Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 Sesiyle yaşayan kadın... Selen DOĞAN Sultan, Asiye Nasıl Kurtulur, Bodrum Hâkimi gibi 50’den fazla filmde Türkân Şoray’ı seslendirdi Nevin Akkaya. Tiyatroyla başlayan sanat yaşamını sinemada noktalayana dek, az sayıda filmde rol aldı, ama binlerce filmde kadın oyuncuların sesi onun sesiydi. Nevin Akkaya, bir gizli yıldız gibi parladı ve ışığını içine sakladı... 1919’da İstanbul’da doğdu. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen konservatuvarda şan ve tiyatro eğitimi aldı. 1937’de İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda ilk kez sahneye çıktı. Peer Gient, Cyrano de Bergerac, Üç Kız Kardeş, Yanlışlıklar Komedyası, Kral Lear gibi pek çok oyunda rol aldı. 1950’de Muhsin Ertuğrul, Nevin Akkaya ve bir grup ile beraber Şehir Tiyatrosu’ndan ayrılarak Küçük Sahne’yi kurdu. Orada Kanlı Düğün, On İkinci Gece, Örümcek, Fareler ve İnsanlar ve daha birçok oyunda oynadı. 1952’de, İstanbul Radyosu spikerlerinden, seslendirme sanatçısı Tarık Gürcan ile evlenerek tiyatroyu bıraktı. Sinema filmlerinde de oynadı Akkaya. İlk rol aldığı filmler, onu “keşfeden” Muhsin Ertuğrul’un “Aynaroz Kadısı”, “Şehvet Kurbanı” ve “Kıskanç” adlı filmleriydi. Bunları, 1949’da Şadan Kamil’in “Uçuruma Doğru” ve yıllar sonra 1988’de Türker İnanoğlu’nun “Gönülden Gönüle” adlı filmleri izledi. Nevin Akkaya’nın sinemadaki “oyunculuk” yolculuğu bundan ibaretti. Ancak, uzun yıllar sinemaya seslendirme sanatçısı olarak emek verecek, hatta bu alanda bir rekora imza atacaktı: Sekiz binden fazla filmde kadın oyuncular onun sesiyle selamlayacaktı seyirciyi. O yıllarda filmler çoğunlukla yurtdışından geliyordu. Çok az yerli film yapılıyor ve bunlar için seslendirme gerekiyordu. İstanbul’un lüks sinemalarında Fransızca ve İngilizce sesli filmler gösteriliyordu, ancak Anadolu sinemalarının müdavimleri altyazı okumayı pek sevmiyor ve filmleri Türkçe istiyordu. Bu talep, pek çok filme seslendirme yapılmasını zorunlu kılıyordu. Nevin Akkaya, tiyatroda başarılı oyunculuğuyla kendini gösterdi, ikinci iş olarak da seslendirme yapmaya başladı. Lale Film’in sahibi, 54 yıllık seslendirme yönetmeni Necip Sarıca, “Dublaj Tarihi” adını verdiği belgeselinde Adalet Cimcoz, Jeyan Ayral Tözüm gibi, bir dönemin, sesleriyle Türk sinemasına renk katan efsane isimlerine yer verirken Nevin Akkaya’yı da unutmadı. Bir tarih yazan bu sanatçılar seslendirmeyi sanata dönüştürenlerdi. Karanlık seslendirme odalarında film karelerine C röportaj DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ 25 MAYIS 2007 CUMA Fethi Naci’nin 80 Yılı gilerde yayımladığı “Eleştiri Günlüğü” ile edebiyat sorunlarını canlı tutan, tartışan eleştirmen olma özelliğini hep korudu. Dönüp Baktığımda ve Dünya Bir Gölgeliktir adlı anı kitaplarında ne denli duyarlı bir yazar olduğunun pek çok örneğini veren yürek burkan satırlar yazdı. “Eleştiride 40 Yıl” (1993) adlı yazısını, bütün yaşam ve edebiyat mücadelesini özetledikten sonra şöyle sonlandırıyordu: “Kırk yılın sonunda şöyle bir durup düşündüğümde... Sosyalizmin insanoğlunun yaratabildiği en güzel gerçekleşebilir düş olduğuna, dünyanın gençliği olduğuna inanıyorum. Reel sosyalizmin çöküşünün nedenlerini açıklayabiliyoruz. Burjuva demokratik özgürlüklerin, evrensel özgürlükler olduğunu artık biliyoruz. Edebiyata, eleştiriye gelince... Böylesine batakta, böylesine çürümüş bir toplumda öbür toplumsal etkinlikler ne durumdaysa edebiyat da o durumda...” Son seçimlerde Özgürlük ve Dayanışma Partisi, kendisini memleketi Giresun’dan aday gösterince, yine o düşün peşinde memleketine gidip kahve toplantıları düzenlemiş, sokaklarda bildiriler dağıtmıştı. Eleştiri tarihimizde Fethi Naci, öznel yargılarla nesnel tutumu bir arada kullanabilmesiyle de önemli bir yere sahiptir. Düşüncelerinde son derece tutarlı, ödünsüz bir eleştirmen olmasına karşın dili günlük yaşamın neşesiyle tatlanmıştır. Bu yüzden bir eleştirmenden çok, tiryakisi olunacak bir deneme yazarı gibi okuru kendine bağlar. Bir kitap üstüne yazarken, o gün yediği bir yemekten, yüzdüğü denizden, sokakta rastladığı birinden de söz açarak hayatla edebiyat arasındaki o hep süregelen canlı bağı diri tutar. Fethi Naci’nin 80 yılık yaşamı, büyük mücadelelerin, büyük dostlukların, büyük hayatların çok renkli bir örneği olarak unutulmazlar arasında yerini koruyacak. turgay@fisekci.com O, binlerce filme sesini verdi, yıldızları konuşan kadın oldu. En güzel aşk sözcükleri, en şaşırtıcı itiraflar, en güçlü haykırışlar ve en acıklı hıçkırıklar onun sesinden yansıdı sinemanın beyazperdesine. Melodramlardan komedilere, tarihi filmlerden uvertürlere sekiz binden fazla filmde seslendirme yaptı. Sinema ve tiyatro tarihi Nevin Akkaya’yı oyuncu olarak da kaydetti. 10. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, bu yıl Bilge Olgaç başarı ödüllerinden birini Akkaya’ya verdi. nefes üfleyenlerdi onlar. Filmlerde, Yeşilçam’ın kadınlara özene bezene biçtiği kalıplar içinde; iyi aile kızlarınıfettan kadınları, fedakâr anneyikötü kalpli cadıyı, güngörmüş ihtiyarısaçı örgülü mektepliyi seslendirdiler. Bu rollerin oyuncularını o seslerle bütünleştirdiler. Bugün filmler çoğunlukla sesli çekiliyor ya da oyuncular, belki de “gerçeklik” kaygısıyla kendilerini seslendiriyorlar. Yabancı filmlerde ise tiyatrocular ya da seslendirme alanında kendini yetiştiren “genç sesler” var. Seslendirme tarihine adını yazdıran sanatçı lar ise pek hatırlanmıyor artık. O seslerin sahipleri arşivlerde kalıyor ya da en fazla meraklısının biriktirdiği solmuş fotoğraflarda... Nevin Akkaya da, fotoğraflar solmuş olsa da tazeliğini koruyan anılarıyla, seslendirme sanatına verdiği yılların ardından bakıyor Yeşilçam’a şimdilerde. Unutulmayan yüzlerin unutulmayan sesi olarak hatırlanmak istiyor. Ödüllerine geçen hafta bir yenisini daha ekledi Akkaya, 10. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin Bilge Olgaç Başarı Ödüllerinden biri ona verildi... eçen pazartesi günü Türkiye Yazarlar Sendikası’nın girişimiyle Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde Fethi Naci’nin 80. yaşı kutlandı. Konuşmacılar onun edebiyat yaşamının ve kişiliğinin farklı özelliklerine değindiler. Çağdaş edebiyatımız içindeki önemini vurguladılar. Bizim edebiyat geleneğimizde ta Namık Kemal’den beri yazarların yaşamlarında ve yaratı dünyalarında siyasetle edebiyat iç içedir. Cumhuriyetle birlikte bu özellik daha da güçlenerek sürmüştür. Kimi dönemlerde yazarlar arasında yargılanmamış, hapse girmemiş birini bulmak, güç bulunur bir özelliğe dönüşmüştür. Fethi Naci’nin de bu gelenek içinde önemli bir yeri olduğu söylenebilir. Yazarlığa başladığı ilk yıllarda Şükran Kurdakul’la birlikte edebiyatla siyasetin koşut yürütüldüğü “Yeryüzü” ve “Beraber” dergilerini yayımladığını görüyoruz. 1962’de Türkiye İşçi Partisi’ne giren Fethi Naci, yine edebiyatla siyaseti yan yana yürüttü. Bu yılların en etkili siyasal dergilerinden “Yön” ve “Ant”ın sanat sayfalarını yönetti. 1965’te Gerçek Yayınevi’ni kurduğunda yayımladığı ilk kitap kendi yazdığı Azgelişmiş Ülkeler ve Sosyalizm’di. Ardından başlattığı “100 Soruda” dizisiyle siyasal ve kültürel uyanışa katkılar yapan önemli kitaplar yayımladı. Yine bu yıllarda onu bir başka eylemin içinde DİSK’te eğitimci olarak görüyoruz. Yıllar boyu sendikalı işçilere ekonomi politik dersleri verdi. 1980’lerde roman eleştirmeni kimliği öne çıktı. 1981’de yayımladığı Türkiye’de Roman ve Toplumsal Değişme adlı incelemesi, toplumsal değişim süreçlerinin çağdaş romanımıza nasıl yansıdığını göstermesiyle benzersiz bir örnek olarak edebiyat tarihimizde yerini aldı. 2000 yılında genişleterek 100 Yılın 100 Romanı adını verdiği bu anıt çalışma yanında Reşat Nuri, Yaşar Kemal, Sait Faik üstüne de kapsamlı inceleme kitapları yayımladı. Der G Erol Manisalı’ya alkışlar BERLİN Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı olarak kabul edilen 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, BerlinBrandenburg Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından Berlin Türkevi’nde düzenlenen bir konferansla kutlandı. Gazetemiz yazarı Prof. Dr. Erol Manisalı’nın verdiği “19 Mayıs 2007’de Türkiye’nin Ulusal Bağımsızlığı” konulu konferansı ilgi ile izleyen ve aralarında Elçi Müsteşar Vakur Erkul ve Berlin Başkonsolosu Ahmet Nazif Alpman ile eşi Sevinç Alpman’ın da bulunduğu çok sayıda davetli Manisalı’yı ayakta alkışladı. Bu arada gökyüzünde ay ve yıldızın Türk bayrağını andıracak bir şekilde birbirine yaklaşması konferansa katılanlar tarafından da ilginç bir rastlantı olarak yorumlandı. Berlin Anayasayı Koruma Örgütü raporu açıklandı Milli Görüş, reforma uzak Ali YILDIRIM BERLİN Berlin İçişleri ve Spor Bakanı SPD’li Dr. Erhart Körting Berlin Anayasayı Koruma Örgütü’nün 2006 senesi raporunu bir basın toplantısı ile açıkladı. Raporda İslam Toplumu Milli Görüş “Türk İslamcılar” bölümünde 10 sayfa ile yer alırken, PKK “sol aşırı gruplar” bölümünde ve 3 sayfa ile yer buldu. Körting yaptığı açıklamada İslam Toplumu Milli Görüş derneğinin Necmettin Erbakan’ın Saadet Partisi ile yakın ilişkisinin devam ettiğini vurgulayarak dernek içindeki reformcuların başarılı olamadıkları belirtildi. Cumhuriyet muhabirinin “Berlin’deki camilerin kaç tanesi Milli Görüş’e ait sayılır?” sorusuna Berlin İçişleri Bakanı, bunun yine mahkemelik bir soru olduğunu be ünümüz Türkiye’sindeki modalardan biri de kendini “solcu” sayıp ulusal değerleri, aydınlanma düşüncesini, laikliği savunanları “milliyetçi”likle suçlamak. Solculuk en genel ve evrensel anlamıyla emekten yana olmaksa, bu gibi kişilerde ve çevrelerde bu konuda bir düşünce kırıntısına rastlayamazsınız. Üzerinde ısrarla ve inatla durdukları ve “solcu”luk patentiyle özdeş saydıkları başlıca konu, ülkemizde etnik alandaki çatışmaya ilişkin olandır. Bu “solcu”larımızın, bunun dışında başkaca bir sorunları yok gibidir. AKP’nin laiklik karşıtı girişimlerinden tedirginlik duymazlar. Ülke topraklarının yağmalanması umurlarında değildir. Küçük yerli yatırımcının birikimlerinin borsa yoluyla yabancı ülkelere hortumlanıyor olması onları rahatsız etmez. Yabancı sermaye konusunda bir sorunları yoktur. Bulgaristan’daki Türkiye düşmanlığı, Yunanistan’ın kışkırtıcı şoven tutumu; Kıbrıs’ta, Kuzey Irak’ta Türkiye karşıtı oluşumlar; Almanya’da, Fransa’da ülkemizi Avrupa Birliği’nden dışlayıcı siyasetlerin iktidara gelmiş olması da onlar için sorun değildir. Kendi ülkelerinin yeminli düşmanı gibidirler. G CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Günümüzde Solcu Olmak masını engellemek, “evrenselci” olmakla “sömürge” olmanın aynı şey olmadığını kavramaktır. Etnik alandaki çatışmanın, ekonomiyle, toplumsal psikolojiyle, dışarıdan destek ve kışkırtmalarla, ülkenin tarihiyle ve bugünüyle ilgili yönlerini iyi görüp irdelemek, doğru çözüme şablonlarla değil ülke gerçekliğinin doğru bilgisine sahip olarak ulaşmaya çalışmaktır. Büyük kentlerimizin alanlarını dolduran milyonlarca uygar, aydınlık insanımızın kaygılarını, beklentilerini doğru okumak; Türkiye’yi (AKP gözlüklerini çıkarıp) farklı bir açıdan görmeye başlamanın sinyallerini veren ABD ve Batı medyasının bile gerisinde kalarak bu büyük halk oluşumları konusunda AKP ağzıyla konuşmamaktır. Günümüzde solcu olmak, ülkesini tanımak, anlamak, sevmek, savunmaktır. Bugünün koşullarında, kapkara bir siyasetin egemenliğine karşı, sadece Türk ve Türkiye sözcükleri, bu gibi kimseleri belki de en fazla rahatsız eden sözler ve sözcüklerdir. Kendi ülkelerinin gerçeklerinden habersiz, soyut bir solculuk söylemi tutturmuş olarak, ABD ve AB emperyalizminin ve ülke içinde de AKP iktidarının değirmenine su taşımaktadırlar. ??? Günümüz Türkiye’sinde solculuk, öncelikle, aydınlanma değerlerini savunmayı gerektirir. Bunun başlıca koşulu da, AKP yöneticilerinin ağzında gevelenerek anlamından boşaltılmak, değersizleştirilmek istenen laikliğin savunulmasıdır. Bilim dışı, bilim karşıtı “eğitim”in her çeşidine kararlılıkla karşı çıkmaktır. Günümüz Türkiye’sinde solculuk, Irak faciası, Yugoslavya örneği gözler önündeyken, emperyalizmin oyunlarına karşı, ulusal birliğin ve bütünlüğün savunulmasıdır. Günümüz Türkiye’sinde solculuk, ülke zenginliklerinin ülke dışına akıtıl soldaki örgüt ve kuruluşların değil, bütün yurtseverlerin birlikte hareketi için çaba harcamak, bu alandaki olumlu girişimleri küçümsemeye yeltenmek yerine bundan heyecan duymaktır. Günümüz Türkiye’sinde solculuk, “solcu” yaftası ardında gizlenerek AKP yağcılığı, ABD ve AB amigoluğu yapmak değil, her şeyden önce onurlu, kimlikli, bilinçli bir yurtsever duruşuna sahip olmaktır. Çünkü ülke elden gittiğinde, gerçek anlamıyla sol adına yapılacak bir şey de kalmamış demektir. Not: Yazımı CHPDSP güç birliği haberinden önce yazıp göndermiştim. Sabırsızlıkla beklemekte olduğumuz bu haber, aklı başında her yurtsever, her gerçek aydın, lafta ve gösterişte değil bilinçle ve içtenlikle “sol”da olan herkes gibi beni de çok mutlu etti. Şimdi omurgasızları, kara yüreklileri, “demokrat”lık kisvesi altında gizlemeye çalıştıkları sığ dünyalarıyla, Tayyip ve AKP şakşakçılığıyla baş başa bırakarak topluma pırıl pırıl bir “sosyaldemokrat” seçim bildirgesi ve seçim sonrası iktidar programı sunmanın zamanıdır… Bu aşamada toplumun beklentisi budur… Bir de öncelikle SHP’yi de kucaklayarak “sol” birlikteliğin daha da genişletilmesi… lirterek “Eski Milli Görüş yöneticisi imam sayesinde Mevlana Camii’ni Milli Görüş’e ait olarak sayabiliriz, gerisini siz hesaplayın” dedi. Bazı gazeteciler Berlin İçişleri Bakanı Körting’in değerlendirmesini, “Milli Görüş’ün kendisine dava açmasından çekindiği için böyle kaçamak yanıt vermiş olabilir” şeklinde yorumladılar. Berlin’de ‘Göç Yasası’na tepki mitingi BERLİN Federal hükümetin “Göç Yasası”nda yapmak istediği değişikleri protesto etmek için Berlin’de farklı uluslardan çok sayıda dernek, kurum ve kuruluş tarafından bir miting ve yürüyüş düzenlendi. Başkent Berlin’de yapılan eyleme Yeşil Berlin Eyalet Meclisi milletvekilleri Özcan Mutlu ve Bilkay Öney ile Sol Parti Berlin Eyalet Meclis Milletvekili Giyasettin Sayan’ın da destek vermesine rağmen katılım sayısının düşüklüğü hayal kırıklığı yarattı. ataolb?cumhuriyet.com.tr