06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

27 HAZİRAN 2008 CUMA kültür ‘Frankfurt Tiyatro Günleri’, bir Anadolu atağı olacak LONDRA’DAN MUSTAFA K.ERDEMOL C 15 Sahneden kardeşliğe yeni adımlar deki yerini gözden olmuş, kültür, statik ve içine bir süre önce düzenlegeçirmek, Türkiye tiyakapalı bir sistemden süreknen basın toplantısıntrosunu Almanya tiyatroli olarak eskiyi çözen ve da, şu açıklamalar FRANKFURT Türkiye’nin suyla karşılaştırmak da bu yeni ilişkiler arayan anlamdikkat çekmişti: onur konuğu olduğu 60’ıncı etkinliğin amaçları arasınlar akışına dönüşmüştür. “Başka bir kültürUluslararası Frankfurt Kitap da yer alıyor. Koral Okan, Burada, iletişim ve interden gelen bizler, Fuarı öncesinde, bu kentte “ortak tiyatro projeleri ve aksiyon sayesinde teorik olarak ve gerçekleştirilecek bir dizi etkinlik, atölye çalışmaları üzerinden karşılıklı zenginleşmeye deneyimlerimizTürkiye tiyatrosunu en geniş yeliki ülke sanatçıları arasındayönelen bir interkültürel den biliyoruz ki, pazede Almanya’daki seyirciyle ki iletişimin pekişeceğini, perspektife rastlıyoruz. Avrupalı ile buluşturmayı hedefliyor. “İnbilgi ve deneyim aktarımının Bu konular için haskarşılaşmamızda terkültürel Tiyatro Günleri Frankgerçekleşeceğini, böylece tiysasiyetle seçtiğimiz tiyher iki tarafta furt 2008” başlığı altında hazıratro sanatının niteliksel olarak atro yapıtları, konferdoğan korkular, lanan girişim, 212 Ekim 2008 tarCüneyt S ı c gelişimine katkıda bulunulaanslar, atölye çalışbuluşmanın en e a z e g r n ihleri arasında Frankfurt Şehir TiyTülay Yo cağını” belirtiyor. maları ve sergilerde önemli ve probatrosu, Gallus Theater ve Güneşevi Bu doğrultuda önemli adımbirbirlerine yabancı olanların lemli faktörünü oluştursalonlarında çeşitli oyun ve toplanlar atılmadığı ise söylenemez. Nitekim karşılaşmasını izleyecek ve bunlar üzermakta ve tek taraflı çıkarlar bu problemi tılarla izleyici karşısına çıkacak. girişim sözcülerine göre, sadece Frankine tartışacağız.” bir ‘Leitkultur’ (öncü kültür) tartışmasıTürkçenin, bu tiyatro şenliği üzerinden, furt’ta, 3 adet Türkiye kökenli profesyna indirgemektedir. Bu yüzden sorunu, özellikle çoğunluk Alman toplumu İRLEŞTİRİCİ PROJE onel, ayrıca salonu olmayan 3 adet de amproblem alanının ta içinde ele almaya ve nezdinde yeni hareket alanları kazanması atör tiyatro topluluğu bulunuyor. Tüm Aletken bir şekilde üzerine gitmeye karar bekleniyor. manya’da Türkiye kökenli tiyatrocuverdik. Tiyatroda sahne alıp sahnede bir Şenlik kapsamında Türkiye’deki tiy2001 yılında, Türkçe ve Almanca ların yönettiği, işlettiği veya sahip olduğu buluşma yaratmak, ‘tiyatrocular’ olarak atro yaşantısı, Almanya’da yerleşik ançağrışımlar eşliğinde “Ora da!” adıyla tiyatro sayısı ise 9. Ayrıca bu ülkedeki her bulunmaz bir fırsat olarak gözüktü bize. cak kökleri Türkiye’de olan 3 milyona Frankfurt’ta kurulan “İnterkültürel Sanat, büyük şehirde mutlaka sayısı birden faBu yılki konumuz ‘Türkiye’dir. Onun için yakın nüfuslu bir toplumu, Almanlar başİletişim ve Eğitim Destekleme zla Türkiye kökenli amatör tiyatro toplubu coğrafyadaki ‘karşılaşmalar’dan ka olmak üzere Türkçe dışındaki dillerde Derneği”nin iddialı amaçları hakkında luğu da çalışmalarını sürdürüyor. Genel bahsedecek, bunları oynayacağız. Binyaşayan insanlara da tanıtılmış olacak. bilgi veren girişimin Sanat Yönetmeni Koordinatör Koral Okan, “Bu Frankfurt lerce yıldan beri Anadolu’dan geniş, Anadolu’nun binlerce yıllık drama geMüjdat Albak “boyutları ve içeriği açısınTiyatro Günleri, ortak geçmişin hatırlanverimli bir köprü olarak gelip geçen, leneğinin tiyatro tarihi içindeki yerini dan Anadolu tiyatrosunu tüm tarihsel ve ması, günümüzdeki aktif tiyatro yaşantartıştırmak, sanatçılarımızın güncel zenginliğiyle Türk ve Alman tısının farkına varılması ve olası, gelecek Alman tiyatro pratiğinseyirciyle buluşturmak istiyoruz” bir ortak kültürün geliştirilmesi için Aldiyor. Genel Koordimanya çapında örnek olmayı, getirdiği natör Koral Okan da akademik tartışma boyutuyla da kültürel kültürlerin karşılaşaktarımın bir platformu olmayı amaçlamasından doğan maktadır” diyor. Bu girişimi bir Avrupa enerji biçimBirliği projesi olarak tasarladıklarını, 2 lerinin, kabulleneceklerdir. Almanya’da yaşıyoruz, kendi “2008 Frankfurt Kitap Fuarı’nda Türkiye’nin yıl süreceğini, Almanya, Fransa ve kendimizle ve Almanlarla ilişkilerimizi sağlam temellere Konuk Ülke olmasıyla, Almanya’nın kültürsanat, Türkiye’de gerçekleştirileceğini beoturtmamız gerek. Alman uyruğuna geçmiş olanlar dahi, medya ve diğer halk çevrelerinin ülkemizle illirten Okan, “Projemiz nisan ayınrengini, dilini, adetlerini gizlemek durumuna düşmesinler. gisinin hassaslaştığı bir dönemde, da AB tarafından desteklenmeye Gerçek, en doğru olandır. Ortak yanları kabul etmek başka bir Türkiye’nin ve insanlarımızın burada değer bulundu, şu sıralarda mali şey, özümleme demek olan asimilasyondan öte bir şey olmayan kültürel tanıtımının örgütlenmesine katkıdesteğin gerçekleşmesi entegrasyon başka bir şey. Tabii bazı Alman çevrelerin iddia ettiği da bulunmak, hareketimizin ilk motivasysürecinde bulunuyoruz” diye “Leitkultur”u hazmetmek çok daha değişik bir şey. Bazıları, “Alonu idi. Proje, bu arada, 2 yıllık bir AB konuşuyor. Avrupa milman olma”yı yeğliyor, entegre olan “modern” insanlar gibi bakıyor projesine dönüştü. Diğer ayakları letvekili Daniel CohnBendit kendine. Bu, bilinçli ve kimlikli bir tavır değil diye düşünüyorum. Diğer oradaki partnerlerimizle birlikte Fransa’ve Frankfurt Kültür Dairesi bir konu, “Avrupa merkeziyetçiliği”. Burada bize kesinlikle yer yok. da Metz, 2009’da da Türkiye’de İstanBaşkanı Prof. Dr. F. SemAlmanya’da “kültür” ve “medeniyet” sözcüklerinin ayrı anlamlarda bul ve İzmir’de devam edecek şekilde melroth gibi isimlerin hikullanılması da, Alman kültürünü savunanlarla aramızda başka bir gelişti. Metz, İstanbul ve İzmir bölümmayesinde gerçekleştirilecek problem daha yaratıyor. Bu konularda, çoktandır müdahale leri tarafımızdan planlanmış olup, partşenliğin, Almanya ve hakkımızın doğmuş olduğu görüşündeyim. İnterkültürelliğe sahip nerlerimizle birlikte yürütülecektir. “İnTürkiye’den çok sayıda kuçıkmak, onu tartışmak ve onu savunmak iddiamız, Türkiye’nin terkültürel” bir yöntemin adıdır. Bir rumsal destekçisi de bulunuyor. kültür zenginliğini anlatmakla aynı yerde buluşuyor: Orası, yaşam şekli değildir. Değişik kültürlerin Koral Okan Ana konusu “Kökler, Gövde, Anadolu’nun 56 bin yıllık kültürel yapısı. Anadolu’da, çoğu karşılaşmasında doğan sorunlara yaklaşma Dallar” olarak saptanan Frankkez insanların yaşamları kültürel olarak heterojenleşmiştir. şeklidir. Öğrenilmesi gereken, karşılıklı ve furt’taki 2008 Tiyatro Günleri ile “Yabancı” hemen yanı başında başlar olmuş, kültür, statik kişisel akseptanstır. İnterkültürel yöntemde, Almanya’daki seyircilerin Türkiye’deve içine kapalı bir sistemden sürekli olarak eskiyi çözen karşılaşan kültürleri taşıyan kişiler, kendi kültürlerinin dikkatli ki tiyatro hakkında mümkün olduğu ve yeni ilişkiler arayan anlamlar akışına özelliklerinin bilincinde olmak ve karşı kültüre de olunursa, kadar genel bir fikir sahibi olması sağlandönüşmüştür. Burada, iletişim ve interaksiyakseptans vermek zorundadırlar. Ancak bunbirlikte yaşaabilecek. Oyun gösterimlerinin dışında, on sayesinde karşılıklı zenginleşmeye dan sonra bu değişik kültürlerin kesitmayı kolaylaştıraçalıştaylar, tartışmalı toplantılar, panyönelen bir interkültürel perlerinde ortak yanları arayacak ve cağı inancında. Koral, eller, seminer, konser ve spektife rastlıyoruz.” bunları beraberce “Seçtiğimiz tiyatro yapıtları, sergiler aracılığıyla da bu atölye çalışmaları, sergiler ve interbilgi derinleştirnet sayfamızda birbirlerine yabancı olanilebilecek. bazen ların karşılaşmasını izleyecek ve bunlar orada geçici olarak kalan veya üzerine tartışacağız” sözleriyle girişimin oraya yerleşen kültürler çıkış noktalarını yorumluyor. Genel Koarasında da karşılaşmalar, ordinatör, kültürler arasında geçişliliği buluşmalar oluyordu. hedefleyen ve gerçekleştiren bu şenlik “Derneğimiz “Ora da!” 2001’de kuruldu ve ilk etkinliğimizi 2002 yılında Nâzım Bu durum Anadolu’yu çerçevesinde, “Avrupamerkezcilik ve Hikmet şiirlerinden oluşan ortak bir tiyatro yapımıyla gerçekleştirdik. Farklı üst üste yığılan, birTürkiye’de Ulusal Tiyatronun Kuruülkelerden sanatçıların 5 dilde sergilediği oyunun 2 aylık provası Nevşehirbiri üstüne kurulan luşu”, “Anadil ve Tiyatro”, “Osmanlı Ürgüp’te yapıldı. “Bu YürekTestament” adlı yapım Türkiye ve Avrupa’da 22 kültürel değişim Şenlikleri ve Avrupa ile Karşılıklı Etkkez sahnelendi. Bu başarı sonrasında Güneş Tiyatrosu çalışanları yeni prodüksüreçlerinin artileşim”, “Postdramatik Tiyatroda İnsiyonlar için Frankfurt’a yerleşme kararı aldı. “Ora da!” derneğine bağlı olarak masına götürterkültürellik ve Kimlik” başlığı altındaGüneş Tiyatrosu ve Güneşli Şarkılar Müzik Topluluğu kurduk. Bunlar çalışmüştür. Yerel ki konferans ve toplantılar üzerinden malarını Frankfurt’un Gallus semtindeki eski bir fabrikada sürdürüyor. k ü l t ü r l e r bütün bu konuların irdelenebileceğine Onarımı devam eden fabrika binası, önümüzdeki yıl birçok sanatsal etkinliğe d e ğ i ş i m e dikkat çekiyor. evsahipliği yapacak kapasitede. 2007 haziranından beri Frankfurt Kitap Fuarı uğramış ve öncesindeki bu etkinliğe yönelik çalışıyoruz. “Kökler, Gövde Dallar” başlığı farklı bileşimYİ TİYATRO YAPMAK altında, tüm oyunları Türkçe olarak sahneleyeceğiz. Ama Almanca üstyazı da l e r e vereceğiz. Böylelikle Türkiye kökenli insanlarımız kendi dillerindeki tiyatro dönüşmüşlerdir. Tülay YorgancıUzun, Cüneyt Sezer, oyunlarını Almanya’nın en iyi salonlarında izleme şansı bulurken, Alman izHatta değişik yerMüjdat Müjdat Albak ve Koral Okan’dan oluşan leyiciler de birlikte yaşadıkları Türkiyeli göçmenlerin davranış ve konuşma lerdeki öznel Albak “1. İnterkültürel Tiyatro Günleri Frankdillerinden farklı bir dil ve davranış izleğiyle karşılaşacaklar. Kısacası, tüm kültürler ile yabancı furt 2008” proje komitesi adına yapılan seyirciler, sanatçılarımız aracılığıyla görsellik ve enerjinin yarattığı bir iletişim kültürler arasındaki açıklamalarda, şenlik fikrinin geçen yılın düzleminde, dillerin neden olduğu iletişim kaosunun zorluklarını aşmaya çalışasınırlar giderek silinyaz aylarında ve iki çıkış noktasından caklar. Programda, Güngör Dilmen ve “Kurban”dan Yıldız Kenter’e, Arslanköy miştir. Çoğu kez insandoğduğuna işaret ediliyor. İyi tiyatro yapKadın Çadır Tiyatrosu ve oyunları “Kadının Çığlığın”ndan Ankara Devlet ların yaşamları kültürel mak ve iyi tiyatro örgütlemek, ama bunu Tiyatrosu yapımı “Tek Kişilik Şehir”e, ondan da Garajistanbul olarak heterojenleşmiştir. ‘Ya“interkültürel yöntemi kullanarak” yapımı “Güneşli Pazartesi” adlı dans tiyatrosuna dek bancı’ hemen yanı başında başlar gerçekleştirmek. Nitekim etkinlikle ilgili uzanan geniş bir yelpazede örnekler sunabileceğiz.” Osman ÇUTSAY Bir Eski Zaman Masalı ist Devrimi de Avrupa’nın Doğusu’nun (Türkiye’nin) batılılaşması olarak değerlendiriyor. (Yani Kemalist devrim olmamış olsaydı da, Türkiye’yi Avrupa’nın doğusu, dolayısıyla bir parçası olarak kabul ediyor demektir bu. Gerçekten ilginç). Vardığı sonuç şudur: “Batı, içinde doğduğu Avrupa’yı içermekle birlikte onunla örtüşmez; Avrupa’nın sınırları dışına taşarak hem Batıya hem Doğuya doğru yayılır.” Yani, eğer bu durumdan, yani Avrupa’nın, Avrupa sayılan sınırlarının dışına çıkılmasından yakınıyorsa, yakınmakta bir hayli geç kalmıştır Mösyö Sarkozy. Çünkü yakınmasına yol açan gelişme, Morin’in vurguladığı gibi on yıllar önce gerçekleşmiştir. Sermaye bu, kendisine sınır tanımaz, gerçekte Avrupalı olmayan coğrafyalara sanki Avrupa sınırları içindeymişcesine gider. Karşı kıyıları Suriye toprağı olan Kıbrıs Rum Kesimi’ni Avrupa sınırları içinde sayar. Morin’in deyimleriyle “YahudiHıristiyan düşüncesinin kızı, eski Yunan düşüncesinin mirasçısı, modern bilimle aklın üreticisi” olan Avrupa, “hiçbir plana uymayan, karmakarışık, plansız, düzensiz bir şantiye”dir bu yüzden. İşte bu “şantiye”nin, hâlâ emek üretim güçlerine ihtiyacı olduğunu kendilerine de itiraf edemeyen aklıevvel Avrupalı politikacılardan birisi olarak Sarkozy, ya “şantiye”yi kapatacak, (ki, deyimi bağışlayın, “sıkar biraz”) ya da şantiyede, milli hasletleriyle değil, emek güçleriyle “çalışmak” isteyenleri kabul etmek zorunda kalacak. Onyıllar önce, konuyla ilgili herkesin bildiği Avrupa Birleşik Devletleri projesinden bugün kimsenin haberi yok. O projeyi savunup da dünyanını yarısını karşısına almaktan çekinmeyen o dönemin politikacılarının adlarını bilen var mıdır bugün, pek bir kuşkuluyum. Ciddiye alınacak adam değildir ama Avrupa Birliği’nin mimarları, Sarkozy’nin “yeniden inşaa” lafına önem vereceklerse, Birleşik Avrupa Devletleri projesini hatırlamalarını öneririm. Avrupa’yı, Avrupa’nın dışında kalan emek gücüne kapatmaları halinde sonlarının gelmesi uzak bir olasılık değildir. Birleşik Avrupa Devletleri projesini, enternasyonalizmiyle durduran Büyük Ekim Devrimi, tarihte sadece bir kez gerçekleşmez. Her an her şey olabilir. Tarihte örneği çoktur. kemalerdemol?yahoo.co.uk B Koral Okan: Anadolu’ya model olarak bakmak Müjdat Albak: ‘Günümüzdeki kültürel geçişkenlik’ ransa’nın evlere şenlik başkanı Nicholas Sarkozy’nin “Avrupa yeniden yapılanmalı” ifadesiyle öyle çok da dikkatlice ilgilenmiş değilim aslında. Şöyle bir gözüme takılmış, bu yüzden aklımda kalmıştır hepsi bu. Çünkü, kişi, Sarkozy gibi, emek düşmanı, yabancıya tahammülsüz sağcı biri olunca, “yeniden yapılanma” dediği şeyin ne olduğunu az çok kestirebiliyor insan. Dünyadaki tek laik devlet olduğu iddiasındaki Fransa’nın playboy başkanı, ruhunu Hıristiyan değerlerinin oluşturduğu Avrupa’nın yeniden inşasından, tabii ki başka kültürlerle bir arada yaşamayı anlamıyor. Yeniden yapılanmadan kastı, sanırım, daha saf bir Avrupa özlemindendir. ??? Yeni bir şey söylemiş olmuyor aslında. Birçok Avrupalı vardır ki, kendilerine hayrandırlar, çok sık da tekrarlayıp dururlar bu Sarkozy’nin dediklerini. Dünyanın önde gelen Avrupa karşıtı aydınlarından Edgar Morin, “Avrupa’yı Düşünmek” adlı kitabında, “Ondokuzuncu yüzyılda Avrupa’ya ait olma duygusu giderek kendi kendinden hoşnut olma şeklinde yaşanmaya başladı” derken, laf olsun diye konuşmuyor. Sadece kendilerini sevme tavrı hâlâ devam ediyor kimilerinde demek ki. Çok belli ki Sarkozy de bunlardan biri. Sadece kendilerinden oluşmuş bir Avrupa’nın özlemi içinde olanların çokluğuyla, giderek “Avrupa ırkçılığı”na dönüşen bir tavır yaygınlaşıyor. Zaman zaman böyle celallenir Avrupalı politikacılar ya da aydınlar. Morin, şimdi Avrupa Birliği dediğimiz olgudan önce, bir Avrupa Birleşik Devletleri projesinin ortaya atıldığını, hatta büyük Victor Hugo’nun, “kendiyle barışık insanlığın habercisi” olarak nitelendirdiği söz konusu projeyi çoşkuyla selamladığını belirtir. Ama Avrupa Birleşik Devletleri düşü gerçekleşemez. Lenin öncülüğündeki Büyük Rus Devrimi’nin tüm dünyayı etkileyen enternasyonalizmi, bu projeyi bölgesel bir milliyetçilik olarak değerlendirdiğinden olsa gerek ciddi itirazlar geliştirir. Projenin gerçekleşememesinin birinci engeli büyük Ekim Devrimi ise, ikincisi de Almanya’da çapulcu Nazi Hitler’in iktidara gelmesidir. Avrupa Birleşik Devletleri projesini sadece akademisyenler hatırlarlar günümüzde. Morin’i anımsamaya devam edelim, çok ilginç çünkü. 18’inci yüzyıla kadar Avrupa’nın oluşumu daha çok Batı’da gerçekleşti diyor Morin. Kemal F İ aşlık sizi şaşırtmasın… Yanlış anlaşılmasın… İnanın içimde hiçbir kötülük yok! Samimiyetle ve benimseyebileceğim en iyi niyetle söylüyorum: Lütfen Başbakan ve bakanlar İstanbul’a gelmesin! Gelmesinler. Mecbur olmadıkça gelmesinler. Hele hele bir açılış için, bir kurdele kesmek için, bir törende şöyle bir boy göstermek için, bugüne dek defalarca söylediklerini, bu kez farklı bir mekânda, spot ışıklarının altında söylemek için hiç gelmesinler… İnanın, değmez… İstanbul’da yaşayanlara yazık. Onlara, kendilerine yazık! Onlar İstanbul’a gelip de, bir yerden bir yere gidecek olduklarında, tüm yollar dakikalar öncesinden kesiliyor ya, işte o süreç zarfında… Zaten sorunlu olan İstanbul trafiğinin tam felç olup işkenceye dönüştüğü zamanda… Onların geçecekleri ana caddeler boş kalsın diye, yan sokakların, ara sokakların cehenneme dönüştüğü anlarda… Başbakan ya da bir bakan geçecek diye ambulanslara bile izin verilmediği durumlarda… O “büyük zevat” geçecek diye yoldan geçiş hakkı gasp edilmiş vatandaşların söylediklerini bir duysanız, dehşete kapılırsınız! Küfreden, sayıp söven, bela okuyan, lanet eden… Hani B ESİNTİLER ZEYNEP ORAL millete yazık, ama onca küfrü, laneti yiyen, onca öfkeye maruz kalan, yoldan geçecek olana da yazık! Dünyanın hiçbir yerinde böylesi görülmemiştir! Hele bizdeki gibi yarım saat öncesinden yolların kesildiğini ben hiçbir ülkede görmedim! 70’li yıllarda kimi Afrika ülkelerinde olurdu, sonradan onlar da vazgeçtiler! Bu, bize özgü anlaşılan! Millete ne kadar eziyet çektirilirse, yoldan geçecek olanın önemi o denli artıyor galiba… Yani öyle sanılıyor… İnanıyorum ki, bu rezilliğe, bu gaspa neden, kraldan çok kralcı geçinen işgüzarlar! Önemli zevata yolu açmakla görevlendirilenler! Başbakan ya da herhangi bir bakanın “Ben şuraya gideceğim, yolları kesin, bütün trafiği altüst edin, milletin anasını ağlatın, yeter ki ben duraksamadan yoldan geçeyim” dediğini sanmıyorum. Hele şimdi Toptaş açıkladı ya, yaz ay Başbakan ve Bakanlar İstanbul’a Gelmesin! ları boyunca hem viyadükler güçlendirilecek, kavşaklar yapılacak hem de Ulaştırma Bakanlığı Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü yenileyecek, dolayısıyla trafik daha beter arapsaçına dönecek diye… Bari hiç olmazsa yaz ayları boyunca şu ayrıcalıklı ve öncelikli hazretler İstanbul’a gelmeyiversinler! “Lütfen söyler misiniz bana, buradan ne yana gidebilirim?” “Bu, gitmek istediğin yere bağlı” dedi Kedi. “Neresi olursa olsun, önemi yok” dedi Alice. “O zaman ne yana gitsen olur” dedi Kedi. Alice, sözünü açıklamak amacıyla “Yeter ki bir yere varayım” diye ekledi. “Tabii varırsın” dedi Kedi, “yürümekten yılmazsan bir yere varırsın elbet”. İş Bankası’nın kampanyası var ya: Hani karnesini herhangi bir İş Bankası şubesine götüren çocuğa Lewis Carroll’un “Alis Harikalar Diyarında” kitabı armağan edilecek… Bu kampanyayı duyduğumdan beri Alice ile Kedi’nin konuşması aklımdan çıkmıyor… Acayip, tuhaf yaratıklar, bilinmeyen öyküler, konuşan hayvanlar, canlanan cisimlerle karşılaşan Alice’in muhteşem serüvenleri, hiç kuşkusuz ona sonsuz bir özgüven kazandırırken, okurun da düş gücünü harika bir biçimde çalıştırır… Bu kitabı çocukken okuyanlara benim bir önerim olacak: Bir de büyüyünce okuyun. Farklı tatlar, farklı eleştiriler, farklı sorgulamalar yakalayabilirsiniz… Küçük bir sondaj yaptım: İstanbul’dan çok, öteki kentlerdeki şubelerde kitaplara daha çok rağbet varmış! İstanbul şımarıklığı mı desem, İstanbul ilgisizliği mi, bilemedim… Annelerbabalar, haydi çocuklarınızı karneleriyle birlikte kitaplarını almaya yollayın. Bakarsınız Alice ile konuşan kediler, tavşanlar, kitabı okuyan tüm çocuklarla konuşmaya başlar… Hani hiç de fena olmaz! “Alice Harikalar Diyarında”yı okumak gerek. En azından, yürümekten yılmazsan bir yere varacağımızın bilincine varmak için... zeynep?zeyneporal.com Say’a ‘Fahri Doktora’ unvanı Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Senatosu, piyanist ve besteci Fazıl Say’a, müziğe yaptığı katkılar ve ülkemizi yurtdışında temsil etmekteki başarıları nedeniyle “Fahri Doktora” unvanı verdi. BÜ Albert Long Hall’de düzenlenen törende Rektör Prof. Ayşe Soysal, Say’a cüppesini giydirerek fahri doktora belgesini verdi. Say, BÜ ile 1314 yıldır güzel ilişkileri olduğunu, üniversitede konserler vererek öğrencilerle bir araya geldiklerini belirterek, BÜ’nün kendisini onurlandırdığını söyledi. Say, annesi Gülgün Say, babası Ahmet Say ve kızı Kumru Say’ın da katıldığı törende kısa bir dinleti sundu. (Fotoğraf: AA)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle