17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
• SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS1992 CUMARTESİ 16 HABERLERİN DEVAMI v nTTSTSTFHlBULTENI NAZLIERAY Ne Hator Eski Fotoğrafım? Ne haber eski fotoğrafım, nasılsın? Çoktandır konuşa- madık seninle. Şimdi avucumun içindesin işte, sana bakı- yorum. Yıl 1971; Gülhane Askeri Hastanesi'nde yatıyor- sun. Unuttun mu yoksa o günleri? Unutmamışsındır. Bir sabah 'Yaşam ne güzel!' diyeyatağındanfırlamış; birdaki- ka sonra acı içinde kıvranan bir külçe ölarak yatağının tçi- ne düşmüştün. Belki de yaşamında ifk kez o sabah, ölüme çok yaklaşmıştın; yatağının içinde acı içinde debelenirken birazdan öleceğini sezmiştin. Eski fotoğrafım, seni apar topar hastaneye yetiştirdiler. Taksinin içinde başını oturacak yere koymuştun, buz gibi bir ecel teri döküyordun. Tansiyonun yavaş yavaş düşü- yor, dudakların morarmaya başlıyordu. Ne uzun sürmüştü mekanik bir bağırsak düğümlenmesi geçirdiğini teşhis et- meleri doktorların. Acı çektiğin halde, bağıramıyordun. Seni hastanenin içinde sedye ile merdivenlerden bir aşa- ğıya, bir yukarıya taşıyorlar, karın ftlmlerini çekiyoriardı. Ameliyata almaya karar verdiklerinde ayıktın. Panik içinde olan nöbetçi doktorlar sana bir sakinleştirici yap- mayı unutmuşlardı. Ameliyat masasına bağlanırken, kö- şede yeşiller giyinmiş cerrahlar ellerini fırçalarken, sen hep ayıktın. Eski fotoğrafım; öyle dayanılmaz bir acı çeki- yordun ki, korkuyu unutmuştun. Bir süre tependeki parla- yan ameliyathane ışıklarına baktın. Sonra kolundan barbi penthatol verdiler. Uyuyup, gitmişim... Eski fotoğrafım, güneşli bir pazar sabahı apar topar gö- türüldüğün hastaneden tam bir buçuk yıl sonra çıkabildin. Beş ameliyat geçirerek; beş kez yeni baştan hasta yata- ğından kalkıp, hemşirenin kollarında yürümeyi öğrene- rek.. Ne çok şey öğrendin sen o hastanede biliyor musun? Yaşamla ölüm arasında bir istasyon, incecik bir eşikti ora- sı. Burnundan bağırsaklarına inen kalın tüpler, bir kolunda tansiyon aleti; bir kolunda serum iğnesi, bacak aranda id- rar sondası vardı. Bir yandan da kan veriyorlardı sana. Bir anda acı çeken, yatağaçakılı bir robotoluvermiştin. Demin de dediğim gibi çok şey öğrendin sen hastanede. ölüm- den korkmamayı, aklını yitirmemeyi; o sonsuz sabrını, hepsini orada öğrendin. Şimdi niye evde uzun süre oturamazsın, sokağa fırlarsın biliyor musun? Yataktan aylarca kalkamadığın günleri dü- şünürsün belki de. Su... Susuzluğu hiç unutmadın, biliyo- rum. 16 gün su verilmemişti sana; bağırsakların felç olmasın- diye. Susuzluğun ikinci günü, tümdüşüncen "su" olmuştu. Su senin için her şeyden önemliydi. Anan babandan, ço- cuklarından. Bir damla su! Hep seni oyalıyorlardı, eski fo- toğrafım. "Yarm verilecek" diyorlardı. Isyan etmiyor, bek- liyordun. Sırtına konan yastığın yerini durmadan değiştirt- tiriyor; ameliyat yatağının bölümlerini indirtip, kaldırtıp; hareketsiz, acı çeken gövdene yapay bir hareket sağlama- ya çalışıyordun. Geceler bitmezdi. Dünyanın en uzun geceierıni geçirdin. Kapı aralığından acı içinde sana bakan yakınlarına: "Ne olur, benim için bir bardak su için! Bir şişe gazozu kafanıza dikin. Niçin eliniz- de bir şişe su yok? Ooya doya için. Sizi anlayamıyorum. Benim için de için, ne olur" diyordun. Gözleri dolu, kaçı- yorlardı senin yanından. Su içme zamanın yaklaştığında sanki aradan yıllar geç- mişti. Saatte bir kaşık su. Hemen koca bir çalar saat getirt- tin evinden. Gözün ondaydı. llk kaşık suyu, çorak Anadolu toprağına dönmüş dilin emiverdi. Senin gözün saatteydi. ikinci kaşık... Ya seni unuturlarsa. Zil çalışmıyor... Kosko ca hastanede bir yudum suyun d«(üe«F@zlemini çeken biri- ni kim hatırlayabilir ki! Ama geiip, bir kaşık daha döküyorlardı dilinin üstüne. Körolası dilin sanki sünger olmuştu. Emiyordu beş alt damla suyun hepsini. Yahu, eski fotoğrafım, birkaç kez at- layıp, serum şişesini içmeyi düşünmüştün. Anımsıyor musun? Zamanın en zor geçtiği bir yaşam kesitine sıkışmış, kal- mıştın. Gözünü kapatır, bekler, beklerdin... Saatler geçmiş olmalıydı. Usulca saati sorardın. Yorgun bir refakatçi sesi söylerdi saati sana. Beş dakika geçmiş olurdu. (Evden ge- tirttiğin saati, nedense bir süre sonra önünden kaldırmış- lardı. Zaman olgusu beynini dolduruyordu. Hep ona bakı- yordun.) Sonra tüm dostların sana bardaklar armağan etmeye başladılar. Rengârenk, biçim biçim bardaklar... Onları ba- şucundaki masanın üstüne dizmiştin. Ne oldu onlar? Kırıl- dılar, aradan çok zaman geçti. Keşke saklasaydın onları. Eşsiz bir koleksiyonun olabilirdi. Eski fotoğrafım, hastanedeki arkadaşlarını hiç unutma- dın sen. Tüple bağırsağında biriken yeşil safrayı boşaltan Doktor Acar Tokcan'ı, sürgünü döken Reşide Hanım'ı; ge- ceci Süleyman'ı, 'damarcı' Sarı Hüseyin'i... Nasıl unutur- sun onları... 'Damarcı' aslında paspasçıydı, ama serumun takılacağı damarı bir seferde bulurdu. Dalyan gibi bir adamdt. Başı boynuna yapışık Reşide Hammcık âşıktı ona. Damarcı hiç yüz vermezdi. Reşide Hanım senin cımbızınla kaşlarını yolar; Üvvez'e benzeyen yüzünü geceleri güzelleştirmeye çalışırdı. Sevgili eski fotoğrafım. Neden bu konulardan laf açtık bugün bilmem. Üzüldün mü, yok canım üzülecek bir şey yok. Bak yaşıyorsun, bir doktorun dediği gibi, "Gönlünce yaşa, kurtulman bir mucize, yeniden doğdun sen." Tamam mı anam. Hadi, mutlu ol şimdi. Arada iyidir böyle düşünmek. Şimdi çık biraz dolaş. Bir bardak su iç. Kızılay'a, vitrin bakmaya git Tamam mı? 60 YDL ÖNCE CumhuriyeT^ Polis olmak isteyen hanımlar 8 AĞUSTOS 1932 Hukuk Fakültesi'nin bu * seneki mezunlanndan Hüceste Hanım Vilayete bir istida ile müracaat ederek yeni polis kanunu mucibince bir merkez memurluğuna tayin olunmasını istemiştir. Hüceste Hanım dün kendisile görûşen bir muharririmize demiştir ki: Ta çocukluğumdan beri bende polis&ğe karşı dehşetli bir arzu vardı. Liseyi bitirdikten sonra Hukuk Fakûltesi'ne geçtim ve bundan 12 gün evvel de mezun oldum. Adliyeye intisap edersem muhakkak ceza kısmını intihapedeceğirn. Bir kaç gün evvel tstanbul Vilayetinin gazetelerdekı ilanını gördüm. Hukuk mezunu hanımlar Vilayet dahilindeki merkez memurluklanna tayin edileceklermiş. Derhal bir istida yazdım, diplomamia beraber Vilayete takdim ettim. Bakahm ne olacak? Şimdilik ortada yalnız bir teşebbüs vardır. Bende aranan evsaf mevcutsa merkez memuru olacağun ve seve seve yapacağım. Benden başka Hasibe Hanım isminde birisi de aynı şekilde müracaat etmiş. Fakat kendisıni tanımıyorum. Evrakım şimdilik muamele görüyor. YaJanda bir cevap alacağımı tahmin ediyorum. Fakat ne de olsa ağustos gayesini beklemek icap edecek. Çünkü kadınlann polis olabileceklerini kabul eden kanun eylül iptidasından itibaren mevkii tatbikata konulacaktır.' OLAYLARIN ARDENDAKI Safiye Ayla unutulmak istiyor GERÇEK • Baştamfi 1. Sayfada de bile eleştiri dozM gün geçtik- çeyükselmektedir. Avrupa'nın göbeğinde katliama gözyuman bir Güvenlik Konseyi'nin Kıb- ns konusunda adaletli bir tutum içine girebileceğini düşünmek kolay değildir. Dışışleri Bakanı Hikmet Çe- tin'in BM Genel Sekreteri'ni doğrudan uyarması, bir başka açıdan şimdiye dek ortaya çıkan söylentileri aşıyor; Ankara, Kıbns'ta Türk tarafının yanın- da yerini aldığım vurguluyor. Sayın Çetin, Genel Sekreter'e, ' 'Denktaş'm büyük fedakârlık- ta bulunduğunu " söylüyor; de- mek ki harita ve göçmen konu- larında başgösteren tıkamkhğm Denktaş 'ın tutumundan doğ- madığını belirtmiş oluyor; gö- rüşmelerin bu aşamada kesilme- mesi için gerekli olanı yapıyor. "Türkiye'nin bu noktada ko- nuya girmesinin etkisi ne olabilir" sorusuna yanıt hangi yönde gelecektir? Gali, şimditik Dışişleri Bakanımızın uyansmı, "Eiimden gelen çabayı gösteri- yorum, görüşmeler sürüyor'' di- ye yamtlamıştır. Ancak bekle- yip görmek gerekiyor. Butros Gali'nin vereceği bil- giler üzerine Güvenlik Konseyi danışma niteliğinde bir toplan- tı yapacaktır. Bu satırlann ya- zıldığı sıralarda bu toplantı he- nüz başlamamıştı. Ancak Kon- sey'in Kıbrıs görüşmeleriyle ya- kın ilgisi bellidir. Buna karşın Bosna-Hersek'e aynı sıcaklıkla bakılıyor mu? Sırplann, tkinci Dünya Sava- şı 'ndaki Nazi toplama kampla- nna benzer girişimleri gerçekleş- tirmeleri, son günlerde dünya kamuoyunun gözleri önüne bel- geselfilmlerle sergilenince, Ba- tı'da bir ktpırdanma görüldü. 100'ü aşkın toplama kampında 100 bini aşkın esirin Sırplann baskısı altında çok kötü koşul- larda yaşadığını belirten Bosna- Hersek kaynakları, işkencenin sürduğunü ve 17bin kişinin öl- dıinllduğünü vurguladılar. Bu ' 'iddialann'' soruşturulması için Birleşmiş Milletler'in devre- ye girmesini gerekli gördüğunü ABD Dışişleri Bakanvekili açık- ladı. A ncak ''uygar dünya'' yerin- den kıpırdayıncaya kadar iş iş- len geçmektedir. Bosna-Hersek'te katliam sü- rüyor. Türkiye bunun üzerine Batı '- yı sözden eyleme geçirmek için birplan hazırladı. Dışişleri Ba- kanı Hikmet Çetin, Ankara'mn "eylemplanı"nı Güvenlik Kon- seyi üyelerine sundu. Sivilve as- keri önlemleri içeren bu plan, somut adımlar atılması için ge- rekli önerileri gündeme getir- mektedir. Şimdi Güvenlik Konseyi'nin beş üyesinin Türkiye'nin eylem planına nasıl yanıt verecekleri de bir merak konusudur. New York'taki Kıbrıs görüş- meleriyle yakından ilgilenen Konsey'in Avrupa'nın göbeğin- deki katliam karşısında yine edilgin kalması olanağı var mı? "Yeni Dünya Düzeni" sınav- dan geçiyor. • • • . HANDAN ŞENKÖKEN "Artık Safiye Ayla öldü, onu gömdüm, unutulmak ve kendi- mi yaşamak istiyorum..." 1942 yıhnda Safiye Ayla'nın Kraliçe Mimoza olarak başro- lünü üstlendiği "Alabanda" Revüsü, 50 yıl sonra Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafın- dan tekrar sahneye konuluyor. Safiye Ayla da bu kez konuk sanatçı. Safiye Ayla yıllar sonra yeni- den Kraliçe Mimoza olarak, o "harikulade" Güneş şarkısmı kendine özgü yorumuyla ses- lendirecek. Türk sanat müziği- nin ünlü ismi görüşme isteğimi- ZE karşılık, sürekli "unutuİnıak istediğini, artık çok yorgun ol- duğunu" vurguladı. Sonunda isteğimizi kabul edip Etiler'de bahçe içinde, iki büyuk köpeğin koruduğu evinde bizı karşıladı- ğında ise heyecanlı, çoşkulu ve mutlu görünüyordu. Röportaj heyecanından sa- bahtan bu yana hiçbir şey ye- memiş, biraz sinirli. Ne olacak, ne yazacaklar kaygısında. Saç- lannı toplamış, üzerinde desenli pembe bir elbise, pembe tonlar- da makyaj yapmış. Konuklar- dan yakınmasına yakınıyor, ama daha biz kapıdan girme- den, Kanada'da Türk musıkısi eğitimi gören iki genci uğuriu- yor. Bir müzeyi andıran evinin otunna odası da konuklarla dolu. Bir koltuğa oturup, fotoğraf- lannın ne denli kötü çekildiğini anlatmaya koyuluyor. Işığın yanlış ve yeterstz olabileceği ko- nusunda uyanlar yapıyor. Son derece sağlıklı ve dinç. Keyifle anlatıyor akhna gelenleri, za- man zaman esprüer yapıyor. Biraz kırgın, buruk. Vefasızlığı asla bağışlamıyor. Yine de so- kakta karşılaştığı yediden yet- mişe herkesten gördüğü ilgi, sevgi onu çok mutlu ediyor. "Alabanda"..." 13 yaşında plak okudum ve meşhur ol- dum. 1931 'de sahnelere çıktım. Ekrem ve Cemal Reşit Rey beni çok severlerdi. Daha önce saz- caz ve operetlerde oynamamı istiyorlardı. Ama Ekrem Reşit Rey, Alabanda'yı özellikle be- nim için yazmış, Kraliçe Mi- moza'yı. Ben de çok sevdim. O zaman İstanbul'un nüfusu bir milyon yoktu. Tepebaşı bahçe- sini 3 bin kışı her gün doldurdu. Bu bir rekordur Türkiye çapın- da. Bütün yabanalar, yerliler geldi. Ben portakalın içinden çı- kıyordum, işlerneli şallarla. Terzi Cemal'in diktigi Dior'dan daha güzel kreasyonlar giyiyor- dum. Hepsi göz kamaşbnaydı. O kostumleri koruyamadım, sadece birkaç tane kaldı..." Bütün gece bize verebilmek için fotoğraflannı kanştınp, "Alabanda"dan iki tane fotoğ- raf secmiş. Ama şimdi bir türlü nereye koyduğunu bulamıyor. Aklı fotoğraflarda, bölük pör- çük anılannı anlatıyor çoşkuy- la: "Kadromuzda Muammer Karaca vardı, kaptanı oynu- yordu. Yahudiyi de Tevhid Bil- ge. Onun rolünü Hazun Kör- mükçü oynayacaktı ama ömrü vefa etmedi. Bir ada vardı ope- rette, insanlar güneşe tapıyor- lar. Ben de o adada 18 yaşına gelmiş, hâlâ koca bulamamış bir krabçeyim. Güneş şarkısmı söyleyerek perdeyi açjyorum, ona göre elbiseler gıyiyorum, 'Bir ben kaldım / Boş verdim her şeye...' diye. Sonra çok si- nirli her-kese bağınp çağınyc- rum, hâlâ da öyle sürüyor degil mi? Derken bir gemi, bir kap- tan geliyor. Görünce adamlan, hemen saldınyorum, âşık olu- yonım adama. Ama kaptan benim kızkardeşimi alıp gidi- yor. Ben de onlann peşine dü- şüyorum. Akdeniz, Karadeniz, Ege ve sonunda tstanbul'a geli- yoruz. tstanbul muazzam bir sahne oluyor. Arkamızda Car- lo Capucelli orkestrası ve ya- bana dansçüar var. Ben her şeyimi kaybediyorum. Para, pul hiçbir şey kalmıyor. Yeni- camii'de kestane satıyorum, neydi halim, ne oldu diye. Der- ken sesimi duyan gazinocular. beni aüp gazinoya götürüyor- lar. Orada seansımı yapıyorum, şarkılar söylüyorum. En so- nunda da hep birlikte çıkıyo- ruz, 'Alabanda... Alabanda... Yaşasın Alabanda...' diye. Bu şarkıyla bitiriyonız, güzel bir rcvü idi." Sanatla geçen 61 yıl Gözleri ışıldıyor..."Benim sa- nat yaşarrumda 61 sene bitmiş. Bir ömür, fazla bir ömür, o gün doğan bir insan bugün 60 ya- şında..." diye mınldanıyor. Konuklanndan biri uzun bir ömür dileyince de, 75 yaşında olduğunu belirten ünlü şarkıa- nın yanıü "Valla ben ömür filan istemiyonım, artık yeter bu ka- dar yaşamak. Hasta olmamalı, böyle güzel güzel konuşabilen. yiyebılen, gezebılen bir insan olarak tabü..." oluyor. SaadettmKaynak'ın gdzdesi Kendi yorumuyla ona mal olan eserleri, Saadettin Kay- nak'ın bütün haklannı verdiği 8 besteyi bir plak, kaset ya da CD'de toplamayı düşünüp dü- şünmediğini sorduğumuzda, brgın ve yılgın bir sesle, "Hiç bir şey düşünmüyorum... Ben gittikten sonra ne düşünürlerse düşünsünler" diyor. Telif haklan Safiye Ayla'ya ait olan Saadettin Kaynak'ın eserlerinin televizyonda, radyo- da calınmadığını ama ara sıra halk çok istediği için "Çile Bül- bülüm Çile" şarkısının çakndı- ğını anlatıyor. Bu besteleri Safi- ye Ayla'dan başka kimsenin seslendirmemesi için bir vasiyet bırakmış Saadettin Kaynak. O da yıllarca bunun savaşırrunı vermiş. Kazandığı davalardan aldığı parayla hoca için Mev- lütler okutmuş. Ama onun şar- kılanyla alkış toplayan kimse gelmemış. "Yanık ömer", "Menekşe- lendi Sular", "Çile Bülbülüm Çile", "Güneş", "Mecnun", "Gönül", onun yorumuyla se- vikn, ona mal olmuş şarkılar... "Hoca, 'Yanık örner'i yapü. Okuduğum zaman o kadar he- yecanlandım ki tamamen tstik- lal Savaşı'nın ifadesi... Plağa okuduk ve Atatürk'ün huzuru- na gittik, Atatürk Türk musiki- sinde böyle bir reform istiyor- du. Onun huzurunda okuduğu- Cezaevi'nin yaklaş* yanm ^ ^ ö n c e k i z o n ı n | u konuklanndan bazıla- n dün gece gönûllü olarak geldikr yıllarca hapis yattıklan yere. Kimler ziyaret etmemiş ki burayı! Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Enver Gökçe, Vedat Türkalİ ve isimlerini sayamadı- ğunız nice sanatçı, şair. Dün geceki konuklar da tbrahim Balaban, Zihni Turgay Anadol, Nail Çakırhan ve Osman İşçi idi. Kendi ifadeleriyle "Evlerine" dönmöşlerdi. "Sultanahmet Cezaevi, ş^mdi kühürevi oklu. Yani özgûrhlğün işkenceden, tutsaklıktan abnasıiçinolanakdoğdu. "Artık özgürlük, işkenceden üıtikam alıyor" diyen Osman tşçi, suçsuz yere 5 yıl boyunca bu ce- zaevinde yatbğmı beürttikten sonra, "tnanm dostlar, ber şeye karşın tüm acı olaylaria alay ettim cezaevinde. Ezümedim, yine de alay ettim. Hâlâ da öyle yapıyonm haksolıklara karşı" şeklinde ifade ediyordu duygulannı. 16 yaşında iken cezaoine giren Ibrahim Balaban, sorgu hâkinünin, ya 16 bin lira ya da 3 vıl hapis yatarak cezasuıı çekeceğini söylemesi üzerine, "Iş Bankası'nın ser- mayesi bile 16 bin lira değil. hem 16 yaşındaki çocuğun cezaevine düşecek ne suçu olabOir diye kendimi savunmama karşın yine de cezaevine girdim. Gerçi buraya düşmesek ressam falan olaca- ğmuz da yoktu zaten" diyerek, konuklara dertleri anlatmanm sıkıa olacağım, şirin anılann da anlatılması gerektiğini belirterek, "Zaten bu şirin anılar da hep çektiğhniz çiklerin içinden çıktığı için yine de dert anlatıyoruz" diyordu neşeli kahkahalar atarak. HAVA DURUMU TÜRKİYE'DE muzdacok duygulandı, 'Bu kız, orkestrayla okursa dünyanın her yerinde dinletebilir' dedi. Ama o yıl öldü. Ben hiçbir za- man şımarmadım Atatürk'ün bana verdiği kıymetten. O za- man 'Paşam, emret de bunu orkestra ik okuyayım' diyebi- lirdim. Ama o emretsin diye düşündüm. Onun ölümünden sonra bunu bir vasiyet kabul et- tim." Safiye Ayla içinde bir "hic- ran" olarak kalan bu konuyla ilgili uzun bir süre uğraşmış. Yediden yetmişe herkesin "Ya- nık ömer"i bümesini istemiş. Muammer Sun'un çoksesli ola- rak çalışmasını epey mücadele- den sonra ancak 1980 yıhnda Mükerrem Berk'in aracılığıyla bir orkestra ile okuyabilnîiş. Yine de tam istediği gibi olan "Yanık ömer"i televizyonda söylemek "nasip olmamış". 'lOKasımlarda anımsıyorlar' "Çok güzel oldu 'Yanık ömer'. 1981'de Ata'nın 100. yaşına geldik bu arada. Milli Güvenhk Konseyi'nde Işık önen Paşa vardı. Binbir güç- lükle gittik ona dinlettik. Çok müteahassıs oldu. 'Hemen bu eserler gibi birkaç eser yapılsın, bunlan tefsir edecegiz' dedi. Muammer Sun'la planlar yap- tık, aradan altı ay geçti ve öyle- ce kaldı." Safiye Ayla sadece her 10 Kasım'da anımsandığını söylü- yor ince bir alayla. Eserlerinin çalınmasını yasakladığı için, "boykot edildiğini" vurgulu- yor. Yine 1981'de Çocuk Esir- geme Kurumu için Atatürk'ün sevdiği şarkılardan oluşan bir plak yapmış. Aralannda "Ye- men Türküsü"nün de bulundu- ğu 14 şarkıya denetimden geçmez karan verilmiş. Bu şar- İulann başkalan tarafından ses- lendirildiğı, üstelik bozularak yorumlandığını belirten Safiye Ayla, "Mecburen' calacaklar bir gün ama ben öldükten son- ra değil mi" diye soruyor hü- zünle. t GeMp yalvarsınlar' Müzeyyen Senar'ın arsjv kal- ması için, TRTye yaptığı bir konser programı önensine ya- nıt verilrnediğini anımsatan Sa- fiye Ayla, "Ben böyle bir şeye tcnezzül edemem. Gelip yalvar- malan lazım. Televizyona çıka- cağım diye, ona buna yalvara- mam. Ama halk için bir şey isterlerse, onu yapmaya hazı- nm" diyor. Sokakta herkesin hâlâ kendi- sine ilgi gösterdiğinı, "Maşal- lah, seni çok seviyoruz, daha ölmedin mi, niye televizyona çıkmıyorsun" dediklerini anla- tan Safiye Ayla, bundan çok hoşnut. Muüu... Her şeyini Türk Eğitim Vakfi'na bağışla- mış. Bundan sonra sadece hu- zurlu ve rahat bir yaşamdan başka bir şey isterniyor. Feyhaman Duran'ın yapüğı, kocaa Şefik Muhittin Targan'- ın tablosuna bakarak "Böyle bir adam karşıma çıkmasaydı hiç evlenmezdun" diyor sevgiy- le. Tablolar, fotoğraflar, plak- lar, notalar... 'Amlarla dolu evinde Atatürk'ün imzalı fo- toğraflan göze çarpıyor. 'Atstürk'eâşık olunmaz Kendisiyle yapılan söyleşjler- de hep "Atatürk e âşık olduğu- nu" belirttiğini anımsattığımız- da, çoşkuyla aülıyor, "Tabii âşık oldum, olunmaz mı, 14-15 yaşındaki bir kız böyle bir insa- na âşık olmaz mı, herkes olur..." "13 yaşında Atatürk'ün hu- zuruna çıktım. ölünceye kadar hep onun huzurunda ve sofra- sında oldum. Atatürk öldüğün- de, o kadar genç öldüğünü bilmiyordum, yaşlı zanneder- dim. Halbu ki ne kadar genç- miş..." Evinin bir duvannda olağa- nüstü etkileyici bir tablo yer alı- yor. Safiye Ayla'nın yağhboya resmi. Beğenimizi belirttiğinıiz- de, yine acımasızca eleştiriye başlayıp, 1950'lerde yapılan bu resmin aslında kendısini ne denli yaşh gösterdiğini anlatı- yor ve güzelEkten söz açıyor "Güzel degilim, çirkinim de denemez. Hiçbir zaman zaran- nı görmedim güzel olmamanın. Herhalde çok sevildim, beğenil- dim. Herkesle hısım, akraba gibiyim. Çok şanslıyım her ba- kımdan. Herhalde Allah bana iltimas etmiş. lyi bir kalp, iyi bir ahlak vermiş. Allah beni tekrar yaratırsa, yine böyle yaratması- nı isterim." DÜNYA'DA yevre Bakanhğı Meteo- roloıı Genel Mûdürlüğû'- nden alınan bilgıye göre bütün bölgelenmız az bu- lutlu ve açık geçecek. Ha- va sıcaklığı artmaya davem edecek. Rûzgâr, kuzey kesimtennde, kuzey ve doğu, ötekı yerierde güney ve batı yönlerden hafrf, ara sırs orta kuvvet- te esecek Denızlerimizde rûzgâr. Batı Karadenız, Marmara, Kuzey Ege'de yıldız ve poyraz, Doğu Karadeniz ıte Güney Ege'de yıldız ve karayel. Akde- nız'de gûnbatısı ve lodostan 2-4, yer yer 5 kuvvetınde, saatte 4-16, yer yer 21 deniz mili hızta esecek Van Gölü'nde hava, az bulutlu ve açık gececek Attana Atym 39 21° 22° 15° 32° 20° 39° 21° 35° 17° 29° 14° 30° 14° 30° 21° 36° 22° 25° 12° 29° 14° 32° 24° 28° 19° 29° 20° 27° 18° ıç* bulullu yıOmurlu A-açık 8 bulunu G-gOm^ı K karlı S-sslı Yyajmurlu Amsıerdam Amman Atna Bagdaı Brûteel Cenevre Frankfurt Lelkoşa Pettrstnjrg Londra Matfnd Mılano Moskova Mûnıh Osk) Pans Prag Rıvac Roma Vıyana Zunh B A A A B A A A Y B A A B A y B A A A A 25° 40° 34° 40° 26° 32° 32° 38° 25° 26° 31° 34° 26° 32° 19° 28° 33° «° 35° 34° 32° GUNCEL CÜNEYTARCAYCREK Bosna-Hersek'le İlgili TürkPlam Bosna-Hersek sorununun çözümüne, oradaki insanlık dışı olayları bir an önce önlemeye yönelik sivil ve askeri politikatarı içeren Türk planı bütünüyle belli oldu. Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, dün saat 15.00-16.00 ara- sında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi beş dev- letin Ankara büyükelçilerini makamına çağırdı ve Tür- kiye'nin saptadığı planı birer metin halinde ilgilerine ve bilgilerine sundu. Dışişleri Bakanı Çetin'in, Güvenlik Konseyi üyesi ABD, Ingiltere, Fransa, Rusya ve 0in büyükelçilerine sunduğu plan, ûç bölümden ibaret llk bölümde, planın amacı yazılıyor. İkinci bölümde BM Güvenlik Konseyi'nin alacağı ve uygulayabilecegi karar- lara yer veriliyor. Üçüncü bölümde, "diplomatik önlemler Sırbistan tarafından kabul edilmezse ya da uygulanmaz- sa " saptanan olası askeri yaptırımlar sıralanıyor. Büyükelçilere sunulan Türk planmın 'amaç' diye adlan- dırılan birinci bölümünde şu sarjrlar okunuyor "Medeni dünya Bosna-Hersek'te yaşanan insani acıla- ra kulaklarını bkayamaz, tıkamamalıdır. Bu tür davranış gelişmekte olan yeni dünya düzeni ilke- leriyle de çelişmektedir. Ek olarak, dünya kamuoyunun hareket istediği de giderek algılanmaktadır. Hak, kuvvete galebe çalmalıdır. Dünyanın her yerinde tecavüz son bulmalıdır. Hukukun üstünlüğü sağlanmalıdır. Demokratik hareketler aciz görülmemelidir. Dünya ilkeleri selektif biçimde uygulanamaz. Işin başka veçhesi daha var. islam dünyasında mevcut hareketsizliğin giderek kasıtlı olduğu görüşü hâkim olma- ya başlamıştır. Bir başka deyişle Hıristiyan dünyasının hareketsizliği önyargılı olarak mütalaa edilmektedir. Bu tür dinsel görüş ve yanlış algılamalar tehlikelkjir. Kalıcı etkileri olabilir." Askert ohnavan öntemler İkinci bölümde, Türkiye'nin önerdiği 'askeri olmayan önlemler' şöyle sıralanıyor: (1)- Sırp milisler tarafından icra edilen hunharca öldür- melerin Güvenlik Konseyi tarafından insanlığa karşı cü- rüm olarak, doiayısıyla utuslararası mahkeme tarafından cezalandırılacak nitelikte olduğu ilan edilmelidir. (2)- Güvenlik Konseyi'nin Sırplarca kontrol edilen kamu- ya ve hapishanelere engelsiz ve devamlı girebilmesi yo- lundaki kararı doğru yolda atılmış bir adımdır. Aynı hak, sivilleri korumakla görevli teşkilat görevlilerine de tanın- malıdır. Ne var ki bu yerler Birleşmiş Milletler'in deneti- minde olmalıdır. (3)- Güvenlik Konseyi, Sırbistan'dan Sırp milislerine her türlü yardımın durdurulmasını ve bu milislerin hareketleri- ni de resmen takbih etmesini istemelidir. Ayrıca Sırbistan'dan, bu tür yardımın fiilen durdurulup, denetlenmesi için BM kontrolünü kabul etmesi istenmeli- dir. Konsey, Sırp milislerin 48 saat içinde silah kullanımına son vermesini ve ağır silahların BM personeline teslim edilmesini talep etmelidir. Teslim işlemi iki hafta içinde ta- mamlanmalıdır. Konsey'in talebi Sırp milislerince kabul edildiği ve tes- lim işlemine başlandığı takdirde buna paralel olarak Hır- vat ve Müslüman kuvvetlerden ellerindeki az miktardaki ağır silahların teslimi ıstenmelidir." Askeri önlemler Bosna-Hersek sorununun cözümünde Türkiye'nin sap- tadığı askeri önlemler şunlar: "Kara harekâtının taşıyacağı riskleri anlıyoruz. Bu ne- denle askeri olmayan tedbirlerin kabul edilmediği veya etkisiz kaldığı takdirde, kara kuvvetlerini içermeyen, sınırlı askeri önlemler tercih olunmalıdır. Güvenlik Konseyi ayrıca Sırbistan'da Sırp milislerince askeri olmayan önlemler kabul edilmediği veya iki haftalık süre zarfında etkisiz kaldığı takdirde, bu önlemlerin alına- cağını ilan etmelidir. Mücavir (Avusturya, Macaristan ve Arnavutluk) ülkeler- den kabul edenlerin sınırlı hava saldırısına katılacak ülke- lerin uçaklarına havaalanlarını açmaları istenecektir. ABD ve Fransa, uçak gemilerini Adriyatik'e, bu tür hare- kât için getirebilecektir. Bu ülkeler arzu ederlerse NATO ve Batı Avrupa Birliği bayrağı altında hareket edebilirler. Sırbistan yukarıdaki bütün şartları kabul ettiği takdirde, askeri önlemlerden beri (uzak) kalınacaktır. Ancak Sırbistan, herhangi bir şekilde BM harekâtına ters düşerse, Sırbistan'ın askeri hedefleri gösteri' niteli- ğinde ve BM'nin ciddi olduğunu kanıtlamak için bombala- nacaktır. Güvenlik Konseyi, dünya kamuoyunu Sırp halkını karşı- sına almadığını, ancak insanları sınırsızca öldürmesine ilanihaye bigane kalmayacağını açıkça ilan etmelidir. BM, bu türlü önlemleri ilan ettiği ve ciddi olduğunu gös- terdiği takdirde kontrolsüz Sırp milisleri ve bizzat Sırbistan bu tür politikaların devamı konusunda iki kez düşünmek zorunda kalacaklardır. Bu tür değerlendirmelerimiz yanlış ise o takdirde sınırlı askeri önlemlere bir an önce başlamak daha da önem ka- zanmaktadır." Böylece, Türkiye'nin girişimleri demeç aşamasından çıkmış, yazılı bir metinle uluslararası diplomasiye girmiş oluyor. Ne var ki Türkiye, diplomatik ve askeri içerikli bir planın hazırlıklarını tamamladığı sıralarda, Başkan Bush, bir so- ru üzerine, "Bizim fantastik hava kuvvetlerimiz için bile Bosna-Hersek'te hareket kolay değil" diyordu. Başbakan Demirel'e göre Fransa Cumhurbaşkanı Mit- terrand ile Ingiltere Başbakanı John Major da "nerenin bombalanacağı sıkıntısını" çekiyorlar. Güvenlik Konseyi'nin beş üyesinin Türkiye önerilerine verecekleri yanıöar da Dışişleri Bakanlığı'nda merakla bekleniyor. TV yasa taslağı ortadâ kaldı • Bastarafi 1. Sayfada bir de yasa taslağına yer verildi. İlgili kurum ve kuruluşlara da gönderilen ve Ergenekon tara- fından hazırlandığı açıklanan bu taslağı, Ergenekon'un üst- lenmediği öğrenildi. Radyo Te- levizyon Yüksek Kurulu Baş- kanı Prof.Dr. Yılmaz Büyüker- şen, taslağın kendisine gelme- sinden sonra Gökberk Er- genekon'la konuştuğunu, an- cak Ergenekon'un "Ben her- hangi bir taslak hazırlamadım" yanıtını verdiğini söyledi. Erge- nekon'un üstlenmediği bu tas- lakta, kamu ve özel televizyon yayınlannın düzenlenmesi, de- • netlenmesi ve yasaya aykın ya- yın yapıldıgı takdirde yayın izni- nın iptal edihnesi yetkisine sahip "Ulusal İletişim Kurulu"- nun oluşturulması öngörülü- yor. Taslakta, radyo televizyon yayıncılığına ilişkın tanımlar genışletilerek, "uydu televiz- yon", "teleteks yayını", "video- teks yayını" da kapsam içine alınıyor. Taslağa göre, özel rad- yo ve televizyon kuracak Irîşi ya da kurumlara, iletişim yüksek kurulundan izin alrna zorunlu- luğu getiriüyor. Kurulda, mev- cut Radyo Televizyon Yasaa'- na göre bulunan temsilciler dışında, basın yayın yükseko- kullan, özel ve kamu televizyon yayıncilan, kablolu televizyon yayıncılan ve uydu aracılığıyla yayın yapan kuruluşlardan l'er temsilci bulunması öngörülü- yor. Kıbns'ı • Bastarafi 1. Sayfada olmazken, BM ile Türk tarafı- nın yaklaşımlan arasında da büyük bir uçurumun ortaya çıktığı gözlenmişti. Aynca BM'nin ortaya koyduğu çö^ zümde, Rumlann yeniden eski yerleşim bölgelerine dönerek. eski mallanna sahip olmalan- nın istenmesi ae. Türk tarafın- da rahatsudık yaratmışa.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear