Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 günün her saatinde farklı duvarlarda bir renkten diğer bir renge doğru süzülerek dans ediyor. Bu geçişler ise vadinin her anını farkı bir görsel şölen gibi bizlere sunuyor. Bazen güneş ışınlarını içeriye sokmayan vadi ürkütücü olabiliyor ancak büyülü havası her şeyi bastırıyor. ları yarım günü Petra’ya layık görüp gidiyorlar. Ayrıcalığımızı hissediyoruz. Kendilerine güvenen gezginler isterlerse Petra Vadisinin sonunda yer alan 800 basamaklı patikayı takip ederek Ad Deir Dağı’nın 220. metresinde dağın içine oyulmuş Manastır’ı ziyaret edebilir. Bunu yapmak için sabahın ilk saatleri veya öğleden sonra tercih edilmelidir çünkü burası çok zorlayıcı bir patika. Ancak patikaya çıkma cesaretini gösterirseniz ödülünüz Manastır’ın büyülü güzelliği olacaktır. Petra’ya ayırdığımız tam günden sonra büyüleyici atsahip uçsuz bucaksız kızıl çöllerle kaplı, “Arabistan’lı Lawrence” filmine sahne olan Ram Vadisi’ne doğru yol alıyoruz. Ram Vadisi’ne yaklaştığımızda bizi buraya kadar getiren otobüsümüzden inip özel dört çeker çöl ciplerine biniyoruz. Vadi Ram, Sahara Dağları’nın güneyinde kırmızı kum ile doldurulmuş bir dizi paralel vadiden oluşuyor. Adeta geniş, sonsuz, sessiz, zamansız ve sade bir doğa harikası. Bizleri koltuklarımızdan zıplatan çöl yolunda Vadi Ram’ın derinliklerine doğ ÜRDÜN “Olağanüstü Ram... Sonsuza yankılanan ve Tanrısal... Hayal gücünden daha yüce bir meydan okuma...” Akabe limanı Kısa seyahatimizin çöl safari ayağını tamamladıktan sonra tekrar otobüsümüze geri dönüyoruz. Koltuklarımızın iç gıcıklayıcı süzülmesinin getirdiği uykumuz ile savaşıp geçtiğimiz yollara dikkatimizi veriyoruz. Vadi Ram’dan 70 kilometre uzakta, Ürdün’ün en güneyinde, Kızıldeniz’in kıyısında kurulmuş Ürdün’ün tek liman kenti olan Akabe şehrine geliyoruz. Akabe, Ürdün’ün İsrail ve Suudi Arabistan ile buluştuğu nokta. Şehir olarak sunabileceği çok eser yok ancak bir sahil şehri olduğundan dolayı çok fazla ziyaretçisi var. Ürdün’ün Kızıl Deniz’e açılan yüzü olarak da bilinen Akabe’de bindiğimiz “Cam Tekne” ile kıyılarının inanılmaz denizaltı bitki ve hayvan zenginliğine sahip olduğunu görüyoruz. Bu denizaltı zenginliği dalış turları içinde çok ilgi çekici. Seyahat etmenin gittikçe kolaylaştığı bir dönemde aklımıza bile gelmeyen bazı ülkeleri keşfetme arzumuz önyargı ile yok ediliyor. Özellikle bu tavrımız Ortadoğu ülkelerinde daha fazla yükseliyor. Ancak şurası kesin ki, herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bu ülkelerin kesinlikle görülmesi gerekir. Bu farklılığın ve ruhsal zenginliğin verdiği heyecanı yakalamalıyız. İçinizde bir keşfetme arzusu varsa bu önyargınızı yenmenizi ve seyahat yaşantınıza yeni pencereler açılmanızı dileriz. fest@festtravel.com Hazine Binası Siq vadisinin duvarları, tamamen kapanıp ve bizleri hapsedeceğini zannettiğimiz bir anda karşımıza ufacık bir aralıktan hiç beklemediğimiz olağanüstü bir yapı çıktı. Sessizce bizi bekleyen yapı kayaÖLÜ DENİZ lıkların sivri çıkıntılarının aksine düzgün sutünları ile Hazine Binasıydı. Güneş ışığı ile bütünleştiğimiz bu noktada karşımıza çıkan Hazine Binası bir anda bizlere Indiana Jones’un maceralarını hatırlatıyor. 2 bin yıldan beri bu kadar iyi korunmuş bir yapıyı ansızın karşınızda görünce bize anlatılan veya okuduğumuz şeylerin ne kadar yetersiz kaldığını fark ediyoruz. Bu görüntü ancak yaşayarak algılanabilir. Ad Deir Dağı Petra bir tam gün boyunca gezilmesi gereken bir antik şehir. Daha az zaman hem size hem de Petra’ya haksızlık. Kendimizi şanslı kabul ediyoruz çünkü görmüş olduğumuz çoğu turist grup mosferin sersemliği ile otelimize geri döndük. Evet, yorulduk ancak bu bir zafer, bir keşif yorgunluğuydu. Doğanın yaratmış olduğu bu vadiye özenle işlenen renkli kayaların mucizesinde ne yapacağını şaşırıyor insanoğlu. Otelimizin bahçesinden şarabımızı yudumlarken, günümüzün yorgunluğunu batan güneşi izleyerek atıyoruz. Yatağımıza nasıl girdiğimizi ise hatırlamıyoruz. Muhteşem bir günün ardından, köy evinden renove edilmiş olan odamıza akan ılık güneş ışığı ile uyanıyoruz. Bugün bizim için farklı bir gün. Artık biz Petra’yı görenler arasındayız. Ram Vadisi Ortadoğu’nun belki de en heyecan verici doğasına ru ilerliyoruz. Tüm detayları görmek ve algılamak için burada olduğumuzu unutturmayacak üç saatlik uzun parkuru seçiyoruz. Bu üç saatlik çöle açılan kapının içerisinde vaha vari alanlar, bol bol kaya kabartma resimleri, eski Tamud yazıları, Bedevi kabileleri, hatta yarısı harap olmuş bir Nebati tapınağıyla bile karşılaşıyoruz. Ancak manzaramızın çoğunu oluşturan tek bir unsur var o da göz alabildiğince ince kızıl kum. Ziyaretimiz süresince sürekli aklımızda Arabistanlı Lawrence olarak bilinen, T.E. Lawrence’ın “Seven Pillars of Wisdom” kitabında okuduğumuz bir bölüm dolaşıp duruyor. T.E. Lawrence şöyle yazmış: