29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

26 EKİM 2007 CUMA tarihçe PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kutsal ‘ticaret’ savaşları Erdoğan AYDIN alkların dinsel bayraklar altında birbirleriyle karşılaşmaları tarihi olağanüstü acılara, daha önemlisi sonraki nesillere de koşullandırıcı bir şekilde aktarılan kalıcı yaralara neden olmuştur. Öyle ki barbar akınları bu açıdan çok daha masum olup halkların sonraki kaynaşmasını engellememiştir. Ama onlardan farkla din bayrağı altında gerçekleşen (kutsal) savaşlar böylesi bir kaynaşma yerine halkların bilincinde kapanması zor yaralar açmış, sonraki zamanlarda yinelenen çıkar çatışmaları ve bağnazlık kampanyaları için de tarihsel arka plan oluşturmuştur. Ne zaman ki iç sorunların unutturulması veya ötekiler aleyhine yayılma yönelimi gerekmiş olsa, geçmişteki dinsel çatışmalar güncelleştirilmiş ve bunlarla sağlanan coşkunlukla sorunlar gerçek nitelikleriyle konuşulamaz hale getirilmiştir. Haçlı seferleri bu amaçla sonraki zamanlarda sıklıkla kullanılmış ‘kutsal savaş’ örneklerinin başında gelir. C 13 Savaş Tamtamları H GÖRÜNÜŞTEKİ NEDENLER Haçlı Seferlerinin vahşeti, savaşa yüklenen ‘kutsal’ anlam ve savaşçıların dinsel fanatizmiyle meşrulaştırılmıştır. Ancak dönemin nüfusuyla karşılaştırıldığında gerçekten de inanılmaz sayıda AHŞETİN ARDINDAKİ GERÇEK bir insan seferberliğiyle sağlanan bu savaşlar zincirini dinsel fanatizmle açıklamak yeterli Bu dönem Avrupa’sında nüfus hızla olmayacaktır. artmakta, ancak üretim ve bölüşüm ilişkileri Bu noktada, ‘Kudüs’ün kurtarılması’, ‘Doğulu bu nüfusu doyurmamaktaydı. Öyle ki söz Hıristiyanlara yardım’, ‘Türklerin Anadolu’yu ele konusu bu “nüfus artışını önlemek için miras geçirmesinin yarattığı kaygı’ gibi nedenler de ve evlilik sistemleri bile baskı altına yeterli bir açıklama olmaktan uzaktır. Esasen hiçbir alınacak”, ama sorun çözülemeyecektir. dışsal gelişme bu denli büyük bir seferberlik “Haçlı Seferleri için vaazlar verildiği devre, gerçekleştirmeye yetmezdi. Dolayısıyla böylesi bir kuraklık yüzünden hasadın çok fena olduğu seferberliği sağlayan nedenleri esasen içte, 11. yüzyıl Fulcher of Chartres 1124’te; “Batıda fakir olanları, ve neticede tarımda büyük bir çöküntü yaşandığı Avrupa’sının sosyal, ekonomik ve siyasal Tanrı burada zengin yaptı. Orada birkaç kuruş zamana rastlar. 1094’teki sel ve salgın hastalıklarını konjonktüründe, yani böylesi büyük bir parası olan burada birçok altınlara sahip. Orada ertesi yıl kuraklık ve açlık felaketi izlemişti. Papa seferberliğin örgütlenebilmesini sağlayabilecek bir köyü bile olmayana Tanrı burada bütün bir Clermont Konsili’nde (1095) ‘ bu memleket artık koşullarında aramak gerek. kasabayı verir” diye kaydedecektir. (D. Avcıoğlu, sakinlerini doyurmaktan acizdir; onun için mülkü Bu bağlamda ‘kutsal toprakları kurtarmak’ Türklerin Tarihi, s.1785) Doğuya egemen olma fikri tahrip ediyor ve bitmez tükenmez şekilde sloganıyla düzenlenen Haçlı Seferlerinin, “aslında bu koşullarda Marx’ın da ifade ettiği gibi, giderek birbirinizle savaşıyorsunuz’ diyecekti.” (Demirkent, Batı aleminin Türkleri Anadolu’dan atmak ve “Haçlı çılgınlığını ticari bir alışverişe döndürmeye age., s.12) Anadolu ile birlikte bütün Yakındoğu’yu kendi kararlı” İtalyan burjuvazisinin beslenme alanına Özetle “Haçlı seferlerinin doğuşunda, Ortaçağ hakimiyetleri altına almak için düzenledikleri siyasi dönüşecekti. Avrupa toplumunu zorlayan unsurlar aslında amaçlı askeri bir harekettir” şeklindeki açıklama, Esasen Haçlı seferlerinin bu arka planını geriye siyasal, sosyal ve ekonomik nedenlerdi. Batılılarca (Ebru Altan, bkz., Haçlı Seferleri Tarihi, s.VII); doğru izlediğimizde, yüzyılın başında bu hareketin en önemli unsuru olarak ileri sürülen yine, “Türklerin İstanbul Boğazı’na doğru belirginleşmeye başlayan Avrupa’daki ticari dini motif ise, sadece itici bir güçtü. Çünkü Haçlı ilerlemesi, Bizans İmparatoru Aleksios atılımın, Akdeniz üstünlüğünü ele geçirmeye Seferleri düşüncesinin ortaya atıldığı sırada Kommenos’un Papa’dan yardım istemesi I. Haçlı başlamasıyla karşılaşırız. Avrupa’da yıllardan beri süregelen açlık, yoksulluk Seferine yol açtı” (Cambridge İslam Ülkeleri Tarihi, “Bizans İmparatorluğunun dışında kalan Cenova s.82) gibi açılımlar, hep yüzeydeki nedeni esas ve Piza 11. yüzyıl başlarında Batı Akdeniz’deki nedenin üstüne geçirme açılımlardır. İslam egemenliğine karşı mücadeleye girişirler. Bu bağlamda Haçlı Seferlerini “Türk ırkının 1016’da Cenova ve Piza ortak donanması İslam büyük güçlerle doğudan batıya yönelmesi ve korsanlarını Sardunya ve Korsika’dan atar. 1034’te İslamın durmuş olan hamle gücünü yenilemek Cezayir’de kendilerine köprü başı kurarlar. gayretine girmesi” karşısında “bunun 1087’de Papa’nın liderliğinde Roma, Cenova reaksiyonu olarak” açıklamak ise (I. ve Piza’lı denizciler Sicilya boğazını Demirkent, Haçlı Seferleri Tarihi, s.1) denetleyen Tunus’taki Mehdia limanını durumu açıklamanın daha da uzağına boyun eğdirir ve deniz ticaret yolunu düşmek demektir (Ki birazdan Ancak dini kampanyaların asıl nedeni de yine dışsal değil içseldi: kendilerine açarlar. Daha önemli bir göreceğimiz gibi Demirkent, gerçek “11. yüzyılın ikinci yarısı kilise iktidarının güçlendiği bir dönemdir. gelişme, İtalyan desteğiyle nedene de işaret eden ender Daha önceleri Alman imparatorlarının atadığı ve azlettiği papalar, kilisenin Normanların Sicilya’yı İslamdan tarihçilerden biridir). Kuşkusuz temsil ettiği ruhani iktidarın üstünlüğü ilkesiyle ortaya çıkarlar. Papa almalarıdır. Piza donanması Türk yayılmasının bir dönem Gregoire VII. (Ö. 1085) çeşitli krallıklara yayılmış kilise örgütü üzerinde 1062’de Palermo limanına Bizans’ta yarattığı paniğin Haçlı papalığın otoritesini kurmak için mücadele eder. Kralların ve baronların girer…” (Avcıoğlu, age., s.1776) atmosferinin oluşumunda etkisi eyaletlerdeki kilise adamlarını atamalarına karşı çıkar. Fransız kralına boyun Esasen “İtalyan kent olmuştur. Ancak bu açıklama eğdirir, Alman imparatorunu aforoz eder. Alman soylularını imparatora karşı devletlerinin artan zenginliği, bizi asla seferlerin asli nedenine ayaklandırır. Eskiden imparatorluk aygıtıyla bütünleşen kilise, feodal toplumsal en başta Doğu ticaretine götürmez. Üstelik Selçuklu düzen içinde dinsel otoritenin tek kaynağı olan özerk bir kuruluş olur. … Papalığın dayanır. Bunlar Bizans ticareti Sultanı Melikşah’ın 1092’deki bu iddiası, krallarla kazanılması güç mücadelelere yol açar. Bu mücadelede papalar, gibi İslam’ın elindeki Suriye ve ölümü sonrası Selçukluların Hıristiyanlık uğruna İsa’nın gömütünü kurtarma girişimini, siyasal ve dinsel Mısır limanlarını ele geçirme içine düştüğü taht kavgası kudretlerini arttırmak için bir koz olarak kullanır.” (Avcıoğlu, age., s.1781) Özetle çabasındadırlar. Bu nedenle temelindeki bölünme ve iç kışkırtılan dinsel kampanyalar ve seferlerin önemli bir sonucu Avrupa çapında Haçlı seferlerinin gönüllü savaşlar da Bizans’ı rahatlatan iktidarın bütünüyle Kilisenin eline geçmesiydi. Kralların bu dalganın önünde olarak bankerliğini, bir işlev görüyordu. Bu bir yana dayanması olanaksızdı; çünkü kendi halklarına ve diğer kral ve senyörlere karşı armatörlüğünü ve savaşçılığını bir ‘ırkın’, hele ki durmuş bir olan çıkarları, kıta çapında bir çözüm üretmelerini olanaksızlaştırıyordu. Bunu yapacaklardır.” (Avcıoğlu, c.4, yayılmayı ‘yenilemek gayreti’ başarabilecek biricik güç, gerek içerideki kapsayıcı ideolojik temsiliyeti gerek s.1779) temelinde hareket ettiğini dışarıya yönelik topyekün seferberliği sağlayabilecek gücüyle Papalıktı. Bu söylemek, fazlasıyla ideolojik ve dönemde Papalık, Karolenj iktidarının parçalanmasının ortaya çıkardığı ÇTEKİ YIKIMIN DOĞUYA öznel bir açıklama örneği oluşturur. siyasal boşluğu doğrudan kendisi doldurmak için olağanüstü bir İHRACI mücadele yürütmekteydi ve bu mücadeleyi dünyevi iktidarlara ÖNTEMSEL ANAHTAR karşı kazanabilmek için dini motivasyonu kışkırtıyordu. Din “M. Bloch’un deyimiyle savaş bir Avrupa’da biricik birleştirici güç olarak yükseldikçe, ‘soylu sanayii’ ve kâr kaynağıdır. Barış ise Peki ama Haçlı Seferlerinde karşılaştığımız Papalığın siyasal egemenler karşısında konumu da ekonomik kriz ve prestij krizi demektir. 11. vahşeti mümkün kılan neydi? Kendi egemenlik yükselmekte ve Haçlı seferberliğinin yüzyıl Avrupa’sı, kent ve köylerin şövalyeler ilişkilerinin tıkanışı altında bunalan Avrupa’nın en koşulları da olgunlaşmaktaydı. tarafından yağmaları ve cinayetleri ile doludur. alttakileriyle en üsttekilerini birleştirip, başka Nitekim kilise adamlarının öncülüğünde ‘barış halklara ve inançlara karşı bir ateş topuna çeviren birlikleri’, ‘Tanrı mütarekeleri’ ve ‘barış paktı’ gibi gerçek neden neydi? 11. yüzyılda çoğalan hareketler, şiddet, terör ve Sorunun yanıtı öncelikle yöntemsel bir düzlemde yağmayı sınırlama amacını güder. M. Bloch’a göre, ve topraksızlık sıkıntılarının doğurduğu kargaşa aranmalı. Bu noktada dış politik seferberliklerin Batının en azgın guruplarının uzak savaşlarda yitip yanında, ücretli askerlik anlayışı, savaşçı ve hep içteki egemenlik ilişkilerinin tıkanma gitmeleri Batı uygarlığını gerilla savaşları içinde kolonizatör bir taşma hareketi de başlamış noktalarında şekillendiğini, savaşların da, bu boğulma tehlikesinden kurtarır. Her Haçlı bulunuyordu.” (Demirkent, age., s.2) anlamda politikanın silahla sürdürülmesinden seferinin başlangıcında eski ülkeler daima biraz Bütün Avrupa’yı denetimine alan bu kriz, aynı başka bir şey olmadığı gerçeğini kendimize daha barışa kavuşur, daha iyi nefes alır.” (Avcıoğlu, zamanda kendisine çözüm üretecek gücü anımsatmamız gerek. age., s.1784) Avrupa’nın mutlak egemeni konumuna yükseltecek Üstelik bu gerçeklik, sadece tarihin değil, “Savaş için geliştirilmiş bir toplumun artık bir niteliğe sahipti. Şövalyelerin yıkıcı enerjisini ve günümüzün dış yayılma savaşlarını anlamak için de fonksiyonu kalmadığından, bu saldırganlık içe geniş halk yığınlarının yoksulluk ve anarşi aynen geçerli bir anahtar oluşturur. Aksi taktirde dönmüş ve birçok eyalet, daha küçük parçalara karşısındaki çaresizliğini kullanabilecek bir açılım, belli ideolojik kılıflara sarmalanan saldırganlıkların bölünmüştü. Şövalyeler çevreyi teröre Avrupa çapındaki iktidar kavgasının çözüm gerçek nedeni yerine, bize gösterilen nedenlerine boğmaktaydılar. Şiddet, gelişigüzel istekleri elde dinamiğini oluşturmaktaydı. İşte bu ortam krallara inanan aptallara dönüşür, egemen çıkarların etme yöntemleriyle, insanların tanıdığı tek otorite karşı kendi egemenliğini yükseltme kavgası askerleri konumuna düşeriz. haline gelmişti. Eyalet hükümetlerinin bile kontrol yürütmekte olan Papalık için de olağanüstü bir Haçlı Seferleri bu gerçekliğin tarihteki en altına alamadığı bu şiddet, 11. yüzyılın ilk yarısında fırsat yaratıyordu. Bu anlamda Papalığın Doğu dramatik örneklerinden biridir. Nitekim bu bilimsel zirveye ulaşmıştı. Kilisenin bu şiddete karşı tepkisi halkları aleyhine geliştirdiği vahşet çözümü, soğukkanlılıkla gerçekleri aradığımızda, Papaların önce barışçı olmuş ve ‘Tanrının barışı’ çağrısı ile bu gerçekte içeride sürmekte olan egemenlik savaşının bile saf dinsel amaçlarla davranmadıklarını, aksine şiddet hareketlerini önlemeye çalışmıştı. Fakat bu sonucuydu. dini en çok istismar eden güçlerin de din adamları çaba, savaşçılara ve şövalyelere pek tesir olduğunu görürüz. Çünkü dinsel ideoloji, (tıpkı RADA FAKİR OLAN etmemişti.” (Demirkent, age., s.10) diğer ideolojiler gibi) bir araç olarak egemenlerin BURADA ZENGİN OLUR İşte bu ortamda dışsal bir motivasyon olarak iktidarlarını ve çıkarlarını kutsamakta ve kitleleri Kudüs ve orada elde edilecek zenginlikler, içsel ve kendi haklarına yabancılaştırıp yedeklemekte yıkıcı enerjinin dışarıya yönlendirilerek soğutulması Bu koşullarda tam bir talan seferi olarak kullandıkları temel motivasyon aracıdır. Özetle ve bu yönlendirme üzerinden Kilisenin tüm şekillenecek olan Haçlı seferleri, içerideki bu yıkıcı dinsel heyecan Avrupa halkları ve egemenlerinin otoriteler üstünde hakimiyet kurması söz konusu enerjiyi dışarıya yönlendirirken, aynı zamanda ciddi harekete geçirilmesinde başlıca amil olacak, ancak olacaktı. bir zenginleşme olanağı sağlayacaktır. Nitekim Haçlı seferlerinin asla gerçek nedeni olmayacaktır. O halde bu gerçek nedeni bulmak için dönemin Avrupa’sına gidelim: V Kilisenin kazancı mutlak iktidar ir süredir toplumun bazı kesimlerinde savaş tamtamları çalıyordu; tezkerenin TBMM’de kabul edilmesiyle birlikte tamtam sesleri daha bir güçlü çıkmaya başladı. Bu sesler hiç de iyiye işaret değil. Ama ne yazık ki kimi zaman, insanlığın ortak amacının insanca yaşamak olduğu, bu amacın yolunun da barıştan, kardeşlikten geçtiği unutuluyor. Hiç kuşkusuz savaş da insanlığın bir gerçeği; ardında ölümler, acılar, onulmaz yaralar, kinler, öfkeler, çözümü zor sorunlar bırakan bir gerçek. Kıbrıs’a yapılan askeri müdahalenin olumsuz etkileri aradan 33 yıl geçmiş olmasına karşın hâlâ, üstelik de artarak sürüyor. İlk anda ‘doğru’ olan, zaman içinde ‘yanlış’a evriliyor. Kıbrıs Türklerinin geniş kesimlerinde görüldüğü gibi toplumsal bellek bir noktada kırılıyor, onların mağduriyetlerine son vermek amacıyla gerçekleştirilen askeri müdahale, kuşaklar değiştikçe geri tepen bir silaha dönüşüyor. Doğal ki bundan, 1974 yılından günümüze Türkiye’yi yöneten hükümetlerin yaptıkları siyasal yanlışlıkların da önemli payı var. Fakat konumuz Kıbrıs değil… ??? Kuzey Irak’a düzenlenecek bir sınır ötesi operasyona karşı çıkan kesimlerin kaygıları da büyük ölçüde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölgede kalıcı/süresiz konuşlanma olasılığından kaynaklanıyor. İnsanlar, bu durumda Türk ordusunun bir ‘işgal gücü’ konumuna düşmesinden endişe duyuyorlar. Tamtamcılar da işte tam bu noktada tamtamlarına daha bir güçlü vuruyorlar; onlara kalsa Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey Irak’a girmeli, Barzani’ye dersini verip bölgeye yerleşmeli, böylece kurulan Kürt Federe Devleti’nin gelişmesini engellemeli. PKK takibi yalnızca bir bahane onlar için. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ise tamtamcıların tersine sınır ötesi operasyon sonrasında bölgede kalmak istediğine ilişkin bir eğilim görülmüyor; bu, yürekleri ferahlatan bir durum. Irak merkezi hükümeti de aynı kanıda olmalı ki, olası bir operasyona anlayışla yaklaşacağının sinyallerini veriyor. ??? Irak’ta baş işgal gücü olarak bulunan Amerika Birleşik Dev B letleri’nin bir operasyon olasılığına karşı takınacağı tutum kuşkusuz ki önemli. Sınırlı bir operasyon söz konusu olduğunda ABD’nin bunu Türkiye ile bir çatışma konusu olarak değerlendireceğini hiç kimse sanmıyor. İncirlik Hava Üssü bugün de Türkiye’nin elinde ABD’ye karşı bir koz. Burada, ABD’nin hâlâ bir ‘müttefik’ olarak görülüp görülemeyeceğinin tartışılması gerekiyor. Kanımızca bu müttefiklik yalnızca NATO içindeki ortaklığımızla sınırlı, yoksa uzunca zamandan beri Türkiye ABD’nin gözünde stratejik önemini büyük ölçüde yitirmiş bir ülke. Kuzey Irak’taki Kürt Federe Devleti’ni mi, yoksa Türkiye’yi mi kendine daha yakın görüyor, sorusu sorulduğunda, buna ‘Türkiye’ diye yanıt vermek kolay değil. PKK konusundaki tutumuyla da bunu gösteriyor zaten. Ayrıca Türkiye’yi neden kendine daha yakın görsün? Hep denetimi altına sokmak istediği Ortadoğu’nun göbeğine sonunda konuşlanmış, petrol kuyuları elinin altında, dolayısıyla Türkiye’ye ne gereksinimi var ki? Çok kalmaz, İncirlik de önemini yitirir, Mümtaz Soysal Hocamızın yazdığı gibi Kıbrıs’taki İngiliz üssü ne güne duruyor? ??? Hayat bize, barışa her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Türkiye eninde sonunda terörün üstesinden gelecektir. Türk Silahlı Kuvvetleri kendine verilen askeri görevlerini başaracak güçte ve kararlılıktadır. Fakat Güneydoğu’daki ekonomik, toplumsal, kültürel sorunlara çözüm getirmek askerin değil, başta hükümet olmak üzere sivillerin görevidir. Bunun için herkesin, hepimizin yıllardır içini acıtan terör olgusundan bağımsız ve önyargısız bölge insanının sorunları üzerinde düşünmesi, tartışması, çözüm önerileri getirmesi gerekmektedir. Barışa ancak daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, insan haklarına daha fazla saygı yoluyla ulaşabiliriz. Bu yolda kine, öfkeye yer olmamalıdır. Bırakalım tamtamcılar vursunlar tamtamlarına, biz kulaklarımızı tıkadıktan sonra… dkavukcuoglu?superonline.com ‘Bakan bizleri kandıramaz’ İ Y K az Dağları’nda 10 firmanın, 18 noktada maden çıkarmak için işletme ruhsatı aldığı ortaya çıktı şirketlerin ikinci adımı da attıklarını söyleyerek, “Aldıkları yeni izinler doğrultusunda ocakları oluşturmaya başladılar. Ocakları aktif ve işler duruma getirmek için şimdi sırada ÇED raporu almaları gerekiyor. Bunu da önümüzdeki ay tamamlamayı ve ardından işletmeye geçmeyi planlıyorlar” diyor. Bayraktar, Türkiye’nin, tam anlamıyla emperyalist kuşatma altında olduğunu vurgulayarak, “Irak’ta, petrol için 1 milyon kişiyi öldürdüler. Bizim topraklarımızda da benzer uygulamayı sahnelemek istiyorlar. Kaz Dağları’ndaki gelişmeler buna örnektir. İlk olarak ‘sondaj çalışması yapıyoruz’ dediler, ardından işletme ruhsatlarını aldılar. Şimdi ÇED belgesi almak için uğraşıyorlar. Ardından da madeni çıkarma süreci gelecek. Ancak bu madenleri işletmeme konusunda kararlıyız. Halk gelişmelere çok tepkili. ÇED sürecindeki halkı bilgilendirme toplantısına binlerce kişi katılacağız ve madenlere izin vermediğimizi bir kez de orada tekrarlayacağız” diye konuştu. Ozan YAYMAN İZMİR Kaz Dağları’nda sondaj çalışmaları sürdürülürken çok sayıda şirketin de maden işletme ruhsatı aldığı ortaya çıktı. Yöre halkının atılan adımların sondajla sınırlı kalmadığını öğrenmesi, tepkileri daha da artırdı. Enerji Bakanı Hilmi Güler’in, bölgede olumsuz gelişmeler yaşanması durumunda işletme ruhsatlarının verilmeyeceğini açıklamasının da kandırmaca olduğunu vurgulayan yurttaşlar, hafta sonu Çanakkale il merkezinde gerçekleştirilecek kitlesel eyleme hazırlanıyorlar. Kaz Dağları ve yakın yerleşimlerde 10 ayrı firma 18 noktada altın, gümüş, kurşun ve çinko madeni çıkarmak için işletme ruhsatı aldı. Sondaj çalışmalarını tamamlayan firmalar, ikinci adımı da attılar ve bölgenin doğal örtüsünün yok olmasına neden olacak ruhsatları edindiler. O MİTİNGE HAZIRLANIYORLAR İda Troya Platformu’ndan Muzaffer Bayraktar, sondaj çalışmalarını tamamlayan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle