25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPOR1AJ 20 EKÎM 1990 Yüzlerce insan, dörtnala geçen atların ardından yürekleri ağızlarına gelerek bakıyorlar. Burası Veliefendi Hipodromu 'Haydikızım,ayrılda gePNECATt GÜNGÖR /T ~T% " Hatta bir ara yine yanşlara sok- I I , , , . , ,. ı • , <<^» • • i . . ~-,-.,, , ı • . , tu, ama hayvan güçten düşmüş- Arasırakeskmieşenınce,kuru vF5 yaşındakı emeklı bır antrenör anlatıyor: Bugün en M^ropmg, yaşlı seyıse göre 1937 lerde bır Alman tutabii...startveriiince,oeski NECATt GÜNGÖR Ara sıra keskınleşen ınce, kuru bir rüzgâr esiyor; Veliefendi Hı- podromu'nun çımlerı dalga dalga yatıp kalkıyor. Ruzgârın onunde . kadınlı erkekli bir grup, rençber lalıklı insanlar; ellerindeki ge- reçleri taşıyarak çimler uzerin- de egılip kalkıyorlar. On daki- ka önce yüdınm hızıyla gelip ge- çen bilmem kaçıncı ayak atlan- nın nalları altında ezilen yerle- re yeniden tohum atıyorlar. Az önceki uğultu kıyametten eser yok! Her şey sakin, suskun, o arada bir hızlanan rüzgâr, yer- lere atılmış kupon kâğıtlanm havalandınyor; tribünlerde bır görünüp sonra yitiveren insan- Ur... Az önce, o bilmem kaçıncı ayağın beş an şımşek gibi geçer- ken uğultusu yukselen mahşeri kalabalık şımdı nerede? O gun- ktt sevincını, mutluluğunu atla- nn nalına bağJamış onca insan kannca yuvalarına çekilmiş gi- bi sanki! Her sınıftan, her soy- dan, her boydan bınlerce insan, göz açıp kapayıncaya dek han- gi deliğe girer böylesine? "Eıkiden burası, şu gordu- |MB bötttn bir alan çayırtıktı," diye anlatıyor emekli bir antre- nör. Yaşı altmış beş. Yanm yuz- yıldan fazla, hıpodromlarda geçmiş yaşamı. öncelerı binici, sonra çalıştıncı olarak... Hâlâ hipodromlarda, ahırlarda, atlar arasında yaşıyor; hâlâ gözu ya- nş, kazanmada! Turkiye Cum- huriyeti'nin ilk zenginleriyle baslamış bu işe; onların yanın- da yetişmış. Atçı aileler "O zamanlar, yani Veliefen- di'nin çayırhk oldugu gunlerde Türkiye'deki atçı sayısı, bir elin parmaklan kadardı. Fevzi Lüt- ffl, Ahmet Atman, Salih Temel, Bckir Efendi, Evliyazadeler, Fıkret Yüzath... Bunlar otuzlu yıllann atçılan. Daha başkala- n; Eliyeşiller, Karamemetler, Simsaroğlu, VVilliam Jiro vardı. Veliefendi çayırhktı ve tahtadan tribünkr vardı o zamanlar, Fransızlar yaptırmışlardı. Bir liraya bilet oynanıyordu. Şimdinin altılı ganyanını bilen duyan yoktu daha. At yarışları kumara dönüşmenuşti. Üç yer- de yarış olurdu; Istanbul, An- kara, lzmir. O devrin atçıları, memleketin siyasetıne yön veren insanlardı. Bu işin bir asaletı vardı. Fazla bir at da yoktu za- ten. Birkaç Ingiliz kosardı yarış- larda. Arap tek tüktu. NVilliam Jiro ile Simsaroglu Ingiltere'den at getirtmişlerdı. Dışarı mal sa- tan tuccarlardı, Ingiltere'yle iliş- kileri ordan geliyordu. William Pamuk Mensucat'ın sahibiydi soz gelimi. Yok, Türk yurttaşı değildi. Sonradan çocukları Türk yurttasbğına geçti. Şimdiki atçılann bir böluğu dededen toruna geçen bir gele- neği sürdürmektedir. Arada ye- ni zenginler de türedi. Mafya girdi işin ıçine. Busbutun kuma- ra dönuştü ondan sonra... Bugün en aşağı bır tayın ede- ri on milyondan aşağı değil! Ayakları sağlam olan normal bir tay, bu dediğim. Çok soylu olanların ederı iki yuz milyona kadar çıkar. Daha geçenlerde bir Arap tayı yüz yirmi milyo- na gitti. Tabii bakım giderleri de ona göre: Bir atın aylık ortala- ma gjderi iki buçuk milyonu ge- çtr! Böyle bir au beslemeyı göze alan kişi, yılda otuz milyonu da göze alrnası gerekir! Kazamr ya- da kazanmaz, o ayrı... Beyim, şimdı atçılık başlıba- şına bir sektör! Dedim ya, eskı- den on tane İngiliz vardı topu aşağı bir tayın değeri 10 milyondan aşağı değil. Ayakları tarafından getirildi Türkiye'ye. Ya şimdi. Yaşlı antrenörden sağlam olan normal bir tay bu dediğim. Çok soylu dinleyelim: "Doping dedikleri anfetamin grubu ilaçlar. İki olanların ederi iki yüz milyona kadar çıkar. Bir atın aylık türlüsü var: Geri doping, ileri doping. Doping saptamrsa, ortalama gideri iki buçuk milyonu geçer. Kazamr ya da at bir yıl antrenör iki yıl ceza alır. Ama bu iş el altından da kazanmaz, o ayrı... Beyim şimdi atçılık başlı başına bir yapılabilir. Ne mal sahibinin haberi olur, ne antrenörün. sektör. Atların iyi yaşamalan da bir şans işidir..." En basiti, ata su içirir. Ağırlaşır hayvan, koşamaz!" VELİEFENDİ RÜZGÂRI - At koşar, baht kazamr. Veliefendi'de koşan atlann ardında, atsahiplerinin ve 6'lı oynayanların oluşturdugu milyarlık bir sektör vardır.(Fotoğraf: Levent Yiicelman) topu. O on at, ta ki topallayın- caya dek, tedavıyle koşturulur- du! At yetiştirmek kimselerin aklında yoktu daha. Devlet atlan Devlet, Arap atları yetiştir- meye başlayınca çoğaldı. Kara- cabey'de, Sultansuyu'nda, Çif- teler'de haralar kuruldu. Bura- larda saf kan Araplar yetiştiril- di. Yok, hayır; Ingilizle kanşın- ca ırklar bozulur. Safkan olması şarttır! Peki, devlet niye ilgi duydu buna? Onu da anlamak zor. Memleketın en verimli top- raklarım, binlerce dönüm ara- ziyi otuz tane at için niye ayır- dı? Eski devlet buyuklerinin de merakı vardı ata, ondan mı? Belki de... Celal Bayar, Inönu, Çakmak, hep at meraklısı in- sanlardı. Ahırlan vardı hepsinm de. Bu işe birlıkte girdiler. Bak- mayın sız, başlangıçta kardeş gi- b\ydi bunlar. Sonradan yolları aynldı... Benim hocam sayılan, yanında yetiştiğım Ihsan Atçı, Celal Bayar'ın atlarına bakardı işte... Eskıden ıkramıyeler sembo- liktı. At sahıbi zaten işin hava- sındadır; atı kazansın, ikrami- yeyi uste vermeye hazır! Gelge- lelim işin ıçine milyarlar girin- ce koşuların da rengi değişti! Çok paranın donduğü her yer- de, birtakım karmanyolalar var- dır. İşte bakın, bu laflar da son- radan çıkma: Karmanyola, tiyö, şike, doping... Doping dedikleri, anfeıamin grubu ilaçlar. tki turlusü var: Geri doping, ileri doping. Bu ilaç hayvanın sidiğiyle ortaya çı- kıyor. Ama dopingli atın joke- yi ya da sahibi diyelim, her kim- se o, hayvanın cinsel aletine iğ- ne dürterler. Hayvan müthiş aa duyar. Korkudan aletinı çıkanp da su dökemez! Dolayısıyla si- dik almak güçleşir. Onun yeri- ne salya alma yoluna gidilmiş- tir. Doping saptamrsa, at bir yü, antrenör de iki yıl ceza alır! Yanşlar artıp da iş kumara dökülünce doping denilen hile, kendiliğinden yaygınlaştı be- yim! Kırklı yülarda, ağustos- eylul arası, altı yedi yarış yapı- lırdı, o kadardı. Yalnızca cu- martesi, pazar günleri. Şimdi, Allah'ın günu yanş var. Sonra dediğim gibi, milyarlık ikrami- yeler! Yıida yuz milyarlık ikra- miye dağıtılıyor ortalama... Şi- ke olmuyor diye hiç kimse söy- leyemez! Şike oranı, en az yuz- de ondur! Ama bunun kanıtı yok. Futbolda yok mu? Orda da var. Yok diyen, bunu benm kulahıma anlatsın! Her zaman olur diye bir şey yok. Daha on, on beş yıl öncesine kadar, on bin liraya yanş yapılırken şike oluyordu. Bugün milyonlar ko- nuşuyor, niye olmasın? Ama elinizde kanıtınız varsa, çıkar söylersıniz bunu. Bu işin tanığı olmaz. Bilen bilir. Bilmezsiniz, ama hissedersiniz. Kim içinde, kim değil? Anlayamazsınız! Hipodromda bazen para ko- nuşur, bazen de güç! Yarışçılık deyimiyle, atın 'kafasını kopa- nrlar.' Bir başka söyleyişle 'kayba koşarlar'... Üç beş yıl- bk bir örnek size: Kadir Altı- nöz'ün ayaklanna sıktılar mese- la! Yanş yerinin içinde oldu bu. Nedenini de bütün yanş camia- sı bilir. Kaçırüıp dağa çıkanlan- lar, ırzına geçilenler de duyul- muştur. Ama sık olan olaylar değil bunlar. Kırk yılda bir du- yulur, sonra unutulur. Jokeylerin de kendi araların- da çelişkileri vardır. Ayn ayn gruplardır bunlar. Birbirlerinin gözlerini oyarlar. İşte Doğulu- su, ne bileyim Kurdü, Adanalı- sı, Çerkezi. Böyle gider bu. Bir araya gelseler, kimse başa çıka- maz onlarla. Yanş içinde yarış kuracak guçleri var. Ama birlik oluşturamazlar. Herkes kendi arasında, kendi diliyle konuşur. Dışanya kapalıdırkr. Dopingler de gruplara göre değişir. Her grubun kendi adamlan vardır. Elebaşılan var- dır. O kişiler, el altından dopin- gi uygular. öyle ki, ne mal sa- hibinin haberi olur ne de antre- nörün... En basiti, hiçbir şey ya- pamazsa, ata su içirir. Ağırlaşır hayvan! Koşamaz! Bugün bır seyisın aylığı altı yuz bin. Kırk, elli milyona yuz çevirebilir mi bu adam? Çeviremez. Çünkü bu kadar parayla hayatını yeni- den kurar. Atı rahatlıkla zehir- ler! Yazıcıyla mafya arasında bağlantı kuran kişiler de grup- ların elebaşılandır. Antrenörle- rin özel ispiyonları vardır. Mal sahiplerının keza Dopingci Alman Bakın bu doping denen şey, asıl altmışlarda yaygınlaştı. Bu- nu başlatan da bir Almandı, Pa- ul adında bir Alman. Felaket bir biniciydi hergele! Yaman jokey- di. Atın uzerinde giderken boy- nundan şırınga vururdu. Yarış sırasında ha! Binbaşıydı kendi- si. 1937'den 1957'ye kadar Türkiye'de bulundu. Yaptığını sonradan oğrendik. Daha önce- si yoktu bu işin. Sonra Türki- ye'den kaçtı. Kaçmasımn nede- ni de, Ahmet Atman'ın atını geçti, o yuzden. Bataray adlı bir atla geçti. Kaçmasa vururlardı. Korkudan gitti. Ahmet Atman, Mareşal Çakmak'ın yaveriydi. Yarış alanlannın ileri geleni. Yanına bırakır mı onun? Anla- dı bunu gavur, kaçtı ve olay ka- pandı... Olay kapandı ya, do- ping de aldı yurudü ondan son- ra... O zamanki atlar daha bakım- lıydı. At azdı, beslenmesi ucu- za gelirdi. Seyisler şeytanlık bil- miyorlardı daha! Evladı gibi ba- karlardı ata, üzerine titrerler- di... Jokeyler de aklıbaşında in- sanlardı. Davut, Bayram, Soko- lay, Zekeriya, Şakir, Zeki... Efendiden insanlardı bunlar. Elli yıllık ömrüm bunların ara- sında geçti, Veliefendi'de... O devirlerde at sahipleri de kendı- lerini saydınrlardı, beyim! Bir jokey, mal sahibinin yanında hazırolda dururdu. Şimdi, af buyurun, şeyıne bile saymıyor jokey at sahibini... Neden? Jo- key daha popüler de ondan! At sahibi onun kölesi! Seyislere gelınce: Onlar, Ka- racabey'den yetişir, öyle gelir- lerdi. Okulu vardı yani. Hara- lardan yetişen çocuklar daha bilgili, daha terbiyeliydiler. Eği- timli, yatılı okul oğrencisiydikr. 1950 sonrası yanşçılığm ku- mar dönemidir. Ve at soyunun zehirlenme yıllan... Ben, kendi adıma, elli yılda bir tek iğne yapmadım! Başlangıçta dopingler yine de zarar vermezdi. Insaf vardı. Şimdi ata acımak diye bir şey yok. Sevmek yok ki, acımak ol- sun! Once vitamin hapları veri- lirdi. Yararlı iğneler... Karaci- ğer takviyesi için B 12. Sonra bal, havuç, maydanoz, kuru uzum... E ve C vitaminlerı. Baş- larda yalmzca bunlar verıhrdi, Hatta bir ara yine yanşlara sok- tu, ama hayvan güçten düşmüş- tu tabii... Start verilince, o eski nıhla bir sıçnyordu şöyle, he- vesle çıkıyordu. Ama birkaç yuz metre gidince kesiliyordu! Sahi- binin adı Klark'tı, evet. ölün- ceye dek baktı hayvana; bir bib- lo gibi korudu onu. Yirmi beşin- deydi ölduğünde. İngiliz Ajak, bir kısrağın tayıydı mesela. ölünceye dek aziz bir varlık ola- rak bakıldı; ölünce de, Bay Klark ona bir mezar yaptınp defnettirdi! Atına mezar yaptıran insan- lar da vardır. Doğru. Bir sevda- dır bu. Her şey olur. Ahmet At- man da otuz beş yaşına kadar baktığı bir atına evinin bahçe- sınde mezar yaptırmıştı. Anka- ra'da. Sonra oğlu o evi de, bah- çeyi de sattı! En çok yaşayan at da bu olmuştu. Adı Dorâk'tu, yanümıyorsam... Eski şampiyonlar, biraz şans- larına göre, biraz da kaliteleri- ne göre bir emeklilik dönemi ya- şarlar! Kısraksa anne, erkekse aygır olma şansları vardır, da- ha başta. lngılizce konkurhıpik- lere gider; yok Arapsa arabaya kadar duşer... At sahibinin ve- fa duygusuna kalmıştır artık. tnsafı olan, hele harası da var- sa, atım boşuna besler; yine de arabaya vermez... Yanş hayatı istedıği kadar parlak geçsin, eğer şanssız bır atsa, emeklilik donemini bir arabada yuk çeke- rek geçirmeye mahkûm olur. Böyle bir at biliyorum, evet, adı Yılmaz Ruşen'dı... Düşmüş at Arap soylusuydu Yılmaz Ru- şen. Guzel bir attı. Yarış hayatı da oldukça parlak geçmişti. Ne var ki, sokağa düşmüş saraylı bir kadın gibi, günun birinde arabaya düştu zavallı! Yıllarca bir arabayı sürukledi, evlere odun, kömur taşıdı. Yanş dün- yasının acımasızlığı! Şımdilerde emekli atlar için bır kapı daha açıldı. Konkurhipik- leri yakalayan atlar, zengin ai- lelerin haftada bir iki gün zevk için bindiği kulüplerde ağırlanı- yorlar. Bunu yakalayamazsa, tatil köylerine gitme şansları oluyor. Yeni çıktı bu. Tatil köy- lerinde rahat bir emeklilik yaşı- yorlar. Atlar gibi insanlar da doruk- lardan diplere düşüyor bazen bu her şey getırtiliyor; zararhsı da, dünyada. ömrünü,' varhğını at- yararhsıda...Karmakarışık!At ı a r a harcayan insanlar az de- soyu bu yüzden tehlikede! At evet. Ama şimdi yurtdışından sevgiden anlar, insana müştak- tır. Sevildiğini anlarsa öyle bağ- lanır kı, kimseler koparamaz! İyi bir tay eşkâlinden belli eder kendıni. Elı ayağı düzgun olur. Duruşu, bakışı, orijiru, ba- şını tutuşu, aksiyonlan, koşu- su... Bakınca şıp diye anlarsı- nız... Huyuna gelince; atın hu- yunu sahibi belirler. Seyisinin adam gıbı davraruşlan... Huy- suzluğu, kötü davramştan ötü- rüdür. Sevgıyle yaklaşılan at iyi huylu olur. Yani ne verirsen, at- tan onu alırsın... Vurmak yeri- ne şeker vermek atı yumuşatır soz gelimi, yaptığı hareketi bir daha yapmaz! Atların ıyı yaşamalan da bır şans ışidır; bakmayın oyle bal- la fıstıkla beslemelere... Koştuk- ları surece azizdirler. Ya ondan sonra? Ondan sonrası şansa bağlı. Eski atçılardan biri, su- cuk yapılmak amacıyla İtalya- ya göturulmek üzere olan atını gemiden indırtti, hiç unutmam. Huyuvel adında bir attı bu. On beş yaşlarında fılandı. Sattığı adam, bir Çingeneye devretmiş, o da sucukçulara. Adam atının gemıye bindirildiğini duyunca soluğu limanda aldı; parasını ödeyip gemiden indirtti hayva- nı. Yeniden bakımı yapıldı. BİLGİSAYARUNIN.İŞİNİZDE ELEMAN, EVİNİZDE AİLENİZDEN BİRİ OLSUN, ÇOCUGUNUZUN EGİTİMİNİ ÜSTLENSİN, SABIRLIDIR... 3 9 6 BİN PEŞİN 3 9 6 BİN X 6 ÖDEMEYLE KDV DAHİL TOPLAM 2.772.000.-TL ^ = HEMEN TESLİM z SCAN ÖZELLİKLERİNDEN BİRKAÇI • 12MHZHIZINDAV-20MİKROIŞLEMCİ • 640KBHAFIZA • 360 KB DİSKET SÜRÜCU • 14" SIYAH BEYAZ ÇİFT FREKANS EKRAN • SAAT + SERI+PARALEL+OYUN ÇIKIŞI AYRICA ORİJİNAL MS-DOS VE GVV-BASIC SİZE ARMAĞANIMIZDIR YETKİLİ SATICILAR BİÜŞİM TİCAHET MİLES LİMİTED ŞİRKETİ SOFT LİMİTED fİRKETİ T0RKEL LİMİTED ŞİRKETİ OPTİMAL BİLOİSAYAR 167 58 96 ISTANBUL 173 02 78 173 06 25 1 58 33 44 12 09 69 ESKIŞEHIR ARDA BİLGİSAYAR 175 13 15-16 Fax: 175 13 20 Müzik, Coşku, Heye ABHAZYA DEVLET HALK DANSLARI VE ŞARK1LARI TOPLULUCU YA1 . G O S T E R I Tanh 19 10 1990 Cuma Saat 2100 Yer Cemal Reşıt Rey Konser Salonu Saat 19 30-20 30arası Tanışma Kokteylı 2 . G O S T E R I Tanh 20101900 Cumartesı Saat 20-30 Yer Lûtfû Kırdar Kapalı Spor Salonu 3. G O S T E R I Tanh 22 10 1990 Pazartesı Saat 2100 Yer Lütfü Kırdar Kapalı Spor Salonu Istanbul Bilet Satif yerteri: Vakkorama, Teksım Tel 151 15 71, Suadıye Tel 360 90 90 / AKM Tel 151 56 00/254 / Moda Sineması Kadıkoy Tel 337 01 28 'GiHeria danışma Tel- 559 95 60 ğil... Bir Şadi Eroğlu vardı söz gelimi. 'önce atım, sonra ailem* derdi. Ailesinden boşandı, hu- zurevlerine kadar düştü. At has- tası bir adam. DüştU, bir daha toparlayamadı kendisini! Ba- zen, yattığı huzurevinden kaçıp hıpodroma geliyor, atların ko- kusunu ciğerlerine çekiyor, bu sahalann tozunu yutuyor... Ga- rip bır sevda bu dörtnal sevda- sı!" Koşu başlıyor Guneşın vurduğu çimler fos- forlu bir yeşille panldıyordu. Yenı bir koşu başlıyor, üzerle- rine bin turlü oyun oynanan soylu atlar, başlama noktasına doğru Uerliyorlardı. Her birinin uzerinde tuy gibi hafîf, çelimsiz, bastıbacak jokeyleri. Kır, al, si- yah donlu atlar boyunlannı asa- letle tutuyorlar oyle yukandan. Sağnları pırıl pınl güneş altın- da. Hoparlördeki cdız bir ses at- lann adını söylüyor. Hepsi de resimlerden fırlamışçasına gü- zel! O, hangi deliğe saklandık- lan, nerelerde oyalandıkları bi- linmeyen binlerce seyirci, binler- ce oyuncu, kumarbaz; kannca- lar gibi tribunleri dolduruyorlar bir anda. önce hafif bir uğultu sarıyor ortalığı, giderek yükse- liyor, yukseliyor... Ellerinde ha- zır dürbünu olanlar uzaklara bakıyor. Hopariördeki miskin ses giderek yukseliyor. Şimşek gibi fırlayan atlar geçti geçe- cek... Yoğunlaşan uğultu daha somut seslere, bağırmalara dö- nuşüyor bir anda: "Haydi be, faaydi be! Koşsana be! Ulan koşsana, Allab'ın belası! Eşek bu, eşek! Yatırdı bizi... Ben de- dim abi, bu ata oynanmaz! Süt- çü bc>giri. namussuznn malı!" Naldaki umutlar Doruklara yukselen uğultu birdenbire kesiÛyor. Yine ruzgâ- rın onunde havaya uçuşan ku- pon kâğıtlan! Yine derin bir suskunluk içinde her şey... Tri- bünler ıssız... Her şey göz açıp kapayıncaya dek bitiyor. Para- lar yaruyor, atlar dinlenmeye çe- kiliyor, birileri zengin oluyor o an! Umutlanru atlann nallanna bağlamış binlerce insan hayıfla- nıyor, içleniyor, ağız dolusunca sövuyor! Kime ve niye? Orası pek belli değil. Ve bu yanşlar surup gıdıyor... Her soydan, her boydan in- san var bu çembenn içinde: Kul- türlüsu, karacahili, milyarderi, zuğurdu, fabrikatöru, simıtçisi, okul kaçkım, liselisi, boş geze- nin boş kalfası, esnafı, memu- ru, tamircı çırağı, vizon kürklü- su, kenarın dilberi... Dedik ya, her turden, her sınıftan insan! Dörtnala geçen atlann ardından yureklerı ağızlarına gelerek ba- kıyor, bakıyorlar! Burası, Veli- efendi Hipodromu...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear