29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Irak’taki ABD ordusu, aralarında bebeklerin de olduğu 13 Iraklıyı vahşice katletti C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 26 EKİM 2007 CUMA Sadr semti kana bulandı Bağdat’taki ABD operasyonunda yine Iraklı siviller hedef oldu. ‘49 Şii milisi öldürdüklerini’ iddia eden ABD ordusu ise sivil kayıplarından ‘habersiz’ olduklarını açıkladı. Dış Haberler Servisi Amerikan ordusu, Bağdat’taki Sadr semtine düzenlediği operasyonda 49 Şii milisin öldürüldüğünü açıkladı. Yerel kaynaklar ise, aralarında 2 bebeğin de olduğu 13 Iraklı sivilin hayatını kaybettiğini bildirdi. ABD ordusundan yapılan açıklamada, Sadr semtinde bir milis liderini aramakta olan askerlere otomatik silahlar ve bombalarla yapılan saldırı üzerine çıkan çatışmada 33 militanın öldürüldüğü, destek için gelen Amerikan helikopterlerinin de 6 kişiyi vurduğu iddia edildi. Askerlerin çekilmesi sırasında çıkan çatışmada da 10 kişinin öldürüldüğü belirtilen açıklamada, “Kara kuvvetleri bu operasyon sonucunda masum sivillerin öldüğünden habersiz olduklarını bildirdiler” denildi. AP haber ajansı, ölen bebeklerin fotoğraflarını yayımladı. Çeşitli televizyonlarda yayımlanan görüntülerde de, semtin üzerinde dumanlar yükseldiği, çok sayıda yaralı sivilin hastanelerde tedavi olmayı beklediği ve ölen Iraklıların tabutunu taşıyan yüzlerce kişinin ABD karşıtı sloganlar attıkları görüldü. Türkiye Özlemi na’ya gelirlerdi. ??? Bugün artık Rumlar İstanbul’dan hiçbir şey getirmiyor. Havası hariç hiçbir şeye de özlem duymuyorlar. Su böreğinden, sivri bibere, her gün uçakla gelen palamut ya da lüfer balığından tulum peynirine, Türk rakısına kadar her şeyi P. Faliron semtindeki dükkanlarda bulabilirsiniz. Çünkü yıllar içinde köprülerin altından çok sular aktı. İki ülke arasındaki yasak duvarları yıkıldı. Çantasını kapan Türk girişimci malını satmak için Atina yollarına düşerken, aynı şey Yunanlı iş adamları için de geçerli. İşini bilen, malını satmak isteyen, Ege’nin karşı kıyısına geçiyor. Yunanlılar için ilginin odağında İzmir bulunuyor. Çünkü İstanbul kadar kalabalık değil ve henüz yatırım anlamında bakir bir şehir. Yunanlı yatırımcılara göre İstanbul dev işadamlarının şehri ve onları yutacak kadar güçlü sermayeye sahip. Yaklaşık dört milyon nüfuslu İzmir ise tam dişlerine göre. Bu sebeple Yunanlı girişimcilerin Türkiye’deki 126 yatırımından 27’si İzmir’e yapıldı. Otel, konaklama, sağlık, toplumsal hizmetler, emlak, motosiklet ticareti ile ev eşyası ve balıkçılık araçgereçleri sektöründeki Yunanlılar İzmir’e yerleşmiş durumda. Kimyasal maddeler, elektrikli makine, yapı malzemeleri ve metal ürün üretim alanındaki işbirliği ise hazırlık aşamasında bulunuyor. Aslında İzmirlilerin de bir gözü Selanik’te. İzmirli 100 girişimci, şehrin iki büyük odasının üyeleri ile birlikte, kısa bir süre önce uluslararası seferler başlatmak üzere havayolu şirketi kurdular. İlginçtir, İzmir’den ilk uçuş noktasının Selanik olmasını ısrarla arzuluyorlar. Bugün iki ülkenin ekonomik ilişkileri 3 milyar dolar seviyesinde bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde İzmir’de yapılan görüşmeler sırasında Kuzey Yunanistan Sanayiciler Birliği Başkanı Yorgos Milonas tarafından ikili ticaretin 2009 yılında 5 ve 2012 yılında da 10 milyar dolara ulaşmasının beklendiğini açıklandı. Daha ne olsun? Yunan pazarları Türk ürünleri ile dolu. Bugün illa da Türkiye özlemi çekiyorum diyenler sadece havasını solumak için İstanbul’a gidiyorlar. Dönüşlerinde ilk uğradıkları yer ise Grigor’la Apostol’un P. Faliro semtindeki avukatlık büroları. Semtin ünlü Ayiou Aleksandrou caddesinden geçenler, her daim Türkçe tartışmalar ve kahkahaları duyabilirler. [email protected] ‘AÇIKLAMA İSTİYORUZ’ Şii lider Mukteda el Sadr’ın yardımcılarından Abdülmehdi el Muteyri, “Öldürülenlerin çoğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olması, bu kalabalık bölgeye yönelik ayrım yapmayan saldırıların canavarlığını gösteriyor” dedi. El Muteyri, semti kontrol altında tutan ve geçen ağustos ayından beri faaliyetleri askıya alınan Şii milis gücü Mehdi Ordusu’nun yeniden aktif hale gelip gelmeyeceğine Mukteda el Sadr’ın karar vereceğini de sözlerine ekledi. Irak ordu sözcüsü Tuğgeneral Kasım el Musavi ise sivillerin öldürülmesi konusunda Irak hükümetinin ABD’den açıklama isteyeceğini belirtti. Öte yandan, Irak ordusunun ülke genelinde bir günde 7 direnişçiyi öldürdüğü, Bağdat’ın doğusundaki bir bombalı saldırıda da 1 ABD askerinin öldüğü, 8’inin yaralandığı açıklandı. Musul, Felluce ve Kerbela’daki saldırılarda da 5 Irak polisi öldü. Cenazede büyük öfke olayda 13 Iraklı sivilin hayatını kaybettiğini belirtti. İmam Ali Hastanesi’nde muhabirlere olayı anlatan Sadr semti sakinlerinden Ebu Fatma, komşusunun 14 yaşındaki oğlunun da içinde yer aldığı ölen ABD ordusunun sık sık operasyonlar düzenlediği Sadr semti, yine bomba sesleriyle uyandı. 2 milyon nüfuslu Şii semtinde düzenlenen operasyonda hayatını kaybeden bir Iraklının cenazesinde öfkeli kalabalık ABD karşıtı sloganlar attı. Hava saldırısında 60 civarında Iraklının da yaralandığı bildirildi. (Fotoğraf: REUTERS) lerin çoğunun, sıcak nedeniyle uyumak için evlerinin çatısına çıkan kişiler olduğunu anlattı. Hastane kaynakları da, 2 bebek, 1 çocuk ve 1 kadının da aralarında bulunduğu 13 kişinin öldüğünü doğruladı. 2 BEBEK DE ÖLDÜ Irak polisi, hastane kaynakları ve semt sakinleri ise, 2 saat süren ve çok sayıda ev ile dükkânın hasar gördüğü İsviçre’de korkulan oldu Dış Haberler Servisi Yabancı düşmanı ve ırkçı bir söylem kullanan İsviçre Halk Partisi (SVP) pazar günü yapılan parlamento seçimlerinde rekor düzeyde oy elde etti. Federal İstatistik Bürosu’nun açıklamasına göre SVP yüzde 29 oy alarak, Radikal Demokratların 1919 seçimlerindeki yüzde 28’lik rekorunu geçti. Böylece SVP, 200 üyeli parlamentodaki sandalye sayısını 55’ten 62’ye çıkarırken, ülkenin ikinci büyük partisi Sosyal Demokrat Parti yüzde 4 oy kaybederek yüzde 19.5’te kaldı. Merkez sağdaki iki parti de yüzde 15 civarındaki oy oranlarıyla 31 milletvekilliği kazandı. EŞİILLER OYLARINI ARTIRDI Seçimlerde tarihinin en büyük başarısını elde ederek 4 büyük partiye yaklaşan Yeşiller ise oy oranını 6 puan artırarak yüz Y de 11’e çıkardı. Kampanyasını küresel ısınma ve çevre sorunları üzerine kuran Yeşiller’in liderlerinden Ueli Leuenberger, “İki üç yıl önce insanlar bizimle dalga geçiyordu, şimdi ise destekliyorlar” dedi. SVP seçim kampanyası boyunca göçmenleri hedef gösterdi. Üç ak koyunun, bir kara koyunu İsviçre bayrağının üzerinden atarken gösteren “Daha fazla güvenlik için” yazılı parti afişi, BM’nin de tepkisini çekti. SVP’li Adalet Bakanı Christoph Blocher’ın herhangi bir suça karışan göçmenlerin aileleriyle birlikte sınır dışı edilmelerinin referanduma sunulması için başlattığı kampanyada da 170 bin imza toplandı. SVP Başkanı Ueli Maurer ise muhafazakâr çizgide olduklarını savunarak, bundan sonra dikkatlerini suç oranlarının azaltılması ve İsviçre’nin AB dışında tutulmasına yoğunlaştıracaklarını söyledi. 1980’lerde İsviçre’ye sığınan Angolalı hukukçu Ricardo Lumengo’nun Sosyal Demokrat Parti’den seçilmesiyle, ilk defa Afrika kökenli bir kişi İsviçre parlamentosuna girmiş oldu. İsviçre’de 1959’dan beri olduğu gibi 4 partili koalisyon hükümetinin sürmesi bekleniyor. Parlamentonun üst kanadı için yapılan seçimlerin kasımda tamamlanmasının ardından, hükümetin 7 üyesinin 12 Aralık’ta belirleneceği kaydediliyor. Dış Haberler Servisi Portekiz’in başkenti Lizbon’da toplanan Avrupa Birliği (AB) liderleri “Reform Anlaşması” üzerinde uzlaşarak, 2005 yılında Avrupa Anayasası’nın referandumlarda reddedilmesinden beri süregelen belirsizliği aşma yönünde adım attı. ‘Reform Anlaşması’na onay HERKES İSTEDİĞİNİ ALDI Polonya ve İtalya’nın güçlü itirazlarına rağmen sağlanan uzlaşmayı duyuran AB Dönem Başkanı Portekiz’in Başbakanı Jose Socrates, “Bu anlaşmayla açmazdan çıkmayı başardık. Dünyadaki zorluklarla karşılaşmaya hazır olacağız” dedi. Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso da karar sayesinde, “AB’nin artık küreselleşme çağında kendi çıkarlarını savunabileceğini” söyledi. 256 sayfalık metin, Fransa ve Hollanda’da yapılan AB anayasa krizini atlattı referandumlarda reddedilen Avrupa Anayasası’nın yerini alacak. Çetin pazarlıklarda, özellikle Polonya ve İtalya’nın itirazları giderilmeye çalışıldı. Polonya, 27 üyeli birlik içindeki küçük ülkelere, kararları geçici olarak bloke etme hakkı tanıyan karar alma sürecini kabul ettirirken AP’de Fransa ve İngiltere’yle aynı sayıda üyeyle temsil edilmek isteyen İtalya da fazladan bir üyelik verilerek ikna edildi. İngiltere ve İtalya’nın üyelik sayısı eşitlenirken parlamento başkanının oy hakkı elinden alınıyor. İngiltere ise adalet, içişleri, dışişleri ve bazı güvenlik konularındaki düzenlemelerin dışında kalmayı kabul ettirmeyi başardı. Yeni üyelerle büyüyen 50 yıllık birliğin karar alma sürecini kolaylaştırmayı ve daha etkili dış politika yürütülmesini amaçlayan reform metninde, birçok alanda karar alınması için oybirliği ge rekliliği ortadan kaldırılıyor. Ayrıca, Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi’nin yetkileri genişletiliyor ve 6 aylık dönüşümlü başkanlık sistemi yerine, en fazla 5 yıl boyunca görev yapacak bir AB Konseyi Başkanı seçilmesi öngörülüyor. Bir devleti çağrıştıran, bayrak ve marş gibi unsurlara ise metinde yer verilmiyor. Anlaşmanın 2009 ilkbaharına kadar tek tek ülkelerde parlamento oyuna veya referanduma sunularak yürürlüğe girmesi gerekiyor. Polonya’nın Devlet Başkanı Lech Kaczynski “tüm isteklerini elde ettiklerini” belirtirken İngiltere Başbakanı Gordon Brown, “Birleşik Krallık’ın kırmızı çizgileri korunmuştur” dedi. Zirvenin başlangıç saatlerinde eşinden boşandığının duyurulmasıyla dikkatleri üzerine çeken Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de “sonuçtan fazlasıyla tatmin olduğunu” söyledi. stanbul Yeşilköy Havaalanı’nın girişinde bulunan xray cihazının başındaki polis sabah mahmurluğunu henüz üstünden atamamıştı. Makineden geçen bavul ve çantaların içini gözlerken birden uykusu açılır gibi oldu. Yanlış görmediyse çantalardan birinin içinde silaha benzer bir nesne dikkatini çekmişti. Kafasını kaldırıp çantasını bekleyen adama baktı. Orta yaşlarda kellifelli biriydi. Giyiminden oldukça varlıklı olduğu da gözleniyordu. Polis, çantalarını almak isteyen adama yaklaşarak hepsini tek tek açmasını istedi. O sırada diğer çantalarının içinden geçtiği eski model xray cihazını da durdurmuştu. Yolcu gayet sakin çantalarını açıp, içindekileri masaya yaymaya başladı. Çantaların içi poşetler ve paketler halinde yiyeceklerle doluydu. “Beyefendi bu paket ne?” “Pirzola.” “Peki, bu poşette ne var?” “Sivri biber.” “Bu ufak paket ne?” “Tulum peyniri.” “Şu küçük kesekağıdında?” “Sucuk.” Memur sonunda xray cihazında görünen silahı bulmuştu. Sucuğun önüne gelen ve cihazın görmediği bir cisim onun yarım görünmesini sağlamış, tabanca kabzası şeklindeki görüntü memuru harekete geçirmişti. Ancak polisin görevi henüz bitmemişti. Üç tane çantanın tamamını açtırdı. Su böreğinden kırmızı pul bibere kadar her türlü yiyecekle karşılaştı. Sonunda çantalarını toplamakta olan kellifelli adama sordu “Beyefendi affedersiniz ama hangi ülkeye gidiyordunuz? Orta yaşlı adam gayet sakin “Yunanistan’a, Atina’ya gidiyorum” diye cevapladı. Şaşkın polis alaycı bir ifade ile devam etti ve “Pardon, o kadar çok yiyecek götürüyorsunuz ki, ben de sizi Afrika’da kıtlık çekilen bir ülkeye gidiyorsunuz zannettim” diyerek görevini tamamladı. Yıllar önce yaşanan olayın kahramanı olan avukat arkadaşım Grigor “Tamam, utanmadım değil, polis haklıydı ama benim de özlemlerim var be kardeşim” diyerek kendini savunuyor. Yeşilköy olayını her anlatışında çantadaki yiyeceklerin değişmesi bile olaya kahkahalarla gülmemizi engellemiyor. Grigor bugün hala İstanbulluların yoğun olarak yaşadıkları P. Faliron semtinin en sevilen kişisi. “Aslında o gün beni arayan polis, sadece su böreğini almak için sabahın dördünde börekçiye gittiğimi bilseydi, her halde oturup ağlardı” diyor. Haksız da değil; o günlerde tüm Rumlar elleri ve valizleri yiyecek dolu olarak Ati İ ‘S İYAHLAR BEYAZLAR KADAR ZEKİ DEĞİL’ Ne düğündü ama… Cumhurbaşkanı, TMSF gazetesinin manşetinden ilan ettiği gibi, binlerce davetlinin toplaştığı çadıra, büyük bir alicenaplık gösterip Cumhurbaşkanlığı forsunu açmadan geldi!.. Davetlilerin anca sığışabildiği, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın forsunu açmadan geldiği çadırın iskânsız, ruhsatsız ve de çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu, daha da vahimi hakkında yıkım kararı olduğu ortaya çıktı!... Cumhurbaşkanı’nın büyük bir insanlık örneği gösterip, forsunu dahi açmadan geldiği, ruhsatsız, iskânsız, yıkım kararı olan çadırı devletin tam 6 bin (kimine göre 7 bin) polisi korudu. Bununla kalsa iyi; bu koruma işinin 15 gün de provası yapıldı!.. Polis yalnızca çadırı korumakla kalmadı, büyük bir özenle halkı ve basını çadırdan iyice uzakta tutmayı da başardı. Yeşilköy’e sefer yapan hafif metronun çadır durağında durması yasaklandı. Havaalanına gidecek olanlar, polis eşliğinde özel vagonlara alındı. Çadırdaki düğünün takı töreni tam üç buçuk saat sürdü. Üç ile beş bin civarındaki (gazeteler rakamda anlaşamamış!) davetli, gelinle damadı tek tek kutlayıp hediye takıları, gelinliği diken firmanın bu iş için özel DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ ‘Padişahın Kızı’ tık sel baskınları Alibeyköy’de olduğu gibi tarih olacak” açıklaması yapmıştı. İşte o Alibeyköy’de dere yine taştı, bir kişi de boğularak öldü!.. Asıl düğün, aynı akşam KandilliAdile Sultan Yalısı’nda 200 seçkin konuğun katılımıyla gerçekleşti. Medya mensupları yalıya 1 kilometreden fazla yaklaştırılmadı. İçerde neler oldu, başka takı töreni gerçekleşti mi, bilemiyoruz!.. Böylece, çadır düğünü aile fotoğrafıyla birlikte tarihe kazındı. Bu yazıyı yazdıktan sonra, okuyunca, “çok mu uzattım acaba?” diye düşündüm. Bir okuyucum, gönderdiği mesajda tüm olanları üç sözcükte özetlemişti aslında: Padişahın kızı evlendi!.. olarak diktiği torbalara bıraktı. Daha sonra toplanan takıların 400 bin YTL civarında olduğu ve bunun yarısının Gabar Dağı’nda şehit verdiğimiz 13 askerimizin ailelerine bağışlanacağı medyaya fısıldandı!.. Ancak, ekonomiden anlayan bazı uzmanlar, üç buçuk saatlik takı töreninde her davetli bir Cumhuriyet Altını taksa rakamın en az 1 milyon YTL (yani 1 trilyon lira) olacağını, koskoca Cumhurbaşkanı’nın düğününe de bir altının yakışmayacağını, bu nedenle rakamın çok daha yukarıda olması gerektiğini fısıldamadılar, açıkça yazıp söylediler… Ben onların yalancısıyım!.. Çadırda düğünün yapıldığı sıralarda İstanbul’u sel götürdü!.. Çadırda nikâhı kıyan büyükşehir belediye başkanı, daha bir yıl önce 49 trilyon harcanıp ıslah edilen Alibeyköy deresi için, “500 yılda bir olan yağışta dahi Alibeyköy’ü artık sel basmayacak” demişti. Çadırdaki nikâhın şahidi Başbakan ise “İstanbul’da ar KOVULDUK EY HALKıM… Bir gazeteci olarak okurken, mesleğim adına, o genel yayın yönetmeninin adına utandım, yerin dibine geç tim.. Hiçbir zaman, hiçbir koşulda, hiç kimsenin önünde eğilmeyen bir gazetecinin çektiklerini, verdiği onur savaşını okurken hüzünlendim, kırıldım.. Aynı gazetecinin, okullarda bir ders olarak okutulması gereken kitabında, gerçek bir gazetecinin, bir köşe yazarının asla satın alınamayacağını, doğrulardan vazgeçmeyeceğini, halka olan saygısını, verilen rakam hanesi boş çeklere bile değişmeyeceğini anlatan satırları okurken gözlerimin yaşarmasını engelleyemedim, kıvanç duydum... Son satırlar bittiğinde, aynı birlikte mücadele verdiğimiz şerefli gazetecilerin varlığıyla gurur duydum, mutlu oldum… Sevgili Emin Çölaşan, böylesine bir kovuluş, çok sonraları bile iftiharla anlatılacak bir onur nişanıdır. Bugünler de geçecek, bol keseden çek kesip cambazlık yapanların tarihin çöp sepetine uğurlandığı günler de gelecektir. En kısa zamanda, günlük yazılarınla sahada yer alman dileğiyle… Sevgiler… (Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi – Emin Çölaşan – Bilgi Yayınevi) umitzileli?gmail.com Nobel ödüllü ırkçı bilim insanına öfke Dış Haberler Servisi Genetik bilimci James Watson’un, “beyazların siyahlardan daha zeki olduğu ve ırklar arasında zekâ eşitliği fikrinin yanılsamadan başka bir şey olmadığı” yönündeki açıklaması, bilim dünyasında büyük tepki gördü. Independent gazetesinin haberine göre, DNA üzerine çalışmalarıyla 1962’de Nobel ödülü kazanan ve ABD’nin başlıca bilimsel araştırma merkezlerinden birinin başında olan Watson, Sunday Times gazetesine yaptığı açıklamada, “Batı’nın Afrika ülkelerine yönelik politikalarının siyahların da beyazlar kadar zeki olduğu gibi yanlış bir düşünceyi temel aldığını” öne sürdü. 79 yaşındaki ünlü genetikçi, yaptığı araştırmaların “siyahların beyazlar kadar zeki olmadığını” gösterdiğini söyleyerek “Tüm insanların eşit olması gerektiği yönünde doğal bir istek var, ancak siyah işçilerle uğraşmak zorunda kalan insanlar bunu doğru bulmuyorlar” dedi. Watson’un açıklamalarının 1990’lı yıllarda ABD’li siyaset bilimci Charles Murray’in ırklar arasında zekâ farkı bulunduğunu anlatan “Çan Eğrisi” adlı kitabının yol açtığı tartışmaları yeniden canlandırdığı belirtiliyor. Murray, birçok bilim insanı tarafından “bilimsel ırkçılıkla” suçlanmıştı. Irkçılık karşıtı gruplar, Watson’un sözlerinin ırkçı nefret yasaları kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirttiler. James Watson, 1997’de bir İngiliz gazetesine “Hamile bir kadın, eğer testler bebeğinin eşcinsel olduğunu gösterirse kürtaj hakkına sahip olmalıdır” şeklinde konuşmuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle