18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 20 MART 1991 Bu Hanedan Yönetiminden... Türkiye'de iktidara gelecek yeni bir yönetim, bu "hanedan yönetlmi"nden, tüm yaptıklarının hesabını da kesinlikle sormahdır. Hesap sormayacak olurlarsa halkın beklentilerine tümüyle ters düşmüş olurlar. Dilerim bu yönetim gider, bu kâbus da biter... NEVZAT BÖLÜGİRAY Emekli Korgeneral Bugünlerde kamuoyunun büyük bölümü- nün kafasıru bu tur sorulann kurcaladığı göz- lemleniyor. Kimi gazetelerde ve dergilerde de bu amaçla çeşitli senaryolar üretiliyor. Gerçek- ten de bugün ülkenin temel sorunu ne enflas- yon ne Körfez ne de kalkınma vb. sorunlar- dır. Çünkü tüm sorunların lemelini, hanedan yönetimi sorunu oluşturmaktadır. Hanedan yönetiminden kurtulmak için za- man zaman, bir halk hareketini ya da askeri müdahaleyi öngörenler de bulunmaktadır. Bu konu tartışılmaktadır... Ben de bu konudaki kişisel düşüncelerimi açıklamak ve kurtuluş seçeneklerini irdelemek istiyorum. TBMM kararları ile kurtulmak Burada alınacak kararlarla Cumhurbaşka- nı'nın anayasal çerçeve içine çekilmesi, Yüce Divan'a verilerek, hastalığı ileri surulerek ya da istifaya zorlanarak görevden uzaklaştırıl- ması önerilmektedir. Ancak adları Özal tara- fından saptanıp buralara getirilen, kişisel gö- rüş ve hareket serbestliğinden yoksun olan ANAP milletvekilleri kendi iradelerini Özal'ın iradesine ipotek ettiklerinden, bu tur çözum yolları ile bu yönetimden kurtulmak olanak- sız görülmektedir. Demokratik toplumsal eylemlerle halkın tepkisini göstermesi ve yönetimi iktidardan uzaklaştırması; ülkemizde demokratik kül- tür ve bilincin, bu konuda, yeterli bir düzeye erişmemesi ve 12 Eylül öncesi korkusu gjbi ne- denlerle kendiliğinden oluşamadığından ola- naksız görülüyor. Ülkemizdeki toplumsal ey- lemlerde "liderlik" çok önemli bir etkendir. Halk yığınlarını harekete geçirecek lider ku- ruluşlar ise sendikalar, öğrenci dernekleri baş- ta olmak üzere, demokratik kuruluşlar ve mu- halefettir. Muhalefet dışında, bu örgütlerin kolu kanadı 12 Eylül yönetimince öylesine kı- nlmış, polis ve yasa baskılan ile bunlar öyle- sine sindirilmiştir ki fazla bir etkinlikleri umulmamaktadır. Muhalefet partileri ise 27 Mayıs'ta olduğu gibi toplumu, toplumun çe- şitli katmanlarını toplumsal eylemler için yön- lendirerek bugünkü "yönetim anarşisi"ne son verebilirler. Halk bunun için dünden hareke- te hazırdır. Ancak bunu özellikle 1989 Cum- hurbaşkanı seçiminden itibaren göstermeleri gerekirken "pasif" kalmayı yeğlemişlerdir. Çünkü halk hareketine oncülük yapmaları du- rumunda; yönetim tarafından "12 Eylül ön- cesi"ni hortlatmakla suçlanacaklarından ya da askeri mudahaleye neden olabileceklerinden korkmaktadırlar. Özetle muhalefet "12 Eylül oncesi" kompleksini üzerlerinden bir türlü atamamaktadır. • 12 Eylül yönetimi döneminde öylesine yanlışlıklar yapıldı ki askerlerin ağzı iyice yan- dı ve yeniden bir müdahale düşünmeleri ol- dukça zordur. • Çağımızda dikta rejimleri arka arkaya yı- kılıp demokratik rejimlere geçilirken, halk yı- ğınlannın banş ve özgürlük istekleri yoğun- laşırken askeri bir yonetime ve kapalı bir top- lum yapısına dönülmesi duşünülemez. • TSK, uzun yıllar sıkıyönetimde ve askeri yönetimde kullanılarak disiplin, eğitim ve do- nanım bakımından çok yıpranmıştır. Ancak kendi yaralarını sarıp toparlanmaktadır. Ye- niden aynı duruma düşülmesi, bu sıkmtılan daha da arttınr. • 12 Eylül yönetiminin, yaptığı tüm yanlış- lıkların yanı sıra bir de ülkeyi ANAP gibi ber- bat bir yonetime teslim etmesi, muhalefetin, basının, aydın kesimin ve halkın çoğunluğu- nun güven yitirmesine ve askeri müdahalele- re karşı olmasına neden olmuştur. Bunların desteği olmadan askeri bir müdahalenın ba- şarıya ulaşması çok kuşkuludur. • Askeri müdahalelerde ABD'nin desteği- nin varhğı yadsınamaz. Bugünkü yönetimden daha iyi "işbirlikçi" bir yönetim bulamayacak olan ABD'nin, hele bugünkü çıkarları orta- mında, bir askeri mudahaleye destek vermesi beklenemez. Batı Avrupa zaten bu tür hare- ketlerin karşısındadır. İçte ve dışta destekten yoksun bir askeri müdahalenin başarı şansı çok kısıtlı olur. Ancak 27 Mayıs, 12 Eylül gi- bi ortamlardaki mudahalelere tepkiler en alt düzeyde olmaktadır. • İçte ve dışta destek bulma şansı olmayan ya da çok az olan bir mudahalede komutan- İar arasında ve ordu genelinde de gerekli bir- liğin sağlanacağı kuşkuludur. • Gerçekte ise anayasaya, yasalara, yargıya, hukuka, Atatürk ve onun devrim ve ilkeleri- ne, TBMM'ye, tum demokratik kurum ve ku- rallara, halka, temel hak ve özgürlüklere vb. içtenlikle bağlı olan ve bunlara saygı gösteren bir yönetimin egemen olduğu bir ülkede as- keri darbelerden söz edilemez. Sanırım ülke- mizde bu konudaki tartışmalar, yöne'timin var olan çarpık tutumundan ileri gelse gerek... Seçimle kurtulmak Ülke ve rejim, daha da kötü bir duruma sü- rüklenmeden yapılacak bir "erken genel seçim" bu "keyfı yönetim"den kurtulmamn en akılcı yoludur. Çünkü bugünkü yönetimin, yukanda sayılan ilkelere ters düşen tutum ve davranışlarının toplum katmanlarında yarat- tığı büyük "birikim"in beklenmeyen sosyal patlamalara ve müdahalelere neden olabilece- ğinden korkulur. Demokratik, yasalara uygun, eşit ve hakça bir seçimle bu yönetimden kur- tulma olasılığı ise halkımızın ulaştığı demok- rasi bilinci ile doğru orantılıdır. Sonuç Ancak ANAP Istanbul Kongresi'nde örneği görüldüğu gibi, her türlü baskının yapıldığı, rezaletin döndüğü, Cumhurbaşkanı'ndan dü- men neferine kadar devletin yanlı-yansız tüm organlarının karıştığı ve her türlü demokra- tik kuralların çiğnendiği bir seçim yapılarak illa da hanedan saltanatının sürdürülmesine kalkışılırsa yukarıda belirtilen istenmeyen ola- sılıklar gündeme gelebilir. Böyle bir antide- mokratik seçimde olabilecek her türlü eylem de haklılık kazanır. Böyle yollarla iktidarda kalmaya çalışacak hiçbir yonetime de ülke içinde hiçbir yerden destek beklenemez. Türkiye'de iktidara gelecek yeni bir yönetim, bu "hanedan yonetimi"nden tüm yaptıkları- nın hesabını da kesinlikle sormahdır. Hesap sormayacak olurlarsa halkın beklentilerine tü- müyle ters duşmuş olurlar. Dilerim biter... bu yönetim gider, bu kâbus da ARADABffi MEHMET BAŞARAN UmutGerçek Demokraside Edirne-Kırklareli Tabib Odası'nın çağrısı cemreler düşür- dü içime. Körfez savaşının, üstümüze abanan ağır sorunla- rın sızlattığı topraktan kardelenler uç veriyordu sankı. Doğa güzeli, tarih güzelı Edirne, değişık esintilerle sardı yüreğimi; Niyazi Akıncıoğlu'nun dizelerindeki muştuyu yaşadım: "müj- deler olsun efendim / Edirne'desin" Sayın Ayla Akbal'dan, Şükran Kurdakul'dan ve benden bı- rer konuşma isteniyordu. Tıp Haftası'nın etkinlıklerinde insana sevgi, insana saygı egemendi. Dilediğimiz konuyu seçebi- lirdik. Düşündüm kaldım... Bana göre bir eğitim kentiydi Edirne. İmparatorluğun dünyadaki bilimsel, teknolojık gelışmelere ayak uyduramayışının, yıkılışının acıstnı "göçler", "bozgun- lar"la etinde kemığinde duymuş bir kent, ulusal bilincin, uya- nışın tarihsel zorunluluklardan fışkırdığı yer... Ve bu biiinç, Edirne Öğretmen Okulu'nda mayalanıp gehşmişti. Cumhu- riyet Dönemi ulusal eğitimine yön verenlerin çoğu bu okul- dan gelmişti. Suyu Arayan Adam'da Şevket Süreyya Ayde- mir, Köyün Gücü'ndeTonguç'un omuzdaşı FeritOğuz Bayır, Pramidin Tabanı'nı yazan Hürrem Arman, Neden Köy Ensti- $leri>de Şerif Tekben coşkuyla Edirne Oğretmen Okulu ça- lişmalarını anlatıyorlardı. Mustafa Kemal, Çanakkale yengi- slrtoen sonra birliklerıyle Edirne'den geçerken öğretmen oku- lunda bir toplantı yapmış. Müdür Abdurrahman Nafiz'ın an- lattığına göre çok sonra, Sakarya Savaşı yıllarında yapacağı toplantının çekirdeği olmuştu bu. Cafer Tayyar Paşa'nın I. Dünya Savaşı sonunda düzenlediği Trakya direnişinin karar- gâhı da öğretmen okuluydu. Cumhuriyet döneminde ulusal, laık, çağdaş eğitim atılımını gerçekleştiren köy enstitülerinden biri Edirne Karaağaç'ta ise başlamıştı. Ama şimdi yüz elli yıllık öğretmen yetiştirme de- neyimimızin, birikimimizin kaldınlıp atıldığı, öğretmen yetiş- tiren kaynakların kurutulduğu dönemdeydik... Ne öğretmen okulları kalmıştı. ne köy enstitüleri... 1946'da başlayan karş devrim, Cumhuriyet dönemi kazanımlarını kemirip duruyor- du. Hele eğitim alanındaki yozlaşma, geleceğimizi karartıcı boyuttaydı. Öğretim Birliği Yasası'na karşın Kuran Kursları, imam hatip liselerı alıp yürümüştü. Hatta imam hatip lisele- rinin sayısı klasik liselerin sayısını aşmıştı. Hem de asıl amaç- ları "imam" yetiştırmek olduğu halde... Oysa hilafetin kaldı- rıldığı gün (5 Mart 1924) kabul edilen ikinci bir yasayla din- sel nitelikli kulluk eğitimine de son veriliyordu. Gerekçesin- de şöyle deniyordu Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) yasa- sının:a "Bir millet efradı ancak bir terbiye görebilir. İki türlü terbı- ye iki türlü insan yetiştirır. Bu ise vahdet-i his ve fikir ve tesa- nüt gayelerıni külliyyen muhıldir." Demokratik eğitim, yurt- taşlık eğitimi ancak laik okulla verilebilir; düşünce eğitimi ulusal birlik laik okulla gerçekleşebılirdi. Medreseler, imarr hatip okulları bunun için kapatılmış, ilk ve ortaokul izlence- lerindeki zorunlu din dersleri bunun için kakjınlmış, yeni abe- ce bunun için kabul edilmış, dil devrimi bunun için yapılmış- tı. Evet, fikri hür, vıcdanı hür, irfanı hür kuşaklar yetiştirmektı cumhuriyet eğitiminin amacı; düşünen, arayan, zincirlerin kıran insanlar... Bilim de, sanat da, ekin de özgür düşünce ortamında gelışebilırdi çünkü 1928'de anayasadan "Türk devietinin dini İslamdır" tüm- cesi çıkarılırken devletin bir dünya kurumu olduğu, dini ola- mayacağı ilkesinden kalkarak dinin politikacıların sömürüsün- den kurtarılması, yüceltilmesi amaçlanmıştı. Ne var Ki DP dö- nemi, MC dönemi derken, nerdeyse ikili öğretime gelindi. 1982 Anayasasıyla tüm okullarda din dersinin zorunlu hale getirilmesi, darbecilerin Öğretim Birliği Yasası'na darbeleri oldu; eğitim, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kuşaklar yetiştir- mekten uzaklaştırıldı. Okullar, 12 Eylül modeli yönetimin ka- rikatür modellerıne dönüştü. Ama unutma diyordum kendime, 14 Mart 1827'de yola çı- kan tıbbıyeliler en zor koşullarda, baskı dönemlerinde aydın- lanma savaşımızın yiğit öncüleriydiler. Bilimsel eğitimin, akılcı eğitimin ocağı tıp fakülteleridir... Tıp Bayramı, özünde laik eği- timin de bayramıdır. Konumu bulmuştum: "Öğretim Birliği Ya- sası ve laik eğitim" üstüne konuşacaktım Edirne'de. Genç doktor Serdar'ın, doktor adayı Metin'in değişerek sür- dükleri arabayla Edime'ye vardık. Dr. Cemil Yurdakul'la ar- kadaşlarının sıcak ilgileri, yüreklerimizi kamaştırdı. Köşe dö- nücü politikaların izlendiğı, değerlerin yozlaştırılmaya çalışıl- dığı dönemde bilimin onurunu koruyan, özverili, dirençlı, pı- rıl pırıl aydınlarla karşılaşmak mutluluktu doğrusu. Kısıtlı ola- naklar içinde, Tıp Haftası etkinliklerine bir ekin, sanat şöleni boyutu kazandırmak için çırpınılıyordu. Sn. Ayla Akbal "Eğitimde Kadının Rolü", Şükran Kurda- kul "Demokrasi ve Eğitim" konularında konuşacaklardı. Ama emniyet müdürlüğünce kimlik örneklerı, ikametgâh belgele- ri isteniyordu konuşmacıların. Düşünce ve vicdan özgürlü- ğü demokrasinin temeliydi, ama bizimki bir başka demok- rasiydi, çokça 12 Eylül kokan bir demokrasi! Sonunda kim- liklerimizin noterlikçe onaylanmış örnekleriyle engel aşıldı. Karamsarlığa gerek yoktu. Oda Başkanı Sayın Doç. Dr. Os- man İnci'nin özlü bir konuşmayla vurguladığı gibi laiklik il- kesi, olmazsa olmazıydı demokrasinin. Bilimimizi, sanatımı- zı, ekinimizi geliştirmenin, bilgi toplumu olmanın, insan hak- larını gerçekleştirmenin temelinde akılcı eğitim vardı. Ne diyordu Trakya Üni. Tıp Fak. Öğr. Uyesi Doç. Dr. Ah- met Saltık o güzelim yazısında: "Politikanın bilimin önüne koşulduğu bir talihsiz sürece dur diyebilmenin yolu, örgüt- lenerek demokrasi kavgası vermekten geçmektedir" (Cum- huriyet, 14 MartJ991) • Düzeltme: Ûnceki gün bu sütunda Yüksek Öğretim VB Medenı Cosaret başlıkh yazısını yayımladığımız Prof Dr Hüsey:n Hatemi Istanbul Hukuk Fakültesı öğretim iryesidır. Duzeltır, özürdılerız. Megalomaııi, Narsisizm ve Savaş Devlet yönetiminde söz sahibi olan kişiler böyle aşırı tutkulara kapılıp kendilerini en üstün, en değerli gördükçe, gerçekleri söyleyenleri yanlarından uzaklaştırırlar. Çevrelerindeki küçük bir sahte hayranlar, yani dalkavuklar grubuna tutunurlar. bir anlatımıdır. Normal gelişimde, çocuk- luktan başlayarak kendini üstün görme ve özsevinin yanı sıra zamanla kendini gerçekçi değerlendirme ve başkalarını sevebilme ye- tisi de gelişir. Kimilerinde kendini sevme ve üstün görme eğilimi büyüyerek bir tutkuya dönüşebilir. Böyle tutkulan olan kişiler çev- relerinde hayran toplamak, güçlü olmak için çırpmırlar ve yeteneklerine göre başa- l b i i d k ilp deniyle Irak liderinin nıh hastası olduğu ile- nb da olabilirler. Fakat bireyin doymak bil- ri sürülüyor. Oysa ki ruh hastalan genellikle mez özsevisi, ağır kıskançlık ve kin gibi duy- ki d Dr. M. (JKHAN UZILJKK Körfez savaşı ile birlikte, sa\aş sanayiinin korkunç etkilerini gördük. Dünyadaki eko- y y asaa genellikle nomik ve politik dengeleri daha iyi tanıdık. zeki, duyarlı, acı çeken ve kendilerine özgü gularla da beslenince, kişide tümgüçlii (orn- Liderlerin davranış ve tutumlarının, ülke- düşünceleri, davranışları nedeniyle toplum nipotent), üstün olma tutkulan yerleşebilir. lerin yönetim biçimlerinin yaşamsal önemi- tarafından dışlanan kişilerdir. Herhangi bir Devlet yönetiminde söz sahibi olan kişiler ni kavradık. Bunun yanı sıra insan değer- toplumdaki cinayetierin, suçlann pek azı böyle aşın tutkulara kapılıp kendilerini en ruh hastaları tarafından işlenir. Tarihte de- üstün, en değerli gördükçe, gerçekleri söy- hası ile tanınmış büyük liderlerin ve siya- leyenleri yanlanndan uzaklaştınrlar. Çevre- set adamlarının insarilık dışı, gaddarca dav- lerindeki küçük bir sahte hayranlar, yani ranışlarda bulunabildikleri görülmüştür ve dalkavuklar grubuna tutunurlar. Dalkavuk- bunların çoğu ruh hastası olarak bilinmez. lar, yöneticinin özseviani ve üstünlük gerek- Politikacı, tutkuları ve iktidar hırsı ile top- sinimini besleyen kişiler olur. Artık gerçek lumu ve ülkesi için başanlı olursa, ustün bir üstünlük ve basarı, anlamını yiürir. Ustün lider sayılabilir. Fakat hırsına ve büyüklük v e başardı görünme amaç olur. tutkusuna yenik düşerek yanlış hesaplarla Eski çağlardan beri krallar, padişahlar ülkesini, ulusunu felakete de sürükleyebilir. kendilerini eleştiren, yanlışlannı gösteren ki- însanların akılsızlıklıklannın hepsine ruh Şİ'en yanlarında bulundururlardı. Bunlar- hastahğı tanısı konamaz. Ruh hastalığıııın dan krahn soytansı gerçeicleri komikük ve da kendine göre bir saygınlığı vanhr. delilik taklidi içinde anlatırdı. Gerçekler ve akıl yolu, öylesine bir maskaralık ve delilik lerinin yozlaştınlmasına, gerçeklerin deği şik biçimlerde, değişik amaçlarla saptırıla- bilmesine tanık olduk. Kaçınılmaz bir kit- le iletişim ağırun içinde dünyaca etkilendik. Büyük küçuk herkesin gözü önünde, insa- nın, doğanın, kentlerin nasıl yıkılabildiği, yok edilebildiği bütün korkunçluğuyla ser- gilendi. Körfez savaşı bir de liderlerdeki ruh sağ- hgı sorusunu gündeme getirdi. Gün geçmedi ki ülkesini felakete sürukleyen Irak lideri- nin ruhsal bozukluğu üzerinde bir yorum yapıimasın ya da bir yaza yayımlanmasın. Bunlann çoğu, psikiyatri ve ruh sağlığı ile Saddam'a yaklŞtinlan... ilgisi olmayan kişiler ve politikacılar tara- fından Irak liderini aşağılamak, kötülemek için yapıldı. Sanki kişileri kötülemek için başka terimler, sözcükler yokmuş gibi. Kü- çük bir kısmı da kimi psikolog ya da ruh hekiminin dünya olaylarına dayanarak yap- tıkları çözümlemeler. Aslında, belki TV'de- ki görüntülerine ve konuşmalanna bakarak liderlerin psikopatolojik durumları ve so- runları üzerinde yorumlar >*apılabilir. Fakat bu yorumları gerçek bir hastalık tanısı ola- rak sunmak ve yaymak hem tıp ahlakına ters düşer hem de bilimsel yanılgılara neden olabilir. Kuskusuz, eski çağlardan beri krallar, sul- tanlar, liderler arasında ruh hastası olarak tanınanlar da vardır. Bunlann kimileri belki gerçekten ruh hastası idi. Kimileri de ileri görüşlülukleri, ataklıklan ya da acımasız- lıkları nedeniyle "deli" olarak tanınmıştı. Bugün de >TÜnız benim diyen ve ülkesini fe- lakete götüren, acımasız bir kişi olması ne- Irak liderine yakıştırılan tanılardan biri paranoyadır. Bu rahatsızlıkta aşırı büyük- luk duygusu (megalomani) ve kuşkuculuk iki temel belirtidir. Kendini olduğundan bü- yük gören ve göstermek isteyen insanların hepsi psikiyatrik açıdan paranoyak tanısı alamaz. Çevresine "şu dağları ben yarat- tım!" dercesine tepeden bakan ve hava atan insanların hepsine paranoyak tanısı konsay- dı, her gun karşılaştığımız birçok kişinin bu tanıdan kurtulmaları guç olurdu. Üstelik sahte büyüklük gösterisi ile çevresini alda- tabilen, çıkarlar sağlayabilen kişiler toplu- mun değişik kesimlerinde istemediğiniz ka- dar çoktur. Bunlar, ruh hekimliğinde olsa olsa kişilik >-a da karakter bozukluğu tanı- sı alabilirler. rolü içinde söylenirdi ki kimin akıllı, kimin deli olduğu birbirine karışırdı. Kendini en üstün gören, en acımasız kralların bile do- layh yoldan yapılan eleştirilere ve yol gös- termelere hoşgörü ile bakmalan, kulak ver- meleri beklenirdi. Ünlü yönetmen Kurosa- vva'nın, bugünlerde Türkiye'de gösterime gi- ren "Ran' adlı başyapıtında, kralların, tut- kuların, akhn ve deliliğin öyküsü olağanus- tü bir görüntü ile anlatılıyor. Çağımızda da liderlerin kişilik yapıları, ruhsal dengeleri ile ilgili tartışmalar sürüp gidiyor. Liderlerin yanlannda dalkavuklar bol, ama so>tanlann çağı artık geçmiş. Şim- di uzaktan "manyak, paranoyak" olarak ni- telenen Saddam'ın büyük yanılgısı belki de gerçekleri söyleyebilen kişileri yanından uzaklaştırmasıydı. Körfez savaşı ile bir kez daha gördük ki çağdaş yönetimlerde, kimi l PENCERE Eğitim mi? 0 da Ne?.. Soru: — Zorunlu eğitimin 5 yıl ile sınırlandığı 10 ülkeden birinin adını söyleyebilir misiniz? Yanıt: —Türkiye!... Soru: — Türkiye'de ortaöğretımde öğretmen başına düşen öğrenci sayısını biliyor musunuz? — 22.7... — Ya öteki ülkelerde? — Suriye'de 15.2; Hindistan'da 21.8; Bulgaristan'da 14.2; Yunanistan'da 16.1; Portekiz'de 11B; İngiltere'de 13.7; Japon- ya'da 17.4; Amerika'da 13.9... — Peki, Türkiye'de ortaöğretim çağındaki çocuklardan or- taöğretime gidenlerin oranı ne? — Yüzde 46... — Demek ki ortaöğretim çağındaki çocuklanmızdan yüz- de 54'ü okul yüzü görmüyor. — Evet... — Öteki ülkelerde durum nedir? — Amerika'da ortaöğretim çağındaki çocukların yüzde 98i okula gidiyor. Bu oran Suriye'de yüzde 57, Japonya'da yüz- de 95, Türkiye'de durum acıklı... — Ülkemizde zorunlu eğitimin 5 yıl olduğunu biliyoruz; öteki ülkelerde durum ne? — Bugün dünyadaki 162 ülkede zorunlu eğitim süresi Tür- kiye den daha uzun... — Peki, Bulgaristan'da ortaöğretim durumu nasıl? Yunanis- tan'da ne oluyor? Hindistan ne yapıyor? — Ortaöğretim çağındaki nüfusun yüzde 41'i Hindistan^ da okula gidiyor; bu oran Bulgaristan'da.yüzde 75, Yunanis- tan'da yüzde 95, Portekiz'de yüzde 59... — Suriye'den ve Yunanistan'dan geriyiz... — Evet... • Önceki gün Cumhuriyet'in arka sayfasında yukardaki bil- giler verildi; kaynak sağlam: 1990 UNESCO Yıllığı. Arkada- şımız Figen Atalay'ın haber özeti çarpıcı. 'Millı eğitim' bir ülkenin kalkınma sürecinde omurgayı oluş- turur. Omurgasız bir toplum nasıl ayağa kalkar, nasıl yürür, geleceğine nasıl guvenebılir? Bizden çok ilerde ve kalkınmış ülkeler, Amerika, İngiltere, Japonya eğitime bizden çok daha önem verip oransal ola- rak daha çok yatırım yaparken biz işi Allah'a emanet ediyo- ruz; sonra da 'çağ atladık' diyoruz. Birleşmiş Milletler'e üye 162 ülkede zorunlu öğretim süre- si Türkiye'den uzun, beş yıllık öğretim ancak 10 ülkede kal- mış, bunlardan biri de ülkemiz ve biz 21'inci yüzyıla girer- ken sürekli palavra atıyoruz. Ülkede parlamentarizmi yozlaş- tırdığımız, Meclis'i devre dışı bıraktığımız, basınımızı da lo- taryaya bağladığımız için hiçbir sorunumuzu kamuoyu önün- de 'ciddi' ve 'gerçekçi' biçimde tartışma olanağımız yok. Te- levizyon güdümlü politikayla Latin Amerika'nın 'sabun köpüğü' fıs-fıs dizilerine bağlanmıştır; halkı uyutmak için yayın yapı- yor; ekran lunapark aynaları gibi gerçeği çarpıtıyor. Ancak dünyanın en geri 10 ülkesindeki gibi nüfusunun bü- yük çoğunluğu 5 yıllık zorunlu eğitimle yetinen bir toplumun uluslararası yarışta ve uygarlık alanında ileriye değil, geriye doğru kayması doğal değil mıdir? • Türk atasözü: "Delinin biri çıkar, kuyuya bir taş atar, kırk akıllı taşı çıkar- mak için çabalar." Ülkemizin güncel durumu bu!.. İç politikamızda Vedim- pedi' üzerine gün geçiriliyor; deli kuyuya bir taş atıyor, kırk akıllı taşı çıkarmak için çalışırken deli ikinci taşı atıyor; üçün- cü, dördüncü, beşinci taşlar da elindedir... Bu arada, eğitim mi? Boş ver canım!.. Kim takar eğitimi, öğretimi!.. Öğretme- nin canı cehennefne!... Türk insanına 5 yıllık zorunlu öğretim bile çokturf yurttaş okuyup da ne yapacak? Ticaret yapsın. Para kazansın... Köşeyi dönsün... Kendini büyük görme (megalomani) ve liderlerin normal ya da anormal tutku ve özsevi (narsisizm) temelde her bireyde de- ğişik derecelerde görulür. "Kendini befen- meyen çatlarmış" halk deyimi bunun güzel eylemlerine karşı en büyük güvence, ancak ve ancak demokratik bir toplum ve yöne- tim yapısı içinde bulunabilir. DAYANIŞMA Sevgili arkadaşımız Aslı Reman'ın ailesini bir kazada kaybetmiş olmanın üzüntüsü içindeyiz Aslı'nın derin acısını paylaşır. bu güç günlerinde hcp birlikte yanında olduğumuzu içtenlikle belirtiriz. Pierre Loti Lisesi'nden l c î e B, le ? e A, l c t e G ve l e f e S öğrencileri HI-FICOMPACT DISC PLAYERUZAKTAN KUMANDALI MÜZIK SETİ • Çok fonksıyonlu uzaktan kumanda • 30 program hattzalı dijıtal radyo • Otomatik dönuşlu pikap • Çıft kasetçaiar ve bir dek auto-reverse • Bas ve tız sas ayarian • 2x10 bant grafîk ekolayzer • Surround Sound ve Dynamıc Bass 8oost ile doygun ve akustık ses • 2x6C watt gerçek guçlu ve 3 yollu bas reflekslı hoparidrter • Ccmpact Dısc Player F241 F291 EMLF5 B91-1991 Vü» UZAKTAN KUMANDALI MÜZIK SETİ • Çok fonksıyonlu uzaktan kumanda • 20 program hafızalı dıiıtal radyo • Otamatık donöşlü pıkap • Çıft kasetçalar ve bır dek auto-reverse • Bas ve tız ses ayartarı • Surrourel Sound ve Dynamıc Bass Boost ile doygun ve akjstık ses • 2x50 watt gerçek gûçlû ve 3 yollu, bas roflOKSli boparlöner • Compact Dısc Playef UZAKTAN KUMANDALI MÜZİK SETİ • Çok fonksıyonlu uzaktan Mjmanda • 30 program hafızalı dıııtal radyo • Ötomatık dönüşlu pikap • Her kisi de auto- reverse çift kasetçalar • 8as ve tz ses ayartan »2x10 bant grafik ekolayzer • Mıkrofon ile ses miksaji ımkanı • Surround Sound ve Dynamıc Bass Boost ile doygun va akustık ses • 2x130 «vatt gerçsk gudu ve 3 yollu bas refleksfi hoparforter • Compact Dısc Player • Çok fonksıyonlu uzaktan kumanda • Philıos'e ozgü •BtstreaiT ile 256 defa oversamplıng • 30 parçaya kaflar çıtl prograiTlarra • Otomatk çalma otomaük durma. otomatk FTSye oeçme otomatik çeşıtlı çalma, müzığı yavaş>ata r ak Daşlatma ve bıtırne gıbı özeTıklen programJama • Çıt! Irîroscan •Çrfi Kişisel Parça Seçımı-Favonte Track Selectıor ı FTS>- ile ıstenen dısc ve parça numaralanm suröktı hafızada tutma • Dısc tekran, orogran rek^arı, bolûm tekran • IşJemleri görebılnie • Dısc ve parça ısımtennı gostergeye yazanlme ve hafızaya alıp datmı göretitme • Dıj'tal kayıt ve tam za-nanlaTia ıçn CD Syn ve Edıt • Dijital çıkış • Stereo kifla-^-k gınsı ve ses ayan COMPACT DISC PLAYER STEREO RADYO KASETÇALAR • Dıgıtal radyo (FM.MVV LW) • Programlanabılif compact dısc player • Introscan • Çıft kaset dek, brr dek auto-reverse • Normal ve fıızlı kaset kopyalama • 3 bant ekolayzer • DBB ile daha lazlâ bas ses • 2 yollu 4 hopariör sıstemı • 50 vratt ses çıkış gücu • Lıkıt krıstal gostergeler COMPACT DIGITAL AUOIO PHILIPS
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear