17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS1992 CUMARTESİ 12 DIZIYAZI 1940'lann Turancüıgı, 1970'lerde halka inmiş, 12 Eylül 1980 sonrasında Islamlaşma yoluna girmişti ErgeııekoııMaııüçüncüçıkış ı Muhsın Yazıcıoğlu 7 tenıınuzda Ankarada Başkent Düğün Salonu'n- da arkadaşlanyla birlikte MÇP'den istifa ettiğini açıklarken, "gerek MHP, gerekse MÇP'nin tcmelde iki farklı çizgiyı bir araya getirdiğini" söy- lüyordu. Genel Başkan Türkeş'in tem- sil ettığı bırincisi, "sayıca az olan, ancak sıyasi örgütlenmenin tepe nok- tasında bulunmak bakımından etkili olan kesimin oluşturduğu -siyasi yapı- da milıtarist ve uygulamada oportü- nist- kitleyle herhangi bir teması olma- yan... seçkinlere dayalı" bir çizgiydi. Kendilerinin önderliğine soyundukla- n ikinci çizgiyi ise "fikirde milli, Müs- lüman. demokrat, Türk kimliğjini esas alan, parti teşkilatlanmasında sivil ve kaülımcı, uygulamada ilkeli hareket ctmekten yana" diye tarumlıyordu. MHP ve parti-ocak farkı ÜLKÜCÜ HAREKETTE BÖLÜNME TANIL BORA-KEMAL CAN 1JL Eylül süreci, ülkücü hareketin her düzeyde fiilen yaşadığı aynşmanın netleşmesini, adının konmasını getirdi. Her şeyden önce, devletin onlan "vatan-millet düşmanı yıkıcı ve bölücüler"le aynı kefeye koyarak işkence etmesi, yargılaması, baalannı idam etmesi, atlatmaktaepey zorlandıklan bir travma oldu. MHP'nin üst yönetimi, bu açmazı, ünlü "Fikri iktidarda, kendi zindanda bir kadroyuz" özdeyişinin simgelediği tutumla aşmaya çalıştı. Yazrcıoğlu'nun söz ettiği ikilik, tam onun tanımladığı biçimde olmasa da gerçekten 12 Eylül öncesi MHP hare- ketinde beliren bir ikilikti. Kabaca "taban" ile "tavan" diyebileceğimiz kesimlerin düşünoe dünyalan, hareket saikleri arasında epey büyük farklılık ; oluşmuştu. Bu aynm "parti"-"ocak", yani MHP-Ülkü Ocaklan aynmıyla 'da büyük ölçüde örtüşrnekteydi. Bu aynmın meydana gelmesinin temelin- ,de, kökleri 1940'lann Turancılığına giden "doktriner Türk milliyetçiliği" davasını bir partilerüstü nüfuz müca- delesi hareketi olmaktan kurtanp, "si- yasi aksiyon"a dönüştürme misyonu- nu yüklenen Türkeş'in MHP'yi kitle- selleştirme arayışı vardı. O zaman dek ağırlıkla bir aydın/seçkin "dar kadro" hareketi olan "Türk milliyetçiligi" ha- reketi, bu arayış çerçevesinde 1970'ler- de "avamlaşmaya", popülerleşmeye başladı. fdeolojik olarak kitleselliğe açılan kapılar, "doktriner Türk milliyetçili- ği" ve fanatik anti-komünizmdi. Anti- kornünizm, hem gelişen sosyalist hare- ketin "ürküttüğü" sınıflann ve kesim- lerin, hem de devletin "aktiF' desteğini sağlıyordu. Fakat asıl önemli adım, MHP'nin 70'lerin ortalanna doğru ta- dilat yaparak, bu kapılan İslami bir "üslup'İa süslemesi oldu. Böylelikle MHP ve ülkücü hareket, Orta-Doğu Anadolu'nun geleneksel orta sınıflan ve özellikle bu bölgenin büyük kentle- '• re akan gençliği içinde küçümsenme- yecek bir taban buldu. Anti-Aleyi ı taassubunun körüklenmesi, MHP'nin "İslamlaşmasında" önemli bir manı- vela idi. Ülkücü hareketin kitleselleşme ve kadrolasma sürecinin asli taşiyrası, *• }Ülkü O&ıklan idi. Parti, daha ziyade DP-AP geleneğınden gelen ve "icabın- da" başka sağ partilere geçiş yapabilen politikaalara, kısmen bürokrat kad- rolara dayanırken; Ülkü Ocaklan "has" ülkücü/MHP'li yetiştiriyordu. MHP'nin 70'lerdeki ideolojik değişim macerası da, parti katında güncel poli- tikanın pragmatizmi içinde yaşanır- ken, "ocak"larda daha fazla sindirili- yordu. "Her türlü yabana ideolojiye karşı yüzde yüz rniÜi doktrin" olarak sunulan "Türk milliyetçiliği"nin, "ya- bancı, gayrimilli" bir sıstem olarak kapitalizme de karşı olması, MHP'- lilerin çoğunluğu için sadece bir hoş "laf 'ü. Yoksul alt-orta sıruflardan ge- len ülkücü gençler arasında, bu "laf'ı epey ciddıye alanlar vardı: "Yıkılsın düzen, yaşasın devlet", "Büyük ser- maye tahakkümüne son" gibi slogan- lar bu hassasiyete uygun düşüyordu. Ülkücü tabanın "bilinçli" unsurlan, sadece komünizme değil, komünizmi doğurduğunu düşündükleri "emper- yalizmin kölesi olan, kapitalist, Batıcı, kozmopolit mevcut düzene" karşı da mücadele etme gereğine inanıyorlardı. İslamalaşmada da, MHP ortalaması, "İslam ahlak ve fazileti, Türklük gu- rur ve şuuru" şian doğrultusunda tsla- mı bir "üslup" olarak benimserken, Ülkü Ocaklan'nda daha ileriye gidil- di. 70'lerin sonlanna doğru yaygınla- şan "nizam-ı âlem" ve "üa-yı kelime- tullah" ılkelen, esas davanın butün dünyaya İslamın egemenliğini yay- mak olduğunu, Türk milliyetçiliğınin bu davaya hizmette öncü olmak anla- mında işlev taşıdığmı ifade ediyordu. Böylece, MHFnin tabanındaki alt- orta sınıf doku ile tavandaki tahsilli- seçkin zümre arasındaki toplumsal- kültürel farkklığa, bu ideolojik aynş- ma eğilimleri eklendi. Aynm, poliüka yapma tarzında da vardı. MHP mer- kez yönetimi, kah merkez sağla uzla- şarak, kah muhtemel askeri darbeyle htifaka oynayarak "yüksek poliüka" yapıyordu. Ülkü Ocaklan ise daha ra- dikaldi ve tabana dönük bir poliüka zemininde yer abyordu. Bu ikı zernin arasındaki, zaten sorunlu olan irtibat ve koordinasyon, Kahramanmaraş katüamının yaşandığı 1978/79 dönü- münde iyice gevşedi. 1980'e gelinir- ken, ülkücü hareketin yapısı iyice kaotikleşmişti. 12 Eylülşoku 12 Eylül süreci, ülkücü hareketin her düzeyde fülen yaşadığı aynşmanın netleşmesini, adının konmasını getir- di. Her şeyden önce, devletin onlan "vatan-miÜet düşmanı yıkıcı ve bölü- cüler"le aynı kefeye koyarak işkence etmesi, yargüaması, bazılannı idam et- mesi, atlatmakta epey zorlandıklan bir travma oldu. MHP'nin üst yöneti- mi, bu açmazı, ünlü "Fikri iktidarda, kendi zindanda bir kadroyuz" özdeyi- şinin simgelediği tutumla aşmaya ça- hştı: 12 Eylül rejimi destekleniyor, sadece, kendisiyle fıkirdaş ve gönüldaş olan MHP'ye reva gördüğü muamele büyük bir "hata" sayılıyordu. Ûlkü Ocaklı yönetici kadrolar da, bir süre, bunun bir "kaza" olabileceği- ni düşündüler. Ancak daha sonra, zul- me uğratılmalannın bir "kaza" olma- 1974 yılında bir gea sonrası havaalanında ülküdaşlan tarafından karşıİanan Türkeş, hareketin tabana yayıbnasmı dığı; "düzen"in, sistemı değiştirmek isteyen ülkücüleri gayet bilinçli ve sis^ temli olarak ezdiği düşüncesi bu kad- rolara hâkim oldu. Bunda, hem mağ- duriyetin ölçüsü ve birkaç ayla sınırb" olmadığının anlaşılması, hem de MHP yöneticüerinın -isüsnalar dışın- da- özürcü, teslımiyetçi bir sav\ınma çizgisi tutturmalanna duyulan tepki rol oynadı. Ülkücü camianın hapısha- ne dışındaki manzarası da bu tepkiyi pekiştirdi-. MHP'li seçkın. bürokrat kadrolann tutuklama dışı kalabilen geniş kesimi 12 Eylül rejıminde iyi mevkiler edinıyor; "Ocakhlar" ve on- lann Anadolu'daki yoksul aile muhiti ise kimsesiz, tutamaksız kalmanın sı- kınüsını yaşıyordu. Bu manzara, ANAP döneminde bir yığın "eski ül- kücü" siyasi ve maddi çıkar şebekesi- nin oluşmasıyla, iyice "karardı." Idea- lizm-pragmatizm, yukardakiler-aşağı- dakiler ikiliği, ülkücü hareketin hapishanelerdeki maneyı iklimini be- lirler hale geldi. Eski Ülkü Ocaklılar nezdinde, MHP üst yönetimi de "pragmatist yukardakiler"e dahil ve- ya en azından yatkın sayılıyordu; çün- kü "dışandaki" "davayı satan" unsur- lann prototipi, onlardı. Hakkında, Almanya'daki ülkücülerden gelen yardım paralanna el koyduğu söylen- tileri çıkan Türkeş de bu tasnifın dışın- da değıldi. Islaıncüaşma İdealizm-pragmatizm, yukandaki- ler-aşağıdakıler ikiliği, ideolojik karşı- hğmı, "düzen karşıtı" bir söylemin pekişmesinde ve daha önemlisi İslam- cılaşma eğiliminde buldu. 80'lerde bü- tün dünyayla birlikte Türkiye'de de canlanan İslamcıhk, ülkücülerin reji- me ve "düzene" karşı tepkilerine gayet uygun bir çerçeve sunuyordu. İslam, 12 Eylûl'ün ve hapishane pratiğinin getirdiği" mazlumluk" bilincine ve içe dönük muhasebe ihtiyacına da elveriş- li bir karşılık idi. Hapishaneden çıkan veya dışanda kalan pek çok ûlkücünün Türk- İslam Ülkücülüğü MHP ve ülkücü hareketin bütün kesimlerince benimseniyordu. Ülkü Ocaklı yöneticiler 80'li yıllann ortalanndan itibaren bu söylemi ısrarla vurgularken, •MHP merkez yöneticileri onu arada sırada kullanmakla birlikte genelllikle "Türk milliyetçiligi" tanımını yeğliyorlardı. 1985 ilkbahannda hapisten çıkan Türkeş'in MHP'nin başma geçmesiyle yeni bir süreç başbyordu. yerel tarikat çevrelerine girmesi ile Anadolu'daki aile ve ahbap muhitiyle artan temas içinde İslami motiflerin öne çıkması ile lslamalaşma, toplum- sal-kültürel bir İslamileşme dinamiği- nin de üzerine oturdu. Bu ortamda, 12 Eylül arifesinde zaman zaman dillen- dirilmiş olan "Türk-lslarn Ülkücüsü" adı; hapishanelerdeki Ülkü Ocaklı kadrolann kimlik ifadesi haline geldi. Bu kimlik, "sade" ülkücü kimliğini İslamcı vurguyu arttırmasıyla geliştiri- yor; dönemin "Türk-tslam sentezi" formülünden de, İslami bir senteziçin- deki iki eşit tezden biri saymayıp, asli/ belirleyici konuma yerleşürmesiyle ay- nhyordu. "Türk/lslam Ülkücülüğü" gerçi MHP ve ülkücü hareketin bütün kesimlerince benimseniyordu. Fakat Ülkü Ocaklı yöneticiler kuşağı 80'- lerin ortalanndan itibaren bu kimliği alamet-i farika gibi ısrarla vurgular- ken. MHP merkez yöneticileri onu arada sırada kullanmakla birükte ge- nellikle "Türk milliyetçiligi" tanımını yeğliyorlardı. Sonraki yıllarda ve-ha- len, içe dönük toplantılarda Türkeş "Türk milliyetçiligi davasının mensu- bu gönüldaşlanm" türü hitaplar kul- lanırken, Ülkü Ocaklan'mn son genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, "Allah'ın davasının davacılan" hitabında ısrar edecekti... 1983'te yenı partilerin kurulmasına izin verildiğinde, en büyük sıkıntıyı çe- ken siyasi cenah, MHP oldu. "tînkâ- nı" olan kadrolann büyük çoğunluğu- nun başta ANAP olmak üzere merkez saga kapılanması, potansiyel kadro havuzunu zaten sığlaşürmıştı. Milli Güvenlik Konseyi'nin vetolan, MÇP misyonuyla kurulan Muhafazakâr Parti'nin (MP) secımlere katılmasını da engelledi. Kadrolaşmada büyük ü- kanıklık yaşandı. Parti, kuruluşun- dan, Milliyetçi Çabşma Partisi (MÇP) adım aldığı 1985 kasımındaki kongre- sine kadar, dört genel başkan değiştir- di. Bu kongrede, MÇP'nin kuruluşu- na fiilen önderlik eden Muharrem Şemsek'in sürece doğrudan müdahale etmesiyle. MÇP belirli bir hamle yaptı. Ama giderilemeyen asıl sıkınü, MÇP'- nin, ülkücü hareketin 1980-83 döne- minde geçirdiği ideolojik dönüşümü kavrayamamasıydı. MÇP'nin "gölge genel başkanı" konumundaki Muhar- rem Şemsek, gerek daha eski kuşak Ülkü Ocaklan genel başkanlanndan oluşuyla, gerekse 1980-83'te "Mamak süreci"nin dışında kahşıyla, ülkücü hareket tabanında 1970'lerinsonlann- da ve 1980'lerin başında yaşanan deği- şime tam anlamıyla nüfuz edebilecek durumda değildi. Etrafındaki kadrolann bir kısmının tecrübesiz ve donanımsız, bir kısmının ise 12 Eylül rejimine yakın unsurlar- dan olması, tabanda belirli bir soğuk- luk yaratü. Böylelikle, MÇP, 70'lerin ortalannı çağnşüran bir "havaya" bü- ründü. "Arkaikliği" ve katıldığı ülkü- cüler arasında epey eleşürildiği bu dönemde, kimi eski MHP'liler MÇP'- ye "Milli Çapukular Partisi" adım yakışürdılar. DOĞU'DA BİR MİTtNG- 19701i ydlarda halka inen seckinci milKyetçfliğin.yavılmasiDda en büyükrol1 Ocaklan'nındı. Tavan ile tabanın birieşmesİDderoloynayan en önetnli motif tslarocüılıktı. 1985 ilkbahannda hapisten çıkan Türkeş'in bir süre mesafeli durduktan sonra 1987 nisanındaki kongrede MÇP'ye ağırlığını koyması, yeni bir evreyi başlatü. Bu kongrede eski MŞP (şimdi DYP) milletvekili Abdülkerim Doğru MÇP'nin 5. genel başkanı ol- du. Nisandaki kongreden sonra genel sekreter olan Doç. Devlet Bahçeli, gü- nümüze kadar bu makamda kalacak- tı. Bahçeli, MÇP'ye bürokrasiden ve orta yaş kuşağından daha donanımlı bir kadronun akmasını sağladı. Ab- dülkerim Doğru'nun başkanlığı ise, tamamen parti vitrinini tslamıleştirme kaygısının ürünüydü. Bu "tayin", si- yasi yasaklann kalkmasından sonra geri alındı ve 4 Ekim 1987'deki kong- rede Alparslan Türkeş genel başkanlık koltuğuna oturdu. MÇP'nin, 29 ka- sundaki ani erken seçim öncesinde iddiası, Türkeş'in partinin başına geç- mesiyle bütün üÛcücülerin "yuvaya döneceğj" idi. öyle olmadı; MÇP'nin oy oranı % 2.9'da kaldı. MÇP, 1988'e girerken sadece ANAP'hlaşmış veya DYP'ye yönel- miş ülkücüleri değil, eski ülkücü genç- lik önder tabanını "yuvaya" döndüre- memiş durumdaydı. "Türk-İslam Ülkücüleri", MÇP'yi, hapishaneler- den başlayan tartışma ve muhasebe sürecinin çok gerisinde buluyorlardı. Aynca, radikallslama yaklaşım para- leünde, genel olarak "parti"yi "kufûr" sayma eğiliminde olanlar vardı. 1988 başlannda hapishanelerdeki ülkücüle- rin yayımlamaya başladığı Bizım Der- gah dergjsinde, MÇP'nin, Türkeş'in adı bile anılmıyor; ülkücü hareketin meseleleri, partiden ayn ve İslami bir "dava" olarak tartışıhyordu. Ülkü Ocaklan'nın son genel başka- nı olmasıyla ve hapishanedeki önder- lik performansıyla "Türk-îslam Ülkü- cüleri"nin lideri konumunu edinen Muhsin Yaaaoğlu, hapisten çıktık- tan sonra bir demecinde, "partileşme imkânı bulmuş siyasetlerin sisteme hızmet ettiğini, idealini parti dışı bir hareket olarak düşündüğünü" açıkla- mışü. 1988 yılı, "Türk-îslam Ülkücü- leri"nin "arada kaldığı" bir geçiş dönemi oldu. Bir yanda MÇP'ye bağ- lanmak, öbür yanda ülkücü hareket- ten koparak İslamcı harekete katıl- mak vardı. Hapishane döneminde ikinci yolu tutanlar olmuştu. Özellikle Burhan Kavuncu'nun ülkücü hare- ketten aynlarak "inkılabi (devrimci) lslam"a yönelmesi, tabanda büyük yankı uyandırmıştı. Ülkücü hareketin Avnıpa'daki uzantısı da bölünmüş, Musa Serdar Çelebi-Ali Batman ekibı 1987 kasımında Türkeş'e doğrudan bağlı olan Ülkücü-Türk Federas- yonu'ndan aynlarak Türk-İslam Bir- liği'ni kurmuştu. Ancak Muhsin Yazı- CToğlu'nun sözcüsü olduğu "Türk- tslam Ülkücüleri", bu yolu tutacak durumda degildiler. Özellikle hapisha- nede, hep aynlanlara karşı durarak ülkücü harekete sahip çıkmışlardı. Aynjmalan halinde, "üjküçü hareket" kimliği üzerinde hak iddia etmeleri, pek mümkün değildi. öyle olunca da, çevrelerdeki "bilinçli" çekirdek kadro dışında, bu kimliğjn seslendiğı kitle ta- banı nezdinde kabul görmeleri zorla- şacaktı. SClRECEK POLİTİKAVEÖTESİ MEHMEDKEMAL Bir Grevfn Düşündürttüğû... Ne zaman sendika, grev sözü edilse aklıma Un ve Unlu Maddeler Imalatı işçileri Sendikası' gelir. Dernekler yasa- sı değiştirilince sendika ve dernek kurulacaktı. Ankara'nın Maltepe'sinde iki değirmen, bir makarnafabrikası vardı. O yıllarda değirmene de fabrika deniyordu. Değirmenlerden biri Çaputçu, biri Yeni, makarnafabrikası Yayla idi. Makar- nacı Sabit Usta ile değirmenci Mehmet Göze öteki ustaları kandırıp sendikayı kurmuşlardı. Un değirmenden, 'unlu maddeler' de makarnadan geliyordu. Dilekçeyi valiliğe verdik. Orası da defterdarlığa gönder- di. 'Defterdarlıkla ne ilgisi var?' dedikse de dinletemedik. Yazıyı, Oefterdar Halil Sezai Erkut'a götürdük. On kopya daha istedi. "Neden?" "Sandık değil mi?" "Hayır efendim, sendika..." "Ha, sendika demek... Hukuk fakültesinde öğrenci iken bize okutmuşlardı. Demek sendika... Hayırlı olsun!" Dilekçeyi geri çevirdi, emniyet dernekler masasına gön- derdi Sendikayı kâğıt üstünde böyle kurmuştuk. Sonra başımıza az belalar açmadı, geçelim. Biz, sendikanın 'sandık' sayıldığı dönemlerden geliyoruz. Sendikalar kurulacak, onlar toplusözleşmeler, grevler yapacaklar, demokrasi gelecekti. Yalan söylemeyelim, zaman zaman bunlar geldi de, gitti de... iyi günler, kötü günler gördük de... Sonra 12 Eylül günleri geldi, bumu- muzdan getirdi... Belediye işçileri grevine geldik. Türkiye'nin beş büyük kentinde grev patladı. Beş büyük kentte de yönetim solcu- ların elinde... Grev var diye beş büyük kenti pislik mi götür- meliydi? Çok para istiyorlar, az veriyorlar; pislik ne olu- yor? Belediye işçileri diledikleri ücreti alamayacaklar diye kentler pislikten, hastalıktan kıvranacak mı? Nedense bir şeyi tadında komastnı bilmeyiz, ille de mıncıklanz. Kentle- ri dolduran pisliğin, hastalığın sendikal haklarla, solculuk- la ilgisi var mı? Nazım Hikmet'in eski şiirlerinden biri grevi anlatr; so- kaklar bomboştur, kimsecikler yoktur, bir uçtan ötekine koştur, dur... O yıllarda Nâzım Hikmet grevi böyle anlıyor. Bir de bugünün grevi var. Muazzez Menemencioğlu'nun şiir kitabmın adı. Gözlerimde Atlar Koşuyor. Ordan, 'Sa- fakta Uyananlar'ı okuyalım, grev nasıl oluyor. Grev uzayabilir. / Söz doyurmaz kannlan. / Umutlar sö- nebilir, / vaatlere kanan olur. / Azabilir, / bir, iki, üç, beş... / Ama yolu yok arkadaşlar / Topluca direnmekten başka. / Patrona göre biz / sapı silik insanlarız. / A'yı görsek mer- tek sanırız / B'yi görsek köstek sanırız. / Baldırıçıplak ya da serseri / yemek yemeyi bilmeyiz. / Bize ekmek, bize iş, / ondan gelirmış!/ Şafakta uyanıp alacakaranlıkta / yollara dökülürüz. / Gün batmış olur iş sonu, / eve dönerken yorgun. / Sağduyu olur dayanağımız / kuraktan kurtulmak amacımız, / karşı- lıklı hoşgörü. / Erinoe gecinde anlatacağız. / Grev kırılırsa / korkumuza verilir. / Korkarak besleme- yelim korkularını. / Pişmanlık duyacağımız bir geri adımı, çiçek atar gibi atmayalım. / Şair Muazzez 'Menemencioğlu'nu Ankara'da Piknik'in altındaki 'Sanat Sevenler'den tanırım. Orada akşamları toplanılır, şiirler okunur, söyleşiler yapılır, sonra akşam »yemeklerine çıkılırdı. O günler de tatlı anılar yumağıymış. Toplanır, güzel günlerin gelmesini beklerdik. Parti, der- nek, sendika, işçi, grev, dayanışma... Sosyal adalet, öz- gürlük, insan hakları, demokrasi, anayasa... Hepsi, gözle- rimin önünden birer birer geçiyor... Işte, her türlü özgürtüğe açık bir görüntü... Beş büyük kenti kaplayan bir grev dalgası... Her yeri pislik götürü- yor... Kentler grevden önce zaten kirliydi, şimdi pislikten geçilmiyor. Bir kolda grevin görkemli uygulaması var, bir yerde dayanılmaz pisliği... BULMACA 6 SOLDAN SAGA: 1 2 3 4 1/ Kişinin bir başka- sı tarafından kendi- sine verilen acıdan haz duyması olarak kendini gösteren cin- sel sapıklık. 2/ Düğ- me ve süs eşyası ya- pmunda kullanılan bir deniz kabuklu- su... Bir haber ajan- sının simgesi. 3/ lar- layı sürerek dinlen- meye bırakma... Po- kerde her oyuncu ta- rafından ortaya ko- nan para. 4/ Cüız, zayıf. 5/ Bir gıda maddesi... Sac üs- tünde pişen yufkayı çevinneye yara- yan tahta araç. 6/ Ağackklı ve çiçekli büyük bahçe... Magnezyum elemen- tinin simgesi. 7/ Kayak... Telli balık- çıl. 8/ Bir düşünceyi bir nedene da- yandmna... tstatistikte, bir grup ve- ri içinde en sık görülen değere veri- len ad. 9/ Tanmbüim. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ "Tuzak, oyun" anlamında argo sözcük. 2/ Yünden dövülerek yapılan kahn ve kaba kumaş... Pulu yapışünlmadan gönderilen mektup için aucının cezalı ola- rak ödediği posta ücreti. 3/ Oğul... Boks yapılan alan. 4/ tm- kân... Güzel sanat. 5/ Kısa çorap... Yapısına girdigi sözcüğe "kendi kendine" anlamı katan yabana önek. 6/ Yabanıl hay- van barmağı... Çeşitli ağaçlardan elde edilen yapıştıncı madde. 7/ îtalya'da bir kent. 8/ Çin'in ünlü lideri... Şert bir içki. 9/ Ku- zey Amerika'da yaşayan Kızüdereli bir kabile... Türkçe eylem çekiminde "görülen gecmiş zaman" eki. İLAN DOĞANŞEHtR ASLİYE HUKUK HAKÎMLİĞİ'NDEN DOSYA NO: 1990/552 Davacı Mustafa Güneş tarafından davalı Şcfıka GOneş aleyhine açılan Tapu Iptali ve Tescil davasındaki ara karan gereğince: Davalı Şefika Güneş'in davaa ile evli bulunduğu ancak davacıyı terk ederek gitüği, bu nedenle davacı tarafından açılan davanın da- va dilekçesi ve duruşma gününün k«ndisine tebliğ edilemediği zabı- taca yapılan adıes tahkikinde Şefika Güneş' in adresinin bilinmediğinden bahisle cevap venldiği anlaşılmıştır. Doğanşehir ilçesi Polat kasabası nüfusuna kayıtlı davalı Hacı Is- mail kıa Şefika Güneş'in 7201 sayüı T.K.'nun müteakip maddeleri gereğince duruşma günü olan 22.10.1992 günü saat 09.00'da bizzat duruşmaya gelmesi veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, dunış- maya gelmedigi veya kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde duruşmanın yokluğunda yapılıp karar verüeceği, dava dilekçesinin tebliğine dair ilan olunur. Basın: 49347 İLAN CEYHAN 1. KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1988/37-252 Ceyhan ilçesi Üçdut-Yeşilova köyu 276 parsel hakkında mahkeme- mizden verilen 12.9.1990 tarih ve 1988/37-252 esas ve karar sayılı ka- ran ile davacılar Muammer Be>'kont ve arkadaşlanrun itirazının red- dıne, taşınmazın davalı lsmail Güder mirasçıları adına tapuya tescili- ne dair karan davacı Şadi Beykont mirasçıları Sadiye, Şefika, Tülün Be> konı'a 7201 sayılı yasa uyannca ilanen tebliğ olunur. Basın: 49309
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear