22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

26 TEKNE HAYATI Pruva Marmara Adası Haldun Aydıngün n iyi yat, arkadaşınızın E yatıdır... Bu önermenin aslında bir İngiliz atasözü olduğu söyleniyor ve başka konulara da yaygınlaştırıldığını biliyorum. Dostlarımız Selim Yalçın ve Nadire Berker bizi yelkenli tekneleri ile Marmara adasına gitmeye çağırdıklarında bu söze sonuna kadar inanıyordum, hala da fikrim değişmiş değil. Dümende tek başıma idim. Eşim Şengül ve diğer iki dostumuz bir yerlerde uyuyor olmalıydılar. Gecenin karanlığında ya da sabaha karşı saat 2 gibi olmalıydı, rüzgar olmadığı için motor seyrinde gidiyorduk. Gün batarken Ataköy Marina’dan çıkıp pusula açımızı dosdoğru Marmara adasının en doğu ucuna çevirip önce büyük bir inançla yelkenleri açmış, ardından da saatte yarım mille yolun okyanuslar kadar uzun sürebileceğine karar verip motoru çalıştırmıştık. Hava kusursuzdu, hatta bir yelkenli seyahati için gereğinden fazla kusursuzdu. İstanbul’un ışıkları arkamızda giderek küçüldü ve soluklaştı. Sonunda da tamamen yok oldu. Gece yarısını geçtikten sonra da teknemizin sadece direklerindeki küçük ışıklar yanar halde, olmayan mehtaptan güç alıp parlayan yıldızların eşliğinde gidiyorduk. Rotamız Boğazları birbirine bağlayan hattın çok yakınından geçtiği için ara sıra görünen dev kütleli ticari gemileri kolluyor ardından da usulca kayboluşlarını dikkatle izliyordum. Kendinizi gerçekten de seyyah gibi hissediyorsanız bazen gitmek sizin için varmaktan çok daha önemlidir. İşte o anlardan biriydi; uykumun gelmeyeceğini bilsem gecenin bu dümende daha onlarca saat sürmesini doğmamış ama etrafı kızıllığı bürümüştü. Şengül ile teknenin burnunda otururken yalnız olmadığımızı anladık. Dört yunus bize eşlik ediyorlardı, hem de elimizi uzatsak değecek bir mesafeden. O kadar yakındılar ki bağrışlarını çok net duyabiliyorduk. Bunların oyuncu ve afacan hayvanlar olduklarını sırtlarındaki sıkış sıkış bir vapurda, sıcaktan kan ter içinde kalarak gelsem belki beğenmeyebilirdim. Ama çok güzeldi. Çok güzel bir yöntemle çok güzel bir yere gelmiştik. Ondan sonraki üç gün içinde gerçek anlamda bir “mavi tur” yaptık demeyi isterdim ama yapmadık, çünkü benim güneyde katıldığım mavi turlarda her on kilo yiyecek ve içkiye karşılık sadece bir deniz mili yolculuk yapardık. Burada ise klasik bir mavi turdan daha fazlasını yapıyor, dağlarda alıştığıma benzer bir özgürlük duygusu ile kampımızı, pardon teknemizi, o koy senin, bu liman benim taşıyorduk. İçerde yeterince yatacak yer olmasına karşın Şengül ile güvertede yatmakta ısrar etmiştik. Uyku tulumunun içine gömülüp uykuya dalmadan önce gökteki yıldızların bir sağa bir sola tatlı tatlı salınmalarını izleyebiliyor, sabah ise gecenin bütün nemi üstümüzde uyanıyor, yüzümüzü doğrudan denizde yıkıyorduk. Marmara adası ve çevre adalar İstanbul’dan hem çok uzakta hem de çok yakında yerler. Denizden iki saat içinde gidilebiliyor. Yabancı turist hemen hemen hiç gelmediği için de fiyatlar güneye göre oldukça ucuz, daha doğrusu pek çok yerde Marmaris ve Bodrum’un 1970’li yıllardaki halini hatırlatıyor. Eğer hiç gitmediyseniz bu yaz mutlaka bir kez deneyin, çok pişman olmazsınız. isteyebilirdim. Zaten kısa bir süre sonra artık sürekli pusulaya bakmak yerine direğin üzerine rastlayan bir yıldızı kestiriyor ve dünyanın dönüşünü de unutmadan bir süre kerterizimi ondan alıyor sonra yeterince saptığına karar verip başka bir yıldızın peşine düşüyordum. Sabahın ilk ışıkları ile ekip canlandı. Henüz güneş derin uskur izlerinden anlamak mümkündü. Gelen geçen teknelerde oynaşırken bazen gereğinden fazla yaklaşmış olmalıydılar. Bir saat kadar yanımızda geldiler. Gerçekten de bir yere nasıl gittiğin çok önemli. İlk durağımız Marmara adasındaki Asmalı limanı oldu. Bana olağan üstü görünen bu noktaya eğer
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle