Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS1992 CUMARTESİ
12 DIZIYAZI
1940'lann Turancüıgı, 1970'lerde halka inmiş, 12 Eylül 1980 sonrasında Islamlaşma yoluna girmişti
ErgeııekoııMaııüçüncüçıkış
ı
Muhsın Yazıcıoğlu 7 tenıınuzda
Ankarada Başkent Düğün Salonu'n-
da arkadaşlanyla birlikte MÇP'den
istifa ettiğini açıklarken, "gerek
MHP, gerekse MÇP'nin tcmelde iki
farklı çizgiyı bir araya getirdiğini" söy-
lüyordu. Genel Başkan Türkeş'in tem-
sil ettığı bırincisi, "sayıca az olan,
ancak sıyasi örgütlenmenin tepe nok-
tasında bulunmak bakımından etkili
olan kesimin oluşturduğu -siyasi yapı-
da milıtarist ve uygulamada oportü-
nist- kitleyle herhangi bir teması olma-
yan... seçkinlere dayalı" bir çizgiydi.
Kendilerinin önderliğine soyundukla-
n ikinci çizgiyi ise "fikirde milli, Müs-
lüman. demokrat, Türk kimliğjini esas
alan, parti teşkilatlanmasında sivil ve
kaülımcı, uygulamada ilkeli hareket
ctmekten yana" diye tarumlıyordu.
MHP ve parti-ocak farkı
ÜLKÜCÜ
HAREKETTE
BÖLÜNME
TANIL BORA-KEMAL CAN
1JL Eylül süreci, ülkücü hareketin her düzeyde
fiilen yaşadığı aynşmanın netleşmesini, adının
konmasını getirdi. Her şeyden önce, devletin onlan
"vatan-millet düşmanı yıkıcı ve bölücüler"le aynı
kefeye koyarak işkence etmesi, yargılaması,
baalannı idam etmesi, atlatmaktaepey
zorlandıklan bir travma oldu. MHP'nin üst
yönetimi, bu açmazı, ünlü "Fikri iktidarda, kendi
zindanda bir kadroyuz" özdeyişinin simgelediği
tutumla aşmaya çalıştı.
Yazrcıoğlu'nun söz ettiği ikilik, tam
onun tanımladığı biçimde olmasa da
gerçekten 12 Eylül öncesi MHP hare-
ketinde beliren bir ikilikti. Kabaca
"taban" ile "tavan" diyebileceğimiz
kesimlerin düşünoe dünyalan, hareket
saikleri arasında epey büyük farklılık
; oluşmuştu. Bu aynm "parti"-"ocak",
yani MHP-Ülkü Ocaklan aynmıyla
'da büyük ölçüde örtüşrnekteydi. Bu
aynmın meydana gelmesinin temelin-
,de, kökleri 1940'lann Turancılığına
giden "doktriner Türk milliyetçiliği"
davasını bir partilerüstü nüfuz müca-
delesi hareketi olmaktan kurtanp, "si-
yasi aksiyon"a dönüştürme misyonu-
nu yüklenen Türkeş'in MHP'yi kitle-
selleştirme arayışı vardı. O zaman dek
ağırlıkla bir aydın/seçkin "dar kadro"
hareketi olan "Türk milliyetçiligi" ha-
reketi, bu arayış çerçevesinde 1970'ler-
de "avamlaşmaya", popülerleşmeye
başladı.
fdeolojik olarak kitleselliğe açılan
kapılar, "doktriner Türk milliyetçili-
ği" ve fanatik anti-komünizmdi. Anti-
kornünizm, hem gelişen sosyalist hare-
ketin "ürküttüğü" sınıflann ve kesim-
lerin, hem de devletin "aktiF' desteğini
sağlıyordu. Fakat asıl önemli adım,
MHP'nin 70'lerin ortalanna doğru ta-
dilat yaparak, bu kapılan İslami bir
"üslup'İa süslemesi oldu. Böylelikle
MHP ve ülkücü hareket, Orta-Doğu
Anadolu'nun geleneksel orta sınıflan
ve özellikle bu bölgenin büyük kentle-
'• re akan gençliği içinde küçümsenme-
yecek bir taban buldu. Anti-Aleyi
ı taassubunun körüklenmesi, MHP'nin
"İslamlaşmasında" önemli bir manı-
vela idi.
Ülkücü hareketin kitleselleşme ve
kadrolasma sürecinin asli taşiyrası,
*• }Ülkü O&ıklan idi. Parti, daha ziyade
DP-AP geleneğınden gelen ve "icabın-
da" başka sağ partilere geçiş yapabilen
politikaalara, kısmen bürokrat kad-
rolara dayanırken; Ülkü Ocaklan
"has" ülkücü/MHP'li yetiştiriyordu.
MHP'nin 70'lerdeki ideolojik değişim
macerası da, parti katında güncel poli-
tikanın pragmatizmi içinde yaşanır-
ken, "ocak"larda daha fazla sindirili-
yordu. "Her türlü yabana ideolojiye
karşı yüzde yüz rniÜi doktrin" olarak
sunulan "Türk milliyetçiliği"nin, "ya-
bancı, gayrimilli" bir sıstem olarak
kapitalizme de karşı olması, MHP'-
lilerin çoğunluğu için sadece bir hoş
"laf 'ü. Yoksul alt-orta sıruflardan ge-
len ülkücü gençler arasında, bu "laf'ı
epey ciddıye alanlar vardı: "Yıkılsın
düzen, yaşasın devlet", "Büyük ser-
maye tahakkümüne son" gibi slogan-
lar bu hassasiyete uygun düşüyordu.
Ülkücü tabanın "bilinçli" unsurlan,
sadece komünizme değil, komünizmi
doğurduğunu düşündükleri "emper-
yalizmin kölesi olan, kapitalist, Batıcı,
kozmopolit mevcut düzene" karşı da
mücadele etme gereğine inanıyorlardı.
İslamalaşmada da, MHP ortalaması,
"İslam ahlak ve fazileti, Türklük gu-
rur ve şuuru" şian doğrultusunda tsla-
mı bir "üslup" olarak benimserken,
Ülkü Ocaklan'nda daha ileriye gidil-
di. 70'lerin sonlanna doğru yaygınla-
şan "nizam-ı âlem" ve "üa-yı kelime-
tullah" ılkelen, esas davanın butün
dünyaya İslamın egemenliğini yay-
mak olduğunu, Türk milliyetçiliğınin
bu davaya hizmette öncü olmak anla-
mında işlev taşıdığmı ifade ediyordu.
Böylece, MHFnin tabanındaki alt-
orta sınıf doku ile tavandaki tahsilli-
seçkin zümre arasındaki toplumsal-
kültürel farkklığa, bu ideolojik aynş-
ma eğilimleri eklendi. Aynm, poliüka
yapma tarzında da vardı. MHP mer-
kez yönetimi, kah merkez sağla uzla-
şarak, kah muhtemel askeri darbeyle
htifaka oynayarak "yüksek poliüka"
yapıyordu. Ülkü Ocaklan ise daha ra-
dikaldi ve tabana dönük bir poliüka
zemininde yer abyordu. Bu ikı zernin
arasındaki, zaten sorunlu olan irtibat
ve koordinasyon, Kahramanmaraş
katüamının yaşandığı 1978/79 dönü-
münde iyice gevşedi. 1980'e gelinir-
ken, ülkücü hareketin yapısı iyice
kaotikleşmişti.
12 Eylülşoku
12 Eylül süreci, ülkücü hareketin
her düzeyde fülen yaşadığı aynşmanın
netleşmesini, adının konmasını getir-
di. Her şeyden önce, devletin onlan
"vatan-miÜet düşmanı yıkıcı ve bölü-
cüler"le aynı kefeye koyarak işkence
etmesi, yargüaması, bazılannı idam et-
mesi, atlatmakta epey zorlandıklan
bir travma oldu. MHP'nin üst yöneti-
mi, bu açmazı, ünlü "Fikri iktidarda,
kendi zindanda bir kadroyuz" özdeyi-
şinin simgelediği tutumla aşmaya ça-
hştı: 12 Eylül rejimi destekleniyor,
sadece, kendisiyle fıkirdaş ve gönüldaş
olan MHP'ye reva gördüğü muamele
büyük bir "hata" sayılıyordu.
Ûlkü Ocaklı yönetici kadrolar da,
bir süre, bunun bir "kaza" olabileceği-
ni düşündüler. Ancak daha sonra, zul-
me uğratılmalannın bir "kaza" olma-
1974 yılında bir gea sonrası havaalanında ülküdaşlan tarafından karşıİanan Türkeş, hareketin tabana yayıbnasmı
dığı; "düzen"in, sistemı değiştirmek
isteyen ülkücüleri gayet bilinçli ve sis^
temli olarak ezdiği düşüncesi bu kad-
rolara hâkim oldu. Bunda, hem mağ-
duriyetin ölçüsü ve birkaç ayla sınırb"
olmadığının anlaşılması, hem de
MHP yöneticüerinın -isüsnalar dışın-
da- özürcü, teslımiyetçi bir sav\ınma
çizgisi tutturmalanna duyulan tepki
rol oynadı. Ülkücü camianın hapısha-
ne dışındaki manzarası da bu tepkiyi
pekiştirdi-. MHP'li seçkın. bürokrat
kadrolann tutuklama dışı kalabilen
geniş kesimi 12 Eylül rejıminde iyi
mevkiler edinıyor; "Ocakhlar" ve on-
lann Anadolu'daki yoksul aile muhiti
ise kimsesiz, tutamaksız kalmanın sı-
kınüsını yaşıyordu. Bu manzara,
ANAP döneminde bir yığın "eski ül-
kücü" siyasi ve maddi çıkar şebekesi-
nin oluşmasıyla, iyice "karardı." Idea-
lizm-pragmatizm, yukardakiler-aşağı-
dakiler ikiliği, ülkücü hareketin
hapishanelerdeki maneyı iklimini be-
lirler hale geldi. Eski Ülkü Ocaklılar
nezdinde, MHP üst yönetimi de
"pragmatist yukardakiler"e dahil ve-
ya en azından yatkın sayılıyordu; çün-
kü "dışandaki" "davayı satan" unsur-
lann prototipi, onlardı. Hakkında,
Almanya'daki ülkücülerden gelen
yardım paralanna el koyduğu söylen-
tileri çıkan Türkeş de bu tasnifın dışın-
da değıldi.
Islaıncüaşma
İdealizm-pragmatizm, yukandaki-
ler-aşağıdakıler ikiliği, ideolojik karşı-
hğmı, "düzen karşıtı" bir söylemin
pekişmesinde ve daha önemlisi İslam-
cılaşma eğiliminde buldu. 80'lerde bü-
tün dünyayla birlikte Türkiye'de de
canlanan İslamcıhk, ülkücülerin reji-
me ve "düzene" karşı tepkilerine gayet
uygun bir çerçeve sunuyordu. İslam,
12 Eylûl'ün ve hapishane pratiğinin
getirdiği" mazlumluk" bilincine ve içe
dönük muhasebe ihtiyacına da elveriş-
li bir karşılık idi. Hapishaneden çıkan
veya dışanda kalan pek çok ûlkücünün
Türk- İslam Ülkücülüğü
MHP ve ülkücü hareketin
bütün kesimlerince
benimseniyordu. Ülkü Ocaklı
yöneticiler 80'li yıllann
ortalanndan itibaren bu
söylemi ısrarla vurgularken,
•MHP merkez yöneticileri onu
arada sırada kullanmakla
birlikte genelllikle "Türk
milliyetçiligi" tanımını
yeğliyorlardı. 1985
ilkbahannda hapisten çıkan
Türkeş'in MHP'nin başma
geçmesiyle yeni bir süreç
başbyordu.
yerel tarikat çevrelerine girmesi ile
Anadolu'daki aile ve ahbap muhitiyle
artan temas içinde İslami motiflerin
öne çıkması ile lslamalaşma, toplum-
sal-kültürel bir İslamileşme dinamiği-
nin de üzerine oturdu. Bu ortamda, 12
Eylül arifesinde zaman zaman dillen-
dirilmiş olan "Türk-lslarn Ülkücüsü"
adı; hapishanelerdeki Ülkü Ocaklı
kadrolann kimlik ifadesi haline geldi.
Bu kimlik, "sade" ülkücü kimliğini
İslamcı vurguyu arttırmasıyla geliştiri-
yor; dönemin "Türk-tslam sentezi"
formülünden de, İslami bir senteziçin-
deki iki eşit tezden biri saymayıp, asli/
belirleyici konuma yerleşürmesiyle ay-
nhyordu. "Türk/lslam Ülkücülüğü"
gerçi MHP ve ülkücü hareketin bütün
kesimlerince benimseniyordu. Fakat
Ülkü Ocaklı yöneticiler kuşağı 80'-
lerin ortalanndan itibaren bu kimliği
alamet-i farika gibi ısrarla vurgular-
ken. MHP merkez yöneticileri onu
arada sırada kullanmakla birükte ge-
nellikle "Türk milliyetçiligi" tanımını
yeğliyorlardı. Sonraki yıllarda ve-ha-
len, içe dönük toplantılarda Türkeş
"Türk milliyetçiligi davasının mensu-
bu gönüldaşlanm" türü hitaplar kul-
lanırken, Ülkü Ocaklan'mn son genel
başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, "Allah'ın
davasının davacılan" hitabında ısrar
edecekti...
1983'te yenı partilerin kurulmasına
izin verildiğinde, en büyük sıkıntıyı çe-
ken siyasi cenah, MHP oldu. "tînkâ-
nı" olan kadrolann büyük çoğunluğu-
nun başta ANAP olmak üzere merkez
saga kapılanması, potansiyel kadro
havuzunu zaten sığlaşürmıştı. Milli
Güvenlik Konseyi'nin vetolan, MÇP
misyonuyla kurulan Muhafazakâr
Parti'nin (MP) secımlere katılmasını
da engelledi. Kadrolaşmada büyük ü-
kanıklık yaşandı. Parti, kuruluşun-
dan, Milliyetçi Çabşma Partisi (MÇP)
adım aldığı 1985 kasımındaki kongre-
sine kadar, dört genel başkan değiştir-
di. Bu kongrede, MÇP'nin kuruluşu-
na fiilen önderlik eden Muharrem
Şemsek'in sürece doğrudan müdahale
etmesiyle. MÇP belirli bir hamle yaptı.
Ama giderilemeyen asıl sıkınü, MÇP'-
nin, ülkücü hareketin 1980-83 döne-
minde geçirdiği ideolojik dönüşümü
kavrayamamasıydı. MÇP'nin "gölge
genel başkanı" konumundaki Muhar-
rem Şemsek, gerek daha eski kuşak
Ülkü Ocaklan genel başkanlanndan
oluşuyla, gerekse 1980-83'te "Mamak
süreci"nin dışında kahşıyla, ülkücü
hareket tabanında 1970'lerinsonlann-
da ve 1980'lerin başında yaşanan deği-
şime tam anlamıyla nüfuz edebilecek
durumda değildi.
Etrafındaki kadrolann bir kısmının
tecrübesiz ve donanımsız, bir kısmının
ise 12 Eylül rejimine yakın unsurlar-
dan olması, tabanda belirli bir soğuk-
luk yaratü. Böylelikle, MÇP, 70'lerin
ortalannı çağnşüran bir "havaya" bü-
ründü. "Arkaikliği" ve katıldığı ülkü-
cüler arasında epey eleşürildiği bu
dönemde, kimi eski MHP'liler MÇP'-
ye "Milli Çapukular Partisi" adım
yakışürdılar.
DOĞU'DA BİR MİTtNG- 19701i ydlarda halka inen seckinci milKyetçfliğin.yavılmasiDda en büyükrol1
Ocaklan'nındı. Tavan ile tabanın birieşmesİDderoloynayan en önetnli motif tslarocüılıktı.
1985 ilkbahannda hapisten çıkan
Türkeş'in bir süre mesafeli durduktan
sonra 1987 nisanındaki kongrede
MÇP'ye ağırlığını koyması, yeni bir
evreyi başlatü. Bu kongrede eski MŞP
(şimdi DYP) milletvekili Abdülkerim
Doğru MÇP'nin 5. genel başkanı ol-
du. Nisandaki kongreden sonra genel
sekreter olan Doç. Devlet Bahçeli, gü-
nümüze kadar bu makamda kalacak-
tı. Bahçeli, MÇP'ye bürokrasiden ve
orta yaş kuşağından daha donanımlı
bir kadronun akmasını sağladı. Ab-
dülkerim Doğru'nun başkanlığı ise,
tamamen parti vitrinini tslamıleştirme
kaygısının ürünüydü. Bu "tayin", si-
yasi yasaklann kalkmasından sonra
geri alındı ve 4 Ekim 1987'deki kong-
rede Alparslan Türkeş genel başkanlık
koltuğuna oturdu. MÇP'nin, 29 ka-
sundaki ani erken seçim öncesinde
iddiası, Türkeş'in partinin başına geç-
mesiyle bütün üÛcücülerin "yuvaya
döneceğj" idi. öyle olmadı; MÇP'nin
oy oranı % 2.9'da kaldı.
MÇP, 1988'e girerken sadece
ANAP'hlaşmış veya DYP'ye yönel-
miş ülkücüleri değil, eski ülkücü genç-
lik önder tabanını "yuvaya" döndüre-
memiş durumdaydı. "Türk-İslam
Ülkücüleri", MÇP'yi, hapishaneler-
den başlayan tartışma ve muhasebe
sürecinin çok gerisinde buluyorlardı.
Aynca, radikallslama yaklaşım para-
leünde, genel olarak "parti"yi "kufûr"
sayma eğiliminde olanlar vardı. 1988
başlannda hapishanelerdeki ülkücüle-
rin yayımlamaya başladığı Bizım Der-
gah dergjsinde, MÇP'nin, Türkeş'in
adı bile anılmıyor; ülkücü hareketin
meseleleri, partiden ayn ve İslami bir
"dava" olarak tartışıhyordu.
Ülkü Ocaklan'nın son genel başka-
nı olmasıyla ve hapishanedeki önder-
lik performansıyla "Türk-îslam Ülkü-
cüleri"nin lideri konumunu edinen
Muhsin Yaaaoğlu, hapisten çıktık-
tan sonra bir demecinde, "partileşme
imkânı bulmuş siyasetlerin sisteme
hızmet ettiğini, idealini parti dışı bir
hareket olarak düşündüğünü" açıkla-
mışü. 1988 yılı, "Türk-îslam Ülkücü-
leri"nin "arada kaldığı" bir geçiş
dönemi oldu. Bir yanda MÇP'ye bağ-
lanmak, öbür yanda ülkücü hareket-
ten koparak İslamcı harekete katıl-
mak vardı. Hapishane döneminde
ikinci yolu tutanlar olmuştu. Özellikle
Burhan Kavuncu'nun ülkücü hare-
ketten aynlarak "inkılabi (devrimci)
lslam"a yönelmesi, tabanda büyük
yankı uyandırmıştı. Ülkücü hareketin
Avnıpa'daki uzantısı da bölünmüş,
Musa Serdar Çelebi-Ali Batman ekibı
1987 kasımında Türkeş'e doğrudan
bağlı olan Ülkücü-Türk Federas-
yonu'ndan aynlarak Türk-İslam Bir-
liği'ni kurmuştu. Ancak Muhsin Yazı-
CToğlu'nun sözcüsü olduğu "Türk-
tslam Ülkücüleri", bu yolu tutacak
durumda degildiler. Özellikle hapisha-
nede, hep aynlanlara karşı durarak
ülkücü harekete sahip çıkmışlardı.
Aynjmalan halinde, "üjküçü hareket"
kimliği üzerinde hak iddia etmeleri,
pek mümkün değildi. öyle olunca da,
çevrelerdeki "bilinçli" çekirdek kadro
dışında, bu kimliğjn seslendiğı kitle ta-
banı nezdinde kabul görmeleri zorla-
şacaktı.
SClRECEK
POLİTİKAVEÖTESİ
MEHMEDKEMAL
Bir Grevfn Düşündürttüğû...
Ne zaman sendika, grev sözü edilse aklıma Un ve Unlu
Maddeler Imalatı işçileri Sendikası' gelir. Dernekler yasa-
sı değiştirilince sendika ve dernek kurulacaktı. Ankara'nın
Maltepe'sinde iki değirmen, bir makarnafabrikası vardı. O
yıllarda değirmene de fabrika deniyordu. Değirmenlerden
biri Çaputçu, biri Yeni, makarnafabrikası Yayla idi. Makar-
nacı Sabit Usta ile değirmenci Mehmet Göze öteki ustaları
kandırıp sendikayı kurmuşlardı. Un değirmenden, 'unlu
maddeler' de makarnadan geliyordu.
Dilekçeyi valiliğe verdik. Orası da defterdarlığa gönder-
di. 'Defterdarlıkla ne ilgisi var?' dedikse de dinletemedik.
Yazıyı, Oefterdar Halil Sezai Erkut'a götürdük. On kopya
daha istedi.
"Neden?"
"Sandık değil mi?"
"Hayır efendim, sendika..."
"Ha, sendika demek... Hukuk fakültesinde öğrenci iken
bize okutmuşlardı. Demek sendika... Hayırlı olsun!"
Dilekçeyi geri çevirdi, emniyet dernekler masasına gön-
derdi Sendikayı kâğıt üstünde böyle kurmuştuk. Sonra
başımıza az belalar açmadı, geçelim. Biz, sendikanın
'sandık' sayıldığı dönemlerden geliyoruz.
Sendikalar kurulacak, onlar toplusözleşmeler, grevler
yapacaklar, demokrasi gelecekti. Yalan söylemeyelim,
zaman zaman bunlar geldi de, gitti de... iyi günler, kötü
günler gördük de... Sonra 12 Eylül günleri geldi, bumu-
muzdan getirdi...
Belediye işçileri grevine geldik. Türkiye'nin beş büyük
kentinde grev patladı. Beş büyük kentte de yönetim solcu-
ların elinde... Grev var diye beş büyük kenti pislik mi götür-
meliydi? Çok para istiyorlar, az veriyorlar; pislik ne olu-
yor?
Belediye işçileri diledikleri ücreti alamayacaklar diye
kentler pislikten, hastalıktan kıvranacak mı? Nedense bir
şeyi tadında komastnı bilmeyiz, ille de mıncıklanz. Kentle-
ri dolduran pisliğin, hastalığın sendikal haklarla, solculuk-
la ilgisi var mı?
Nazım Hikmet'in eski şiirlerinden biri grevi anlatr; so-
kaklar bomboştur, kimsecikler yoktur, bir uçtan ötekine
koştur, dur... O yıllarda Nâzım Hikmet grevi böyle anlıyor.
Bir de bugünün grevi var. Muazzez Menemencioğlu'nun
şiir kitabmın adı. Gözlerimde Atlar Koşuyor. Ordan, 'Sa-
fakta Uyananlar'ı okuyalım, grev nasıl oluyor.
Grev uzayabilir. / Söz doyurmaz kannlan. / Umutlar sö-
nebilir, / vaatlere kanan olur. / Azabilir, / bir, iki, üç, beş... /
Ama yolu yok arkadaşlar / Topluca direnmekten başka. /
Patrona göre biz / sapı silik insanlarız. / A'yı görsek mer-
tek sanırız / B'yi görsek köstek sanırız. / Baldırıçıplak ya da
serseri / yemek yemeyi bilmeyiz. / Bize ekmek, bize iş, /
ondan gelirmış!/
Şafakta uyanıp alacakaranlıkta / yollara dökülürüz. /
Gün batmış olur iş sonu, / eve dönerken yorgun. / Sağduyu
olur dayanağımız / kuraktan kurtulmak amacımız, / karşı-
lıklı hoşgörü. / Erinoe gecinde anlatacağız. /
Grev kırılırsa / korkumuza verilir. / Korkarak besleme-
yelim korkularını. / Pişmanlık duyacağımız bir geri adımı,
çiçek atar gibi atmayalım. /
Şair Muazzez 'Menemencioğlu'nu Ankara'da Piknik'in
altındaki 'Sanat Sevenler'den tanırım. Orada akşamları
toplanılır, şiirler okunur, söyleşiler yapılır, sonra akşam
»yemeklerine çıkılırdı. O günler de tatlı anılar yumağıymış.
Toplanır, güzel günlerin gelmesini beklerdik. Parti, der-
nek, sendika, işçi, grev, dayanışma... Sosyal adalet, öz-
gürlük, insan hakları, demokrasi, anayasa... Hepsi, gözle-
rimin önünden birer birer geçiyor...
Işte, her türlü özgürtüğe açık bir görüntü... Beş büyük
kenti kaplayan bir grev dalgası... Her yeri pislik götürü-
yor... Kentler grevden önce zaten kirliydi, şimdi pislikten
geçilmiyor. Bir kolda grevin görkemli uygulaması var, bir
yerde dayanılmaz pisliği...
BULMACA
6
SOLDAN SAGA: 1 2 3 4
1/ Kişinin bir başka-
sı tarafından kendi-
sine verilen acıdan
haz duyması olarak
kendini gösteren cin-
sel sapıklık. 2/ Düğ-
me ve süs eşyası ya-
pmunda kullanılan
bir deniz kabuklu-
su... Bir haber ajan-
sının simgesi. 3/ lar-
layı sürerek dinlen-
meye bırakma... Po-
kerde her oyuncu ta-
rafından ortaya ko-
nan para. 4/ Cüız,
zayıf. 5/ Bir gıda maddesi... Sac üs-
tünde pişen yufkayı çevinneye yara-
yan tahta araç. 6/ Ağackklı ve çiçekli
büyük bahçe... Magnezyum elemen-
tinin simgesi. 7/ Kayak... Telli balık-
çıl. 8/ Bir düşünceyi bir nedene da-
yandmna... tstatistikte, bir grup ve-
ri içinde en sık görülen değere veri-
len ad. 9/ Tanmbüim.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ "Tuzak, oyun" anlamında argo
sözcük. 2/ Yünden dövülerek yapılan kahn ve kaba kumaş...
Pulu yapışünlmadan gönderilen mektup için aucının cezalı ola-
rak ödediği posta ücreti. 3/ Oğul... Boks yapılan alan. 4/ tm-
kân... Güzel sanat. 5/ Kısa çorap... Yapısına girdigi sözcüğe
"kendi kendine" anlamı katan yabana önek. 6/ Yabanıl hay-
van barmağı... Çeşitli ağaçlardan elde edilen yapıştıncı madde.
7/ îtalya'da bir kent. 8/ Çin'in ünlü lideri... Şert bir içki. 9/ Ku-
zey Amerika'da yaşayan Kızüdereli bir kabile... Türkçe eylem
çekiminde "görülen gecmiş zaman" eki.
İLAN
DOĞANŞEHtR ASLİYE HUKUK
HAKÎMLİĞİ'NDEN
DOSYA NO: 1990/552
Davacı Mustafa Güneş tarafından davalı Şcfıka GOneş aleyhine
açılan Tapu Iptali ve Tescil davasındaki ara karan gereğince:
Davalı Şefika Güneş'in davaa ile evli bulunduğu ancak davacıyı
terk ederek gitüği, bu nedenle davacı tarafından açılan davanın da-
va dilekçesi ve duruşma gününün k«ndisine tebliğ edilemediği zabı-
taca yapılan adıes tahkikinde Şefika Güneş' in adresinin
bilinmediğinden bahisle cevap venldiği anlaşılmıştır.
Doğanşehir ilçesi Polat kasabası nüfusuna kayıtlı davalı Hacı Is-
mail kıa Şefika Güneş'in 7201 sayüı T.K.'nun müteakip maddeleri
gereğince duruşma günü olan 22.10.1992 günü saat 09.00'da bizzat
duruşmaya gelmesi veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, dunış-
maya gelmedigi veya kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde
duruşmanın yokluğunda yapılıp karar verüeceği, dava dilekçesinin
tebliğine dair ilan olunur.
Basın: 49347
İLAN
CEYHAN 1. KADASTRO
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1988/37-252
Ceyhan ilçesi Üçdut-Yeşilova köyu 276 parsel hakkında mahkeme-
mizden verilen 12.9.1990 tarih ve 1988/37-252 esas ve karar sayılı ka-
ran ile davacılar Muammer Be>'kont ve arkadaşlanrun itirazının red-
dıne, taşınmazın davalı lsmail Güder mirasçıları adına tapuya tescili-
ne dair karan davacı Şadi Beykont mirasçıları Sadiye, Şefika, Tülün
Be> konı'a 7201 sayılı yasa uyannca ilanen tebliğ olunur.
Basın: 49309