28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 MART 2006 CUMA bilim/teknikbulmaca BİLİM DÜNYASINDA AKLIMIZI KURCALAYAN SORULAR KÜLTÜRDE KÂRZARAR HESAPLARI DÖNEMİ C 17 Bilim dünyasından ği içermez. Böylece felsefi düşünme alışkanlığını edinmiş insanlar, bu gerçeği yalnızca gerçeği öğrenmek adına öğrenmek isterler. Pragmatik kafalı insanlar bunun savaş ve barış, suç ve ceza, demokrasi, insan hakları gibi günümüzün en önemli konularına çözüm getirmeyeceğini iddia eder. Ancak bu konuları, dünyanın kuantum mekanik doğasını bilmeden tartışmak, hamileliğe neyin yol açtığını bilmeden aşırı nüfus sorununu tartışmak gibidir. Tartışmalı bir konuda fikir yürütürken, determinizm, özgür irade, kimlik, olasılıkla ilgili sorular ortaya atılır. Bu temel sorular söz konusu olduğunda kuantum kuramı, sağduyuya dayanan yanıtların hiçbirinin doğru olmadığını söyler. Örneğin sağduyu "kişiyi" kısmen süreklilikle ile tanımlar: Bugün "siz"sinizdir çünkü dün sahip olduğunuz atomların aynısını bugün de taşımaktasınızdır; farklı atomlardan yapılmış benzer bir kopya siz olamazsınızFakat kuantum kuramı, bazı koşullarda hangi atomların orijinal olduğuna ve hangilerinin yeni olduğuna ilişkin kavramı ortaya koymaz. Opera sokağa geri mi dönüyor? ÖMER AKTAŞ DÜSSELDORF Gerek dünyanın gerekse Türkiye’nin sadece sosyal güvenlik politikaları açısından değil, kültür politikaları açısından da çok zor bir dönemden geçtiği, geleceğin ‘‘iyi bir görünüm arz etmediği’’ vurgulandı. Çalışmalarını uzun yıllardır Almanya’da sürdüren şan sanatçılarımızdan Ömer Temizel, çürümenin evrensel bir eğilim gösterdiğini savundu. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Temizel, ‘‘sanat dengesindeki bozulmayı’’ anlattı. Türkiye’deki sanat pratiklerinin düzeyi ile Avrupa’da sanatın, tabii özellikle de sahne ve şan sanatlarının geldiği yeri karşılaştırabilir misiniz? Nerede geriyiz, nerede başarılıyız?Bir geçici bilanço çıkarabilir misiniz? Türkiye’de müzik sanatında, kurumlaşarak, toplumun tamamı için bir perspektif oluşturulması bütün diğer branşlarda da olduğu gibi Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilebilmiştir. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Nazi Almanyası’ndan kaçan Yahudi kökenli müzisyenler ve opera yöneticilerine Türkiye’nin kucak açması ile Hindemith, Zugmaier ve Karl Ebert gibi müzik adamları Türkiye’de opera sanatına ve müzik eğitim kurumlarına büyük katkılarda bulunmuşlardır. O kuşaktan yetişen sanatçılar, kendilerinden sonra gelen operacıların yol göstericileri ve eğiticileri oldular. Aydın Gün bunlardan biridir ve Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük opera yöneticisidir. Türk tiyatrosunda Muhsin Ertuğrul nasıl bir otorite idiyse, operada da Aydın Gün otorite olmuştur. Nitekim benim yurtdışına çıkmamda da Aydın Bey’in etkisi büyüktür. SANAT DÜNYASINDA BOZULMA OLDU Türkiye ve Avrupa’da sanat nereye doğru gidiyor? Sanat dünyasında, gelecekte bizleri neler bekliyor? Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ekonomide olduğu gibi tüm dünyada sanat dengesinde de bir bozulma oldu. Bu bozulma çalışan yığınların aleyhine idi. Eski Alman Başbakanı Helmut Schmidt’in deyimiyle ‘‘vahşi kapitalizm’’ dönemine dönüldü. İnsanlar sadece kârlarını yükseltmeye programlandı. Zengin hızla daha zengin olurken, fakir daha da fakirleşti. Sosyal devlet kavramını oluşturan tüm kurumlar birer birer çökmeye başladı. Emeklilik, sağlık ve eğitim sistemlerinde sarsıntılar yaşandı. Bundan en çok etkilenen kültür kurumları oldu. Devletin ve belediyelerin sübvansiyonları hızla azalıyor. Tüm kurumlarda kadrolar azaltılıyor. Benim çalıştığım operalarda da durum aynı. Emekli olanların yerine yeni sanatçılar alınmıyor. Sendikalar da bu çöküşe karşı fazla bir yaptırım uygulayamıyorlar. Münih’te olduğu gibi Düsseldorf Operası’nda da sanatçı temsilcisiyim. Bu nedenle gelişmeleri doğrudan izleyebiliyorum. Gelecek pek iyi görünmüyor. Ya da toplum, kendilerine hizmet verecek yöneticileri iş başına getirerek, insanı gerçekten insanlaştıran kültür ürünlerine ve kurumlarına sahip çıkar. Bu konuda gerekli çözümler üretilmez, ona uygun yöneticiler iş başına getirilmezse, opera başladığı yere, sokağa geri döner. Almanya’daki eski (SPD Yeşiller) iktidarı ile yeni koalisyonu (CDUSPD) nasıl değerlendiriyorsunuz? AB ve Alman pokorkusunu nasıl değerlendiriyorsunuz? ‘‘Türk fobisi’’ Avrupa’da yaygındır. Ancak, günümüz yönetimlerinin sadece bu popüler nedenlerden hareket ettiği kanısında değilim. Arkasında ekonomik nedenler var daha çok. Türkiye’nin AB’ye girmesi daha çok uzun yıllar alacak. Kaldı ki, üyeliğin ‘‘kısıtlı’’ olacağı açıklandı bile. Türkiye’den Sevr de bile alamadıkları tavizleri almaya çalışıyorlar. Hangi tavizi verirseniz verin, Türkiye’nin 15 seneden önce üyeliği söz konusu değil. Böyle bir üyeliğin Türkiye’ye getireceği fazla bir şey de yoktur. Gümrük birliği zaten yürüyor, serbest dolaşım hakkı o zaman da olmayacak. Sadece bazı fonlardan yararlanma imkanı doğacak. O za ÖMER TEMİZEL İstanbul Öğretmen Okulu Müzik Semineri, İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü ve İstanbul Devlet Konservatuarı Şan Bölümü’nde aldığı müzik eğitiminin ardından İstanbul Operası’nda söylemeye başlayan Ömer Temizel, İtalya’da (Bassano del Grappa) ve Almanya’da (Richard Strauss Konservatuarı) eğitim gördü. Bielefeld Operası’nda iki sene kaldıktan sonra, 11 sene Münih Operası’nda (Staatstheater am G?rtnerplatz) söyledi. Bu süre içerisinde Avusturya’nın Salzburg Mozart Müzik Akademisi’nde iki yıl ve Karlsruhe Musikhochschule’de iki yıl eğitim gördü. 2000 yılında Düsseldorf Operası’na (Deutsche Oper am Rhein) geçti. Halen bu operada kadrolu sanatçı olarak çalışmaktadır. Sanatçı, bu çalışmalarına paralel olarak, 1995 yılından bu yana Münih’te kurduğu ‘‘Apendos Opera ve Konser Menajerlik’’ şirketinin sahibi ve yöneticisidir. 4) Her şeyin kuramı Harvard Üniversitesi’nden fizik profesörü Lisa Randall’ın yanıtı: Evren nasıl işler? Bunu anladığınız zaman her şeyi anlarsınız! Einstein’ın genel görelilik kuramı anıtsal bir keşiftir. Ancak bu kuramın tüm başarılı öngörülerine karşın, genel görelilik, kütleçekimi hakkındaki son söz değildir. Bu kuram, aşırı küçük mesafelerde (10 üzeri eksi 35 metre) kütleçekimsel kuvvetleri türetme konusunda başarısızdır. Bu ölçeklerde –Big Bang’in kökenini veya bir kara deliğin içinde neler olduğunu öğrenmek için gereklidir ancak yeni bir kütleçekimsel paradigma başarılı sonuçlar verebilir. Parçacık fiziğinin çözmesi gereken tek konu, kütleçekimini tüm uzunluk ölçeklerinde anlamak ve kuantum mekaniği ile uyumlu hale getirmek değildir. Bizim parçacık fiziği kuramlarımız hala parçacık ve kuvvetlerle ilgili bazı önemli sorulara yanıt veremiyor. Bu sorulardan bazıları: Temel spesifik parçacıkların varolma nedeni nedir? ve bunların kütlelerinin kökeni nedir? Fizikçiler her şeyin kuramına ulaşamadığımızı bilir. Ancak pek çok fizikçi bunu elde edeceğimizi umacak kadar iyimserdir. Bu optimizmin bir nedeni de sicim kuramıdır. REYHAN OKSAY 1) BİNG BANG Cambridge Üniversitesi’nden astrofizik ve kozmoloji profesörü Martin Rees’in yanıtı: Evrenin nasıl başladığı sorusu binlerce yıldır insanların aklını kurcalıyor. Biz bu soruya yanıt bulan ilk kuşağız. "Big Bang" kavramının çok sağlam bir temele oturmamış olması şaşırtıcı. Kozmologlar evrenin, başlangıcından sonraki birkaç saniye sonra neye benzediğini bildiklerine inanıyorlar. Sıcaklık 10 milyar dereceydi; radyasyon, protonlar, nötronlar ve "kara madde" bilinen orantılarda her yerdeydi. Ve her şey düzgün bir şekilde soğuyordu: Tekdüzelikten sapmalar yüzbinlerin içinde bir civarındaydı. Bütün bunlar o dönemden kalma "fosil" gözlemlerine dayanıyor. Bu fosiller radyasyonun kendisi ve evrendeki hidrojen, helyum ve döteryum oranlarıdır. Yukarıdaki çıkarımların doğruluğuna yüzde 99 inanıyorum. Bütün bunlar Dünya’nın ilk dönemlerine ilişkin söylediklerimizin hepsinden daha sağlam kanıtlara dayanıyor. Bilimde hep olduğu gibi, her ilerleme beraberinde daha büyük bilinmeyenleri ilgi odağına taşır. Fakat Big Bang olgusunun keşfi, bu soruların gereksiz olmadığını anlamamız için bize sağlam bir zemin oluşturdu. Evrenin kökeninin temellerini kavrayabileceğimizi keşfettikten sonda ortaya yanıtlayacağımızı düşündüğümüz çok çeşitli sorular atıldı. Yavaş fakat emin bir şekilde bu sorulara yanıt bulmaya çalışıyoruz. 5) Riskler University College London’dan coğrafya profesörü John Adams’ın yanıtı: Kazanılmayı bekleyen ödüllü deneyimleri kaçırmamalıyız. Risk insanın düşüncelerinde varolan bir kavramdır. Bu sözcük, yalnızca insanın hayalinde olan geleceği işaret eder. Konu üzerindeki tüm tartışmalarda ısrarla "nesnel" risk ve "öznel" risk arasında bir ayırım yapılmaya çalışılmakla birlikte, tüm riskler özneldir. Risk almak, sonucu olumsuz olabilecek bir şeyi yapmaktır. Bir insan böyle bir şeyi yapmayı niçin istesin? Çünkü, olası tüm ters sonuçlarına karşın, riskler ayrıca ödül de getirebilir. Doğaldır ki yaptığımız her şey, bilinmeyen bir kaza olasılığı –planlanmamış, istenmeyen bir sonuçtaşır. Geçmişte bu tür sonuçlar genel olarak Tanrı’nın işi veya laik kesim tarafından kötü talih olarak değerlendirilirdi. Oysa iyi bir avukatın yardımıyla hemen hemen kötü talih olarak nitelendirilen her türlü olumsuzluk, ihmal haline dönüştürülebilir. Şu anda risksuçlamadavatazminat kültüründe yaşıyoruz. Bu kültürde riskli davranışın sakıncalarını hafifletme ölçüsü, şimdiki olası ödülün daha fazla olması gerektiği anlamına gelir. 2) Evrim Oxford Üniversitesi’ndeki Charles Simonyi Profesor of the Public Understanding of Science Bölümü’nden (Ünlü programcı Charles Simonyi’nin Oxford Üniversitesi’nde bilimi geniş halk kitlelerine ulaştırmak amacıyla kurduğu bölüm) Richard Dawkins’in yanıtı: Tarihte insanoğlunun en büyük başarılarından biri, yaşamı açıklamak için doğal seçilim yoluyla evrim kuramını geliştirmesidir. Dünya, tasarlanmış gibi görünen şeyler (kuşlar ve uçaklar gibi) ve tasarlanmamış gibi görünen şeyler olmak üzere (kayalar ve dağlar) ikiye ayrılır. Tasarlanmış gibi görünen şeyler de gerçekten tasarlanmış (denizaltılar ve konserve açacakları) ve tasarlanmamış şeylere (köpekbalıkları ve kirpiler) ayrılır. Tasarlanmış veya tasarlanmış gibi görünen şeyler incelendiği zaman, bunları oluşturan parçaların işlevsel bir yönde birleşmelerinin istatistiksel olarak mümkün olmadığı ortaya çıkar. Bunlar bazı şeyleri çok iyi yaparlar; örneğin uçarlar veya yüzerler. Darwin’in doğal seçilimi, tasarımın gizemli bir hayalini üretir. Bir mühendis, kuşun mu, yoksa uçağın mı aerodinamik olarak daha üstün olduğuna karar veremez. litikası bir çıkmaza doğru mu ilerliyor? Bunun sanat pratiklerine ne gibi etkisi olabilir? Almanya’da sosyal demokratlar ve Yeşiller’in sanat ve kültür politikaları maalesef çok popülist. Sosyal demokratların Helmut Schmidt ve Willy Brand gibi kaliteli yöneticileri de artık yok. Hiçbir politikalarını desteklememin söz konusu olmadığı CDU/CSU partilerinin sanat ve kültüre yaklaşımları bile daha tutarlı. Bu da gelenekçiliklerinden kaynaklanıyor. Devraldıkları kültür miraslarına sahip çıkıyorlar. O perspektifle bile SPD ve Yeşiller’in önündeler bu konuda. Türkiye’nin AB üyeliği sizce Türkiye ve AB’nin sorunlarını çözebilecek mi? Yoksa Türkiye, bu haliyle ve bu nüfusuyla üye olursa, AB’nin dikişlerinin patlamasına mı yol açacak? Türkiye mana kadar bu da engellenmezse... Bu kadar tavizin yerine, kendi iç dinamiklerine dayanan sosyoekonomik bir programla hareket edilirse, herkesin ‘‘gelin, beraber çalışalım’’ diyeceği bir ülke olur Türkiye. Türkiye’de bunu sağlayabilecek bir oluşum var mı? Elbette Türkiye’nin şimdiki bulunduğu duruma çözüm üretebilecek alternatif yapılar var, fakat maddi güçleri yok. İkinci bir ‘‘Kurtuluş Savaşı’’ verilmeli buna karşı. Birbirlerini yiyen küçük sosyal demokrat partilerle bunlara alternatif olunamaz. Atatürk, Birinci Dünya Savaşı’nın küllerinden Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla sonuçlandırdıysa, Türkiye’yi gelişmiş dünyanın düzeyine yaklaştırdıysa, bunun tekrarlanmaması için bir sebep görmüyorum. 6) Kaos Maryland Üniversitesi’nden matematik ve fizik profesörü James Yorke’un yanıtı: Dünyanın bu kadar fazla sayıda olasılıkla dolu olacağını önceden bilmiyorduk. Kaosun ne olduğunu büyük bir olasılıkla en son öğrenenler bilim adamlarıydı. Herkes yaşamın uzun vadede kaotik olduğunu ve önceden tahmin edilemeyen olaylarla dolu olduğunu bilir. Benjamin Franklin ünlü satırlarında şöyle yazıyordu: "Bir çivi olmadığı için, naldan olduk. Bir nal olmadığı için attan olduk. At olmadığı için sürücüden olduk. Bir at nalına gereken özeni göstermediğimiz için düşman tarafından istila edildik ve katledildik." Bazıları bu öyküyü daha ileri götürerek sürücünün ve taşıdığı mesajın kaybolmasıyla savaşın kaybedildiğini, bunun sonucunda krallığın bir at nalı yüzünden kaybedildiğini söyler. Benzer şekilde bir arkadaşımın annesi, kendisini eve getiren taksinin sürücüsü ile evlenmişti. Eğer kadın başka bir taksiye binseydi, bugün arkadaşım varolmayacaktı. Tahminlerimiz esnek olmalıdır: Ben, en başarılı insanların B planını iyi tasarlayanlar arasından çıktığını savunurum. Kaos teorisi, A’dan Z’ye tüm planlarla uğraşan bir bilim alanıdır. Bu bilim dalı, küçük değişikliklerin uzun vadede giderek daha büyük etkilere yol açtığı kararsız durumları açıklar. Doğallıkla bilim adamları dünyanın kaotik olduğunun her zaman farkındaydı, fakat son 30 yıla kadar çok azı bilimsel ortamların uzun vadede tahmin edilemez olduğunu biliyordu. Kaosu yaratan ortamların kompleks olması değil, kararsızlığıdır. Kaos kuramının kurucularından meteorolog Edward Lorenz, 1960 yılında Brezilya’daki bir kelebeğin kanat çırpmasının Teksas’da bir kasırgaya yol açabileceğini ileri sürmüştü. Kaynak: New Scientist, 17 Eylül 2005 3) Kuantum mekaniği Oxford Üniversitesi’nden fizik profesörü David Deutsch’ın yanıtı: Kuantum mekaniği yalnızca atomlarla ilgili değildir. Özgür irade ve insanların kimlikleri ile de ilgilidir. "Dünya, anladığımızdan daha yabancı değildir, anlayabileceğimizden daha yabancıdır" cümlesini duymuşsunuzdur. Bu mantık dışı özdeyişin (20.Yüzyıl’ın fizikçilerine atfediliyor) yaygın bir görüş olarak kabul edilmesi çok şaşırtıcıdır. Fakat kuantum kuramıyla ilgilenen kişiler için bu, tam anlamıyla bir şoktur. Kuantum kuramı fiziksel dünya ile ilgili en derin bilgileri içerir. Atomaltı parçacıklarının nasıl davrandığı konusunda tahminler yapmamızı kolaylaştırdığı gibi, fizik kuramlarının pek çoğuna çerçeve oluşturan her şeyi daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Kuantum etkilerinden yararlanan bilgisayarlar bir gün kriptografi konusunda devrim yaratabilecekler. Fakat bunlar niçin bizde şok duygusu yaratır? Atomaltı parçacıklarının şöyle değil de, böyle davranmasından bizlere ne? Çünkü parçacıkların nasıl davrandığı konusunda bir tahminde bulunduğumuz zaman, sağduyuya dayanan olasılıklar gerçe
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle