18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 20 AĞUSTOS 1991 Türkiye'de Memur Sendifatcılıgı*.» Mülkiyeliler Birliği'nin, Türkiye'de Memur Sendikacıhğı'ru konu alan yayını ilgiııç düşünceleri bir kez daha gün ışığına çıkarmış. Önceki ANAP hükümetleri gibi özgürlükçü ve sosyal adaletçi olduğunu açıklayan yeni Yılmaz hükümeti bu düşüncelere herhalde kulak vermelidir. Prof. Dr. CAHİT TAL AS Eğer devlet, özellikJe sosyal devlet, halkı- nın gönencini, mutluluğunu ve insan hakla- rından herkesin eşit olarak yararlanmasını sağlamaJda yükümiü bir varlık ise, her şeyden önce adil olrnak zonındadır. Türkiye, özellikJe 2. Dünya Savaşı'ndan sonra açılan yeni tnsan Haklan Çağında kamu hizmeti görevüleri, ya- ni memurian hakkında yeterince adil olama- mıştır. Oysa 1946 yıündan bu yana üstlenmiş olduğu çeşitli uluslararaa vükümlülükler onu, hukuksal olarak bağlamış ve işveren olarak ça- lıştırdığı herkese, statüsü ister işçi isterse me- mur olsun, insanlık onuruna yaraşır bir gelir düzeyi sağlamak görevı ile karşı karşıya getir- mistir. IzJenen ekonomik poIitikaJann tutucu liberal nitelikli olması, insanca yaşam hakkı konusunda bir saptırmaya, bıraJunız yapsın- a bir felsefeye yer vernıez. Memurlann baklan Ülkemizde her şeyden önce devletin, me- murianna, kapıkulu zihniyeti, aniayışı ile bak- maktan vazgeçmesi gerekir. Devlet bir işveren, memur da bir çalışandır, İşveren devletin hu- kuk dışı, çağdışı anlayış ve zihniyetini arkada bırakarak memuru, onun örgütü sendikayı, çalışma koşullarının birlikte saptanması için kimi temel haklara sahip, özgür ve eşit bir partner olarak kabul etmesi yararlıdır. Oysa çok eskimiş bir devlet anlayıjına sanlarak, devlet işlerinde Tann'nın yeryüzündeki tem- silcisi kralın, padisahın ya da oligarşiye ben- zer bir iktidann devlet-memur ilişkilerinde ka- rann yalıuz devlet tarafından alınacağııu san- ması ve politikalar izlemesi son derece yanlış ve haksızdır; çağın çok gerilerine düşmektir. Günümüzde bir temel insan hakkı, devlet- memnr Uişldlerinin demokrasi kurallanna uyumunu sağlamak için yoğun olarak Türk kamuoyunun önüne gelmiştir. Bu hak memur- lann da örgütlenme, başka bir deyişle, sendi- ka kurma hakkıdır. Sendika kurma hakkı de- mokratik siyasal diizenierin olmazsa olmazı- dır ve genelde, koşullar ne olursa olsun özü- ne dokunulmaz, yani etkinliğinden yoksun bı- raJalıp işlevsiz kıbnamaz. Günümüzün ekono- mik, toplumsal ve siyasal koşullan ve devlet- memur ilişkilerindeki kopukiuk, dengesizlik, konuyu ivedi olarak toplumun gündemine ge- tirmiştir. Bilindiği gibi son aylarda ve özellikle öğret- men kesiminin öncülüğünde memurlann da sendika kurma haklanrun işlerliğe kavuşma- sı için yoğun çaüşmalar yapdmaktadır. öğret- menler sendikalanm kurma çabalanna koyul- muşlar, Egitim-İş ve Eğit-Sea adı altında iki sendika kurarak calışmalannı yogunlaştırmış- lardır. Eğitim işkolunda çalışanlann sayısı 450 bin kadardır. Bu, önemli bir sayısal güçtür. Ne var ki günümüzün hükümetleri, memurlann da sendikalannı kurma çabalanna karşı olma- dık güçlükler çıkarmakta, fiili durumlar ya- ratmakta, öncüleri çeşitü yollardan caydıncı- hğa zorlamakta ve toplumsal duyuncu (vicda- m) yaralayıcı, devlete onur getirmeyecek yön- temleri kuUanma yollanna başvurmaktadır- lar. Yeni hükümet de memurlara sendika] hak- lan konusunda olumlu bir açıklama yapma- mıştır. Bu da iplerin hâlâ Çankaya'nm elinde olduğunun bir kanıtı olarak önümüze gelmiş bulunuyor. Oysa memurlann sendika hakkı konusu doğal olarak uluslararası bir nitelik kazanmıştır. Bu doğallık iki nedenden kay- naklanıyor: Nedenlerden biri, sendikacılığın yapısındaki dayanışmadjr. Nerede sendika hakkına bir saldın varsa, dünyadaki sendika- lar bu saldın ile ilgilenir ve ona karşı koyar- lar. tkinci neden, Türkiye'nin yukanda da de- ğindiğimiz gibi imzaladığı ve onayladığı ulus- lararası belgelerden kaynaklanıyor. Bu belge- ler sendika kurma hakkını herkese öngörmüş- tür. Bu nedenle Türkiye kendisi için hukuk- sal bağlayıcılığı olan uluslararası belgelerin ge- reklerini yerine getirmek sorumluluğu ile de karşı karşıyadır. Ve bir uluslararası sempozyum Mülkiyeliler Birliği, Türkiye'de memurlann sendikal haklanna ilişkin olarak dttzenlemiş olduğu bir uluslararası sempozyumda yapılan konuşmalan, sunulan tebliğleri bir araya ge- tirerek Türkiye'de Memur Sendikacüığı adını taşıyan bir kitap yayımladı. 1970'li yıllardan bu yana anayasal, yasal ve fiili bir yasak dö- nemi yaşarmş olan memurlann örgütlenme, sendika kurma haklan değişik açılardan in- celeniyor, ele alınıyor; yerli ve yabana uzman- lann, özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinden ge- lip sempozyuma katkıda bulunan insanlann sergiJedikJeri düşünce ve dayaruşma, kuşku- suz bir temel insan hakkına duyulan saygıyı ve onun ihlallerine karşı sessiz kalmamn yan- lışlığını vurguluyor. Çok yararlı bir kitap ol- Yüzyılı aşkm bir süreden beri örgütlenme hakkına ulaşmış Batı ve Kuzey Avrupalı ül- keler kendi uzun deneyimlerinin ışığıru Türk meslektaşlanna sunarken "...Koniederasyonu- muz vergflerin dazenJenmesi, tophunsal konu- lar, egitim planlaması, iş hukuku yasaiannın yeni getişmelere göre nasıl degfştirilecegi ko- nulannda hükümet ve işverenler karşısında söz sahibidir. ÜyeJerimizin refah düzeyinin ge- lişmesi dogrultusunda çalışmak bizim görevünizdir" diyen tsveçli öğretmen sendika- cı, çalışmalann kapsamına dönük bir ideal doğrultuyu işaret ediyor. Yerli konuşmacılar da birbirlerini tamamlayıcı, ilgi çekici, deği- şik, ama amaçta birleşen ve Kapamş BiJdir- gesi'nde bütünleşen düşüncelerle Türkiye'de memurlann sendikal haklanrun doğrultuları- na ışık tutuyorlar. Yedi paragraftan oluşan Ka- panış Bildirgesi'nin 5. paragrafında deniliyor ki "Memurlann sendika hakkuu kullanmaia- n, yalnızca, 1980'den bu yana büsbürün eroz- yona uğramış bulunan ekonomik ve sosyal du- rumlannı düzeltmeleri yolnnda gereiüi bir mü- cadele aracına kavuşmalan anlamında degil; aynı zamanda demokrasinin bütünlük kazan- ması bakımından da kaçuulmaz bir adım ola- rak önem taşımaktadır." Böylece, sendika hak- kı ve siyasal rejimin niteliği bağlantısı bir kez daha gün ışığına çıkmış oluyor. Devletin niteliği degiştikçe ~ Çağımızdaki devlet artık yaşamın sınırlı alanlannda boy gösteren geçmişin devleti ol- maktan çıkmıştır. Çağdaş devlet yurtiçinde jandarmalık yapmak, dış güvenligi sağlamak, hukuksal adaleti gerçekleştirmek, kimi büyük bayındırlık işlerini düzenlemek gibi görevler- le yetinen devlet değildir. Günümüzün devle- tinin işlevleri, bazılannın Friedman liberalci- liğine duymakta oldukları ajırı hayranlığa karşın son derece genişlemiştir. Içerde ve dı- şarda güven sağlamaktan başlayarak ekono- mik ve toplumsal yaşamda tekellere engel ol- maya, halkın çeşitli yollardan sömürülmesi- ne göz yummamaya, hakça düzenlenmiş bir çalışma yaşamına ulaşmaya ve hak eşitliğine dönük çalışmalara geniş ölçülerde yer ayıran ve halka değer veren bir devlet olmuştur. Bu insanlann bir fabrikada, bir özel büroda, çağ- daş yaşamın devlet dışuıda oluşan işlerinde ça- lışan insanlardan bir farkı yoktur. O nedenle, devlet kesiminde çalışan insanlann da tıpkı özel kesimde çalışanlar gibi kimi haklara sa- hip olmalan gerekir. Hak eşitliği sözkonusu- dur. Çünkü özel kesimde çalısanlarla devlet kesiminde çahşanlann çalışma durumlan, ça- lışma koşullan, büyük holdinglerde çalışan- lann statüleri birbirlerine çok benzemektedir. Sonuç Tutucu liberal iktidarlar, sermaye yanlısı monarşiler, oligarşiler ve diktatörlükler genel- likle işçi hareketlerini, onlann örgütlerini sev- mezler. Çünkü onlarda iktidarlannın en güç- lü karşıtlanm görürler. Bu nedenle nerede ve ne zaman bir yolunu bulup demokrasileri yı- karak devlet gücünü ellerine geçirmişlerse, ilk işleri işçilerin haklannı kısmak, örgütlerini yıkmak, yasadışı ilan etmek olmuştur. Mus- sohni, Hitler, Franko ve Salazar böyle yapmıs- tır. Türkiye'de de 1950'de, soruna benzer du- rumlar yaşanmıştır. Demokrat Parti 1947 ta- rihü Sendikalar Yasası'm olduğu gibi benim- semiş ve sürdürmüştür. Işçilere ve sendikala- ra dostça davranmanuştır. 1961 Anayasası'nın açık özgürlükçü yapısına karşın, memurlann sendikal haklan savsaklanmış ve göstermelik bir yasa ile yetinilmiştir. 12 Mart (1971) döne- mi ise memurlann sendika kurma hakkı ilke- sini anayasadan çıkarnuştır. 1983'ten sonra da Turgut özal yönetimi, zenginleri sevme tutku- suna koyulmuş ve işçilere karşı olmuştur. Yeni hükümet programında sendikal hak- lann genişletilmesinden söz edilmedi. Ama başlamış olan bir hareket var. Memurlar ka- pıkulu olmak istemiyorlar. Bu istencin karşı- sında olmak ne ulkeye bir yarar sağlar ne de akılhca bir siyasa olur. Mülkiyeliler Birligi1 nin Türkiye'de Memur Sendikacıhgı'nı konu alan yayım ilginç düşünceleri bir kez daha gün ışığına çıkarmış. önceki ANAP hükümetleri gibi özgürlükçü ve sosyal adaletçi olduğunu açıklayan yeni Yılmaz hükümeti bu düşünce- lere her halde kulak vermelidir (1). PENCERE (1) TOrluye'de Memur Scndikacüığı, MOlkiyeliler Bırliü Vak- fı Yayını, Ankara 1991. HESAPLAŞMA BURHANARPAD "Sahnemizin Değerleri II" Aşot Madot, kitabının sunuş yazısında şöyle diyor: Aktör sanatçılığına, sanat bilgisine doğru atılım yapmak istemiyor sadece alay ve eğlence vasıtası olmak istiyorsa. aktör olduğunu unutmak zorundadır. Sahnede şu ya da bu adamı taklit etmek için değil, doğ- rudan doğruya ve gerçekten, o adam olmak zorundadır. Bu koşullaria aktör, hastanelerde ya da başka yerlerde bo- şuna inceleme gereksinimini duymadan, temsil ettiği kişi gibi acı ceker, savaşır, sever ve yeni tiyatronunretekterinekar- şılık olur. Sahneyi estetik ve edebiyatın birleştiği nokta olarak ka- bul ediyorsak, bu güzellikler sergisinin kabulcüsü sayılan ar- tistin de sevimli olması gerektiğıni de kabul etmelidir. Doğa vergisinden daha başka sanat ve yeteneğinden yok- sun olunca, güzellik ve cekicilikle ve bir zaman ölçüsüyle sınırlı kalır! Bu zamanın süresi de halkın uyanıklığının ve yeni yeteneklerinin ortaya çıkmasına bağlıdır. Sanat gücünden yoksun olup da sadece çekicılik yanıvta uzun süre sahnede kalamayarak unutulan artistlerin sayısı az değildir! Fakat Cahide için bu görüşü ileri süremeyeceğim. Mardiros Mınagyan (1837-1920) Ne de olsa, Mınagyan kendi büyüklük ölçüleriyle sınırlı da olsa büyüklüğünü koruyacaktır! Ne de olsa, Mınagyan kendi büyüklüğü ve olgunluğunda kaldığı sürece tiyatro tarihimizde de olduğu gibi kalacaktır. Bir sanat heykeli devrildi. Onun ölümünde Muhsin Ertuğrul'un yazdığı bu tek satır, Mınagyan'ın değerini anlatır. (Ertuğrul: 1892-1980) Çok metotlu ve özenii çalışır. Sahne düzenine karşı her- hangi bir hareketi bağışlamaz. Herkese karşı, dostluk ve ne- zaketli davranmak ister. Hayatında buhranlı ve zor durum- larda kaldığı için, kendisine sığınanlara maddi ve manevi yar- dımları esirgemez. Sanatçı ruhu taşıyanlara özgü bir erdem- lik. Kusurlanyla ve meziyetlerini bir hamur edinc; çu sonu- ca varırız: Muhsin, gerçek tiyatro sanatının adamıdır. Naşit Özcan (1889-1943) Naşit, İbiş adıyla bilinen alaturka Doğulu bir güldürücü de- ğildir. Kel Hasan'ın, Arif'in veya Apdi'nin fesini yakıştırama- dı kendine. Bereket versin ki, yakıştıramadı! Bu yoldan sah- ne ve salon çevresinin beğeni ve isteklerine uymak için sar- fettiği çabalara karşın üstes/nden gelemedi. Hep aksamış- tı. Bu yüzden acıklı duruma girdiğini söyleyebilirim. Oysa sa- nat çevresine girebilen rolleri birer başarı ve kimileri üstün başanlar saymalıdır! Osmanlı İmparatorfuğu sınırları içinde yaşayan Yahudi, Rum, Acem, Ermeni, Amavut ve daha birçok tiplerin eşsiz temsilcisidir. Naşit'in bu tipleri ele afırken konuşmasını duy- mak hiç de gerekrnez. Sözlerini duymayacak kadar uzakta olsa bile, seyirci onun kimin postuna girdiğini ve dünyasını anlayabiiiyordu. Sahnemizin değerlerini onurlandıran bu satırla, dostum Madot'u onurlandırsın isterdim! Yeni Tiir Bir Eghinı Arayışı Olağanüstü gelişen iletişim teknolojilerinin tek yönlü uluslararası bilgi akışını daha da yoğunlaştıracağı ve ulusal kitle iletişim araçlannı uluslararası çıkarlar için kullanılmaya iteceği üzerindeki kaygılar, iletişim alanlannda çalışan kişilerin yeni tür bir eğitim görmeleri gereğini ortaya çıkarmaktadır. AYSELt USLUATA Dış llişkiler Araştırma ve Uygulama Merkezi, Boğaziçi Üniversitesi "Gerçek, cizmesini giyçrken, ymlan dOn- yayı dolaşır"lngiBzcede söylenegelen bir deyiştir. Uydulann dünya çevTesinde dön- düğü, küresel iletişim ağının anında kurul- duğu bir dönemde, atalardan kalma bir de- yişin geçerliliğini koruduğunu, üstelik de ya- lan'ın uydular aracılığında çok daha büyük bir hızla dünyayı dolaşarak çok daha geniş uluslararası kitlelere ulaştığını gözlemle- mekteyiz. tletişimde törebilim' Kitle iletişimi araçlannın politikayı, kül- türei yaşamı ve kamu oluylannı giderek da- ha çok etkilemesi ve giderek daha geniş ke- simlere ulaşmasına karşın, giderek daha kü- çük gruplann denetimi altına girmesi, ile- tişim bilimleri araştırmacılannı "Kim, ki- min çıkan ya da kimin yaran için iletişim knrnyor?" sorusunu sormaya yöneltmekte, araçlann inanırklığına ilişkin kiışkulann ya- ranlmasına ve iletişimde törebflimin gunde- me getirilrnesine neden olmaktadır. Olağa- nüstü gelişen iletişim teknolojilerinin tek yönlü uluslararası bilgi akışını daha da yo- ğunlaştıracağı ve ulusal kitle iletişim araç- lannı uluslararası çıkarlar için kullanılma- ya iteceği üzerindeki kaygılar, iletişim alan- lannda çalışan kişilerin yeni tür bir egitim görmeleri gereğini ortaya çıkannaktadır. Küçük bir azmlığın elinde riev bir güç olan Idtk Uetisim araçlan içintörebilimger- çekten büyük önem taşımaktadır. ABD'de ük gazetecilik okullan ile bölümlerinin ku- rulduğu 1920'li yıllarda gazetecüikte töre- bilim üzerine 4 kitabın yayımlandığı, 70"li yıllara dek süren uzun bir sessizliğin ardın- dan 1977 ile 1985 yıllan arasında konuya ye- ni bir ilginin uyandığı ve konuyu irdeleyen kitap yazımı-basımı, dereler, seminerler ve konferanslarda ^oöl'lik bir artışın görüldü- ğü saptanmaktadır. (E. Lambeth, 1988). 1976 yılında, iletişim akışını haber kay- nağindan geniş kitlelere yaymayı hedefleyen Amerikan iletişim Vakfı'nın duzenlediği bir konferansta 14 gazeteci ve eğitimci bir ara- ya gelerek kitle Uetisim araçlannın törele- ri, diinistlügü ve inanılırlıgıru tartışıp bir- takun saptamalarda btılunmuş ve öneriler geliştirmişlerdir. Tartışmalarda kitle iletisi- minde çalışanlann genelde başkalannın davranışlannı eleştinneyi sevdikleri, kendi- lerine yöneltilen eleştirilerden ise hoşlanma- dıklan, eleştiriyi yalnızca kendi kutsal hak- lan olarak gördükleri belirtümiş, "kendinize yapılmasıtu istemediğinizi başkalarına yapmayın" kuralının gazetecüiğe uygulan- ması ve gazetecilik görevini üstlenenierin ço- ğulcu bir toplulukta saygı duyan ve duyu- lan kişiler olmayı amaçlamalan gereği sa- vunulmuştur. Wattenberg (1984) yürüttüğü bir araştırma sonucunda basuun haberlere olumsuz yaklaştığını, "yan dolu" suya "yan boş" demekte direndiğini, politikanın, eko- nominin, dış haberlerin sürekli olumsuz yönlerini vurguladığını, bundan ötürü de kamuoyunda saygınlığını yitirdiğini sapta- mış ve konuyu Kötü Haber, lyi Haber De- ğiidir adını verdiği kitabında irdelemiştir. Tüm insanlann gereksinimine... 1978,1980 ve 1983 yıJlan arasında UNES- CO'nun duzenlediği toplantüarda bilgi ve iletişimin çağdaş dünyadaki önemi ve kitle iletişimi araçlan ile gazetecilerin, ulusal ve uluslararası alanlarda giderek artan tophun- sal sonımluluklan tarüşümış ve esin kay- nağı olarak kullanılmak üzere MacBride 1 in başkanhğındaki bir ekip profesyonel tö- rebiliîn ilkeleri geliştirmişlerdir. İletişim bi- limleri eğitimcisi Prof. Lambeth (1988) kitle iletişimi araçlannın eleştiriyle beslenmesi- nin, dünya haberlerinin çok-kültürlü/çoku- luslu ele alınarak iletilmesinin, uluslarara- sı iletişim üzerine tartışmalann sürdürülme- sinin önemi ve yarannı vurgulamaktadır. Kültürel ve siyasal görüşlerin haber verme- yi etkilediği, olaylara çok-kültürlü bakışm gereği iletişim araştjnnacılannca sürekli yi- nelenmektedir. H. Frederick'e (1988) göre iletişim araçlannın tüm insanlann gereksi- nimlerine ve amaçlanna yönelik bilgi dağıt- malan banşa ve anlayışa katkıda buluna- cakar (Konferans Bildirisi, IAMCR: 1224) Meksika'da 1987'de "Uluslararası Utii Fbrumu" için hanrlanan bir raporda Fer- nando Reyes Matta, içinde bulunduğumuz iletişim dünyasında "aiıa" olarak kişileri ar- tık "ne oldu?" değil de "neden oldu?" so- rusunun ilgilendirdiğini; neden olduğunu da ancak yeni bir tür çalışma yönteminin, araştırman-çözümleyici bir iletişim çauşa- nının ortaya çıkaracağını belirtmektedir. Bu tür bir çalışma da yeni teknolojileri çok iyi tanıyıp kullanabilme yetenegini gerektir- mektedir. Nitekim, Latin Amerika Gazete- cilik Federasyonu 1986'da gazeteciler için yeni eğitim aJanlan araştırnuş (Matta, 1987: 14) ve gazetecüerin, 1) Bilgi aramakta ve ye- ni haber kaynaklan yaraulmasında olanak- lar sağlayabilecek bilişimi (enformaüği) öğ- renmelerini; 2) Hem yerel hem de dünya gerçekleri açısından halka yakın veribankaaı örgütleri yaratma becerisi kazanmalannı; 3) Sürekli değişen bölgelerini ve dünyayı yo- rumlamak için toplum bilimlerden, politi- kadan, ekonomiden yararlanmalannı ve ge-. rekli öğeleri kendi dÜlerinde kullanmalan- nu ve 4) Ortak bir belleğe, özellikle gunün gelişmelerini anlayabilmekte güçlük çeken gençlere yararü ounak üzere zamanın geç- mişe dayandınlarak açıklanması için kavuş- malannı Onermiştir. Sonnç Ancak böylesine disiplinlerarası bir eği- timden sonra kitle ileşitimi araçlannın, ca- lışanlan artık uluslararası tek yönlü biigi "bombardunanı" içinde "yalan" başını alıp giderken geriden gelen "gerçek"i araştınp çözümlemeye, başka haber arama yerine ha- berde "neden" araştırmaya, iletişim ağlann- da, bilgi bankalarında yeni "kaynaklar"a ulaşmaya yönelebilir ve "kimin çıkan için iletişim kurulduğunu" bulmaya çahşabilir- ler; bunlan gercekleştirirken de törebilimin önerdiği saygmlık kurallanna uyabilir, bi- ünçu ve yapıcı eleştiriye açık kalabilirlerse, okuyuculannın / izleyicilerinin / dinleyici- lerinin güvenini kazamp onlarla karşûıkh bağınüılaşmayı, dayanışmayı kurabilirler. y f Edmund Lambeth, "Marsb, Mesa and MounUuo: The Evolution of the Cotıtnnporary Ethics of Journalism and Mus Communkation in North America," büdiri, IAMCR Konferana Barjdona, Ispaa- ya, Hazirao 1988 Fernando Reyes Mattt (1987) "Laon American Jo- unuüısm: New avenues towaıds detnocratization", bil- diri, Ulıulararaa Öetıjim Fbrumu, Mckjita, Haziran 1987. Doug Ramsey and Dale Elcn Shaps (eds). Journalism Ethies: Why Change? California, Los Angeles: Foun- dation for American Communicarors, 1986. "Intemational Prinaples of Professional Ethics in Jo- urnalism", International Organization of Journalism, Prague, 1988 Wattenberg, Ben i. The Good News is the Bad News Is Wrong. New York: Simon and Schuster, 1984 Gazeteciter Cemiyeti'nin yayın organı Basın özg jrluğu Odulu Sahıbı GÜNGÖR MENGÎ "Hmlk Gvçekfrl Oğrenm» Htkkına Hi/t Sahlp Dfll' Batınla Hûkûmatler Aratmda Organlk Bağ Oojru D»ğll İMRENAYKUT Basınla ilgılı goruşlerını açıklıyor. Babıalı'dekı bunahmın yeni boyutlan Basınla ve gazeFecilerle ilgili bütön haberler, olaylar, yorumlar... AĞUSTOS SAYISI CIKTI G«n«f Oağttım. GAMEOA Başvuru Adr««l: Gaz«t*cll*r C*(niy«tl, Basın Sarayı, C 0 4 - latanbul Babamız MEHMET KARAKOÇ'un by pass ameliyatını başarıyla gerçekleştiren ANKARA YÜKSEK İHTİSAS HASTANESİ Başhekimi Sayın Prof. Dr. KEMAL BAYAZIT'a, Sayın Op. Dr. AHMET SARITAŞ'a, Servis Doktoru Sayın HİLMİ TOKMAKOGLU'na, Sayın Ast. Dr. GÖKHAN ÖZERDEMe, Anestezi Doktoru Sayın SEVİM EBİL'e, Anestezi Teknisyeni Sayın GÜL BİÇER'e, Anestezi Teknisyeni Sayın SONGÜL DOĞANAV'a ve çok yakın ilgilerini gördüğümüz tüm hastane personeline TEŞEKKÜR EDERİZ ANA SİGORTA ARACILIK HİZMETLERİ A.Ş. Yönetim Kurulu Yanm gün çalışacak Anketörler aranıyor İstiktaJ Cad. 230/1 Galatasaray Amerikalı'dan İMGİLİZCE Tel: 141 37 85 Askeri hüviyetimi kaybettim. Hükümsüzdur. SERKAN ERDAMAR Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükumsüzdüt. NUH TOKER PARLAMENTONUIV BOYUTLARI Rahmi Kumaş 8.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağatoğlu-lstanbul Ödemeli gönderilmez. Tarihi Yaşamak... Ne zaman bir sofranın çevresinde söyleşiye başlasak, Me- lih Cevdet Anday, ilk kadehinden bir yudum aldıktan sonra yan şaka yan ciddi sorar: — İlhan, biz şu anda tarihi mi yaşıyoruz? Soru önemlidir. Yaşarken "tarih o/anı tariK olmayandan nasıl ayıracağız?" Ölçü nedir? Hasan Cemal, dün sabah gazeteden telefon edip Gorba- çov'un düşürüldüğünü haber verdiği an, içimden: — Eh, dedim, şimdi tarihi yaşıyoruz. Genel Yayın Müdürümüz odasmdaki televizyon ekranın- da Moskova caddelerinden geçen tankları izliyordu. Tarih bize televizyondan nanik yapıyor. * Ne rastlantı, şu günlerde tarihle iç içeydim; Fransa'da Üçüncü Napolyon dönemine ilişkin bir şeyler okuyordum. Bi- lindiği gibi 184S'de seçimle iktidara gelen Napolyon, 1852'de imparatorluğunu ilan etti; 1870'e kadar üfkeyi evire çevire tek başına yonerti. İçeride baskıcıydı... •' Dışarıda yayılmacı... Ancak aldanmayalım, o dönemde Fransa'da genel oy hakkı geçerliydi; seç/m yasalarıyla oynadı Üçüncü Napolyon, ba- sını denetim altına aldı; grev yasaktı, işçi günde 12 saat ça- lışmak zorundaydı; sanayi gelişti, burjuva sınıfı palazlandı. Fransa yükseldi; üniversitelerden cumhuriyetçi profesörler te- mizlendi, tarih ve felsefe daiında doktora çalışmaları kaldı- rıldı. Tarih Baba, Üçüncü Napolyon için ne söylüyor? Eksileri de var, artıları da var; ama, defteri çok fena kapattı; 187O'te > Prusya'ya savaş ilan etti. Almanlar karşısında yenilgiye uğ- rayan Fransa'da halk imparatomn defterıni dürdü. 22 yıl sürdü bu öykü... \ 1789 Devrimi'nden yaklaşık altmış yıl sonra sen Tarih Ba- ba'nın sahneye koyduğu oyuna bak!.. • Devrim bir kez patlamayagörsün, lunaparktaki sahncaklar gibi bir gidip bir geliyor; toplum demokrasilerde dengesini buluncaya değin sallantı durmuyor. Ne var ki eskiden tarihe böyle bir bakış açısını kazanmak olanaksızdı. Tarihsel bilinç yeni bir kavramdır. Kişinin geç- mişteyaşananlaratoplumbilimin laboratuvan gibi bakabilmesi için o laboratuvarın oluşması gerekiyordu. ; Geçmişinden habersiz insanoğlunda tarihsel bilinç nasıl , gelişebilirdi? '•• Yeni bir aşama bu! Melih Cevdet'in "Biz şimdi tarihi mi yaşıyoruz?" sorusu da çağdaş insanın bilincini vurgular. , Tarih 19'uncu yüzyılın sonunda toplumbilimle tanıştı; çağ- daş anlayışın henüz dumanı üstündedir; geçen yüzyıi orta- sında, tarihe sınıflar açısından bakışm ufku genişledi. Sınıf denen sosyal olguyu bilmeden -sözgelimi- Fransız Devrimi 1 ni nasıl anlayabiliriz? Gorbaçov'un düşürülmesine ilişkin ilk haberlerde beni dü- şündüren bir nokta var. Sık sık yinelendiğine göre ABD Cum- hurbaşkanı Bush durumu oğrenince şaşkınlığa düşmüş. Doğru mu? Eğer doğruysa, dünyamızda ne kadar 'süper 1 olursa olsun, . bir üstün gücun tarihi belirlemekten ne kadar yoksun oldu- , ğu da ortaya çıkıyor. Oysa biz Körfez savaşından sonra, gezegenimizin yazgı- sını Vaşington'daki Sezar'ın iki dudağı arasından çıkacak la- fa bağlamıştık. .Masıl olur da Sovyetler'in içine bu kadar gir- niş Vaş ngton, olacakları önceden kestiremez? Bush şaşkınlaşır mı? ; CIA ne güne duruyor? | İnsanın aklına soru soru üstüne gel'ryor; ama, en iyisi ek- ranın başına geçip bir televizyon dizisi gibi tarihi izlemeknV' Artık televizyonlu tarih çağına başladık; Melih Cevdet'in ku- ; lakları çınlasın: Şimdi tarihi yaşıyoruz. • ' BAŞSAĞUĞI Değerli Tiyatro Emekçisi EMRULLAH UZUN'u Kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Ailesi, Kenter Tiyatrosu ve tüm tiyatro camiasıyla acınuzı paylaşınz. ANKARA SANAT TftATROSU DOĞUM VE TEŞEKKÜR Kızımız ŞAHtKA'nın doğumunda yakın yardımlarını gördüğümüz arkadaşımız Dr. FIRAr ORT4Ç ile Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın-Doğum Kliniği görevlilerine teşekkur ederiz. NESRtNMEHMET ÖZEL Yılın kanşık ımîzik kaseti Üşüyorıım Kapama Gözlerini AHMEO ARI AHMET KAYA CEM KARACA ESİN AFŞAR HASRET.GÜLTEKİN SADIK GÜRBÜZ •TUK PİAK VE KASETÇİUK SAN. VE TtC. LTD. Ş7f. ,6.BloltNo:6517 UnhapanVlstanbuJ Tel:513736âFB(o:51270 25
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear