Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 7 MAYIS 1990
GENCAY ŞAYLAN-ŞENAY KALKAN
İLHAN SELÇUKGUNUMUZDE ALEVILIK
Aleviliğin tarihsel kökeni, Peygamber'in ölümünden sonra tslam dünyasında başlayan siyasi tartışmaya kadar uzanıyor
Aleviler neden şeriata karşı?/\ levilere göre şeriat, Islam dünyasındaki siyasi / arihçilere göre Islam dünyasındaki Sünni-Şii
JTJL kavgadan galip çıkan Muaviye ve onun oğlu JL farklılasması, Kureyş'in iki büyük ailesi olanMezhep Diktası...
Dinde birbirinden ayrılan görüşler, zaman içinde bır akım,
bir dal, bir dizgeye dönüştüğünde mezhebi oluşturuyor. islam-
da çıkışından sonra zaman ve mekân kapsamında sayısı çok
mezheple yaygınlaştı.
Yadsınamaz bir gerçek ve bir tarihsel olgudur bu...
Hıristiyanlıkta Katolik mezhebi ya da Protestanlık var mı?
Ortodoks kilisesi neden ortaya çıktı? Müslümanlıkta Alevilik,
Sünnilik, Şiilik, Mutezıle, Hanefilik, Hurufilık vb. islam dünya-
sında yerlerini almıyorlar mı? Anadolu'nun inanç topografya-
sında mezheplerin ve tarikatlann varoluşunu dogal karşılamak
gerekir.
Hazreti Muhammed'in sağlığında elbette mezhep oluşamaz-
dı; çünkü sorulması ve öğrenilmesi gereken şeyler ona soru-
lur, öğrenilirdi. Ayrılık, Muhammed ölduğü anda başladı Ha-
life kim olacaktı? Bu soru yalnız dınsel değıl, siyasal bir içe-
rik taşıyordu. İlk günden başlayan ıkircikli gelişme, yıllar son-
ra dallandı budaklandı; mezhepler ve tarikatlann çoğalmasıyla
sürdü gitti; bugünlere kadar geldi.
Ne yazık ki bugünkü Türkiye'de de, 21'inci yüzyıla 10 kala
mezhep ve tarikat savaşımı sürüyor; politika oluşturuyor.
Atatürk Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan laiklik ilkesınden
vazgeçilmiştir; "Öğretim Birliği Devrimi" çiğnenmtştir; okulla-
ra zorunlu din dersleri konmuştur; imam lıseterinden çıkışlı
olanları bürokrasinin köşebaşlarına yıllardan beri yerleştiren
siyasetle devlet, vicdan özgürlüğünü hiçe sayan bir mekaniz-
maya dönüştürülmüştür.
Sünni mezhebinin diktası varlığını her yerde duyumsatmak-
tadır.
Okulda din hocası, Alevi öğrenciye Sünni mezhebinin ge-
reklerini öğretmekte; eğer ögrenci vicdan özgürlüğünü savun-
maya kalkarsa horlanmakta ve sınıfta bırakılmaktadır Bürok-
rasinin kilıt noktalarını tutan mezhepçiler, kendilerine yakın say-
madıklarını tasfiye etmekte bırbirleriyle yarışıyorlar. Devletin
maaşlı memuru olan Sünni hocalar, Alevı köylerinde merkezi
hükümet emriyle mezhep buyurganlığı yapıyorlar.
1990'ların Türkiyesi'nde, İslamiyet, Sunni mezhebinin ka-
lıplarına sığdırılmıştır.
Alevilerin dinsel inançlarıyla birlikte ınsan hakları ayaklar
altına ahnmakta. temel özgürlükleri çiğnenmektedir. Laik ve
demokratik devlette olmayacak bır şeydır bu...
Yapılacak ilk iş devleti din alanından geri çekmektir
Eğer devletin televizyonundan dinsel propaganda yapıla-
caksa, ıçeriği ve boyutları ne olacaktır? Devlet hangi dinin,
hangı mezhebin, hangi tarikatın yolunu benımseyecek? Bir yo-
lu benımsemek ötekileri dışlamak değil midir? Laik Türkiye
Cumhuriyeti'nde Hıristiyan, Musevi, Müslüman yurttaşların,
kısacası çeşitli dinler ve mezhepler mozaiğinin yaşadığı unu-
tulmuş; din siyasete Sünni diktasının buyurganiığında sokul-
muştur.
Laiklik bir kez devletin temel altyapısı olmaktan çıkarıldı mı,
ortaya çıkacak sorunların üstesinden hiçbir güç gelemez. Bu
tehlikeli gıdişe son vermenin zamanı gelmiştir. Irandaki Şii,
Suudi Arabistan'daki Sünni diktası arasında ikircikli bir irtica
gelişmesine Türkiye'de göz yummak, ülkemizi Ortaçağ'a sü-
rüklemekle eşanlamlı sayılmalıdır.
ALEVİLER VE LAİKLİK
Devlet, dini
denetleyince,
GENCAY ŞAYLAN
Anadolu'nun Alevi toplulu-
ğu, tıpkıSünnilerin çoğunluğu
gibi Kurtuluş Savaşı'na tam
destek vermişler ve daha sonra
gelen Kemalist devrimleri de
büyük bir coşku ile karşılamış-
lardır. Başka bir deyişle Kema-
lizm'in yön verici ilkesi olarak
kabul edilebilen laiklik, Alevi
topluluğu için yüzyıllar boyu
süren baskı ve dışlanmanın so-
nu olarak yorumlanmıştır. An-
cak laiklik uygulaması, bir an-
da Alevi ve Sünni kesimler ara-
sında yüzlerce yılhk tarihten ge-
len güvensizliği bir anda orta-
dan kaldırmamıştır.
Henüz uluslaşma aşamasının
başında bulunan genç Türkiye
Cumhuriyeti de laiklik ilkesini
dinin devlet tarafından denet-
lenmesi olarak yorumlamış;
böylece Alevilerin özgürce din-
sel bir kimlikle örgütlenmeleri
mümkün olraamıştır. Devletin
dini denetlemesi ve dinsel hiz-
metlerin devlet bunyesi içinde
yerine getirilmesi, kaçınılmaz
olarak Diyanet İşleri örgütün-
de Sünnilerin ağır basmasına,
Aleviliğin yok sayılmasına ne-
den olmuştur.
Din, vicdan ve inanç özgür-
lüğü laiklik ilkesinin temelidir.
Klasik temel haklann en önde
gelenlerinden biri olan bu öz-
gurlük tam ve kesin olarak gü-
vence altına alınmamışsa laik
devletin varlığından söz etmek
zorlaşmaktadır. Laikliğin, de-
mokrasinin "olmazsa olmaz"
koşulu sayıldığı göz önüne alı-
nınca din, vicdan ve inanç öz-
gürluğü ile demokrasi arasmda-
ki yaşamsal bağ ortaya çıkmak-
tadır.
Din, vicdan ve inanç özgür-
lüğü klasik temel haklar arasın-
da sayılmakta ve çeşitli insan
hak ve özgürlükleri bildirgele-
rinde din, vicdan ve inanç öz-
gürlüğünün tanımının benzer
biçimde yapıldığı görülmekte-
dir. Örneğin Birleşmiş Milletler
Evrensel İnsan Haklan Bildir-
gesi'nin 18. maddesi, sözü edi-
len özgürluğuıı tanımını ver-
mektedir.
Madde 18 - Herkesin diişün-
ce, vicdan ve din özgürlüğü
haklu vardır. Bu hak. din ya da
inancını degiştirme özgürlüğü-
nii ve din ya da inancını, tek ba-
şına ya da topluca ve açık ya da
özel olarak oğretme, uygulama,
ibadet ve gözetim yoluyla açık-
lama özgürlüğünü içerir.
Buradaki tanım çerçevesinde,
din, vicdan ve inanç özgürlüğu-
nün dört boyutu olduğu söyle-
nebilmektedir. Birinci boyut,
bireyin istediği gibi inanma ve
isterse inancını degiştirme bo-
yutunu içermektedir. Ikinci bo-
yut ise hiçbir kısıtlarna soz ko-
nusu olmaksızın ibadet edebil-
me şeklinde tanımlanabilrnek-
tedir. Üçüncü boyut, ayru inan-
ca sahip insanlann inançlannın
gereğini topluca yerine getirme-
leri yani dinsel açıdan orgütleıı-
rneyi kapsamaktadır. Dördün-
cü boyut ise herkesin inancını
başkalanna anlatabilmesi ve
propaganda yapmasıdır. Laik-
İiği temel ilke olarak kabul et-
miş olan Türkiye'de din, vicdan
ve inanç ozgurluğünün ilk iki
boyutu guvence altına alınmış
gözükmekle beraber son iki bo-
yutu üzerinde ciddi kısıtlama-
lar olduğu söylenebilmektedir.
Laikliğin, dinin devlet tara-
fından denetimi biçiminde yo-
rumlanıp uygulamşı, Cumhuri-
yetin ilk yılları ya da başlangıç
dönemi için anlaşılabilir bir
şeydir. Ama artık bugün farklı
bir noktaya gelindiği açıkça gö-
rülebilmektedir. Örneğin toplu-
ma din hizmeti götürecek olan
Diyanet İşleri Başkanhğı'nm,
sayılan 17-20 milyon arasında
değişen Alevileri bir inanç gru-
bu olarak yok saydığı ileri sü-
riilmektedir. Yani bir başka de-
yişle Aleviler, odedikleri vergi-
leri kullanan Diyanet İşleri Baş-
kanlığı'nın kendilerine din hiz-
meti getirmediğini, inançlannı
yok saydığını düşünmekte; bu
değerlendirmenin, doğruluğu
yanlışhğı bir yana, geniş bir
Alevi topluluğu tarafından be-
nimsendıği söylenebilmektedir.
Çağdaş Turk toplumu içinde
hiç de azımsanamayacak bir
azınlığı oluşturan Alevi toplu-
munun artık yüzyıllar süren ka-
palıhktan ve kendisini gizleme-
den kurtulması gerekmektedir.
Bunu sağlamanın yollarından
biri toplumdaki her türlıi din-
sel örgütlenme>'i sivil topluma
bırakmak, devleti tam anlamı
ile iaikleştirmek olabilir. Böy-
lece temel haklann en onde ge-
lenlerinden biri olan din, vicdan
ve inanç özgürlüğü bütün bo-
yutları ile gerçekleşmiş olacak-
tır.
12 tnuun
Yezid'in ısteklerı doğrultusunda gelişmiştir. Nitekim
Aleviler yüzyıllardır devlet eliyle uygulanan şeriata,
yani tarih içinde gelişen resmı îslamı düzenlemeye karşı
direnmişler, tasavvuj da bu direnişin temel kanalı
olmuştur. Alevilik resmi İslama tepki şeklinde
gelişmiştir.
Haşimiler ve Emeviler arasındaki yarışma ve
çekişmenin yansımasıdır. Bu çekişme, bir ticaret şehri
olan Mekke nin kontrolünden kaynaklanmakta ve
islamiyet öncesine kadar uzanmaktadır. Alevilere göre
Peygamber, kendisinden sonra yerine Hz. Ali'yi
bırakmak istemiştir. s
— 2 —
GENCAY ŞAYLAN
Daha önce de değinildiği gibi
Alevilik, 'sözcük olarak "Ali'yi
tutan" ya da "AJi'ye bağlı olan"
anlamına gelmektedir. Bu aynı
zamanda İslamiyetin belli bir bi-
çimde yorumunu içeren bir inanç
sistemi olarak da tanımlanabil-
mektedir. Aleviler, tslamın temel
kaynakları olan Kuranı ve pey-
gamber sünnetini farklı bir biçim-
de anlayıp yorumlamaktadırlar.
örneğin Aleviler şeriata karşı-
dırlar. İslamiyet, başlangıçta sa-
dece ahlak ilkelerinden oluşan bir
öğretidir, ama kısa bir surede
sosyo-politik sistem haline gelmiş
ve İslam dünyasını düzenleyen şe-
riat, bu oluşum içinde biçimlen-
miştir. örneğin Alevilere göre şe-
riat, tslam dünyasındaki büyük
çatışmadan galip çıkan Muaviye
ve onun oğlu Yezid'in istekleri
doğrultusunda gelişmiştir.
Nitekim Aleviler yüzyıllardır dev-
let eliyle uygulanan şeriata, yani
tarih içinde gelişen resmi tslami
düzenlemeye karşı direnmişler; ta-
savvuf bu direnişin temel kanalı
olmuştur.
Aleviliğin tarihsel kökenleri ye-
dinci yüzyıla, yani hemen Pey-
gamber'in ölümünden sonra İs-
lam dünyasında başlayan büyük
siyasi çatışmaya kadar inmekte-
dir. Kuşkusuz Alevilik, hatta Şii-
lik, kendilerine özgü bir öğreti
olarak 10. yüzyıldan sonra tarih
şehri olan Mekke'nin kontrolün-
den kaynaklanmakta ve İslamiyet
öncesine uzanmaktadır. Örneğin
Emevi ailesinin başı Umeyye,
Mekke'nin denetimini Haşim'e
kaptınnca Şam'a göç etmiş ve
orada etkili bir konuma gelmistir.
Bilindiğı gibi Umeyye, peygambe-
rin büyük düşmanı Ebu Siifyan'-
ın dedesidir ve daha sonra İslam
dünyasında yönetimi ele geçiren
Muaviye de Ebu Süfyan'ın oğlu-
sahnesine çıkrcış gözükmektedir. fdur. Ebu Süfyan, Mekke'nin
Ancak bu oluşumun temelinde
peygamber sonrasırun siyasi kav-
gaları vardır. Başka bir deyişle Şi-
ilik ^ve Alevilik, bir feodal impa-
ratorluk çerçevesinde uygulanan
resmi İslama karşı tepki olarak
gelişmiştir. Bu nedenle önce İslam
dünyasında farklı mezhepleşme-
ye yol açan siyasi çatışmanın ana
hatlarına değinmekte yarar var.
Tarihçilere göre İslam dünya-
sındaki Sünni-Şii farklılasması,
Kureyş'in iki büyük ailesi olan
Haşimiler ile Emeviler arasında-
ki yanşma ve çekişmenin yansı-
masıdır. Bu çekişme, bir ticaret
Müslümanlarca feth edilmesinden
sonra lslamiyeti kabul etmiş,
onun oğlu Muaviye de üçüncü ha-
life Ömer zamamnda Şam'a vali
atanmıştır.
Alevilere göre Peygamber, ken-
dinden sonra İslam dünyasının
dinsel ve siyasal yönetimini yeğe-
ni Ah'ye bırakmak istemiştir. Ali,
Peygamber'in amcası olan Ebu
Talib'in oğludur, 599 yüında doğ-
muştur ve Peygamber'in çağrısı-
na uyup İslamiyeti kabul eden ilk
kişilerden biridir. Alevi ve Şii gö-
rüşe göre Peygamber, "Veda
haccından" dönerken Gadir-i
Humm vahasında yaptığı konuş-
mada, açıkça Ali'yi yerine bırak-
tığını söylemiş bulunmaktadır.
Yine aynı göruşe göre Peygam-
ber, hastahğının ağırlaşması uze-
rine yerine Ali'yi bıraktığını bil-
diren bir vasiyetname yazdırmak
istemiş, ancak bu vasiyetname ya-
zılamamıştır. Bazı tarihçilere gö-
re vasiyetnamenin yazılmasını,
Ali'ninhalife olmasını isteıneyen
Önaer B. Hattab önlemiştir. Bilin-
diği gibi, Peygamber'in ölümün-
den sonra kimin İslam dünyasının
başına geçeceği konusunda bazı
tartışmalar çıkmış, Medineliler ile
Mekke'den gden Kureyşliler ha-
lifeliğin kendilerine ait olduğunu
iddia etmişler ve sonunda pey-
gamberin en yakın dostlarından
biri olan Ebu Bekir'ın halifeliği
kabul görmüştür. Kısa bir süre
halifelik yapan Ebu Bekir, ken-
dinden sonra Ömer'in halifeliği
için yazılı vasiyet bırakmış ve böy-
lece ikinci halife de belirlenmiştir.
Mevcut çalışma ve gerilimin su
yüzüne çıkıp kanlı bir hal alması
üçüncü halife Osman zamamnda
olmuştur. İkinci halife ömer, 644
yılında camide namaz kılarken bir
suikastçı tarafından öldürülünce,
sağlıklannda kendilerine cennet
müjdelenenlerden hayatta olanlar
ve Ömer'in oğlu Abdullah, Os-
man B. Affan'ın halife olmasını
öngörmuş ve böylece artık bir bu-
yük imparatorluk haline gelen İs-
lam devletinin başına Osman geç-
miştir. Büyük İslam araştırıcısı
Abdölbaki Gölpmariı'ya göre bu-
rada gerçek bir seçim olmamış;
soy ya da aile tartışmalannın ya
da çekişmelerinin yönlendirdiği
çok küçük bir grup halife seçimi-
ni yapmıştır.
İleri sürüldüğüne göre Osman
döneminde Emevi ailesi tekrar es-
ki gucUne kavu$muş ve büyük İs-
lam imparatorluğunda en etkin
konuma gelmistir. Bu durumun,
kaçınılmaz olarak zaten mevcut
olan muhalefeti güçlendirdiği ve
yaygınlaştırdığı açıktır. Nitekim
656 yılında bir ayaklanma sonu-
cunda üçüncü halife Osman evin-
de öldürülmüş, Peygamber'in ye-
ğeni, kızının eşi ve torunlannın
babası olan Ali dördüncü halife
olarak göreve başlamıştır.
Önce Peygamber'in eşi Ayşe ve
Talha ile Zübeyir halifeyi tanıma-
mış ve iç savaş başlamıştır. Bu-
günkü Irak topraklannda bulu-
nan Kûfe'yi merkez yapan Ali, bu
başkaldırmayı ezmiş, fakat arka-
sından Şam Valisi Muaviye'nin is-
yanını bastıramamıştır. Ali ve
Muaviye ordulan arasındaki ün-
lü Sıffın savaşında askeri yönden
kesin sonuç alınamayınca hakem
çözümüne gidilmiş ve bunun so-
nunda İslam devleti ikiye bölun-
müştür. Bu bölünmeyi ve hakeme
gitmeyi İslamiyet ile bağdaştıra-
mayanlar ilk ayrı mezhebi oluş-
turmuşlar ve "Hariciler" olarak
adlandınlmışlardır. Ancak bu iki-
li yönetim çok uzun sürmemiş,
661 ocağında Ali'nin Hariciler ta-
rafından düzenlenen bir suikast
sonucu öldürulmesi ile Muaviye,
yani Emevi ailesi İslam dünyası-
nın tek hâkimi durumuna gecmiş-
tir.
Yarm: Kerbela ola>ı
Bazı yörelerde, bazı köylerde 'dede'ler hâlâ geçmişteki yerlerine sahipler. Ama özellikle büyük kentlerde dedelerin yerini kitaplar, lelevizyonlar, videolar almış. (Fotograf: Fnat Kozluklu)
Aleviliğin temel düşünceleri: Hırsızlık, dedikodu yapmamak, başkasının namusuna göz dikmemek
'Eline, diline, beline sahip olmak'— 2 —
ŞENAY KALKAN
Muharrem Ercan Elazığlı bir Alevi dedesi. Köy-
den kente göçün yoğun olduğu 60'lı yıllarda Mu-
harrem Ercan da İstanbul'a goçmüş ve Aksaray'a
yerleşmiş. Halı ve mobilya satan bir mağazası var.
Alevilerle ilgili bir dizi haarladığımızı ögrenince çok
seviniyor. O da konuştuğumuz öteki Aleviler gibi
gerçeklerin gün yüzüne çıkması, Alevilerin sesleri-
ne kulak verilmesini istiyor. "Bizim için pek sorun
olmadı. Burada da (Aksaray) evimizin olduğu yer-
de de herkes bizim Alevi oldugumuzu bilir, ama bir-
çoklan Alevi olduğunu saklıyor. Çünkü kimse kom-
şuluk etmez diye korkuyoriar" diyor.
Muharrem Dede, dedeliğin koylerden kente göç-
lerle, uretim tarzındaki, aile yapısındaki değişiklik-
lerle giderek eski önemini yitirmeye başladığını an-
latıyor. Özellikle genç kuşak için dede yılda bir gi-
dilip eli öpülen bir aile büyüğu gibi.
Belki bazı yörelerde, bazı köylerde dedeler hâlâ
geçmişteki yerlerine sahipler, ama kentlerde, hele
hele metropollerde dedelerin yerini çoktan kitaplar,
televizyonlar, videolar, sinemalar, tiyatrolar almış.
Gençler artık akıllanna takılan bir sorun için "Aca-
ba dede ne der" diye dedeye sormak ihtiyacında de-
ğil. O konuyla ilgili bir kitap okumayı yeğliyor da-
ha çok. Ama o kurumu yadsımıyorlar yine de. "Ale-
viliği, Bektaşiliği onlar o iki telli sazlanyla, bitmez
tükenmez enerjileriyle hem de onca baskıya karşın
günümüze dek getirdtter" diyorlar. Bir dedeyi yine
ayağa kalkarak karşılıyor, yine elini öpüyor saygı-
da kusur etmiyorlar.
Muharrem Dede "Olmuyor, kentlerde herkes bir
Muharrem Dede Biriyle tanışıyorsunuz, dost
oluyorsunuz,bir gün vesileyle Alevi olduğunuzu öğrenince,
'Yok canım sen Alevi olamazsın' diyor. Bu yanlışlığın
düzeltilmesi lazım. Bunda Sünni kardeşlerimizin de çok
kabahati yok. Onlara da yıllarca camilerde, orada burada
imamlar Alevileri kötülemiş. İki kardeş kesim birbirinden
uzaklaşmış. Aleviler içlerine kapanmışlar, bu da
dedikoduların artmasma yof açmış. Oysa bu yüzyılda
böyle asılsız şeylerin yeri yok. Biz hepimiz kardeşiz.
başka yerde işinde gücünde, zaman yok ki" diyor.
Eskiden kış aylarında dedeler taliplerinin köyleri-
rıi ziyaret eder, birkaç gün o köylerde misafir olur,
dargınları barıştırır, sorunları çözer, iyilik, doğru-
luk, namus üzerine sohbetler eder, cem yönetirmiş.
Günler, geceler süren sohbetler olurmuş.
Alevilik kentlerde yaşayainlar için bir tür aile kül-
türü olmuş. Çocuklar, Aleviliğjn temel esaslarından
biri olan "Eline, diline, beline sahip olmak" düşün-
cesiyle eğitiliyorlar. Eline sahip olmak yani hırsız-
lık yapmamak, diline sahip olmak yani dedikodu
yapmamak, beline sahip olmak yani başkasının na-
musuna göz dikmemek.
Muharrem Dede, kendisi için onemli olanın ço-
cuklannın okumaları, meslek sahibi olmaları, iyı,
namuslu, durüst birer insan olmaları ve memleket-
lerine, milletlerine yararlı olmalarının onemli oldu-
ğunu söylüyor. En çok da Sünnilerin Aleviler hak-
kmdaki düşüncelerine uzülüyor: "Biriyle tanışıyor-
sunuz, dost oluyorsunuz, bir gün bır .t»ue>le Ale-
vi olduğunuzu öğrenince 'Yok canım sen Alevi
olamazsm' diyor. Ondan sonra da Aleviler hakkında
duşünduklerinden utanıyor. Bu yanltslığın düzelme-
si lazım. Bunda Sünni kardeşlerimizin de çok ka-
bahati yok. Onlara da yıllarca camilerde orada bu-
rada imamlar Alevileri kötülemiş. Aleviler hakkında
Sunniler arasında bu yanlış diişünüşler yuzünden
de iki kardeş kesim birbirinden uzaklaşmış, Alevi-
ler giderek içlerine kapanmışlar. Bu da dedikodu-
ların artmasma yol açmış. Oysa bu yüzyılda böyle
asılsız şeylerin yeri yok. Biz hepimiz kardeşiz, bir
arada yasıyoruz."
Muharrem Dede*yle birlikte yine Elazığb bir Alevi
ailesinin evine konuk oluyoruz bu kez. Evin hanı-
mı "Başımızın üstünde yeriniz var. Oturalım, yiye-
lim, içelim, ama fotoğrafımızı çekip adınuzı
yazmayın" diyor. Alevi olduğunu olurduklan apart-
ınanda kimsenin bilmediğini, bilmelerini de isteme-
diğini söylüyor. Hatta Ramazan ayı boyunca, Sün-
ni komşulanndan çekindiği için oruç tuttuğunu an-
latıyor. Yalnız o orucu ilk günler sahura kalkma-
dan tutuyormuş. Bir iki gün sonra karşı komşu ki-
nayeli kinayeli "Sizin sahnrda lambanız niye yan-
mıyor?" diye sorunca, ondan sonraki günler sahur
zamanı kalkıp lamba yakıp sonra yine uyuyormuş.
Kocasımn ve Muharrem Dede'nin ısrarına rağmen
ikna olmuyor ve endişeyle, "Allah konısun bizi ke-
serier sonra" diyor. Kocası bize dönüyor: "Görü-
yorsunuz işte. Şimdi onlar bizden daha mı Müslü-
man? Dinde, tslamiyette zoriama yoktur bir kere.
Din Tanrıyla kul arasındadır. Şimdi sahura kalkıp
kimin lambası yanmış kimin yanmamış diye bakıp
bunu komşuları arasında bir dedikodu konusu ha-
line getirmek Müslumanlığa sığar mı?"
Biz yernek yiyip sohbet ederken, çocuklar içerde
televizyon seyrediyor. Muharrem Dede, "İşte gör-
diinnz. Evlerine dede gelmiş, onlar içerde televiz-
yon seyrediyor" diyor şakayla karışık.
Yemekten sonra Muharrem Dede bir başka "ta-
lip"ine telefon ediyor. Gece saatin 11.00'i Ve yanıt
aynı: "Başımızın üstünde yeriniz var."
Birkaç sokak ötedeki bir başka Alevi evine gidi-
yoruz. Yine duvarda büyük boy Hz. Ali resmi. Ya-
nında da bir saz. Muharrem Dede, "Saz duvarda
durmaz" diyor. Ev sahibi Pir Sultan Abdal'dan baş-
lıyor söylemeye. Deyişler birbirini izledikçe dinle-
yenler coşuyor. Yer dar, ama ne gam. Bilmek onemli
değil, hissetmek yeterli. lkişerli, üçerli semahlar dö-
nülüyor. Ancak kentteyiz, ertesi gün iş var. Muhar-
rem Dede saatine bakıyor ve geceyi sonlandırıyor:
"Vakit saat umam oldu/Gelin dostlar aynlahm/Fa-
ni dünya kime kaldı/Gelin dostlar ayrılalım."
Yarm: Izzettin Do^aaia