05 Ocak 2025 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 KÜLTÜR TURİZMİ KÜLTÜR TURİZMİ 17 Tarihi yapının avlusuna “cam pramit” yapıldığında epey gürültü koparılmıştı. Galiba bu aykırı “inşaat”a yıllar içinde alışıldı. Yazı ve fotoğraflar Haldun Aydıngün aklaşık 10 gündür Louvre Müzesi’ni geziyorduk. Y “Hadi canım sizde! Biraz abartmışsınız” diyenleri duyar gibiyim. Yolu Paris’e düşen hemen her vatandaşımız ne yapar ne eder bir şekilde Louvre’a kendini atar. Ancak hacılara has bir özveri ve görev bilinciyle gidilir La Jaconde ya da bizim daha çok bildiğimiz ismiyle Mona Lisa tavaf edilir. Zaten diğer tüm eserlere hakaret eder gibi müzenin içinde bir dizi tabela sizi oraya götürmektedir. Görev başarılmıştır. Verilen bilet parasına saygıdan olsa gerek bir kaç saat daha içerde geçirilir ve sonra “Üff! Bu kalabalıktan” şikayetleri arasında Paris’in temiz havasına çıkılır. Çocukların müzesi Louvre Müzesi demek bir anlamda da ilkokul çocukları demekmiş. Sadece tek bir gün müzeyi gezsek “herhalde rastlantıydı” diyebilirdik. Ama her Allah’ın günü içeri oluk gibi çocuk akıyordu. Sanırım bu durum tüm okul dönemi boyunca da böyle sürüp gidecekti. Neşeli ve gürültücüydüler ama tam rahatsız etme sınırında duruyorlardı. Bir süre sonra bu çocuk guruplarına alışmış ve onları da müzenin doğal bir dokusu olarak algılamaya başlamıştık. İnanılmaz ciddi ve gördüklerinin tamamını hatmeder gibi bir halleri yoktu. Büyük ihtimalle de okulu kırıp böylesine eğlenceli bir yere geldikleri için de son derece memnundurlar. Ama her şeyden önemlisi de müzeyi gezen büyükleri ister istemez izleyip, kendileri büyüdükleri zaman uyacakları davranış modellerini, yani, bir müze nasıl gezilir, bir eserin başında nasıl durulur, daha şimdiden öğreniyorlardı. Zaten oraya getirilmelerindeki temel amaç da buydu. Yoksa Louvre’daki tüm önemli eserlerin nasıl olsa bir yerlerde resimleri vardı ve bunları bir sınıfa doluşup, öne arkaya sallana sallana okuyup ezberlemek her zaman mümkündü. Müzelerin müzesi: Louvre ise çok daha eski tarihlere gidiyor. Eserlerin temelini Fransa krallarının şahsi resim koleksiyonu oluşturuyor. 1750’li yıllardan başlayarak, bu koleksiyon yavaş yavaş halka açılmış. 1789 Fransız Devriminden sonra da bütün bu eserlerin aslında Fransız ulusunun malı olduğu düşüncesi kabul görmeye başlamış. Napoelon’un seferlerinde yağmaladığı eserlerin gelmesiyle de müzenin varlık nedenleri arasına bir de politik bir misyon eklenmiş. Gerek müzenin kendi tarihi sergisinde, gerekse aldığım bazı kitaplardaki eski resimlerde bir insan tipi dikkatimi çekiyordu. Birileri resim sehpalarını kurup içerde güzel güzel çalışıyorlardı. Galeriler arasında gezerken bu ressamların “torunlarından” bol miktarda gördük. Müze idaresi tarafından sıkı bir şekilde denetlenen ve “kopya yapabilir” belgesi alan bu ressamlar istedikleri yere yerleşip keyifle çalışıyorlardı. Neşeli ilk okul çocukları gibi bunlar da müzenin doğal dokusunu oluşturan ve kendi başlarına güzellik katan bir öğeydiler. Onlara oldukça benzeyen ama daha hoş görünüp, daha az resmi vasıfları olanlar ise akademi öğrencileriydi. Yerlere oturmuş, genelde heykellerin kara kalem çizimlerini yapıyorlardı. O yaşta üniversite öğrencileri ne kadar ciddi olabilirse o kadar ciddiydiler. Gene de gözlerinin içlerinin gülüşü fark ediliyordu. Cam piramit Louvre Müzesi’ndeki Anadolu eserlerini bizim müzelerimizdekilerle karşılaştırma yapmak gerekirse, örneğin Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndekiler Louvre’dakilerden çok daha zengindi. Ancak bizim müzelerimizde resmin sadece bir parçasını görebiliyorduk. Burada ise çevre ülkelerle birleşince resmin bütününe bakabilmek mümkündü. Çıkış anı geldiğinde Louvre’un meşhur cam piramidinin altınday dık. 1989’da yapıldığı zaman oldukça büyük gürültü koparmıştı. Dünyanın pek çok yerinde de bir benzerinin kolay kolay cesaret edilebileceğini sanmıyorum. Yapılan bu iç avlunun işe yararlılığı tartışılmazdı. Onca ziyaretçiyi bir an önce müzenin içine alıp, üç değişik ana kapısına yöneltirken, yazın serinde, kışın sıcakta onlara her türlü hizmet bu piramidin altındaki çok geniş sahada sağlanıyordu. Ancak, hani bir karşılaştırma yapmak gerekirse, bazıları için, bizim Efes harabelerinin girişine on katlı bir ofis binası dikip, tüm servisleri oradan sağlamamız gibiydi. Kendi başına bir harika olan Louvre Müzesi’nin mimarisiyle daha fazla çelişen bir yapı herhalde ortaya çıkarılamazdı. Ancak bana sevimli bir şekilde de çok mütevazı görünüyordu. Sanki burayı planlayanlar aynen şöyle demişlerdi: “Biz Louvre’un özgün mimarisiyle boy ölçüşemeyeceğimizi iyice belirtmek için, bu kadar aykırı bir yapı oluşturuyoruz, yoksa ne yapsak kötü bir taklitten öteye gidemeyecekti.” h@aydingun.com Kralların koleksiyonu Louvre Müzesi’nin müze oluşu 1793 yılına kadar gidiyor. Ayrıca özel bir bölümde de anlatıldığı gibi müzenin kendi tarihi de başlı başına bir konu gibi incelenmeye başlanmış. İçindeki koleksiyonun bir bölümü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle