Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
• SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS1992 CUMARTESİ
16 HABERLERİN DEVAMI
v
nTTSTSTFHlBULTENI
NAZLIERAY
Ne Hator Eski Fotoğrafım?
Ne haber eski fotoğrafım, nasılsın? Çoktandır konuşa-
madık seninle. Şimdi avucumun içindesin işte, sana bakı-
yorum. Yıl 1971; Gülhane Askeri Hastanesi'nde yatıyor-
sun. Unuttun mu yoksa o günleri? Unutmamışsındır. Bir
sabah 'Yaşam ne güzel!' diyeyatağındanfırlamış; birdaki-
ka sonra acı içinde kıvranan bir külçe ölarak yatağının tçi-
ne düşmüştün. Belki de yaşamında ifk kez o sabah, ölüme
çok yaklaşmıştın; yatağının içinde acı içinde debelenirken
birazdan öleceğini sezmiştin.
Eski fotoğrafım, seni apar topar hastaneye yetiştirdiler.
Taksinin içinde başını oturacak yere koymuştun, buz gibi
bir ecel teri döküyordun. Tansiyonun yavaş yavaş düşü-
yor, dudakların morarmaya başlıyordu. Ne uzun sürmüştü
mekanik bir bağırsak düğümlenmesi geçirdiğini teşhis et-
meleri doktorların. Acı çektiğin halde, bağıramıyordun.
Seni hastanenin içinde sedye ile merdivenlerden bir aşa-
ğıya, bir yukarıya taşıyorlar, karın ftlmlerini çekiyoriardı.
Ameliyata almaya karar verdiklerinde ayıktın. Panik
içinde olan nöbetçi doktorlar sana bir sakinleştirici yap-
mayı unutmuşlardı. Ameliyat masasına bağlanırken, kö-
şede yeşiller giyinmiş cerrahlar ellerini fırçalarken, sen
hep ayıktın. Eski fotoğrafım; öyle dayanılmaz bir acı çeki-
yordun ki, korkuyu unutmuştun. Bir süre tependeki parla-
yan ameliyathane ışıklarına baktın. Sonra kolundan barbi
penthatol verdiler. Uyuyup, gitmişim...
Eski fotoğrafım, güneşli bir pazar sabahı apar topar gö-
türüldüğün hastaneden tam bir buçuk yıl sonra çıkabildin.
Beş ameliyat geçirerek; beş kez yeni baştan hasta yata-
ğından kalkıp, hemşirenin kollarında yürümeyi öğrene-
rek.. Ne çok şey öğrendin sen o hastanede biliyor musun?
Yaşamla ölüm arasında bir istasyon, incecik bir eşikti ora-
sı.
Burnundan bağırsaklarına inen kalın tüpler, bir kolunda
tansiyon aleti; bir kolunda serum iğnesi, bacak aranda id-
rar sondası vardı. Bir yandan da kan veriyorlardı sana. Bir
anda acı çeken, yatağaçakılı bir robotoluvermiştin. Demin
de dediğim gibi çok şey öğrendin sen hastanede. ölüm-
den korkmamayı, aklını yitirmemeyi; o sonsuz sabrını,
hepsini orada öğrendin.
Şimdi niye evde uzun süre oturamazsın, sokağa fırlarsın
biliyor musun? Yataktan aylarca kalkamadığın günleri dü-
şünürsün belki de. Su... Susuzluğu hiç unutmadın, biliyo-
rum. 16 gün su verilmemişti sana; bağırsakların felç olmasın-
diye. Susuzluğun ikinci günü, tümdüşüncen "su" olmuştu.
Su senin için her şeyden önemliydi. Anan babandan, ço-
cuklarından. Bir damla su! Hep seni oyalıyorlardı, eski fo-
toğrafım. "Yarm verilecek" diyorlardı. Isyan etmiyor, bek-
liyordun. Sırtına konan yastığın yerini durmadan değiştirt-
tiriyor; ameliyat yatağının bölümlerini indirtip, kaldırtıp;
hareketsiz, acı çeken gövdene yapay bir hareket sağlama-
ya çalışıyordun. Geceler bitmezdi.
Dünyanın en uzun geceierıni geçirdin. Kapı aralığından
acı içinde sana bakan yakınlarına: "Ne olur, benim için bir
bardak su için! Bir şişe gazozu kafanıza dikin. Niçin eliniz-
de bir şişe su yok? Ooya doya için. Sizi anlayamıyorum.
Benim için de için, ne olur" diyordun. Gözleri dolu, kaçı-
yorlardı senin yanından.
Su içme zamanın yaklaştığında sanki aradan yıllar geç-
mişti. Saatte bir kaşık su. Hemen koca bir çalar saat getirt-
tin evinden. Gözün ondaydı. llk kaşık suyu, çorak Anadolu
toprağına dönmüş dilin emiverdi. Senin gözün saatteydi.
ikinci kaşık... Ya seni unuturlarsa. Zil çalışmıyor... Kosko
ca hastanede bir yudum suyun d«(üe«F@zlemini çeken biri-
ni kim hatırlayabilir ki!
Ama geiip, bir kaşık daha döküyorlardı dilinin üstüne.
Körolası dilin sanki sünger olmuştu. Emiyordu beş alt
damla suyun hepsini. Yahu, eski fotoğrafım, birkaç kez at-
layıp, serum şişesini içmeyi düşünmüştün. Anımsıyor
musun?
Zamanın en zor geçtiği bir yaşam kesitine sıkışmış, kal-
mıştın. Gözünü kapatır, bekler, beklerdin... Saatler geçmiş
olmalıydı. Usulca saati sorardın. Yorgun bir refakatçi sesi
söylerdi saati sana. Beş dakika geçmiş olurdu. (Evden ge-
tirttiğin saati, nedense bir süre sonra önünden kaldırmış-
lardı. Zaman olgusu beynini dolduruyordu. Hep ona bakı-
yordun.)
Sonra tüm dostların sana bardaklar armağan etmeye
başladılar. Rengârenk, biçim biçim bardaklar... Onları ba-
şucundaki masanın üstüne dizmiştin. Ne oldu onlar? Kırıl-
dılar, aradan çok zaman geçti. Keşke saklasaydın onları.
Eşsiz bir koleksiyonun olabilirdi.
Eski fotoğrafım, hastanedeki arkadaşlarını hiç unutma-
dın sen. Tüple bağırsağında biriken yeşil safrayı boşaltan
Doktor Acar Tokcan'ı, sürgünü döken Reşide Hanım'ı; ge-
ceci Süleyman'ı, 'damarcı' Sarı Hüseyin'i... Nasıl unutur-
sun onları...
'Damarcı' aslında paspasçıydı, ama serumun takılacağı
damarı bir seferde bulurdu. Dalyan gibi bir adamdt. Başı
boynuna yapışık Reşide Hammcık âşıktı ona. Damarcı hiç
yüz vermezdi. Reşide Hanım senin cımbızınla kaşlarını
yolar; Üvvez'e benzeyen yüzünü geceleri güzelleştirmeye
çalışırdı.
Sevgili eski fotoğrafım. Neden bu konulardan laf açtık
bugün bilmem. Üzüldün mü, yok canım üzülecek bir şey
yok. Bak yaşıyorsun, bir doktorun dediği gibi, "Gönlünce
yaşa, kurtulman bir mucize, yeniden doğdun sen."
Tamam mı anam. Hadi, mutlu ol şimdi.
Arada iyidir böyle düşünmek. Şimdi çık biraz dolaş. Bir
bardak su iç. Kızılay'a, vitrin bakmaya git Tamam mı?
60 YDL ÖNCE CumhuriyeT^
Polis olmak isteyen
hanımlar
8 AĞUSTOS 1932
Hukuk Fakültesi'nin bu *
seneki mezunlanndan
Hüceste Hanım Vilayete bir
istida ile müracaat ederek
yeni polis kanunu mucibince
bir merkez memurluğuna
tayin olunmasını istemiştir.
Hüceste Hanım dün
kendisile görûşen bir
muharririmize demiştir ki:
Ta çocukluğumdan beri
bende polis&ğe karşı dehşetli
bir arzu vardı. Liseyi
bitirdikten sonra Hukuk
Fakûltesi'ne geçtim ve
bundan 12 gün evvel de mezun oldum. Adliyeye intisap
edersem muhakkak ceza kısmını intihapedeceğirn. Bir
kaç gün evvel tstanbul Vilayetinin gazetelerdekı ilanını
gördüm. Hukuk mezunu hanımlar Vilayet dahilindeki
merkez memurluklanna tayin edileceklermiş. Derhal bir
istida yazdım, diplomamia beraber Vilayete takdim ettim.
Bakahm ne olacak? Şimdilik ortada yalnız bir teşebbüs
vardır. Bende aranan evsaf mevcutsa merkez memuru
olacağun ve seve seve yapacağım. Benden başka Hasibe
Hanım isminde birisi de aynı şekilde müracaat etmiş.
Fakat kendisıni tanımıyorum. Evrakım şimdilik muamele
görüyor. YaJanda bir cevap alacağımı tahmin ediyorum.
Fakat ne de olsa ağustos gayesini beklemek icap edecek.
Çünkü kadınlann polis olabileceklerini kabul eden kanun
eylül iptidasından itibaren mevkii tatbikata konulacaktır.'
OLAYLARIN
ARDENDAKI
Safiye Ayla unutulmak istiyor
GERÇEK
• Baştamfi 1. Sayfada
de bile eleştiri dozM gün geçtik-
çeyükselmektedir. Avrupa'nın
göbeğinde katliama gözyuman
bir Güvenlik Konseyi'nin Kıb-
ns konusunda adaletli bir tutum
içine girebileceğini düşünmek
kolay değildir.
Dışışleri Bakanı Hikmet Çe-
tin'in BM Genel Sekreteri'ni
doğrudan uyarması, bir başka
açıdan şimdiye dek ortaya çıkan
söylentileri aşıyor; Ankara,
Kıbns'ta Türk tarafının yanın-
da yerini aldığım vurguluyor.
Sayın Çetin, Genel Sekreter'e,
' 'Denktaş'm büyük fedakârlık-
ta bulunduğunu " söylüyor; de-
mek ki harita ve göçmen konu-
larında başgösteren tıkamkhğm
Denktaş 'ın tutumundan doğ-
madığını belirtmiş oluyor; gö-
rüşmelerin bu aşamada kesilme-
mesi için gerekli olanı yapıyor.
"Türkiye'nin bu noktada ko-
nuya girmesinin etkisi ne
olabilir" sorusuna yanıt hangi
yönde gelecektir? Gali, şimditik
Dışişleri Bakanımızın uyansmı,
"Eiimden gelen çabayı gösteri-
yorum, görüşmeler sürüyor'' di-
ye yamtlamıştır. Ancak bekle-
yip görmek gerekiyor.
Butros Gali'nin vereceği bil-
giler üzerine Güvenlik Konseyi
danışma niteliğinde bir toplan-
tı yapacaktır. Bu satırlann ya-
zıldığı sıralarda bu toplantı he-
nüz başlamamıştı. Ancak Kon-
sey'in Kıbrıs görüşmeleriyle ya-
kın ilgisi bellidir. Buna karşın
Bosna-Hersek'e aynı sıcaklıkla
bakılıyor mu?
Sırplann, tkinci Dünya Sava-
şı 'ndaki Nazi toplama kampla-
nna benzer girişimleri gerçekleş-
tirmeleri, son günlerde dünya
kamuoyunun gözleri önüne bel-
geselfilmlerle sergilenince, Ba-
tı'da bir ktpırdanma görüldü.
100'ü aşkın toplama kampında
100 bini aşkın esirin Sırplann
baskısı altında çok kötü koşul-
larda yaşadığını belirten Bosna-
Hersek kaynakları, işkencenin
sürduğunü ve 17bin kişinin öl-
dıinllduğünü vurguladılar. Bu
' 'iddialann'' soruşturulması
için Birleşmiş Milletler'in devre-
ye girmesini gerekli gördüğunü
ABD Dışişleri Bakanvekili açık-
ladı.
A ncak ''uygar dünya'' yerin-
den kıpırdayıncaya kadar iş iş-
len geçmektedir.
Bosna-Hersek'te katliam sü-
rüyor.
Türkiye bunun üzerine Batı '-
yı sözden eyleme geçirmek için
birplan hazırladı. Dışişleri Ba-
kanı Hikmet Çetin, Ankara'mn
"eylemplanı"nı Güvenlik Kon-
seyi üyelerine sundu. Sivilve as-
keri önlemleri içeren bu plan,
somut adımlar atılması için ge-
rekli önerileri gündeme getir-
mektedir.
Şimdi Güvenlik Konseyi'nin
beş üyesinin Türkiye'nin eylem
planına nasıl yanıt verecekleri
de bir merak konusudur.
New York'taki Kıbrıs görüş-
meleriyle yakından ilgilenen
Konsey'in Avrupa'nın göbeğin-
deki katliam karşısında yine
edilgin kalması olanağı var mı?
"Yeni Dünya Düzeni" sınav-
dan geçiyor.
• • •
. HANDAN ŞENKÖKEN
"Artık Safiye Ayla öldü, onu
gömdüm, unutulmak ve kendi-
mi yaşamak istiyorum..."
1942 yıhnda Safiye Ayla'nın
Kraliçe Mimoza olarak başro-
lünü üstlendiği "Alabanda"
Revüsü, 50 yıl sonra Ankara
Devlet Opera ve Balesi tarafın-
dan tekrar sahneye konuluyor.
Safiye Ayla da bu kez konuk
sanatçı.
Safiye Ayla yıllar sonra yeni-
den Kraliçe Mimoza olarak, o
"harikulade" Güneş şarkısmı
kendine özgü yorumuyla ses-
lendirecek. Türk sanat müziği-
nin ünlü ismi görüşme isteğimi-
ZE karşılık, sürekli "unutuİnıak
istediğini, artık çok yorgun ol-
duğunu" vurguladı. Sonunda
isteğimizi kabul edip Etiler'de
bahçe içinde, iki büyuk köpeğin
koruduğu evinde bizı karşıladı-
ğında ise heyecanlı, çoşkulu ve
mutlu görünüyordu.
Röportaj heyecanından sa-
bahtan bu yana hiçbir şey ye-
memiş, biraz sinirli. Ne olacak,
ne yazacaklar kaygısında. Saç-
lannı toplamış, üzerinde desenli
pembe bir elbise, pembe tonlar-
da makyaj yapmış. Konuklar-
dan yakınmasına yakınıyor,
ama daha biz kapıdan girme-
den, Kanada'da Türk musıkısi
eğitimi gören iki genci uğuriu-
yor. Bir müzeyi andıran evinin
otunna odası da konuklarla
dolu.
Bir koltuğa oturup, fotoğraf-
lannın ne denli kötü çekildiğini
anlatmaya koyuluyor. Işığın
yanlış ve yeterstz olabileceği ko-
nusunda uyanlar yapıyor. Son
derece sağlıklı ve dinç. Keyifle
anlatıyor akhna gelenleri, za-
man zaman esprüer yapıyor.
Biraz kırgın, buruk. Vefasızlığı
asla bağışlamıyor. Yine de so-
kakta karşılaştığı yediden yet-
mişe herkesten gördüğü ilgi,
sevgi onu çok mutlu ediyor.
"Alabanda"..." 13 yaşında
plak okudum ve meşhur ol-
dum. 1931 'de sahnelere çıktım.
Ekrem ve Cemal Reşit Rey beni
çok severlerdi. Daha önce saz-
caz ve operetlerde oynamamı
istiyorlardı. Ama Ekrem Reşit
Rey, Alabanda'yı özellikle be-
nim için yazmış, Kraliçe Mi-
moza'yı. Ben de çok sevdim. O
zaman İstanbul'un nüfusu bir
milyon yoktu. Tepebaşı bahçe-
sini 3 bin kışı her gün doldurdu.
Bu bir rekordur Türkiye çapın-
da. Bütün yabanalar, yerliler
geldi. Ben portakalın içinden çı-
kıyordum, işlerneli şallarla.
Terzi Cemal'in diktigi Dior'dan
daha güzel kreasyonlar giyiyor-
dum. Hepsi göz kamaşbnaydı.
O kostumleri koruyamadım,
sadece birkaç tane kaldı..."
Bütün gece bize verebilmek
için fotoğraflannı kanştınp,
"Alabanda"dan iki tane fotoğ-
raf secmiş. Ama şimdi bir türlü
nereye koyduğunu bulamıyor.
Aklı fotoğraflarda, bölük pör-
çük anılannı anlatıyor çoşkuy-
la:
"Kadromuzda Muammer
Karaca vardı, kaptanı oynu-
yordu. Yahudiyi de Tevhid Bil-
ge. Onun rolünü Hazun Kör-
mükçü oynayacaktı ama ömrü
vefa etmedi. Bir ada vardı ope-
rette, insanlar güneşe tapıyor-
lar. Ben de o adada 18 yaşına
gelmiş, hâlâ koca bulamamış
bir krabçeyim. Güneş şarkısmı
söyleyerek perdeyi açjyorum,
ona göre elbiseler gıyiyorum,
'Bir ben kaldım / Boş verdim
her şeye...' diye. Sonra çok si-
nirli her-kese bağınp çağınyc-
rum, hâlâ da öyle sürüyor degil
mi? Derken bir gemi, bir kap-
tan geliyor. Görünce adamlan,
hemen saldınyorum, âşık olu-
yonım adama. Ama kaptan
benim kızkardeşimi alıp gidi-
yor. Ben de onlann peşine dü-
şüyorum. Akdeniz, Karadeniz,
Ege ve sonunda tstanbul'a geli-
yoruz. tstanbul muazzam bir
sahne oluyor. Arkamızda Car-
lo Capucelli orkestrası ve ya-
bana dansçüar var. Ben her
şeyimi kaybediyorum. Para,
pul hiçbir şey kalmıyor. Yeni-
camii'de kestane satıyorum,
neydi halim, ne oldu diye. Der-
ken sesimi duyan gazinocular.
beni aüp gazinoya götürüyor-
lar. Orada seansımı yapıyorum,
şarkılar söylüyorum. En so-
nunda da hep birlikte çıkıyo-
ruz, 'Alabanda... Alabanda...
Yaşasın Alabanda...' diye. Bu
şarkıyla bitiriyonız, güzel bir
rcvü idi."
Sanatla geçen 61 yıl
Gözleri ışıldıyor..."Benim sa-
nat yaşarrumda 61 sene bitmiş.
Bir ömür, fazla bir ömür, o gün
doğan bir insan bugün 60 ya-
şında..." diye mınldanıyor.
Konuklanndan biri uzun bir
ömür dileyince de, 75 yaşında
olduğunu belirten ünlü şarkıa-
nın yanıü "Valla ben ömür filan
istemiyonım, artık yeter bu ka-
dar yaşamak. Hasta olmamalı,
böyle güzel güzel konuşabilen.
yiyebılen, gezebılen bir insan
olarak tabü..." oluyor.
SaadettmKaynak'ın
gdzdesi
Kendi yorumuyla ona mal
olan eserleri, Saadettin Kay-
nak'ın bütün haklannı verdiği 8
besteyi bir plak, kaset ya da
CD'de toplamayı düşünüp dü-
şünmediğini sorduğumuzda,
brgın ve yılgın bir sesle, "Hiç
bir şey düşünmüyorum... Ben
gittikten sonra ne düşünürlerse
düşünsünler" diyor.
Telif haklan Safiye Ayla'ya
ait olan Saadettin Kaynak'ın
eserlerinin televizyonda, radyo-
da calınmadığını ama ara sıra
halk çok istediği için "Çile Bül-
bülüm Çile" şarkısının çakndı-
ğını anlatıyor. Bu besteleri Safi-
ye Ayla'dan başka kimsenin
seslendirmemesi için bir vasiyet
bırakmış Saadettin Kaynak. O
da yıllarca bunun savaşırrunı
vermiş. Kazandığı davalardan
aldığı parayla hoca için Mev-
lütler okutmuş. Ama onun şar-
kılanyla alkış toplayan kimse
gelmemış.
"Yanık ömer", "Menekşe-
lendi Sular", "Çile Bülbülüm
Çile", "Güneş", "Mecnun",
"Gönül", onun yorumuyla se-
vikn, ona mal olmuş şarkılar...
"Hoca, 'Yanık örner'i yapü.
Okuduğum zaman o kadar he-
yecanlandım ki tamamen tstik-
lal Savaşı'nın ifadesi... Plağa
okuduk ve Atatürk'ün huzuru-
na gittik, Atatürk Türk musiki-
sinde böyle bir reform istiyor-
du. Onun huzurunda okuduğu-
Cezaevi'nin yaklaş* yanm
^ ^ ö n c e k i z o n ı n | u
konuklanndan bazıla-
n dün gece gönûllü olarak geldikr yıllarca hapis yattıklan yere. Kimler ziyaret etmemiş ki burayı!
Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Enver Gökçe, Vedat Türkalİ ve isimlerini sayamadı-
ğunız nice sanatçı, şair. Dün geceki konuklar da tbrahim Balaban, Zihni Turgay Anadol, Nail
Çakırhan ve Osman İşçi idi. Kendi ifadeleriyle "Evlerine" dönmöşlerdi. "Sultanahmet Cezaevi,
ş^mdi kühürevi oklu. Yani özgûrhlğün işkenceden, tutsaklıktan abnasıiçinolanakdoğdu.
"Artık özgürlük, işkenceden üıtikam alıyor" diyen Osman tşçi, suçsuz yere 5 yıl boyunca bu ce-
zaevinde yatbğmı beürttikten sonra, "tnanm dostlar, ber şeye karşın tüm acı olaylaria alay ettim
cezaevinde. Ezümedim, yine de alay ettim. Hâlâ da öyle yapıyonm haksolıklara karşı" şeklinde
ifade ediyordu duygulannı. 16 yaşında iken cezaoine giren Ibrahim Balaban, sorgu hâkinünin,
ya 16 bin lira ya da 3 vıl hapis yatarak cezasuıı çekeceğini söylemesi üzerine, "Iş Bankası'nın ser-
mayesi bile 16 bin lira değil. hem 16 yaşındaki çocuğun cezaevine düşecek ne suçu olabOir diye
kendimi savunmama karşın yine de cezaevine girdim. Gerçi buraya düşmesek ressam falan olaca-
ğmuz da yoktu zaten" diyerek, konuklara dertleri anlatmanm sıkıa olacağım, şirin anılann da
anlatılması gerektiğini belirterek, "Zaten bu şirin anılar da hep çektiğhniz çiklerin içinden çıktığı
için yine de dert anlatıyoruz" diyordu neşeli kahkahalar atarak.
HAVA DURUMU TÜRKİYE'DE
muzdacok duygulandı, 'Bu kız,
orkestrayla okursa dünyanın
her yerinde dinletebilir' dedi.
Ama o yıl öldü. Ben hiçbir za-
man şımarmadım Atatürk'ün
bana verdiği kıymetten. O za-
man 'Paşam, emret de bunu
orkestra ik okuyayım' diyebi-
lirdim. Ama o emretsin diye
düşündüm. Onun ölümünden
sonra bunu bir vasiyet kabul et-
tim."
Safiye Ayla içinde bir "hic-
ran" olarak kalan bu konuyla
ilgili uzun bir süre uğraşmış.
Yediden yetmişe herkesin "Ya-
nık ömer"i bümesini istemiş.
Muammer Sun'un çoksesli ola-
rak çalışmasını epey mücadele-
den sonra ancak 1980 yıhnda
Mükerrem Berk'in aracılığıyla
bir orkestra ile okuyabilnîiş.
Yine de tam istediği gibi olan
"Yanık ömer"i televizyonda
söylemek "nasip olmamış".
'lOKasımlarda
anımsıyorlar'
"Çok güzel oldu 'Yanık
ömer'. 1981'de Ata'nın 100.
yaşına geldik bu arada. Milli
Güvenhk Konseyi'nde Işık
önen Paşa vardı. Binbir güç-
lükle gittik ona dinlettik. Çok
müteahassıs oldu. 'Hemen bu
eserler gibi birkaç eser yapılsın,
bunlan tefsir edecegiz' dedi.
Muammer Sun'la planlar yap-
tık, aradan altı ay geçti ve öyle-
ce kaldı."
Safiye Ayla sadece her 10
Kasım'da anımsandığını söylü-
yor ince bir alayla. Eserlerinin
çalınmasını yasakladığı için,
"boykot edildiğini" vurgulu-
yor. Yine 1981'de Çocuk Esir-
geme Kurumu için Atatürk'ün
sevdiği şarkılardan oluşan bir
plak yapmış. Aralannda "Ye-
men Türküsü"nün de bulundu-
ğu 14 şarkıya denetimden
geçmez karan verilmiş. Bu şar-
İulann başkalan tarafından ses-
lendirildiğı, üstelik bozularak
yorumlandığını belirten Safiye
Ayla, "Mecburen' calacaklar
bir gün ama ben öldükten son-
ra değil mi" diye soruyor hü-
zünle.
t
GeMp yalvarsınlar'
Müzeyyen Senar'ın arsjv kal-
ması için, TRTye yaptığı bir
konser programı önensine ya-
nıt verilrnediğini anımsatan Sa-
fiye Ayla, "Ben böyle bir şeye
tcnezzül edemem. Gelip yalvar-
malan lazım. Televizyona çıka-
cağım diye, ona buna yalvara-
mam. Ama halk için bir şey
isterlerse, onu yapmaya hazı-
nm" diyor.
Sokakta herkesin hâlâ kendi-
sine ilgi gösterdiğinı, "Maşal-
lah, seni çok seviyoruz, daha
ölmedin mi, niye televizyona
çıkmıyorsun" dediklerini anla-
tan Safiye Ayla, bundan çok
hoşnut. Muüu... Her şeyini
Türk Eğitim Vakfi'na bağışla-
mış. Bundan sonra sadece hu-
zurlu ve rahat bir yaşamdan
başka bir şey isterniyor.
Feyhaman Duran'ın yapüğı,
kocaa Şefik Muhittin Targan'-
ın tablosuna bakarak "Böyle
bir adam karşıma çıkmasaydı
hiç evlenmezdun" diyor sevgiy-
le. Tablolar, fotoğraflar, plak-
lar, notalar... 'Amlarla dolu
evinde Atatürk'ün imzalı fo-
toğraflan göze çarpıyor.
'Atstürk'eâşık olunmaz
Kendisiyle yapılan söyleşjler-
de hep "Atatürk e âşık olduğu-
nu" belirttiğini anımsattığımız-
da, çoşkuyla aülıyor, "Tabii
âşık oldum, olunmaz mı, 14-15
yaşındaki bir kız böyle bir insa-
na âşık olmaz mı, herkes
olur..."
"13 yaşında Atatürk'ün hu-
zuruna çıktım. ölünceye kadar
hep onun huzurunda ve sofra-
sında oldum. Atatürk öldüğün-
de, o kadar genç öldüğünü
bilmiyordum, yaşlı zanneder-
dim. Halbu ki ne kadar genç-
miş..."
Evinin bir duvannda olağa-
nüstü etkileyici bir tablo yer alı-
yor. Safiye Ayla'nın yağhboya
resmi. Beğenimizi belirttiğinıiz-
de, yine acımasızca eleştiriye
başlayıp, 1950'lerde yapılan bu
resmin aslında kendısini ne
denli yaşh gösterdiğini anlatı-
yor ve güzelEkten söz açıyor
"Güzel degilim, çirkinim de
denemez. Hiçbir zaman zaran-
nı görmedim güzel olmamanın.
Herhalde çok sevildim, beğenil-
dim. Herkesle hısım, akraba
gibiyim. Çok şanslıyım her ba-
kımdan. Herhalde Allah bana
iltimas etmiş. lyi bir kalp, iyi bir
ahlak vermiş. Allah beni tekrar
yaratırsa, yine böyle yaratması-
nı isterim."
DÜNYA'DA
yevre Bakanhğı Meteo-
roloıı Genel Mûdürlüğû'-
nden alınan bilgıye göre
bütün bölgelenmız az bu-
lutlu ve açık geçecek. Ha-
va sıcaklığı artmaya
davem edecek. Rûzgâr,
kuzey kesimtennde, kuzey
ve doğu, ötekı yerierde
güney ve batı yönlerden
hafrf, ara sırs orta kuvvet-
te esecek Denızlerimizde rûzgâr. Batı Karadenız, Marmara, Kuzey Ege'de
yıldız ve poyraz, Doğu Karadeniz ıte Güney Ege'de yıldız ve karayel. Akde-
nız'de gûnbatısı ve lodostan 2-4, yer yer 5 kuvvetınde, saatte 4-16, yer yer
21 deniz mili hızta esecek Van Gölü'nde hava, az bulutlu ve açık gececek
Attana
Atym
39 21°
22° 15°
32° 20°
39° 21°
35° 17°
29° 14°
30° 14°
30° 21°
36° 22°
25° 12°
29° 14°
32° 24°
28° 19°
29° 20°
27° 18°
ıç* bulullu yıOmurlu A-açık 8 bulunu G-gOm^ı K karlı S-sslı Yyajmurlu
Amsıerdam
Amman
Atna
Bagdaı
Brûteel
Cenevre
Frankfurt
Lelkoşa
Pettrstnjrg
Londra
Matfnd
Mılano
Moskova
Mûnıh
Osk)
Pans
Prag
Rıvac
Roma
Vıyana
Zunh
B
A
A
A
B
A
A
A
Y
B
A
A
B
A
y
B
A
A
A
A
25°
40°
34°
40°
26°
32°
32°
38°
25°
26°
31°
34°
26°
32°
19°
28°
33°
«°
35°
34°
32°
GUNCEL
CÜNEYTARCAYCREK
Bosna-Hersek'le İlgili
TürkPlam
Bosna-Hersek sorununun çözümüne, oradaki insanlık
dışı olayları bir an önce önlemeye yönelik sivil ve askeri
politikatarı içeren Türk planı bütünüyle belli oldu.
Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, dün saat 15.00-16.00 ara-
sında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi beş dev-
letin Ankara büyükelçilerini makamına çağırdı ve Tür-
kiye'nin saptadığı planı birer metin halinde ilgilerine ve
bilgilerine sundu.
Dışişleri Bakanı Çetin'in, Güvenlik Konseyi üyesi ABD,
Ingiltere, Fransa, Rusya ve 0in büyükelçilerine sunduğu
plan, ûç bölümden ibaret
llk bölümde, planın amacı yazılıyor. İkinci bölümde BM
Güvenlik Konseyi'nin alacağı ve uygulayabilecegi karar-
lara yer veriliyor. Üçüncü bölümde, "diplomatik önlemler
Sırbistan tarafından kabul edilmezse ya da uygulanmaz-
sa " saptanan olası askeri yaptırımlar sıralanıyor.
Büyükelçilere sunulan Türk planmın 'amaç' diye adlan-
dırılan birinci bölümünde şu sarjrlar okunuyor
"Medeni dünya Bosna-Hersek'te yaşanan insani acıla-
ra kulaklarını bkayamaz, tıkamamalıdır.
Bu tür davranış gelişmekte olan yeni dünya düzeni ilke-
leriyle de çelişmektedir. Ek olarak, dünya kamuoyunun
hareket istediği de giderek algılanmaktadır.
Hak, kuvvete galebe çalmalıdır. Dünyanın her yerinde
tecavüz son bulmalıdır. Hukukun üstünlüğü sağlanmalıdır.
Demokratik hareketler aciz görülmemelidir. Dünya ilkeleri
selektif biçimde uygulanamaz.
Işin başka veçhesi daha var. islam dünyasında mevcut
hareketsizliğin giderek kasıtlı olduğu görüşü hâkim olma-
ya başlamıştır. Bir başka deyişle Hıristiyan dünyasının
hareketsizliği önyargılı olarak mütalaa edilmektedir.
Bu tür dinsel görüş ve yanlış algılamalar tehlikelkjir.
Kalıcı etkileri olabilir."
Askert ohnavan öntemler
İkinci bölümde, Türkiye'nin önerdiği 'askeri olmayan
önlemler' şöyle sıralanıyor:
(1)- Sırp milisler tarafından icra edilen hunharca öldür-
melerin Güvenlik Konseyi tarafından insanlığa karşı cü-
rüm olarak, doiayısıyla utuslararası mahkeme tarafından
cezalandırılacak nitelikte olduğu ilan edilmelidir.
(2)- Güvenlik Konseyi'nin Sırplarca kontrol edilen kamu-
ya ve hapishanelere engelsiz ve devamlı girebilmesi yo-
lundaki kararı doğru yolda atılmış bir adımdır. Aynı hak,
sivilleri korumakla görevli teşkilat görevlilerine de tanın-
malıdır. Ne var ki bu yerler Birleşmiş Milletler'in deneti-
minde olmalıdır.
(3)- Güvenlik Konseyi, Sırbistan'dan Sırp milislerine her
türlü yardımın durdurulmasını ve bu milislerin hareketleri-
ni de resmen takbih etmesini istemelidir.
Ayrıca Sırbistan'dan, bu tür yardımın fiilen durdurulup,
denetlenmesi için BM kontrolünü kabul etmesi istenmeli-
dir. Konsey, Sırp milislerin 48 saat içinde silah kullanımına
son vermesini ve ağır silahların BM personeline teslim
edilmesini talep etmelidir. Teslim işlemi iki hafta içinde ta-
mamlanmalıdır.
Konsey'in talebi Sırp milislerince kabul edildiği ve tes-
lim işlemine başlandığı takdirde buna paralel olarak Hır-
vat ve Müslüman kuvvetlerden ellerindeki az miktardaki
ağır silahların teslimi ıstenmelidir."
Askeri önlemler
Bosna-Hersek sorununun cözümünde Türkiye'nin sap-
tadığı askeri önlemler şunlar:
"Kara harekâtının taşıyacağı riskleri anlıyoruz. Bu ne-
denle askeri olmayan tedbirlerin kabul edilmediği veya
etkisiz kaldığı takdirde, kara kuvvetlerini içermeyen, sınırlı
askeri önlemler tercih olunmalıdır.
Güvenlik Konseyi ayrıca Sırbistan'da Sırp milislerince
askeri olmayan önlemler kabul edilmediği veya iki haftalık
süre zarfında etkisiz kaldığı takdirde, bu önlemlerin alına-
cağını ilan etmelidir.
Mücavir (Avusturya, Macaristan ve Arnavutluk) ülkeler-
den kabul edenlerin sınırlı hava saldırısına katılacak ülke-
lerin uçaklarına havaalanlarını açmaları istenecektir.
ABD ve Fransa, uçak gemilerini Adriyatik'e, bu tür hare-
kât için getirebilecektir. Bu ülkeler arzu ederlerse NATO
ve Batı Avrupa Birliği bayrağı altında hareket edebilirler.
Sırbistan yukarıdaki bütün şartları kabul ettiği takdirde,
askeri önlemlerden beri (uzak) kalınacaktır.
Ancak Sırbistan, herhangi bir şekilde BM harekâtına
ters düşerse, Sırbistan'ın askeri hedefleri gösteri' niteli-
ğinde ve BM'nin ciddi olduğunu kanıtlamak için bombala-
nacaktır.
Güvenlik Konseyi, dünya kamuoyunu Sırp halkını karşı-
sına almadığını, ancak insanları sınırsızca öldürmesine
ilanihaye bigane kalmayacağını açıkça ilan etmelidir.
BM, bu türlü önlemleri ilan ettiği ve ciddi olduğunu gös-
terdiği takdirde kontrolsüz Sırp milisleri ve bizzat Sırbistan
bu tür politikaların devamı konusunda iki kez düşünmek
zorunda kalacaklardır.
Bu tür değerlendirmelerimiz yanlış ise o takdirde sınırlı
askeri önlemlere bir an önce başlamak daha da önem ka-
zanmaktadır."
Böylece, Türkiye'nin girişimleri demeç aşamasından
çıkmış, yazılı bir metinle uluslararası diplomasiye girmiş
oluyor.
Ne var ki Türkiye, diplomatik ve askeri içerikli bir planın
hazırlıklarını tamamladığı sıralarda, Başkan Bush, bir so-
ru üzerine, "Bizim fantastik hava kuvvetlerimiz için bile
Bosna-Hersek'te hareket kolay değil" diyordu.
Başbakan Demirel'e göre Fransa Cumhurbaşkanı Mit-
terrand ile Ingiltere Başbakanı John Major da "nerenin
bombalanacağı sıkıntısını" çekiyorlar.
Güvenlik Konseyi'nin beş üyesinin Türkiye önerilerine
verecekleri yanıöar da Dışişleri Bakanlığı'nda merakla
bekleniyor.
TV yasa taslağı ortadâ kaldı
• Bastarafi 1. Sayfada
bir de yasa taslağına yer verildi.
İlgili kurum ve kuruluşlara da
gönderilen ve Ergenekon tara-
fından hazırlandığı açıklanan
bu taslağı, Ergenekon'un üst-
lenmediği öğrenildi. Radyo Te-
levizyon Yüksek Kurulu Baş-
kanı Prof.Dr. Yılmaz Büyüker-
şen, taslağın kendisine gelme-
sinden sonra Gökberk Er-
genekon'la konuştuğunu, an-
cak Ergenekon'un "Ben her-
hangi bir taslak hazırlamadım"
yanıtını verdiğini söyledi. Erge-
nekon'un üstlenmediği bu tas-
lakta, kamu ve özel televizyon
yayınlannın düzenlenmesi, de-
• netlenmesi ve yasaya aykın ya-
yın yapıldıgı takdirde yayın izni-
nın iptal edihnesi yetkisine
sahip "Ulusal İletişim Kurulu"-
nun oluşturulması öngörülü-
yor. Taslakta, radyo televizyon
yayıncılığına ilişkın tanımlar
genışletilerek, "uydu televiz-
yon", "teleteks yayını", "video-
teks yayını" da kapsam içine
alınıyor. Taslağa göre, özel rad-
yo ve televizyon kuracak Irîşi ya
da kurumlara, iletişim yüksek
kurulundan izin alrna zorunlu-
luğu getiriüyor. Kurulda, mev-
cut Radyo Televizyon Yasaa'-
na göre bulunan temsilciler
dışında, basın yayın yükseko-
kullan, özel ve kamu televizyon
yayıncilan, kablolu televizyon
yayıncılan ve uydu aracılığıyla
yayın yapan kuruluşlardan l'er
temsilci bulunması öngörülü-
yor.
Kıbns'ı
• Bastarafi 1. Sayfada
olmazken, BM ile Türk tarafı-
nın yaklaşımlan arasında da
büyük bir uçurumun ortaya
çıktığı gözlenmişti. Aynca
BM'nin ortaya koyduğu çö^
zümde, Rumlann yeniden eski
yerleşim bölgelerine dönerek.
eski mallanna sahip olmalan-
nın istenmesi ae. Türk tarafın-
da rahatsudık yaratmışa.