Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GEZEKALIN 29 Afrika’nın dibi Ümit Burnu’na çıkar Mustafa Balbay frika’nın dibi Cape Town’a yaklaştığıA mızı, kilometrelerce uzaktan Masadağı’nı görünce anladım. Bir dağ, adına bu kadar yakışır. Masadağı, tam da masa gibi. Eee, Afrika’da doğa, sofrasını böyle bir masaya kurar! Dağa 300’ü aşkın çıkış yolu, patika ve teleferik var. Etrafındaki üç tepenin adı da yine doğa sofrasının ürünleri: Aslan Butu, Aslan Kafası, Şeytan Tepesi... Cape Town’a iki nedenle geldim: Ümit Burnu’na gitmek... Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela’nın yıllarca cezaevinde kaldığı Robben Adası’nı görmek... Robben, Felemenkçe’de “fok” anlamına geliyor. Tabii insan Mandela’nın yıllarca burada yattığını düşününce “ne foktan bir ada” demeden de edemiyor. Masadağı’nın eteğinden deniz kıyısına doğru kıvrıldık, karşımda Robben Adası. Dalgaların arasında başını güçlükle suyun üzerinde tutan bir deniz canlısı gibi duruyor. Bölgenin ilk sakinleri buraya önce cüzamlıları koymuşlar, sonra akıl hastalarını... Ardından Mandela’nın konduğunu düşünürsek, demek ki en son da çok düşünenleri koymuşlar! Cape Town’dan Ümit Burnu’na 50 kilometrelik yolculuk bir çırpıda geçti. Yolun bir yakası dağları yalıyor, öteki yakası okyanus dalgalarıyla koşup kovalamaca oynuyor. Ümit Burnu’na girişte kalabalık bir aile karşıladı beni; 810 kişilik bir maymun ailesi. Bölgenin insan saldırısından korunduğu her halinden belli. Doğal büyümüş ağaçlar, kır çiçekleri ve aileler halinde dolaşan maymunlar. Bizde nasıl sokakta kedi, köpek görmek doğal bir durumsa burada da maymunlar öyle. Öyle ama, maymun gözünü açmış. Araçlar biraz yavaşlayınca onlar araca dönüp kıç üstü oturuyor. Sanırım çok az şeyi yemiyorlar. Zira ne verilirse, ağızlarına atıyorlardı. Ümit Burnu’na tırmanan bölüm araçlara kapalı. 200250 merdivenlik bir tırmanışın ardından tam burnun uç noktasına “Cape Point”e ulaşılıyor. Tepeyi, böylesi tüm karadeniz buluşmaları gibi, fener süslüyor. Duvarlarını yazı panosu yapmışlar. Dünyanın dört bir yanından yazılar, İngilizce, Almanca, Çince... Türkçe aradım, ğu yerden, tepeden izliyor. En uca gitmek biraz zahmetli. Yol yok, patika var. Kayalık... Yani tam bana göre! Mor çiçekli patikada renk renk kertenkelelerin arasında yürürken onlara takıldım: Arkadaşlar sizin adınız kertenkele değil, renktenkale olsun... Her biri gökkuşağı gibi. Güney Afrika zaten kendisine “gökkuşağı” diyor. Bayrağında da gökkuşağı renklerini kullanıyor. Her şeyine sinmiş. Uçta dalgaları seyreder bulamayınca turistik geleneğe ben de uydum... Portekizli denizci Bartolomeu Diaz 1488’de bu kayalık burna ulaştığında, Afrika’nın dibini bulduğunu düşünmüş, yanılmamış. Burun müthiş rüzgarıyla denizcilerin uzun yıllar korkulu rüyası olmuş. Diaz da buraya “Fırtınalar Burnu” adını vermiş. Portekiz Kralı II. Joao “Hayır” demiş, “Hindistan’a ulaşma umudumuz burada, adı Ümit Burnu, olsun.” Turistlerin çoğu, burnu fenerin oldu ken insanın “Niye kanatlarım yok” diye çırpınası geliyor. Burna giderken gelirken çokça fotoğraf çektim. Yoğun bir siyah genç, öğrenci akını vardı. Sanki çok uzaklardan buraya gelmiş, daha önce de gelmelerine izin verilmemiş gibiydiler. Meğerse öyleymiş. Irk ayrımının izlerinin yeni yeni silinmeye başladığı dönemde gittiğim Ümit Burnu, daha önce siyahlara kapalıymış. Girişlerine çok sınırlı izin verilirmiş. Gezekalın... ankcum@cumhuriyet.com.tr