25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DIZI-ROPORTAJ 29 EKİM 1990 NecipCelal, Suadiye Plajı'nda, Almanşarkıcı EvelinHoldilesabahakadardansederveyenibir bestedoğar 6 0 y d l ı k - - - - - - eşsiz t a n g o 'Sevdim birgenç kadını..'— 2 — NECİP CELAL, ÖZLEYtŞ NEDtM ERAĞAN Baa haftalar, derken bazı günler derken bizler Necip Celal'in çalışma odasında sık sık buluşur oiduk; muzik yapıyor, sohbet ediyor, ona gelen diğer sanatçı ve ünlü ki- şilerle tanışıyorduk. Çoğu zaman, iki kar- deş arasında bile olmayan bir gönül, bir ruh beraberliğimiz olduğunu anladım. Artık o benim Necıp Ağabeyim, ben de onun kar- deşiydim. Dertlenmizi, sevinçlerimizi din- ler, hatta hatta geçmişte kalmış aşklanndan söz açar, her tangosunun bir sevgi üstune kurulduğunu anlatırdı. Sanatçının, beste- cinin malzemesi de sevgi değil rnidir? Bu yazı için eski yıllarda çıkmış radyo ve müzik magazin dergilerini kanştırdığımda, Necip Celal Ue yapılmış söyleşilerde gozle- ri gönnemesine rağmen, sankı gören bir in san gibi hareket ettiğinden, geniş bir kul- türe sahip olduğundan, başta Almanca ol- mak uzere birkaç lisanı çok iyi konuştuğun- dan, keman, piyano, mandolin, banço, akordeon gibi sazlan ustakkla çaldığından söz ediliyor. Evet, Necip Celal'i anlatmak çok guç, çok yakın olduğum için bu guçlüğü daha da iyi anlıyorum. Onun karanlık dunyası kendisi için hiç önemli değildi. Pırıl pırıl, aydınhk bir dünyası vardı ki gören insan- larda bile az bulunur. Tasavvufta "gönül gözü" diye bir deyim vardır; işte onun gö- nül gözü açıktı. Gene eski bir dergiden, A. Vedat Alun'ın yazısından şu satırları ak- taralım: "Onun ıstırabının derinüğini hissedebil- mek için gözlerimi kapıyorum. Karanlık içersindeyim. Yarım dakika bile buna ta- hammul edemiyonım... Necip Celal ne bü- yük bir insan ki bu duruma isyan etmiyor ve hayatından şikâyetçı olmuyor. ÇünkU o, büyük bir bestekâr olduğu ka- dar Allahma inanan bir insandır. Onun için her şey Allah tarafından verilir ve verilen seyin geri alınması sadece ve sadece onun- dur.." Çok modern, güzel giyinen, sağlığına dikkat eden, yazın başlayıp kasım ayı or- talanna kadar deniz banyolarım ihmal et- meyen, sigara ve hele hele hiç içkı içmeyen, aynca "Yesilay Cemiyeti" üyesi olan, ra- mazanda oruç tutan, fırsat buldukça namaz kılan, velhasıl her haliyle mukemmel bir in- sandı Necip Celal Andel. Bir gun gittiğimde "Nedim, terzime pro- vaya gideHm" dedi. Çıktık, Sultanhamam'- da bir handakı terzisine gittik. Yolda "Pro- vada kusurlar göriirsen bana söyle" dedi. Bana bir şey soylemeye fırsat kalmadı ki. Elleriyle elbiseyi şöyle bir yokladı, "Şura- da pot yapıyor, burası şoyle olmuş, düzeltirsin" diyerek terziye ne yapacağını tarif etti. Ben bakakaldım... İşte böyle komple bir insandı. Çevresi genişti Çok tarudığı ve tanıyanı vardı, zaten ünlü bir kişiydi. Onunla gezdiğimiz günler, sa- yesinde çok insan tanıdım. Babasının öğ- rencisi olan Ord. Prof. ve o yıllann tstan- bul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar'ı tanıdım, tdealtepe'deki evinde be- raber yemek yedik, uzun sohbetlerine ka- tıldım, gene orada Roma hukuku profesö- rü Zlya Umur'u tanıdım, zengin opera ko- leksiyonundan çeşitli solistler dinledik, mü- zik üzerine uzun söyleşilerimiz oldu. Ziya Umur'la hâlâ görüşüruz. Ve daha birçok ünlü kişiyi onun sayesinde daha öğrenciy- ken tanıdım. Necip Celal'in gönul gözü açıktı demiş- tim. Bu sayede olacak, insanları çok iyi ta- nırdı. Sevdiğini bütün içtenliğı ile sever, kı- nldığı zaman da bir daha o kişinın adını da- hi anmazdı. Onu anlatmak çok guç dedim- ya. Necip Celal'i tanımak için beraber ça- TANGOSUTNU ANLAT1YOR Suadiye Plajı bana bu akşam her zamankinden daha güzel geliyor. Mehtap, denizin üzerine vurmuş, etraf sessiz. Konuşmadan geceyi dinliyoruz... NECıP CELAL ANDEL—Yıllarca dillerden düşmeyen Özleyiş tangosunu Suadiye Plajı'nda sabaha kadar dans ettigi bir aktris için yazmıştır. Ve o (Evelin Hold) etrafın isteği üzerine Mazi'yi söyledi. Bu kadar duyarak çaldığımı hatırlamıyorum. Benden bizzat keman çalmamı istedi. 'Kemanımla sana ses verebilseydim' bu ilhamla doğuyor. Bana üzerine çok samimi yazılmış birkaç satırla beraber güzel bir resmini verdi, teşekkür ettim ve dedim ki: "Bu gece bana çok şeyler ilham etti. Kafamın içindeki melodiyi size müsaade ederseniz, ithaf edeceğim." Bunun kendisini çok sevindireceğini söyledi. Ve tekrar dans etmeye başladık. Ona "Ne olur, bu gece hiç bitmese" dedim. O sırada plajın saati 3'ü çahyordu. Ertesi gün memleketine dönecek olan bu güzel aktriste bizi unutmamasmı söyledim. . O gece ağabeyimin Erenköy'deki evine giderken zihnim hep o melodi ile meşguldü. lışmak, sohbetlerine katılmak, gunlerinizi onunla paylaşmak gerekti. Babası hukuk profesorü Mehmet Cela- leddin Bey, çok güzel kanun çalarmış. O zamanki deyimle adliye nazırlığı ve şûrayı devlet reisliği yapmış. Ticaret Kanunu'nun da yapıcısı imiş. Aynı zamanda Fenerbah- çe Kulübu'nün de kurucularındanmış. Bu yüzden olacak, Necip Celal koyu bir Fener- bahçeliydi. Radyodan maçlan merakla din- ler, sonra dostlanna nasıl oynadıklarmı, nasıl penaltı attıklannı, maçı görmüşçesi- ne anlatır, kritiğini yapardı. Her yanda karanlık Onu anlatmaya galiba satırlar yetmeye- cek, iyisi mi gelin biz gene tangolanna dö- nelim. Necip Celal'in 50 yıllık ömründe bestelediği 11 tangosu vardır. Bunlann hiç- biri diğerine benzemez. Para kazanmak en- dişesıyle piyasada çalışmadığı için dinleyi- cinin istekleri doğrultusunda beste yapmak zorunda kalmamış, kendi duyuşlannı ra- hatça kullanma olanağına sahip olmuştur. Ikinci tangosu olan "A>Tilık" şu sözlerle başlar: "Ne kadar dertliyim bilsen, acımı- yor musun sen / Hasretin kalbimi neden yorsun, geimiyorsun gelmiyorsun." Ve ikinci küplede şu sözler onun artık görme- yen dunyasının en içten anlatımıdır: "Ka- ranlık sardı her yeri, kaldır şu perdeleri / Sen yoksun diye güneş de söndıi, odam zin- dana döndü..." Sözleri de kendisine ait olan bu tango- sunun müziği ise 19-20 yaşındaki bir bes- teci için olağanüstüdür. Bu tango 1932 yı- lında Avusturya'nın ünlü dans orkestrası şefi Charly Gaudriot tarafından Viyana Radyosu'nda seslendirümiş. Necip Celal'in tangolannın çoğunun söz- lerini Dr. Bedri Noyan yazmıştır. Bugun bi- le çok ünlü "Özleyiş" isimli tangonun söz- leri ise N. Celal ve B. Noyan imzasını ta- şu-. "Sevdim bir genç kadını" sözleri ile başlayan "Özleyiş" nasıl doğmuş? Gene 50'li yjlarda çıkmış bir dergiden aktaralım bu amyı: Ünlü Alman film yıl- dızı Evelin Hold, Istanbul'a gelir, konser- ler verir ve bu arada "Mazi" isimli tango- yu söyler. Bunu bir tanıdık Necip CelaPe haber verir. Necip Celal, telefonda "Çok hoşuma giden bu Alman artisti ne müna- sebetlc İstanbul'a gelsin de benim tangomu okusun" dediğinde tanıdık cevaben: "Bir Cumburiyet gazetesi al da oku" der. Ga- zeteyi okur, haber doğrudur. Beyoğlu'nda- ki Tokatlıyan Oteli'ne telefon eder, Evelin Hold, "Ben de sizi anyordum, bekliyonım, gelin" der. Akşam Tokatlıyan'da buluşur- lar. "MazF'yi çok beğendiğını ve konser- lerinde okuduğunu söyler, diğer bütün eser- lerine de ilgi gösterir. Bilhassa gözlerinin iyileşmesi için temennide bulunur ve Kadı- köy, Hale Sineması'ndaki konserinde bu- luşmak üzere ayrılırlar. Ertesi akşam "Hale" Sineması'nın bah- çesindeki konsere giderler. Bahçe hınca hınç doludur. Evelin Hold, sahnede göru- nür, müthiş bir alkış kopar. Sırası ile Fran- sızca, ltalyanca, Almanca şarkılar söyler ve nihayet sıra Türkçeye gelir, birdenbire "Mazi" çalınmaya başlar. Evelin Hold, ba- ğınr: "Mazi, Necip Celal!" Şayanı hayret bir tatlıhkla söyler. Eser biter, tekrar etti- rüir. Necip Celal, kulise gider, tebrik eder, ellerini takdirle öper. Ertesi akşam Suadi- ye Plaj Gazinosu'nda buluşmak uere ayn- lırlar. Suadiye Plajı Şimdi o geceyi Necip Celal'in satırlann- dan aynen aktarıyorum: "Suadiye Plajı ba- na bu akşam her zamankinden daha güzel geliyor. Mehtap denizin üzerine vurmuş, et- raf sessiz, konuşmadan gecevi dinliyoruz. Oldukça kalababğız, kıvmetli artistimiz Fe- riha Tevfik, ağabevün, Yusuf Kenan, Hol- lyvvood muhabiri Turan Aziz ve daha bir- çok se\di£im arkadaşlanm. ...Şimdi elimde akordeon, parmaklanm tnşlann iizerinde. içünden kopup gelen bü- tün duygulanmı sö>luyor, kendimden geç- miş bir halde mutemadiyen çalıyorum. O da etrafın isteği üzerine Mazi'yi söyledi. Bu kadar duyarak çaldığımı hatırlamı>orum. Benden bizzat keman çalmamı istedi. (tş- te, sayın okurlar "Kemanımla sana bir ses verebilseydim eger.." sözleri burada şekil- lenmeye başlıyor demek ki) Schuman'ın Akşam şarkıa, Fibich Poem ve onun çok sevdiği Toselli seranad. Kemandan \iikse- len sesler yavaş yavaş sönerken, mehtap da artık kayboluvordu. Gazino tamamiyle bizim için kapaülmış- tı. Dans ettik, eglendik, bana dans ederken 'Mazi'yi hiç unutmayacağım, dudaklarım- dan eksik etmeyeceğim' dedi. Vakit gece yansını çokUn gecmişa'. tçim- den coşup gelen birtakım sesler var. Kafa- mın içinde mütemadiyçn dolaşıyor, fakat bir tuıiu toparlayamı>orum. tsteği üzerine akordiyonu eiime alarak 'Aynlık'ı çakhm. tşte o esnada bana. üzerine çok samimi yazılmış birkaç satırla beraber guzel bir res- mini verdi (Bu resim Necip Celal'in çalış- ma odasında asılı dururdu), teşekkür ettim ve gayri ihtiyari dedim ki: 'Bu gece, bana birçok şeyler ilham etti. Kafamın içinde dolaşan bir melodi var, yeni bir kompozisyon olacak. Musaade ediniz, bunu size ithaf edeceğim.' Her zamanki kibar, sevimli tavn ik bu ithafıo kendisini pek çok sevindireceğini söyledi. Sabaha kadar dans Ve tekrar dans etmeye başladık. Ona, 'Ne olur bu gece hiç bitmese' dedim. O sı- rada plajın saati 3'ü çahyordu. Ertesi gü- nü memleketine dönecek olan bu güzel ar- tiste iyi bir seyabat temenni ederek bizleri unutmamasmı söyledim. 'Siz de bizi' cevabını verdi. Ve aynldık. O akşam ağabeyimin Erenköy'deki köş- künde kalacaktım, yayan yuriımeyi tercih ederek sessizce eve geldim. Zihnim hep o melodi Ue meşgul. Öylece pencerenin kena- rına oturdum; dışarda oten yaz böcekleri, uzaktan gelen kurbağa sesleri, arasıra kar- şımızdaki köşklerin sık agaçlan arasında öten tek bir bulbul var. Ortalık hafîfçe aydınlanır gibi oldn. Gayri iradi piyanoya doğru yurüdüm. Hemen oturup en sessiz pedala basarak içimden gelen sesleri yavaş yavaş çalmaya başladım. Bu bir irticaldi, işte o irticalden bugün- kü 'Özleyiş' doğmuştur. Hem de tam ma- nasıyla bir ozleyiş. Sevdim Bir Genç Kadını Notayı kendisine gonderdim. Verdiği ce- vapta teşekkür ediyor ve bu eseri hayaünıa en güzel hatırası olarak saklay acağını söy- lüyordu." İşte Necip Celal'in anlatımından "Özleyiş" tangosunun nasıl doğdnğu. "Sevdim bir genç kadını, ansam onun adını / Her şey beni ona baglar, kalbim durma- dan ağlar / Gitti o donmeyecek, aşkım hiç sönmeyecek / Uzun yıllar geçse bile, yaşa- nm hayaliyle / Kemanımla ona bir ses ve- rebilseydim eger / Bu sesimle ona ersem ba- na dunyaya değer / Ne yazık ki deniz en- gin şu ufukiar ölgun / Bîn elemle doğuyor her yeni gün / Yann olsun, yann olsun di- ye renkler soluyor / Neye baksam ne işit- sem bana bin dert oluyor / Bu karanlık gü- nün elbet gelecektir sonu, kalbim özlüyor onu..." Necip Celal'in birçok tangosunun sözle- rinde karanlık, gece, renklerin solması söz- cuklerine sıkça rastlanır. Yarın: Geçmiş zaman olur ki Tangonun büyük şair ve müzisyenlerinden Enrigue Santos Discepolo, bu dansı şöyle tanımlar Tango, dans edîlen hüzünlü bir düşüncedîr'— 2 — FEHMİ AKGÜN DİSCEPOLO—"Tango ve büzün el ele" diyen unlü tango bestecisi ve şair. Gene günumuze ve bugünku Buenos Ai- res'e dönelim. Bir zamanlar Anibal Troilo1 nun bandoneonu ile büyülediği Cano 14'ten başka daha çok yerli halkın rağbet ettigi Ca- sa Rosada, La Casa de Carlos Gardel - Ta- coneando ve Centro Region Leonesa gibi dans edilen ve tango dinlenilen başka salon- lar da var. Çeşitli Ispanyol gruplarınca Buenos Ai- res kültür evlerinde surdurülen yapmaak ti- yatro oyunlan 40 yıl önce kaybolup gitmiş- ler, kapanmışlardır. Fakat o zamaridan be- ri tango, bu salonları zaptetmiştir. Region Leonesa salonunun idarecisi ve Pena El Fuelle "Bandoneon Dostlan" der- neğinin uyelerinden mağrur, yaşlı bir zat olan Juan Carlos Martinez şöyle soyluyor: "600 pazardan ben burada dans gösterisi yapıyoruz ve bu kadar yılda y^lnızca 3 ve- ya 4 kez tango akşamını iptal ettik." 600 pazar akşamı... Salonun tavan sus- leri, kartonpiyerler dökülmeye başlamış, sa- lon perdeleri eskimiş ve yıpranmış. Fakat yaş ortalaması 55 olarak tahmin edilen dansçılann bacaklan belli ki çeviklik ve be- cerilerinden bir şey kaybetmemişler. Cortes ve Quebradas adlı ayak figürlerini en ufak bir zorlama göstermeden 70 yaşlarında açık gri elbiseli bir beyefendı yapıyor ve kendın- den çok daha genç partnerini atik ve ince figürlerle çeviriyor. Centro Region Leonesa salonunda kim- se viski ısmarlamaz. Arjantin şampanyası ve şişe şarap da içilmez. Yalnızca kolalı meş- rubat ve bira. Bandoneon Dostlan Derne- ğı Gardel'm doğum gününde bile büyücek bir orkestra tutacak kudrette değıldir. Her ne kadar 20 kişilik orkestrası ile ünlü Os- valdo Pugliese sadece 3000 mark istese bi- le. Martines sahnede durur ve pikabı ken- disi çalıştırır. Şüphesiz bugun tangoda buluşan fakir kuçuk burjuvazidir. 4O'lı yaşlarda, daracık beyaz pantolonlu, yüksek ökçeli iskarpinli hanımlar, şıkhğı biraz yıpranmış iki dirhem bir çekirdek giyinmiş beyler sadece. Biraz kasıntı, yaşamasını bilen Arjantinli ust ta- bakadan ise kimseler yok. "Bu gerçek bir iptiladır ve çoğu tango hastasıdır" diyor Martinez inandırıcı bir sesle ve devam edi- yor: "Tango, geçmişle bugünü biribirine baglar. Bugünden daha iyi, insanın kendi- ni içinde bulacağı gerçek veya düşlenen bir geçmiş." Bu akşam da salonda yalnız otu- ran, dans etmeyen ve gözleri kapalı muzik dinleyen kimselere rastlamak mümkün. Bel- ki birçok tango sözlerinde de rastlandığı gibi çocukluklanna kadar uzanan bir geçmişi hatırlamaya dalmışlardır: Solgun ay ışığın- da "Milonga" söylenen sokaklar, yoksul ki- ra evlerı, koşedeki "cafe", tango çalan kü- çuk sokak orgu (organitolar) d«dikodular, se%'giler ve nefretler, üzerlerine çocukluk aşklarının yazıldığı duvarlar ve altında geç dans edilen huzunlü bir duşuncedir.) Aynı Discepolo'nun mezar taşında şu iba- re>e rastlanıyor: "Hayatta yazdığım dizeler kadar bile şanslı olamadım." Gene tango bestecisi ve yazarı Celodonio Rores ise ko- nuyu şoyle özetliyor: Tango hayat kokar, ama ölümün lezzetini taşır. Tango dunyadaki parlak ve görkemli gün- lerini geride bıraktı, ama Arjantin'de gün- celliğini yitirmeyen bir konu olmakta devam ediyor. Dolup boşalan dans salonları, kon- serler, resitaller, jubileler yanında televiz- yondaki iki ayn programda sunulan Gran- des Valores Del Tango ve Botica Del Tango gibi diziler bu sevgiyi canlı tutmakta. New York'un Queens semtinde, Juncti- on Bulvan ile 37. Cadde'nin köşesinde altı Celodonio Flores şöyle der: Tango hayat kokar, ama ölümün lezzetini taşır. Bir hüzün duygusu tangoda her zaman vardır. Şair, tangocu Discepolo mezar taşına şu satırları yazdırmıştır: "Hayatta yazdığım dizeler kadar bile şanslı olamadım!' kalan sevgililerin endişe ile beklendiği so- kak fenerleri "farolito"lar... Gittikçe ağır- laşan ekonomik ve siyasal koşullarla kişi- hklerin yavaş yavaş silindiği 10 milyonluk bu kentte değişmeyen tek şey belkı bu geç- mişte kalan mutluluklar ve anılar. Tango, Porteno'nun (Buenos Aireslinin) bir başka görunüşüdur. Onunla ozdeşleş- miştir. Huzünlüdür, kotumserdir. Ünlü ro- mancı Ernesto Sabato yazıyor: Bir Napoli- li "tarantel" muziği eşliğinde dans ederken neşelidir, eğlenir. Ama bir "Porteno" tan- go yaparken ya kötu şansını veya dünyanın gittikçe bozulmasının nedenlerini düşun- mektedir. Alman, birasını içer "Tirol" dan- sını yaparkan kahkahalar atar. Buenos Airesli ise ne eğlenir ne de guler. Yanhşlıkla gulerse bu guiuş Almaıun gülu- şunden farklıdır. Biri sağlıklı bir sporcunun- diğeri bedbin bir sakatın guluşu gibıdır. Bu- nun içindır ki tangonun bu>uk şair ve mü- zisyenlerinden Enrique Santos Discepolo 1 nun şu sozleri dunyaca bilinir: "El tango es un pensamiento triste que se baila (Tango, metre yüksekliğinde çok uzun bir duvar başlar ki bu duvar yukandan aşağıya tan- go dansçılan ve müzisyenleriyle resimlen- dirilmiştir. Çoğunluğu Latin Amerikali olan bu semtin sakinleri, aralannda "Amigos Dd Tango" (Tango Dostlan) adh bir dernek kurmuşlannr. Büyük bir Carlos Gardel hey- keli yaptınnak için de semt belediyesine başvurulan var. Yarım ytizyıldan fazla bir sıire önce (1935) kazaya kurban giden tan- go tannsının bir resmi dernek lokaünin du- varında asıhdır ve üzerinde şöyle bir yazı vardır: Presidente Honorario Y Etenıo: Ebedi Şeref Başkanı. Aslında bir Fransız göçmeni olan ve 3 ya- şında iken ailesiyle birlikte Buenos Aires'e gelen Carlos Gardel, daha sonralan gerçek bir Arjantinli olarak bu memleketin ve tan- gonun simgesi haline gelecektir. Smokininin üzerinde beyaz ipek şalı, ünlü tebessümû, tenordan baritona uzanan sesi ile bütün Güney Amerika'mn sahiplendiği, "Cantor de America" Amerika'mn Şarkı- cısı diye anılan Carlos Gardel... 1935'te Pa- ris'te bir haftada 70 bin plaği satılan, bü- tün dünyayı dolaşarak konserler veren, hal- kın sevğilisi romantik fîlm yıldızı Carlos Gardel, 24 Haziran 1935'te Colombia da Medellin şehrinden aynlırken JU-52 modeli bir uçağin içinde gitaristleriyle birlikte ya- narak öldü. Bütün Buenos Aires'in katıkLğı bir tören- le, bir devlet töreniyle mezanna uğurlanan Carlos Gargel, bugün halk kabristam Cha- carita'da yatmakta. Lahdinin üzerinde her zaman olduğu gibi taze çiçekler duruyor. Başucunda kendi boyunda heykeli, yeşil maden üzerinde sonsuza kadar dondunıl- muş tebessümû, şarkı söylerken hafıfçe kal- dırdığı elinin sigara isteyen iki parmağı ile. Gerçekten, yağmurlu günlerde bile elinde yanan "43 Extra" veya "Parisienne" siga- rası vardır. Bir gelenektir bu. Gençlik aşk- larına son görevlerini yerine getiren ekseri yaşlı hanımlann yaktığı sigaralar günde çok kere yenisi ile değiştirilir. "Mi Bnenos Aires Querido" Benim Sev- gili Buenos Airesim diye başlar Gardei'in tangolanndan en ünlüsü. Buenos Aires... Tangonun doğduğu ve büyüdüğü kent... Es- ki Dünya'dan Arjantin'e göç eden milyon- larca göçmen, aradan yüzyıl bile geçmeden bu yeni ülkede beliren hislerini -ki bunlar öfke, huzun, vatan hasreti ve düşkırıklığı olmuştur- aşın bir duygusallıkla yoğurarak Rio de la Plata'nm en karakteristik ve şa- şırtıcı olgusunu dünyaya armağan ediyor- du: Tango. Bu dönemde, yani geçen asnn sonlanna doğru Buenos Aires bir tür "yalnız insanlarca" istila edilmişti (600 bin nüfu- sun "JolO'ı yabancı ve "%65'i erkek). Bu in- sanlar geneUikle şehrin bakımsız kenar ma- hallelerinde, conventillo denilen ve bir ara- da yaşanan kira evlerinde, her tür insanın barındığı pansiyonlarda, genelevlerde, ya- salara aykın islerin döndüğü karanlık so- kaklarda şarap ve "cana" denilen şeker ka- mışı rakısı içiyorlar, şarkı söylüyorlar, de- dikodu yapıyorlar ve dövuşüyorlardı. ların: Arjanthı tangosunda tarflı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear