23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 29 MAYIS 1990 Yargrtay'a Yeni Daireler Yargıtay'a yeniden beş daire daha eklenmesi suretiyle daire sayısının otuza çıkarılması ve bu arada, şimdi 202 olan başkan ve üye kadrosunun da 235-240'a çıkarılması, Yargıtay'ı büsbütün bir çıkmazın içine itecek; bu suretle tıpkı eskisi gibi 'eksik heyetle' karar çıkanlması aynen devam edecek ve Yargıtay kararlarına İcarşı vatandaşta mevcut 'güvensizlik' duygusu daha yoğunlaşacaktır. « İSMAİL DOĞANAY Yargıtay 11. Hukuk Dairesi eski başkanlarından . TRT'nin geçen günlerdeki haber bültenine ve Yar- gıtay çevresindeki yoğun söylentilere gore, "tergıtay'a yeniden dördü hukuk, birisi de ceza dairesi olmak üzere, beş yeni daire daha eklenmek suretivle, Yar- gıtay'da mevcut olan 25 daire sayısı 30'a çıkarılı- yormuş. Bu demektir ki 'Beşinci Beş Yıllık Kalkın- ma Planı'nda yer alan ve "Yargıtay'ın ağır iş yukü- nün hafifletilmesi ve içtihat mahkemesi olarak gö- rev yapmasını sağlamak amacıyla ilgıli yasalarda değişiklikler yapılaıak üst mahkemelerin kurulması gerçekleştirilecektir" (1), şeklindeki 'gerekçe' ile ku- rulması daha önce öngörülen istinaf (üst) mahke- rne kurulmasından vazgeçildiği ve bu suretle 'idarı yargı' ile 'adli yargı' arasındaki -kuruluş paralelli- ğine de anık gidilmek istenmediği- anlaşılmaktadır. Neden vazgeçildi 'Birinci Cihan Harbi' ve hemen onu izleyen 'Kur- tuluş Savaşı'nda yedeksubay olarak cephelerde hâ- kimlerin şehit düşmesinden doğan, 'hâkim eksikliği' nedeniyle, 1924 yılında kaldırılan ve yıllardan beri de bütün Yargıtay Birinci Başkanlan tarafından, ye- niden kurulmalan, 'Adalet Yılı Açış' konuşmalann- da ısrarla istenen ve hatta bu ısrarlı istek ve Yargı- tay'ın ağır iş vükü altında bunaldığını dikkate alan Adalet Bakanlığınca da bu yolda bir yasa tasarısı da hazırlanarak Başbakanlığa sevkedilmiş olması- na karşın, bu kez ani bir kararla istinaf (üst) mah- kemelerin kurulmasından vazgecrlmesinin gerçek nedenini anlamak, bizce mümkün olamamışür. Bilindiği uzere Yargıtay'ın asli ve ilk görevi, ye- rel mahkemeler tarafından verilen kararlann kanu- na ve bu arada hukuka uygun olup olmadığını in- celeyen bir İçtihat mahkemesi' olması, halidir. Baş- ka bir deyişle, Yargıtay'ın en önemli görevi 'içtihat' yaratmak ve ayrıca ülke düzeyinde 'içtihat birliği'- ni sağlamaktır. Hiç kuşkusuz ki Yargıtay bu belir- tilen içtihat yaratma görevini yerine getirirken, "bir başkan ve dört üyenin katılması" yani beş yüksek hâkimin bir araya gelerek bir 'tam heyet' oluştur- rnası suretiyle toplanrruş bulunması ve dava dosya- sını da bu beş kişi ile birlikte müzakere ederek an- cak ondan sonra 'karar vermesi' gerekir. Bu 'top- lantı ve karar nisabı', kanunun amir bir hükmüdür ve bu hükme aykırı bir şekilde 'eksik' heyetle karar vermek 'suç* teşkil eder. Fakat ne hazindir ki son 4-5 yıldan beri, -iş yukünün arttığı gerekçesi ile- Yar- gıtay'daki hukuk ve ceza dairelerinden en çok iki ya da üç daire hariç, 'tam heyet' halinde dosya in- celeyip karar veren daire kalmamış ve maalesef en çok iki ya da üç kişiden oluşan eksik heyetlerle ka- rar verilmekte ve öbürieri -müzakeresine katılma- dığı ve bu nedenle de içeriğini hiç bilmediği dava dosyasına ait karara- 'açıktan' imza atmak suretiyle o kanunsuz kararı şeklen 'meşru karar' haline dö- nuştürmeye yardımcı olmakta, bir başka deyişle, bu 'suç teşkil eden davranışı, 'olağan görev' sayılır hale getirmiş bulunmaktadırlar. Bu çok 'acı' ve tümden kanunsuz gerçegi, bir tek Yargıtay yctküisinin dahi inkar etmesi mümkün değildir. Hatta o kadar ki Yargıtay Kanunu'nun 7/f.3 hükmüne göre, Yargı- tay Hukuk Genel Kurulları, mevcut 16 hukuk dai- resi başkanlarından en az yansmdan bir fazlası olan dokuz daire başkanının katılması suretiyle 'genel kurul'un toplanması zorunlu olduğu halde, maa- lesef, nerede ıse hiç bir gün bu yasal çoğunluk şek- li oluşturulmadan, -daha önceden meşru mazeret veya hastalık raporu... gibi bir belge ile kurula ka- tılmama nedenini tevsik etmeyen- daire başkanları yerine başka başka dairelerdeki üyeler 'vekil' gös- terilmek suretiyle sözde heyetler oluşturulmakta ve bu suretle kararlar çıkanlmaya devam edilmekte- dir. Bu şekilde 'kanunsuz' olarak oluşturulan he- yetlerden çıkmış 'Hukuk Genel Kurulu' kararları bütün yerel mahkeme dosyalarında muhafaza edil- mektedir. Yargıtay'da görev yaptığım uzun süre içe- risinde, ne 'üye* olarak bir tek karara 'açıktan' im- za koydum ve ne de 'daire başkanı' olarak hiçbir üyeden açığa imza atmasını istedim. Yargıtay'da 'eksik heyetle' karar verildiği acı ger- çeğini daha önce 26 Kasım 1988 tarihli 'Milliyet' gazetesinde yayımlanan bir demecımde acıkladığım gibi bununla da yetinmeyerek Yargıtay'ın kurulu- şunun 120. yılı nedeniyle Yargıtay Konferans Salo- nu'nda düzenlenen bir sempozyumda da bütün Yar- gıtay mensuplarının huzurlannda açıkça belirtmiş bulunmaktayım. Ne yapmak istiyorlar? Yargıtay'a eklenmesi öngörülen yeni beş daire ile birlikte Yargıtay'daki daire sayısı 25'ten 30'a çıkmak- tadır. Oünyadaki hiçbir ülkede, bu kadar çok dai- resi ve 240-250'ye yaklaşan başkan ve üyesi bulu- nan bir ikinci Yargıtay yoktur ve şimdiki kadro bi- le 'rekor' düzeye çıkmış bir kadrodur. Bırakınız ka- nunlarımızı aldığımız Isviçre Federal Mahkemesi'- ni, Fransa, Almanya, Belçika ve öbür ulkelerdeki Yargıtaylarda daire sayılan 4-6'yı geçmemektedir. Ben, 41 yıllık hâkimlık hayatımın otuz yılını tetkik hakimi, üye ve daire başkanı olarak Yargıtay çatısı altında geçirmiş bir emekli hâkimim. Bu uzun sü- re içerisinde Yargıtay'da sık sık mevcut dairelere, yeni yeni daireler eklenmesi suretiyle bugünkü 'şişkin kadro' oluşturuldu. Fakat hiçbir zaman bu yeni ku- rulan dairelerle 'asıl sorun' bir türlü çözülemedi, hatta her geçen gün Yargıtay'dan hak arayan vatan- daşın bu yüce müesseseye karşı beslediği 'güven' ve'saygınlık' duygusu daha da azaldı. Kendi kuru- luş kanunu olan 'Yargıtay Kanunu'na karşı say- gınlığı olmayan ve bu kanunun zorunlu kıldığı top- lantı ve karar nisabını hiç oluşturmadan 'eksik' he- yetle karar çıkaran ve 'açığa imza atma' şekli artık 'olağan görev' yapma şekline dönüşmüş bulunan bir Yargıtay, kendisinden hak ve adalet arayan da- vacı ya da davalı taraf ile onların avukatları ve hatta yerel mahkemeler üzerinde hiçbir zaman 'güven' ve 'saygı' duygusu yaratamaz. lşte bu nedenledir ki günluk bir kısım gazete sütunlannda sık sık Yargı- tay'da görev yapanlan ağır bir biçimde suçlayan yazı ve haberler yayımlanmaktadır. Sonuç Halen Yargıtay'da mevcut olan 25 daireye yeni beş daire daha eklenmesi suretiyle daire sayısının otuza çıkarılması, -Beş Yıllık Kalkınma Planında yer al- mış olmasına karşın- 'istinaf mahkemelerinin ku- rulmasından artık vazgeçildiği anlamına gelir. Ma- demki Yargıtay'ın bir 'içtihat mahkemesi' olarak gö- revini sürdürmesi istenmekte, o zaman, bence ya- pılacak en doğru hareket, mevcut dairelere yeni da- ireler eklenmesi yoluna gitmeden, esasen iki ya da en çok üç kişiden oluşan o 'eksik' heyetleri bu ka- nunsuz ve suç teşkil eden durumdan kurtararak beş kişi gözüken daire heyetlerini üç kişiye indirmek su- retiyle bol bol yeni daireler kurarak hem bu fıili du- rumu 'hukuki ve meşru' hale sokmak ve hem de. manevi sorumluluğu beş kişiden üç kişinin üzerine yıkmak, en doğru bir hal şekli olur. Bu suretle, hem Yargıtay'dan hak arayan ve oraya umudunu bağla- mış olan vatandaşlar aldatılmaktan kurtanlmış olur hem de sık sık gazete sütunlannda yer alan "Yar- gıtay'da yolsuzluk ve suiistimaJ" yapıldığı şeklin- deki iddialan içeren yayınlar da kısmen olsun ön- lenir ve ayrıca da aynı gün aynı daireden çıkan, - benzer olaylar nedeniyle verilen- çelişkili ve "dos- yadaki belgelere ve hâkimin takdirine göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddine", şeklindeki 'gerçek' gerekçeden yoksun 'formüP kararlarm da belki sayısı azalır. Şu hususu bir kez daha belirte- yim ki Yargıtay'a yeniden beş daire daha eklenme- si suretiyle daire sayısının otuza çıkarılması ve bu arada, şimdi 202 olan başkan ve üye kadrosunun da 235-240'a çıkanlması, Yargıtay'ı büsbütün bir çıkmazın içine itecek ve bu suretle tıpkı eskisi gibi 'eksik heyetle" karar çıkanlması aynen devam ede- cek ve Yargıtay kararlarına karşı vatandaşta mev- cut 'güvensizlik' ve 'saygısızlık' duygusu daha yo- ğunlaşacaktır. Hiç kuşkusuz ki bundan kaynakla- nan 'tarihsel vebal', bu yolu tercih edenlere ait ola- caktır. (1) Resmi Gazete, 23/7/1984 gün ve 18467, sayfa 120 PENCERE KendiTarihiniKendinSeç!.. Okay Gönensin'in dün bu köşede yayımlanan yazısında şu sa- yılar göze çarpıyordu: '748... 36... 111... 123... 24... 41... 130... 661... 66... 30... 146..." Nedir bunlar? GÖnensin diyor ki: "Bunlar bazı genç insanlann hapishanede geçirecekleri yıllar. Bu insanlar, 12 Eylül öncesinde çeşitii sol siyasal dergilerîn so- rumlu yazı işleri müdürleri olarak yargılandılar. TCK'nın 141, 142, 759, 377 ve 312'nci maddeleri uyannca, bu ceza/ara çarptınldılar ve şimdi hapishanedeler." Çeşitli kesımlerden demokratlar, sosyalistler ve aydınlar açık- lama yapıyorlar: "Düşünce suçlanndan ötürü on yıla yaktn bir süredir hapiste tutulan çeşitli sosyalist dergilerin yazı işleri müdürlerinin başlat- tığı açlık grevi 15 gününü doldurmuş bulunuyor. Biz, özgürlükler içın yaşamlannı ortaya koyan bu insanlanmıza sahip çıkıyor, on- ları destekliyoruz. İlgilileri 141 ve 142'inci maddelerin zaman ge- çirilmeden kaJdınlması konusunda açıklama yapmaya çağınyo- ruz." 2000'e Doğru dergisinin son sayısındaki kapakta bir sözcük göze çarpıyor. YühL" Kime ve neye yuh? "Gazeteciler 10 yıldır hapiste: Veli Yılmaz 748 yıla mahkûm. Kasten adam öldürseydi 24 yıl yatacaktı. Os- man Taş 661 yıl yatacak. Niçin? Fikir suçundan yargılanmış ve cezalandınlmış. Hayali ihracat yapsa, en çok beş yıl içerde kala- caktı." Ancak siz bu 2000'e Doğru dergisini göremezsiniz, okuyamaz- sınız; çünkü dağıtımı yasaklandı. 1990'da 14 Mayıs'ın 40'ıncı, 27 Mayıs'ın 30'uncu, 12 Eylül'ün 10'uncu yıldönümü yaşanıyor. Bu nedenle geçmişe dönük anı- lar ve tartişmalar yayımlanıyor. Doğal sayılmalıdır bu hesaplaş- ma; herkesin kendi düşüncesini ve görüşünü savunmasını kim- se yadırgamaz. 31 Mart tartışması bitti mi? Nedir 31 Mart? Halk ayaklanması mı? irtica isyanı mı? 1908'de Hareket Ordusu niçin siyasete karışmıştı? Asker, ikinci Abdül- (Arkası 17. Sayfada) HESAPLASMA BURHAN ARPAD Yaşgünü Yazısı... İnsan bebek olarak dunyaya gelir. Büyür. delikanlı olur, orta yaşlı, daha yaşlı olur ve tükenir, günün birinde ölüverir. 19 Mayıs 1910 günü doğduğuma göre seksenime ayak bas- tım. En son dönemi yaşamaktayım. 1976'da basılmış olan "HESAPLASMA" kitabımın bölüm baş- lıkları şöyledır. Güzel Hisar, Hayal Perdesi, Perde Arası, Inanç ve Ötesi, Dör- •düncü Kuvvet, Oemokrasi piye Diye..., Burgaz Adası'nda Ma- yıs Sabahı, Günügününe'nin Sonu, Sınır Dışına, Eski Bir Istan- bul Fotoğrafı Üzerine Çeşitleme. Hesaplaşma nın giriş notunda ise şu satırlar göze çarpar: "Zaman geciyor. Kişiler ve kişilerin ölümlü yanlarıyla.. Ne var ki arkada bir şeyler kalıyor yine de! Arkada bırakılmış yılları ara- da bir düşündükçe hüzün ile sevinç kanşımı bir şeyler hatırlanı- yor? Arkada bıraktığı yıllarla hesaplaşınca ağır basan sevindiri- yor mu, üzüyor mu? Önemli olan da bu! Neruda'nın sözlerini kullanarak: "Gönlümce yaşadım" diye- bilir miyim? Neruda'nınkinden daha başka ve çetin durumlara karşın diyebileceğim sanırım: "Gönlümce yaşadım." Hesaplaşma'nın bölümlerinden seçtığim kimi özetler: 1915'in Anadoluhisarı güzeldı. Yıldırım Beyazrt'ın yaptırdığı ka- leye verilen Güzel Hisar'ın adına yakışır bir güzellıği vardı. Bo- ğaz köylerınin belki de en güzeliydi! Anadoluhisan'na taşındtğımızda üç yaşındaydım. Silik birkaç çizgi var kafamın ıçınde. Yıllar sonra Hisar'a uğrayışta hep bir- şeyler yitmiş buldum. En son uğrayışımda Güzel Hısar sadece 68 baca sayılı Denizyolları vapurunun adıydı. Şimdi o da yok. \fapur, hurdacıda bekliyor (Güzel Hisar) Yerime oturduktan sonra ne kadar geçti bilemeyeceğim. Bah- çeyı dolduran çocuklar bağrışmaya başlamıştılar:' Başlar mısın, başlayalım mı; Karagözün evinı taşlayalım mı" diye. (Hayal Per- desi). Cibali Tütün Fabrikası'nda çalıştığım yıllar beni Hayal Perde- si'nden büsbütün koparamadı. iyi de oldu (Perde Arası) Yepyeni bir dunyaya ayak basmıştım. Gluck'ün Orphâ ve Eu- ridicke'ü ile başlayan Salzburg günlenm ve gecelerim; Herbert von Karajan, Furthvvengler, Maria Cebotari, Oscar Fritz Schuh, Baumgaernze gibi müzik ve sahne ustalarıy 1 ^ dopdoluydu. Na- zilerin yıllarca ağır baskısı, ikinci savaşın bunca yıkıntısı ve ge- çim sıkıntılanna bu insanlar nasıl dayanabilıyor sorusunun kar- şılığını bulmuştum. Salzburg Müzik Festivali'nde kavramıştım. Müzik ve sahne sanatı onları güçlendırıyordu. Direnebıliyorlar ve üstesinden gelebiliyorlardı! (Perde Arası) Dergi'nm, Basın Kanunu gereği imtiyaz sahibı Hulusı Dosdoğ- ru'yla -bugün ıkimıze de çocukça gelen sudan nedenler yüzün- den, İnanç'ı sürdüremedik. Nisuvaz toplantılarında tanıştığım Sa- lâh Birsel, şairliğinın yanı sıra ilginç işler tasarlardı. İhsan Dev- rim'in de katılmasıyla ABC kitabevini kurduk. Değişik kitaplar, bu arada çağdaş dünya edebiyatından çeviriler yayımladık. Ne var ki yetersiz bir para yatırımı ve kâğıt karaborsası dahasına izin vermedi. Önce ben ayrıldım. Sonra da Salâh ve İhsan ışi bırak- tılar ve ABC firma olarak el değiştirdi. Sonra da Tan yıkımını ger- çekleştiren CHP sağ kanadınca yıktırıldı. (İnanç ve Ötesi) Fakat gerçek şu ki ne Milli Şef ne adamlannın yalan yanlış raporiarı, ne Demokrat Parti ileri gelenlerinin gevşek ve umur- samaz tutumları ve davranışları, yırmi beş yıldır çekmedıği kal- mamış yoksul yığınların silkinmesini önleyebildı. Başka bir de- yişle, yığın silkindi ve bilinçsiz de olsa, gücunü gösterdi. (De- mokrasi Diye Diye..) 27 Mayıs 1960 nereye varırsa varsın, Cumhuriyet Halk Partisi ülke yonetiminı elde tutmak istiyordu. 1960 mart ayında sözü edil- meye başlayan Türkiye İsçi Partisı'ni CHP yanlısı. fakat az ta- nınmış sendikacılara kurdurdular. Olayın gelişmesi bunu göste- rir. Ne var ki CHP ısteğini gerçekleştiremedi. Mehmet Ali Aybar ve arkadaşlan yönetimi ele aldılar. (Günügününe'nin sonu) İstanbul için iyimserolamayacağım. Sınıf tırmanışlarının, soy- gun ve saldınların, binlerce yıllık tarih ve mimarlık eserlerinın daha çok kâğıt para için tahrip edildiği 1976 İstanbulu iç karartı- yor. Zira İstanbul, ılkel saldırılarda olsun, Haçlı saldırılarında ol- sun böylesine yıkılıp yakılmamıştı (Eski Bir İstanbul Fotoğrafı Üzerine Çeşitleme) Seksen yıl yaşamış olan birinin kendince yorumlan! DOĞUM AYBENERMAN 25 Mayıs 1990 AYŞE-ALAATTİN ERMAN Her türlü çiçek işleriniz, bahçe tanzimi ve özel zevkinize göre gelin arabası yapüır. Gelin buketi hediyemizdir. FIRAT ÇÎÇEK EVİ Tel.: 516 64 25 1. hamur kâğıda çok temiz bitirme ödevi ve tez fotokopisi 50 TL. Ortabahçe Cad. No: 60 Beşiktaş 160 78 28 - 160 65 52 DOĞAN COPY Her "Card" Bankamatik deeildir. "Ben karşıdan karşıya geçinceye kadar, havale Trabzon'a gitmiş bileL. ... Kızım Trabzon'da, öğrenci. Telefon etti, parası bitmiş. Evin karşısındaki Bankamatik'e gidip hesabına havale yaptım. Hemen eve döndüm. Telefon çaldı: Kızım. Havaleyi çoktan almış, beni iki kere aramış... Kısaca, ben karşıdan karşıya geçinceye kadar, havale Trabzon'a gitmiş bile!.. Bir Bankamatik Kartı Sahibi (İstanbul) :ıl*V> r. Bunu sadece Bankamatik yapabilir. ÜTÜRKİYE İŞ BANKASI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear