Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 HAZİRAN 2008 CUMA dış haberler SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU C 11 Fransa Senatosu, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini halkoyuna bağlayan önergeyi Meclis’e iade etti Paris’ten ‘düzeltme’ kararı Uğur HÜKÜM PARİS Fransız Millet Meclisi’nin 3 Haziran’da onayladığı, AB’ye katılacak yeni ülkelere ilişkin sınırlayıcı anayasa değişikliği önergesi, senatonun pazartesi gecesi tamamlananan oturumunda 7’ye karşı 297 oyla geri çevrildi. Öncülüğünü iktidardaki “Halk Hareketi İçin Birlik” partisi UMP milletvekili ve Millet Meclisi Yasa Komisyonu Başkanı JeanLuc Warsmann’ın yaptığı değişiklik tasarısı, AB’ye katılacak yeni ülkelerin nüfusunun birliğin toplam nüfusunun yüzde 5’ini geçmesi durumunda halkoylamasına gidilmesini zorunlu kılıyordu. Adı konulmasa da doğrudan Türkiye’yi hedefleyen bu madde ‘aşağılayıcı ve ayrımcı’ yaklaşımı nedeniyle yalnızca sol muhalefet ve ilgili kamuoyunda tepki görmekle kalmadı, iktidar partisi ve müttefikleri içinde görüş ayrılıklarının çıkmasına neden oldu. 36 vekilin hazırladığı tasarı Meclis’ten, yangından mal kaçırırcasına, 48’e karşı 21 oyla geçti. Eski başbakanlar Dominique de Villepin ve JeanPierre Raffarin dahil çok sayıda önde ge Üçüncü Viyana Kuşatması talizm”, kâh “uygarlık çatışması” kontenjanından sürekli bu tabloya atıf yapıyor. Bir bir saymamak adına İspanyol basınında okuduğum son yazılardan birinin başlığını vermekle yetineyim: “Viyana’daki Hilal!” 2002 Dünya Kupası’nı hasbelkader İtalya’da izlemiştim. Türkiye’nin üçüncülük zaferi için en sık kullanılan ifadeler ya “akıl sır ermez işler” anlamında İtalyancada yer eden “Cose Turche!” deyimiydi ya da “Amanın Türkler Geliyor!” manasındaki “Mamma li Turchi!” Dünya Kupası’nda geleneksel olarak Avrupa’nın büyük takımlarını görmeye alışık olan Çizme kamuoyu, “finalleri” Almanya’nın yanı sıra Avrupa’dan yalnız Türkiye’nin oynamasını “garipsemişti”… Bu “garipseme” yalnız futbolumuzun son yıllardaki sürpriz çıkışlardan kaynaklanmıyor. Türklerin “outsider” Avrupa’nın yabancısı ve dışarlıklısı olduğu şeklindeki köklü bir algıya dayanıyor. Bugün de İtalyanca “google”a girin ve art arda bu iki deyimi yazın. Karşınıza gelen ilk başlıkların bir kez daha Türkiye’nin “Euro 2008”de aldığı zaferlerle ilgili olduğunu göreceksiniz. Yalnız İtalyanlar değil… Avrupa’nın dört bir yanında spor yorumcularının sorduğu sorular evrenin sırrına benzer bir büyük muamma karşısında duyulan hayreti andırıyor: “Bir şey var bu Türklerde? Nedir o şey?” Bu “afallama”, bu “şaşkınlık”, son dakikada döndürülen maçların sürprizleriyle sınırlı değil. Bir Marslı denli “ötekileştirilen” “outsider”ın, nihai zafere yaklaşmasına duyulan derin yadırgama var bu sorularda… Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar misali uzun bir hikâye bu. Bu yılan hikâyesini biz sonsuza dek sürdürüp; “Ohhh! Yağlarımız erisin. Avrupa’ya nasıl da geçirdik” sarhoşluğunu mu sürdürmek istiyoruz? “Avrupa Kupası’na” erişmek isteyen bir ülkenin, “normalleşmesini” mi arzuluyoruz? Korkarım, ne serden, ne yârdan vazgeçerim hesabı… Türkiye, bu iki tezat duyguyu bir arada yaşıyor. Bu iki duygu böylesine iç içe geçtiği sürece, “Avrupa’nın Marslısı” olmaktan kurtulamayacağız. nilgun?cumhuriyet.com.tr Doğrudan Türkiye’nin AB üyeliğinin önüne taş koyacak bir madde içeren anayasa değişikliği önergesi, Fransa Senatosu’nun ezici çoğunluğu tarafından reddedildi. Her siyasi eğilimden senatörler, önergenin “dost” Türkiye’ye karşı “ayrımcı ve saldırgan” içerik taşıdığını vurgularken Millet Meclisi’nde tekrar görüşülecek önergenin, temmuz ayındaki senatör ve milletvekillerinin ortak oturumunda kabul edilmesi beklenmiyor. len sağcı politikacı da, ‘dost’ bir ülkeyi bu denli yıpratmanın sadece Fransa’nın çıkarlarına zarar vereceği görüşünü dile getirdiler. kesini savunuyor. Grup sözcüleri, önergenin ‘dost ve müttefik’ Türkiye’ye karşı ‘ayrımcı ve saldırgan’ bir yaklaşım içermesi nedeniyle bu düzeltmeye gittiklerini açıkladılar. UMP’li eski bakanlardan Jacques Blanc, “Dost bir ülke böyle de parmakla gösterilmez ki” sözleriyle şaşkınlığını dile getirirken, Yeşiller Partisi Senatörü Alima BoumedieneThiery, “Önerge bu ülke açısından skandal niteliğinde tiksinç ve aşağılayıcı bir metindir” ifadesini kullandı. Sosyalist Parti senatörü Bernard Frimat ise “Türkiye’nin üyeliğine karşı olup olmamak bir haktır. Ama böylesine ikiyüzlü bir maddenin arkasına sak lanmaya hakkımız yoktur” diye konuştu. Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Josselin de Rohan, “Bu geceki kararımız bu büyük ülkeye olan dostluğumuzu kanıtlamak açısından bir fırsat olmuştur” dedi. Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Sekreteri JeanPierre Jouyet ise milletvekillerini Türkiye hakkında alacakları kararın “beklenenden çok daha vahim birtakım sonuçlara yol açabileceği” riskine karşı uyardı. SON KARAR TEMMUZDA Ancak Senato’nun kararı halen “geçici” niteliği taşıyor. Temmuz başında tekrar Meclis’in gündemine getirilecek değişiklik önergesine ilişkin son karar 21 Temmuz’da Versailles Sarayı’nda senatör ve milletvekillerinin katılımıyla toplanacak Büyük Millet Meclisi’nde alınacak. Değişikliğin kabulü için beşte üç çoğunluk oyu gerekecek. Meclis’e gelen anayasa değişikliği önergesinin ilk halinde, halkoyuna gidilip gidilmemesinin Cumhurbaşkanı’nın kararına bırakılması öngörülüyordu. ÖNERGE DUVARA ÇARPTI Senato komisyonlarının aleyhte şerhine ve Başbakan François Fillon’un çekimser tavrına rağmen bazı UMP’li senatörler anayasa değişikliği tasarısını senatonun oturumuna getirdiler. Oylama sonucunda komünistler hariç tüm gruplar değişiklik önergesini reddetti. Komünistler, Türkiye’nin üyeliğini desteklemelerine karşın, AB ile ilgili tüm kararların halkoylaması yoluyla alınması il Almanya nükleer istemiyor FRANKFURT (Cumhuriyet Bürosu) Alman Der Spiegel dergisinin haberine göre muhalefet liderleri, Almanya’da konuşlanmış ABD atom silahlarının gönderilmesini istediler. Amerikan Hava Kuvvetleri’nin geçen hafta iç dağıtıma verilmiş bir raporunda ABD’nin, Avrupa’daki atom silah depolarının Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) güvenlik standartlarının hiçbirine uygun olmadığının belirtilmesi, Alman politikacıları harekete geçirdi. Söz konusu raporun Amerikan Bilim Adamları Federasyonu’nun (FAS) internet sitesinde yayımlanmasından sonra Berliner Zeitung gazetesine bir demeç veren liberal FDP lideri Guido Westerwelle, “Almanya’daki atom silahları soğuk savaş döneminden kalmadır ve tümünün gönderilmesi gerekir” dedi. Aynı gazeteye konuyla ilgili konuşan Yeşiller Partisi’nden Jürgen Trittin de “yalnızca atom silahlarının gönderilmesi değil, Almanya’nın atom silahlarına ortak olmaktan da vazgeçmesi gerektiğini” öne sürdü. Sol Parti lideri Gregor Gysi ise “Atom silahlarının depolanmasındaki güvenlik eksikliği gösteriyor ki, atom silahlarıyla güvenlik olmaz” diye konuştu. Koalisyon ortağı Sosyal De mokrat Parti’nin (SPD) dış politika sözcüsü Niels Annen de Berliner Zeitung gazetesine yaptığı açıklamada, “atom silahlarının çekilmesi nükleer silahsızlanma konusunda çok büyük bir adımı olurdu” dedi. Hükümetin muhafazakâr kanadı CDUCSU ise atom silahlarının geri çekilmesine kesinlikle karşı çıkıyor. Birlik partileri sözcüsü Eckart von Klaeden “Kuşkusuz silahlar için en yüksek güvenlik sağlanmalı, ama biz dünyada nükleer silah bulunduğu sürece bu silahları Almanya’da korumalıyız” dedi. Fotoğraflar: AP HAVAALANINDA PANİK Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy İsrail’den ayrılırken Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanı’nda düzenlenen uğurlama töreninde bir el ateş edildi. Bunun üzerine Sarkozy ve eşi korumalarca derhal uçağa alınırken, Sarkozy’yi uğurlamaya gelen İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in etrafında korumalarca duvar örülerek hızla aracına bindirildi. Silah sesinin duyulmasından sonra yapılan ilk incelemede tören alanı yanında bulunan bir askerin vurulduğu belirlendi. Olayın intihar olabileceği üzerinde duruluduğu bildirildi. upanın adı: “Avrupa Futbol Şampiyonası”… Avrupa’nın göbeğindeki turnuvaya silah zoruyla girmedik. Diğer Avrupalı takımlar gibi, Eski Kıta’nın parçası olarak bir süredir kupaya katılıyoruz. Ne var ki bu, yapılan tüm maçlara bitmek tükenmek bilmeyen bir “fetih” psikolojisi ve retoriğiyle gitmemizi engellemiyor: “Üçüncü Viyana kuşatması” sloganları, “Ölmeye geldik!” nidaları, “Avrupa duy sesimizi!” çığlıkları, olmadı mehter marşları… Osmanlı genişlemeciliği repertuvarında ne varsa, ortada... Çekler karşısında kazanılan zaferden sonra, Katar Emiri’nin eşi, “Başbayan” Erdoğan’ı arıyor. “Medeniyetler İttifakı” şampiyonu Başbakanımız, Katar’ın “piar jestine” şu açıklamayı getiriyor: “Bu olay bize şunu gösterdi: Futbolcularımız sadece kendi vatandaşlarımızı değil, tarihi kültürel bağlarla bağlı olduğumuz diğer toplumları da temsil ediyor. Dün çok anlamlı bir olay yaşadık. Katar Emiri’nin eşi, eşimi aradı. Meğer maçı izlemişler. O da maçtan duyduğu heyecanı bizimle paylaşıyor ve tebrik ediyor. Bunlar anlamlı şeyler…” N’ooluyoruz? Türkiye’de yapılan futbol karşılaşmalarına Avrupa takım taraftarlarının benzer bir ruh hali taşıdığını düşünün; İstanbul sokaklarında “karşıt fetih” slogancılığıyla kutlama yapan rakip takımların olası taşkınlıklarını şöyle bir göz önüne getirin. Yetmedi; Avrupalı hükümet başkanlarının “haçlı mentalitesine” gönderme yapan demeçler çaktığını hayal edin… Ne hissedersiniz? Evet doğrudur. Futbol zaferleri artık sınırsız bir karnaval coşkusuyla kutlanıyor. Frenler boşalıyor, insanlar sarhoş oluyor, klaksonlar çalınıyor, şarkılar söyleniyor, kent meydanlarında havuzlara giriliyor çıkılıyor, kadınlı erkekli gruplar soyunup dökünüyor, vs... Çizme’de bu minval milli takım kutlamalarına çok tanık oldum. Ama bizimki farklı. Bizde, Avrupa takımlarına karşı kazanılan zaferlerde daima bir “tarihi kan davasına” yapılan vurgu oluyor. Sanki henüz tamamlanmamış ve hâlâ bugüne dek “ucu açık kalmış bir tarihe” yapılan bu vurgu, görmezden gelinecek bir ayrıntı olmaktan çıkmış durumda. Her defasında kendi elimizle “Türkler Avrupa’nın yabancı unsurudur!” gibi bir tablo koyuyoruz ortaya ve karşı taraf da kâh “oryan K ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın Filistin konferansında yaptığı tespit ‘Ortadoğu ne zaman karışık olmadı ki’ Dış Haberler Servisi Almanya’nın başkenti Berlin 40’ı aşkın ülkeden temsilcilerin katıldığı Filistin Güvenlik Konferansı’na ev sahipliği yaptı. Filistin topraklarında güvenlik ve yargı sisteminin güçlendirilmesinin ele alındığı toplantının açılış konuşmasını yapan Almanya Başbakanı Angela Merkel, bu çerçevede bağışçı ülkelerden fon sağlamalarını istedi. Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın temsil ettiği toplantıda yaptığı konuşmada Merkel, “Ortadoğu sorununun çözümü hepimizin çıkarına” dedi. Filistin Yönetimi Başbakanı Selam Feyyad Filistin topraklarında güvenlik ve istikrarın sağlanabilmesi için uluslararası toplumun desteğine ihtiyaçları olduğunu belirtti. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da AB’nin Filistin topraklarında bir polis teşkilatı kurulması konusundaki çabalarını takdirle karşıladıklarını ve bölgedeki karmaşık durum nedeniyle çözüm aramaktan vazgeçmemeleri gerektiğini söyledi. Rice, “Ortadoğu’da durum ne zaman karışık olmadı ki?” diye konuştu. İrlanda’nın faturası Türkiye’ye rlanda referandumla Lizbon Anlaşması’nı reddedince, Alman Hıristiyan Birlik partileri faturayı Türkiye’ye çıkardı. AB’nin sorunlarını çözmesi için önce genişlemenin durdurulmasını öneren birlik partileri, Türkiye ile müzakerelere son verilmesini istediler. İ ali piyasalarda, parasal birikimi olan fakat bu piyasalar hakkında bilgisi olmayan ya da kulaktan dolma bilgilere sahip ve kısa sürede yüksek getiri bekleyenlerin elindeki paraları toplamak, bunları daha bilgili, etkili çevrelere aktarmak için parasal oyunlar oynanır. Bunlar, katma değer yaratmayan, tümüyle aktarma transfer doğuran; kazançlısı belli olduğuna göre kaybedeni de baştan belirlenmiş oyunlardır. Katma değer yaratmayan sıfır toplamlı bir oyunda kazançlı (artı) baştan bilindiğine, saptandığına göre; bazılarının da eksi olması oyunun gereğidir. Talihsiz bir ölüm, 1980’li yılların başlarında oynanan bir para oyununu yeniden gündeme taşıdı, bellekleri tazeledi. Oyun şu: Yüksek getiri vaadi ile para toplayacaksınız. İlk aşamada para girişleri para çıkışlarından fazla olduğundan, yüksek getiri sağlanıyormuş gibi bir izlenim bırakacaksınız. Zamanla oyuna katılanlarda artış hızı yavaşlarken, para çıkışları doğal olarak hızlanacaktır. Parasal çıkışların parasal girişi aştığı anda da oyun sona erecektir. Bu oyun Ponzi oyunu olarak bilinir ve değişik araçlarla oynanır. M YORUM ÖZTİN AKGÜÇ Para Oyunları başlarında bankerler aracılığı ile oynanan bu oyun, 90’lı yıllarda da bankalar eliyle oynanmıştır. Bazı bankalar yüksek repo getirisi, yüksek mevduat faizi, offshore hesapları alalaması ile para toplamış; topladıkları kaynakları ya banka sahip ve yöneticilerine fiktif yollarla aktarmış ya da riski yüksek kredilere bağlayarak batırmışlardır. 2000 2001 ekonomik bunalımı, bir bankacılık krizi gibi görünür ama bu köşede sık sık yinelendiği gibi bankalar, mali kesim, bunalımları tetikler, derinleştirir ama ana nedenini oluşturmaz. Günümüzde Ponzi oyunu, bir şekilde hedge korunganlık fonları tarafından oynanmaktadır. Bu tür fonlar, isimleri gereği riski az alanlara kaynak ayırmaları, borçlanma oranlarının düşük olması gerekirken; uygulamada kaldıraçlı finansmanı yeğleyecek, aşı Halkın önemli bir bölümü mali piyasalar hakkında sağlıklı simetrik bilgiye sahip değildir. Yüksek getiri vaadi ile yapılan pazarlama, algılandırma “Hazine batar banker batmaz” gibi sloganların desteği ile etkili olur. Para yönlendirilir. Halkın oyunu anlayamaması olağan karşılanabilir ama bazı işadamlarının kavrayamaması olağan değildir. Yüksek bir getiri için, reel bir kazanç artışının olması gerekir. Toplanan fonların ticari, sınai işletmelerde, tesislerde yatırım amacı ile kullanılması, katma değer yaratılması, yaratılan reel kazançla da, birikim sahiplerine ödeme yapılması gerekir. Reel bir kazanç yaratılamadığı; vaat edilen getirinin üstünde reel kazanç sağlanamadığı takdirde, oyunun kısa bir süre sonra, hüsranla sonlanacağı kesindir. ??? Yakın tarihimizde, 1980’li yılların rı borçlanarak, yüksek getiri beklentisi ile birlikte riski de yüksek işlemlere girişmekte, plasman yapmaktadırlar. Böylece hem aktifi hem pasifi riskli hale gelen hedge fonlarının batma, tasfiye olasılığı yükselmektdedir. Nitekim, kuruluş amaçlarına ve unvanlarına tamamen ters düşecek biçimde batan fonlar gözlemlenmekte, batmaya aday hedge fonları da oluşmaktadır. Kişilerde kısa dönemde kaynağını sorgulamadan yüksek getiri sağlama iştahı, mali piyasalara ilişkin bilgi yetersizliği; fon, banka genelde finansal kurum yöneticilerinde etik kurallara uyum konusunda gönülsüzlük, başarının kısa sürede sağlanan kâr ile ölçülmesi, yöneticilerin kârdan prim almaları sürdükçe finansal oyunlar da sürecek, çoğu kez de toplum açısından istenmeyen sonuçlar doğuracaktır. Unutmamak gerekir ki, yüksek getiri vaadi yüksek riski yansıtır. Yüksek getiri vaadinin ardında, reel bir ekonomik faaliyet reel gelir artışı yoksa, Nasrettin Hoca’nın kazan öyküsü unutulmamalıdır. Kazanın doğurduğuna inanan öldüğüne de inanmak zorunda bırakılacaktır. Dış Haberler Servisi Brüksel’de toplanan Avrupa Birliği (AB) liderleri, İrlanda’nın referandumla reddettiği AB’nin yeni anayasası olarak nitelendirilen Lizbon Anlaşması’nı yaşatmanın çarelerini arıyor. Alman Hıristiyan Birlik partileri CDU ve CSU yetkilileri ise İrlanda halkının Lizbon Anlaşması’nı reddetmesi üzerine “Genişlemenin durdurulmasını ve Türkiye ile müzakerelere son verilmesi”ni istediler. AB Haber’e göre Avrupa Parlamentosu Başkanı Hıristiyan Demokrat (CDU) Hans GertPöttering, “Hırvatistan da AB’ye üye olduktan sonra, AB’nin genişlemesi durdurulmalı” dedi. Hıristiyan Birlik Partisi (CSU) Grup Başkanı Peter Ramsauer de Türkiye ile pazarlıkların durdurulması gerektiğini söyledi. AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Günter Verheugen ise Türkiye’yle yapılan müzakerelerinin İrlanda’da yapılan referandumla bağlantılı olmadığını vurguladı. Verheugen, Alman Bild gazetesine yaptığı açıklamada, “Avrupa’yı şimdi kapalı bir toplum gibi göstermeye çalışmak çok yanlış olacaktır. Türkiye, AB üyeliğine aday bir ülkedir ve İrlanda ‘hayır’ının rehinesi değildir” dedi. Almanya Başbakanı Angela Merkel de, Lizbon Anlaşması’nın oybirliğiyle kabul edilmesi gerektiğini hatırlattı. Merkel, “Bu anlaşmaya ihtiyacımız var. Avrupa bir duraksama dönemine daha katlanamaz” diyerek İrlanda’nın “oyuna dönebilmesi” için bu ülkeye fırsat vereceklerini belirtti. AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ise Lizbon Anlaşması’nın içeriğinde değişikliğe gitmenin “aşırı zor” olacağını söyledi. İrlanda Başbakanı Brian Cowen’la bir araya gelen Barroso, İrlanda’daki referandum sonucunu değerlendirmesi ve yeni önerilerle gelmesi için İrlanda’nın zamana ihtiyacı olduğunu belirterek “Lizbon Anlaşması’nı İrlanda hükümeti dahil olmak üzere 27 üye uzun süre müzakere ederek onayladı. 27 ülkenin eşitliği ilkesine saygı gösterilmeli. Değiştirmek çok zor” diye konuştu. İrlanda Başbakanı da referandum sonucunu AB zirvesinde ayrıntılı olarak konuşacaklarını ve çıkış yolları bulmaya çalışacaklarını, ancak henüz çok erken olduğunu söyledi. İspanya Başkanı Jose Luis Rodriguez Zapatero da, İrlanda’nın kararının Lizbon Anlaşması’nın kabulünü engellememesini istedi. Lizbon Anlaşması, AB Komisyonu’nun yetkilerinin genişletilmesi ve AB Başkanlığı oluşturulmasını da içeren bir dizi reformu öngörüyor.