20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 OCAK 2007 CUMA haberler Saddam Hüseyin’in yaşam öyküsü 21 BİN 500 OLAY YAŞANDI C 1 5 YOKSULLUKTAN DİKTATÖRLÜĞE rap birliğinin A kahramanıyken ülkesi ABD tarafından işgal edilen ve iktidardan indirilerek adeta “parya’’ durumuna sokulan Saddam Hüseyin’in iktidarı, Irak tarihinin kilometre taşlarından biri oldu. Saddam, kendi halkına karşı işlediği suçlardan yargılanan ilk Arap lideri oldu. Saddam Hüseyin, Bağdat’ın kuzeyindeki Tikrit’e 13 kilometre uzaklıktaki El Avca kasabasında yoksul bir ailenin çocuğu olarak 28 Nisan 1937’de doğdu. Annesi, bebeğine Arapçada “karşı koyan’’ anlamına gelen “Saddam’’ adını verdi. Saddam Hüseyin, siyasal yaşamına 20 yaşında Baas (Doğuş) partisine katılarak başladı. 1958 yılında Irak lideri Abdülkerim Kasım’a karşı düzenlenen suikast girişimi yüzünden yurtdışına kaçtı, Suriye ve Mısır’daki sürgün yıllarını hukuk eğitimi alarak geçirdi. Baas partisinin 1968 yılında kansız darbeyle iktidarı ele geçirmesine yardımcı olan ve iç güvenlikten sorumlu bir göreve getirilen Saddam, kısa süre içinde Baas partili olmayanların hükümetten uzaklaştırılmasını sağladı. Saddam Hüseyin, yeni yönetim içinde gerek hitabet ustalığı, gerekse atılgan ve yenilikçi düşünceleriyle yükseliyordu. Irak petrollerinin 1972’de millileştirilmesiyle ilgili çalışmaları yürüttü. General Ahmet Hasan el Bekir’i 1979’da devirerek iktidara tek başına oturan Saddam, ilk olarak, kendisine muhalefet etme olasılığı bulunan yüzlerce Baas üyesini ya idama ya da sürgüne yolladı. Saddam Hüseyin’in yönetimi sırasında değer verdiği ilk ve en önemli unsur, Irak ordusu oldu. Cumhuriyet muhafızlarını, kendisinin ve rejimin koruyucusu olarak eğitti. Devlet Başkanlığı’nın yanı sıra Devrim Komuta Konseyi Başkanlığı’nı ve Başbakanlık görevlerini üstlenen Saddam, petrol gelirlerine dayanarak geniş çaplı bir kalkınma programı başlattı. 1980 ile 1988 arasında İran ile savaşan Saddam Hüseyin, 1991’de Kuveyt’i işgal edince patlak veren Körfez savaşında hezimete uğradı. Saddam Hüseyin, 22 Eylül 1980’den 20 Ağustos 1988’e dek süren 8 yıllık Irakİran savaşını, sınır tartışmalarını gerekçe göstererek başlattı. Geride 1 milyon ölü ve yaralı bırakan bu korkunç savaş, BM Güvenlik Konseyi’nin çıkarttığı Ağustos 1988’deki kararla son buldu. İran’daki müttefiki Şah’ı devirip iktidara gelen İslami rejimden hoşnut olmayan ABD, çeşitli kanallardan Irak’a silah yardımı yaptı ve büyük miktarda borç para sağladı. Irak’ın biyolojik ve kimyasal silahlar üretmesine yardımcı oldu. ABD ve İngiltere 1986 Mart’ında, BM Güvenlik Konseyi’nin Irak’ın İran’a karşı kitle imha silahları (kimyasal ve biyolojik silahlar) kullanmasını eleştiren kararlar almasını, karşı oy kullanarak engelledi. Saddam Hüseyin, “ABD’den alındığı ileri sürülen tuzak yeşil ışıkla’’, 2 Ağustos 1990 günü, 18. vilayeti olarak ilan ettiği güney komşusu Kuveyt’i tamamıyla işgal etti. Hüseyin, 1 gün önce, 1 Ağustos 1990 Çarşamba günü, güney sınırında 80 bin mevcutlu istihkam birliklerini işgal için hazır etmişti. ABD, BM Güvenlik Konseyi’nin diğer 4 daimi üyesi ile birlikte Irak’a karşı ambargo başlattı. ABD, 16 Ocak28 Şubat 1991 arası giriştiği savaşla Irak’ı Kuveyt’ten çıkardı. Ve ABD, Irak’ı işgal ettiği 20 Mart 2003’e dek BM ambargosunu aralıksız sürdürdü. Saddam, ABD birlikleri “Kitle imha silahları var’’, “El Kaide ile bağlantısı var” iddialarıyla 2003 yılının Mart ayında Irak’ı işgal edene dek ABD’ye meydan okumayı sürdürdü. Saddam Hüseyin yönetimi, 9 Nisan 2003’te devrildi. Saddam saldırının başlamasıyla birlikte ortadan kayboldu. Saddam’ın yönetimde önemli görevlere sahip oğulları Uday ve Kusay, 22 Temmuz’da ABD güçleri tarafından Musul’da öldürüldü. Saddam Hüseyin 13 Aralık 2003’te doğum yeri Tikrit yakınlarındaki Advar’da ele geçirildi. Türkiye kaçakçılıkta rekora koşuyor İlhan TAŞCI ANKARA Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verileri 2006 yılında Türkiye’nin kaçakçılık rekoruna koştuğunu ortaya koydu. Türkiye genelinde 21 bin 598 mali, narkotik ve organize suç meydana gelirken, ilk sırayı 3 bin 702 ile kalpazanlık aldı. Emniyet kayıtlarına göre, 2006 yılında 12 bin 951 mali, 7 bin 341 narkotik, 1306 da organize kaçakçılık suçu işlendi. Mali suçlarda ilk sırayı 3 bin 702 ile kalpazanlık alırken, bunu 34 BİN GÖZALTI 2 bin 786 ile evrakta sahtecilik, 1809 olayla gümrük kaçakçılığı iz Emniyet Genel Türkiye genelinde poledi. 1 yıl içerisinde Müdürlüğü’nün lis sorumluluk bölgesin114 işçi simsarlığı, 99 verilerine göre, de kaçakçılık kapsamınnaylon fatura, 18 döda 21 bin 598 olay meyviz kaçakçılığı ve 3 ka geçen yıl Türkiye dana gelirken, 134 bin ra para aklama olayı genelinde 21 bin 805 kişi de değişik suçyaşandı. Türkiye ge 598 mali, lardan gözaltına alındı. nelinde 1361dolandı narkotik ve Türkiye’de 4 bin 51 kişi rılıcık, 570 tekel katerör, 107 bin 720 kişi organize suç çakçılığı, 295 de karşıasayiş, 14 bin 337 kaçaklıksız çek olayı kayıt meydana çılık, 3 bin 253 kişi ise lara girdi. gelirken ilk sırayı trafik suçundan gözaltıEmniyet’in belirle 3 bin 702 ile na alındı. Bir yıl içerisinmelerine göre, Yeni de çeşitli nedenlerle kalpazanlık aldı. Türk Lirası’nın teda“şüpheli” görülen 1575 vüle çıkmasıyla parayurttaş hakkında da işda sahtecilik (kalpalem yapıldı. zanlık) suçunda artış meydana geldi. Gözaltının en yoğun yaşandığı kent Öyle ki, metal paraya rağbet etmeyen sıralamasında ilk sırayı İstanbul aldı. kalpazanlar, 1 YTL’nin çıkışıyla bir39 bin 797 kişinin gözaltına alındığı likte madeni sahte para basımına yöİstanbul’da, 36 bin 522 kişi hakkında neldiler. Madeni sahte paraya yönelişasayiş, 634 kişi hakkında terör, 913 te güvenlik unsurunun bulunmaması kişi hakkında ise kaçakçılık suçlamave maliyetin çok ucuz olması ile elde sıyla işlem yapıldı. Terör suçlamasıyedilen yüksek kazancın etkili olduğu la gözaltına almada 977 kişi ile ilk sıbelirtildi. Emniyetin belirlemelerine rayı Diyarbakır alırken, bunu 634 ile göre, kalpazanların sahte banknotlaİstanbul izledi. Kaçakçılık suçlamarı dolaşıma çıkarma yöntemleri arasıyla gözaltına alınmada ise 1394 kisında, döviz büfeleri, banka/finans şiyle Ankara ilk sırada yer aldı. Başkurumlarındaki toplu ödemelerde kentte bir yıl içerisinde 6 bin 711 kideste arasına koyma, sinema, tiyatro şi asayiş, 193 kişi ise terör suçlamasıyya da otoyol gişeleri, şans oyunları, la gözaltına alındı. En az gözaltının canlı hayvan ticareti, seyyar satıcıya yaşandığı il ise Bayburt oldu. Bayverme, fuhuş, kaçakçılık ve uyuşturuburt’ta 32, Niğde’de 99 kişi ve Bincu, gazino ile eğlence yerleri öne çıkıgöl’de de 121 kişi gözaltına alındı. yor. Türkiye’de 1 yıl içerisinde 7 bin 341 narkotik suçu işlenirken, ilk sırayı 4 bin 745 ile esrar aldı. Esrarı 1114 suçla hintkeneviri, 619 suçla Extacy, 512 suçla da eroin izledi. Yıl içerisinde 136 kokain, 127 sentetik ecza, 18 captagon, 44 afyon, 3 de baz morfin olayı meydana geldi. Yıl içerisinde 320 organize suç meydana gelirken, 67 toplu kaçakçılık resmi kayıtlara geçti. Türkiye’de bugüne değin alışılmışın dışında 4 tane de nükleer madde kaçakçılığı saptandı. Saddam Avca’da toprağa verildi Dış Haberler Servisi Irak’ın idam edilen devrik Devlet Başkanı Saddam Hüseyin Tikrit kasabası yakınındaki doğduğu köy Avca’da, ailesine ait bir arsadaki binaya gömüldü. Binlerce Iraklının alınan olağanüstü güvenlik önlemlerine karşın Saddam Hüseyin’in mezarını ziyaret için yürüyerek Avca’ya gittiği bildirildi. Elbu Nasır aşiretinin lideri Şeyh Ali el Nidavi, Saddam Hüseyin’in idam edildikten 24 saat sonra gömüldüğünü belirtti. Irak liderinin Avca’nın merkezinde bir avluda sabaha karşı saat 02.00’de yapılan ve 25 dakika süren dini törenin ardından toprağa verildiği kaydedildi. Selahaddin eyaleti yetkilileri cenaze törenine az sayıda kişinin katıldığını bildirdi. Bir Sünni imam, Avca’daki tören öncesinde Tikrit’te eski liderin yaptırdığı Saddam Camii’nde de bir tören gerçekleştirildiğini belirtti. Bölgedeki AFP muhabiri, Tikrit kentine girişlerin Iraklı güvenlik güçleri tarafından trafiğe kapatıldığını, ancak binlerce kişinin Saddam Hüseyin’in mezarına yürüyerek gittiğini kaydetti. Tikrit’te durumun sakin olduğu ifade edildi. Daha önce kente giriş çıkışlara 4 gün boyunca izin verilmeyeceği açıklanmıştı. Hüseyin’in tuğla ve kilden yapılan türbesine çiçek ve posterler koyan Iraklıların Amerikalılara ve Farslara öfkelerini dile getirdiği belirtildi. Tikritli bir Sünni öğretmen, “Saddam bizim kahkanı Nuri el Maliki’nin cenazeyi kendilerine vermeyi kabul ettiğini kaydederek Amerikalılardan helikopter sağlamasını istediklerini ve George Bush’un buna izin verdiğini açıkladı. Ankara, İlerleme Raporu’nu haksız buldu YENİ BAŞKAN İZZET İBRAHIM Avca’da alınan yoğun güvenlik önlemlerine karşın sokaklarda Saddam Hüseyin posterleri taşıyan silahlı kişilerin havaya ateş açtığı kaydedildi. Sünnilerin yaşadığı bir diğer kent olan Samarra’da da kentin girişine barikat kurulduğu, idamı protesto etmek isteyenlerin sokağa dökülmesi üzerine kentte sokağa çıkma yasağı ilan edildiği belirtildi. Irak ve Amerikan birliklerinin, ülkenin batısında direnişçilere karşı düzenlenen operasyonda 20 kişiyi gözaltına aldığı bildirildi. Düzenlenen saldırılarda 7 kişi öldü. Baas Partisi’nden bir grup, Saddam Hüseyin’in yerine eski yardımcısı İzzet İbrahim el Durri’nin devlet başkanı olarak atandığını açıkladı. Bağdat Yurttaşları Topluluğu adına Bağdat’tan Baas Partisi’nin Ürdün’deki koluna gönderilen açıklamada, İzzet İbrahim’e bağlılık dile getirilerek bundan sonra Irak’ın yasal devlet başkanının İzzet İbrahim olduğu belirtildi. Açıklamada, İzzet İbrahim’in silahlı kuvvetlerle ABD, İngiltere ve İran’ın Irak’ı işgaline karşı direnişin de başkomutanı olduğu kaydedildi. Türkiye’den AB’ye itiraz Brüksel’den gelen eleştirilere yanıt olarak Lozan Antlaşması’nda belirtilen azınlıkların tüm haklarının tanındığı, Kürtçe kurslarının ise devlet tarafından kapatılmadığı vurgulandı. Raporda Şemdinli olaylarına bu kadar ayrıntılı yer verilmesinin nedeninin anlaşılmadığı belirtilirken karakol dışında yapılan işkencenin hiçbir ülkede saptanamayacağı iddia edildi. Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesindeki sorunun da uygulamadan kaynaklandığı ileri sürüldü. Mahmut GÜRER ANKARA Ankara, 8 Kasım’da yayımlanan İlerleme Raporu’nun ardından AB’ye göndereceği itiraz belgesini hazırladı. İlgili devlet kurumlarının AB Genel Sekreterliği’ne (ABGS) sunacağı raporda yer alan haklı ve haksız eleştirileri bildirmesiyle hazırlanan belgede, özellikle “anadilde eğitim, kültürel haklar, işkence ve Şemdinli olayları” konularında eleştirilerde bulunuldu. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgilere göre, Ankara, İlerleme Raporu’nun 8 Kasım’da açıklanmasının ardından belgeyi tüm ilgili kuruluşlara göndererek, haklı ve haksız eleştirilerin rapor ile ABGS’ye bildirilmesini istedi. Bu kapsamda ABGS de İlerleme Raporu’ndaki hataları belirten metni tamamladı. 2006 sonlanmadan gönderileceği belirtilen belgedeki unsurlar şöyle: Dini özgürlükler: Raporda “Türkiye’de azınlık haklarının yetersiz olduğuna” vurgu yapılmıştır. Ancak Türkiye, Lozan Barış Antlaşması’yla azınlık oldukları açıkça ifade edilen, “Ermeni, Rum ve Yahudilere’’ başta ibadet olmak üzere tüm haklarını antlaşmanın öngördüğü biçimde tanımaktadır. Eğitim hakkı: Raporda, Vakıflar Yasası’nın eğitim hakkı ile bağdaştırılması dikkat çekmektedir. Eğitim ve vakıflar konularının nasıl düzenleneceğine ilişkin ifadeler Lozan Barış Antlaşması ve Eğitim Birliği Yasası’nda açıkça yer almaktadır. Diyarbakır’daki gözaltılar: Raporda, Diyarbakır’da 700 kişinin gözaltına alındığı vurgulanmakta, ancak neden gözaltına alındıkları belirtilmemektedir. Bu kişiler, hukuk normları kapsamında serbest bırakılmış ya da yargılanmıştır. Kültürel haklar: Raporda “anadilde eğitime” ilişkin kursların kapatıldığı belirtilmiştir. Ancak bu kurslar devlet tarafından kapatılmamıştır. Kurslar talep yetersizliği nedeniyle kendiliğinden kapanmıştır. Televizyonlarda gerçekleştirilen yayınlar ise sürmektedir. İşkence: Raporda Türkiye’de işkence görenlerin sayısının azaldığı, ancak karakol dışı yerlerde uygulanan işkencenin arttığına dikkat çekilmektedir. Bunun sadece Türkiye’de değil hiçbir ülkede saptanabilmesi söz konusu değildir. Parlamento barajı: Avrupa’nın çeşitli ülkelerinin parlamentolarında baraj uygulaması bulunmakta. Türkiye’de seçim barajı yüzde 10’dur. Şemdinli olayları: Şemdinli’de yaşanan olaylar bağımsız Türk yargısı tarafından araştırılmış ve gerekenler hakkında yasal işlem başlatılmış, bunların bir kısmı tutuklanmış, olayla ilgili TBMM’de de bir araştırma komisyonu kurulmuştur. Komisyonun Türkiye’deki gelişmeler ve mevcut durumu aktaracağı bir raporda bu olaya bu kadar ayrıntılı yer vermesi anlaşılamamıştır. TCK 301. madde: TCY’nin 301. maddesindeki sorun uygulamadan kaynaklanmaktadır. Bu sorun seminerler ile giderilmeye çalışılmaktadır. ramanımız olacak. Beş çocuğum var ve onlara Amerikalılara direnmeyi öğreteceğim” dedi. Saddam’ın 2003’te ABD askerleri tarafından öldürülen oğulları Uday ile Kusay’ın da yine Avca köyünde gömüldükleri biliniyor. Oğulları, köy mezarlığında bulunan Saddam Hüseyin’in mezarının buradan 3 kilometre uzakta olduğu kaydedildi. Saddam Hüseyin’in Lübnanlı avukatı Buşra el Halil, Saddam’ın cenazesinin, bir Amerikan uçağıyla Tikrit’e götürüldüğünü ve Elbu Nasır aşiretinin liderine teslim edildiğini söylemişti. Selahaddin vilayeti vali yardımcısı Abdullah Hüseyin Cabara da, Irak Başba eçen yılın son yazısında, ülkemizde “toplumsal ortak hedef gibi vizyonlar yok, ama en temel konularda bile derin bölünmüşlük var”, demiştik. Yeni yılın bu ilk yazısında da bu derin bölünmüşlüğün, bana göre en temel nedeni üzerinde duracağım: Ülkemizin bir gelecek heyecanı yok, bizi gelecekte birleştirecek ulusal ortak heyecanlar, ülküler bulunmuyor... Derin bölünmüşlüğün kaynağını burada aradım ve arıyorum. Bir “tez” denebilirse eğer: Geleceği planlamayan, gelecekle uğraşmayan, gelecekle ilgili büyük projeleri, ütopyaları olmayan ülke, geçmişle uğraşacak ve kendini tüketebilmek, küçültmek için orada onlarca konu bulacaktır. Ülkenin yakın tarihinde bazen, birleştirici olması gereken referans noktalarını bile yok etmeye yönelik bir “psikolojik saldırıatmosfer” oluşuyorsa, pek çok olağanüstü yeni siyasaltoplumsal olayların gerçekleşmesi de, eşyanın tabiatına uygun olur. Herhalde bu durumlarda siyaset psikolojisi açısından, ancak antinormalleşme sürecinden söz edilebilir. ??? Türkiye, geleceğe değil düne bakıyor ve kelimenin tam anlamıyla ancak bugünle uğraşabiliyor. Gelecekle ilgili “dava”larımızın hepsi G CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Gelecek Olmazsa... dönüştürecek bir gelecek projesi inşa etmeye soyunmadıkça, zayıflıklar sadece ivme kazanacak, korkular giderek güçlenecek... Sonuç, korkuların gerçekleşmesi bile olabilir! Güçlülüğün adı ise “askeri” olamaz! Şüphesiz, askeri güçlülük, dünyanın bu coğrafyasında zorunlu. Ama esas güçlülük, ülkenin diğer bütün alanlardaki zenginlikleri, evrensel olarak kabul edilmiş yaratıcılığının ürünleri, değerleridir. Bu tür bir güçlülük, askeri bakımdan da güçlü olmanın esas adıdır. Yoksa, askeri gücü arkadan besleyemezsiniz. ??? Liberal muhafazakâr, AKP destekçisi ve piyasa ekonomisinin gücünü yücelten yazar Taha Akyol yazısında, 1960’lı yıllarda Türkiye’ye egemen olan “2000’li yıllara ülkeyi hazırlama” ve “planlı ekonomikalkınma” hamlelerine değiniyordu. Akyol, Türkiye’nin terkettiği, Türk siyaset kültürünün yok ettiği doğru bir fikri anımsatıyor. Büyük hedefler, günlük hareket eden korkularımızla ilgili. Örneğin Kıbrıs’i kaybetme! Örneğin ülkenin birkaç parçaya bölünmesi için düğmeye basıldığı düşüncesi veya korkusu! Ülkemiz daha çok bir “varoluş refleksi” inşasında. Bu duygunun giderek egemen olduğu bir ülkenin, geleceği inşası mümkün olabilir mi? Oysa bütün bu varoluş reflekslerinin nedeni de, ülkemizdeki en başta ekonomik olmak üzere, kültürel, siyaset kültürü, demokrasi gibi temel konulardaki zayıflığı. Bu zayıflık ve güçsüzlük, doğal olarak, dıştan baskıları arttırıyor ve içte de varoluş refleksini güçlendirerek büyütüyor. Türkiye’ye salt, bazı kesimlerimize egemen olan varoluş refleksi düşüncesi açısından bakacak bir uzaylı, “ülkenin yokoluşun eşiğinde” olduğunu sanır! Oysa, Türkiye zayıflıklarını güçlülüğe serbest piyasanın ve liberal ekonominin gerçekleştireceği projeler hiçbir zaman olamaz. Ancak planlı bir ekonomi, gelecek projeleri gerçekleştirebilir. Planlı ekonomi, bazılarımızın sandığı gibi, mutlaka devletçi ekonomi demek değildir. Piyasayı, ekonomik güçleri, çeşitli araçlarla belirli hedeflere yönlendirecek, bir siyasal kapasitenin adıdır, daha çok bugün. ??? Türkiye gelecek üzerine bir uzlaşma kültürü geliştirebilmeli. Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçimi önemli bir adım olabilir. Ancak bugün “uzlaşma kültürü”nün adı, milletin ve her kesimin AKP ile uzlaşması değil ve olamaz da!.. Tersine, egemen konumda olan AKP’nin, kendi dışındakilerle, milletin ve ülkenin geri kalanlarıyla, büyük çoğunluğuyla uzlaşması, demektir. AKP, gelecek için millete bu noktada bir umut mu verecektir, ve gelecek için de kapı mı aralayacaktır? Yoksa, çatışma kültürünü mü derinleştirecektir ve geçmiş düşünceler üzerine kesin bir hesaplaşmayı mı kışkırtacaktır? Yol ayrımı budur! Bu konu, bir başka açıdan Perşembe’ye! obursali?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle