07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

19 EKİM 2007 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR 200 davetlinin katıldığı düğün yemeği için 107 bin YTL harcandığı öğrenildi Gül kızını evlendirdi İstanbul Haber Servisi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kızı Kübra Gül, Mehmet Sarımermer ile İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen nikâh töreniyle evlendi. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Kadir Topbaş’ın kıydığı nikâhta, Kübra Gül’ün şahitliğini TBMM Başkanı Köksal Toptan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve eski TBMM Başkanı Bülent Arınç yaptı. Nikâh töreninde, aile cüzdanı TBMM Başkanı Toptan tarafından geline verildi. Cumhurbaşkanı Gül, nikâhın kıyılacağı İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi’ne sivil plakalı bir otomobille geldi. Cumhurbaşkanı Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül ile kızı Kübra Gül’ün sabah saatlerinde nikâhın kıyılacağı merkeze geldiği ve Kübra Gül’ün nikâha burada hazırlandığı öğrenildi. Nikâh töreni öncesi Cumhurbaşkanı Gül ile dünürü Abdullah Sarımermer’in birer konuşma yaparak konuklara hem bayram hem de İstanbul’daki yağışa rağmen törene katıldıkları için teşekkür ettikleri öğrenildi. Çok sayıda bakan ve milletvekilleri ile ailelerin yakınları ve davetliler katıldığı nikâh törenine çiçek gönderilmediği, isteyenlerin Kayseri’de oluşturulan ormana ağaç diktiği ve davetlilere de törende nikâh şekeri yezim çocuklarımız ne olacak’’ yazılı bir döviz açtı. “Bankazede’’ olduğunu belirten Aydemir, gözaltına alınarak bölgeden uzaklaştırıldı. Kongre merkezi alanına gelen Orhan Güçlü isimli bir yurttaş da “Cumhurbaşkanım Abdullah Gül baba” yazılı dövizle dikkat çekti. Güçlü, gözaltına alınarak kongre merkezinden uzaklaştırıldı. Yeni evli çiftin düğün yemeği, Adile Sultan Yalısı’nda yapıldı. Gül ve Sarımermer aileleri ve yakınları ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan da yemeğe katıldı. Yaklaşık 200 davetlinin katıldığı yemekte, Borsa Lokantası tarafından hazırlanan kuzu etli düğün çorbası, tandır böreği, buharda pişmiş sebze, zeytinyağlı enginar, bonfile, bademli pilav, beğendi, lavaş ve Pelit Pastanesi tarafından hazırlanan düğün pastası ikram edildi. Adile Sultan Yalısı’nın kirası için 16 bin 750 YTL, yemek için yaklaşık 22 bin 600 YTL, otopark giderleri için ise 2 bin YTL ödendiği, erkek tarafının karşılayacağı masrafların yaklaşık 107 bin YTL tuttuğu belirtildi. Basına kapalı gerçekleştirilen düğün yemeği nedeniyle çevrede geniş güvenlik önlemleri alınırken, deniz polisi botları da denizden güvenliği sağladı. Hem Saçma, Hem Sakat Hem de Yanlış C 5 KübraMehmet Sarımermer çiftinin nikâh şahitleri arasında Başbakan Erdoğan da vardı. (Fotoğraf: AA) rine dikilen ağaç için sertifika dağıtıldığı öğrenildi. Nikâhın kıyıldığı İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi ile çevresinde yoğun güvenlik önlemleri alındığı görüldü. Aksarayhavalimanı arasında çalışan hafif metronun, nikâhın kıyılacağı kongre merkezindeki istasyonda yolcu indirmesi ve bindirmesine izin verilmedi. Kongre merkezinin önüne sadece davetiyesi bulunan konukların ulaşmasına izin verilirken davetlilere ait araçlar dedektörlerle kontrol edildi. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah önlemleri denetledi. 7 bin polisin görev yaptığı nikâh töreni boyunca, kongre merkezinin bulunduğu bölgede, sabah saatlerinden beri süren yağmurun da etkisiyle trafik sıkışıklığı yaşandı. MEKLİ YURTTAŞTAN PROTESTO İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi’ne girişin yapıldığı havalimanı kavşağına gelen ve banka emeklisi olduğunu ifade eden Muzaffer Aydemir, “Bi E Ankara’nın tutumu bekleniyor Bahadır Selim DİLEK ANKARA ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin, Türkiye’nin bütün çabalarına karşın 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını içeren tasarıyı kabul etmesinin ardından gözler Ankara’nın tutumuna çevrildi. Tasarının genel kurul gündemine alınması ve kabul edilme olasılığı, “AKP’nin, ABD’ye yaptırım uygulama kararı alıp alamayacağı” konusunu gündeme gedirdi. Ermeni tasarısının tartışılmaya başlaması sonrasında, Dışişleri Bakanlığı’nda Türkiye’nin elindeki diplomatik kozlar da teker teker ele alınmaya başladı. Türkiye’nin elinde olan ve AKP’nin değerlendirip değerlendiremeyeceği merak edilen kozlar şöyle: Irak’a lojistik destek: Irak’ta görev yapan ABD askerlerine Türkiye üzerinden sağlanan lojistik desteğin kesilmesi ya da kısıtlanması. Bakanlar Kurulu tarafından 7 Ekim 2003’te alınan bir karar ile ABD askerlerinin lojistik ihtiyaçlarının İncirlik Üssü’nden yapılacak aktarmalarla sağlanmasına izin veren kararnamenin süresinin uzatılmaması gündemde. Ancak bunun için de AKP’nin ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarını görmezden gelmesi gerekiyor. Çünkü, Türkiye BM Güvenlik Konseyi’nin bu yöndeki kararlarına uymakta hassasiyet gösteriyordu. AKP’nin, “stratejik ortak” olarak tanımladığı Bush yönetimini Irak’ta zor duruma düşürebilecek böyle bir karar alması zor gibi görünüyor. Geri çekilme takvimi: Türkiye’nin ikinci kozu ise ABD’nin Irak’tan asker çekme takvimine bağlı olarak gündeme gelebilecek. Hükümet, Irak’taki ABD askerlerinin Türkiye üzerinden çekilmesine kırmızı ışık yakabilir. Bu da ABD yönetimini Ermeni tasarısı konusunda bir kez daha düşünmeye yöneltebilecek. Ancak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, ABD’ye bu konuda yaktığı yeşil ışık dikkate alınırsa, hükümetin bu kozu kullanmayabileceği belirtiliyor. Türkiye bu kozu kullanırsa, ABD Irak’taki 160 bin askerini güvenli olmayan güney cephesinden tahliye etmek zorunda kalacak. Afganistan: Üçüncü aşamada tepki olarak da Afganistan’daki Türk askerinin çekilmesi gösteriliyor. Ancak, gerek AKP’nin ABD’ye “terörle mücalede” konusunda verdiği destek, gerekse Afganistan ile ikili ilişkilerin önemi dikkate alındığında, hükümetin bu kozu kullanması da zor görünüyor. AKP, böyle bir durumda terörle mücadeleye ilişkin “Türkiye ABD’ye destek vermiyor” görüntüsünün ortaya çıkmasından korkuyor. İhaleler: Son olarak, ABD firmalarının Türkiye’deki büyük ihalelere girmesi engellenecek. Türkiye tercihini Eurofighter’dan yana kullanabilecek. Türkiye’nin diğer karşı girişimleri çerçevesinde elinde NATO ve İran kozları da bulunuyor. Bu çerçevede, Türkiye, İran ile ilişkilerini daha da üst noktaya taşıyabileceği gibi NATO’da da ABD’nin yanında olma politikasını yeniden gözden geçirebilir. Ancak, ABD ile AKP arasındaki yakın ilişkiler dikkate alındığında, bütün bu önlemlerin uygulanmasının oldukça zor olduğu belirtiliyor. u hafta sonu referandum ile oylanması gereken anayasa değişikliği, hem siyaseten saçmadır, hem hukuken sakattır, hem de rejim açısından yanlıştır. Sadece iktidarın kızgınlığını, dayatmacılığını, cehaletini, beceriksizliğini ve kötü niyetini yansıtmaktadır. ??? Değişiklik, AKP tarafından önerilmiştir. Önerilme nedeni, AKP’nin, cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ü Meclis’te cumhurbaşkanı seçtirecek çoğunluğa sahip olmayışı idi. Seçim sürecinin başlaması için gerekli olan üçte iki çoğunluğa erişemeyen AKP, bunun üzerine bir tepki olarak, “Öyleyse ben de doğrudan halka giderim” anlayışı ile, Abdullah Gül’ün seçimi için bu referandum konusu olan anayasa değişikliğini hazırlamıştır. Değişiklik önerisinin doğrudan Abdullah Gül’e endeksli olduğu, teklifteki “on birinci cumhurbaşkanı” ifadesinden bellidir. Oysa bu referandum yasasının Meclis’te kabul edilmesinden sonra, genel seçimler yapılmış ve AKP, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin başlaması için gerekli üçte iki çoğunluğun sağlanması adına Meclis’e giren MHP’nin desteği ile Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçmiştir. Böylece, referandumda oylanacak olan anayasa değişikliği, seçilmiş bir cumhurbaşkanını yeniden halka seçtirmek gibi siyaseten saçma bir hedefe yönelmiştir. ??? Bu saçmalığın farkına varan, üstelik Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nın da tehlikeye gireceğini gören AKP, bu kez Meclis’ten yeni bir yasa çıkararak, sınırlarda oy verme işlemi ile başlamış olan referandum sürecine karşın, yasanın geçici 18 ve 19’uncu maddelerini kaldırmış ve “on birinci Cumhurbaşkanı” ifade B sinden kurtulmuştur. Başlamış olan bir oylamada, oylar verilirken, oylanan metni değiştirmiş, oylamayı hedefinden saptırmış ve böylece referandumu hukuken sakatlamıştır. Bir anlamda halka “Sen , ‘Evet’ veya ‘Hayır’ de, ben ne için dediğine karar veririm” gibi hukukla, akılla, demokrasiyle bağdaşmayan bir tutum içine girmiştir. Sadece bu tasarrufu bile referandum oylamasının hukuken iptalini gerektirir. ??? Türkiye’deki rejim, “Başkanlık Sistemi” değildir; “Parlamenter Demokrasi” ilkeleri üzerine kuruludur. En güçlü yasama organı Meclis, en güçlü yürütme organı hükümet, en güçlü yönetici Başbakan’dır. Bütün sistem, bu arada tabii ki Cumhurbaşkanlığı da bu rejime göre düzenlenmiştir. Şimdi siz, seçilmiş bir Meclis’in ve bu Meclis’ten yetki almış bir hükümetin ve başbakanın karşısına, halk tarafından seçilmiş, dolayısıyla aynı meşru kaynaktan yetki almış bir cumhurbaşkanı dikerseniz, bütün rejimin mantığını bozar, parlamenter sistemi kilitlersiniz. Hele bir de, cumhurbaşkanının, iktidar partisinden daha fazla oy alarak seçildiğini düşünün! (Ki, Cumhurbaşkanlığı seçim sistemi bunu öngörmektedir). İşte o zaman buyurun yetki kavgasına! Bu açıdan, referanduma sunulan anayasa değişikliği Parlamenter rejim açısından yanlıştır. ??? AKP, neden böyle davranıyor? Bilmiyorum!!! Ama kimse kusura bakmasın: Tarih, onları hem cahil, hem beceriksiz, hem dayatmacı, hem de demokrasiyi, rejimi, bilerek tahrip eden bir parti olarak mahkum edecek gibi görünüyor. ekongar?cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org Hrant Dink’in oğlu da 301’den mahkum Agos gazetesi çalışanlarının avukatı Fethiye Çetin, Türkiye’de ‘301. maddeyi kaldırmayalım, uygulamaya bakalım, deneyelim’ diyenlere bu kararın çok önemli bir yanıt olduğunu söyledi İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi İmtiyaz Sahibi Serkis Seropyan ve Yazıişleri Müdürü Arat Dink, TCY’nin 301/1. maddesi uyarınca bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kararı temyiz ettiklerini açıklayan Agos çalışanlarının avukatı Fethiye Çetin, “Türkiye’de ‘1915’in soykırım olduğunu düşünüyorum’ demek de suçtur. Diyen hakkında açılan davayı haber yapmak da suçtur. Bu karar bunu göstermiştir” dedi. Seropyan ve Arat Dink’in öldürülen gazeteci Hrant Dink’in Reuters Ajansı’na verdiği demeçte, “Elbette bu bir soykırımdır diyorum, çünkü sonuç kendisini zaten tanımlıyor ve adını koyuyor. Dört bin yıldır bu topraklarda yaşayan halkın bu olanlarla birlikte artık ortadan yok olduğunu görüyoruz” sözlerinin yer aldığı bir haber nedeniyle yargılandıkları davada karar verildi. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya sanıklar katılmadı. Sanık avukatlarından Fethiye Çetin, Hrant Dink’in sözlerinin yer aldığı haberin Agos’tan önce tüm ulusal gazeteler ve televizyonlarda yer aldığını belirtti. YRIMCILIK YASAĞININ İHLALİ Agos’un haftalık olduğunu, bu haberi daha önce duyuran basın kuruluşlarının hiçbirine dava açılmadığına dikkat çeken Çetin, “Bu haber nedeniyle Agos’a ceza verilmesi, hukuktaki ‘ayrımcılık yasağı’nın ihlali olacaktır” dedi. Sanıkların beraatlarını talep eden Çetin, öldürülen müvekkili Hrant Dink ile ilgili Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, “Ermeni kökenli Türk vatandaşı olan sanığın açıklamalarının, katılınmamakla birlikte ifade özgürlüğü olarak değerlendirildiğine” ilişkin kararını da mahkemeye sundu. Avukat Erdal Doğan da, sanıkların hiçbir ırkı, özellikle de Türklüğü aşağılama kastlarının olmadığını söyledi. Kararını açıklayan mahkeme yargıcı Hakkı Yalçınkaya, sanıklar Seropyan ve Dink’in suç tarihinde Türk milletine soykırım isnat eden haber yayımladıklarının mahkemece sabit görüldüğünü belirterek TCY’nin 301/1. maddesi uyarınca ayrı ayrı 1’er yıl hapisle cezalandırılmalarına hükmetti. Sanıklara verilen cezalar, sabıkasızlık durumları dikkate alınarak ertelendi. Adliye çıkışında açıklama yapan Çetin, Türkiye’de “301’i kaldırmayalım, uygulamaya bakalım, deneyelim” diyenlere kararın çok önemli bir cevap olduğunu söyledi. Avukat Çetin ve Agos yazarı Markar Esayan, basın açıklaması düzenleyerek kararı değerlendirdiler. Kararın hukuki olmaktan son derece uzak olduğunu savunan Çetin, cezanın yaygın uygulamanın aksine alt sınırdan uzaklaşılıp, artırılarak verildiğine dikkat çekti. Yargıcın “sanıkların ayrı ayrı kişilikleri, eylemlerin özellikleri dikkate alınarak 1 yıl hapisle cezalandırılmalarına” karar verdiğini ifade eden Çetin, “Sanıkların ayrı ayrı kişilikleri derken acaba onların Ermeni oldukları mı vurgulanmak isteniyor? Bu dava tipik bir ayrımcılık örneğidir. Bu kararla basın özgürlüğü ağır bir biçimde ihlal edilmiştir. Anayasa’nın 90. maddesi ihlal edilmiştir. Bu kararla hukuk katledilmiştir. Tarihsel gerçeklikleri açıklamak ve bu konuda özgür olmak, o demokratik toplumun gereklerindendir” diye konuştu. Esayan ise Seropyan ve Hrant Dink’in oğlu Arat Dink’in verilen cezayla hedef gösterildiklerini belirtti. Esayan bütün basın yayın kuruluşlarında yer alan bu haber nedeniyle yalnızca Agos’un cezalandırılmasında, sanıkların Ermeni oluşları, Dink soyadının söz konusu olmasının etkisi olabileceğini kaydetti. ANKARA (AA) Yüksek Seçim Kurulu (YSK) 21 Ekim’de yapılacak halkoylamasının ertelenmemesi kararını, 6’ya 5 oyçokluğuyla aldı. Alınan bilgiye göre, kurulun 5 üyesi halkoyuna sunulan anayasa değişikliği paketinden 11. cumhurbaşkanının seçimine ilişkin geçici 2 maddenin çıkarılmasının ardından halkoyuna sunulmak üzere ‘’yeni bir metin ortaya çıktığını, bu nedenle halkoylamasının ertelenmesi ve sürecin yeniden başlatılması gerektiğini’’ savundular. Kurulun 6 üyesi ise sürecin ertelen Ysk, halkoylaması kararı meden işletilmesi gerektiği yönünde görüş bildirdi. Seçimin ertelenmemesi yönünde görüş bildiren 6 üye, ‘’usulsüz kullanılan oyların sonucu etkilememesi halinde dikkate alınmayacağının’’ seçim hukukunun temel kuralı olduğunu belirterek, gümrüklerde şu ana kadar kullanılan 19 bin 686 oyun da halkoylaması sonucunu etkilememesi ihtimali bulunduğuna işaret ettiler. YSK’nin, bu kararın ardından 21 Ekim’de yapılacak halkoylamasında katılımın az olması ve gümrüklerde kullanılan oyların seçim sonucunu etkilemesi halinde halkoylamasına katılıma bakarak durumu yeniden değerlendirebileceği bildirildi. Öte yandan kurul üyelerinin hiçbirinin, halkoylamasının iptali yönünde görüş bildirmediği öğrenildi. aşbakan’ın, CNN Türk’te yayımlanan söyleşisinde demokrasi anlayışı ve mesajı çok açıktı: Daha fazla güç istiyorum! Erdoğan’a yüzde 47’lik büyük oy desteği ile Meclis’te büyük çoğunluk; Cumhurbaşkanlığı; bütün bakanlıkların sahip olduğu olanaklar; emniyet ve MİT’in gücü; emri altındaki ordu; istediği yasayı çıkarma olanağı; belediyeler; ele geçirdiği ve kurdurduğu çeşitli ekonomik veya toplumsal örgütler, dernekler, vakıflar; veeee kendisini destekleyen onlarca televizyon ve basın organı ile sahip olduğu kamuoyu oluşturma gücü yetmiyor... Daha fazlasını istiyor! Meclis’te istediği yasalara karşı oluşabilecek küçük muhalefetlere bile tahammülsüz; Meclis’i saf dışı bırakmanın, önemli ve tartışmalı konuları referandumlarla yasalaştırmanın yolunu aralıyor... Diyor ki “Referandum kültürüne alışın, bu kültür ileri demokratik ülkelere özgü”. Böylece Başbakan’dan AB ülkelerinin referandumlarla yönetildiğini öğreniyoruz! Basında başdestekçilerinden Taha Akyol, “Sizin niyetiniz öyle değil, ama liberallerin referanduma duyduğu kuşku açısından irkildim, referandumu çoğunluğun her dediğini yaptırma yolu olarak görüyorlar” diyecek oluyor. Erdoğan’ın yanıtı, kişilik ve düşünce yapısını ele vermesi açısından ilginç: “Biz olayı hep çoğunluğun azınlığa tahakkümü olarak gördük... bizim ülkede azınlığın çoğunluğua tahakkümünü yaşıyoruz, bizim B CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Referandum ve Diktatörlük Kitaplık bir demagoji örneği! ??? Erdoğan, temsili demokrasiyi saf dışı bırakarak, “sokaktaki adam”a sorarak ülkenin temel meselelerini çözecek! Tarih, referandumlarla (plebisit) ülkelerinde asıp kesen diktatörlerle dolu! Düne kadar siyasal tartışmalarda konuları AKP lehine yorumlamalarıyla dikkati çeken Prof. Binnaz Toprak’ın, 12 Ekim tarihli Radikal’de çıkan yazısı dikkate değerdi: Tarih, diktatörlerin referandumu nasıl sevdiğinin örnekleriyle doluydu, Erdoğan’a uyarıcıydı, AKP’nin demokrasiyle sorun yaşayan bir parti olduğunu belirtiyordu! AKP, kendisine bir türlü yetmeyen iktidar gücünü hangi düzeye tırmandırabileceğinin örneklerini verdikçe ve düşünce yapısı somut ortaya çıktıkça, belirli çevrelerde uyarıcı olmaya başladı mı? Umarız öyledir! Erdoğan’ın “Bütün görüşleri alacağız, biz AKP’nin değil, milletin anayasasını hazırlıyoruz” demesi de aslında bir aldatmaca! Yeni anayasa gibi bir hazırlıkta bile “Uzlaşı yok! Meclis Anayasa Komisyonu ve onun alacağı karar var!..” diyen bir Baş asıl yıkıldığımız nokta burası, bunu aşmak için de bu formülü ortaya koymak lazım...” Verdiği örnek: Cumhurbaşkanlığı seçimi! Amacı, türban ve daha bir dizi tartışmalı hukuki konuyu ve Meclis’te tartışma yaratacak yasaları, referandum yöntemiyle aşmak! ??? Karşımızda, tartışma ve uzlaşma kültürü sıfır olan bir siyasal düşünce var! Çoğunluk olarak her istediğini, yüzde 10’luk30’luk katılma oranı ile bile olsa, sokaktaki adamı kullanarak yaptıracak! Bir de yem atıyor: “Olaya sadece siyasi bakmamak gerek. Referandum her konuda olabilir, çevre... fabrika yapılsın mı yapılmasın mı.. Birisi kalkıyor, parası pulu var, yeşil bir alanı imara açmak istiyor; halkın olan bir yer halkın iradesi olmadan birilerine peşkeş çekiliyor. Oradaki halka sorulsa hayır diyecek...” Partinin ve belediyelerinin uygulamalarına bakılacak olursa, tam tersini yapan, neredeyse bütün yeşil alanları imara peşkeş çeken, hiçbir tartışma ve halka sorma kültürü olmayan bir partinin başkanının verdiği örneğe bakın! bakan, açıktır ki, çoğunluk oylarıyla tek başına AKP anayasasını kabul ettirme niyetinde! Çünkü bu anayasa taslağı, Başbakan’ın ve partisinin iktidar gücünü doruklara tırmandıracak, Anayasa Mahkemesi dahil yargı sistemi de tamamen AKP’leşecek. Böylece, temsili demokrasinin aslında bağımsız durması gereken bütün organları, Başbakan’ın elinde toplanacak! Ve bütün bunları da, referandumla, sokaktaki adamın reyiyle gerçekleştirecek. Acelesi var, çünkü henüz halk desteği arkasındayken bunu yapmak zorunda. Anayasanın hemen gündeme alınma nedeni bu! Karşımızda, hukuka, uzlaşmaya, birlikte yaşamaya, yönetişime karşı, çağdaş demokrasinin ilkelerine karşı, sokağı çıkaran bir lider var! ??? Tıpkı Adnan Menderes gibi! Menderes, halktan aldığı büyük oya dayandı! Örneğin 21 Temmuz 1953’te çıkardığı yasa ile CHP’nin malvarlığına, hukuksal hiçbir temeli ve “siyasal meşruiyeti” olmadan el koymasına yönelik eleştirilere şöyle diyordu: “Eğer bu kararımız millet nazarında bir hata olarak tecelli edecekse, üç ay sonra seçimlerde bu hatanın bedelini mertçe ödemeye hazırız!” (Prof. Cem Eroğul, Demokrat Parti, Tarihi ve İdeolojisi, s.128) Eroğul, “Menderes, hukuka karşı çoğunluk kozunu kullandı” diyecekti! Erdoğan çok sevdiği mutlak güce koşuyor! A obursali?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle