25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 AĞUSTOS1993 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER Hiroşima'da "eller birleşsin barıştanyana" 18 Temmuz 1990 günü görkemli bir törenle anıt yontumuzu açıyoruz. İşte o günden bu yana, Hiroşima Banş Parkı'nı ziyaret edenler, orada Türkiye'den gelen sesi, birbirine dolanıp göğe yükselen iki el halinde görüp, duyuyorlar: Eller Birleşsin BanştanYana!.. Prof.Dr. RONA AYBAY 6 Ağustos 1945 günü (48 yıJ önceki yann), sabah saat 8 sulannda B-29 tipi bir Ame- rikan uçağı Hiroşima'nın göklerine doğru uçuyordu. "Enola Gay" adh uçak, dün- ya tarihinde bir kent üzerinde patlatı- lacak ilk atom bombasıru taşımaktay- dı. Hiroşima'da hava saldınsı alarmı. 7.30'da kaldınlmışü. Hava saldınlan- nın gece yapılmasına alışmış olan halk, biraz sonra başına geleceklerden habersiz, >eni bir güne başbyordu. Sa- vaş zamarunın sıkınülanyla. yoklukla- nyla da gelse, yeni bir gün, yeni bir gûndü... Ama tarn 8.15'te Hiroşima. üstündeki gözleri kör edici parlakbkta bir ışık ve sıcak dalgası ile aşağıdan ge- len sağır edici bir sarsıntırun arasında kaldı. Dünyada ilk kez, bir kenün üze- rinde atom bombası patlaulmışu! Hi- roşima diye bir kent yoktu artık. Onun yerini, yükselen b\r alev sütunu almış- tı. Kara duman bulutlanyla kaplan- mış gök. göriinmez olmuştu. Binlerce kişi ilk anda can verdi. Sağ kalabilenler, toza-toprağa ve kana bu- lanmış halde çaresizlikle oradan oraya koşuşuyordu. Enkaz altında kalanla- nn feryatlannı, inilülerini işitecek kim- se yoktu. Oradan oraya koşanlar da birer ikişer düşüp ölmeye başlamıştı. 6 Ağustos'u izleyen günlerde Hiro- şima'dan geriye kalan, yanık enkazla örtülü bir yığından başka bir şey değil- di. Sağ kalan Hiroşimalılar'da radyas- yon hastahklan onaya çıkmışü. Saç- İar dökülüyor, diş etİeri karuyor, lenf bezleri, kemik ilikleri ve dalak bozuk- luklan görülüyor, insanlar durmadan yıkılıp gidıyordu. Kimi birkaç gün, ki- mı birkaç hafta. kimı birkaç ay daya- nıyor, ama sonuç değişmiyordu. Tıp çaresizdi! Hiroşima'yabirTörkbanş yontusu Müzenin bulunduğu geniş alan, çi- çeklerle. yeşilliklerle dolu tertemiz bir yer. Banş Parkı. Her yıl, atom bomba- sının atılışının yıldönümü olan 6 Ağustos'ta burada Banş Töreni yapı- hyor. Dünyanın çeşıth yörelerinden gelen insanlann katıbmıyla. banş çan- lan çalımyor, "Hiroşünalar olmasın" (No more Hiroshimas) diye başlayan Banş Bildirisi okunuyor. banş türkü- leri söyleniyor. Küba'dan Yunanistan'a kadar. çe- şitli ülkelerden gönderilmış yontular (heykeller) Banş Parkı'run kimi yerle- rine konulmuş. Türkiye'den bir şey var mı diye bakıyoruz: Yok. Üzülüyo- ruz. Dünyanın her yöresinden buraya gelen onbinlerce ziyaretçınin, nükleer silahlara karşı Türkiye'yi simgeleyen bir yontu görmesi ne güzel olur diyo- nız. Tokyo'ya dönüşte, konuyu -o za- manki- Büyükelçimiz Sn. L'mut Ank'a açıyorum. Dinamik ve aydın diploma- tımız bana destek vaat ediyor. Tür- kiye'ye döner dönmez dostum Prof. Selçtîk Erez'e projemı anlaüyorum; konuyu Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Nurettin Sözen'e iletiyoruz. İs- tanbul Belediyesi adına Hiroşima'ya bir banş yontusu göndenimesı karar- laştınhyor. Selçuk Erez. ünlü heykelci- miz Prof. Haluk Tezonar'a başvuru- yor, konuya uygun bir yontu buluyo- ruz: Birbirine sanlıp. göğe doğru ozanan iki el... Nükleer silaha karşı is- yanla geleceğe umutla bakışı birarada. çok güzel simgeliyor. Tezonar'm iz- niyle, yontunun adını ben koyuyo- rum: "Eller Birleşsin Banştan Yana." Bunun İngilizcesini ve Japonya'nın İs- tanbul Konsolosluğu'ndaki dostlann yardımıyla Japoncasını da bir plakaya yazdınp yontuya ekliyoruz. İstanbu) Belediyesi'nin -o zamanki- Genel Sekreteri Alev Coşltun da yar- dımcı oluyor, ama bürokratik güçİük- lerle uğraşmak yine de birkaç ayımızı ahyor. Sonunda THY'nin -o zaman- ki- Genel Müdürü Sn. Cem KozhTnun yardımıyla, yontuyu Hiroşima'ya uçuruyoruz. 18 Temmuz 1990 günü görkemlibir törenle anıt yontumuzu açıyoruz. İşte o günden bu yana, Hiroşima Banş Parkı'nı ziyaret edenler. orada Tür- kiye'den gelen sesi. birbirine dolanıp göğe yükselen iki el halinde görüp, du- yuyorlar: Eller Birleşsin Banştan Ya- na!.. Atom Bombast Müzesi 1990 yılının Ocak ayı... Hiroşima'da Atom Bombası Müzesi'ni geziyoruz. Müze. atom bombasının patlatılışın- dan 10 yıl sonra. 1955 Ağustosu'nda açılmış. Bombanın yarattığı yıkımı gösteren çeşitli nesneler. resimler, tab- lolar. grafıkler sergileniyor. Bir anda yarup kül haline gelen okul çocuklan- nın, yamru yumru olmuş sefer taslan. yanık giysi kahntılan, nükleer silahın ve radyasyonun öldürücü etkisi karşı- sında hiçbır ışe yaramayan ilkyardım çantalan ve öteki tıbbi malzeme... Nükleer bombanın etkılenne ilişkın çeşitli görüntüler arasında biri var ki. yuzümüze. vurulmuş bir tokat gibi çarpıyor: Bir insanın gölgesi bu! Atom bombası patladığı anda bir mermer merdivende oturmakta olan bir insa- nın gölgesi. İnanılır gibi değil ama. ısı- nın ve radyasyonun etkisiyle, merdi- vende oturan insandan geriye mermer ûzerindeki bu gölge kalmış sadece!.. Taş üzerine işlenmiş bir insanlık ayıbı olarak duruyor karşımızda! Japonlar soylu bir davranışla, duygu sömüriisü sayılabilecek en ufak bir öğeye yer ver- memişler müzede. Sanki. başlanna gelen bu felaket yüzünden dünyaya verdikleri acı için özür diliyorlar. Amaç, nefret ve kin duygulannı değil, sevgiyi ve banşı güçlendirmek. Müze- nin resmi adı da bunu gösteriyor: Barı- şı Anımsayıp Yüceltme Müzesi. Ama Japonlar müzede abartıdan ne denli uzak olsalar da. nükleer bomba- nın dehşeti apaçık görülüyor. Hiro- şima'ya atılan bombanın. bugünkü nükleer silahlann gücü karşısmda oyuncak gibi kaldığını düşünürseniz. durum daha da korkutucu oluyor. Müzeyi her yıl dünyanın çeşitli yöre- lerinden 1.5 milyona yakın insan ziya- ret edıyormuş. Çıkıştaki deftere her- kes izlenimlerini yazıyor Gördükleri- mizden o kadar duygulanmış durum- dayız ki. gözyaşlanmızı gizlemek için eşimle birbirimize bakamıyoruz. Def- tere. Naznn'ın Livaneli'nın müziğine konu olmuş dizelerini güçlükle yazıyo- rum: "Amca, teyze bir imza ver, çocuk- lar öldürülrnesin, şeker de vivebüsin- ler..." ARADABIR Dr. ALPER AKÇAM Aydınımızın Antikalığı!.. Aydın denince, bilinçli, bilimli, daha gerideki kitleye yol gösterici önder kişi akla gelir. Gel gör ki bizim aydını- mız özgün (orijinal) söz söylemek, toplumdaki aydınla- rın en uyanığı oldugunu gösterebilmek uğruna sap yiyip saman üretmeyi marifet sanır... "Sosyalist" sistemin uğradığı çöküntü ve son on yılın depolitizasyonu öncesi parka-postal' giyip pos bıyık bı- raktıktan ve iki de "bilimsel" kitap okuduktan sonra Le- nin, Stalin, Mao kesilmek moda idi... Kendi bastığı topra- ğın özgün koşullan, toplumun içinden çıkıp geldiği tarih- sel süreç, üretim ve insan ilişkilerimizin Batı kapitalizmi ile farklılıkları ya da bir başka ülkenin kendine ait ayrı yapısının bize benzememesi vız gelirdi aydınımıza.. İki alıntı paragrafla beş-on ahbap çavuş toparlayan her ay- dın, kendini dünyanın en üstündeki "sosyalist" doruğu- naoturtuverirdi. Bu "keskin" ve "bilimsel" aydınlanmızın oluşturduğu toz duman içindeki sot karışıklık halkı da şaşkınaçevirdi. "Sosyal emperyalizm" "Baş çelişki", "Faşizm vardır- yoktur, ya da az buçuk vardır" diye tartışıp dururken hatktan ne denli uzakta olduklarını da göremediler. Ge- rici güçler saldırdıkça bırleşecek yerde, bir kez daha eşeysiz çoğalmayı yeğ tuttular. Gizli-açık güçleriyle ül- kemizi kendi aydınımızdan daha iyi tanıyan emperyalist odaklar bir yandan kıs kıs gülerken, olmadık ajan-provo- katör soktular aralarına. Kimi arkadaşına silah çekti, kimi güç kazanmak için her yolu mübah saydı; esrar şe- bekelerinin, eroin kaçakçılarının tuzağına kadardüşen- leroldu. Ne zaman ki sosyalizm moda olmaktan çıktı, "orijinal" aydınımız başka hedeflere yöneldi. Kimi, "ikinci Cum- huriyet" zortlatmasına sıçradı; kimi. geri ülkeler halkla- rına ışık olmuş Kurtuluş Savaşı nı geriliğimizin nedenı gördü... Dünyayı alabildiğine bölüp parçalayan, yoksul halkla- n birbirine düşman edip silahlandıran, insanlar öldükçe silah satıp göbek atan uluslararası tekeller unutuldu... Gözler başka yönlerdeydi. Emperyalizmin ekmeğine yağ sürerce insanlar, halklar, uluslar arasındaki ayrılık- lar kışkırtıldı. Aynıtopraküstünde, aynı sömürü ve yok- sulluk içindeki insanlar birbirini düşman görmeye baş- ladı. Çoluk-çocuk denmeden insan kıyımları yapıldı. Emperyalist ülkelerin birinci büyük pazar savaşından doğan anti-emperyalist Kuvayi Milliye başkaldınsı sal- dırı tahtası yapıldı. Yüz yıl önce emperyalist kışkırtma- larla doğmuş Türk-Kürt-Ermeni kavgalarında taraflar- dan bazılarının haksızlığa uğradığını keşfetmek, küllen- miş yaralara tuz-biber ekmeye çalışırken Wall Street lobileriyle aynı şarkıyı çığırmak, aydınımızın en yeni "bi- limsel" çalışması oldu... "Böl, parçala, silah sat, sömür..." Egemen tekel-tröst dünyasının geri kalmış uluslara çizmeye çalıştığı kader budur. Ve geri kalmış ülkelerin geri kalmış aydınları kendilerine gösterılen alanda olmadık zortlatmalarla uğraşadursunlar, VVashington patentli ayrılıkçı yangın- lara da bir yandan körükle giderler. Üretim ilişkilerini, üretici güçleri en ince ayrıntısına değin oldukça didaktik bir şekilde irdeleyen Marksist çalışma, insan üretici gücünü belki de günümüz koşulla- rı gereği çok gerilerde tutmuş, üretici güçler denince hemen ve neredeyse yalnızca "teknik" akla gelmiştir. Kapitalizm öncesinde, geri kalmış ülkelerin bulunduğu yerlerde yedi bin yıl öncesine kadar dayanan eskil (an- tik) sınıflı toplumun insana işlediği olumsuzlukların han- gi boyutlarda olabileceğini bilebilmek mümkün olamaz- dı. Bezirgân ekonominin, tefeci ruhunun alavere-dala- vere, mevki hırsı, para hırsı olumsuzlukları beyninin hücresine kadar neredeyse kazınmış insanoğlu, sosya- list ülkelerde babadan oğula geçen yöneticilikler, de- mokrasinin "d"sininolmadığı, birtekseçimyapılmayan "halk demokrasileri" yarattı... Bizim aydınımızın hastalığı da bellidir. "Ben bilirim", "Yalnızben", "Ben yapanm"... Neyazık ki her şeyi yap- sa da bir tek şeyi beceremez: Sıra neferi olabilmek... Bir safta, bir sırada olağan bir insan gibi gereken yerde du- ruvermek... Kavgada sessiz, üzerine düşen görevi yap- mak, çoğunluğun aldığı karara saygı duymak... Dünyanın dört bir yanında emperyalist silah ve petrol şirketlerinin yaktığı yangında her gün yüzlerce geri kal- mış ülke insanı kurban ediliyor. Bu yangınlardan alına- cak ders bir yangm daha çıkarmak olamaz. Aydtnımızın da insanımızın da ilk görevi; çevredeki haıklarla, ulusla- ra olan yakınlığı, kardeşliği arttırmak, tarihte düşülmüş yanılgılara düşmemek olmalıdır. KAMAN İCRA TETKİK MERCİİ HÂKİMLİĞİ'NDEN Dos> a No: 1992 39 Davaa Ayfer Çıtak vekili Av. Ba>ram Aslan tarafından davalı Yıidınm Çıtak aleyhine ikame olunan nafaka ödememe davasının celse ara kararı gereğince: Davalı Yıldınrn Çıtak'ın adresi meçhul olduğundan adına duruş- ma gününün ılanen tebliğine karar venlmış olup, adı geçenin duruş- manın bırakıldığı 20.9.1993 günü saat 9"da duruşmada bizzat hazır bulunması ve kendisını bir vekille temsıl ettırmesı. aksi takdirde du- ruşrnaya yokluğunda devam olunacağı ve karar verileccğı ılan olu- nur. Basııı 5OJ67 TARTIŞMA Ortaçağ'adoğrukoşar adımeniliyordu ki; çağatladık. Eğer ifade olunan Ortaçağa doğru bır atlayışsa doğrudur. Ama henüz sanayı devrimini gerçekleşünneden, Baü'dan teknolojı transferedip, bilimi dışlayarak gelecek yüzyılı yaşamadan bir sonrakı yüzyıla doğru biratılımı ifade ediyorsa pesdoğrusu. Srvas'ta; Madunak Oteli'nde yaşananacı olaylar çağın ne tarafına doğru atlamış olduğumuzun açık ifadesidir. Bu ülkenin yetiştirdiği değerli ozanlar, yazarlar. sanatçnar Ortaçağ ateşinde diri diri can verdiîer. Kara ırtica ayaklanıp "Sıvas Aziz'e Mezar Olacak" türünden sloganlar atarak kafalannın içindeki karanlığı dışa vurdu. Tüm bunlara rağmen Sa>ın Çiller verdiği demeçte... "Hatta bu otelin errafını saran \atandaşlanmıza da hiçbir biçimde zarar gelmemiştir..." dıyebilme aymazlığı gösterebilivor. Bu tür beyanatîar Türkiye'cfe şeriatçıhğın devleuen nasıl urnulmadık ölçüde destek gördüğünün ifadesidir. Işin asıl utanılacak yanı da. Sıvas olaylanndan Aziz Nesin'in sorumlu gösterilmesidir. Dı>orlarki " Aziz Nesin yaptığı konuşmayla halkı kışkırttı. tahrik erti." Buna da pes doğrusu. Aziz Nesin halkı niçin tahrik etsin, kışkırtsın ki? Şuçlamalara en güzel cevabı Nesin veriyor. Diyor ki. "Aziz Nesin gitti, tahrik etti divorlar. Bende ne kadar kuvvet varmış yahu? Bu tahriki yapsam. işçilere yapanm: ayaklanırlar, bu hükümet de kalmaz Türkive'de." Nesin'e bu tür suçlamalann yapılması gayet doğal. Birilerindebağışıklık yapmış olacak ki. 6-7 Eylül olaylannda da bu ışi komünistleryapmışiır denilip, Aziz Nesin suçlanmamış mıaır? Nitekim daha sonra olaylardan Nesin'in sorumlu olmadığı anlaşılmıstır. Türkiye'de şenatçılığa devlet eliyle yaünm yapılmaktadır. Bu da Türkiye'yi çok tehlikeli bir uçurumun eşiğine getirmiştir. Sıvas olaylannda açıkça görüldüğü gibi şeriatçıTarla devlet, dönek Marksistler, latlısu entelleri ittifak halindedir. Çünkü Türkiye'nin Ortaçağ karanlığına götürülmesı sürecinde hepsinin ayn ayn çıkan söz konusudur. Türkiye'de laiklik, "1923 Aydınİanma Oevrimi"nın lemelini oluşturur. Atahirk, laikhğe, fantezi olsun diye değil, 1789Fransız İhtüaü'yle ortaya çıkan bu kavram. uygarlığın. çağdaş olabilmenin gereği olduğu için yaunm yapmıştır. Günümüz Türkiyesi'ne baktığımızda laıklığın esamesinin okunmaması Türkiye açısından çok büyük bir felaketi işareteder. O halde laik olmayan Türkiye'yi laik yapmak zorundayız. Aksi takdirde dar kafalı şeriatçılarla birlikte topyekûn çağdışına düşmemiz kaçınılmaz olacakür. Burakülusal PENCERE KAPMZ SÎZEAÇIK Sınır Otesinden Şeriatcılık SaUırısı... Ortadoğu'da, şeriatçılığı islam dünyasına ihraç eden iki ülke var: Biri Suudi Arabistan... öteki iran... İkisi de zengin petrol kaynaklarına yaslanmış bu ülke- lerin devlet düzenleri şeriatçılığa dayanıyor; insan hak- larını ve temel özgürlükleri dışlıyor. Her ülkenin iç rejimi kendi bileceği iştir, dışardan sap- tanacak bir konu değildir; ama, bu iki devlet, Müslüman coğrafyasında yaşayan öteki ülkelere kendi rejimlerini satmak istiyorlar; şeriatcılık ihracatını devlet desteğiyle zorluyorlar. iran, Mısırı gözüne kestirmiş, Sudan'dan Kahire'yesarkmakiçinelındengeleniardınakoymuyor. Mısır Devlet Başkanı Mübarek: "- Şeriatçı terörun kaynağı Sudan'dır"diyor, "Sudan'• ın arkasında her zaman İran vardır." Mısır, şeriatçının gözünde çekici bir konumdadır; Tür- kiye'den beter durumdadır; gökdelenlerin servetiyle konduların sefaleti Istanbul'da ne kadar göze batarsa batsın, çelişkiler çaprazında Mısır'ı geçemeyiz; üstelik Nil toprağında demokrasinin d'si yok. Anadolu'davarmı? Evet, bizde demokrasinin d'si var; öteki harfleri bir araya getiremiyoruz. Irandan kaynaklanan şeriatçı terör, yalnız Mısır'ı zor- lamaklakalmıyor... Türkiye'de can alıyor. • iran, Şii mezhebini benimsediğinden, Müslümanlık coğrafyasında şeriatcılık ihracatı bakımından Suudiler dahatalihli durumdalar. Dünyanın en zengin petrol kay- naklarını Amerika'nın gözetimi ve denetimi altında elle- rinde bulunduran Suudilerde petrodolar ibadullah... Laik Türkiye, iran'ın da Suudi Arabistan'ın da korkulu rüyasıydı. Çünkü insan hakları, temel özgürlükler. kadın hakları, demokrasi, aydınlanma, eşitlik, reform. uyanış, Batı uygarlığı, çağdaşlaşma, sendıkacılık. emekçi hak- ları, fikir özgürlüğü gibi bizim doğal olarak benimsediği- miz sözcüklerin her biri, Suudi Arabistan'da ya da Iran'- da şeriatçıhğın yıkımında kullanılacak birer el bombası sayılır. Suudi Arabistan, elindeki petrodolar gücüyle şeriatçı- lığı sınır ötesinde yaymaya çalışıyor. Türkiye bu çabanın alanı içinde yerini alıyor. • Suriye, Apo'yu topraklarında barındırıyor, PKK'nın üs- sü olmak görevini sürdürüyor... GAP korkulu rüyasıdır Suriye'nin, Türkiye'ye dönük yüzüne su savaşının gölgesi düşmüştür. Hatay'dan kö- kenlenen düşmanlık tohumlarını yok etmek için ne ka- dar çaba gösterilse nafile... Irak'tan Türkiye'ye postalanan da terördür, saldırgan- lıktır, tedirginliktir."<3üneydoğu Anadolu'ya dönük bulut- lara sınır ötesinden husumet yükleniyor; ister Saddam'lı olsun, ister Saddam'sız, Irak'ın Türkiye'ye dönük yüzün- dedostlukyok... • Sonuç: Güney ve Doğu sınırlarımızdan başlayan islam dün- yasından Türkiye Cumhuriyeti'ne ihracat, iki kalern;;^^ ; Şeriatcılık... • ,-,= -, Ve terör... öyleyse laik Türkiye Cumhuriyeti'nin İslam Konferansi örgütü'nden yararı ne? İslam Konferansı Ör- güto'ne dayanarak Bosna'- yı kurtarmaya çabalayan laik Türkiye, islam dünya- sından kaynaklanan saldı- rılarla parçalanıp bölüne- cek, şeriatçıhğın karanlı- ğında çağ dışına sürülecek. Bosna'yı değil, kendimizi kurtaralım Müslüman kar- deşlerimizin saldırısın- dan... KAYSERİ 3. SULH CEZA MAHKEMESİ 1993 280 1993 540 Davacı K.H Sanık: Yüoel Erdoğdu. trfan ve Zehre oğlu, 1961 doğ. Malatya merkez Başhank MaL nûfusuna kayitlı. Başyaacıoğju Besı Et fınna- sının mesul müdürü. Suç: Gıda Maddelen Tüzüğü'ne muhalefet. SuçTarihi: 12 11.1991 Sanık hakkında açilan lcamu da- vasının yapılan yaraiamasında; G D.: Seyfettın Işbüen'in müste- cirliğini yaptığı kendinden abnan numune sucuğun analıande E Colü ürediğınin tespit edıldığı sağbğa az veya çok zarar verecek sucuğu sau- şa arz ettiğı, tüm dosya ıçeriğinden bunun da muhafaza hatasından ile- ri geldığı anlaşılmıstır Hüküm: Sanığın müsnet suçtan dolayı eylemine uyan CK. 396, 3506-3591 sy. 647 sy, 3506 sy, 4/1, CK 402 1-2 maddeleri uyannca 510.000.-TL ağır para cezası ve "3 ay meslek sanat ve ticaretinin tatüi- ne. 7 gün sûre ile ışyennın kapatıl- masına daır venlen ışbu karar tırajı yüzbırun uzennde bulunan lzmir, Ankara ve İstanbul'dan neşredilen gazetelerden bırisinde ve yerel gaze- telerden birisiade ilan ettirilerek ılan masraflanmn bilahare sanıktan alınmasına daır karar venkruşür. 22.7.1993 Basm: 36454 Evet, Osmaniı Bankası'nın kapısı size açık. Burada ışinizı geliştirmek için ıhtiyaç duyduğunuz sağlam desteklere kavuşacaksınız. Osmaniı Bankası. her şeyden önce en yakın dostunuzdur. Sızin, hedeflerinıze guvenle ulaşmanızı sağlar. Çünkü Osmaniı Bankası, çözümlerı görüp, hızla karar verir, hızla harekete geçer. Çünkü Osmaniı Bankası, müşterısıne verdiği önemı ayrıntılarda da gösterir. Hemen bugün. size açılan bu kapıdan gırerek Osmaniı Bankası'na ilk adımı atın. Sonrakı adımları birlikte atalım. OSMANLI BANKASI SİGARA İ Muayene, Teşhs, Tedavı LaDoratuvar, ROntgen TÜRK KALP VAKFI F Tel 275 12 44/45 FakS: 266 47 12 Private English tutoring, native speakers C ALL STEVE or BRIAN, 2572749
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear