06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Köktendincibüyük sermaye evliliğinin iktidara taşınması ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi için yaşamsal önemdeydi C dizi 19 EKİM 2007 CUMA Yeni İslamcıların iktidara getirilişi 999’da Batı ile ilişkilerde Türkiye’yi denetim altına alacak altyapı mekanizmaları Avrupa Birliği ve IMF üzerinden kurulmaya başlandı; ön hazırlıklar tamamlanmıştı. Aralık 1999’da AB’nin Helsinki Doruk Toplantısı’nda “koşullu adaylık” imzalatıldı. Başbakan Bülent Ecevit, “İmzaladım ama içime sindiremiyorum” diyordu. Hiçbir zaman tam üye yapılmayacağı AB sürecine Türkiye’nin bağlanması ve dışarıdan yönetilmesi anlamına gelen ilk adım atılmıştı. “İnisiyatif” Ankara’dan Brüksel’e geçiyordu. AB ile ilişkilerde gelmiş olduğumuz noktada 1999 Helsinki anlaşmasının Başbakan Ecevit’in söylediği gibi “niçin sindirilemeyecek bir bağlantı olduğunu bugün daha iyi görebiliyoruz.” cYine 1999 yılında IMF ile imzalanan iktisadi içerikli bir anlaşma ile Türkiye, ABD ve AB’nin iplerini elinde tuttuğu IMF’nin öngörüleri doğrultusunda hareket etmek zorunda olan bir ülke konumuna sokulmuştu. ÜYÜK SERMAYE AKP’NİN ARKASINDA 1 11 Eylül 2001’de patlak veren olay ABD’nin AKP’yi omuzlayıp iktidara hızla taşımasını kaçınılmaz hale getiriyordu. Kimi yabancı büyükelçiler Ankara’da verdikleri dar kapsamlı yemeklerle davet ettikleri kişilere AKP’ye katılmaları veya destek vermeleri konusunda telkinde bulunuyorlardı. İslamcılıkla (ve köktendincilikle) uzaktan yakından ilgisi bulunmayan kimi simalar buna uydular. Sarıklıboyunbağlı ittifakının ilk adımları ABD’nin patronluğu altında atılmaya başlandı. Gazete patronları da bu davetlerin baş konukları arasındaydılar. Bu konuda İstanbul büyük sermaye çevrelerinde bir fikir birliği sağlandı. Büyük Ortadoğu Projesi için büyük önem taşıyordu. AKP, bu iktidara verilen ad olacaktı. Türkiye’deki büyük sermaye (ve holdingler) ABD istediği için AKP’ye destek verdiler. ABD’nin Türkiye’deki resmi temsilcilikleri aktif bir biçimde çalışmaya başladılar. 2000 ve 2001 yılları hazırlıkların yoğunlaştığı bir dönem oldu. 11 Eylül 2001’de patlak veren olay ABD’nin AKP’yi omuzlayıp iktidara hızla taşımasını kaçınılmaz hale getiriyordu. Kimi yabancı büyükelçiler Ankara’da verdikleri dar kapsamlı yemeklerle davet ettikleri kişilere AKP’ye katılmaları veya destek vermeleri konusunda telkinde bulunuyorlardı. İslamcılıkla (ve köktendincilikle) uzaktan yakından ilgisi bulunmayan kimi simalar buna uydular. Sarıklıboyunbağlı ittifakının ilk adımları ABD’nin patronluğu altında atılmaya başlandı. Gazete patronları da bu davetlerin baş konukları arasındaydılar. Bu konuda İstanbul büyük sermaye çevrelerinde bir fikir birliği sağlandı. ABD’nin (ve İngiltere’nin) hangi partiye destek vermekte olduğu, kimleri iktidara getirmeye hazırlandığı kulaklara fısıldandı. ABD, büyük sermaye, AKP koalisyonu gerçekleştirildi. Türkiye ekonomisinin yaklaşık yüzde 10’unu kapsayan büyük sermaye çevreleri Amerika’nın istekleri doğrultusunda hareket ederek AKP’yi destekleyeceklerdi. Soğuk savaş sonrasının yeni yapılanmasına hizmet etmek zorundaydılar. ABD’nin Türkiye için biçtiği elbiseyi birlikte halka giydireceklerdi. Köktendincibüyük sermaye evliliği aynen Amerika’daki yeni muhafazakârlar koalisyonu gibi Türkiye’de de sağlanıyordu. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi için önemli bir adım atılmıştı. Karen Fogg 2 Kasım 2002 seçimlerine giderken gazeteye verdiği röportajda ”Erdoğan soldaki ve ulusalcı cephedeki boşluğu doldurdu” dedi. Artık işbirliğine hazır bir iktidarın (partinin) Ankara’ya taşınması ABD’nin ABD istedi, AKP için Ordu ABD’nin önünde en büyük engel herkes çalıştı ayyip Erdoğan’ın 1990’da Kasımpaşa’daki özel bir vakıfta Dr. Abramowitz ile başlayan ilk teması nihayet son noktasına gelmişti. 1990’lı yılların başında Erbakan’ın yerine aranan ABD ile işbirliğine hazır yenilikçiler 2002’de iktidara taşınacak kıvama sokulmuşlardı. 2002 yılında Ecevit hükümetinde ve TSK’de ABD’ye karşı bazı hareketlenmeler oldu. Türkiye’deki oligarşi ve Batı merkezleri ürkmüşlerdi. Büyük sermaye medyası ve Batı basını bu karşı çıkışı eleştirdi. AKP’nin artık bir an evvel iktidara taşınması gerekiyordu. ABD, Irak ve Kıbrıs konusunda Ecevit hükümetinden istediklerini almakta zorlanıyordu. Ecevit KKTC’de Denktaş’ın arkasında duruyordu. Şimdi Ankara’da Washington’ın söylediklerini bir bir yerine getirecek bir hükümet gerekiyordu. Ecevit hükümeti içindeki kimi Amerikancı bakanların çabaları yeterli olmadı. 1996’da yazılan Rand Corporation’un raporunda öngörüldüğü üzere Washington’a birebir bağımlı bir yönetim gerekiyordu. Durum çok açık hale geldi. Irak’a müdahale ve Kıbrıs başta olmak üzere bir dizi operasyonu emirkomuta ABD ve İngiltere zinciri içinde yürütecek ve kullanılacak bir yöntem için Batı medyasını bütün kaynaklar seferber harekete geçirdi. edildi. O günlerde Hükümet içindeki gözlerden “Amerikancı kanat” kaçmıştı. koalisyonu dağıtmak için düğmeye bastı. ABD’nin Büyük sermaye medyası güdümünde koalisyonun dağılması için büyük sermayeyayına başladı. köktendinci ABD ve İngiltere Batı ittifakı medyasını harekete geçirdi. kurulmuştu. O günlerde gözlerden kaçmıştı. ABD’nin İstanbul güdümünde büyük sermayepatronları tüm köktendinci ittifakı güçlerini AKP’yi kurulmuştu. İstanbul iktidara getirmek patronları tüm güçlerini için kullandılar. AKP’yi iktidara getirmek için kullandılar. Washington’ın talepleri doğrultusunda harekete geçtiler. CHP ve DSP içindeki yandaşların da bu operasyonda büyük katkıları oldu. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün bilinen geçmişlerine ve bağlantılarına rağmen koltuğa oturmalarının yasal zemini hukuk zorlanarak gerçekleştirildi. AKP’yi istemeyenler bile ABD, İngiltere ve İsrail istediği için bu operasyonlarda örtülü bir biçimde yer almışlardır. Bu çevreler Türkiye’deki oligarşinin gizli ortaklarıdırlar; ve her dönemde misyonlarını sürdürmüşlerdir. Durum bugün de fazlasıyla devam etmektedir. Hem 22 Temmuz seçiminde hem de Cumhurbaşkanlığı seçiminde bunları sahnede gördük. 2 Kasım 2002 seçimlerine giderken aynen Karen Fogg’un bir yıl öncesinde Hürriyet’te söylediği gibi Tayyip Erdoğan soldaki ve ulusalcı cephedeki boşluğu doldurmuştur. Varoşlara ve kırsala hitap eden dinci ve tarikatçı söylemler yanında halkçı öğelerin de bulunduğunu gördük. ABD ve batı Türkiye’deki ulusalcı kimliğin diğer siyasal partiler tarafından doldurulamaması yüzünden, doğan toplumdaki ulusal kimlik boşluğunu halkçı ve dinci söylemlerle AKP’nin doldurulmasını sağladı. Hatta karşısına ve yanına Genç Parti’yi de monte ederek ulusalcı cepheyi işgal etti. Hem iktidara koşan AKP hem de muhalefet gibi gösterilen Genç Parti ABD’nin taleplerini yerine getirmiş oldular. ABD, İngiltere ve İsrail AKP’nin 3 Kasım 2002 seçimleri ile iktidara taşınmasını BOP’un bir gerçeği olarak başarılı bir biçimde yönetmişlerdir. B A BDbüyük bermayeAKP boalisyonu ve BOP’un önündeki tek potansiyel engel TSK idi. AKP iktidarı ile TSK karşı karşıya getirilecekti. AKP’nin arkasında ABD, AB ve büyük sermaye duracaktı. Büyük sermaye ve işbirlikçi köktendincilerin tekeline alınacak olan medya kanalı ile TSK yıpratılacaktı. Tarikatlar ve cemaatler TSK’ye karşı kullanılacaklardı. Bölücü güçler ve PKK, ABD ve AB tarafından desteklenerek TSK güç duruma sokulacaktı. ABD, TSK’nin üst kademelerinde BOP’a karşı çıkmayacak ve destek verecek kadroların olması için vargücü ile çalışmaya başladı. Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu ve MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’ın yönetimdeki etkinliklerinden büyük rahatsızlık duyulmaktaydı. 14 Ocak 2002’de Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’nun Rusya Federasyonu Genelkurmay Başkanı ile güvenlik konularını içeren bir çerçeve anlaşma imzalamasını ABD’nin AKP operasyonunu hızlandırmasına yol açtı. Yine 7 Mart 2002’de Harp Akademileri’ndeki ulusal bir seminerde MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’ın yeni denge politikalarına geçilmesi konusunda benim savunduğum görüşlere tam destek vermesi, arkasından da “Türkiye, Rusya ve İran başta olmak üzere bölge ülkeleriyle işbirliğini geliştirmeli ve Batı’nın hesaplarını bozmalı” yönünde konuşma yapınca yer yerinden oynadı.(5) TSK, ABD’nin BOP’una daha şimdiden tepki göstermeye başlamıştı. AKP’nin bir an önce iktidara getirilerek TSK’ye karşı kullanılması ABD için en öncelikli konu haline geldi. T Erdoğan ve Gül görücüye çıkıyor Irak’ı işgale hazırlanan iki ortak ABD ve İngiltere’nin elemanları ve uzantıları, 2001 yılında yeni kurulmakta olan AKP’yi pazarlamaya başlıyorlar. 001 yılında yeni kurulmakta olan AKP ve iki parlayan lideri Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün içeriden ve dışarıdan destekçileri giderek artıyor; dış destekler içinde ABD ve İngitere başı çekiyorlar. 2003 yılında Irak’ı işgale başlayacak olan iki stratejik ortak ABD ve İngiltere’nin elemanları ve uzantıları Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ü pazarlamaya başlıyorlar. 18 Temmuz 2001’de Tayyip Erdoğan İsrail Büyükelçisi David Sultan ile görüşüyor. Görüşme hakkında hiçbir açıklama yapılmıyor. ABD Büyükelçiliği Müsteşarı Lawranse ile Tayyip Erdoğan sık sık bir araya geliyorlar, yine hiçbir açıklama yapılmıyor. 23 Temmuz 2001’de Abdullah Gül, İngiltere Büyükelçisi Sir David Logan’ı ziyaret ediyor. (bu notlar Kaynak Yayınları, No 481’de çıkıyor) 23 Temmuz 2001’de Karen Fogg Milliyet’te yayımlanan söyleşisinde şunları şöylüyor: “Tayyip Erdoğan solun boşalttığı alana yönelecek, pragmatik davranacak. Erdoğan Avrupa’daki Hıristiyan demokratlara benziyor.” 22 Temmuz 2007 sonuçları daha o gün öngörülmüş. Türkolog ve Ortadoğu Uzmanı Dr. Andrew Mango, 7 Mayıs 2000’de Aydınlık’ta çıkan söyleşisinde şöyle diyor: “Abdullah Gül Amerika’ya ve İngiltere’ye geldi; gerekli mesajları verdi. Demokratız, Avrupa’dan yanayız. Tek istediğimiz sizin sahip olduğunuz özgürlükler; de 2 Tayyip Erdoğan İsrail Büyükelçisi David Sultan ile görüşüyor. ğerlerimiz aynıdır.” Abdullah Gül açıkça “Türkiye Cumhuriyeti’ne sizin baktığınız gözle bakıyoruz” demiş. Dr. Yalçın Akdoğan’ın 2004’te söylediklerini ondan çok önce ortaya koymuş; Avrupa ile AKP’nin Türkiye planları örtüşüyor demiş olmuyor mu? Erdoğan ve Abdullah Gül’ün ABD, İngiltere ve İsrail yetkilileriyle 2001 yılında olağanüstü sıklıkla buluştuğuna ve görüştüğüne şahit oluyoruz. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül görüşmelerle ilgili olarak basına açıklama yapmıyorlar. Yapmak zorunda kaldıklarında üstü kapalı geçiştiriyorlar. Görüşmelerin gündemi kamuoyundan saklanıyor. Görüşmelerin ABD, İngiltere ve İsrail yetkilileri ile yoğunlaşması, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün Büyük Ortadoğu Projesi’nde alacakları rolün de habercisi oluyor. (5) “Avrupa’nın Askerle Kavgası”, Truva 2006 MGK Genel Sekreteri Kılınç’ın konuşmaları ve eylemleri ABD tarafında büyük rahatsızlık yarattı. B İ T T İ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle