25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/16 HABERLERİN DEVAMI 21 HAZÎRAN 1990 Dış Politika.. (Baştarafı 1. Sayfada) konusu olamayacağına göre ülkemizin yaz- gısı açısından Türk dış politikasının ağırlığı devam edecektir. Ayrıca dış politikanın ana yörüngesi ve te- mel dengeleri ile demokrasi ve ulusal birli- ğimiz arasındaki karşılıklı etkıleşim de varlı- ğını her zaman sürdürecektir. Türk dış politikası bugün tarihsel bir dö- nemecin eşiğinde bulunuyor. Nedenieri belli: Soğuk savaşın noktalanması... Varşova Paktı'nın çöküşü... "Komünizm tehlikesi"mn varlığını yitirişi... NATO'nun askeri işlevinin sona ermeye yüz tutması... İki Almanya'nın birleşmesi... Doğu Avrupa'da totaliter rejim- lerin çöküşü ve demokrasiye açılım. Kuzey komşu Sovyetter'deki gelişmeler... Ya da bugün Türkiye'nin içinde bulundu- ğu üçgeni göz önüne getirelim: Bir köşesin- de Balkantar, bir köşesinde Kafkasya. bir kö- şeşinde de Ortadoğu... Üç köşesi de patlamaya her an hazır bir barut fıçısı ofan bu üçgende, Türkiye ne gi- bi dış politika düzenlemelerine gidecek? Balkanlar'da ne yapacak? Bulgaristan'da- ki demokratikleşme ve Türk azınlığının siya- sal haklarını kazanması, Sofya'yla Ankara arasında bir yakınlaşma köprüsü kurabilir mi? Çözüimenin eşiğindeymişçesine işaret- ler veren Yugoslavya ile Arnavutluk'un Türk dış politikasındaki geleneksel yerteri devam edebilecek mi? Mitsotakis Yunanistan'ı ile göstermelik olmayan bir diyalog olası mı? Demokrasiye geçiş sancıları içindeki Ro- manya'yla ilişkilerin geleceği... Üçgenin tam bir cadı kazanı nıteliğindeki Kafkasya ayağında yer alan Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan'daki milliyetçi akımlar... Ve Türkiye'nin Azerbaycan'la iliş- kiierinin özelliği... Üçgenin üçüncü köşesini oluşturan Orta- doğu'da ise hızla tırmanan Arap-israil ger- ginliğinin yoğunlaştırdığı kara bulütlar... Sov- yet çekilmesinin yaratmaya başladığı denge- sizlikler... Irak ve Suriye'nin Fırat suları yü- zünden Tiirkiye'ye dönük olumsuz yaklaşım- lan... İran... Arap dünyasına karşı Ankara'- da genel olarak hissedilen düş kırıklığının, Türk-İsrail ilişkilerine olası etkileri... Bunlarm tümü Türkiye'de gündemin en üst sıralarına dış politikayı ve ulusal güven- lik stratejisini getirip olurtmuştur Bu alan- larda ülkemizin öncelıklerinı ve sonralıkları- nı gözden geçırip yeni bir sıralamayı belirle- mek durumundayız. Uzak ve yakın tarihimizden kaynaklanan zengin deneyimlerimizin bu işi kolaylaştıra- cağına inanıyoruz. Hele bir de bu işi yaparken demokrasi ve insan hakları sicifimizi düzeltebilirsek, ma- nevra alanımız daha da genişleyecektir. Demirel: Devletîn itiban yok Anadolu tarihine milyarlar yağdı ÖZGEN ACAR NEW VORK — Texaslı "müf- lis milyarder" kardeşler, dün ge- ce Nevv York'ta düzenlenen müza- yedede dünya eski eser ve antik sikke piyasasını alt üst etti. Mü- zayedeyi yürüten "Sotheby's'in bir yetkilisi "Bu, yüzyıhmızin an- tika müzayedesi olmakla kalma- dı, önümıizdekj 10 yıl boyunca pi- yasadaki fiyatı etkileyecek bir açık- arlbrma oldu" dedi. Dört saat gibi şimdiye değin gö- riilmemiş uzunlukta suren açıkart- tırmadan sonra müzayede evinin sorumlusu Richard Keresy, Cum- huriyel'e "Bu geceki saltştan 12.5 milyon dolar (32.5 milyar lira) beklerken, 20 milyon dolan aşan (52 milyar lira) bir basılal elde et- tik. Bu bir rekordur" dedi. 1990 bütçesi göz önüne ahndı- ğı (akdirde bu rakam, Türkiye'de bilımsel arkeolojik kazılara kultür ve maliye bakanlıklanmn ayırma- yı uygun gördükleri 1.5 milyar li- ralık bütçenin, 35 kalını ya da ka- çakçıların elinden tümülüsleri kurtarmak için öngörülen 40 mil- yon liranın ise 1300 katını buluyor. Keresy, dün geceki satışın üç ay- rı bölümde yapıldığını anımsattık- lan ve "her üç dalda da toplam sa- ttş dünya rekorlan kınldıgıaı" söyledikten sonra rakamlan şöy- le açıkladı: 1. 165 parça antik sikke: 8.663.050 dolar (20.5 milyar lira), 2.. 16 parça seramik vazo: 5 229S50 dolar (13.5 milyar lira), 3.''37 bronz eser: 8.168.250 dolar (16 milyar lira). Petrol zenginliğini gümüş tekeli ile ikiye katlama peşinde koşarken piyasa oyunlannda tökezleyen Te- xaslı Nelson Bunker Hunl ve Wil- liam Herberl Hunl kardeşlerin vergi idaresi ile alacaklılarına borçlarını ödeyebilmeleri için "if- las masası"nın zoru ile önceki ge- ce "Sotheby's"de yapılan müzaye- dede koleksıyonlarırun ancak 'bir böliımu' satışa çıktı. Müzayededen ilginç baa önem- li satışları ya da Türkiye ile bağ- lantısı olanparçalan şöyle özetle- yebiliriz (rakamlara "Sotheby's"in yüzde 10 komisyonu dahil): 1. 1973 yılında New York Met- ropolitan Sanat Müzesi'nin (MET) 1 milyon dolara (2.6 mil- yar liraya) o zaman satın aldığı İ.ö. 520 yılında yapılmış bir sera- mik vazo (krater) 1 milyon 760 bin dolara satıldı. Bu satıştan 600 bin dolar bekleniyordu. METteki ese- rin hemen hetnen tam oluşu ile kı- yaslandığında paramparça olan bu eserin ustaca restore edildiğı görülüyor. Özelliği, müzayedeci- lerin deyişiyle "Bugiinün V'an Gogh'u neyse, İ.Ö. 6. yy'de Euph- ronios adlı ressam da aynı deger- deydi. Her iki krater bu ressamın imzasını taşıyordu." 2. Aynı ressamın küçük bir se- ramik kabı (Kylix) 400 bin dolara satılır diye tahmin yürütülürken, müzayedeyi yönetenin tokmağı 742 bin 500 dolara (yaklaşık 2 mil- yar lira) indi. 3. fsa'dan beş-on yıi önce ya da beş on yıl sonra yapılmış 40 san- timlik bir Romalının bronz büstü 577 bin 500 dolara New Yorklu ünlü bir antikacıda kaldı. Tahmi- ni fiyat 550 bin dolardı. 4. İ.Ö. 410 yılında Sicilya'da ba- sılmış 43 gramlık "Agrigentum dekadrahmisi" adı gizli tutulan bir alıcıya 572 bin dolara (yakla- şık 1.5 milyar liraya) satıldı. Böy- lece 'müzayede antik sikke satış rekonı' kırıldı. Günes Tanrısı He- lios'u gün doğuşunda Hindistan'- dan gün batışında Okyanus neh- rine doğru dört atlı arabasıyla Dd Osmanlı elçisi uçarcasına koşarken gösteren ve dünyada ancak sekiz benzeri olan bu sikke 600 bin dolarlık bireysel antik gümüş satış rekorunu kıra- madı. Bu rekor Hasan Sanbaş - Abdiilgani Hüzmeli ikilisinin Türkiye'den kacırıp Amerika'da pazarladıkları bir Atina dekad rahmisine ait olup 600 bin dolar- dı. Müzayededen önce bu sikke ufak bir kaza gecirdi ve üzerinden yarım pirinç büyüklüğünde bir parça koptu ve geçici olarak ya- pıştınldı. Sikke, bu özürüne kar- şın yine de dünya müzayede reko- runu kırdı. 5. Gecenin beklenmedik sürp- rizini 120 santim yüksekliğindeki bir RomaJı çıpiait genci gösteren bronz heykel yaptı. 1.2 milyon do- larlık tahmine karşılık, öteki eser- ler kıran kırana kapışılırken il- gi görmedi ve yarıdan da ucuz bir bedelle 539 bin dolara bir Japon antikacısına satıldı. 6. Müzeyedede 43 gram ağırlı- ğında t.Ö. 465 yılında Atina'da Persleri yenilgiye uğralmanın za- fer anısı için bastırılan, 1922'de Yunanistan'da bulunmuş bu sik- kenin alcıbeti merakla bekleniyor- du. ö n tahmin 330-550 bin dolar- dı. özelliği, 1984 yılında Elmalı- dan kaçırılan 'yüzyılın definesi 1 nde bulunan 14 Atina dekadrah- misi ile karûefbluşuydu. Kardeş- leden birinin 600 bin dolarlık re- koruna az önce değinilmişti. Türk hükümetinin 13 Atina dekadrah- misiyle birlikte defınenin tümü için Boston'da açtığı dava sikke pi- yasasını alt üst etti. En azından 10 kadar koleksiyoncu ve sikke tüc- can Cumhuriyet'e ayn ayn ancak şu ortak görüşü belirttiler: "Tiirk hukümeti ile mahkemelik Atina dekadrahrailerinin hiç olmazsa önemli bir bölümünün Türkiye^ ye dönecegine inanıyonız. Tiirk hükümetinin eline gecince, bunlar sıfır değerle sergilenecegi ve sik- ke pazanna hicbir bicimde çıkma- yacagı için şu anda tek vasaJ ve alı- mı mümkün olan bu sikke büyük ilgi lopladı. Elmalı definesindeki- lerin kalitesinde olmayan bu sik- ke 528 bin dolara salıldı. CMduk- ça iyi bir fiyaL" 7. Gecenin en önemli sürprizi- ni ise bir avuçiçi büyüklüğünde bir bronz at heykelciği yaptı. Romalı bronz büstünü de alan New York- lu antikacı, Etrüsk aîına 175 bin dolarlık ön tahmine karşılık 517 Ana Tannça'ıun kimlik kartı Burdur'un Hacılar köyü yakınJannda bulunan "'Aaa Taança" heykeli Kalkeolitik devre ait. Boyıı 8.8 cm. olan heykel pişmiş topraktan yapılmış. Yazının olmadi|! dönemiere ait olduğu için heykelin ne zaman yapıldığı konusunda ancak karbonla tarihleme yapılabiliyor. Buna göre, Ana Tanrıça heykeü M ö &XX> yılının 6. yüzyılma, yani yaklaşık 5500 yilına ait. Başta Hacılar ve Çatalhdyük olmak üzere Anadolu "nun pekçok yerinde Ana Tanrıça heykelleri buhınuyor, ancak elde yapıldığı için hiçbiri diğerine benzemiyor. 344 parça eserin sergilendiği Viyana'da, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nden götürülen iki tannça heykeli buhınuyordu. (Boştarafı 1. Sayfada) görülüyordu. . Bu iki tabloyu, Stockholm'de saray ressamının öğrencisiyken Avrupa'ya asillerin resimlerini yapmaya giden ve daha sonra ho- casmın yerine saray ressarnı ola- rak dönen, yaptığı Osmııûı eJci ve Yeniçeri resimleri ile bugün Isveç müzelerini süsleyen George Engel- hard« Schroeder'in yaptığı bi- liniyor. Bu iki tablonun "Bir oumaralı alıcısı" gözü ile görülen Türk Dı- şişleri Bakanlığı'mn, her iki ese- rin sanatsal içeriği dahil, Türk diplomasi tarihi açısından da bi- rer belge niteliği tasımadığı gerek- çesiyle müzayedeye ilgi duymadığı ve bu nedenle meydanı boş bulan New YorK lakı lıaııu ^cn^ınicıin fiyat rekabeti yatattıkları gözlendi. Paris'te "Üçiincii Napolyon dönemi" ağırlıklı antikacılık yap- tığını söyleyen Can Koro adlı genç Türkün azimli bn: biçimde Iran- lılar arasından sıyrılıp iki tablo- yu 40 bin dolara aldığı kapattığı görüldü. Can Koro, yüzde lOkomisyon ile birlikte tabloya 44 bin dolar- lık (yaklaşık 115 milyon lira) çek yazdı. Müzayedede ayrıca Osmanlı Sultanı 1. Mahmud'un bir ferma- nı 10 milyon liraya, 1. Abdulha- raid'in fermanı ise 12.5 milyon li- raya müşteri bulurken bazı el yaz- ması Kuran ya da Osmanlı Impa- rator minyatürleri de 2.5-5 milyon lira gibi düşük fiyata satıldı. bin dolar ödedi. 8. Kökeni açıklanmadığı için Türkiye ya da başka hangi ülke- lerden geldiği belli olmayan değer- li eserleri bir yana bırakacak olur- sak Türkiye bağlantılı bazı eser- ler ise dün gece gerçekten önemli sürprizler yarattı: a) New York Metropolitan Sa- nat Müzesi'nde bulunan bir gü- müş vazonun 50-60 yıl sonra ya- pılmış bir bronz su testisi ya da ölü külü gömmeye yarayan 48 cm yüksekliğindeki kaba 100-150 mil- yon liralık tahmin yapılıyordu. Sa- dece bu eser için müzayedpcinin tokmağı 451 bin dolara (1.2 mil- yar liraya) indi. Türkiye'deki tü- mülüslerden kaçırıldığı öne sürü- len bu bronz testiye verilen para, Türkiye'nin 1990 yılında tümülus- leri kurtarma için öngorduğü büt- çenin 11 katı. Kültür Bakanlığı bir yandan kazılar için gerekli ödene- ği ayırmazken bu tür müzayede- lerin kataloglarını en azından Ka- palıcarşı'dakiler kadar önceden iz- leyip inceleme geleneği olmadığı için bunlara da müdahale edemi- yor ve kaçak eserlerin uluslarara- sı müzayedelerde 'aklanmasına' yol açıyor. b. Antik Foça'da İ.Ö. 575 yılın- da altın - gümüş karışımı elek- trumdan yapılmış dünyanın ilk sikkelerinden ve bir benzeri daha bulunmayan 16.5 gram ağırlığın- daki sikkeye 70-100 bin dolar (250 milyon lira) tahmin yapılıyordu. Müzayedecinin tokmağı günün bu ilk sikkesinin açıkarttınmmda 308 bin dolara (yaklaşık sekiz yüz mil- yon liraya) indi. Bir Türk bu sik- keyi en yakın müzeye götürse ken- disine verilecek para taş çatlasa 1-2 milyon liraydı. Parası da dö- ner sermaye bürokrasisinden kur- tuiabilirse ancak aJtı ay sonra öde- nebilecekti. c) Haftalarca önce dağıtılan ve katologda açık seçik 1976 yılında Türkiye'de bulunan bir deflneden geldiğinin (kaçırıldığının) yazıldı- ğı, dünyada ancak üç tane oldu- ğu söylenen bir Roma altın sikke- sine 85 bin dolar tahmin biçiimiş- ti. Bu rakamın iki katını da aşa- rak 215 bin dolara (yaklaşık 550 milyon liraya) satılması ilgi uyandırdı. d) İ.Ö. 575 yılına ait ilk sikke örneklerinden Aslanlı Foça elek- trumu 50-80 bin dolar yerine 126 bin dolara (yaklaşık 330 milyon li- ra) pazarlandj. e) Erdek'in Kyzikos antik ken- tinde aşık kemiği ile kumar oyna- yan ve bir ton balığı resmi bulu- nan İ.Ö. 350 yılına ait 16 gramlık elektrum sikke 10-15 bin dolar ye- rine 30 bin dolara (78 milyon li- raya) müşteri buldu. f) Muğla'nın Ula ilçesi ile tz- mit'ten gelen eski sikkeler de mil- yonlarca liraya pazarlandı. Ana Tanrıça (Baştarafı 1. Sayfada) en kısa zamanda bu tarihi kültür değerinin bulunacagını ummak is- tiyonız" dedi. Öte yandan Kültür Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıkla- mada "Ana Tannça" he>'kelciğinin çalınmasmdan sonra konunun Iıı- terpol'e iletildiğı bildirildi. Bakan- lığın açıklamasında, sergiye katı- lan tüm eserlerin sigortalı olduğu da kaydedilerek şu görüşlere yer verildi: "Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve tstanbul Arkeoloji Müzesi'n den seçilen eserler başta olmak üzere 19 müze ve 2 üniversiteden temin edilen 444 parça eser sergi- lenmek üzere 22 Mayıs 1990 gü- nü Viyana'ya gönderilmişti. Ba- kanlıgımız ile Avusturya Bilim ve Araştırma Bakanlığı arasında ira- zalanan protokolle, eserlerin ko- runmasına yönelik her türlü gü- venlik tedbirinin Avıısturya hukü- meti tarafından aluıacagı taahbüt edilmiş, ayrıca 'devlet guvencesi belgesi'ne dayanılarak her parya sigorla ettirilmişti. Olayla Ugili olarak araştırma ve soruşturma gerek bakanlığımız gerekse Avus- turya güvenlik makamlan larafın- dan titizlikle takip edilmektedir. Bakanlığımız ayrıca çaiınan eser- le ilgili olarak tçişleri Bakanlığı aracılığıyla Interpol'e dunımu bii- dirmiş ve uluslararası çapta soruş- turmanın >apılması için gerekli tedbirierin aiınmasınt talep etmiş- tir." (Baştarafı 1. Sayfada) sağlığı dileğinde bulunmak için dün Bitlis'in Hizan ilçesine gitti. Demirel, Hizan'a geçmeden önce uçakla geldiği Van'da düzenlenen bir mitingde konuştu. Van Havaalanı'ndan konuşma- nın yapıldığı hükümet meydanına uzun bir konvoyla gelen bemirel'e yol boyunca 30-40 kadar süvari eşlik etti. Demirel, Van'da vatan- daşlara seslenirken özellikle son günlerde yoğunlaşan bölgedeki olaylara değindi. Demirel, vatan- daşlardan "Ülke yanlış ellerde yönetiliyor" diye devlete küsme- melerini istedi ve şöyle konuştu: "Antalya'dan 5 yüdızlı olel ma- kaslamak iyi, benim bunlara bir şey dedigim yok. Ama Van'da da bir şeyler olsun. Devlet 'Zenginleştireceğiz' diye geldi, köyluyü fukara etti. Bölgede her gün insanlar öldüriilüyor. Buna karşı sözde tedbir alınıyor. Sür- gün. tedbir değildir. Benim vatan- daşımın tepkisini çekmekten bu iilkenin insanlannı devletten so- gutmaktan başka bir işe yaramaz. Buna sonuna kadar karşı çıkaca- gız. 24 saat size kapımız açık. Bir haksızlık olursa bizi arayın, bize büdirin. 'Ne yaparsınız?' demeyin. Çok şey yapanz. Haksıziık yapan- lann fitü fitil burnundan getiri- riz.", Ulusal sorunlann susarak değil konuşarak çözümleneceğıni belir- ten Demirel, daha sonra şöyle dedi: "Milli meselelerin konuşuima- sını istismar sayanlar âdeta her şe- ye sansür koyma hevesinde. Ya- sakçı, (akatları tükenraiş, olayla- nn altında ezilmiş olan; yönetici- lerdir. Ülkemizin bu aziz köşesin- de kan dökülüyor ve bu 7 senedir devam ediyor. Kan dökülmeye başlandıgı zaman da gazel oku- yorlardı. Bugün de aynı denizler- de gazel okuyorlar. Yainız geçen 18 gün zarfında 54 vatandaşımız hayabnı ka> betmistir. Bu kan dur- malıdır. Çankaya'ya IBM makine- si koyup Merkez Bankası'nı denet- leroeye kaikışacak olanlara, bir IBM de her gün hayatını kaybe- denler için koymalannı tavsiye ediyoruz. Bir tarafta kan dökülur- ken bir tarafta zevk ve sefada olanlar devleti tesadüfen elierine geçirmişlerdir ve tepe tepe kulla- myorlar. Yetim hakkının, devlet malının içine ganimet gibi dalmış- lardır. 'Ne koparırsak kârdır' de- yip yerlerini bırakmamak için di- rcnmektedirter. Yurttaşlara, "Her gecenin saba- bı vardır. Bu gecenin de bir saba- hı var" diye seslenen Demirel, dev- letin hac skandalında da vatandaşı aldatuğını söyledi. "Hani dış ül- GÜÇLÜKLE GELDİ — DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, AP eski milletvekillerinden Zeynela- bidin Inan Gaydalf nın taziyesine katılmak üzere gittiği Van'da halka hitap etti. .Miting alanına güçlükie giren Demirel ilginç pankartlarla karşılandı. (Fotoğraf: AA) kelerde itibannız vardı? Hiç ol- Başkanı'na yükJemek yetmez. Ko- mazsa Suudi Arabistan'da itiba- nnız olsaydı. Hadi bakalım, tuhın verdiginiz sözii" diye hukümeti eleştiren Demirel, hac skandalı ve Diyanet Işleri Başkanı'nın istifa- sı konusunda gazetecilerin soru- larını yanıtlarken de şunları söyledi: "Bn çok önemli bir olay, birisi tarafından ödetımeliydi. O da Di- yanet İşleri Başkanı'na çıktı, ama hac olayını sadece Diyanet tşleri nu aynı zamanda siyasi bir olay- dır. Sadece Diyanet tşleri Başka- nı'nın harcanması bu işi bitirrnez. Olay hukümeti silkeleyeeek kadar önemlidir. Vatandaşlara söz verip bu sözıi yapmamak kadar ayıp bir şey düşünemiyorum. İlgili baka- nifl isöfasi bile yetmez. Deviet ver- digi sözü tutmamıştır. Dolet, ili- baraz haie düşmüştür. Devlet, Su- udi Arabistan'da çok kötü mna- mele gönnüştiir. (Baştarafı 1. Sayfada) ihale yoluyla satışa çıkardı. Bu bi- nalar "tnönü Meydanı ile Osmanlı Sokagı'na bakan altında dört dükkân bulunan kâgir apartman, meydana bakan ve altında bir dükkân bulunan kâgir apartman, Osmanlı Sokağı'nda altında garaj bulunan işhanı ve Sıraselviler Caddesi'ndeki 130 bağırasız bö- lümden oluşan kâgir işham"ndan oluşuyor. Emlak Bankası, bu binalar için yapbğı ihale duyurusunda, 36 mil- yar lira muhammen bedel istedi- ğini beiirtmişti. Büıalan satın alan Japon Atakindai Gnıbu'nun ise toplam 40 ila 50 milyar lira ver- meyi kabul ettigi, ancak bn mik- tann 10.5 milyannı peşin, geri ka- lanını da 6 ay içerisinde taksitle verecegi ögrenildi. Kendi deyişiyle "1957 yılında babasından aldığı 97 bin lira sermayeyle" iş hayatına atüan ve 1980'li yılların başında iş dünya- sının en parlak adlanndan biri ha- tine gelen Erdoğan Demirören, ay- CUNEYT ARCAYUREK yazıyor (Baştarafı 1. Sayfada) derdi yok. Olanca güzelliğiyle dünyanın, yaşamın tadını çıka- nyorlar. Türkiye çağı yakalamış, bir omuz silkişiyle Batı'yı nere- deyse sollayacak. Sonra çarşıyı pazarı, kıyı kentine özgü iskelelerdeki kü- çük kahveleri gezdikçe, insan- larla söyleştikçe, zaten bunalan yüreğiniz daha bir sıkışıyor. Başlarda çekingen duran, söy- setin tatile çıkmadığını yansıtı- yor. O da olmasa gazete baş- lıklan palavradan haberlerle dolup taşacak. Zaten basın da id«re-i maslahatçı. Hac rezaleti yok, pahalılık derseniz halk za- ten alıştı, boşver. Bu ve benze- ri bütün derinlemesine olaylar, bizim basında tek sütuna, ar- ka sayfalara sıkışıp kalıyor. TO ise dün Dalaman'da de- netimlerde. Tabii tepeden de- leşinin tadına varamayanlar, bir. netimlerde. Bayramda 10 gün süre sonra yüreklerindeki acı- daha tatile gidecekmiş. Tabii kı- yı, ıstırabı boşaltıyorlar. İktidarı yı kentlerinde. Anadolu doğu- köşeye sıkıştırarak bir an önce dan batıya yanarken dünyayı te- TÖ ile sürgitlerinden kurtulma- peden seyredenlerin umurun- mızı sağlama becerisini göste- da mı dünya? 10 yılın getirdiği remeyen muhalefet, bu küçük görkemli kalkınma masallarıy- topluluklardaki sorgu sual ey- la TV'den adeta insanla alay leyenleri zahmet edip dinleye- ediyor. Bütün bunları sade in- bilse kuşkusuz şaşıracak. san izliyor, görüyor ve şöyle di- Muhalefetin halka duyurdu- yor: Böyle muhalefete böyle ğu slogan, 1992'ye kadar daya- iktidar! nın. İktidarın halka sindirdiği 1992'ye kadar TÖ'yü de ANAP'ı da çekin. Ha Aii ha veli. Bir yer- de iktidarla muhalefet slogan- larında fark yok. Kıyı kent söy- leşilerinde 1992'ye kadar kur- tuluş kapısının artık açılmaya- cağını gören insanların tedir- ginliği hemen saptanıyor. Çare- sizlik 2 yıllık umutsuzluğa dö- nüşmüş. Bu saptamaya ANAP inanmaz. Çünkü başı goklerde. Ana muhalefet, küçük meydan nutukları ile doyuma ulaşmayı bir yana bırakıp ınsanlarla söy- leşebilse sadece iktidardan de- ğil, muhalefetten de geniş ya- kınıları dinleme fırsatını yaka- layacak. Nerede muhalefet? Halka in- meyi asla beceremeyen bir mu- haiefet, bugün Kopenhag'da, yarın Tunus'ta dışa açılıyor. Bel- ki oralardan da daha uzun boy- lu gezilerde, dış dünyalarda. Ortalarda bir Demirel geziniyor. Kongre bahanesiyle hiç degil- se halkın duygularını dile geti- riyor, iktidarın istediği gibi siya- İnsanlar önder arıyor. İnönü kişi olarak demokrat, bilgili, esprili, sosyal demokrat kural- ları dili döndüğünce soylemek- te başanlı Amakıtlelerı sürük- lemede, kitlelerin istediği gibi dertlerin açığa vurucu biçimde çıkmasında yok ortada. Diyor- lar ki 'Bize kitleleri alıp götüre- cek, sözüyle, davranışıyla bir nefeste yurdu ayağa kaldırıp bir rüzgâr olup çıkacak lider gere- kiyor. İşler o kadar olgunlaştı ki siyasal gelişme bu kerteye da- yandı. İktidarın başarısızlıkla- rından başarı yoluna açılmak yeterli olmuyor, insanlar indin- de yeterli görülmüyor artık. Siyaseti bir spor gibi kabul edersek "Ben boyleyim, daha iyisini bulursanız ne âlâ" diye dayatmalar kişisel olarak ge- çerli sayılabilir. Ne çare, sade insanları doyurmuyor, kitlelerin yüreğini serinletmiyor Bir haftalık tatil söyleşilerin- de bu yargılar, bu duygular pe- kişiyor m zamanda büyük bir "emlak knüı"ydı. Ankara Pazarları, Mi- langaz, King Ctel, Istanbul Umum Sigorta gibi çok çeşitli şir- ketlerin sahibi olan Demirören, sanayiden inşaata, sigortacılıktan ticarete kadar hemen hemen her dalda faaliyet gösteriyordu. Demi- rören, emlak satın alma konusun- daki yöntemini de henüz yıldızı sönmeye baslamadan önce şöyle anlatıyordu: "Ben brr sene başın- da, bir yılda ödemek şaroyla gayri menkul aiınm. Hayatımda hiç pe- şin parayla gayri menkul alnu- dım." Ancak 19801i yılların ikinci ya- rısında, bankalara olan kredi borçlarım ödeyemez duruma ge- len Demirören, eiindeki gayri menkulleri, borçlanna karşılık el- den çıkarmaya başladı. "24 Ocak Kararian"nırı yok ettiği işadanı- lanndan biri sayılan Demirören, önce 2 milyon dolar karşılığı al- dığı King Otel'i Yapı Kredi Ban- kası'na olan borçları nedeniyle 4 milyon dolara sattı. Daha sonra Boğaz'daki yalısı yanan Demirö- ren, bunu sigortadan para almak için kendisinin yaktığı yolunda suçlandı. Bütün gayri menkullerini ken- di adına değil de şirketleri adına satın alan Erdoğan Demirören, en çok Emlak Kredi ve Anadolu ban- kalanna borcu buiunuyordu. Em- lak Kredi Bankası'na yaklaşık 17 milyar, Anadolu Bankası'na da 4 milyar lira borcu olan Demirören, bu bankalarla görüşmeye oturdu. Önce Bahçekapı'daki Banco di Roma binasını 2.5 mılyarlık bor- cuna karşıhk Emlak Kredi Banka- sı'na devreden Demirören, daha sonra Taksim'de Maksim Gazino- Bir demokrat ülkede halkın nabzına. temayiiUerine dikkat eden bir hükümet olsa bunlann her gün istifasına sebep çıkıyor, dökülüyorlar. Hac skandalı da hükümetin istifası için yeterli ne- dendir." Demirel, temmuzda uygulana- cak memur maaş katsayısı ile il- gili bir soruyu yanıtlarken de enf- lasyon durdurulmadıkça apklana- cak rakamın bir anlam taşımadı- ğını belirtti. su'ndan The Marmara Oteli'ne (o zamanlar Etap Marmara Oteli) kadar olan 'ada'sını devretmek zo- runda kaldı. Anlaşma henüz iki banka birleşmeden sağlandı. Emlak Bankası, daha 1988 yı- lında değerinin 25 milyarı aştığı tahmin edilen bu gayri menkuller için bazı projeler geliştirdiyse de sonradan bunları elden çıkarma- ya karar verdi. Japon Atakindai Grubu ise bu sırada devreye gir- di. Japon grubunun da binalan el- den geçirip onararak ya da yıkıp yeniden yaparak ileride satmayı dttşOndüğü söyleniyor. Ancak bu konuda henüz kesin bir bilgi alı- namadı. Japonların büyük taahhüt ve emlak şirketleri, son iki yıldır bü- tün dünyada atağa kalkmış du- rumdalar. YaJnızca geçen yıl Ame- rika Birleşik Devletleri'nde 14.8 milyar dolarlık gayri menkul "kapatan" ve böylece bu ülkede- ki emlak varlıklannı 57.7 milyar dolara çıkaran Japonlaı, Ameri- kalılar tarafından "kaşknyla" kar- şılanıyor. Bu konuda Amerikalı- lar iki görüş arasmda bocalıyor- lar. Kimileri "milU servetimiz el- den gidiyor" diye yakınırken, ki- mileri de mülkiyetin ve paranın "vatansız" olduğu şeklindeki libe- ral ilkeyi savunuyor. New York- taki Amerikalılar için bir tür ulu- sal kültür simgesi sayılan Rocke- feller Center'ın bir bölümünün Mitsubishi Emlak Şirketi tarafın- dan satın alınması. ABD'de bü- yük tepki yaratmış, ABD basını Mitsubishi'nin bu "atağını" Ja- ponların ikinci Dünya Savaşı yıl- larında yaptığı Pearl Harbour baskınına benzetmişti. • 'Çıplak Süah' savcılıkta Dışişleri. Bakanlığı film konusunda Ankara ile Tahran arasındaki sorunun hukuksal düzeyde ele ahndığını ve diplomatik kanaldan yeni bir girişimin söz konusu olmadığını söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) — Ayetullah Humeyni'yı ka- rikatürize eden sahnelere yer ver- # diği gerekçesiyle İran tarafından gösterimi yasaklanması istenen 'Çıplak SiialT (Naked Gun) fılmi- ne ilişkin sorun, Dışişleri Bakan- lığı tarafından cumhuriyet savcı- lığına iletildi. Bakanlık Sözcüstt Mnrat Sungar, Amerikan United International Pictures (UIP) ya- pımı 'Çıplak Silah' konusunda Ankara ile Tahran arasındaki so- runun hukuksal düzeyde ele alın- dığıru ve diplomatik kanaldan ye- ni bir girişimin söz konusu olma- dığını söyledi. Sungar, haftalık basın toplantı- sında bir soruyu yanıtlarken, "Çıplak Silah" fılminin denetim- den gectiğini anımsatarak, "Dışiş- leri olarak şu anda yapabilecegi- miz bir şey okhığunu zannetmiyo- nız. Bu konunun savcılığı ilgilen- dirdiği görüşündeyiz. Bundan sonraki gelişmeler savcüıgın kara- nna göre olacaktır" dedi. Dışiş- leri Bakanlığı'mn konuyu diplo- matik bazdan hukuksal baza kay- dırmasında, Dışişleri Bakanı AH Bozer'in 25 haziranda Tahran'a yapacağı ziyarete gölge düşürme- rae kaygısı etkiü oldu. Henüz res- men açıklanmayan bu ziyaret ön- cesinde Tahran'la 'gerUimli bir h«va' yaratmak istemeyen Anka- ra'nın, 'Çıplak Silah' filminin gösterimden kaldınlması ya da Humeyni'yi rencide ettiği öne sü- rülen sahnelerin kesilmesi yönün- deki istemi, diplomatik bir giri- şimle karşılanması olasılığı orta- dan kalktı. Sungar, bir başka so- ru üzerine tran'ın istemi konusun- da daha önce Hindiftan'la Tür- kiye'nin arasında Midnight Ejq>ress'- 'Geceyansı Ekspresi' ve 'Gandhi' filmlerinin karşılıklı ola- rak gösterimden kaldınlması ola- yına benzer bir mütekabiliyetin de söz konusu olmayacağınj belirtti. Dışişleri Bakanlığı'mn Tah- ran'la pürüz istemeyen tutumu, kaçakçılıkla suçlanan Müsteşar Müfit Özdeş'in eşy alannın aran- ması olayında da belirginleşti. Sözcü Sungar, dün bu konudaki sorulan yanıtlarken Tahran Bü- yükelçiliği Müsteşan Müfit öz- deş'in geri cekilmesi yönünde İran'dan bir takp obnadığını, An- kara'nın da böyle bir eğüim taşı- madığını ifade etti. OKTAYAKBAL Aliağa'ya ret kararı (Baştarafı 1. Sayfada) ile karar verildi" denildi. Bağımsız Izmir Milletvekili Ke- mal Anadol'un Aiiağa Termik Santralı'yla ilgili Danıştay'a açtı- ğı dava sonucu verilen yürütmeyi durdurma karanna Başbakanlık- ın itirazı reddedildi. Danışuy Idari Dava Daireleri Genel Kurulu'nda görülen dava- da, Danıştay Savcısı Ülkümen Os- manoğlu, Başbakanlık'ın başvu- rusunun reddine karar verilmesi- ni isterken "Yüriitmenin 90 gün süre ile durdurulması hakkında 2 J.1990 günlü Danıştay karannın kaldınlmasını gerektirecek bukuki ve maddi bir sebep degişikligi or- taya çıkmadığından bu konudaki idare itirazının reddine karar ve- rilmesinin uygun olacağı düşünül- müşrur" diye görüş belirtti. Genel kurul kararında santral yapımına ilişkin kararnamenin, 10.4.1990 günü yayımlanan Resmi Gazete'de ek kararnameyle değiş- tirildiği belinilerek "tdari Dava Daireleri Genel Kunılu'nun ilk de- rece mahkemesi olarak görevinin kalmaması nedeniyle dava dosya- sı, görevli 10. Danıştay Dairesi- ne gönderilmiş, idarenin, yüriit- menin durdurulması karanna iti- razı üzerine, itirazlan incelemek- le görevii Idare Dava Daireleri Ge- nel Knrarâ'na intikal etmiştir" de- nildi. Karar bölümünde aynca itiraz- lan inceleme görev ve yetkisinin Idari Dava Daireleri Genel Kuru- lu'na ait olduğu vurgulanarak so- nuç olarak şu görüşlere yer veril- di: "...Bu durumda yüriitmenin dnrdurulması istemleri hakkında tdari Dava Daireleri Genel Knru- lu'nca verilen kararlara itirazın ya- sal olarak raümkün olmadığı an- laşıldığından, inceleme olanağı bulunmayan davalı idare itiraamn incelenmeksizin reddine oy çokhı- gu ile karar verildi..." .Aiiağa Termik Santralı'yla ilgili Danıştay'a dava açan Bağımsız Milletvekiü Kemal Anadol, Idari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun aldığı karardan sonra şunlan söy- ledi: "Termik santral için ısrar eden hükümet, çıkardıgı kararnameier- le hukuka karşı hile yolunu seçi- yordu. ama şimdi bukuktan bir ders daha aldı. Türkiye'nin, Tiirk insanının tavnna karşın, bu ısra- nn anlamsızlığına yeni bir huku- ki cevap verilmiş oldu. Bu karar- ia olay yeni bir aşamaya geldi. Santralda bu kadar ısrarcı olan- lann niyeti olsa olsa Japon serma- yesiyle içli dışh hale gelmenin di- leğidir. Santrala karşı mücadele- raiz bundan sonra da sürecek..." İZMİR'den HİKMET ÇETİNKAYA Sürücü ehliyetimi kaybettim. Geçersizdir. ULYA DOSTLAR (Baştarafı 1. Sayfada) nın birleştikleri nokta, ANAP Ge-. nel Başkanı ve Başbakan Akbu- lut'un canını bir hayli sıkmıştı. Ne diyordu il ve ilçe başkanla- rı: — Oyumuzun arttığı filan yok. Halk bizden iş bekliyor, muhalif belediyelere saldırı değil. Oysa başkanlık divanı kış uykusundan yaz uykusuna girdi... Kendileriyle konuştuğumuz ki- mi il ve ilçe başkanları, "Patron çok kızdı bize" deyip ekfiyorlar- dı: — Kendimizi kandırmaktansa gerçeği söylemek daha yararlı- dır... Sorduk: — Eleştiriler karşısında Sayın Akbulut nasıl tavır aldı? Yanıt: — Her zamanki gibi sakindi... Akbulut şöyle diyor il ve ilçe başkanlarına: — Birlikte çalışacağız. Eleşti- rilerimiz kırıcı olmayacak. Bizi iç- ten bölmek isteyenler var. Yılanın başı küçükken ezilmeli... Kimi il ve ilçe başkanları "iç- ten bölünme" sözlerine oldukça alınmışlar. Şöyle diyorlardı dün sabah konuşurken: — Eleştirmeye eteştirmeye bu- gûnlere geldik... Akbulut, toplantı sırasmda "Bol keseden atmayın" diyor 19 ağustosta yapılacak 14 yeni ilçe ve bir beldedeki yerel seçimler için. Getirilecek hizmetlere deği- nirken de "Çok şey veririz" de- meyin uyarısında bulunuyor. Gerçek bir öykü mü yoksa "ba- şı ezilecek" ANAP'lıların bir tür uydurması mı, bilemiyoruz. Yeni ilçelerden birine bir bakan geli- yor ve soruyor: — Dileyin benden ne dilerse- niz! İlçe halkı "Ne dileyelim" diye düşunmeye başlıyor. Bir süre suskunluk oluyor. Gençlerden bi- risi ayağa kalkıp dileğini iletiyor: — Bizim futbol takımı üçüncü lige alınsın Sayın Bakanım... Özel kalem müdürü not alırken bakan yanıt veriyor: — ilgili bakana ileteceğim... Başka dileği olan? Yaşlı birisi ayağa kalkıyor, şa- kaklarını ovuşturup bakana ses- leniyor: — Sen o ilgili bakan değil mi- sin be oğlum? Bakan yanıt veriyor: — Evet, ben spordan sorum- lu Devlet Bakanıyım. ANAP'ın içi fokur fokur kaynr- yor... Hasan Ce/al Güzel ve arka- daşlan, Veysel Atasoy'un istifa- sından sonra örgüt tabanına da- ha sıkı sanldılar. Güzel'e destek verenler "Sonuna kadar müca- deleye devam" diyorlar. İl ve ilçe başkanlarıyla ikili ilışki kurmayı yeğliyorlar, tabanın nabzını tutu- yorlar. ANAP tavanından tabanına doğru yayılan bir söylenti ise şu: — Kimi istifalar şimdilik durdu- ruldu. Ama 30-40 milletvekili ANAP'tan ayrılmaya kararlı. Hasan Celal Güzel, Ekrem Pakdemirli, Metin Gürdere, Gök- han Maraş'ın ANAP'tan ayrılma- yacaklarına kesin gözûyle bakı- lıyor. Ancak Necmettin Karadu- man'ın bir süre daha beklemeyi yeğlediği söyteniyor. ANAP Genel Başkanı ve Baş- bakan Yıldırım Akbulut'un, "Par- timizi zayıflatmak isteyenleri ken- di içimizde boğalım" demesi, hatta "Yılanın başı küçükken ezilir" sözleri, bir çalkantı döne- mini actkça yansıtıyor. Şimdi tüm gözler 19 ağustosta yapılacak 14 ilçe ve beldedeki secimlerde. Na- sıl olsa 7-8 tanesi "çantada keklik" olduğuna göre ANAP ye- ni bir moral aşısıyla yaz aytannı geçiştirecek. BakaJım deJege seçimlerinde alınan sonuç, partiyi küçük dü- şürenlerle yüceltenlere nasıl prim getirecek? Aslolan bu... . . . (Baştarafı 2. Sayfada) sası demokrasiye uygun mu? Da- ha doğoısu akla, sağduyuya, çağ- daş uygarlığın ilkelerine yakışıyor mu? Devleti, hukümeti yönetenler ikide bir 'demokrasi'den söz eder- ler; Batı ülkelerine kendimizi 'de- mokrat bir ülke' saydırtmak isterter. AT'ye girrneye hakkımız olduğunu söylerter. Öte yandan komünist adı- nı taşıyan bir partlnin kurulmasını içlerine sindiremezleri Birkaç gûn önce yasal yollardan başvurularak oluşturulan TBKP'nin daha kamu- oyu önüne çıkmadan kapatılması için soruşturma açtınrlar? Buna iç- tensizlik demezler de ne derler? TBKP, bildiğiniz gibi Türkiye iş- çi Partisi ile Türkiye Komünist Par- tisi'nin birleşmesinden oluşmuştu. iki partinın liderleri bu yeni parti- de sorumluluğu paylaşmışlardır. Dr. Nihat Sargın Genel Başkan, Hay- dar Kutlu Genel Sekreter seçilmiş- tir. TBKP daha doğrusu TKP en azından yetmiş seksen yılık bir geçmişe sahiptir. Anımsıyorum, 1946' da Türkiye Emekçi Sosyalist Partisi, TBKP'nin yasallığa ilk çıkışt Olmuştu. Dr Şefık Hüsnü'nün Ikjer- liğindeki parti kısa sürede yaygın- laşmıştı. Sendikalar kurmuş, he- men her ilde şubeler açmışiı. Dr. Şefik Hüsnü'nün partisi 1950 se- çimine katılabilseydi hiç kuşkusuz önemli sayıda oy toplayabtlecekti. Ama o zamanki hükümet bunu he- men önledi. Şefik Hüsnü'nün par- tisini de, Esat Adil'in başkanlığını yaptığı Türkiye Sosyalist Partisı'ni de kapattı, yöneticilerini de tutuk- latıp mahkemeye vefdi. Böylece siyasal yelpazenin solu boşalmış oldu. Tek kanatlı kuşa döndü çoğulcu demokrasi atılımı- mız. 1950'de seçime katılan parti- lerin hepsi ya ortada ya da ortanın sağındaydı! CHP, DR MP... Büyük yanlışlık Türkiye'de demokrasinin 'soi'dan kopuk sola düşman bir ni- telikte kurulmak istenmesiydi. 1946'da kurulan iki sosyalist paıii o günden bugüne ayakta kalabil- seydi hiç kuşkunuz olmasın, Türk demokrasisi çok daha sağlam te- meller üstünde yeıieşebilirdi. Bel- ki de ne 27 Mayıs, ne 12 Mart ne de 12 Eylül olaylan yaşanırdı. Bilmiyorum, ama sanıyorum TBKP ile Sosyalist Birlik arasında er geç bir anlaşma söz konusu ola- caktır. TBKP ile Sosyalist Birtikçi- ler'in eş amaçlar, benzer program- lar çizgisinde görev yapacaklarını sanırım. Akıl da bunu gerektirir. Belki de bu kapatma olayı solda güçlü bir birlikteliğin gerçekleşme- sine yol açacaktır. Bir hafta önce kurulmasma izin veriliyor, bir hafta sonra savcılık ka- patılması için yasal yollara başvu- ruyorl Sonra Batı'ya 'Bizde de de- mokrasi var' diyoruz. Cezaevlerin- de yedi yüzyıla mahküm edilmiş basın erleri var şairler. yazarlar de- mokrasi yürûyüşleri yapmak için başvuruyor, ama vali beyin buyru- ğuyta girişim önleniyor. Çağdışı ni- ce nice işler gozümüzün önünde yaşanıyor. Böyteyken 'bizi de ara- nıza alın' demeye kalkışıyoruz AT- ye! Biraz gülünç duruma düşmü- yor muyuz?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear