19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 OCAK 2007 CUMA bilim/vaziyet 2006’nın önemli bilim olayları Reyhan OKSAY Yağmur Ekim C Parayla üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir” diyor. Bu hüküm, 550 sandalyeli Meclis’in Cumhurbaşkanı seçmek için en az 367 milletvekili ile toplanması gerektiğini bildiriyor. AKP’nin 354 milletvekili, muhalefetin oturuma katılmaması halinde Meclis’i Cumhurbaşkanı seçmek üzere toplamasına yetmiyor. İslamcı iktidarın, en az 13 milletvekili daha satın alması gerekiyor. Kanadoğlu, Meclis’in üçte iki yerine üçte bir katılımla toplanıp Cumhurbaşkanı seçmesi halinde, seçimin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğini de söylüyor. İşte bu noktada gözler; 1989’da üçte iki çoğunluk olmadan toplanan Meclis’in Turgut Özal’ı Cumhurbaşkanı seçmesine çevriliyor. Kanadoğlu, Dağ başını müteahhit almış, paracıklar durmaz akar... tutuşma sırasında kendi aralarında konuşuyorlar; ülkenin geleceğinden duydukları kaygıları dile getiriyorlar; çözüm önerilerini sıralıyorlar. Saat 13.00’te dağılırken “Nerede olursan ol saat 12.30’la 13.00 arasında bir el tut; senin bulunduğun yer de eylem alanı olsun” diyorlar. Bu eylem Mersin’in yerel medya gündemine oturmuş durumda. Her gün televizyon kanallarında, radyolarda, gazetelerde haber oluyorlar. Televizyon kanallarına çağrılıyorlar; düşüncelerini ekrandan daha geniş kitlelere yayma fırsatı buluyorlar. Ama iktidarın dümen suyundaki ulusal medya bu eylemi görmedi, görmek istemiyor. Edebiyatçılar Derneği ise eyleme şu metinle katkı veriyor: “Önce ezanı Arapçaya çevirdiler. Dinlediniz. Sonra ‘Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz’ dendi. Demokrasi sandınız. Bir çığ gibi Kuran kursları, imam hatip okulları açıldı, din dersleri anayasal zorunluluk oldu. Kabullendiniz. Tesettür arttı, cami sayısı okulları geçti. İnanç özgürlüğü sandınız. Daha sonra bilim insanı ve yazarları vurdular; şairleri ve dansçıları yaktılar. Kimin yaptığını düşünüp durdunuz. En sonunda kapınızı çalacaklar. Size kendinizden başka yardım edecek kimse kalmayacak!” O halde sen de bir el tut! 17 İstiklal Marşı’na kardeş geliyor: İstikrar Marşı! Doku mühendisliğinin zaferi: Laboratuvarda geliştirilen mesane Nisan tarihli İngiliz tıp 15 dergisi Lancet’te yer alan bir makale, hastalık nedeniyle işlev göremez hale gelen bir organın, laboratuar ortamında geliştirilen yeni organ ile değiştirilebilmesinin artık mümkün olabileceğini gösteriyordu. Kuzey Carolina, WinstonSalem’deki Wake Forest Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Anthony Atala, hastadan alınan hücrelerle laboratuvarda yapay mesane geliştirilebileceğini ve hastanın vücuduna implant edilebileceğini ortaya koydu. Son 6 yıldır 7 çocuğa takılan yapay mesanelerin bugüne dek başarılı bir şekilde çalıştığı bildirildi. Atala’nın yöntemine kuşkuyla yaklaşanlar bu işlemin az sayıda deneye dayandırıldığını, yöntemin yaygın bir şekilde kullanılabilmesi için ayrıntılı ve ileri çalışmalara gereksinim duyulduğuna dikkat çekiyorlar. Atala, mesane üretimi üzerindeki deneylerini geliştirirken, yeni organların karaciğer, sinirler, kalp kapakçıkları ve pankreas geliştirilip geliştirilmeyeceğini araştırıyor. NURSAL Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun, Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin gündeme getirdiği anayasal kural, tartışmaya gerek kalmayacak şekilde açıklık kazandı: Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üçte iki çoğunlukla toplanması sonucu seçilir! Anayasanın 96. maddesi “Anayasada, başkaca bir hüküm yoksa, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir” diyor. Başka bir hüküm olmaması halinde; 550 sandalyeli Meclis’te, 184 üye ile toplantı açılır ve 139 milletvekilinin oyu ile karar alınır. Fakat anayasada başka bir hüküm var! Anayasanın 102. maddesi “Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının O Özal’ın seçildiği dönemde Meclis İçtüzüğü’nde Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin bir hüküm bulunmadığını, içtüzük değişikliğinin 1996’da yapıldığını hatırlatıyor ve içtüzüğün 121. maddesinin cumhurbaşkanı seçiminin anayasanın 102. maddesine göre yapılmasını hükme bağladığını söylüyor. Yani, oturumun üçte iki çoğunlukla açılması kuralı. Sonuç: İslamcı iktidar, 13 milletvekili daha satın alamaz ve buna rağmen bildiğini okuyup üçte bir çoğunlukla topladığı Meclis’te kendine bir cumhurbaşkanı seçerse bu seçim hem anayasaya hem de içtüzüğe aykırı bir seçim olacaktır. Anayasa Mahkemesi de İslamcılar tarafından cumhurbaşkanı yapılmak istenen kişiyi oturmaya yeltendiği koltuktan indirecektir. AKP için çözüm; pazarlama yeteneklerini kullanıp 13 milletvekili daha satın almaktır. Hiç yoktan var edilen dokular umuşak dokunun mekanik özelliklerini yapay bir malzemeye kazandırmayı amaçlayan Pittsburgh Üniversitesi biyoloji mühendisleri William R. Wagner ve Michael S.Sacks, oldukça ucuz bir polimer geliştirdiler. Bu malzeme biyolojik olarak ayrışabilen bir iskele üzerinde oluştu. Bu silindirik iskelenin gücü bir akciğer supabına benziyordu, çünkü iskele stresin geldiği yöne bağlı olarak farklı tepki gösteriyordu. Bilim adamları bu biyomalzemeyi düz kas hücreleri ile kaynaştırmayı başardı. Sonuçta biyomalzemenin bir parçası, damar dokusu gibi çalışmaya başladı . Bu şekilde kalp krizi geçiren sıçanların kalplerindeki iyileşme süreci hızlandı ve yara dokusu oluşumu azaldı. Y tesi’nden nörolog Nicholas Schiff 8 ay sonra Wallis’in beynini inceleyince çok şaşırdı. Temmuz ayında Schiff ve meslektaşları Wallis’in beyninin atrofiye olduğunu ancak çalışmaya devam ettiğini bildirdiler. Difüzyon Tensor Görüntüleme adı verilen bir teknik ile elde edilen görüntülerde yeni aksonların oluştuğu görüldü. Schiff’in Wallis’in beyni üzerinde sürdürdüğü incelemeler, beynin kendini iyileştirme yeteneği konusundaki bilgilerimizi temelinden değiştirebilecek. Benzer vakalar üzerinde çalışmalar yapan Belçika’daki Liege Üniversitesi’nden nörolog Steven Laureys, "Yıllar sonra komadan çıkmanın nedenleri konusunda çok az şey biliyoruz. Bu nedenle Wallis’in beyinsel gelişimi bizim için çok önemli" diyor. 2006’nın Temmuz ayında Fransız cerrahlar ünlü tıp dergisi Lancet’de, operasyonun "Hastanın hoşnutluğu, duyarlılığı ve dış görüntüsü açısından çok başarılı" olduğunu belirtti. Lancet’daki yazıdan sonra tıp dünyası nakil ile ilgili etik soruları tartıştı. Bu da insanın kimliği ile yüzü arasındaki ilişkinin sorgulanması anlamına geliyordu. Dinoire’ın yaşamı boyunca bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanmak zorunda kalması da başka bir önemli sorundu. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Kolesterol SSK’nin son marifeti, ilaç tedavisi ile kolesterolünü kontrol altında tutan hastalara, kolesterolü düşünce yeni ilaç verilmiyor; “hastanelik olunca gel hapı ancak o zaman yutarsın” deniyor! Bir el tut ERSİN’DE bir grup kadının başlattığı “Atatürk’ün Işığı Çankaya’yı Aydınlatacak” eylemi, birkaç hafta içinde kadınerkek herkesi sararak yerel gündem oluşturdu. Aklınızda olsun, siz de bulunduğunuz yerde bu eylemi başlatabilir, “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemi gibi Türkiye’nin gündemine taşıyabilir; tüm ülkeye yayabilirsiniz. Mersin’deki eylem şöyle: Yurttaşlar, pazar hariç haftanın altı günü saat 12.30’da önceden saptanan bir yerde toplanıyor. Mersin’deki toplanma yeri Büyükşehir Belediyesi’nin önü. Ellerinde dosya kâğıdına yazılmış yazılar var. Birkaç örnek: Çankaya Aydınlık Kalacak. Aydınlık Çankaya Aydınlık Türkiye. Atatürk’ün Işığı Çankaya’yı Aydınlatacak. Kadın Erkek El Ele, Çankaya’da Çözüme. CHP Yüzünü Halkına Dön. 15 dakika boyunca hiç konuşmadan, ellerindeki yazıları önlerinden geçen halka göstererek öyle duruyorlar. 15 dakikanın sonunda, el ele tutuşuyorlar. El ele tutuşma eylemi de 15 dakika sürüyor. İşte bu sırada yoldan geçen insanlar da ellerini uzatıyor ve el ele tutuşan insanların halkası giderek büyümeye başlıyor. El ele Yemeği kesmeden kilo verme umudu: Obezite aşısı ğustos ayında Scripps Araştırma Enstitüsü’nden bağışıklık uzmanı Kim Janda şişmanlığa karşı aşı haberiyle manşetlere çıktı. Aşı ghrelin hormonunu hedef alan bir bağışıklık tepkisini tetikliyor. Bağırsaklarda üretilip, beyne gönderilen ghrelin, açlıkla birlikte yükselişe geçer ve vücut yağlarının depolanmasını uyarır. Fareler üzerinde yapılan çalışmada aşılanan hayvanların, kontrol grubundakilerle aynı miktarda yemek yediği, ancak daha az kilo aldığı görüldü. Ayrıca vücut yağları yüzde 20 oranında daha azdı. "Hayvanların aşıdan sonra daha az yemek yiyeceklerini sanmıştım" diye konuşan Janda, "Ancak sonucun metabolizmadan kaynaklandığını düşünüyorum" diyor. Ne var ki bilim adamları hayvanları son aşı yapıldıktan sonra yalnızca bir hafta izlediler. Aşının uzun vadedeki etkileri konusunda çok az şey biliniyor. Bu arada Alberta Üniversitesi’nden sinir bilimci William Colmers, "Bir insanın vücudundaki bir başka moleküle karşı aşılanması beni kaygılandırıyor. Ben ne kadar şişman olursal olayım, bu aşıyı olmazdım" diyor. M Seçmece Erdal Yücel: “RTE, BM’yi Annan Planı olunca tanıyor, Yasin el Kadı’yı terörist gösterince tanımıyor. Seçme hakkını kullanıyor!” Kötü genleri susturan ilaçlar tkili bir gen susturma yönteminin –RNA müdahalesi veya kısaca RNAi geliştirilmesinden 10 yıl sonra 2006 Nobel Tıp ödülüne layık görüldü. Ödülü kazanan bilim adamları, klinik deneyler için yepyeni ilaçların da gelişimine zemin hazırladılar. Bu ilaçlardan ikisi RNAi’den yararlanarak maküler dejenerasyon denilen hastalıktan –yaşlılarda körlüğe yol açan hastalık sorumlu genleri kapatmayı başardı. Üçüncü bir ilaç da zatürreeye yol açan virüsün yol açtığı hastalığı durdurdu. Diğer potansiyel RNAi terapileri , HIV, hepatit B ve C, yüksek kan kolesterolü, kanser ve A E İtibar Ahmet Önen: “RTE, Yasin el Kadı için ‘Tanımadığınız birine terörist diyemezsiniz’ demiş. Doğru. Aynen kendisinin tanımadığı bir teröriste itibar etmesi gibi!” Alzheimer tedavisinde umut verici gelişmeler ünya nüfusu içindeki yaşlı sayısı arttıkça, ileri yaşlardaki insanları hedef alan Alzheimer hastalığının tedavisi giderek aciliyet kazanıyor. 2006 yılında bu konuda umut verici gelişmeler yaşandı. St.Louis’teki Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden John R Cirrito ve David M.Holzman amiloidbeta (resimdeki) denilen yıkıcı proteinin peşine düştüler ve bu proteinlerin sinaps denilen nöron kavşaklarında oluştuğunu keşfettiler. Daha sonra sinaptik faaliyetlerdeki artış ile amiloidbeta oluşumu arasında bir ilişki olduğunu ortaya çıkarttılar. Hastalığın yıkıcı etkileriyle baş etmenin bir yolunun da hastalığın erken teşhisinde yattığına inanan Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Randall J. Bateman, beyindeki amiloidbeta üretimini ve atımını ölçen bir test geliştirdi. Bu tekniğin ilerde hastalığın erken teşhisini mümkün hale getireceği ve hastalığa yakalanmış kişilerde ilacın etkilerini ölçeceği düşünülüyor. Bu konuda bir diğer gelişmenin mimarı da Louisiana State Universitesi’nden Robert P. Hammer. Bilim adamı, Alzheimer hastalarında kütlesel beyin hücresi ölümünü tetikleyen plakaların oluşumunu engelleyen sentetik bir protein parçacığı geliştirdi. Bu plakalar amiloidbetapeptidlerinin anormal bir şekilde birbirine yapışması sonucu ortaya çıkan fiber kümeleridir. Proteinlere bağlanan amino asitlerin yapışmayan sentetik bir versiyonunu geliştiren Hammer, böylece amiloidbetaların yapı taşlarını yapay olarak üretti. Normal amiloidbeta ile dolu bir test tüpünün içine sentetik versiyonu ilave eden Hammer, proteinlerin fiber oluşturma özelliklerini yitirdiğini gördü. Eğer bu malzeme insanlarda da benzer etkiyi gösterirse, milyonlarca insan bu plakaların yol açtığı ölümcül sonuçlardan kurtulmuş olacak. D Mütekabil Akif Kökçe: “Yabancı politikacılar bizimkilere bol bol övgü, bizimkiler de karşılığında onlara bol bol ödün veriyor!” Dünya eriyor ve buzullar yer değiştiriyor ’da küresel ısınma o denli 2006 etkili oldu ki, bu gelişmeleri izlemeye çalışan bilim adamları "ipin ucunu kaçırdılar". Grönland’da yapılan kapsamlı bir çalışma, 100 milyar metrik ton buzulun 20032005 yılları arasında eridiğini ortaya çıkarttı. Bu erime hızı 5 yıl öncekinden 3 misli fazlaydı. Farklı bir çalışma da küresel deniz seviyesi yükselmesinin 20.Yüzyıl’da hız kazandığını gösteriyor. Eğer bu hız tahminler çerçevesinde yol alırsa, 2100 yılında denizler, kıyılarda 1990 yılına oranla 30 cm daha fazla yükselecek. "Bu gidişat bizi bir hayli kaygılandırıyor" diye konuşan Princeton Üniversitesi’nden jeobilimci Michael Oppenheimer, "Bunun nedenlerinden biri kaybolan buzulların yerine yenilerini koyamamamız. Sistemde halihazırda biriken ısınma Dünya’nın sıcaklığını, deniz seviyesinin 46 metre daha yükseklerde olduğu dönemlere yaklaştırıyor. Emisyonları kesme konusunda gerekli önlemleri almazsak, bu sonucu engelleme şansımız kalmayabilir. Deniz suyunun hızla yükseleceği noktaya gelmek üzereyiz. Bu gelişmeler bugün kıyılardaki bilinen uygarlıkları tarihten silebilir" diyor. Bütün bu gelişmelerin insan elinden çıktığı konusunda herkes hemfikir. Bush Yönetimi’nin tayin ettiği Federal İklim Değişikliği Bilim Programı Mayıs ayındaki toplantılarında, dünyanın alt atmosfer bölgesindeki ısınmanın, insan etkisiyle ısınma olgusunun doğrudan kanıtı olduğuna karar verdi. Şubat ayındaki bir başka çalışmada karbondioksit ve metan gibi ısıyı hapseden gazların, 55 milyon yıl öncesine göre 30 misli hızlı yayıldığını ortaya çıkarttı. 55 milyon yıl önce iklim değişiklikleri aşırı bir ısınma döneminin başlamasına yol açmıştı. NASA’nın Goddart Uzay Çalışmaları Enstitüsü’nden fizikçi James Hansen, "Son 30 yıllık ısınma, kesin olarak insan faaliyetlerinin yol açtığı sera gazlarının neticesidir" diyor. Kural Ahmet Önen: Türkiye’de “Anayasanın 102. maddesine uygun olmayan tek seçim, Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı olduğu seçimdir. Malum olduğu üzere zaten o da görev süresi dolmadan Çankaya’dan indirildi!” Yaşar Şengel: “Mevlana Yılı’na girdiğimize göre; malum şahsiyetler ‘cümbüşlenmek’ yani içmek, ‘dem görmek’ yani içki içmek gibi özelliklerinden de söz ederler mi acaba!” Dem Kimya talebeleri fabrikada Memleketimizde fabrikaların açılması yalnız iktisadi istiklâl noktai nazarından (bakış açısından) değil, bir de fen şubeleri talebelerimizin derslerini ameliyatla (pratikle) tamamlamak noktasından da şükranla kaydedilecek bir hadisedir. Haber aldığımıza göre, bu hususta ilk teşebbüsü Darülfünun Kimya Enstitüsü sanayi kimyası talebe ve mezunları icra etmiştir. Bu gençler derslerinin tatbikatını doğrudan doğruya fabrikada görmek arzusuyla İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları Şirketi umumi müdürü Edirne Mebusu Rıfkı Bey'e mühendisler müracaat eylemişlerdir. tarafından her kısım Rıfkı Bey bu talebi kabul hakkında izahat etmiş, gençler de başlarında verilmiştir. Bu müderrisleri (profesörleri) tetkik Cevad Mazhar ve Nazmi seyahatlerinden Asaf beyler olduğu halde büyük bir istifade Alpullu’ya gitmişlerdir. elde ederek Talebeler orada fabrika döndüklerine kani müdürü Herr Gutherç ve bulunan gençler Cevad Mazhar Bey. kendilerine kolaylık muavini mühendis kimyager Kâzım Bey gösteren zevata tarafından karşılanmış ve gece minnettar olduklarını gazetemize fabrikada misafir edilmişlerdir. bildirmişlerdir. Geceleyin ta geç vakte kadar tetkikat icra olunmuş ve 7 Aralık 1926 Salı Huntington hastalığını hedef alıyor. Stanford Üniversitesi’nden Mark Kay, sıçanlar üzerinde sürdürdüğü araştırmasında bu ilaçların dozunun önemine dikkat çekti. Bu yeni ilaçlarda en önemli sorun, etkili olacak kadar yüksek, fakat zarar vermeyecek kadar düşük doz aralığını bulmak. İlk yüz nakli Kasım 2005 tarihinde Lyon’daki Herriot Hastanesi’nden JeanMichel Dubernard’ın liderliğinde bir grup Fransız cerrahı büyük bir başarı ile kısmi yüz nakli ameliyatı gerçekleştirdiler. Hasta, 38 yaşındaki Isabella Dinoire adında bir Fransız kadındı. Ameliyattan 6 ay önce köpeği tarafından yüzünün bir kısmı onarılmayacak derecede parçalanan hastaya, 46 yaşında beyin ölümü gerçekleşen başka bir kadının burnu, çenesi, yanakları ve dudakları nakledildi. 20 yıl sonra komadan çıkan hasta rafik kazası sonrasında beyni ciddi hasar gören Terry Wallis, 19 yıl komada kaldıktan sonra 2003 yılında birdenbire gözlerini açtı ve annesine seslendi. Birkaç gün sonra konuşmaya başladı ve her geçen gün iyileşme yolunda belirgin gelişmeler gösterdi. New York Kenti’ndeki Weill Tıp Fakül 27 Mesele halledildi Türk sahnesinin eşsiz iki rüknü (temel direği) Raşid Rıza ve Şadi beyler arasında birkaç küçük yanlış anlamanın bir araya gelmesinden çıkan ihtilaf Milli Sahne’nin temsillerine devam edememesi gibi bir netice vermiş, tiyatro sanatı muhibbleri (dostları) arasında derin bir tesir yaratmıştı. Milli Sahne 1015 günden beri temsillerine devam edemiyordu. Herkes bunun sebebini soruyor ve Raşid Rıza Bey ile Şadi bey arasında ihtilaf çıktığını öğ T reniyordu. İki taraf hakemlerinin devamlı mesaisi bu ihtilafı bir türlü halledemiyordu. Nihayet son günlerde şehrimize gelen Türk Tiyatro Himaye Cemiyeti idare heyeti azasından İzmir Mebusu Osmanzade Hamdi Bey’in iki sanatkâr arasındaki ihtilafa vaziyet ettiğini öğrendik. Dün gazetelerde Milli Sahne’nin temsillerine devama başladığını gördüğümüz zaman Hamdi Bey’in tavassutunun (aracılığının) kıymetli neticesini anladık. İstanbul halkına tiyatro ve sanat zevkini tattıran iki kıymetli sanatkârı tekrar el ele vermiş görmekle çok memnunuz. 6 Aralık 1926 Pazartesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle