06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

19 EKİM 2007 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM Türkiye yüzde 9.96’lık oranla dünyanın en yüksek reel faizini veren ülke oldu C Basın İktidarın Emrinde 10 haneden 7’sine giren “internet”in rolü hakkındaki bir soruyu yanıtlayanların yüzde 65’i internetin yazılı basını tamamlayan bir araç olduğunu ileri sürüyor. Yüzde 29’u ise interneti yazılı basına rakip görüyor. Belli başlı Fransız medya gruplarındaki mali ve sanayi devlerinin veya siyasi kampını, cephesini çok net belirlemiş gazete patronlarının ağırlığı, Fransızları haklı olarak güvensizliğe sevk ediyor. Evrensel para simgesi Rothschild ailesinden oğul Edouard’ın “Liberation”un sermayesindeki çoğunluk konumu, muhafazakar Le Figaro gazetesinin Fransa’nın en büyük sanayi patronu Arnaud Lagardere grubuna ait olması, Fransa’nın en prestijli merkez sol çizgideki Le Monde gazetesinin en muktedir idari mercii, Denetim Kurulu Başkanı’nın liberal ideolojinin ilahlarından Alain Minc olması, bütün kuşkuların haklılığını kanıtlayan göstergeler. Çok daha az tirajlı, daha bağımsız ve düşünce gazeteleri diye bilinen L’Humanite’nin Fransız Komünist Partisi’nin yarı resmi organı veya Fransız Katolik Kilisesi’nin kürsüsü La Croix gazetesinin konumları da kamuoyunda tarafsızlık, objektiflik gibi tereddütleri güçlendiren öğeler. Bir başka büyük patron, LVHD grubunun sahibi Bernard Arnault’nun sahibi olduğu Fransa’nın iki büyük gündelik ekonomi gazetesinden Les Echos’yu satışa çıkartıp, öteki gazete La Tribune’nün peşinde koşması bu haftanın manşetleri arasında göze çarpan diğer haberlerden. Bu gazetelerin başta bir kısım gazetecileri olmak üzere çalışanlarının bağımsızlık veya özerklik için her an mücadele ettiklerini, hatta geçen yıl örneğin Liberation ve Le Figaro gazetesi içinde sendikaları veya meslek örgütleri aracılığıyla kazandıkları mevzileri kolay kolay terk etmedikleri kamuya mal olmuş bilgilerdir. Yine bu haftanın başka ilginç bir haberi, Le Monde gazetecilerinin bir yıllık mücadeleden sonra Alain Minc’i gazeteden uzaklaştırmayı başarmış olmaları, küçümsenmemesi gereken bir gelişmedir. ??? Fransız basını bir anlamda ardı arkası hiç bırakılmaması gereken bir kavganın, davanın deneme tahtası, laboratuarı niteliğinde bir sürecin merkezindedir. 4 Ekim’de Paris’te bir araya gelen 200 gazeteci ve sendikaları, “Son zamanlarda kendilerine yapılan siyasi ve iktisadi baskıların sıradanlaştığına” dikkat çekip, “Gazete ve çalışanlarının bağımsızlığını garantiye alacak yeni önlem ve yasalar” talep ettiler. Tek tipte düşüncenin merkezi, iyiyi doğruyu akla kara gibi ayırabilme yeteneğine doğuştan sahip olduklarına inanan liberal egemen bir dünyadaki kurallar hep aynı çevrelerin, katmanların, sınıfların, iktidarların değirmenine su taşımaktadır. Oyun bozan, ezber bozan, düzen bozanlar; rahmetli Turan Güneş’in deyişiyle “İleri gelenler değil, ileri gidenler” var olduğu sürece iktidarların diğer alanlardaki gibi basını da yönetme keyfi kaçacak, ona buyurma, emretme kuralları bozulacaktır. “Kuralı bozan kuraldışılar kuralı değiştiremez” diye bir kuralı da biz tanımıyoruz. Yeter ki kuralları sorgulayabilelim... [email protected] 9 AKP’nin faiz cenneti Murat KIŞLALI ANKARA Merkez Bankası’nın eylülde gittiği 0.25 puan ve gerçekleştirdiği 0.50 puanlık indirimlere karşın Türkiye’nin, yüzde 16.75’le dünyada Merkez Bankası gecelik borçlanma faiz oranı en yüksek ülke olduğu belirlendi. Gecelik faiz oranında Türkiye’yi yüzde 14.25’le İzlanda, yüzde 11.25’le Brezilya izliyor. Enflasyonun yüzde 7.1 seviyesine düşmesine karşın, dünyanın en yüksek reel faizini de, yüzde 9.96 ile Türkiye veriyor. Economist dergisinin haftalık verilerinden derlenen bilgiye göre, eylül ayı itibarıyla Türkiye’de son bir yıllık Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) oranı yüzde 7.1. Üç aylık faiz oranları ise yüzde 17.7 seviyesinde. Böylece, Türkiye’deki reel faiz oranı yüzde 9.96 seviyesinde hesaplandı. En yüksek reel fa Türkiye, 1983’ten bu yana faize toplam 433 milyar dolar ödemek zorunda kalırken bunun 190 milyar dolarlık kısmı AKP döneminde yapıldı. Söz konusu dönemde bütçe harcamalarının üçte biri yine faize gitti. iz oranında Türkiye’yi İzlanda ve Arjantin izliyor. Yüksek faiz nedeniyle Türkiye, AKP iktidarındaki 5 yılda, son 25 yılda yaptığı bütün faiz harcamalarının yarıya yakınını gerçekleştirdi. Türkiye 1983 ile 2007 yılları arasında faize 433.3 milyar dolar harcarken, bunun 190 milyar doları AKP döneminde, 345 milyar doları ise IMF ile son dönem standby anlaşmalarının imzalandığı 1998 sonrasında yapıldı. 1983 ile 2007 arasında Türkiye’nin toplam bütçe harcamaları 1 trilyon 316 milyar dolara ulaşırken bunun 373.9 milyar doları iç, 59.4 milyar doları da dış borçla ilgili faiz ödemelerine gitti. AKP’nin iktidarda olduğu son 5 yılda ise faize toplam 190 milyar dolar harcandı. Ortalama döviz kuruna göre, faize 2003 yılında 38.7 milyar dolar, 2004’te 41.4 milyar dolar, 2005’te 34.1 milyar dolar, 2006’da da 33.4 milyar dolar harcandı. Bu yıl faize ağustos sonuna kadar 28.4 milyar dolar harcanırken bu rakamın yıl sonunda 42.6 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Böylece Türkiye’nin son 25 yılda faize harcadığı paranın yüzde 44.9’u AKP döneminde yapılmış oldu. AKP iktidarını da içine alan IMF’li son 10 yılda ise Türkiye faize toplam 345.6 milyar dolar harcadı. Bu rakam, 25 yıllık faiz harcamalarının yüzde 79.8’ine denk geldi. AİZİ İNDİRİN’ İLANI İş dünyası, yapılan Para Politikası Kurulu toplantısı öncesinde gazetelere ilan vererek faizde indirim çağrısında bulundu. TİM, TİSK, Türkİş, Hakİş, MÜSİAD, TÜGİK, TURSAB gibi dernek, vakıf ve odalar, gazetelere verdikleri “Yeter artık İNDİRİN!’’ başlıklı ilanda, “Türkiye’nin rekabet gücünü aşağıya çeken yüksek faiz politikalarından vazgeçmek, üretimi ve istihdamı, ithalatın yarattığı haksız rekabetten korumak, en az fiyat istikrarını sağlamak kadar önemli ve hayatidir” denildi. ‘F Ekonomik suçlar nedeniyle vaka başına 3.9 milyon dolar kayıpla liderler ligindeyiz Vurgun ekonomisi Ekonomi Servisi Türkiye, yolsuzluk, zimmete geçirme, rüşvet, suistimal gibi nedenlerle uğradığı mali kayıp açısından dünya liderleri arasında yer alıyor. PwC (PricewaterhouseCoopers) tarafından iki yılda bir gerçekleştirilen ve bu sene ilk defa Türkiye sonuçlarının da yer aldığı “Global Ekonomik Suç Araştırması’’nın dördüncüsünün sonuçları açıklandı. Türkiye Ticari Anlaşmazlıkların Çözümü ve Suistimal İncelemeleri Direktörü Wayne Anthony, Türkiye’de ekonomik suçlardan kaynaklanan mali kaybın, vaka başına ortalama 3.9 milyon dolar olduğunu belirterek, “Bu miktar, 2.4 milyon dolar olan dünya ortalamasından yüzde 63 daha yüksektir’’ dedi. Araştırmada ekonomik suçlar kavramıyla hırsızlık veya çeşitli hilelerle aktifleri çalma, sahte ödemeler ve mali tablolarda sahtecilik yapma, yolsuzluk ve rüşvet, para aklama, fikri hakların ve kurumsal sırların çalınması gibi suçlar kastediliyor. 16 farklı endüstriden şirketlerin yer aldığı araştırmaya göre, en çok sahtecilikle karşılaşılan sektörler yüzde 57 ile sigortacılık, perakende ve tüketici. ALMANYA’NIN KARA PARA LİSTESİNDE TÜRKİYE 3. SIRADA BERLİN (AA) Türkiye’nin Almanya’dan en fazla kara para gönderildiği tahmin edilen ülkeler arasında 3. sırada yer aldığı bildirildi. Focus dergisinin kara para aklanmasına ilişkin bir haberinde, 2006 yılında Almanya’dan en fazla kara para gönderildiği tahmin edilen ülkelerin başında Anthony, Türkiye’de en çok rapor edilen suçun şirket aktiflerinin çalınması olduğunu dile getirdi. Anthony, 4.2 milyar dolarlık toplam zararın yaklaşık yüzde 45’inin E7 (Gelişen 7 Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Meksika, Rusya ve Türkiye) ülkelerinde faaliyet yürüten şirketlerce karşılandığını, E7 ülkelerinde iş yapan şirketlerin ortalama maliyetinin 5.1 milyon dolar olduğunu ifade etti. Sonuçlara dahil edilen her bir ekonomik suçun ortalama maliyeti, E7 ülkelerinden 12.9 milyon dolarla Rusya, 9.4 milyon dolarla Brezilya ve 3.9 milyon dolarla Türkiye’de en yüksek düzeylerde bulunuyor. 500 adet şüpheli havaleyle Rusya’nın geldiği, Rusya’yı 213 adetle Ukrayna ve 112 şüpheli olayla Türkiye’nin izlediği belirtildi. Almanya’ya en fazla şüpheli havalenin de168 adetle ABD’den yapıldığı, bunu 139 havaleyle Rusya’nın ve 126 şüpheli havaleyle de Kazakistan’ın izlediği kaydedildi. Türkiye yatırım çekmede 16. sırada Ekonomi Servisi 2007 Dünya Yatırım Raporu’na göre, Türkiye 2006’da en çok uluslararası doğrudan yatırım çeken ülkeler sıralamasında bir önceki yıla göre 7 basamak yükselerek 16. sıraya yerleşti. 2006 yılında 20.1 milyar dolar yabancı yatırım çeken Türkiye, en fazla uluslararası yatırım yapan ülkeler arasında 934 milyon dolar ile 51., en fazla uluslararası doğrudan yatırım stoku olan ülkeler arasında ise 79 milyar dolar ile 27. sırada yer aldı. Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü’nün (UNCTAD) tüm dünyada eşzamanlı olarak açıklanan “2007 Dünya Yatırım Raporu”nu Türkiye kamuoyu ile paylaştı. U N C T A D Dünya genelinde uluslararası doğrudan yatırım girişleri 2006’da bir önceki yıla göre yüzde 38 artışla 1.3 trilyon dolara ulaştı. Dünya genelinde en fazla uluslararası doğrudan yatırım çeken ülkeler ABD ve İngiltere oldu. Çin ise tüm dünyada 5. sıradaki yeri ve çektiği 70 milyar dolarlık yatırım ile gelişmekte olan ülkeler arasında liderliğe oturdu. Türkiye, dünya genelindeki uluslararası doğrudan yatırımlardan aldığı payı 2006 yılında yüzde 1.5’e çıkarırken gelişmekte olan 160 ülke R A P O R U toplamında ise payını yüzde 5’in üzerine çıkardı. Türkiye, sınır ötesi birleşme ve satın almalarda 2006 yılında 15.3 milyar dolar ile tüm ülkeler içerisinde 11. sırada yer alırken gelişmekte olan ülkeler içerisinde ise birinci oldu. 30 Avrupa ülkesi uluslararası doğrudan yatırım girişlerinde 566 milyar dolara ulaşırken, 26 Güney ve Doğu Asya ülkesi 200 milyar dolar yatırım çekti. 56 Afrika ülkesinin çektiği doğrudan yatırım miktarı ise 36 milyar dolarda kaldı. cı ama Fransızların da yüzde 62’si “basının iktidarın emrinde” olduğuna inanıyormuş. Diyeceksiniz ki, “Bunun neresi acı, bu tespit zaten dünyanın her yerinde geçerli...” Ancak bu tespitin bilimsel bir mutlak olduğunu fanatik ve cahiller hariç hiç kimse savunamaz. Üstelik biz gerçeğin böyle olduğunu bu denli basitçe kabullenmeyi bir cins kadercilik niteliyoruz. Dünyanın çoğu toplumunda sokaktaki insanın, ortalama vatandaşın genellikle böyle düşündüğü daha önce yapılmış çalışmalarla da kanıtlanmış bir eğilim. Tabii ki bu tespit veya inanışın hiç geçerli olmadığını söylemek de ötekinden ileri bir safdillik. Kim bilir, belki bir avuç iflah olmaz eski veya yeni liberal de böyle bir görüşe katılabilir. Egemen sosyal sınıfların, egemen siyasal güçlerin, egemen dinifelsefiideolojik anlayış ve inançların her düzeydeki iktidarlarını sürdürebilmek amacıyla basınyayına hakim olmak istemeleri en doğal HAK’larıdır. (!) Değil mi yani? Fakat her tarihsel dönemde, her toplumda, her çevrede zayıf veya güçlü, az bağımlı veya bağımsız yayın organları; bazı bağımlı, güdümlü basınyayın araçlarının içersinde direnen topluluklar ve/veya mücadele eden dürüst, adil, idealist kişilikler vardır, var olmuştur, var olacaktır. Bizim de güvenimiz onlaradır. Aynen Fransızlar gibi... ??? Geçtiğimiz hafta başından beri yeni bir sayfa düzeni ve sunuşla yayın yaşamına devam eden sol liberal eğilimli gündelik Libération gazetesi 16 Ekim tarihli nüshasında basınyayını yakından ilgilendiren bir kamuoyu yoklamasının sonuçlarını duyuruyordu. LH2 Enstitüsü isimli araştırma kuruluşunun sentezlerine bakılırsa her 100 Fransız’dan 62’si gazete, radyo ve televizyon dahil bütün basınyayın araçlarının mali özellikle de siyasal iktidarlara bağımlı olduğuna inanıyor ve bağımsız medyanın gerekliliğini savunuyor. Üçte birinden fazlası (yüzde 37) bu eğilimin Nicolas Sarkozy cumhurbaşkanı seçildikten sonra arttığının altını çiziyor. Bu oran sol hassasiyetli kesim arasında yüzde 53’e yükseliyor. Sağ okurların yüzde 70’si Sarkozy’den sonra kayda değer bir değişiklik fark etmediklerini belirtiyor. Yüzde 33’lük bir bölüm de Fransız basınyayının kısmen (yüzde 26) veya tümüyle (yüzde 7) bağımsız kaldığını söylüyor. Aynı denek okurların yüzde 70’i, örneğin gazetelerin en genel biçimiyle “güncelliği” daha da ön plana çıkartmasını dilerken, yüzde 25’i gazetelerin “tercihli konuları” daha geniş ele almaları gerektiğini vurguluyor. Öte yandan, okurların yüzde 49’u gazetelerinin tartışma ortamlarında “tavır” almamasını beklerken, neredeyse bir o kadarı da, yüzde 48’i gazete yönetimlerinin olaylar karşısında “tavır” almasını yeğliyor. Bu eğilim sol okurlar arasında yüzde 59’a yükseliyor. “Medyanın gelecekteki görevi ne olmalı?” şeklindeki çok seçenekli bir soruya cevaben de her 100 kişiden 47’si, “Dünyayı anlamaya yardımcı olmak” diye görüş belirtiyor. “Yurttaşları güncel tartışmalara katmak” 40 cevapla ikinci; “Haberleri anında duyurmak” 32 cevapla üçüncü; “İnsanların ne düşündüğünü yansıtmak” da 24 cevapla dördüncü öncelik sırasını alıyor. Fransa’da hemen hemen her A Bütçe açığı dokuz ayda dokuza katlandı Maliye Bakanlığı, ocakeylül döneminde bütçenin 12 milyar 173 milyon YTL açık verdiğini açıkladı. Böylece bütçe açığı ocak eylül döneminde geçen yıla göre yüzde 879 artmış oldu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bütçede, yılın dokuz ayında 12 milyar 173 milyon YTL açık verildi. Sadece eylül ayında, bütçedeki açık 3 milyar 746 milyon YTL olurken, yine geçen ay 5 milyar 793 milyon YTL faiz ödemesi yapıldı. Yılın ilk dokuz ayında da 42 milyar 772 milyon YTL faize gitti. Aynı dönemde mal ve hizmet alımına 13 milyar 632 milyon YTL, sosyal güvenlik prim ödemelerine 4 milyar 93 milyon YTL, sağlık için de 4 milyar 675 milyon YTL harcandı. Maliye Bakanlığı, eylül ayı ile ocak eylül dönemine ilişkin “Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Sonuçları”nı açıkladı. Sonuçlar, ocak eylül döneminde Merkezi Yönetim Bütçesi’nden 153 milyar 960 milyon YTL harcama yapıldığını, elde edilen gelirin ise 141 milyar 787 milyon YTL’de kaldığını gösterdi. Buna göre, Merkezi Yönetim Bütçesi, yılın ilk dokuz ayında 12 milyar 173 milyon YTL açık verdi. Bakanlık ise, “Rakam, yıllık bütçe açığı hedefinin yüzde 72.3’üne tekabül etmektedir. Bu oran, yıl sonu bütçe açığı gerçekleşmesinin, bütçe hedefinin altında kalacağını göstermektedir’’ açıklamasını yaptı. Merkezi Yönetim Bütçesi sadece eylül ayında 3 milyar 746 milyon YTL açık verdi. Bütçe giderlerinin 18 milyar 142 milyon YTL, bütçe gelirlerinin 14 milyar 396 milyon YTL olarak gerçekleştiği geçen ay içinde, 12 milyar 335 milyon YTL vergi toplandı. Eylülde 5 milyar 793 milyon YTL faiz ödemesi yapıldı, faiz dışı fazla tutarı da 2 milyar 47 milyon YTL oldu. Ocak eylül döneminde 141 milyar 787 milyon YTL olarak gerçekleşen bütçe gelirlerinin 111 milyar 657 milyon YTL’sini vergiler oluşturdu. Geçen yılın aynı döneminde vergi tahsilatı 102 milyar 6 milyon YTL olmuştu. Bütçe açığı bu yılın ilk dokuz aylık döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 879 artarken; Maliye Bakanlığı’nın, revize yıllık açık hedefi olan 8.5 milyar YTL’yi tutturamayacağının anlaşılmasıyla, yeniden bu yılın başındaki hedef olan 16.8 milyar YTL’ye dönüleceği de kesinleşti. Türk sermayesi kaçıyor Yurtdışına giden sermaye yurtiçinde yatırıma yönlenseydi, 63 bine yakın kişiye iş yaratılacaktı. ANKARA (ANKA) Daha çok özelleştirmeler, şirket evlilikleri ve taşınmaz alımları için Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermaye son yıllarda rekor kırarken, yurtdışına Türk sermayesi göçünde yaşanan ciddi artış ise gözden kaçıyor. Türk girişimciler 2002 başından bu yana yurtdışına doğrudan yatırım için 6.3 milyar dolar sermaye götürdü. Söz konusu sermaye yurtiçinde yatırıma yönlendirilseydi yaklaşık 63 bin kişiye iş sahası açılacaktı. İlk kez 2005’te 1 milyar doları aşan, 2006’da da 1.7 milyar dolara ulaşan sermaye ihracının, bu yıl ise daha ilk sekiz ayda 1 milyar 856 milyon dolara ulaştığı dikkati çekiyor. Türk sermayesi şu ana kadar en çok Avrupa ülkelerine sermaye götürdü. Son dönemde hızlanan sermaye göçünde en çok tercih edilen adresin ise Mısır başta olmak üzere Ortadoğu ülkeleri olduğu gözleniyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle