Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 Ekim Devrimi’yle yurtdışına kaçan Rusların kurduğu kilise ile Moskova Patrikhanesi 87 yıl sonra birleşti C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 25 MAYIS 2007 CUMA Putin kiliseyle el ele... ABD ve AB’nin desteklediği Fener Rum Patrikhanesi’ne karşı gerek eski Sovyet coğrafyasında doğrudan, gerekse Kıbrıs ve Ortadoğu’da dolaylı yoldan mücadele eden Moskova Patrikhanesi’nin, birleşme sonucunda, “200 milyon Ortodoksun lideri” sıfatıyla Hıristiyan dünyasında büyük güç kazanacağı söyleniyor. Deniz BERKTAY KİEV Moskova Patrikhanesi ile Ekim Devrimi sonrasında yurtdışına kaçan Rus göçmenlerin kurdukları Rus Yurtdışı Kilisesi, 87 yıllık aradan sonra Moskova’da gerçekleştirilen törenle yeniden birleşti. Moskova Patriği II. Aleksey ile Rus Yurtdışı Kilisesi’nin başı Metropolit Lavr’ın imzaladıkları birleşme anlaşmasına göre, Rus Yurtdışı Kilisesi’nin liderleri bir taraftan Moskova Patrikhanesi’nin karar organlarına katılım hakkı kazanırken diğer taraftan da Patrikhane’nin ruhani yetkisini tanımakla birlikte kendi yönetimsel özerkliklerini koruyacaklar. Törene katılan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, olayı “dünyadaki bütün Rusların birleşme günü” olarak değerlendirirken kiliseye yakın bazı politikacılar 17 Mayıs’ın ulusal bayram ilan edilmesini istiyorlar. Putin, olayı “bütün Rusların birleşme günü” olarak değerlendirdi. (Fotoğraf: AFP) 1920’li yıllarda bir taraftan Sovyetler Birliği’nde kiliseye yönelik baskıların artması, bir taraftan da Rus göçmenlerin kiliseyi Sovyet karşıtı etkinliklerde kullanma çalışmaları, tarafların birbirleriyle ilişkilerini koparmalarına neden oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra bir taraftan Moskova Patrikhanesi’nin ileri gelenlerinin gizli servis KGB ile yaptıkları işbirliğinden ötürü pişmanlıklarını açıklamaları ve Bolşevikler tarafından kurşuna dizilen Çar II. Nikola ve ailesini aziz ilan etmesi, diğer taraftan da Rus Yurtdışı Kilisesi’nin Rusya’da “Tanrısız devletin” kalmadığını açıklaması yakınlaşma sürecini başlattı. 2003’te New York’u ziyaret eden Putin, burada Yurtdışı Kilisesi liderlerine Patrik II. Aleksey’in birleşme davetiyesini bizzat iletmiş ve o tarihten sonra komisyon kurularak birleşme çalışmaları başlamıştı. Siyasi gözlemciler, Putin’in bu birleşmeye imza atmasının, onu “Rusların manevi birliğini sağlayan kişi” konumuna getirdiği yorumunu yapıyor. Tavşan ve Havuç mi için de geçerlidir. Ada’daki tüm sorunları (Yunanistan’ın tavsiye (!) ettiği doğrultuda) AB’nin içine çekebilmek için oynamadıkları oyun kalmıyor. Ve bu politikalarına Yunanistan’ın yaptığı gibi büyük sabır ve ısrarla devam ediyorlar. Bana kalırsa yerden göğe kadar haklılar. Türkiye’deki iktidar; bizi istedikleri kadar küçümsesinler. İstedikleri kadar gururumuzla oynasınlar. İstedikleri kadar iç işlerimize karışarak birliğimizi, bütünlüğümüzü tehlikeye sokacak politikalar izlesinler. Ülkemizin mozaiği olan azınlıklarımızı, yani kardeşlerimizi kullanarak, kışkırtarak, istikrarımıza yönelik girişimlerde bulunsunlar. Ama biz yine de “bu AB denen olguya girmekte kararlıyız” diyerek vermediği taviz kalmazsa, sonu böyle olur. Bu durumu gören tüm sorunlu olduğunuz ülkeler, ellerindeki AB havucu ile bir batında sizi dokuz doğuran tavşanlara çevirirler. Şimdi siz istediğiniz kadar biz AB’ne katılmak istiyoruz ama, bu iş farklı kriterler uygulanarak yapılamaz diye sözde tepki koyun. Bu tepkinin özde olmadığını, sadece iç tüketime yönelik sözde olduğunu bilen AB ülkeleri aynı yolda devam ediyorlar. ??? Önümüzde çok önemli bir seçim dönemi var. Başbakan’ın ruh hali ortada. Bu durum AKP’nin ne kadar panik içinde olduğunun bir göstergesi. Geçtiğimiz hafta AKP milletvekili Turhan Çömez’in açıklamalarını Cumhuriyet’te okudunuz. Milletvekilliğinden önce Başbakan’ın danışmanı olan bu kişi hangi amaçla milletvekilliğine soyunduğunu, daha sonra düşündükleri ile gördüklerinin çok farklı şeyler olduğunu, bu durumu parlamentoya girdikten sonra anladığını açıkça belirtiyor. Üstelik “AKP içinde oynanan oyunların çirkinliğini” net olarak dile getiremese de, bu seçimlerde aday olmayacağını ilan ediyor. Anlayana saz, anlamayana davul zurna az. Şimdi artık AB havucunu elinde tutan birlik ülkelerinin tüm dikkatleri Türkiye’deki seçimlere çevrildi. AB ülkeleri ErdoğanGül ikilisinin kesinlikle seçimi kaybetmesini istemiyorlar. Eğer ilk aşamada bu istedikleri olup AKP seçimi kazanır, ardından Abdullah Gül, cumhurbaşkanlığı köşküne sıçrarsa, bu durum AB ülkeleri için tatlı üstüne kaymak tadı verecek. İşte o gün geldiğinde bir kere daha ellerinde oyuncak olacağız. Birlik ülkeleri AB havucu ile yine ortaya çıkacak ve yine aynı tezgahlar çevrilmeye başlanacak. Geçen seçimlerde kararsız kalıp sandık başına gitmeyenler ya da gittiklerinde AKP’ye oy atanlar. Laikler, vatanseverler, demokratlar, ulusalcılar ve Atatürk’ü sevip onun devrimlerini benimseyenler. Bu defa “tehlikenin çok daha fazla” olduğunu görüp, 22 Temmuz için şimdiden kendinizi hazırlayın. murilem@otenet.gr SOSYALİST MİRASA KARŞI Rusya Anayasası ve dini konularla ilgili yasalar, Moskova Patrikhanesi’ne ülkedeki diğer dinler ve kiliseler karşısında özel bir konum verirken, son 15 yıl içinde kabul edilen Rus Devlet Güvenlik Doktrinleri de “yabanci misyonerlerin ve diğer zararlı akımların” Rusya’daki çalışmalarına karşı Patrikhane’nin desteklenmesi gerektiğini savunuyor. Ekim Devrimi’nin yıldönümü olan 7 Kasım’ın ulusal bayram olmaktan çıkarılması ve İç Savaş’ta Kızıl Ordu’ya karşı savaşan General Denikin’e itibarının iade edilmesi de 3 yıl önce parlamentoda kiliseye yakın milletvekillerinin girişimi ile gerçekleşmişti. Bu nedenle bazı yorumcular, birleşmenin sosyalist mirasa yöneltilmiş bir girişim olduğu görüşündeler. Uzmanlar, ABD ve AB’nin desteklediği Fener Rum Patrikhanesi’ne karşı gerek eski Sovyet coğrafyasında doğrudan, gerekse Kıbrıs ve Ortadoğu’da dolaylı yoldan mücadele eden Moskova Patrikhanesi’nin, bu birleşme sonucunda, en önemli sorununu çözerek “200 milyon Ortodoksun lideri” sıfatıyla Hıristiyan dünyasında büyük güç kazanacağını söylüyorlar. NATO’DAN SİBER TERÖRLE MÜCADELE EKİBİ Dış Haberler Servisi Estonya’nın 2. Dünya Savaşı’na ait bir Sovyet anıtını kaldırmasının ardından, Rusya’nın Estonya’daki devlet kurumlarının internet sitelerine yönelik “siber savaş’’ başlattığı iddiaları üzerine NATO’nun Estonya’ya siber terörle mücadele uzmanı gönderdiği bildirildi. İngiliz Guardian gazetesinin haberinde, NATO ekibinin Estonya’daki üst düzey devlet kurumlarınının internet sitelerini hedef alan “hacker saldırılarını’’ soruşturmak ve elektronik savunma sistemlerini güçlendirmek amacıyla çalışma yürüttüğü kaydedildi. Hacker saldırılarının çoğunun Rusya’daki devlet kurumları tarafından yapıldığı savlarının yer aldığı haberde, olayın arkasında Rusya’nın bulunduğunun kesinleşmesi halinde, bunun bir ülkenin bir başka ülkeye açtığı ilk siber savaş olacağı kaydedildi. Olayın Rusya’nın Samara kentinde yapılan ABRusya Zirvesi’nde ele alınacağı, ancak AB’nin doğrudan Rusya’yı sorumlu tutmayacağı belirtildi. PUTİN ARACI OLDU Rus Yurtdışı Kilisesi, 1917 Devrimi’nden ve İç Savaş’tan sonra yurtdışına kaçan göçmenler tarafından 1921’de, o zamanki SırpHırvatSloven Krallığı’ndaki Karlofça şehrinde kuruldu. Prof. Dr. Hakkı Keskin’den, Alman hükümetine çağrı Dağlık Karabağ sorununa barışçı çözüm BERLİN (Cumhuriyet) – Sol Parti milletvekili Prof. Dr Hakkı Keskin’in milletvekili arkadaşı Dr. Diether Dehm ile birlikte hazırladığı ve Sol Parti Meclis Grubu adına hükümete sunalan soru önergesine, “barışçı çözüm” yanıtı geldi. Federal hükümetin sorulara kapsamlı ve çoğu kez detaylı yanıtlar vermiş olmasını sevindirici bulan Prof. Dr. Hakkı Keskin, Kafkasya bölgesinin Avrupa Birliği’ne komşu sayıldığını, bu nedenle federal hükümetin de haklı olarak bu bölgenin kalıcı istikrara kavuşmasını istediğini belirtti. Hakkın Keskin ve Diether Dehm, soru önergesine verilen yanıtı bir basın açıklamasıyla kamuoyuna şu şekilde duyurdular: “Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki soruna barışçı çözüm getirilmesi olağanüstü önem taşımaktadır. Günümüze kadar bir milyonu aşkın Azeri ‘etnik temizlik’ adı altında yerinden sürülmüş ve kendi ülkelerinde göçe zorlanmıştır. Şu anda hâlâ yaklaşık 20 bin göçe zorlanmış insan geçici mülteci kamplarında yaşamaktadır. Federal Almanya hükümeti kamplarda yaşayan bu Azerilerin yaşam şartlarını kötü olarak değerlendirmektedir. Geri kalan 900 binden fazla sürgün, önceden yasamış oldukları asıl memleketlerinden uzak bölgelerde sabit konutlara yerleştirilebilmişledir. Federal Almanya hükümeti, Azerbaycan’ın mültecilere yönelik gerçekleştirdiği çalışmalara ayırdığı bütçenin 2006 yılında yaklaşık 220 milyon Amerikan doları olduğunu belirtmektedir. Yaşanan savaş ise Azerbaycan’a toplam olarak 60 milyar Amerikan dolarına mal olmuştur. Federal Almanya hükümeti, Dağlık Karabağ Ermenilerinin anayasaya yönelik referandum yoluyla bölgeyi Azerbaycan’dan ayırma istemlerini kabul etmemektedir. Federal Almanya hükümeti, birkaç ay önce yapılan referandumu ve oluşturulmak istenen bir özerk ‘Dağlık Karabağ’ Ermeni devletini kabul etmeyeceğini bildirmektedir. Sol Parti Meclis Grubu olarak federal hükümetin bu tutumunu doğru buluyor ve destekliyoruz. Sol Parti Meclis Grubu, Ermenistan’a ait işgal ordusunun bölgeden tamamen ve koşulsuz çekilmesini ve Azerbaycan’ın ülke bütünlüğünün tekrar oluşturulmasını istemektedir. Azerbaycan’ın ülke bütünlüğünün temin edilmesi Dağlık Karabağ sorununun barış yoluyla çözülmesi için kaçınılmaz önkoşuldur. Bölgedeki çatışmanın yeniden alevlenmesi, tüm bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyecek ve zaten çok zor koşullarda yaşayan insanların durumlarını daha da kötüleştirecektir. Sol Parti Meclis Grubu olarak Federal Almanya hükümetinden Kafkasya bölgesi için bölgedeki sorunların çözümünü içeren bir AB komşuluk politikasının yürütülmesini istemekteyiz. Kalıcı bir çözüm stratejisi için, AB içerisindeki aktörlerin jeostratejik çıkarlarının ön planda olmaması gerekmektedir. AB’nin yardımları bölgedeki askeri güçlerin geri çekilmesine ve bölgesel bir barış planının oluşmasına yönelik olmalıdır. Federal hükümeti, Almanya’nın OSZE Minsk grubundaki üyeliğinden de yararlanarak, olası bir askeri çatışmayı önlemeye ve barış planı çerçevesinde yerlerinden sürülen Azerilerin geri dönüşlerinin sağlanmasını desteklemeye çağırıyoruz.” inokyo Sarkozy”nin Cumhurbaşkanı seçilmesi ile AB içindeki bazı ülkelerde tuhaf bir panik başladı. Rum yönetimi ve Yunanistan’da bunu açık şekilde hissedebiliyorsunuz. Benim edindiğim bilgilere göre bu “P. Sarko” Türkiye konusundaki görüşlerinden önümüzdeki aylarda bir nebze de olsa dönüş yapacak. ABD, İsrail ve Almanya’nın uyarıları ile yola getirilme aşamasında. Ancak, dönüşü hangi çerçeve içinde yapacak; bu nokta çok önemli. Yunanistan ve Rum yönetiminin korkusu bu dönüşün yumuşak olması. Eğer Fransa bu politikasında devam ederse AB’nin Türkiye’ye karşı elinde tuttuğu “sizi birlik içine alacağız” bileşiminden yapılmış havuç kesinlikle Türkiye’nin önüne konamayacak. Bilindiği gibi Yunanistan, Türkiye ile sorunlarının AB içinde çözülmesinden yana. İşte bunun için Türkiye’nin AB rotasından çıkmasını ya da çıkartılmasını istemiyor. Bu konuda1998 yılından itibaren (dönemin PASOK hükümeti başlattı) yeni bir politika izlenmeye başlanmış, daha sonra aynı politika Kostas Karamanlis hükümeti tarafından da benimsenerek, önemli ölçüde başarılı (Türkiye’nin tavizleri sonucu) adımlar atılmıştı. Yunanistan’ın başlattığı bu politikaları 2004 yılında birliğe üye olan Rum yönetimi de benimsedi ve Ada’daki krizi AB’ne ihraç etmeyi bir nebze de olsa başardı. Yunan ve Rum basınını takip edenler, Sarko’nun “Türkiye AB üyesi olamaz” sözleri ile başlayan tartışmalarda “aman havuç elimizden gidiyor” tedirginliğini kesinlikle görebilirler. Yukarıda da belirttiğimiz gibi AB’nin elinde tuttuğu “Sizi birlik içine alacağız” şeklindeki kandırmaca, Sarko’nun çıkışları ile sekteye uğrayıp Türkiye’nin üyelik yolundan çıkmasına neden olursa, biliyorlar ki başlarına gelecek var. Son örnek Ege’de yaşandı. Geçtiğimiz hafta Genelkurmay Başkanlığımızın internet sitesinde Yunan savaş uçaklarının Türk uçaklarını Ege’nin uluslararası hava sahasında bir kez daha taciz ettikleri belirtiliyordu. Bu açıklamaya Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nden yapılan karşı cevap aynen şu şekilde oldu: “Türkiye’nin Ege’deki davranışları, hükümetimiz ve AB tarafından dikkatle izlenmektedir”. İşte halk deyimiyle “bütün tezgah” bu cümlenin altında yatıyor. Tamam anladık, uluslararası anlaşmalara aykırı olarak Türk uçaklarını sürekli taciz ediyorsunuz. Hatta daha da ileri giderek yine uluslararası hava sahasında uçaklarımızı düşürüyorsunuz. Türkiye’nin tepkilerinden kurtulmak için “hükümetimiz gelişmeleri dikkatle takip ediyor” diyerek hem suçlu hem güçlü olmaya çalışabilirsiniz. Ama aynı açıklamanın içine “AB’de dikkatle takip ediyor” şeklindeki tehdit kokan kelimeleri kattığınız anda durum değişiyor. Aynı şey Rum yöneti “P Büyükanıt: Yeni saldırı olabilir Ankara’daki terör saldırısının ardından Orgeneral Büyükanıt, patlamanın gerçekleştiği Anafartalar Caddesi’ne gitti. Büyükanıt, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergin Saygun ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’le patlamanın olduğu bölgede incelemelerde bulundu. Olay yerinde 20 dakika kalan Büyükanıt, Ankara Valisi Kemal Önal’dan da bilgi aldı. Büyükanıt daha sonra Hacettepe Hastanesi’ne geçti. Büyükanıt, gazetecilere yaptığı açıklamada, olayın kendisini derinden sarstığını, patlama yerini gördükten sonra asker gözüyle değerlendirdiğinde, bunun basit bir patlama olmadığını ifade etti. Büyükanıt, “Organize bir terör örgütünün patlamasıdır” dedi. Terör örgütünün hedefinin ne olabileceği sorusuna, Büyükanıt, “Şimdi bunu her büyükşehirde bekleyebilirsiniz... Olur demiyorum ama büyükşehirlerde böyle şeyleri yapabilirler” yanıtını verdi. Büyükanıt, “Türkiye’nin bundan sonraki tavrı ne olmalıdır” sorusunu yanıtlarken de, “Şimdi ben bir şey söyleyeyim size: Bu terör örgütünün arkasındaki kurumlara bakmamız lazım. Terör örgütünü kim besliyor bunlara bakmamız lazım, başka bir şey söylemeyeceğim, yorumları size bırakıyorum” dedi. K KTC VE TÜRKİYE AP’den kültürel miras suçlaması Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL Avrupa Parlamentosu (AP) Kültür ve Eğitim Komitesi’nde görüşülen Kuzey Kıbrıs’ta kültürel mirasın korunmasına yönelik taslak karar tasarısında Türkiye ve KKTC’ye yönelik suçlamalar yer aldı. Kültür ve Eğitim Komitesi Başkanı Yunan Nikolas Sifunakis tarafından hazırlanan tasarıda Kuzey Kıbrıs’tan son 30 yılda 60 bin kadar sanat eserinin kaçırıldığı belirtiliyor. Sanat eserlerinin uluslararası antika kaçakçılık örgütleri tarafından çalındığı savlanıyor ve bazı AB ülkelerinde Kuzey Kıbrıs’tan kaçırılan sanat eserlerine rastlandığı kaydediliyor. AB’nin Kuzey Kıbrıs’tan yapılan sanat eseri kaçakçılığına göz yummakla suçlandığı tasarıda bu konuda somut adımlar atılması isteniyor. Tasarıda Konsey’e KKTC’de kültürel mirasın durumunu tespit edecek uluslararası uzmanlardan oluşan bir komite oluşturması çağrısı da yapılıyor. MERKEL DE ELEŞTİRDİ AB Dönem Başkanı Angela Merkel, KKTC’de dini eserlerin tahrip edilmesine göz yumulmaması gerektiğini söyledi. AB Komisyonu Başkanı ve AP Başkanı ile birlikte Brüksel’de üç büyük dinin temsilcilerine ev sahipliği yapan Merkel, basın toplantısında “Kuzey Kıbrıs’ta dini mülklerin tahrip edilmesine göz yumamayız” dedi. Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, Kara ve Deniz Kuvvetleri komutanları, Genelkurmay İkinci Başkanı ve Milli Savunma Bakanı ile patlamanın olduğu bölgede incelemelerde bulundu. (Fotoğraf: REUTERS) ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ulus’taki saldırının ardından Genelkurmay’da Harekât Başkanlığı’nda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın da katıldığı değerlendirme yapıldı. Değerlendirmede TSK’nin saldırılar karşısındaki kararlılığını vurgulamak amacıyla olay yerine gidilmesi kararlaştırıldı. Daha sonra Büyükanıt ile beraberindeki komutanlar, olay yerinde incelemelerde bulundu. Hastanede yaralıları da ziyaret eden Büyükanıt, “Bu terör örgütünün arkasındaki kurumlara bakmamız lazım. Terör örgütünü kim besliyor, bunlara bakmamız lazım” dedi. KOMUTANLAR ÇALışTAYDA BULUşACAK Öte yandan Terorizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi Komutanlığı’nın 2425 Mayıs tarihlerinde düzenleyeceği çalıştayda “İntihar Bombacılarını Motive Eden Unsurlar” incelenecek. Çalıştayda, Ulus’taki terör saldırısının da ele alınacağı belirtilirken TMMM, söz konusu etkinliğin yapılacağını saldırıdan önce duyurmuştu.