25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 30 ARALIK 1990 Tbkyo'dan Enformasyon çağındayalnızlık KORKMAZ ÎLKORLR TOKYO — Tokyo gene ışıl ışıl. Olağan renklilığınin Noel ve yeni yü nedeniyle kutlandığı bır dönem yaşıyor şehir. Ginza, Pa- pongi, Shinjuku ve diğer semt- ler, ağırbaşlîlığı gunduz işyerin- de bırakmış, ama nezaketten ay- nlmayan genç-yaşh kadın-erkek günün stresiru dağıtmaya çalışan Japonlar ile dolu. Dunyada şa- hıs başına en çokrestoranve ba- ra sahip olma rekoruna sahip Tokyo'da hava güzel, insanlar Körfez krizini unutmuş, hafta içi olmasına rağmen "Sushi Bar"lan, "YokitorTcilen, lüks ve pahab "Kobe BeeF' restoran- lannı ve tüm dığer yemekçi, kahve, pub ve barlan tıka basa doldurmuş; evlerine gitmek için son treni yakalamak duşuncesini gecenin bu makul saatinde he- nüz kafaya takmamış erkekler, meşhur "Hostess Bar"larda, her sözlerini takdırle karşılayan gu- zel hanımlann sohbetinde derin bir "ego inşa" surecinin en yük- sek noktasına gelmiş durumda- lar. Tbkyo'da herkese göre eğlen- ce ve meşgale var. Tokyo'da "sıkıldım" demek mumkün de- ğil. Hiçbir Japon tanıdığınız ol- masa, sizi Tokyo'daki "gündüz vt gece" hayatı konusunda yön- lendirecek yakın bır dostunuz bulunmasa bile, "enformasyon çagV'nı yaşayan Japonya'da so- rarak ve okuyarak bır yere vanl- maması mumkun değil. Ama gene de yalnızsınız ve Tokyo'nun "yalnızlığını" yaşamak zorun- dasınız. Çünkü siz, sonuçta bir "galjin"siniz, yani bir yabancı. Bütun bu olgu, insanın aklı- na şu soruyu getiriyor. Acaba bu yalnızlık gerçekte Tokyo'nun "yalnızbgı" mı? Tarih boyunca kendi kuçuk adasında -zaman zaman emperyalist akımlann te- sirinde kalmış olsa da- oldukça izole, kültür ve geleneklerini muhafaza çabası içinde yaşamış ve yüzlerce yıllık kültür ve gele- nek birikimini az değişimler ile bugüne kadar getirebilmiş Ja- ponya acaba, bilinçli, ama kont- rollü ve kendi kendine yeterli bu "yalnızlıgı" mı tercih etmekte- dir? Bence evet. Bu cevabı kanıt- layabilecek birçok örnekten söz etmek mümkün. Ama şimdilik, yalruzca güncel konu Körfez kri- zi karşısında Japonya'nın tutu- rntma bakahm. Krizın başlangı- cından bu yana Japonya'nın Irak karşısında oluşturulan cep- heye vereceği destek konusunda gösterdiğı kararsızlık ve hareket- sizlik tüm dunyada şaşkınlık ya- ratmış vaziyette. Asbnda, Ja- ponlar ile aramızdaki, sözünu ettiğımiz o kolboyu mesafe, Ja- ponya'run bu konuda nasıl dü- şunduğünu ve davrandığını an- lamamızı engelliyor. Ama Kyo- to Ünıversitesi Siyasal Bilimler Profesöru Toru Yano'nun 18 Aralık 1990 tarihli "The Japan Times" gazetesinde yayımlanan bu konudaki makalesi, Japon- ya'nın tutumunun nedenini tam kabul edilebilir gerekçeler ile açıklamasa bile Japonya'nın Irak karşıtı cepheye dolaysız açık ve net bir destek veremeye- ceğinı bariz bir şekilde belirti- yor. Profesör, yazısında, Körfez krizi karşısında tüm spotlann şimdi Japonya'nın uluslararası davranışımn üzerine çevrildiği- ni; Japonya'nın tkinci Dünya Harbi'nden sonraki davranış bi- çiminı özetleyen "hiçbir şey yapnuuna" politikasının ulusla- rarası siyaset platformlannda artık kabul edilmediğini beliıti- yor. Japonya'nın davranışı ko- nusundaki bu'olumsuz değer- lendirmelerin varlığını belirtme- sine rağmen profesör devam edi- yor: "Japonya'nın aceie etmeye ni- yeti yoktnr. Bu yavaştan alma Körfez krizi konusunda bir vur- dumduvmazlıktan ziyade kriz yönetiminin acele>e getirilme- den ve derin bir analize dayan- mayan bazı taahhütlere girilme- den talbik edilmesi gereginden dogmaktadır-. -Ve Japonya, ya- pacagı analiz ile gelecekteki nluslararası krizlerde nasıl bir rol oynayacagını saptayacakür-r ve bunun içindir ki birçok Ja- pon, ABD'nin Arap politikası- nı anlayamamakta ve rahatsız olmaktadır." Japonya, bana ka- lırsa, kararını vermiştır. Tokyo, her zaman takip ettiği kendi çı- karlarını en ıyi koruyabileceği ortamı yaratacak "positive isolation" çerçevesi içinde "yalnızhgV* oynayacaktır. Tüm baskılara göğüs gerecektir, duy- mamazlıktan, görmemezlikten gelecektir; kendi doğru bildiği politikayı uygulayıp manen des- tek verecektir, mali yardım ya- pacaktır, ama bu nezaket ve ze- rafet ulkesi gene nazik ve zarif bir şekilde uluslararası politik bir taahhut altına girmeyecektir. Canlı bir butunün içinde "yal- nıziiğı" simgeleyen bir politika uygulayıp butünun dışında ka- lacaktır. Tıpkı Tokyo'nun tüm ışıklannı, parlaklığını ve cıvıl cı- vıllığmı yaşayıp "yalnız" kaldı- ğınızı hissettiğjniz gibi. JfbshingtorCdan Kızılderili katliamının üzerinden 100 yıl geçti NtLG<JN CERRAHOĞLU WASHINGTON — "Memo- riai Ride" adı verilen, at üzerin- deki anma törenleri 23 aralık gunü Cheyenne nehn kıyılann- da başladı. Altı gun suren tören- ler dün (29 aralık), Kızılderili katliamının yapıldığı ünlü "VVo- unded Knee" düzlüklerinde so- na erdi. Hemen hemen tama- men soyu tuketilen Sioux'lann lideri "Big Foot"un (Büyük Ayak) "kaçış yolunu" izleyen "Memorial Ride"a haber prog- ramları hiç zaman ayırmadılar. Oysa 29 aralık törenleri, be- yazlann belleğinin en uç köşe- sine itilen bu trajediyi unutkan- lık batağından cıkarmak için planlanmıştı. Olay, VVounded Knee'nin bulunduğu Güney Da- kota eyaJeti valisinin, birkaç se- natör ve milletvekilinin, federal hukümet temsilcilerinin, kilise mensuplanrun ve Sioux'lann çe- şitli kabilelerinden gelen birkaç kervanın katıldığı, daha çok ye- rel nitelikli bir törene dönüştü. Anma töreninde yer alan Kızıl- derili dernekJeri yöneticileri, "100. YıT'ın bile davalanna hiç katkıda bulunamadığnıı söyledi- ler. Gaetano Scardocchia adh bir ttalyan gazeteciyle konuşan Belva Hallow Horn (Oyuk Bo- razan), en büyük amaçlarının ABD hukümetinin kendilerin- den "öznr dUemesT olduğunu söyledi. Amerika ile Kıalderililerin geçmişleriyle yüzeysel bir "banş" yaptıklannı göstermek için sahnelenen "Memorial Ri- de", yalnız bu konuyla ilgili bir avuç uzmanın ilgisini çekti. Bi- zim gibi, konuyla uzaktan ilgi- lüer de "Kızılderili soykınnun- da" son iki kabilenin de 15 ve 29 aralık tarihlerinde yok edildiğı- ni böylece öğrenmiş oldu. Ken- dilerinden yana olduğunu Ueri sürdükleri "llahi Taksrat" (Ma- nifest Destiny) adına 1889'a dek Kmlderililerin tüm topraklannı ellerinden alan beyazlar, bu ka- bilelenn geçim kaynağı olan bu- falo hayvanını da avlaya avlaya tüketmişler. 1877 yıbnda Nez Perces kabilesinin sefi, 1886'da Apaşlar'm lideri teslim olmuş. 1887"de de Oglala kabilesinin li- deri "Çügın At", uykusunda ba- yonet darbeleriyle öldürülmüş. O zamana dek gözüpek ve sa- vasçı bir halk olarak tamnan Kı- zılderililer, kendilerıne ayrılan rezervlerde Indian Office büro- sunun karneyle dağıttığı yiye- cekleri bekleyerek yaşamaya başlamışlar. Birdenbire tarihle- rinden ve geleneklerinden soyu- lan ve beslenme yetersızlıği gibi sonınlarla cebelleşen bu insan- lar, son umutlarını da "Hayalet Dansı" adını verdikleri bir dine bağlamışlar. Bu dine göre kısa süre içinde dünyanın sonu gele- cek, tum beyazlar ölecek, veryü- zünde yalnız Kızılderililer kala- cakmış. Ama o günün bir an önce gelmesi için de kişinin, kendisini "Hayalet Dansı"na adaması, bıkıp yorulmadan bu dansı yapması gerekiyormuş. Dansı yapanlar, beyazlann kur- şunlanna karşı koyabilecekmiş. Ne kı kendılerıni giderek bu aa yazgıya teslim eden adamla- nm sarsmak için dansı kabul eden ünlü kabile şefi "Sttting Bull" (Oturan Boğa) böylece kendi sonunu da hazırlamış ol- muş. Oturan Boğa'nm girişimi- ni beyaz güce karşı direniş bay- rağını açmak olarak yorumlayan Indian Agency şefı James Mac- Langblin, bır gece, başefmeyen bu son Kızılderilimn de çadın- nı basmış. Güvenlik güçleriyle çadıra giren McLaughlin ile Oturan Boğa arasında çıkan bo* ğuşmaya uyanan diğer Kızılde- rililer çadırın etrafında mevzj- lenmişler. Kendisini çınlcıplak çadırdan çıkarmaya çalışan as- kerlere "Beni hiçbir yere götn- remezsiniz. Ne yaparsanız yapın" dıye bağıran Oturan Bo- ğa hemen oracıkta ölduruimüş. McLaughlin'in guçleri ve Kızıl- denliler arasında çıkan çatışma, yerde 6 beyaz, 8 Kızılderilinio ölusünü bırakmış. Budapeşte'den Trenler ve Arbaş'ın atlan KIZILDERİLİ KATLİAMI — Artık "Büyttk Şerier tnristlere poz veriyor. MEHMET MESTÇİ Birkaç dostun belli belirsiz çağrısı ve belleğünde titreşen çok eski zamanların buyruğu uzerin^kalktım, öğleden sonra uç treniyle Debr'ocen'e gittim. Gustav Eiffel'in miman oldu- ğu Batı istasyonundan trenlerin büyuk bir bölümü Doğu illeri- ne ve Romanya'ya hareket eder. O gün tren tıklım tıklım kalktı. Köylüler, işçiler, Çingenelcr, bir-iki meraklı turist. Ardından büfenin bulunduğu vagon ülke- deki çok büyük bir çoğunluğu teşkil eden bira fanatikleri tara- fından ıstilaya uğradı. Tren btt- yük süratle Budapeşte'nin ban- liyölerini geride bıraktığında bü- feci zillere uzandı ve birtakım irikıyım, bıyıkları aşağı çeken Macar efendiler biralanna ka- vuştular. Kaloriferden yayılan sıcak hava ve tekdüze manzara- nın etkisiyle daldığım nefıs uy- kudan trenin Szolnok'ta dur- ması üzerine uyandım. Birkaç dakika sonra içeri Doğu illeri- nin ve Transilvanya'nın en mar- jinal maçosu olmaması için hiç- bir sebep görmediğim bir Çin- gene girdi. Yanımdaki masaya açık tenli arkadaşıyla oturdu. Ueu kalkık kovboy çizmeleri, Vasarely'nin elinden çıkmış gi- bi duran siyah-beyaz daznab pantolonu ve paltosunun içine diktiği pis pamuklu kumaşlany- la izlenmeye değer bir paradoks yaratan Indiana Jones şapkası, kırmızı atkısı ve şapkasındaki tüy, hayatına eşi görulmemiş bir soyluluk veriycrmuş havasıyla yol boyunca sırıtülar. Büfeci varlığını hatırlatmak üzere yine zile uzandığında bir- kaç müşteri daha fırladı. Çinge- ne arkadaşına kahve, kendine çikolata ısmarladı. Koyu karanlıktan biraz evvel Prusya mavisine dönuşen gök- yüzü karlarla renklenmiş dum- düz topraklardan yükselen sis- leri görunmez edince Avni Ar- baş'm Brüksel'deki atlan sessiz- ce belirip trenin peşine takıldı- lar. öyle güzel bir Prusya ma- Lasfiklerinizin performaası, aracınızın gücü ve hızı ile ne kadar doğru orantılı? Bridgestone, lastik üretirken araçlannızı sizden daha iyi tanımanın, daha iyi bilmenin büyük sorumluluğunu, asla unuünaz! En ekonomik araçtan, prestiji. kapasitesi, perfonmansı en yüksek araca kadar -her marka ve model aracın- gücü... güvenliği ve hızı ile doğru orantılı lastiğini Bridgestone üretir! Yanaklannın esnekJiği ve özel kuşak katlan ile Bridgestone, en zor yol koşullannda bile aracınıza yumuşak bir süriiş özelliği, size etkili birdireksıyon hakimiyeti kazandınr. Yolu tam kavrayışıyla aracın performansıru yükseltir. Yuvarlanma direncinin düşüklüğü. daha az yakıtla daha çok mesafe almayı sağlar. Özel desen dizaynlan ile uzun ömüriüdür. Vıraj alma güvenliği ile kaymayı, savrulmayı önler. Bugün, dünya sürücülerinin, araçlannda yolunu bilen bir lastiğe, Brid^estone'a güvenmelerinin temel nedeni budur. Karar sizin... Ya şimdiye kadar olduğu gibi lastikte bulduklannızla yetineceLsiniz ya da aracınızın perforrnansını yükselten bir lastikte Bridgestone ile yola çıkıp, güvenle ilerleyeceksiniz. ItMDCESTOnEYolunu B I I I r... visiydi ki bu bazı kasaba istas- yonlannın ayazına mahkûm, bomboş vagon parcaları bile ne karanlıktan şikâyet ettiler ne yalnızlıktan. Püspokladany Gan'nda trene binen Slav kadıncıklar kayarak vagona girdiler ve en basit bir gürültüden sakınarak karşıma yerleştiler. Etrafa bakmaya çe- kinerek hüzün verici bir yitmiş- likle sadece fısütıyla konuşuyor- lardı. Hissettirmeden izlemeye çalıştığım şişman, pembe ya- naklı kadıncığm çalışmaktan kütleşmiş çirkin parmaklannda yüzüklerden ziyade hayatı bo- yunca çektiği ve çekeceği daya- nılmaz yorgunluğun isyanı var- dı. Neden sonra daha genç ola- nın gözlerinin ta içine uzun uzun bakmaya cüret ettim. Boş- luktaki ve hiçükteki derin felse- feyi anlamaya, dahası sindirme- ye çalışıyor gibiydi, bu bir çift mavi göz. Richter'in kanatb pi- yanosu, uzaklarda Sibirya'nın uçsuz bucaksız karlarında yaşa- yan insanların kıpırtısı, Bohem- ya kristallerinin kopkoyu laci- verdi tek bir noktaya odaklan- rruş gıbiydı ışıl ışıl parlayan do- nuk gözlerde. Sonra Debrecen'de indim ve arkamda devrilen bira şişeleri- ni, kalın lezzetli sosisleri, radyo- dan yükselen keyifli tûrküleri, Karpatlar'da vampir avına çık- ma planlan yapan gürbüz köy- lüleri ve izne giden neşeli asker- leri bıraktım. Paltoma sann- dun, tramvayı yakaladım ve mutlu olduğumu kendime itiraf ettim. ZürUûen ^Olimon ödülleri DOĞAN ABALJOĞLU ZÜRİH — Her yıl Washing- ton'da dağıtılan limonlardan bi- ride tsviçre'ye verildi. Amerika Birleşik Devletleri tüketici der- neklerince saptanan bu masa sü- su görünümündeki narenciye türu, gerçeğe uymayan reklam- larla halkı aldatmaya yönelik gi- rişimcilere dağıtüıyor. 1990 yılının ilk limonunu, ün- lu Volvo dağıtıcısı fırma kazan- mış. TV'deki reklamında, ağır bir yapı vincinin park etmiş araçlann üzerinden geçmesi gö- runtülenmiş. Viking amblemi taşıyan Volvo'nun dışındakiler palet altında dümduz olmuş. Ve diğer arabalann pazarlayanlar yargıya başvurmuşlar. Sonuçta, Volvo'nun kalas ve metalle kiıv- vetlendirildiği ortaya çıkmış ve firma, aynca başan ödülu de kazanan TV-Spot filmini geri çekmek zonında kalmış. Bir başka limon, dünyanın bir numaralı motorlu araç üre- ticisi Gcneral Motors'a yakıştı- rılmış. Hava yastığını (air baggs) ilk kullananlardanız di- ye milletin gözunu boyama uğ- raşısına karşın, Ford ve Chrysler'lerde yasüğm daha çok bulunduğu saptanmış. Isviçre'nin payına düşen ise ünlü "Swiss army knife" diye bilinen, her yerde açıkça satüan çok ağızlı çakılardan ötürüy- %• müş. Bu çakılarda olmayan I yok; iğneden kürdana, cunbız- 1 dan büyütece kadar ufak bir j alet çantası ömeği. Bazı bazı in- _ san kafasını kanştıran, karma- şa nedeniyle kazalara neden olan ve benzerlerinden ederi kat kat üstün olan bu çakılara da ü- mon ödülü değer görülmüş.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear