Ekonomi Bilimleri Bölümü'ne başkanhk, 1984'ten 1990'a kadar ise insan Haklan Komisyonu üyeligi yaptı. Pek çok ünlü üniversitede konuk profesör olarak ders veren ve birçok uluslararası ekonomi dergisinin yayın kurulunda çalışan Debreu, 1983 yılında Nobel Ekonomi Ödülü'nün sahibi oldu. Gerard Debreu rak işkencenin kendisine ulaşamayacağını düşü- nemez. Onlann pençesinden uzakta kalmak için gerekli olan ihtiyat, bunlar karşı konulmaz şekil- de baskının en barbarca biçimlerine yol açacağı için. ne kadar küçük olursa olsun, politik özgür- lükten ortaya çıkacak olan kayıplara ılgisizce bir ödün verilmesını gerektirmez. Bununla birlikte. ödün arada bir gerekli de olabilir. Günahkar bır grubun kötüye kullanıyor olması nedeni ile özgür- lüğü hak etmiyor gibi görüldüğü zamanlarda, ki- şinin özgürlüğün güç kazanması gerektığini dü- şünmesi ıçın bir neden olsa bile. bu. hasımlan üzerinde acımasız olacaktır. Kışınin kendisi için ıstediği koruma sağlanmalıdır. Bazı hükümetlerin ke>fı vahşıliklennin insan- lık tarihinin canlı olan belleğinde bıraktığı izler nedeni ile üzülmekten başka yapılabilecek şeyler de vardır. Dış ülkelerden gelen baskılara kapalı ol- duğunu yüksek sesle haykıran ulusal önderlerden hiçbiri, özünde kamuoyunun kınamalannı tümüy- le gözardı edemez. Bu konulardaki istemler on- lan etkileyecektır. Ödün verilen davranışlardan açık sapmalarnedeni ile olagan olarak verilmiş bir idam kararı bir sürgün ile değiştırilebılır. Koşul- lan ne kadar acımasız olursa olsun sürgün bir ya- şamı ve o adaletsiz ıdam karannı veren yargıçla- n daha sonra akıllarından çıkmayacak olan bir karar vermekten kurtaracaktır. İstemler, özeilikle eğerbelgelere baglanmış ve çok sayıda iseler. söz- len ile kamuoyunun görüşlenni değıştıren kişiler- den geliyorsa. zamanında sık sık tekrarlanmışsa, sınırlı dıllenne karşın yazarlann sarsılmaz karar- lılıklannıanlatmaktaba^anlıysaetkilıolmaktadır- lar. Vicdanlan nedeni ile mahpusdurumunagelen- lereve kendilerinı hapsedenleronların yalıtılmış- lıklarını ne kadar olgun biçimde başanrlarsa ba- şarsınlar, yüzüstü bırakılmadıklannı düşünenlere stekler, özeilikle belgelere baglanmış ve çok sayıdaysalar, sözleri ile kamuoyunun görüşlenni değiştiren kişilerden geliyorsa, zamanında sık sık tekrarlanmışsa, etkili olmaktadırlar. destek verilebilir. Bunlann insani ilişkilerden da- ha az yoksun bırakılan bazılan mektup alabilmek- tedirler. Ama, en çok yoksun bırakılan kişi. ken- disine, duvar aracılığı ile gelen ve deşıfre etmek zorunda olduğu hafif tıkırtılar yolu ile ulaşmaya çalışan hücreler arasındaki evrenden bilgi sahibi olabilir Aynı zamanda, kendilerinden zorla ayn tutulan arkadaşları yaşamlannda merkezi bir rol oynamış olduğu için, hapiste olanlann akrabala- rı ve arkadaşlannın da yardıma gereksinmeleri vardır. Yaşamlannda onlar için yaratılan boşluk çok dikkat çekicidir. Bu, çev relerindeki insanlar- ca kolaylıkla gözardı edilebilir. Ancak her yerde rahatlıkla gözardı etmek de mümkün değildir. Tutuklu salıverildigi zaman onun için yeni bir sıkıntı başlamaktadır. lçinde onlarca yıl değil ise bile yıllarca yaşadıklan karanlık dünyaları ile, kendileri ile çelişki içinde olan ışıltılı birdünya- ya çok zor koşullar altında yeniden alışmak zo- rundadırlar. Bu acımasız uyum sağlama ile gelen engeller ise çok büyüktür. Fiziksel yaralara da ve bazen daha az görülebilir olan ancak çok daha de- rinlerde bulunan psikolojik yaralara da katlanmak zorundadırlar. Herkes. kendi fiziksel ve tinse! bütünlüklerini, diğerlerinin özgürlüklerinin korunması için vic- danen tehlikeye atan kişilere karşı vazgeçilmez bı- çımde borçludur. Bunlann arasından birkaçı bü- yük baskılar altında suskun tutulduklannda, aç- lık grevlerini sürdürdüklerinde, salıverilmeleri için bır önkoşul olan belgeleri imzalamaktan ka- çındıklannda insanüstü bir azim gücü göstermış- lerdir. Ve hatta. kişi sık sık adına eylem yapmış olduğu kendi hükümetinin, kendisi gibi tutuklu- lann, ailelerinin ve arkadaşlannın tepki gösterme- mesi sonucunda kendısını düş kınklığına uğramış hissedebılirsede. insan. katlandığıacılarkarşısın- da bu düş kınklığına ugramanın ne kadar önem- siz olduğunu kendı kendıne süreklı olarak anım- satmalıdır. Bekleme haklan olduguna ilişkin var olan güçlü beklentıler. insanların kendi ken- dilerine karşı borçlu olduklan bir şeydir. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKCİ Y A Y I N H A K K I C u m h u r İ y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I M L A N A M A Z HırsızlaDilenci Olmasın Diye• •• Köy Enstitülü ozan Ali Yüce'den mektup aldım. Şöyle diyor: "Sevgili Ekmekçi, 4-H Eylül 1994 günleri, Italya'nın Palermo kentinde toplanan Akdeniz Ülkeleri Şiir Kongresi'ne katılarak 'OLMACA' adlı şiirimle altın madalya birincilik ödülünü, basında, radyo ve televizyonda yayımlanan haber ve programlan köşende yayımlayıp yansıttığın için sana çok çok teşekkürler ederim. Başarımı büyütüyormuş gibi görünmekten korkmama karşın, başan olayına genelde nasıl baktığımı kısaca belirtmek istiyorum, şöyle: Dünyada hiçbir yaratı ve başan bireysel değil, ortaklaşadır. Hangi alanda, hangi konuda olursa olsun, başarının sahibi tek kişi değildir. Olaya derinlemesine bakıldığında, o tek kişininmiş gibi görünen başan, pek çok kişinindir. Sanatta olsun, bilimde olsun, toplumsal olaylarda olsun, bu böyledır dıye düşünüyonjm. Bir sanat yapıtı pek çok kimsenin ortak ürünüdür. Bu ürûnde kiminin bedensel, görünsel, kiminin duygusal, imgesel, kiminin düşünsel emeği vardır. örneğin benim şimdiye dek şiırde gösterdiğim başarılar ve aldığım ödüller, yalnız benım başanlanm ve ödüllerim değildir. Bu başanlarda şiirlenmı yayımlayan gazete ve dergılerden kitaplanmı basan yayınevlerine dek, kitaplanmı kendi adıma bastınp baskı paralarını taksitle ödemeye çalıştığım yıllarda kitaplanmın satışında bana yardımcı olan 'yan kuruluşlarım' dediğim can an\adaşlanmdan ekmek paralarını verip kitaplanmı alan okurlara, eşim ve çocuklanmdan daktilo tıkırtılanma katlanan apartmarr komşulanma dek, çorbada kıl aramayan eleştirmenlerden ödüllerim ve şıirlerim üzerine radyo ve televizyonlarda haberler ve programlar yapıp yayımlayan sanat akrabalarıma dek, varlık ve görünümleriyle beni yazmaya iten canlı ve cansız tüm nesne ve olgulara den herkesin ve her şeyin payı vardır. Mektubumu sanat akrabalanmdan birinin kulaklarını çınlatarak bıtırmek istiyorum. Geniş tarih ve mitoloji kültüründen dolayı kendisine 'Ege Ansiklopedisi' adını verdiğim Şadan Gökovalı, bana ve şiirime sürekli destek veren bir can dosttur. Yolculuklarda olsun, turistik gezilerinde olsun hep benden şiirler okur yıllardır. En çok da OLMACA şiin'me ilgi duyar ve okurdu. Kültür ve sanat şenliklerinde sunuculuk yaparken beni mikrofona bu şiirimle çağınrdı. Hatınmı sormak ıçın telefon açtığında, bu şıırimi okuyarak başlardı konuşmaya. Son telefon konuşmasında da öyle yaptı. OLMACA şıinmi okuduktan sonra beni kutladı, ben de onu kutladım. Bu arada senin köşende çıkan bu şiirin son bölümündeki bir yanlışı da görüvermiş. 'Bir tetığimden utanırdım' dizesi, 'Bir tüfekliğimden utanırdım' biçiminde çıkmış. Şıiri benim sana telefonda okumamdan kaynaklandığınt sandığım ve dıkkatle okuduğum halde göremediğim bu yanlışı görüp ilgilenen Şadan Gökovalı, eleştirmen Tuncer Uçarol, Muzaffer Uyguner, Muzaffer llhan Erdost, Muzaffer tzgü, Bertan Onaran, Ümit Sanaslan, Mahmut Makal, Başaran, Talip Apaydın, benim yüzlerce sanat akrabamdan yalnızca bırkaçıdır. Onlar beni kutlarken ben de onlan kutlar, ılgılen için teşekkürler ederim. Sevgı ve saygılarımla." Yen gelmışken, Alı Yuce'nın Palermo'da altın madalya kazanan "Olmaca" adlı şıınnı bır kez daha yayımlıyorum: "Ben çocuk olsaydım eğer/Kav çakmak satardım/Bulut amcalara/Pamuk şekeri alırdım yerine/Patlamış mısır alırdım Ben çıçek olsaydım eğer/Hiç saksı giymezdım ayağıma/ödünç kanat alırdım/Güvercin teyzemden/Barış uçardım üstünüze Ben ırmak olsaydım eğer/Altıma saklamazdım ayaklarımı/Öyle yaklaşmazdım denize/Düşmana yaklaşır gibi/Surüne sürüne Ben tüfek olsaydım eğer/Patlamazdım kimsenin üstüne/Bir tetiğimden utanırdım/Bir de eğri parmağındanlİnsan amcalann." Ali Yüce Hataylıdır. Köyünden kaçıp giderek okumuş Adana'nın Düziçi Köy Enstitüsü'nde. 1951 yılında bitirmiş. Başladığında okulun mudürü Lütfü Dağlar'mış. Lütfü Dağlar, daha önce yazmıştım "Ankara Notları"nda, Köy Enstitüsü'nde "Türkıye'de Domuz Yetiştirme ve Yarahan" adlı kitabı öğrencilerine okutan müdür. Anılannın bir yerinde bu konuda şöyle der Lütfü Dağlar: "Bu kitabın elimize nasıl geçtiğinin öyküsünü kısaca anlatıvereyım: 1944-1945 öğretim yılı aşağı yukan. Bir gün sevgılı postacımız Höke Dayı Bahçe ilçesınden postamızı getirdi. Postadan 'Turkiye'de Domuz Yetiştirme ve Yararlan' adlı -şimdi adını tam hatırlayamıyorum- bır kitap da çıktı. Kitabı Alpullu Şeker Fabrıkası mühendislerınden biriyazmıştı. Kitabı vakit buldukça bir haftada okudum, beğendım ve geçmış gün, 150-200 tane sıparış verdim, kitaplar geldi. Bu kitaplan 4., 5. sınıf öğrencilerine verecek ve sınıfkitaplıklanna koyduracaktım. Bundan önce öğretmen ve öğrencilerimle bu kitap üzerinde çok yanlış bir konuşma yapmadan bu işi yapamazdım, değilse köy enstitülennde neler yapılıyor diye adamı tefe kor çalarlardı. Öğretmen ve öğrencilehmize, birhafta sonu toplantımızda konuyu açtım. önce Eskişehir Şeker Fabrikası 'nın yetıştirdiği domuzların iyi bir fiyatla, domuz etı yiyicılerce satın alındığını, çok kârlı olduğunu öğrendiğimi kısaca anlattım. Sonra elımdekı domuzculukla ilgıli kitabı gösterdim; kitap hakkında bilgi verdim... Kitabın ıçeriğini açıkladım. Müslüman halkımızın domuz eti yemediğıni, domuzu sevmediğini de ekledim. Amacımın domuz yetiştirmenin yurt ekonomisine olan katkısı üzerinde durmak ve eğer yetiştirme olanağı bulunursa sürekli iyi bir gelir kaynağı, hem de fazla para getiren bir gelir kaynağı olacağını bilmemızin faydalı olacağını sizlere duyurmaktır, dedim..." Lütfü Dağlar'ın anlattıkları uzun, benimse yerim bitti. Türk basınında günün konusu şimdilerde, hırsızlıklann, yolsuzluklannaçıklanması, ortaya dökülmesı. Çetin Altan, 7 Ekim günlü yazısında Sabah'ta "Ortaçağ köylülüğü hırsızla dilenci üretirdi" diyor. Işte, Köy Enstitülerı, artık dilenci, artık hırsız üretılmesin diye kurulmuştu. Bakın sağcı devlet, hükümet adamlarına hiç "Köy Enstitüleri"r\den söz ediyorlar mı? Çetin Altan'la konuştum, "Haklısın" dedi... BULMACA 1 2 3 4SOLDAN SAĞA: 1/ Serumda oluşan anti- - kor. 2/ Meyve ve sebzele- rin suyunu ya da yağını 2 sıkarak çıkarmaya yara- g yan aygıt... Eskiden Ka- ragöz oynatılan kahvele- 4 re verilen ad. 3/ Satrançta ,- özel bir hareket... Köy muhtan yardımcısı. 4/ 6 Notada durak ışareti... 7 Uygun, yaraşır. 5/ İstan- bul'un eski adlanndan 8 biri. 6/ Türkiye'nin ilk g deniz araştırma gemisi- nin adı... Adlan sıfat yapmakta kullanılan bir yapım ekı. 7/ Bir se- sin yanm ton kalınlaştınlacağını gösteren nota işareti... Deriden sı- zan sm. 8/ Yabani elma... Patla- malı motorlarda gazı tutuşturma- ya yarayan elektrikli aygjt. 9/ Epifiz bezinden salgılanan ve be- yinde, bağırsaklarda, kanda bulu- nan hormon. VUKARIDAN AŞAĞrV A: 1/ Kumaş ya da dennin cilalanma- sı... Basınçlı suyla tuvaletin yıkanmasını sağlayan aygıt. 2/On iki düzine... Güzel kadın. 3/ Arnavutluk'un para birimi... Çok yumuşak ve ince tüylü postu için avlanan bir hayvan. 4/ Bir gö- revin yürütülebilmesi için merkez olarak seçilen yer... Akdeniz havzasında_görülen çok sıcak bir rüzgâr. 5/ Çirişli bir çeşit par- lak bez. 6/Özürdileme... Sümerlerdesağlık tannçası. 7/Nazlı... Gizli yer. köşe bucak. 8/ Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün simgesi... Genellikle sevecen ve hüzünlü bir konu işleyen küçük lirik şiir. 9/ Kutsal ışık... Cerahat.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear