Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 EGE’NİN İMBATI Zamana direnen kasaba Birgi Serdar Kızık u sıralar herkes Ş denizlere koşuyor. Okullar da kapandı, kıyılara hücum var. Tatil salt deniz, kum güneş değil ya... Biz tersini yapalım, dağlara gidelim. Şöyle Ödemiş’e doğru yol alalım. İster İzmirTire hattından, ister Salihli güzergahından. Hedef Bozdağ’ın eteklerinde, Zeus’un şehri Birgi... Şimdi ulaşımı daha kolay. Alev Çoşkun, Turizm Bakanlığı döneminde İzmir’den Salihli Sart harabelerine gidenlerin geri dönüp Efes’e ulaşmaları yerine, Bozdağ, Gölcük, Birgi ve Ödemiş’i de görmeleri için tasarlanan yola büyük emek vermiş. Böylece yarım bir ay çizerek Roma, Selçuklu ve Osmanlı’dan bugüne kalanlar tek güzergahta sıralanmış. İzmir’den her iki yönde de sürse sürse bir buçuk saat yol. Bir vadinin iki eteğine oturmuş Birgi daha ilk bakışta kucaklıyor insanı. Değişik bir ortam. Yüzyıllık konutların griye çalan taş yüzleri, ahşapla dokuyla çerçeveli. Kim yaptıysa, kimler öncülük ettiyse “sağ olsunlar” diyelim. Bölgenin bir bölümü kentsel, bir bölümü arkeolojik SİT. Koruma altında... Bozdağ’dan kopup gelen, kışın coşkulu, yaz ayları kuruyan çayın her iki yanına serpiştirilmiş geleneksel mimariden etkilenmemek mümkün değil. Yüzyıllık ağaçların arasında bir açık hava müzesindesiniz adeta. Serin bir rüzgar sürekli peşinizde. Çınaraltı’ndaki kahvelerde yudumlayacağınız ada çayının ferahlığıyla, bin hanelik kasabada gerçeklikten kopup, “keşke olmasalardı” diyeceğiniz bazı beton yapıları yok saymak, hayal gücümüzle onların yerine eski konutları yerleştirmek, en iyisi galiba... Bilseniz de bilmemenizde bu yapıların en güzellerinden birisine götürecek yollar sizi. Çakırağa Konağı’na. Kültür Bakanlığı’na bağlı bir müze, bu konak. 1977’de ilk kez restore edildi. Restorasyon aralıklarla yinelendi. Zengin bir deri tüccarı Çakıroğlu Şerif Ali Ağa tarafından yaptırılan konağın inşası, 1764 yılında tamamlanmış. Çok etkileyici bir konut. “Ahşap ve taşın doğadaki uyumu, bir yapının üstünde ancak bu denli görkemli olur” diyeceksiniz sanırım. Odalardaki İzmir ve İstanbul duvar resimleri dikkat çekici. Birinde İzmir Saat Kulesi ve çevresi, diğerinde İstanbul Boğazı görünüyor. Derler ki: “Konağın hanımlarının birinin İstanbullu diğerinin İzmirli olması nedeniyle bu resimler yapıldı.. Eşler sıla özlemi duymasınlar diye...” Ne incelik ne incelik! Çakırağa’dan vedalaşıp yukarıya, Ulu Cami’ye doğru uzanmalı. Bu sevimli, sıcak binanın minberi de çok güzel. Caminin hemen arkasındaki sokaklar kesinlikle gezilmeli... Asıl önemlisini, unutmadan söyleyeyim. Yukarıdaki türbenin çevresinde kasabalıların ürettiklerini, en azından bir tadın. Ev salçaları, bölgenin zeytinleri ve zeytinyağı, kekik suyu, nar ekşisi, meyveler, çeşit ceşit otlar bir harika... Birgi’yi kaçırmayın.