Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURÎYET/16 HABERLERİN DEVAMI 21 HAZÎRAN 1990
Dış Politika..
(Baştarafı 1. Sayfada)
konusu olamayacağına göre ülkemizin yaz-
gısı açısından Türk dış politikasının ağırlığı
devam edecektir.
Ayrıca dış politikanın ana yörüngesi ve te-
mel dengeleri ile demokrasi ve ulusal birli-
ğimiz arasındaki karşılıklı etkıleşim de varlı-
ğını her zaman sürdürecektir.
Türk dış politikası bugün tarihsel bir dö-
nemecin eşiğinde bulunuyor.
Nedenieri belli:
Soğuk savaşın noktalanması... Varşova
Paktı'nın çöküşü... "Komünizm tehlikesi"mn
varlığını yitirişi... NATO'nun askeri işlevinin
sona ermeye yüz tutması... İki Almanya'nın
birleşmesi... Doğu Avrupa'da totaliter rejim-
lerin çöküşü ve demokrasiye açılım. Kuzey
komşu Sovyetter'deki gelişmeler...
Ya da bugün Türkiye'nin içinde bulundu-
ğu üçgeni göz önüne getirelim: Bir köşesin-
de Balkantar, bir köşesinde Kafkasya. bir kö-
şeşinde de Ortadoğu...
Üç köşesi de patlamaya her an hazır bir
barut fıçısı ofan bu üçgende, Türkiye ne gi-
bi dış politika düzenlemelerine gidecek?
Balkanlar'da ne yapacak? Bulgaristan'da-
ki demokratikleşme ve Türk azınlığının siya-
sal haklarını kazanması, Sofya'yla Ankara
arasında bir yakınlaşma köprüsü kurabilir
mi? Çözüimenin eşiğindeymişçesine işaret-
ler veren Yugoslavya ile Arnavutluk'un Türk
dış politikasındaki geleneksel yerteri devam
edebilecek mi? Mitsotakis Yunanistan'ı ile
göstermelik olmayan bir diyalog olası mı?
Demokrasiye geçiş sancıları içindeki Ro-
manya'yla ilişkilerin geleceği...
Üçgenin tam bir cadı kazanı nıteliğindeki
Kafkasya ayağında yer alan Ermenistan,
Gürcistan ve Azerbaycan'daki milliyetçi
akımlar... Ve Türkiye'nin Azerbaycan'la iliş-
kiierinin özelliği...
Üçgenin üçüncü köşesini oluşturan Orta-
doğu'da ise hızla tırmanan Arap-israil ger-
ginliğinin yoğunlaştırdığı kara bulütlar... Sov-
yet çekilmesinin yaratmaya başladığı denge-
sizlikler... Irak ve Suriye'nin Fırat suları yü-
zünden Tiirkiye'ye dönük olumsuz yaklaşım-
lan... İran... Arap dünyasına karşı Ankara'-
da genel olarak hissedilen düş kırıklığının,
Türk-İsrail ilişkilerine olası etkileri...
Bunlarm tümü Türkiye'de gündemin en
üst sıralarına dış politikayı ve ulusal güven-
lik stratejisini getirip olurtmuştur Bu alan-
larda ülkemizin öncelıklerinı ve sonralıkları-
nı gözden geçırip yeni bir sıralamayı belirle-
mek durumundayız.
Uzak ve yakın tarihimizden kaynaklanan
zengin deneyimlerimizin bu işi kolaylaştıra-
cağına inanıyoruz.
Hele bir de bu işi yaparken demokrasi ve
insan hakları sicifimizi düzeltebilirsek, ma-
nevra alanımız daha da genişleyecektir.
Demirel: Devletîn itiban yok
Anadolu tarihine milyarlar yağdı
ÖZGEN ACAR
NEW VORK — Texaslı "müf-
lis milyarder" kardeşler, dün ge-
ce Nevv York'ta düzenlenen müza-
yedede dünya eski eser ve antik
sikke piyasasını alt üst etti. Mü-
zayedeyi yürüten "Sotheby's'in
bir yetkilisi "Bu, yüzyıhmızin an-
tika müzayedesi olmakla kalma-
dı, önümıizdekj 10 yıl boyunca pi-
yasadaki fiyatı etkileyecek bir
açık- arlbrma oldu" dedi.
Dört saat gibi şimdiye değin gö-
riilmemiş uzunlukta suren açıkart-
tırmadan sonra müzayede evinin
sorumlusu Richard Keresy, Cum-
huriyel'e "Bu geceki saltştan 12.5
milyon dolar (32.5 milyar lira)
beklerken, 20 milyon dolan aşan
(52 milyar lira) bir basılal elde et-
tik. Bu bir rekordur" dedi.
1990 bütçesi göz önüne ahndı-
ğı (akdirde bu rakam, Türkiye'de
bilımsel arkeolojik kazılara kultür
ve maliye bakanlıklanmn ayırma-
yı uygun gördükleri 1.5 milyar li-
ralık bütçenin, 35 kalını ya da ka-
çakçıların elinden tümülüsleri
kurtarmak için öngörülen 40 mil-
yon liranın ise 1300 katını buluyor.
Keresy, dün geceki satışın üç ay-
rı bölümde yapıldığını anımsattık-
lan ve "her üç dalda da toplam sa-
ttş dünya rekorlan kınldıgıaı"
söyledikten sonra rakamlan şöy-
le açıkladı:
1. 165 parça antik sikke:
8.663.050 dolar (20.5 milyar lira),
2.. 16 parça seramik vazo:
5 229S50 dolar (13.5 milyar lira),
3.''37 bronz eser: 8.168.250 dolar
(16 milyar lira).
Petrol zenginliğini gümüş tekeli
ile ikiye katlama peşinde koşarken
piyasa oyunlannda tökezleyen Te-
xaslı Nelson Bunker Hunl ve Wil-
liam Herberl Hunl kardeşlerin
vergi idaresi ile alacaklılarına
borçlarını ödeyebilmeleri için "if-
las masası"nın zoru ile önceki ge-
ce "Sotheby's"de yapılan müzaye-
dede koleksıyonlarırun ancak 'bir
böliımu' satışa çıktı.
Müzayededen ilginç baa önem-
li satışları ya da Türkiye ile bağ-
lantısı olanparçalan şöyle özetle-
yebiliriz (rakamlara "Sotheby's"in
yüzde 10 komisyonu dahil):
1. 1973 yılında New York Met-
ropolitan Sanat Müzesi'nin
(MET) 1 milyon dolara (2.6 mil-
yar liraya) o zaman satın aldığı
İ.ö. 520 yılında yapılmış bir sera-
mik vazo (krater) 1 milyon 760 bin
dolara satıldı. Bu satıştan 600 bin
dolar bekleniyordu. METteki ese-
rin hemen hetnen tam oluşu ile kı-
yaslandığında paramparça olan
bu eserin ustaca restore edildiğı
görülüyor. Özelliği, müzayedeci-
lerin deyişiyle "Bugiinün V'an
Gogh'u neyse, İ.Ö. 6. yy'de Euph-
ronios adlı ressam da aynı deger-
deydi. Her iki krater bu ressamın
imzasını taşıyordu."
2. Aynı ressamın küçük bir se-
ramik kabı (Kylix) 400 bin dolara
satılır diye tahmin yürütülürken,
müzayedeyi yönetenin tokmağı
742 bin 500 dolara (yaklaşık 2 mil-
yar lira) indi.
3. fsa'dan beş-on yıi önce ya da
beş on yıl sonra yapılmış 40 san-
timlik bir Romalının bronz büstü
577 bin 500 dolara New Yorklu
ünlü bir antikacıda kaldı. Tahmi-
ni fiyat 550 bin dolardı.
4. İ.Ö. 410 yılında Sicilya'da ba-
sılmış 43 gramlık "Agrigentum
dekadrahmisi" adı gizli tutulan
bir alıcıya 572 bin dolara (yakla-
şık 1.5 milyar liraya) satıldı. Böy-
lece 'müzayede antik sikke satış
rekonı' kırıldı. Günes Tanrısı He-
lios'u gün doğuşunda Hindistan'-
dan gün batışında Okyanus neh-
rine doğru dört atlı arabasıyla
Dd Osmanlı elçisi
uçarcasına koşarken gösteren ve
dünyada ancak sekiz benzeri olan
bu sikke 600 bin dolarlık bireysel
antik gümüş satış rekorunu kıra-
madı. Bu rekor Hasan Sanbaş -
Abdiilgani Hüzmeli ikilisinin
Türkiye'den kacırıp Amerika'da
pazarladıkları bir Atina dekad
rahmisine ait olup 600 bin dolar-
dı. Müzayededen önce bu sikke
ufak bir kaza gecirdi ve üzerinden
yarım pirinç büyüklüğünde bir
parça koptu ve geçici olarak ya-
pıştınldı. Sikke, bu özürüne kar-
şın yine de dünya müzayede reko-
runu kırdı.
5. Gecenin beklenmedik sürp-
rizini 120 santim yüksekliğindeki
bir RomaJı çıpiait genci gösteren
bronz heykel yaptı. 1.2 milyon do-
larlık tahmine karşılık, öteki eser-
ler kıran kırana kapışılırken il-
gi görmedi ve yarıdan da ucuz bir
bedelle 539 bin dolara bir Japon
antikacısına satıldı.
6. Müzeyedede 43 gram ağırlı-
ğında t.Ö. 465 yılında Atina'da
Persleri yenilgiye uğralmanın za-
fer anısı için bastırılan, 1922'de
Yunanistan'da bulunmuş bu sik-
kenin alcıbeti merakla bekleniyor-
du. ö n tahmin 330-550 bin dolar-
dı. özelliği, 1984 yılında Elmalı-
dan kaçırılan 'yüzyılın definesi
1
nde bulunan 14 Atina dekadrah-
misi ile karûefbluşuydu. Kardeş-
leden birinin 600 bin dolarlık re-
koruna az önce değinilmişti. Türk
hükümetinin 13 Atina dekadrah-
misiyle birlikte defınenin tümü
için Boston'da açtığı dava sikke pi-
yasasını alt üst etti. En azından 10
kadar koleksiyoncu ve sikke tüc-
can Cumhuriyet'e ayn ayn ancak
şu ortak görüşü belirttiler: "Tiirk
hukümeti ile mahkemelik Atina
dekadrahrailerinin hiç olmazsa
önemli bir bölümünün Türkiye^
ye dönecegine inanıyonız. Tiirk
hükümetinin eline gecince, bunlar
sıfır değerle sergilenecegi ve sik-
ke pazanna hicbir bicimde çıkma-
yacagı için şu anda tek vasaJ ve alı-
mı mümkün olan bu sikke büyük
ilgi lopladı. Elmalı definesindeki-
lerin kalitesinde olmayan bu sik-
ke 528 bin dolara salıldı. CMduk-
ça iyi bir fiyaL"
7. Gecenin en önemli sürprizi-
ni ise bir avuçiçi büyüklüğünde bir
bronz at heykelciği yaptı. Romalı
bronz büstünü de alan New York-
lu antikacı, Etrüsk aîına 175 bin
dolarlık ön tahmine karşılık 517
Ana
Tannça'ıun
kimlik kartı
Burdur'un Hacılar köyü
yakınJannda bulunan "'Aaa
Taança" heykeli
Kalkeolitik devre ait. Boyıı
8.8 cm. olan heykel pişmiş
topraktan yapılmış. Yazının
olmadi|! dönemiere ait
olduğu için heykelin ne
zaman yapıldığı konusunda
ancak karbonla tarihleme
yapılabiliyor. Buna göre,
Ana Tanrıça heykeü M ö
&XX> yılının 6. yüzyılma,
yani yaklaşık 5500 yilına
ait. Başta Hacılar ve
Çatalhdyük olmak üzere
Anadolu "nun pekçok
yerinde Ana Tanrıça
heykelleri buhınuyor, ancak
elde yapıldığı için hiçbiri
diğerine benzemiyor.
344 parça eserin
sergilendiği Viyana'da,
Ankara Anadolu
Medeniyetleri Müzesi'nden
götürülen iki tannça
heykeli buhınuyordu.
(Boştarafı 1. Sayfada)
görülüyordu. .
Bu iki tabloyu, Stockholm'de
saray ressamının öğrencisiyken
Avrupa'ya asillerin resimlerini
yapmaya giden ve daha sonra ho-
casmın yerine saray ressarnı ola-
rak dönen, yaptığı Osmııûı eJci ve
Yeniçeri resimleri ile bugün Isveç
müzelerini süsleyen George Engel-
hard« Schroeder'in yaptığı bi-
liniyor.
Bu iki tablonun "Bir oumaralı
alıcısı" gözü ile görülen Türk Dı-
şişleri Bakanlığı'mn, her iki ese-
rin sanatsal içeriği dahil, Türk
diplomasi tarihi açısından da bi-
rer belge niteliği tasımadığı gerek-
çesiyle müzayedeye ilgi duymadığı
ve bu nedenle meydanı boş bulan
New YorK lakı lıaııu ^cn^ınicıin
fiyat rekabeti yatattıkları
gözlendi.
Paris'te "Üçiincii Napolyon
dönemi" ağırlıklı antikacılık yap-
tığını söyleyen Can Koro adlı genç
Türkün azimli bn: biçimde Iran-
lılar arasından sıyrılıp iki tablo-
yu 40 bin dolara aldığı kapattığı
görüldü.
Can Koro, yüzde lOkomisyon
ile birlikte tabloya 44 bin dolar-
lık (yaklaşık 115 milyon lira) çek
yazdı.
Müzayedede ayrıca Osmanlı
Sultanı 1. Mahmud'un bir ferma-
nı 10 milyon liraya, 1. Abdulha-
raid'in fermanı ise 12.5 milyon li-
raya müşteri bulurken bazı el yaz-
ması Kuran ya da Osmanlı Impa-
rator minyatürleri de 2.5-5 milyon
lira gibi düşük fiyata satıldı.
bin dolar ödedi.
8. Kökeni açıklanmadığı için
Türkiye ya da başka hangi ülke-
lerden geldiği belli olmayan değer-
li eserleri bir yana bırakacak olur-
sak Türkiye bağlantılı bazı eser-
ler ise dün gece gerçekten önemli
sürprizler yarattı:
a) New York Metropolitan Sa-
nat Müzesi'nde bulunan bir gü-
müş vazonun 50-60 yıl sonra ya-
pılmış bir bronz su testisi ya da ölü
külü gömmeye yarayan 48 cm
yüksekliğindeki kaba 100-150 mil-
yon liralık tahmin yapılıyordu. Sa-
dece bu eser için müzayedpcinin
tokmağı 451 bin dolara (1.2 mil-
yar liraya) indi. Türkiye'deki tü-
mülüslerden kaçırıldığı öne sürü-
len bu bronz testiye verilen para,
Türkiye'nin 1990 yılında tümülus-
leri kurtarma için öngorduğü büt-
çenin 11 katı. Kültür Bakanlığı bir
yandan kazılar için gerekli ödene-
ği ayırmazken bu tür müzayede-
lerin kataloglarını en azından Ka-
palıcarşı'dakiler kadar önceden iz-
leyip inceleme geleneği olmadığı
için bunlara da müdahale edemi-
yor ve kaçak eserlerin uluslarara-
sı müzayedelerde 'aklanmasına'
yol açıyor.
b. Antik Foça'da İ.Ö. 575 yılın-
da altın - gümüş karışımı elek-
trumdan yapılmış dünyanın ilk
sikkelerinden ve bir benzeri daha
bulunmayan 16.5 gram ağırlığın-
daki sikkeye 70-100 bin dolar (250
milyon lira) tahmin yapılıyordu.
Müzayedecinin tokmağı günün bu
ilk sikkesinin açıkarttınmmda 308
bin dolara (yaklaşık sekiz yüz mil-
yon liraya) indi. Bir Türk bu sik-
keyi en yakın müzeye götürse ken-
disine verilecek para taş çatlasa
1-2 milyon liraydı. Parası da dö-
ner sermaye bürokrasisinden kur-
tuiabilirse ancak aJtı ay sonra öde-
nebilecekti.
c) Haftalarca önce dağıtılan ve
katologda açık seçik 1976 yılında
Türkiye'de bulunan bir deflneden
geldiğinin (kaçırıldığının) yazıldı-
ğı, dünyada ancak üç tane oldu-
ğu söylenen bir Roma altın sikke-
sine 85 bin dolar tahmin biçiimiş-
ti. Bu rakamın iki katını da aşa-
rak 215 bin dolara (yaklaşık 550
milyon liraya) satılması ilgi
uyandırdı.
d) İ.Ö. 575 yılına ait ilk sikke
örneklerinden Aslanlı Foça elek-
trumu 50-80 bin dolar yerine 126
bin dolara (yaklaşık 330 milyon li-
ra) pazarlandj.
e) Erdek'in Kyzikos antik ken-
tinde aşık kemiği ile kumar oyna-
yan ve bir ton balığı resmi bulu-
nan İ.Ö. 350 yılına ait 16 gramlık
elektrum sikke 10-15 bin dolar ye-
rine 30 bin dolara (78 milyon li-
raya) müşteri buldu.
f) Muğla'nın Ula ilçesi ile tz-
mit'ten gelen eski sikkeler de mil-
yonlarca liraya pazarlandı.
Ana Tanrıça
(Baştarafı 1. Sayfada)
en kısa zamanda bu tarihi kültür
değerinin bulunacagını ummak is-
tiyonız" dedi.
Öte yandan Kültür Bakanlığı
tarafından yapılan yazılı açıkla-
mada "Ana Tannça" he>'kelciğinin
çalınmasmdan sonra konunun Iıı-
terpol'e iletildiğı bildirildi. Bakan-
lığın açıklamasında, sergiye katı-
lan tüm eserlerin sigortalı olduğu
da kaydedilerek şu görüşlere yer
verildi:
"Anadolu Medeniyetleri Müzesi
ve tstanbul Arkeoloji Müzesi'n
den seçilen eserler başta olmak
üzere 19 müze ve 2 üniversiteden
temin edilen 444 parça eser sergi-
lenmek üzere 22 Mayıs 1990 gü-
nü Viyana'ya gönderilmişti. Ba-
kanlıgımız ile Avusturya Bilim ve
Araştırma Bakanlığı arasında ira-
zalanan protokolle, eserlerin ko-
runmasına yönelik her türlü gü-
venlik tedbirinin Avıısturya hukü-
meti tarafından aluıacagı taahbüt
edilmiş, ayrıca 'devlet guvencesi
belgesi'ne dayanılarak her parya
sigorla ettirilmişti. Olayla Ugili
olarak araştırma ve soruşturma
gerek bakanlığımız gerekse Avus-
turya güvenlik makamlan larafın-
dan titizlikle takip edilmektedir.
Bakanlığımız ayrıca çaiınan eser-
le ilgili olarak tçişleri Bakanlığı
aracılığıyla Interpol'e dunımu bii-
dirmiş ve uluslararası çapta soruş-
turmanın >apılması için gerekli
tedbirierin aiınmasınt talep etmiş-
tir."
(Baştarafı 1. Sayfada)
sağlığı dileğinde bulunmak için
dün Bitlis'in Hizan ilçesine gitti.
Demirel, Hizan'a geçmeden önce
uçakla geldiği Van'da düzenlenen
bir mitingde konuştu.
Van Havaalanı'ndan konuşma-
nın yapıldığı hükümet meydanına
uzun bir konvoyla gelen bemirel'e
yol boyunca 30-40 kadar süvari
eşlik etti. Demirel, Van'da vatan-
daşlara seslenirken özellikle son
günlerde yoğunlaşan bölgedeki
olaylara değindi. Demirel, vatan-
daşlardan "Ülke yanlış ellerde
yönetiliyor" diye devlete küsme-
melerini istedi ve şöyle konuştu:
"Antalya'dan 5 yüdızlı olel ma-
kaslamak iyi, benim bunlara bir
şey dedigim yok. Ama Van'da da
bir şeyler olsun. Devlet
'Zenginleştireceğiz' diye geldi,
köyluyü fukara etti. Bölgede her
gün insanlar öldüriilüyor. Buna
karşı sözde tedbir alınıyor. Sür-
gün. tedbir değildir. Benim vatan-
daşımın tepkisini çekmekten bu
iilkenin insanlannı devletten so-
gutmaktan başka bir işe yaramaz.
Buna sonuna kadar karşı çıkaca-
gız. 24 saat size kapımız açık. Bir
haksızlık olursa bizi arayın, bize
büdirin. 'Ne yaparsınız?' demeyin.
Çok şey yapanz. Haksıziık yapan-
lann fitü fitil burnundan getiri-
riz.",
Ulusal sorunlann susarak değil
konuşarak çözümleneceğıni belir-
ten Demirel, daha sonra şöyle
dedi:
"Milli meselelerin konuşuima-
sını istismar sayanlar âdeta her şe-
ye sansür koyma hevesinde. Ya-
sakçı, (akatları tükenraiş, olayla-
nn altında ezilmiş olan; yönetici-
lerdir. Ülkemizin bu aziz köşesin-
de kan dökülüyor ve bu 7 senedir
devam ediyor. Kan dökülmeye
başlandıgı zaman da gazel oku-
yorlardı. Bugün de aynı denizler-
de gazel okuyorlar. Yainız geçen
18 gün zarfında 54 vatandaşımız
hayabnı ka> betmistir. Bu kan dur-
malıdır. Çankaya'ya IBM makine-
si koyup Merkez Bankası'nı denet-
leroeye kaikışacak olanlara, bir
IBM de her gün hayatını kaybe-
denler için koymalannı tavsiye
ediyoruz. Bir tarafta kan dökülur-
ken bir tarafta zevk ve sefada
olanlar devleti tesadüfen elierine
geçirmişlerdir ve tepe tepe kulla-
myorlar. Yetim hakkının, devlet
malının içine ganimet gibi dalmış-
lardır. 'Ne koparırsak kârdır' de-
yip yerlerini bırakmamak için di-
rcnmektedirter.
Yurttaşlara, "Her gecenin saba-
bı vardır. Bu gecenin de bir saba-
hı var" diye seslenen Demirel, dev-
letin hac skandalında da vatandaşı
aldatuğını söyledi. "Hani dış ül-
GÜÇLÜKLE GELDİ — DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, AP eski milletvekillerinden Zeynela-
bidin Inan Gaydalf nın taziyesine katılmak üzere gittiği Van'da halka hitap etti. .Miting alanına güçlükie
giren Demirel ilginç pankartlarla karşılandı. (Fotoğraf: AA)
kelerde itibannız vardı? Hiç ol- Başkanı'na yükJemek yetmez. Ko-
mazsa Suudi Arabistan'da itiba-
nnız olsaydı. Hadi bakalım, tuhın
verdiginiz sözii" diye hukümeti
eleştiren Demirel, hac skandalı ve
Diyanet Işleri Başkanı'nın istifa-
sı konusunda gazetecilerin soru-
larını yanıtlarken de şunları
söyledi:
"Bn çok önemli bir olay, birisi
tarafından ödetımeliydi. O da Di-
yanet İşleri Başkanı'na çıktı, ama
hac olayını sadece Diyanet tşleri
nu aynı zamanda siyasi bir olay-
dır. Sadece Diyanet tşleri Başka-
nı'nın harcanması bu işi bitirrnez.
Olay hukümeti silkeleyeeek kadar
önemlidir. Vatandaşlara söz verip
bu sözıi yapmamak kadar ayıp bir
şey düşünemiyorum. İlgili baka-
nifl isöfasi bile yetmez. Deviet ver-
digi sözü tutmamıştır. Dolet, ili-
baraz haie düşmüştür. Devlet, Su-
udi Arabistan'da çok kötü mna-
mele gönnüştiir.
(Baştarafı 1. Sayfada)
ihale yoluyla satışa çıkardı. Bu bi-
nalar "tnönü Meydanı ile Osmanlı
Sokagı'na bakan altında dört
dükkân bulunan kâgir apartman,
meydana bakan ve altında bir
dükkân bulunan kâgir apartman,
Osmanlı Sokağı'nda altında garaj
bulunan işhanı ve Sıraselviler
Caddesi'ndeki 130 bağırasız bö-
lümden oluşan kâgir işham"ndan
oluşuyor.
Emlak Bankası, bu binalar için
yapbğı ihale duyurusunda, 36 mil-
yar lira muhammen bedel istedi-
ğini beiirtmişti. Büıalan satın alan
Japon Atakindai Gnıbu'nun ise
toplam 40 ila 50 milyar lira ver-
meyi kabul ettigi, ancak bn mik-
tann 10.5 milyannı peşin, geri ka-
lanını da 6 ay içerisinde taksitle
verecegi ögrenildi.
Kendi deyişiyle "1957 yılında
babasından aldığı 97 bin lira
sermayeyle" iş hayatına atüan ve
1980'li yılların başında iş dünya-
sının en parlak adlanndan biri ha-
tine gelen Erdoğan Demirören, ay-
CUNEYT ARCAYUREK yazıyor
(Baştarafı 1. Sayfada)
derdi yok. Olanca güzelliğiyle
dünyanın, yaşamın tadını çıka-
nyorlar. Türkiye çağı yakalamış,
bir omuz silkişiyle Batı'yı nere-
deyse sollayacak.
Sonra çarşıyı pazarı, kıyı
kentine özgü iskelelerdeki kü-
çük kahveleri gezdikçe, insan-
larla söyleştikçe, zaten bunalan
yüreğiniz daha bir sıkışıyor.
Başlarda çekingen duran, söy-
setin tatile çıkmadığını yansıtı-
yor. O da olmasa gazete baş-
lıklan palavradan haberlerle
dolup taşacak. Zaten basın da
id«re-i maslahatçı. Hac rezaleti
yok, pahalılık derseniz halk za-
ten alıştı, boşver. Bu ve benze-
ri bütün derinlemesine olaylar,
bizim basında tek sütuna, ar-
ka sayfalara sıkışıp kalıyor.
TO ise dün Dalaman'da de-
netimlerde. Tabii tepeden de-
leşinin tadına varamayanlar, bir. netimlerde. Bayramda 10 gün
süre sonra yüreklerindeki acı- daha tatile gidecekmiş. Tabii kı-
yı, ıstırabı boşaltıyorlar. İktidarı yı kentlerinde. Anadolu doğu-
köşeye sıkıştırarak bir an önce dan batıya yanarken dünyayı te-
TÖ ile sürgitlerinden kurtulma- peden seyredenlerin umurun-
mızı sağlama becerisini göste- da mı dünya? 10 yılın getirdiği
remeyen muhalefet, bu küçük görkemli kalkınma masallarıy-
topluluklardaki sorgu sual ey- la TV'den adeta insanla alay
leyenleri zahmet edip dinleye- ediyor. Bütün bunları sade in-
bilse kuşkusuz şaşıracak. san izliyor, görüyor ve şöyle di-
Muhalefetin halka duyurdu- yor: Böyle muhalefete böyle
ğu slogan, 1992'ye kadar daya- iktidar!
nın. İktidarın halka sindirdiği
1992'ye kadar TÖ'yü de ANAP'ı
da çekin. Ha Aii ha veli. Bir yer-
de iktidarla muhalefet slogan-
larında fark yok. Kıyı kent söy-
leşilerinde 1992'ye kadar kur-
tuluş kapısının artık açılmaya-
cağını gören insanların tedir-
ginliği hemen saptanıyor. Çare-
sizlik 2 yıllık umutsuzluğa dö-
nüşmüş. Bu saptamaya ANAP
inanmaz. Çünkü başı goklerde.
Ana muhalefet, küçük meydan
nutukları ile doyuma ulaşmayı
bir yana bırakıp ınsanlarla söy-
leşebilse sadece iktidardan de-
ğil, muhalefetten de geniş ya-
kınıları dinleme fırsatını yaka-
layacak.
Nerede muhalefet? Halka in-
meyi asla beceremeyen bir mu-
haiefet, bugün Kopenhag'da,
yarın Tunus'ta dışa açılıyor. Bel-
ki oralardan da daha uzun boy-
lu gezilerde, dış dünyalarda.
Ortalarda bir Demirel geziniyor.
Kongre bahanesiyle hiç degil-
se halkın duygularını dile geti-
riyor, iktidarın istediği gibi siya-
İnsanlar önder arıyor. İnönü
kişi olarak demokrat, bilgili,
esprili, sosyal demokrat kural-
ları dili döndüğünce soylemek-
te başanlı Amakıtlelerı sürük-
lemede, kitlelerin istediği gibi
dertlerin açığa vurucu biçimde
çıkmasında yok ortada. Diyor-
lar ki 'Bize kitleleri alıp götüre-
cek, sözüyle, davranışıyla bir
nefeste yurdu ayağa kaldırıp bir
rüzgâr olup çıkacak lider gere-
kiyor. İşler o kadar olgunlaştı ki
siyasal gelişme bu kerteye da-
yandı. İktidarın başarısızlıkla-
rından başarı yoluna açılmak
yeterli olmuyor, insanlar indin-
de yeterli görülmüyor artık.
Siyaseti bir spor gibi kabul
edersek "Ben boyleyim, daha
iyisini bulursanız ne âlâ" diye
dayatmalar kişisel olarak ge-
çerli sayılabilir. Ne çare, sade
insanları doyurmuyor, kitlelerin
yüreğini serinletmiyor
Bir haftalık tatil söyleşilerin-
de bu yargılar, bu duygular pe-
kişiyor
m zamanda büyük bir "emlak
knüı"ydı. Ankara Pazarları, Mi-
langaz, King Ctel, Istanbul
Umum Sigorta gibi çok çeşitli şir-
ketlerin sahibi olan Demirören,
sanayiden inşaata, sigortacılıktan
ticarete kadar hemen hemen her
dalda faaliyet gösteriyordu. Demi-
rören, emlak satın alma konusun-
daki yöntemini de henüz yıldızı
sönmeye baslamadan önce şöyle
anlatıyordu: "Ben brr sene başın-
da, bir yılda ödemek şaroyla gayri
menkul aiınm. Hayatımda hiç pe-
şin parayla gayri menkul alnu-
dım."
Ancak 19801i yılların ikinci ya-
rısında, bankalara olan kredi
borçlarım ödeyemez duruma ge-
len Demirören, eiindeki gayri
menkulleri, borçlanna karşılık el-
den çıkarmaya başladı. "24 Ocak
Kararian"nırı yok ettiği işadanı-
lanndan biri sayılan Demirören,
önce 2 milyon dolar karşılığı al-
dığı King Otel'i Yapı Kredi Ban-
kası'na olan borçları nedeniyle 4
milyon dolara sattı. Daha sonra
Boğaz'daki yalısı yanan Demirö-
ren, bunu sigortadan para almak
için kendisinin yaktığı yolunda
suçlandı.
Bütün gayri menkullerini ken-
di adına değil de şirketleri adına
satın alan Erdoğan Demirören, en
çok Emlak Kredi ve Anadolu ban-
kalanna borcu buiunuyordu. Em-
lak Kredi Bankası'na yaklaşık 17
milyar, Anadolu Bankası'na da 4
milyar lira borcu olan Demirören,
bu bankalarla görüşmeye oturdu.
Önce Bahçekapı'daki Banco di
Roma binasını 2.5 mılyarlık bor-
cuna karşıhk Emlak Kredi Banka-
sı'na devreden Demirören, daha
sonra Taksim'de Maksim Gazino-
Bir demokrat ülkede halkın
nabzına. temayiiUerine dikkat
eden bir hükümet olsa bunlann
her gün istifasına sebep çıkıyor,
dökülüyorlar. Hac skandalı da
hükümetin istifası için yeterli ne-
dendir."
Demirel, temmuzda uygulana-
cak memur maaş katsayısı ile il-
gili bir soruyu yanıtlarken de enf-
lasyon durdurulmadıkça apklana-
cak rakamın bir anlam taşımadı-
ğını belirtti.
su'ndan The Marmara Oteli'ne (o
zamanlar Etap Marmara Oteli)
kadar olan 'ada'sını devretmek zo-
runda kaldı. Anlaşma henüz iki
banka birleşmeden sağlandı.
Emlak Bankası, daha 1988 yı-
lında değerinin 25 milyarı aştığı
tahmin edilen bu gayri menkuller
için bazı projeler geliştirdiyse de
sonradan bunları elden çıkarma-
ya karar verdi. Japon Atakindai
Grubu ise bu sırada devreye gir-
di. Japon grubunun da binalan el-
den geçirip onararak ya da yıkıp
yeniden yaparak ileride satmayı
dttşOndüğü söyleniyor. Ancak bu
konuda henüz kesin bir bilgi alı-
namadı.
Japonların büyük taahhüt ve
emlak şirketleri, son iki yıldır bü-
tün dünyada atağa kalkmış du-
rumdalar. YaJnızca geçen yıl Ame-
rika Birleşik Devletleri'nde 14.8
milyar dolarlık gayri menkul
"kapatan" ve böylece bu ülkede-
ki emlak varlıklannı 57.7 milyar
dolara çıkaran Japonlaı, Ameri-
kalılar tarafından "kaşknyla" kar-
şılanıyor. Bu konuda Amerikalı-
lar iki görüş arasmda bocalıyor-
lar. Kimileri "milU servetimiz el-
den gidiyor" diye yakınırken, ki-
mileri de mülkiyetin ve paranın
"vatansız" olduğu şeklindeki libe-
ral ilkeyi savunuyor. New York-
taki Amerikalılar için bir tür ulu-
sal kültür simgesi sayılan Rocke-
feller Center'ın bir bölümünün
Mitsubishi Emlak Şirketi tarafın-
dan satın alınması. ABD'de bü-
yük tepki yaratmış, ABD basını
Mitsubishi'nin bu "atağını" Ja-
ponların ikinci Dünya Savaşı yıl-
larında yaptığı Pearl Harbour
baskınına benzetmişti. •
'Çıplak
Süah'
savcılıkta
Dışişleri. Bakanlığı film
konusunda Ankara ile
Tahran arasındaki
sorunun hukuksal düzeyde
ele ahndığını ve
diplomatik kanaldan yeni
bir girişimin söz konusu
olmadığını söyledi.
ANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) — Ayetullah Humeyni'yı ka-
rikatürize eden sahnelere yer ver-
# diği gerekçesiyle İran tarafından
gösterimi yasaklanması istenen
'Çıplak SiialT (Naked Gun) fılmi-
ne ilişkin sorun, Dışişleri Bakan-
lığı tarafından cumhuriyet savcı-
lığına iletildi. Bakanlık Sözcüstt
Mnrat Sungar, Amerikan United
International Pictures (UIP) ya-
pımı 'Çıplak Silah' konusunda
Ankara ile Tahran arasındaki so-
runun hukuksal düzeyde ele alın-
dığıru ve diplomatik kanaldan ye-
ni bir girişimin söz konusu olma-
dığını söyledi.
Sungar, haftalık basın toplantı-
sında bir soruyu yanıtlarken,
"Çıplak Silah" fılminin denetim-
den gectiğini anımsatarak, "Dışiş-
leri olarak şu anda yapabilecegi-
miz bir şey okhığunu zannetmiyo-
nız. Bu konunun savcılığı ilgilen-
dirdiği görüşündeyiz. Bundan
sonraki gelişmeler savcüıgın kara-
nna göre olacaktır" dedi. Dışiş-
leri Bakanlığı'mn konuyu diplo-
matik bazdan hukuksal baza kay-
dırmasında, Dışişleri Bakanı AH
Bozer'in 25 haziranda Tahran'a
yapacağı ziyarete gölge düşürme-
rae kaygısı etkiü oldu. Henüz res-
men açıklanmayan bu ziyaret ön-
cesinde Tahran'la 'gerUimli bir
h«va' yaratmak istemeyen Anka-
ra'nın, 'Çıplak Silah' filminin
gösterimden kaldınlması ya da
Humeyni'yi rencide ettiği öne sü-
rülen sahnelerin kesilmesi yönün-
deki istemi, diplomatik bir giri-
şimle karşılanması olasılığı orta-
dan kalktı. Sungar, bir başka so-
ru üzerine tran'ın istemi konusun-
da daha önce Hindiftan'la Tür-
kiye'nin arasında Midnight
Ejq>ress'- 'Geceyansı Ekspresi' ve
'Gandhi' filmlerinin karşılıklı ola-
rak gösterimden kaldınlması ola-
yına benzer bir mütekabiliyetin de
söz konusu olmayacağınj belirtti.
Dışişleri Bakanlığı'mn Tah-
ran'la pürüz istemeyen tutumu,
kaçakçılıkla suçlanan Müsteşar
Müfit Özdeş'in eşy alannın aran-
ması olayında da belirginleşti.
Sözcü Sungar, dün bu konudaki
sorulan yanıtlarken Tahran Bü-
yükelçiliği Müsteşan Müfit öz-
deş'in geri cekilmesi yönünde
İran'dan bir takp obnadığını, An-
kara'nın da böyle bir eğüim taşı-
madığını ifade etti.
OKTAYAKBAL
Aliağa'ya ret kararı
(Baştarafı 1. Sayfada)
ile karar verildi" denildi.
Bağımsız Izmir Milletvekili Ke-
mal Anadol'un Aiiağa Termik
Santralı'yla ilgili Danıştay'a açtı-
ğı dava sonucu verilen yürütmeyi
durdurma karanna Başbakanlık-
ın itirazı reddedildi.
Danışuy Idari Dava Daireleri
Genel Kurulu'nda görülen dava-
da, Danıştay Savcısı Ülkümen Os-
manoğlu, Başbakanlık'ın başvu-
rusunun reddine karar verilmesi-
ni isterken "Yüriitmenin 90 gün
süre ile durdurulması hakkında
2 J.1990 günlü Danıştay karannın
kaldınlmasını gerektirecek bukuki
ve maddi bir sebep degişikligi or-
taya çıkmadığından bu konudaki
idare itirazının reddine karar ve-
rilmesinin uygun olacağı düşünül-
müşrur" diye görüş belirtti.
Genel kurul kararında santral
yapımına ilişkin kararnamenin,
10.4.1990 günü yayımlanan Resmi
Gazete'de ek kararnameyle değiş-
tirildiği belinilerek "tdari Dava
Daireleri Genel Kunılu'nun ilk de-
rece mahkemesi olarak görevinin
kalmaması nedeniyle dava dosya-
sı, görevli 10. Danıştay Dairesi-
ne gönderilmiş, idarenin, yüriit-
menin durdurulması karanna iti-
razı üzerine, itirazlan incelemek-
le görevii Idare Dava Daireleri Ge-
nel Knrarâ'na intikal etmiştir" de-
nildi.
Karar bölümünde aynca itiraz-
lan inceleme görev ve yetkisinin
Idari Dava Daireleri Genel Kuru-
lu'na ait olduğu vurgulanarak so-
nuç olarak şu görüşlere yer veril-
di: "...Bu durumda yüriitmenin
dnrdurulması istemleri hakkında
tdari Dava Daireleri Genel Knru-
lu'nca verilen kararlara itirazın ya-
sal olarak raümkün olmadığı an-
laşıldığından, inceleme olanağı
bulunmayan davalı idare itiraamn
incelenmeksizin reddine oy çokhı-
gu ile karar verildi..."
.Aiiağa Termik Santralı'yla ilgili
Danıştay'a dava açan Bağımsız
Milletvekiü Kemal Anadol, Idari
Dava Daireleri Genel Kurulu'nun
aldığı karardan sonra şunlan söy-
ledi:
"Termik santral için ısrar eden
hükümet, çıkardıgı kararnameier-
le hukuka karşı hile yolunu seçi-
yordu. ama şimdi bukuktan bir
ders daha aldı. Türkiye'nin, Tiirk
insanının tavnna karşın, bu ısra-
nn anlamsızlığına yeni bir huku-
ki cevap verilmiş oldu. Bu karar-
ia olay yeni bir aşamaya geldi.
Santralda bu kadar ısrarcı olan-
lann niyeti olsa olsa Japon serma-
yesiyle içli dışh hale gelmenin di-
leğidir. Santrala karşı mücadele-
raiz bundan sonra da sürecek..."
İZMİR'den HİKMET ÇETİNKAYA
Sürücü ehliyetimi kaybettim.
Geçersizdir.
ULYA DOSTLAR
(Baştarafı 1. Sayfada)
nın birleştikleri nokta, ANAP Ge-.
nel Başkanı ve Başbakan Akbu-
lut'un canını bir hayli sıkmıştı.
Ne diyordu il ve ilçe başkanla-
rı:
— Oyumuzun arttığı filan yok.
Halk bizden iş bekliyor, muhalif
belediyelere saldırı değil. Oysa
başkanlık divanı kış uykusundan
yaz uykusuna girdi...
Kendileriyle konuştuğumuz ki-
mi il ve ilçe başkanları, "Patron
çok kızdı bize" deyip ekfiyorlar-
dı:
— Kendimizi kandırmaktansa
gerçeği söylemek daha yararlı-
dır...
Sorduk:
— Eleştiriler karşısında Sayın
Akbulut nasıl tavır aldı?
Yanıt:
— Her zamanki gibi sakindi...
Akbulut şöyle diyor il ve ilçe
başkanlarına:
— Birlikte çalışacağız. Eleşti-
rilerimiz kırıcı olmayacak. Bizi iç-
ten bölmek isteyenler var. Yılanın
başı küçükken ezilmeli...
Kimi il ve ilçe başkanları "iç-
ten bölünme" sözlerine oldukça
alınmışlar. Şöyle diyorlardı dün
sabah konuşurken:
— Eleştirmeye eteştirmeye bu-
gûnlere geldik...
Akbulut, toplantı sırasmda
"Bol keseden atmayın" diyor 19
ağustosta yapılacak 14 yeni ilçe
ve bir beldedeki yerel seçimler
için. Getirilecek hizmetlere deği-
nirken de "Çok şey veririz" de-
meyin uyarısında bulunuyor.
Gerçek bir öykü mü yoksa "ba-
şı ezilecek" ANAP'lıların bir tür
uydurması mı, bilemiyoruz. Yeni
ilçelerden birine bir bakan geli-
yor ve soruyor:
— Dileyin benden ne dilerse-
niz!
İlçe halkı "Ne dileyelim" diye
düşunmeye başlıyor. Bir süre
suskunluk oluyor. Gençlerden bi-
risi ayağa kalkıp dileğini iletiyor:
— Bizim futbol takımı üçüncü
lige alınsın Sayın Bakanım...
Özel kalem müdürü not alırken
bakan yanıt veriyor:
— ilgili bakana ileteceğim...
Başka dileği olan?
Yaşlı birisi ayağa kalkıyor, şa-
kaklarını ovuşturup bakana ses-
leniyor:
— Sen o ilgili bakan değil mi-
sin be oğlum?
Bakan yanıt veriyor:
— Evet, ben spordan sorum-
lu Devlet Bakanıyım.
ANAP'ın içi fokur fokur kaynr-
yor...
Hasan Ce/al Güzel ve arka-
daşlan, Veysel Atasoy'un istifa-
sından sonra örgüt tabanına da-
ha sıkı sanldılar. Güzel'e destek
verenler "Sonuna kadar müca-
deleye devam" diyorlar. İl ve ilçe
başkanlarıyla ikili ilışki kurmayı
yeğliyorlar, tabanın nabzını tutu-
yorlar.
ANAP tavanından tabanına
doğru yayılan bir söylenti ise şu:
— Kimi istifalar şimdilik durdu-
ruldu. Ama 30-40 milletvekili
ANAP'tan ayrılmaya kararlı.
Hasan Celal Güzel, Ekrem
Pakdemirli, Metin Gürdere, Gök-
han Maraş'ın ANAP'tan ayrılma-
yacaklarına kesin gözûyle bakı-
lıyor. Ancak Necmettin Karadu-
man'ın bir süre daha beklemeyi
yeğlediği söyteniyor.
ANAP Genel Başkanı ve Baş-
bakan Yıldırım Akbulut'un, "Par-
timizi zayıflatmak isteyenleri ken-
di içimizde boğalım" demesi,
hatta "Yılanın başı küçükken
ezilir" sözleri, bir çalkantı döne-
mini actkça yansıtıyor. Şimdi tüm
gözler 19 ağustosta yapılacak 14
ilçe ve beldedeki secimlerde. Na-
sıl olsa 7-8 tanesi "çantada
keklik" olduğuna göre ANAP ye-
ni bir moral aşısıyla yaz aytannı
geçiştirecek.
BakaJım deJege seçimlerinde
alınan sonuç, partiyi küçük dü-
şürenlerle yüceltenlere nasıl
prim getirecek?
Aslolan bu... . . .
(Baştarafı 2. Sayfada)
sası demokrasiye uygun mu? Da-
ha doğoısu akla, sağduyuya, çağ-
daş uygarlığın ilkelerine yakışıyor
mu? Devleti, hukümeti yönetenler
ikide bir 'demokrasi'den söz eder-
ler; Batı ülkelerine kendimizi 'de-
mokrat bir ülke' saydırtmak isterter.
AT'ye girrneye hakkımız olduğunu
söylerter. Öte yandan komünist adı-
nı taşıyan bir partlnin kurulmasını
içlerine sindiremezleri Birkaç gûn
önce yasal yollardan başvurularak
oluşturulan TBKP'nin daha kamu-
oyu önüne çıkmadan kapatılması
için soruşturma açtınrlar? Buna iç-
tensizlik demezler de ne derler?
TBKP, bildiğiniz gibi Türkiye iş-
çi Partisi ile Türkiye Komünist Par-
tisi'nin birleşmesinden oluşmuştu.
iki partinın liderleri bu yeni parti-
de sorumluluğu paylaşmışlardır. Dr.
Nihat Sargın Genel Başkan, Hay-
dar Kutlu Genel Sekreter seçilmiş-
tir. TBKP daha doğrusu TKP en
azından yetmiş seksen yılık bir
geçmişe sahiptir. Anımsıyorum,
1946' da Türkiye Emekçi Sosyalist
Partisi, TBKP'nin yasallığa ilk çıkışt
Olmuştu. Dr Şefık Hüsnü'nün Ikjer-
liğindeki parti kısa sürede yaygın-
laşmıştı. Sendikalar kurmuş, he-
men her ilde şubeler açmışiı. Dr.
Şefik Hüsnü'nün partisi 1950 se-
çimine katılabilseydi hiç kuşkusuz
önemli sayıda oy toplayabtlecekti.
Ama o zamanki hükümet bunu he-
men önledi. Şefik Hüsnü'nün par-
tisini de, Esat Adil'in başkanlığını
yaptığı Türkiye Sosyalist Partisı'ni
de kapattı, yöneticilerini de tutuk-
latıp mahkemeye vefdi.
Böylece siyasal yelpazenin solu
boşalmış oldu. Tek kanatlı kuşa
döndü çoğulcu demokrasi atılımı-
mız. 1950'de seçime katılan parti-
lerin hepsi ya ortada ya da ortanın
sağındaydı! CHP, DR MP... Büyük
yanlışlık Türkiye'de demokrasinin
'soi'dan kopuk sola düşman bir ni-
telikte kurulmak istenmesiydi.
1946'da kurulan iki sosyalist paıii
o günden bugüne ayakta kalabil-
seydi hiç kuşkunuz olmasın, Türk
demokrasisi çok daha sağlam te-
meller üstünde yeıieşebilirdi. Bel-
ki de ne 27 Mayıs, ne 12 Mart ne
de 12 Eylül olaylan yaşanırdı.
Bilmiyorum, ama sanıyorum
TBKP ile Sosyalist Birlik arasında
er geç bir anlaşma söz konusu ola-
caktır. TBKP ile Sosyalist Birtikçi-
ler'in eş amaçlar, benzer program-
lar çizgisinde görev yapacaklarını
sanırım. Akıl da bunu gerektirir.
Belki de bu kapatma olayı solda
güçlü bir birlikteliğin gerçekleşme-
sine yol açacaktır.
Bir hafta önce kurulmasma izin
veriliyor, bir hafta sonra savcılık ka-
patılması için yasal yollara başvu-
ruyorl Sonra Batı'ya 'Bizde de de-
mokrasi var' diyoruz. Cezaevlerin-
de yedi yüzyıla mahküm edilmiş
basın erleri var şairler. yazarlar de-
mokrasi yürûyüşleri yapmak için
başvuruyor, ama vali beyin buyru-
ğuyta girişim önleniyor. Çağdışı ni-
ce nice işler gozümüzün önünde
yaşanıyor. Böyteyken 'bizi de ara-
nıza alın' demeye kalkışıyoruz AT-
ye! Biraz gülünç duruma düşmü-
yor muyuz?