25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 3 EKİM 1990 L M A N Y A ' N I N Y E N İ Y U Z U DİLEK ZAPTCIOĞLl — 2 — Evet, Almanya 1990*1313 birleşmiş ve geç- mişinin ağır mirasından kendini kurtarmış, kendine güveni sonsuz bir ülke olarak giri- yor. Artık dünyada bir "süper giiç" olarak Almanya'nın da sözü geçecek. Sovyetler Birliği'yle kurulan yeni ortakkk Almanya'- nın gelecek politikasmı nasıl etkileyecek? Moskova ile ilişkiler, Almanya ve Avrupa açısından hangi sonuçlara gebe? Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne 'birlfk 7 uğruna milyarlarca mark akıtması bu ülke- de ister istemez üstünlük duygusuna yol açarken Sovyetler Birliği'ndeki kimi çevre- lerde kaygı yaratıyor. Gorbaçov'un Al- manya uzmanı Nikolay Sergeyeviç Portnga- lof bu kaygıyı şöyle dile getiriyor: "Birleşik Almanya, bu dev, Hitler'in ateş ve kılıçla başaramadığını Deutsche Mark sa- yesinde başaracak mı?" "Der Spiegel"ın yayın yönetmeni Rudolf Augstem'ın yanıtı: "Birim Deutsche Markımıza bir türlii doymayan siz değil misiniz? Ama mark tek başına sizi kurtarmaya yetmeyecek. Baltık cumhuriyetleri ve Ukrayna Almanya'ya il- tihak için değil, Moskova'ıun merkea gü- ciinden uzaklaşmak için mücadele veriyor. Biz size sadece para verebiliriz. Diğerlerin- den de para alabilmek için ekonominizi ters yüz etmemiz gereki)or. Sizin için şu laf ge- çerli: Sömurulmekten daha kötüsii, sömü- riilmeye layık olmamakür." Kafkas çıkarması 1945'te Amerikan Maliye Bakanı Henry Morgenthau'nun önerdiği plan kabul edil- seydi, Almanya'da sanayi tesisleri ortadan kalkacak, Almanya tamamen tanm ülkesi haline getirilecekti. Almanya'yı "köylü ve çoban memleketi" haline getirmeyi öngö- ren bu plan, "Çoban Mektubu" adıyla ta- Gr orbaçov'un Almanya uzmanı Nikolay . Sergeyeviç Portugalof, Sovyetler. Birliği'nde bazı çevrelerde Almanlann ekonomik üstünlüğünden duyulan kaygıyı şöyle dile getiriyor: "Birleşik Almanya, bu dev, Hitler'in ateş ve kılıçla başaramadıgını Deutsche Mark sayesinde başaracak mı?" A, BİRLEŞMENtN ŞEREFİNE — Almanya Başbakanı Heimut Kohl 1990 bahannda Sovyetler'e yaptıgı gezide iki Almanya'nın birleşmesi için 'yeşil ışık' işaretini almıştı. 16 temmuzda Kafkasya'da Gorbaçov'un evinde yapdan görüsmede ise birlik için Gor- baçov resmi onayını veriyordu.Gorbaçov da Almanya'da en popüler lider oldu. Lİmanya, Sovyetler Birliği'ne konsorsiyum aracılığı ile 5 milyar mark öderken ayrıca Sovyet askerlerinin Dogu Almanya'dan çekilmesi için 13 milyar mark ödemeyi kabul etti. Asıl ekonomik beklenti ise Alman firmalarının SSCB'ye yatırım yapması. Almanlara özgürlüğünü veren adam', Avrupa'nın yeni süper gücünden ekonomik alanda destek bekliyor Almanya Gorbfye 'borcunu' ödeyecekrihe geçti. Ama soğuk savaş bu planlann rafa kalk- masına yol açtı. Babası 1913-1916 yıllan ara- sında lstanbul'da Amerikan sefıri olarak görev yapan Morgenthau'nun "Çoban Mektubu" unutuldu; onun yerine Ameri- kan Dışişleri Bakanı George Marshall'ın kalkınma planı kabul edildi. Ve "Marshall Plaıu"mn ekonomik yar- dımlanyla yaratılan Federal Almanya bu- gün yalnız Demokratik Almanya'yı değil, Sovyetler Birliği'ni de ekonomik çıkmazdan kurtarmaya soyunuyor. 16 Temmuz 1990, Almanya ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkilerde dönüm nokta- sı olarak hatırlanacak. FAlmanya Başba- kanı Heimut Kohl, SSCB Başkanı Mihaıl Gorbaçov'la "Gorbi"nin memleketi Kafkas- ilar'da bir araya geldi ve Almanya'nın bir- Jeşmesi için Moskova'nın onayını aldı. Sa- Vaştan sonra Bonn ve Moskova arasındaki bu banşmada Batılı mttttefıkler rol oyna- madılar. Sovyetler'e Alman yardımı Gorbaçov, savaştan Sovyetler Birliği'ne diışen "ganimet"ten, Demokratik Almanya' dan tamamen vazgeçti. Hiç kimsenin bek- lemediğı bu yumuşak tavır karşılığında artıyor." "\Vashington Posfun Pulitzer ödüllü ya- zarı Jim Hoagland ise Bonn-Moskova ya- kınlaşmasını "emri vaki" olarak niteledi ve "iki ulkenin gelecekte izleyeceği başına buy- ruk politikanın ilk işareti" olarak yorum- ladı. îsviçre'de çıkan "Wrftwoche"ye göre "Al- manya hızla bir süper güç olma yoluna gir- mişti." Gazete şöyle soruyordu: "Bu iş aca- ba iyi gider mi?" Almanya'da Sovyetler'e bakış Almanya'daki gözlemlerimiz, toplumun bilincinde Sovyetler Birliği'yle ilişkilerin ne- redeyse Batı dünyasıyla ilişkiler kadar önemli olduğunu, hatta Batı'dan daha ağır bastığım gösteriyor. Almanya'nın birleştiği şu günlerde top- lumda egemen olan "kurtuluş" ve "bagımsızlaşma" havasında Moskova'nın ve Gorbaçov'un yeri buyuk. NATO içindeki müttefıkler 45 yıldır "Alman birligi"ni sa- si arzu etti ve bunu başardı. Temmuz ayın- da Sovyetler'i ziyaret eden Kohl, bu ziya- retten çok daha kendinden emin, deyim ye- rindeyse "birkaç santim büyümüş" olarak döndü. Sovyetler Birliği dönüşundeki Kohl, gitmeden önceki Kohl'den farklıydı. Bir ülkede gözlemlenen bu "psikolojik" gelişmeler, politikaya yansıyacağı için ol- dukça önemli. Almanya-Sovyetler Birliği arasındaki ilişki, karumızca iki tarafta da belli çıkarlara dayanıyor ve bu çıkarlarda para kadar "maneviyat" da rol oynuyor. Gorbaçov, son parti kongresinde "pazar ekonomisinin avantajlan dünya çapında sı- nandı ve basanyb sonuçlandı" diyor ve şöy- le devam ediyordu: "Şimdi mesele, pazar ekonomisinde sosyal giivenligin azami öl- çüde sağlanıp siğlanamayacağıdır." Siyasi gözlemcıler, Sovyetler Birliği'nde pazar ekonomisine geçişte yalnız parasal yardıma değil, uzmanlık bilgisine gerek du- yulduğunda birleşiyor. Gorbaçov bu yardı- mı Margaret Thatcher'dan ya da "Chicago Boys" diye adlandınlan Amerikan ekolün- va'nın COMECON içindeki bir numaralı ti- caret ortağı ise Demokratik Almanya'ydı. Kohl, Gorbaçov'a, birleşmeden sonra, SSCB-D.Almanya arasındaki bütün anlaş- malann devam edeceğine ve dövizle ödeme- de kolaylıklaı sağlanacağına dair söz ver- di. Bu söz Bonn'a pahalıya mal olacak. Ama Bonn hükümeti, kazancının uzun va- dede maliyeti kat kat çıkaracağını bilmese bu alışverişe evet der miydi? Almanya'nın kazancı Çoğu zaman irrasyonel de olsa toplumun "psikolojisi", güncel politikanın baromet- resi. Çok satan "bulvar gazeteleri", toplu- mun genel "ruh hali"ni oldukça hem etki- liyor hem yansıtıyor. Duvar açıldıktan sonra Batılı liderlerin birleşmeye inançsız tavırları, Alman bulvar basınında her gün manşete çıktı. Jngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'ın "Birieşme 10-15 seneden önce gerçekleşmez" şeklin- deki sözleri, milyonlarca tiraja sahip "Bild" gazetesinde şu manşetle verildi: "Kim dost, Almanya'nın birleşmesi sonucu doğu sı- nın, ünlü Oder ve Neisse ırmaklarına ka- dar uzandı. Almanya-Polonya arasındaki bu doğal sınır mayıs 1945'te Stalin, Truman ve Churchıll tarafından çizilmişti. Savaşın mağlup devleti Almanya, soğuk savaş su- recinde bölününce, dört muttefik ve bütün Alman ulusunu temsil eden bir Alman yö- netimi arasında "barış anlaşması" imzala- namadı. Sımruı tescili 1990 yılına kaldı. Alman birliği için bu sınınn resmen tanınması ko- şulu getirildi ve iki Alman parlamentosu, yaz aylarında Oder-Neisse sınırını tanıya- rak, Polonya halkmın^ korkulanna son verdi. Bugün Polonya'ya gelen Alman turistle- re halk nazik davramyor. Savaştan sonra ye- tişen genç kuşaklar bugün "Almanya" de- yince Auschvvitz'i ve Varşova Yahudi Get- tosu'nu, Naziler tarafından öldürülen mil- yonlarca Polonyalıyı değil, daha çok Deuts- che Mark'ı ve demokrasiyi, özgürlükleri dü- Glorbaçov, ŞSCB'de pazar ekonomisine geçiş ve ekonomik reformda Almanlardan önemli yardımlar bekliyor. 100 bin Doğu Alman'ın bu iş için eğitiimesi ve Sovyet reform hareketinde görev alması planlamyor. Moskova'nın kazancı neydi? Tarihindeki en büyük ekonomik ve siya- sal bunalımı yaşayan Sovyetler Birliği, gûçlü Almanya'dan büyük miktarda ekonomik yardım bekliyor. "Perestroyka"dan, hayat şartlanru düzeltmediği, aksine kötuleştınüğı için hayal kırıklığina uğrayan kitleleri mem- nun etmek için Moskova, acilen Batı'nın yardımına muhtaç. Gorbaçov, Almanya'yla kurduğu bu yeni ilişkıden en başta bu yar- dımı bekliyor. Almanya, Sovyetler'e diğer Batı ülkele- rinden çok daha cömert davrandı. önce Al- man bankalarından oluşan bir konsorsi- yum, Sovyetler Birliği'ne 5 milyar marklık yardımda bulundu. Bonn hükümeti bu yar- dıma kefil oldu. Demokratik Almanya'dan çekilecek Sov- yet birlikleri için Bonn, 13 milyar mark öde- meyi kabul etti. Aynca evine dönen asker- lerin eğitim ve bannma sorununun çözümü- nü üstlendi. Almanya ile SSCB arasında üç hafta önce imzalanan anlaşmada, iki ülke arasında tek- nolojik ve bilimsel işbırüği; kültürel alışve- riş, ekonomik yardım paketleri ve bir sal- dırmazhk paktı yer aldı. Yeni bir Rapallo mu? Bonn ve Moskova arasındaki bu hızlı ya- kınlaşma, gerek Avrupa'da, gerekse Ame- rika Birleşik Devletleri'nde kimi nahoş anı- lar uyandırdı. İ922'de Almanya ve SSCB arasında imzalanan Rapallo Anlaşması ve 1939'da Hitler'in Dışişleri Bakanı Ribbent- rop ile Stalin arasında Doğu Avrupa'nın paylaşılmasıyla sonuçlanan anlaşma, Batı basını tarafından tarihin tozlu raflarından çıkarılıp ortaya döküldü. tngiltere'de yayımlanan muhafazakâr "Daüy Telegraph" şöyle diyordu: "Avnıpai nın iki devinin girdiği bu ikili anlaşmaya karşı dikkatli olmak gerekiyor." İsve^te ya- yımlanan "Dagens Nyheter" de olaya ben- zer bakıyordu: "Alman-Sovyet yakınlaşrna- snı karmaşık duygularla izliyonız. Alman- ya komşulanndan çok daha giıçlıi hale ge- İiyor ve nüfusuyla birlikte sorumluluğu da ALMAN MARKI'NIN GÜCÜ — tki Almanya birieşirken Batı Alman Markı, Dogu Alman Markı'nı da (aribten siliyordu. Alman Markı'nın gücu şimdi Dogu Avrupa ve Sovyetler'i de derinden etkiliyor. Alman Markı bu ulkelerde gittikçe önemli bir değisim birimi haline geüyor. tki Almanya'nın birleşmesi ve marklann eşitlenmesi gunlerinde bir Doğu Berlinli, bfiyütülmüş bir Alman Markı'nı taşırken, marka duyulan özlem ko- nusunda bisikletle espri' yapryor. Bakalun DM, bu ozlemden nasıl etkilenecek? BİRLEŞME HEYECANI — 45 yüdır Doğu Almanya'da yaşamalannı, 2. Dfinya Sava- şı'nda Almanlann işlediği suçlann bir bedeli ve bir tiir ceza olarak gören Dogu Alman- lar başta gençler olmak üzere 1989 ekim-kasım aylannda sokağa dökülerek ve Berlin Duvan'nı yıkarak iki Almanya'nın birleşmesine giden yolu açtılar. Pankartlarda "Biz tek halkız", "Heimut sen binnn le başbakanımızsın" yazıtaydı. Birleşme hevecanı daha sonra verini ev, işsizlik ve parasızlık gibi giderek büyüyen sorunlara bırakacaktı. vunuyordu ve birlik ufukta gözukünce (bü- tün korkulara karşm) buna engel çıkartma- dılar. Bu doğaldı, beklenen şeydi. Oysa Moskova'nın Demokratik Alman- ya'yı elden çıkartması beklenmiyordu. Ge- Uşmeler, Gorbaçov'u Alman kamuoyunun gözünde biraz daha buyüttü ve "Almanla- ra özgürlüğünü veren adam" haline getırdı. Alman kamuoyunun gözünde Sovyetler Birliği, tum ekonomik sorunlanna karşm bir "süper güç." Bu yönüyle ABD ile eşde- ğCT. Mihail Gorbaçov'un Almanya'daki prestiji, herhangi bir Batı liderininkindeh kat kat fazla. Almanya, Sovyetler Birliği'- ne ekonomik yardım yaptığı için kendini "biraz daha büyümüs" hissediyor. Sovyet- ler Birliği'nin Almanya'dan ekonomik yar- dım talep etmesi Almanya'da kendine gu- venin artmasına, toplumda gerçek bir "sü- per güç" bilinci doğmasına neden oluyor. Nitekim Heimut Kohl'ün, Gorbaçov'un doğup büyüduğü Kafkasya'ya davet edilme- si Moskova'nın değil, Bonn'unfikriydi.Hei- mut Kohl, Gorbaçov'la memleketinde bu- luşan ilk Batılı devlet adamı olmayı kendi- den değil, 40 yıldır "sosyal pazar ekonomisi" uygulayarak vatandaşlanna gö- rece büyük sosyal güvenceler sağlayan Bonn hükümetinden bekliyor. Nitekim ikili anlaşmada Alman uzman- lann tanm ve sanayide "pazar ekonomisi" kurallarını öğretmesi, bankacılık, şirket kurma, ticaret hukuku vb. alanlarda Alman uzmanlann yol göstermesi, Alman sendika- cılann işçi haklarında yeni sayfalar acması öngörülüyor. Sovyetler'den çağrılan binlerce fabrika yöneticisi şu anda Almanya'da iş- letme ve ekonomi dallarında eğitimden ge- çiyorlar. Gorbaçov yönetimi, Demokratik Alman- ya'mn pazar ekonomisine geçişini, Sovyet- ler ve diğer Varşova Paktı ülkeleri için bir "örnek" addediyor ve önumüzdeki dönem- de Sovyetler'e getirilecek Alman uzmanla- nn da çoğunlukla Doğu Almanlardan oluş- masını düşunüyor. Doğu Almanya'daki Rusça bilen 100 bin kişiye bu işbirliğinde "koprü" olarak bakıhyor. Sovyetler Birliği'nin Batı ticaretinde Fe- deral Almanya zaten birinci sırada. Mosko- kim düşman şimdi belli oluyor!" Thatcher ve Mitterrand, Alman birliği- ne karşı baştaki "soğuk" tavırlanyla kamu- oyunun belleğine yerleştiler. Zaten çok po- püler olan Mihail Gorbaçov ise "Almanla- nn zor gününde onlara elini uzatan dost" oldu. Gorbaçov'un "zor günler" geçirdiği biliniyor. Bu yuzden Başbakan Kohl, Sov- yetler'e yapacağı her türlü yardımda bütun toplumu arkasında biliyor. Sosyal demok- rat muhalefet dahi Kohl'ü bu konuda des- tekliyor. Başbakan Kohl, 2 Aralık 1990'da yapı- lacak seçimlere yalnız "birleşmeyi sagladığı" için değil, "Sovyetler'i razı ettiği" için eskisinden çok daha güçlü giriyor. Baş- bakan Kohl'ün başansı, butün Almanya- ya mal oluyor, bir "süper güce" yardımda bulunması Almanya'yı dünya sahnesinde çok daha parlak bir ışıkla aydmlatıyor. Al- manya, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa- da pazar ekonomisine geçişten uzun vade- de kendisinin cok kârlı çıkacağını biliyor ve bu "köprii" rolünü seve seve üstlenmeye ha- zır. şünüyor. Polonya'daki yüksek enflasyon ve işsiz- lik, insanları geçen aylarda kitleler halinde Berlin'e gelip kaçak işlerde çalışmaya zor- luyordu. "Savaşın galiplerinden" sayılan Polonyalılarm, Batılı muttefiklerin deneti- mindeki Batı Berlin'e vizesiz girme hakkı vardı. Bonn, 3 ekimden, yani birleşmeden iti- baren Polonyahlara ağır vize şartlan koy- du. Artık Polonyalılarm değil Batı, Doğu Alman topraklanna girmesi de neredeyse imkânsız hale getirildi. Zaten Oder-Neisse hattının Başbakan Kohl tarafından çok geç tanınmasından öturü gerginleşen Ahnanya-Polonya ilişki- leri, vizeyle iyice soğudu. Polonya hukümet sözcusü geçen hafta Varşova'da yaptığı apk- lamada vizeyi kınadı ve "Bu, birleşen Al- manya ile Polonya arasındaki ilişkilerin ge- lecekteki se>rini etkileyecektir" dedi. Ama Amerikalı bir uzmanın dediği gibi "Tarih, Doğu Avrupa halklanna kötü bir oyun oynuyor." Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra bir daha Almanya'ya bağımlı olma- maya ant içen bu halklar, şimdi Alman Markı'na muhtaç. Polonya'nın kaygılan "Dayanışma" Sendikası'mn teorisyenle- rinden tarihçi Adam Mişnik, Alman birli- ğinin Polonya halkında uyandırdığı duygu- ları şöyle dile getiriyor: "Orta Avrupa'da Stalind ve Brejnevci po- litikalar sona erdi. Bu Polonya'da, eskiden parti başkanı Gomulka'da saplaotı biçimi- ni almış olan bir korkuyu canlandırdı. Po- lonya balkı, Almanya'yla Sovyetler Biıiigi- nin bir zamanlarki gibi irofaka girip Polon- ya'yı ezmesinden korkuyor. Bu korkulann yersiz olduğu söylenemez." Polonya halkı ve yönetimi, Moskova- Bonn arasındaki yakınlaşmayı dikkatle iz- liyor. Polonyalı için "savaşın miran'' yalnız toplama kampları ve gaz odalarından iba- ret değil. Polonyalılar Varşova Gettosu'nda- ki ayaklanmaya seyirci kalan Stalin'i ve 1939'da Katyn ormanında katledüen Polon- yalı subaylan da unutmuyor. Unutmuyor, ama günün gerekleri Polon- ya yönetimini Batı yardımına, özellikle Al- man yardımına muhtaç kılıyor. Almanya'mn önce eski Demokratik Al- manya'ya, sonra Sovyetler'e ve Polonya gi- bi Doğu Avrupa ulkelerine çok para akıt- ması gerekecek. Bu kalemler, kısa ve orta vadede Bonn'un mali hesaplannda en önemli yeri zaptedecek. Uzmanlann tespi- tine göre bu yuzden gelişmekte olan ülke- lere ve Üçüncü Dünya'ya yapılan yardım- lar ister istemez arka plana itilecek. Sovyet- ler Birliği ve Doğu Avrupa yalnız Alman Markı'yla ekonomik çıkmazdan kurtula- mayacağı için, Batı kaynakları da kuşkusuz daha çok Doğu'ya akıtılacak. AT'nin göz- leri daha çok Doğu Avrupa'ya çevrilecek. Ve bu nedenle Turkiye, gerek Doğu Av- rupa'daki dönüşumlerden, gerekse yeni bo- yutlar kazanan Alman-Sovyet üişkilerinden dolaysız etkilenen ulkelerden biri olacak. Batı Avrupa'nın "Dördüncü Reich" korkusu Mart ayında Avrupa Komisyonu, "Gallup" Kamuoyu Araştırma Enstitüsü- ne Sovyetler Birliği'nde bir anket yaptırdı. Gorbaçov'un "açıklık" politikası sayesinde Batı'ya Sovyet insanının görüşlerini direkt öğrenme olanağı sağlayan bu ilk anketin so- nuçları oldukça ilginç. Halka "Almanya birleşmesine nasıl bak- üğı ve birleşmenin tahminen ne zaman gerçekleşeceği" soruldu. Yüzde 55'lik çoğunluk, Ahnan birliğini olumlu karşıladı, yüzde 24 karşı olduğunu söyledi ve yuzde 21 "Bilmiyorum" diye ce- vap verdi. Yüzde 58, birleşmenin 1996'dan önce ger- cekleşeceğini, hatta yüzde 23, "1991in bir- leşme yılı olacağını" savundu. Sovyet halkının Alman birliğine sempa- tik yaklaşımı, Demokratik Almanya ve di- ğer Doğu Avrupa ülkelerinin AT üyeliği söz konusu olunca değişiyor. Halkın ortalama yüzde 70'i ne B.Almanya'dan ne Doğu Av- rupa'nın ne de Sovyetler Birliği'nin AT'ye üye olmasuıı istiyor. "Bilmiyorum" diye ce- vap veren yüzde 22'yi çıkartınca geriye yüz- de 8'i aşmayan bir "AT yandaşhğı" kahyor. Ankette yoneltilen sonılardan biri de şuy- du: "Aşagıdaki politikacüardan hangisi da- ha etkin rol oynamalıdır?" Ortaya çıkan sıralama şöyle: Mihail Gorbaçov: Yüzde 79 François Mitterrand: Yüzde 70 George Bush: Yüzde 62 Margaret Thatcher: Yüzde 59 Boris Yeltsin: Yüzde 57 . Mauno Koivisto: Yüzde 54 (Finlandiya Cumh.) Heimut Kohl: Yüzde 48 • Vachav Havel: Yüzde 37 Hans Modrow: Yüzde 35 (zamanın DJd- manya Başb.) WUly Brandt: Yüzde 35 Ion Iliescu: Yüzde 32 Lech Walesa: Yüzde 24 Jacques Delors: Yüzde 19 Yarın: Thatcher'ııı Almanya korkosa
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear