Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 SANTRAL İÇİN ABD, RUSYA VE FRANSA ARASINDA SEÇİM YAPILMASI BEKLENİYOR C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 24 MART 2006 CUMA Ankara’dan nükleer girişim A MAHMUT GÜRER ABD Başarısız mı?.. dı. Batı’nın Sovyetler Birliği’nin dağılışı ile birlikte hız verdiği plan, büyük bir başarıyla gerçekleşmekte, adım adım ilerlemektedir. ABD’nin ya da Batı’nın bir beceriksizliği söz konusu değildir. Eski sosyalist ülkelerde Batılı yönetimler oluşturma, kaynaklara doğrudan ulaşma çabası sürüyor. Doğu Avrupa’da Sorosvari yöntemlere, Orta Avrupa’da ve Ortadoğu’da kanlı yöntemlere rağbet büyüktür. Almanya’nın Hırvatistan’ı ayırmasıyla başlayan Yugoslavya operasyonu hemen hemen tamamlanmak üzeredir. Yugoslavya’nın son Devlet Başkanı Miloşeviç, ‘‘savaş suçlularını’’ yargılayan mahkemenin zindanında ölü bulunmuş; Kosova’ya, ‘‘Dünya Bankası kredisi almak istiyorsan, ‘bağımsızlığını’ ilan etmeli, şu son kırıntıdan kopmalısın’’ denilmiştir. Irak’ta ise söylendiği gibi bir başarısızlık değil, tam bir başarı söz konusudur. Ülke parçalanmanın eşiğindedir. Artık ‘‘Üç Irak’’ planı resmi ağızlardan dillendirilmeye başlanmıştır: Kürdistan, Şiilerin ve Sünnilerin din esaslarına göre yönetilecek İslam cumhuriyetleri neredeyse hazırdır. İran da bir şekilde, ki şekillerin zenginliğinden yukarıda söz ettik, hizaya getirilebilirse bölge ‘‘düzene’’ girecektir. Bölge ülkeleri parçalanır ve çoğalırken İsrail bölgenin sınırlarını genişleten tek devleti, bölgenin atom silahlarına sahip tek ülkesi olarak jandarmalık görevini rahatlıkla yerine getirebilecektir. Peki Türkiye? Bu soru yanıtlanması çok, ama çok zor bir sorudur. Gayretler iki koldan devam etmektedir... guray.oz?cumhuriyet.com.tr ‘ÇERNOBİL’İN ETKİLERİ HÂLÂ SÜRÜYOR’ NKARA Ankara kurmayı planladığı nükleer enerji santralları konusunda Ukrayna’yı devre dışı bırakırken Fransa, ABD ve Rusya ile görüşüyor. Santrallar konusundaki teknik destek ise herhangi bir ülke değil, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’ndan (UAEK) alınacak. Kurulacak santralın 5 ünitesi bulunacağı belirtilirken 2012 yılında tamamlanması hedefleniyor. UKRAYNA’NIN TEKLİFLERİ DİKKATE ALINMADI LONDRA (AA) İngiltere Sağlık Bakanlığı, 20 yıl önce meydana gelen Çernobil faciasının olumsuz etkilerinin İngiltere’de sürdüğünü açıkladı. Haberi ‘‘Zehirli Miras’’ başlığıyla yayımlayan The Independent gazetesi, Sağlık Bakanlığı’nın, gerçeği Avam Kamarası’nda yöneltilen bir soruyu cevaplarken açıklamak zorunda kaldığını yazdı. Bakanlıktan yapılan açıklamada, Ukrayna’nın Çernobil kasabasındaki nükleer tesiste patlama ile atmosfere yayılan radyoaktif zerreciklerin Galler’deki Cumbria bölgesinde bulunan 375 çiftlikteki 200 bin koyunu etkilediği bildirildi. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgilere göre, Ankara nükleer enerji konusundaki çalışmalarını hızlandırdı. Konuya ilişkin Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütülen ikili müzakereler de bitme noktasına geldi. Bu kapsamda, Fransa, Ukrayna, ABD ve Rusya ile görüşülürken eski teknolojiyi kullanan Ukrayna’nın teklifleri dikkate alınmadı. Fransa, ABD ve Rusya ile yapılan görüşmelerde ise teknolojinin yeni nesil olmasına dikkat ediliyor. Bu 3 ülke arasından ABD ve Rusya’nın kullandığı nükleer tesislerin daha yeni nesil olduğu dile getiriliyor. Diplomatik kaynaklar ise Rusya ile ABD arasında yapılacak tercihin siyasi olacağını belirtiyorlar. Türkiye’nin nükleer tesislerin yapım ve işletim sürecinde UAEK ile sadece denetim değil teknik seviyede de işbirliği yapacağı öğrenildi. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, UAEK Direktörü Muhammed el Baradey ile Viyana’da yaptığı görüşmede konuya ilişkin olarak karşılıklı anlaşıldığı, Baradey’in Türkiye’ye davet edilmesinin de bu yönde olduğu belirtiliyor. Konuya ilişkin bilgi veren bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi de Türkiye’nin kendisiyle görüşmek isteyen bütün ülkelere görüşme şansı tanıdığını söyledi. Bu kapsamda, Ankara’nın dikkat ettiği en önemli noktanın, ‘‘yeni nesil nükleer enerji tesisi’’ olduğuna dikkat çeken yetkili, Ukrayna’da Sovyetler Birliği döneminden kalma tesislerin kullanıldığını vurguladı. Yetkili, ‘‘Ukrayna’dan alınacak destek büyük ihtimalle teknik yardımın ötesine geçmez, çünkü tesisleri çok eski. Çerno bil’de ne olduğunu hepimiz biliyoruz’’ değerlendirmesini yaptı. Fransa’nın da nükleer enerji konusunda uzman bir ülke olduğuna dikkat çeken yetkili, buna karşın ABD ve Rusya’nın daha ileri bir teknoloji kullandığına işaret etti. Tesisin 2012 yılında tamamlanacağına ve önümüzdeki 6 yıllık süreçte en son nesil nükleer enerjinin bile birkaç kuşak geriye düşebileceğine dikkat çeken Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, ‘‘Bu nedenle en yeni nesil nükleer enerji tesisinin kurulması gerekiyor’’ değerlendirmesini yaptı. RÜZGÂR SANTRALLARI K Ankara’nın ‘‘rüzgâr enerjisi’’ konusunda da teknolojisi en üst seviyede olan Danimarka ile görüşmeler yaptığı öğrenildi. Bu tesislerin barajlardan sağlanan enerji ile eşgüdümlü kullanılacağı belirtiliyor. Ancak rüzgâr santrallarının, Türkiye’nin enerji ihtiyacının küçük bir bölümünü karşılayabileceği belirtildi. RUSYA’DAN TÜRKİYE’YE DESTEK Türkiye ile Rusya işbirliği BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA ABD’nin Karadeniz’e çıkma çabalarının sürdüğü bir dönemde, Türkiye ile Rusya Karadeniz’deki güvenlik konularındaki işbirliğini daha ileri götürmek için önemli bir adım attı. Rusya, Türkiye’nin Karadeniz’de bir yıldan fazla bir süredir yürüttüğü ulusal ‘‘Karadeniz Uyum Harekâtı’’nda yer alacak. Cumhuriyet’e ulaşan bilgilere göre, 2005 yılının sonunda iki ülkenin deniz kuvvetleri komutanlıkları arasında, Türkiye’nin şimdiye kadar yalnız yürüttüğü ve ulusal nitelik taşıyan ‘‘Karadeniz Uyum Harekâtı’’na, Rusya’nın da katılmasını öngören bir protokol imzalandı. Protokolde, Rus donanmasının Karadeniz Uyum Harekâtı’nda nasıl görev yapacağı konusunun ayrıntıları belirlendi. Protokolün bir ya da iki ay içinde uygulamaya gireceği öğrenildi. Karadeniz Uyum Harekâtı’nda Türk gemilerinin yanı sıra Rus gemileri de görev yapmaya başlacak. Uyum Harekâtı’nda Rus gemilerinin ‘Karadeniz Uyum Harekâtı’na Rusya da katılıyor. Gelişmenin önemli olduğunu vurgulayan kaynaklar, bu durumu ABD’nin Karadeniz’e çıkma çabalarına karşı atılmış önemli bir adım olarak nitelediler. yanı sıra Ukrayna donanmasına bağlı gemilerin de görev yapması yönünde görüşmeler sürüyor. Ukrayna ile yapılan görüşmelerin ne zaman sonuçlanacağı netleşmezken Rus gemilerinin göreve başlamasının, Ukrayna ile yürütülen görüşmelere bağlı olmadığı da belirtildi. Konuya ilişkin bilgi veren kaynaklar, Rusya’nın uyum harekâtı içinde yer almasının önemli bir gelişme olduğuna işaret ederek bu durumun ABD’nin Karadeniz’e çıkma çabalarına karşı atılmış önemli bir adım olduğuna vurgu yaptılar. ABD, terörle mücadele için Akdeniz’de NATO çerçevsinde faaliyet gösteren ‘‘Aktif Çaba’’ adlı operasyon yürütüyor ve bu operasyonun Karadeniz’de de uygulanmasını istiyor. Ancak, Türkiye gerek kendi yürüttüğü uyum harekâtı ge rekse Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin deniz güçlerinden oluşan Blackseafor nedeniyle, ‘‘Aktif Çaba’’nın Karadeniz’i de kapsayacak şekilde genişletilmesini istemiyor. Türkiye, halen, Karadeniz’deki her iki operasyondaki bilgileri NATO çerçevesinde ABD ile paylaşıyor. GÜVENLİK HASSASİYETİ Bu işbirliğinin yanı sıra ABD’nin, BOP çerçevesinde Karadeniz’e çıkma çabalarına karşı duran ve Montrö’yü hassasiyetle koruyan Türkiye’ye Rusya’dan tam destek geldi. Rus diplomatlar, Moskova yönetiminin, Türkiye’nin Karadeniz’de izlediği politikaya ‘‘güçlü destek’’ verdiğini belirttiler. Montrö’nün Türkiye’nin güvenlik hassasiyetleri için olduğu kadar Rusya’nın güvenlik hassasiyetleri açısından da büyük önem taşıdığına işaret eden Rus diplomatlar, iki ayrı operasyon sürerken ABD’nin Karadeniz’de gemi bulundurma çabasının farklı noktalara işaret ettiğini belirttiler. anlı savaşın üçüncü yılı doldu. Şimdi gazetelerde, TV kanallarında savaşın bilançosu çıkarılıyor. Kaç asker, kaç direnişçi, kaç sivil öldü, araştırılıyor. Ölen Amerikan askerlerinin sayısı bellidir. Iraklılar konusunda ise bir rakam verilemiyor. Iraklıların ölüleri sayılamayacak kadar çoktur. Havada 200 bin, 300 bin, 500 bin rakamları dolaşıyor. Gerçekte ölen Irak’tır. ABD saldırısının başarısız olduğunu söyleyenler de medyada ağır basıyor. ‘‘Hani Irak’a demokrasi, huzur, gelecekti. Gelmedi. İç savaş geldi. Öyleyse ABD bu işi eline yüzüne bulaştırdı.’’ Böyle diyenler, ABD’nin işgal öncesi söylediklerine inanıyorlardı herhalde. ??? ABD’nin Irak’ı gerçekten demokrasi getirmek için işgal ettiğine inanmak, neresinden baksanız sakattır. ABD Irak’ı, bölgeyle ilgili planlarını gerçekleştirebilmek için işgal etti. Bölgeyle ilgili planların adına, Büyük ya da Genişletilmiş Ortadoğu Planı BOP ya da GOP diyorlar. Açıklanmış olan plan ABD’nin, daha genel söyleyelim Batı’nın, bölgeye, bölgenin enerji kaynaklarına egemen olma planıdır. Uzak hedefi bölgeyi ezeli rakipler Çin ve Rusya ile paylaşmama planıdır. ??? Ne yazık ki, bu planı bir ‘‘demokrasi projesi’’ olarak kabul eden, kendi amaçlarına uygun bulan ve onun hizmetine girenlerin sayısı çoktur. En başta da ülkemiz bu plana koşulmuştur. Türkiye’nin Başbakanı bu planın yürütücüleri arasına Türkiye’nin adını yazdır ‘İNANCI GEREĞİ’ AYAĞA KALKMADI Sakka kafa karıştırıyor HİLAL KÖSE Terör Örgütü El Kaide’nin özel görevli üst düzey yöneticisi ve İstanbul’daki bombalı saldırıların finansörü olduğu gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapsi istenen Suriye uyruklu Louai Sakka, yargılandığı mahkemede BağKur’dan maaş alan bir Türk olduğunu ve ABD askeri öldürdüğünü ileri sürdü. ‘‘Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek’’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması istenen Sakka ile El Kaide üyesi olduğu öne sürülen Homed Obysi’nin yargılanmasına başlandı. Duruşmada, Sakka’nın yargılandığı dosya, İstanbul’daki bombalı saldırılara ilişkin El Kaide davası ile birleştirildi. Kimlik tespiti yapılan Sakka, adının Ekrem Uzel olduğunu söyledi. Mahkeme başkanı, sanığın adının Ekrem Uzel olduğunu söylediğini tutanağa yazdırdı. Türk vatandaşı olduğunu ve nüfus kaydının İskenderun’da olduğunu, Bağcılar’da ikamet ettiğini öne süren Sakka, sinir hastalığı bulunduğu ve özürlü olduğu için BağKur’dan maaş aldığını söyledi. Mahkemeden kimliğinin tespit edilmesi için parmak izi alınmasını isteyen Sakka, inançlarına aykırı olduğu gerekçesiyle oturarak savunma yapacağını kaydetti. Ayağa kalkmamakta ısrar eden Sakka, duruşma salonundan çıkarıldı. Sakka, dışarı çıkarılırken, ‘‘Ben cihat etmişim. Amerikalıları öldürmüşüm. Sizin gibilerin önünde mi ayağa kalkacağım. Ben Allah’ın selamıyım’’ diye bağırdı. İzleyiciler arasında yer alan ve Sakka’ya ‘‘Helal olsun, arkandayım’’ diyen bir kişi gözaltına alındı. Mahkeme heyeti, sanıklardan Evren Hıdıroğlu, Ümit Bayrak, Seçkin Mandacı, Güngör Mandacı ve Tarkan Kalaycı’nın tahliyesine karar vererek duruşmayı erteledi. Deneklerin durumu ciddi LONDRA (AA) İngiltere’de vücuttaki iltihaplar ve kan kanseri tedavisi için geliştirilen bir ilacın denemeleri sırasında zehirlenen 6 denekten 2’sinin durumunun ciddiyetini koruduğu açıklandı. SKY TV bu sabahtan itibaren ilacın denemeleri sırasında laboratuvarda çekilen görüntüleri yayımlamaya başlarken, The Sun da ilacın enjekte edildiği kişilerin ilk tepkilerinin, üstlerin deki gömlekleri yırtmak, yüksek ateş, titreme ve kusma olduğunu duyurdu. Bu arada İngiliz basınına konuşan 28 yaşındaki hastanın nişanlısı BBC yapımcısı Myfanwy Marshall, ‘‘Onu görünce gözlerime inanamadım. Bir fil adama dönüşmüş. Bütün vücudu şişmiş, gövdesinde hiç can kalmamış, elini bile oynatamıyor. Şu anda sadece bir gövde olarak varlığını sürdürüyor. O bedenin içinde can olduğunu söylemek çok zor’’ dedi. İlacın denemelerine katılan ve zehirlenen 6 kişinin tümünün vücutlarındaki bütün organlarında iltihaplanma meydana geldiği, deneklerin arasından yaşamayı başaranların da bütün organlarının normal faaliyetlerine dönmesinin zaman alabileceği belirtildi. SAKA BİR ÇOK SALDIRIDA YER ALDI B ertan Onaran’ın imzalayıp gönderdiği Cumhuriyeti Kurtarmak adlı kitabına göz gezdirirken Prof. Fritz Neumark’tan bir alıntıya rastladım: ‘‘İçtenlikle itiraf etmeliyim ki Avrupalı, Türkleri sevmez, sevmesi de imkânsızdır. Türk ve İslam düşmanlığı yüzyıllardır Hıristiyanların ve kilisenin iliklerine işlemiştir. Türkler pek farkında değildirler ama Avrupalılar şu gerçeği çok iyi bilir: Türkler çıkarılıp atılsa ortada tarih diye bir şey kalmaz.’’ Şanssız Neumark, soğuk savaş sonrasını göremedi, bugünleri yaşamadı. Ratzinger gibi birinin Vatikan’a oturtulacağını hayal bile edemezdi. Bush adını taşıyan bir şahsın Amerika’ya başkan yapılıp ‘‘Müslümanlara ölüm’’ naraları ile İslam ülkelerine bombalar yağdıracağını düşünemezdi. Kitapta Neumark’tan yapılan alıntıya takılmamın nedeni başka. Masamın üzerinde tesadüfen, Fritz Neumark’ın 1979 yılında Tarabya Oteli’nde çekilmiş bir resmi duruyordu. Beraberinde kimler yok ki: İktisat fakültesinin bütün hocaları orada: Sabri Ülgener, Feridun Ergin, Süleyman Barda, Mehmet Oluç, Gülten Kazgan ve bendeniz yan yana dizilmişiz. Doğan Kargül ve BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Fritz Neumark Haklı mı? Aybar, Nejat Eczacıbaşı, askerler, bürokratlar, yazarlar, çizerler... Tabii ki Fritz Neumark da önümdeydi. Onun, TürkiyeAvrupa ilişkileri üzerindeki düşüncelerini kendisinden uzun uzun dinlemiştim. Sanki tarih konuşuyor gibiydi. Sakladığım notlarımda bunları bile buldum, oysa çoktan unutup gitmiştim. YA BUGÜN GÖRDÜKLERİM? Birdenbire bugüne dönüyorum; Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Ali Babacan, Kemal Unakıtan, Cüneyd Zapsu ve ‘‘post modern’’ TürkiyeAvrupa ilişkileri... Ilımlı İslam, Güneydoğu’ya özerklik, soykırım tasarıları, patrikhane devleti, 17 Aralık ve 3 Ekim belgeleri; bunlar, soğuk savaş sonrasının ‘‘ilişkiler demeti’’, yeni sömürgeciliğin küreselleşme paketi... Tevfik Ertüzün ise çömelmişler. Ne takım ama!.. Prof. Fritz Neumark’la 1980’li yılların başlarında, onun seksenli yaşlarında, Bonn’da yeniden beraber oldum. Bir konferansta yan yana oturmuş tebliğlerimizi sunuyorduk, hocalarımın hocasıyla... Aşağı yukarı dedem yaşındaydı. TürkiyeAvrupa ilişkileri üzerine konuşmalar yaptık. Bertan Onaran’ın Fritz Neumark’tan yaptığı alıntıyı okurken 1970’lere, 1980’lere gittim. Odamdaki 22 klasörlük binlerce sayfayı bulan TürkiyeAvrupa arşivim üzerinde çalışıyordum. ‘‘Hayatım Avrupa’’nın birinci kitabının hazırlıkları içine gömülmüştüm. Prof. Ralf Dahrendorf, Emile Noel, Dr. Eberhard Rhein ve niceleri... Tabii bizimkiler de var: İnönü, Feyzioğlu, Ertuğrul Soysal, Bilsay Kuruç, Vehbi Koç, Mehmet Ali H Geriye dönüp Fritz Neumark’ı, Ertuğrul Soysal’ı, Zeytinoğlu’nu, Aybar’ı okuduğumda ve kendi yazdıklarımı yanına koyduğumda bugünün resmi aynaya yansıyor. Zaman tünelinden sızan ışık bile yetiyor aydınlatmaya. 1930’lu yıllardaki Atatürk Türkiyesi, Avrupa’dan kaçanların sığındığı bir Cumhuriyet’ti. Öyle bir Cumhuriyet ki 20. yüzyılın başlarında Avrupalı sömürgecilere karşı kazanmış ve bağımsızlığını elde etmiş. ayatının son yıllarında Fritz Neumark’la beraber olduğumuzda bunları da konuştuk. 2530 yıl önce, Avrupa’nın Türkiye’ye bakışını anlamaya çalıştık. O zaman söylediklerimiz bugün doğru çıktı! Ancak bazı şeylerde yanıldığımızı kabul etmem gerekiyor. Yeni sömürgeciliğin içimize bu denli sızabileceğini kestirememiştik. Ama Fritz Neumark yazılarında bunun ipuçlarını verdi: ‘‘... Türk ve İslam düşmanlığı yüzyıllardır Hıristiyanlığın ve kilisenin iliklerine işlemiştir...’’ Sadece, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgili aldığı kararları önünüze koyun ve okuyun; Fritz Neumark’ın ne kadar haklı olduğunu görürsünüz. Yakalanan üst düzey yönetici ECEVİT KILIÇ El Kaide’nin Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgenin eylem organizatörü olan Louai Sakka, örgütün dünyada bugüne dek yakalanmış en üst düzey yöneticisi. Örgütün 11 Eylül dahil dünyanın birçok yerinde gerçekleştirdiği büyük saldırılarda rolü bulunan Sakka, diğer El Kaide yöneticilerinden farklı olarak alışılagelmemiş bir terörist imajı çiziyor. İslami kılık kıyafetler yerine markalı tişört, kot pantolon giyiyor, hedef seçtiği kişilerle çok rahat iletişim kurabiliyor. 1520 Kasım 2003’teki İstanbul saldırılarını planlamak suçundan yargılanan Sakka, ilk kez 31 Ocak 1999’da Amman Oteli’nde Hıristiyan turistlere yönelik saldırıyla gündeme geldi. İstanbul’daki saldırıları gerçekleştiren Habib Akdaş, Adnan Ersöz ve Ferudun Uğurlu ile İslamabad’da tanışan Sakka, 1999 yılı haziran ayında eşiyle Türkiye’ye geldi. Bu süre içinde ‘‘Ebu Muhammet’’ ve ‘‘Ali Türki’’ adına düzenlenmiş sahte kimlikleri kullanan Sakka, 11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren 2 kişiyi ise Türkiye üzerinden Afganistan’a Usame bin Ladin’e gönderdi. 11 Eylül saldırıları sırasında Bursa’da yaşayan Sakka, 2001 ve 2002 yıllarında ‘‘Engin Karadağ’’, ‘‘Mahmut Çağıran’’, ‘‘Yusuf Maraşlı’’ ve ‘‘Emin Yazıcı’’ adına düzenlenen sahte kimlik ve pasaportlarla Türkiye’de bulundu. Sakka, İstanbul saldırılarının planlandığı sıralarda tesadüfen ‘‘Kusai Saker’’ sahte kimliği ve pasaportuyla yakalandı. Türkiye’ye geri gelen Sakka, İstanbul saldırılarını planladı. Saldırılardan sonra Irak’a kaçan Sakka, El Kaide’nin Felluce sorumlusu oldu. Burada Türk kamyon şoförleri Murat Yüce ve Durmuş Kumdereli’nin öldürülmesi emrini veren Sakka, Felluce’de ölen arkadaşı ‘‘Muhammed Faiz Bai’’nin pasaportu ile 6 Haziran 2005’te Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan yeniden Türkiye’ye giriş yaptı. Sakka, 6 Ağustos 2005’te Diyarbakır Havalimanı’nda Suriye’ye kaçarken yakalandı.