23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

27 HAZİRAN 2008 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN Turhan Selçuk C 3 DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA Sırada Suriye mi Var? PARİS – Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın müfettişleri iki gündür Suriye’deler. Görevleri ülkenin doğusunda, çöl bölgesindeki El Kibar yerleşkesinde, bulunduğu söylenen barışçı olmayan amaçlar için kurulan bir nükleer tesis ile ilgili bilgi toplamak. Bu yılın 24 Nisan’ında Amerikan istihbarat kuruluşları, böyle bir tesisin varlığını açıkladılar. Bu açıklamadan aylar önce, 2007’nin 6 Eylül’ünde, İsrail uçakları El – Kibar’da bulunduğu söylenen nükleer tesis olduğu ileri sürülen binayı bombalamışlardı. Bütün bu olaylar bir araya geldiğinde, insan kendi kendine elinde olmadan soruyor: Şimdi de hedefte Suriye mi var? Anımsanacaktır. Irak savaşının baş nedeni de, “Saddam’ın elinde bulunan kitle imha silahları” idi. Daha doğrusu iddia buydu. Ama çok kişi böyle bir şey olmadığını daha o zamandan söylemekteydi, hatta ABD adına UAEA’da çalışmakta olan Scott Ritter dahi, Irak’ın kitle imha veya nükleer silahı olmadığını açıklamıştı. Ama Bush yönetimi yapacağını yapmakta kararlıydı ve yaptı da. Olayların gelişmesiyle iddiaların gerçek olmadığını bunların hepsinin müdahaleye kılıf hazırlamak için uydurulduğunu bütün dünya görecekti. Yine aynı senaryo mu sahneleniyor? Bütün bunlar Suriye’ye saldırının kılıfı mı? ??? Bu kez durum değişik gibi görünüyor, ABD dışı kimi çevreler de, Washington’un iddialarını doğruluyor ve Kuzey Kore’nin yardımıyla Suriye’nin böyle bir tesis kurmuş olabileceğini söylüyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajanı müfettişleri, şu anda bu konuyu araştırıyorlar. Tabii bütün bu açıklamalar, Suriye’nin gidici Bush yönetiminin hedefi olup olmadığı sorusunun önemini arttırıyor. Avrupa’ya veda gezisi sırasında Bush’un İran konusundaki ısrarları göz önünde bulundurulunca, insan ilk bakışta Suriye’nin hedef alınması konusunda da “neden olmasın?” diyebilir. Son yıllarda Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini geliştirmesi hele hele eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Şam’ı ziyareti üzerine Washington’un ne kadar rahatsız olduğunu ve bu rahatsızlığını Ankara’ya nasıl ilettiğini henüz unutmadık. Ne var ki, şimdi durum biraz değişik görünüyor. Her şeyden önce, Suriye Türkiye’nin aracılığıyla, doğrudan olmasa bile dolaylı bir biçimde İsrail ile barış görüşmelerini yürütüyor. Gerçi bölgemizde barışa ulaşmak kolay görünmüyor ama temasların başlaması umut verici bir gelişmedir. Öte yandan Beşar Esat ülkesinin içinde bulunduğu yalnızlık çemberini kırma yolunda büyük çaba harcamaktadır. Aynı zamanda bu hafta içinde AB’nin dönem başkanlığı görevini de üstlenecek olan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin, Esat’ı geleneksel 14 Temmuz törenlerini izlemek üzere resmen davet etmesi, Şam’ın eskisi kadar izole edilmiş durumda olmadığının bir başka göstergesi. Suriye ile ilgili gelişmelerden Bush rahatsız. Ama yine de bu ortamda, yakın bir gelecekte, Suriye’nin bir saldırının hedefi olmasını beklemek yanlıştır. Bu durum yine de bir sorunu ortadan kaldırmıyor. Ortadoğu nükleer silahlanma odaklarından biri haline gelmeye aday, bu da Türkiye için hiç de hoş değil. Avrupa Şampiyonası’nda, Türk milli takımının aldığı sonuçlar bugüne kadar herkesi şaşırttı. Millilerimizin son saniyeye kadar oyuna asılmaları ve gidişi kendi lehlerine çevirmeleri, her yerde konuşuluyor. Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan maçından görüntüler TV’lerde tekrar tekrar yayımlandı. Her yerde futbol sohbetlerinde Türkiye’nin adı geçiyor. Futbolun artık bir gösteri olduğu düşünülünce, ülkemizin bu yolla epeyce iyi bir görüntü yarattığı kesin. Hele hele İsviçre maçında karşı takımın saldırgan tavırlarına karşı, bizim çocukların sükunetlerini korumaları çok iyi oldu. Ama Hırvatistan maçından sonra, benzeri her olayda yaşadığımız sahnelerin yinelenmesi tam bir felaket. Buradan bakınca, kazanılan zaferin sağladığı görüntü tümüyle kayboldu. Bir milli maçın kazanılması yüzünden insanların ölmesini çağdaş dünyada kimseye anlatmak mümkün değil. Hiçbir sportif başarı insan yaşamından daha önemli değil ve de biz kazanınca, insanlarımız ölüyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr Devlet AKP’nin Çiftliği Gibi... ANKARA AKP 2002 yılında iktidara geldi. 2002 seçimlerinde AKP yüzde 35 oranında oy alırken DSP, ANAP, MHP ve RP Meclis dışında kaldı. 2002 seçimleri Bülent Ecevit’i, Devlet Bahçeli’yi, Mesut Yılmaz’ı politika sahnesinden çekti... Bülent Ecevit yaşamını yitirdi, Tansu Çiller siyaseti bıraktı... Mesut Yılmaz 2007 seçimlerinde Rize’den bağımsız milletvekili seçildi, Devlet Bahçeli MHP’yi Meclis’e taşıdı... AKP, 2007 seçimlerinde yüzde 47’yle iktidara gelince şaşırdı... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan olmuştu... Üniversiteler artık onlarındı... Tarikatçı yapılanma ivme kazanmaya başladı. Yargı, Milli Eğitim, sağlık ve polis örgütü ellerindeydi... AKP “merkez bir parti” olmak için yola çıkmamış mıydı? Evet!.. Mesut Yılmaz geçen hafta Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu’nun çağrılısı olarak Strasbourg’a gitti ve orada konuştu... Yılmaz, toplantı öncesi gazetecilere çok önemli bir açıklama yaptı: “AKP altın fırsatı kaçırdı. Merkez olabilme şansını yitirdi. Özellikle son seçimden sonra izlediği politikayla, Cumhurbaşkanı seçimi, arkasından YÖK Başkanı ataması, türban meselesini genel özgürlüklerden ayırarak öncelikli olarak Türkiye’nin gündemine getirmesi, üniversitelerle, yargı organlarıyla çatışmaya girmesiyle bu şansını kaybetti...” Dinci medya ve AKP’nin tosuncukları, Mesut Yılmaz’a dört koldan saldırıya başladılar... Nedeni açık!.. Mesut Yılmaz, AKP’nin din eksenli bir siyaset yaptığını söyledi, Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada... Mesut Yılmaz gibi ben de parti kapatılmasını içime sindiremiyorum... Peki, AKP nasıl bir yol izledi 2002’den 2008’e kadar... Tarikat şeyhlerine, şıhlarına ödün vererek, müritlerini çok önemli kurumların başına getirerek... Başbakan, “Velev ki türban siyasi simge” diyerek... ??? Başkentte siyasetin aktörleri “AKP’nin kapatılıp kapatılmayacağını” konuşuyor, Mesut Yılmaz’ın “Siyaset boşluk kaldırmaz” demesini tartışıyor... Acaba yeni bir siyasal oluşum olur mu? Böyle bir arayış 2007 seçimlerinden önce de vardı ama olmadı... Ankara’dan ayrılırken karamsarlığım daha da arttı... AKP’nin kapatma davasının ardından “hukuk, yargı, demokrasi ve siyaset” adına yaşananlar Türkiye için olumsuzdu. Yargı görevini yerine getirirken devletin çatısını oluşturanlar, “hukukun üstünlüğü”, “hukuk devleti” ilkelerine uygun davranışlar sergilemedi. AKP “tarikatların şemsiyesi” altında yaşam bulan “Milli Görüş gömleğini” çıkarmamış bir parti olduğunu her konuda kanıtlıyor. Sabahattin Önkibar Yeni Çağ gazetesinde “AKP’nin 10 milyar dolarlık gıda bankaları rezaleti”ni anlatan yazısı “Bir Türkiye gerçeği” olarak karşımıza çıkarken CHP ve MHP neden bu konuda sessiz kaldı? AKP’nin, Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesinin 10. bendiyle 89. maddesinin 6. bendini değiştirip 40’ın üzerindeki vakıf ve derneğin, kendi yandaşlarına devlet kesesinden para akıttığı gerçeğini Önkibar anlattı... Avrupa Deniz Feneri, Kanal 7’nin para havuzuydu, tokatçılar şimdi Frankfurt Cezaevi’nde... Deniz Feneri bir ay kadar önce Pakistan’da onuncu okulunu açtı; Devlet Başkanı Müşerref, Deniz Feneri yöneticilerini konutunda ağırladı. ??? Kaynağı nedir havuzu dolduran paraların? Mehmetçik Vakfı’na yüzde beş vergi indirimi uygulanırken “Deniz Feneri”, “Kimse Yok mu”, “İnsani Yardım Vakfı”, “Hızır Vakfı” gibi kuruluşlara vergi muafiyeti yüzde yüz... Bunlar Nakşi, Fethullahçı örgütler... Tarhana, bulgur, peynir, fasulye, yağ, şeker, kömür devletin kasasından çıkıyor, dinciler yandaşlarına dağıtıyor... Toplam 10 milyar... Sanki devlet, babalarının çiftliği... TRT’de İbrahim Şahin saltanatı Dinci medyadan yaptığı transferlere bir kıyak daha yapan genel müdür, bu isimleri geçici personel statüsüne alarak sözleşmelilerin dört katı maaş alabilmelerini sağladı Fırat KOZOK ANKARA TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, önemli bir bölümü dinci medya kuruluşlarından kendisi tarafından göreve getirilen kişilerden oluşan ve götürü bedelle hizmet alımı sözleşmesi çerçevesinde görev yapan 110 kişiyi, işçi sayılmayan geçici personel statüsüne geçirdi. Yeni TRT Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte bu kişiler sözleşmeli personel statüsüne geçecek ve Devlet Memurları Yasası’nın 4. maddesinin (B) bendine göre istihdam edilenlere uygulanan sözleşme ücretinin tavanının dört katına kadar ücret alabilecek. TRT Genel Müdürü Şahin, kuruma geldiği günden bu yana çeşitli dinci medya kuruluşlarından transfer ettiği isimlere yeni bir “kıyak” daha geçti. Şahin, aralarında götürü bedelle hizmet alımı sözleşmesi ile çalışan yeni transferlerin de bulunduğu 110 kişiyi 19 Haziran Perşembe günü işçi sayılmayan geçici personel yaptı. Bu statüye geçirilen personel, TBMM’de kabul edilen TRT Yasası’nın yürürlüğe girmesi durumunda bir basamak daha yükselerek sözleşmeli personel olacak. Yasanın geçici 11. maddesinde konuya ilişkin şu hüküm bulunuyor: “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte kurumda görev yapan işçi sayılmayan geçici personel, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 ay içerisinde bu kanunun 50. maddesinin (I) bendi hükümlerine göre istihdam edilmek ve yine anılan bentte yer alan sözleşmeli personel sayısına ilişkin hüküm saklı kalmak üzere kurum tarafından uygun görülen pozisyonlara atanırlar.” Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra sözleşmeli olarak çalışmaya başlayacak personel, diğer meslektaşlarına göre daha yüksek maaş alacak. Yasaya göre, bu şekilde çalıştırılacak olanlara, 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 4. maddesinin (B) bendine göre istihdam edilenlere uygulanan sözleşme ücreti tavanının dört katına kadar ücret verilebilecek. Cihan Haber Ajansı, Kanal 7, Aksiyon Dergisi, Samanyolu TV gibi AKP yandaşı medya kuruluşlarından TRT’ye geçenlerin işçi sayılmayan geçici personel statüsüne geçebilmek için girdiği sözlü sınava kurumda yıllardır çalışan ses ve saz sanatçılarının çağrılmadığı öğrenildi. Geçmiş yıllarda personel alacağına ilişkin duyurularını radyo, televizyon ve internet sitesinde yayımlayan TRT bu sınav ile ilgili bir duyuru da yapmadı. TRT son olarak yabancı dil yayınlarında çalıştırmak üzere personel almış ve bunun duyurusunu radyo, televizyon ve internet sitesinde yayımlamıştı. Erkek seyirci alınmayınca turnuvaya iptal PARİS (AA) Fransa’nın başkenti Paris yakınındaki VigneuxsurSeine kasabasında Müslümanlara ait bir derneğin kadınlar arasında düzenlediği basketbol turnuvasına erkek seyircilerin alınmaması üzerine turnuva belediye tarafından iptal edildi. AFP ajansının haberine göre Belediye Başkanı Serge Poinsot, erkek seyirci alınmamasını talep eden derneğin başvurusunu reddederek belediye spor salonunun turnuva için tahsis edilmesine karşı çıktı. Spor Bakanı Bernard Laporte, basına yaptığı açıklamada, belediye başkanının kararına destek verdiğini belirterek “kamuya ait bir binaya erkeklerin girememesinin cumhuriyet ilkelerine aykırı olduğunu” söyledi. Derneğin yöneticisi ise dernek içindeki iletişim sorunu yüzünden söz konusu sorunun ortaya çıktığını söyledi. Yine AFP’nin haberine göre Isere bölgesindeki La Verpillere kasabasında, “bir belediye havuzunun belirli saatlerde sadece kadınlara tahsis edilmesi” kasabada laiklik tartışmalarını gündeme getirdi. Bir milletvekili, uygulamayı protesto ederek bunun laiklik karşıtı olduğunu söyledi. ABD’DEN ILIMLI İSLAM YORUMU ‘Türkiye bir laboratuvar’ Dış Haberler Servisi ABD’de yayımlanan International Herald Tribune gazetesinde çıkan bir yorumda, Türkiye’de “gururlu laikler” ile “dindar Müslümanlar” arasında bir mücadele yaşandığı, laik kurumların “Atatürk’ten bu yana bu kadar zor bir dönem geçirmediği” ileri sürüldü. Köşe yazarı Roger Cohen, Anayasa Mahkemesi’nin türban kararını AKP’ye “sağlıklı bir meydan okuma” olarak yorumladı ve “Türkiye, ılımlı Müslüman demokrasi için bir laboratuvardır” diye yazdı. Cohen, AKP hakkındaki kapatma davası gibi Türkiye’deki son gelişmeleri değerlendirdiği “Türkiye için mücadele” başlıklı yazısında, “Ülkenin ruhu için bir savaş var ve herkes bunu yakından izlemeli, çünkü İslam ve demokrasi meselesi büyük bir ölçüde bunun sonucuna bağlıdır” yorumunu yaptı. Türkiye’de “gururlu laikler” ile “dindar Müslümanlar” arasında devlet ve caminin sınırlarını belirlemeyi amaçlayan bir mücadele yaşandığını belirten Cohen, özetle şunları yazdı: “Birincisi, üniversite yaşındaki kadınların, kendi inançlarına göre istediğini giymelerine izin verilmeli. Bu açıdan mahkemenin kararı kabul edilemez. İkincisi, modern Türkiye’nin laik temelleri, en hoşgörülü Müslüman toplumunun yaratılmasında esas oldu. Mücadele etmeden tehlikeye düşürülmemeli.” renkli ilan SATILIK VİLLA İzmir Urla İskelesi’nde sahibinden satılık kat kaloriferli, tripleks villa. Telefonu, mobilyalarıyla birlikte. Üç oda, çatı katı oda, büyük salon ve bahçe. 60 bin Euro Tel: 0090 232 4411220 İSMAİL ÇETİNKAYA hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle