27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 MART 2006 CUMA röportaj AYDINLANMA EMRE KONGAR DİSK GENEL BAŞKANI SÜLEYMAN ÇELEBİ: BUNU SÖYLEYENLERİ İSPATA ÇAĞIRIYORUM C Türkiye Nereye? olayları ve çete örgütlenmeleri açısından daha mı güvensiz oldu? ??? Kuran kursları yaygınlaşıyor. ‘‘Yaradılış inancı’’, ‘‘Evrim kuramı’’ ile birlikte biyoloji ders kitaplarına girdi. Türkiye AB’ye mi yaklaşıyor, İslam Cumhuriyeti’ne mi? ??? Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesi, BOP (veya Genişletilmiş Ortadoğu Projesi, GOP) bağlamında ABD ile birlikte davranacağını açıkladı. Bu karar Türkiye’yi AB’ye mi yaklaştırıyor, İslam Cumhuriyeti’ne mi? ??? Başbakan, Danıştay ’a ‘‘Efendi bu senin işin değil, Diyanet’in işi’’ , Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ‘‘Bunu din ulemasına sormak lazım’’ diye sesleniyor. Bu anlayış, Türkiye’yi AB’ye mi yöneltiyor, İslam Cumhuriyeti’ne mi? ??? Başarılı Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti’nin görev süresi niçin uzatılmadı, kimse anlayamamıştı. Yerine, eşi türbanlı bir ‘‘arkadaş’’ getiriliyor. Onun, yardımcılığına atadığı ‘‘arkadaş’’ ise dinci görüşleriyle gazete manşetlerinde. Türkiye AB yolunda mı ilerliyor, İslam Cumhuriyeti yolunda mı? ??? Qua Vadis Türkiye? ekongar@cumhuriyet.com. tr www.kongar.org 5 Soros’tan para almadık ”Bu platformun amacı solda yenilenme, bütünleşme, kitleselleşmenin sağlanmasıdır. Bizim bu çalışmaları yapmamızın nedeni sağın alternatifinin yine sağ olması tehlikesi karşısında duyduğumuz endişedir.” MİYASE İLKNUR 10 Aralık’ta DİSK’in davetiyle BoluAbant’ta toplanan akademisyen, siyasetçi, sendikacı ve siyasetçilerin solun geleceğini tartışmaya açmasıyla yeni bir süreç başladı. Siyasi kulislerde DİSK’in ‘‘yeni bir sol parti kurmayı amaçladığı’’ söylentileri İstanbul ve Eskişehir toplantılarıyla giderek arttı. İzmir toplantısının ardından DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ile yaptığımız sohbet üzerine bir değerlendirme yaptık. Ancak bu yorum haberde Çelebi’ye atfen yazdığımız yorumlar kendisini hayli sıkıntıya sokmuş. Çelebi, sözlerinin yanlış anlaşıldığını belirtince sözü yeniden kendisine verdik. ‘ARTIK DİSK DÜZENLEMİYOR’ DİSK’in İzmir toplantısının ardından sonra yaptığımız haberde bazı yanlış anlamalar olduğunu belirterek düzeltme talebinde bulundunuz. Sizi sıkıntıya sokan yanlış anlamalar neydi? ÇELEBİ: Önce şunu düzeltmeme izin verin. Toplantıların düzenleyicisi artık DİSK değil. Eskişehir toplantısından sonra yapılan toplantılar 10 Aralık Platformu’nun toplantısıdır. DİSK’in öncülüğünde Bolu ve İstanbul toplantıları yapıldı. Daha önce aldığımız kararlar gereği DİSK’in kolaylaştırıcı rolü bu toplantılarla tamamlandı. Bundan sonra bu rolü platforma devretti. Toplantıyı İzmir’de 10 Aralık Platformu yaptı. Bu çalışma başladığından beri DİSK’le irtibatlandırılan yanı, benim DİSK Başkanı olarak o platformda olmamdır. söylediklerimiz daha iyi anlaşılınca bu mesafeler azalmaya başladı. O mesafe, İzmir’de insanların gelmemesi için engellemeleri yapanlar için hâlâ geçerli. Görüştüğümüz partili arkadaşlar ve yöneticiler ile birçok noktada buluştuğumuzu görüyoruz. Ancak ‘ÖDP’nin yüzde 40’ının bu olaya sıcak baktığı’ yolundaki ifade kesinlikle bana ait değildir. Bir iç kuşatma, bir insan araklama, kişi bazında diyalog kurup yönetim kademelerini atlama türünden bir ilişki kurmak bizim tarzımız olamaz. ‘TÜRKİYE’NİN KADERİ DEĞİL’ DİSK ya da platform ne yapmaya çalışıyor, hedefi ne? Parti mi kurmak istiyor, partileri mi bir araya getirmek istiyor, yoksa bir parti ile anlaşıp orda siyaset mi yapmayı hedefliyor? ÇELEBİ: DİSK genel kurul kararlarının ışığında solu iktidara taşımak için var olan engellerin ortadan kaldırılması yönünde yol ve yöntemlerin nasıl olması gerektiğini tartışmaya açtı ve 10 Aralık Platformu adını alan bu sürecin başlamasında kolaylaştırıcılık rolünü üstlendi. Ülkede uygulanan 50 yıllık sağ politikalar sonucu ülke her geçen gün kötüye gidiyor. Bu Türkiye’nin kaderi değil. Türkiye’nin artık çaresiz olmadığını ve çare üretmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bunu da sol bir iktidarın gerçekleştireceğine inanıyoruz. Sosyal demokrasinin ve solun temel ilkelerinin demokrasi konusunda, ekonomi politikaları konusunda yeniden tanımlama ihtiyacı var. Bu yenileşmeden sonra bu ilkelerin etrafında bütünleşmeyi amaçlıyoruz. ‘12 MİLYON İNSAN SANDIĞA KÜS’ rin üyesi de var, buralardan kopartarak ayrımcılık yaratma peşinde değiliz. Yeniden seçim bittikten sonra geriye dönüp ‘‘biz nerde yanlış şaptık’’ tartışması yerine bu parçalı yapıyı bütünleştirmek, birlikteliğini sağlamak. Biz 3 Kasım öncesi de bunu denedik ama başaramadık. Eğer başarılsaydı bugün AKP iktidarı ile karşı karşıya olmazdık. Şimdi de yaptığımız çalışma bu. Başarılırsa ne âlâ başarılamazsa bu halk seçeneksiz bırakılamaz. Şimdiden üyelik ilişkilerine son verdiğimizde o zaman da ‘‘bunların amacı bütünleşme değil ayrıştırma’’ suçlamasıyla karşılaşacağız. Biz eğer böyle bir irade ile yola çıksaydık zaten herkese mevcut partilerinden ayrılma şartı koşar ve ‘‘hiçbirisiyle olmuyor yeni bir oluşum gerekiyor’’ diye yola çıkardık. Biz diyoruz ki, ‘‘olabilir’’. Biz olabilirliği zorlamak istiyoruz. ‘AB FON VEREMEZ’ Gelelim en önemli suçlamaya ya da spekülasyona. Bu hareketin finansmanı nasıl sağlanıyor. Bazı çevreler bu toplantıların AB’den alınan 1 milyon dolar tutarındaki fonla, bazıları Soros Vakfı’nın desteğiyle, bazıları da Mustafa Sarıgül ve Gürbüz Çapan’ın katkılarıyla yapıldığını söyleyerek DİSK’i suçluyorlar. Bu iddialara bir açıklık getirir misiniz? ÇELEBİ: Bu konu bizim en hassas olduğumuz konudur. Bunu ilk kez Engin Ünsal yazdı. Burada açıklıkla söylüyorum: Bir lira ya da bir kuruş, ne AB fonundan ne Soros Vakfı’ndan ne de herhangi bir kişiden bu anlamda bir kuruş aldığımızı kanıtlarlarsa ben toplumun önünde herkesten özür dileyeceğim. Bizi böyle ilişkilendirmek isteyenler tetikçilerdir. Bizim AB ile ilgili sendikal alanlarda yaptığımız bazı eğitim projeleri olmuştur. Bu projeler bu siyasal süreç başlamadan önce yapılmış ve bitmiştir. Bu yalnız DİSK’in içinde yer aldığı projeler de değildir. Türkiye’de birçok sendikanın meslek örgütlerinin, üniversitelerin, emniyet teşkilatının şu anda da devam eden eğitim projeleridir. Ayrıca verilen fonların nerelere sarf edildiği konusunda ciddi bir denetim de vardır. AB kimseye böyle bir fon veremez. Yani AB’de siyasal bir hareket için bir fon ayrıldığını ve Türkiye’de bunu kullanan birileri varsa gerçekten öğrenmek isteriz. Soros Vakfı’nın bizle yakından uzaktan ilgisi olamaz. Bu hareketin temel ilkelerinden biri şu: Parasal konuda kamuoyu vicdanında aklanmamış hiç kimsenin bu sürecin içinde olmasını istemiyoruz. ‘İDDİALAR İFTİRA’ Peki bu toplantılar nasıl finanse ediliyor? ÇELEBİ: İki toplantının finansmanını DİSK üstlendi. Bunu daha önce ilan ettik. Eskişehir, İzmir ve Adana toplantıları yerellerin kendi dayanışmalarının dışında bu işe gönüllü olan arkadaşların en yüksek limiti 1000 YTL’yi geçmeyen bağışlarıyla gerçekleşti. Gönüllü arkadaşlar üst limiti 1000 YTL’yi geçmeyen miktarda katkı sunabiliyorlar. Bu 1 lira da olur bin YTL de olur. Ama bin YTL’yi geçmemek koşulu var. Bu platformun ne kurumsal ne de parasal patronu yok, olmayacak da. Bu tür iddialar iftiradır, yalandır. Suçlamayı yapanlar belge koyamıyorlarsa namerttirler.. T ”AB kimseye böyle bir fon veremez. Yani AB’de siyasal bir hareket için bir fon ayrıldığını ve Türkiye’de bunu kullanan birileri varsa gerçekten öğrenmek isteriz. Soros Vakfı’nın bizle yakından uzaktan ilgisi olamaz. Bu hareketin temel ilkelerinden biri şu: Parasal konuda kamuoyu vicdanında aklanmamış hiç kimsenin bu sürecin içinde olmasını istemiyoruz.” Ama ben DİSK Başkanı sıfatımla değil o platformun bir üyesi olarak konuşuyorum. Bu platformun amacı solda yenilenme, bütünleşme, kitleselleşmenin sağlanmasıdır. Bizim bu çalışmaları yapmamızın nedeni sağın alternatifinin yine sağ olması tehlikesi karşısında duyduğumuz endişedir. Benim size kastettiğim şuydu; birçok parti başlangıçta bu çalışmaya mesafeli duruyordu. Ancak yaşanan süreçte bizim Bugüne kadar sola oy vermeyen, şu ya da bu nedenle sandığa gitmeyen 12 milyon insanın yeniden sandığa gitmeleri için kitlesel çabayı ortaya koymalıyız. Bunun temel ilkeleri üzerinde anlaşan bütün birikimleri, bütün partileri ortak bir paydada bütünleştirmeyi amaçlıyoruz. Bunun nihai kararı da mayıs ayı sonunda belli olacak. Net olarak bugünden parti kuruluşu hedeflenmiyor ama bu alternatifi de dışlamayan bir süreç. O anlamda parti alternatifini dışlamıyor ama ‘illa parti kuracağız’ diye kendisini buna şartlamıyor. Eğer sol partiler ortak bir noktada buluşamıyorsa, toplumda bu çalışmaların bir karşılığı varsa, olabilir. Öncelikle bölge toplantılarından çıkacak ortak aklı paylaşmak istiyoruz. Bugüne kadar denenmiş ve zor bir yolu izlediğimizin farkındayız. Tabii birçok engelle de karşılaşıyoruz. Ama bunu yapmadığımız zaman asıl o zaman tarih önünde sorumlu oluruz. Biz şimdi bunun mücadelesini veriyoruz. Bu da 10 Aralık Platformu tarafından yürütülüyor. ‘AMAÇ SOLU BÜTÜNLEŞTİRME’ Başta siz olmak üzere birçok DİSK yöneticisinin sol partilerde üyelik ilişkisi sürerken yeni bir parti çalışmasına girmesi etik bulunmuyor. Bu suçlamaya ne diyorsunuz? ÇELEBİ: Biz eğer bir parti kurma projesiyle yola çıkmış olsaydık bu söylenen doğru. Bizim öncelikle solu bütünleştirme iddiamız var. Bütünleştirelim derken ayrıştırma yaratırsak bu şık olmaz. Ben CHP üyesiyim, bu platformda başka partile ürkiye, bir yolda hızla ilerliyor: Nereye? ‘‘Avrupa Birliği’’ne mi yoksa ‘‘İslam Cumhuriyeti’’ne mi? ??? Kimilerine göre bu yol, AB’ye gidiyor: Yolun sonu aydınlık. Türkiye yeter ki AB ’ye bir girsin. Ne özgürlük sorunu kalacak, ne demokrasi sorunu. Ne Kıbrıs sorunu kalacak, ne ayrılıkçı etnik sorun, ne de soykırım iddiaları ve bu iddiaların sonuçları. Bütün iç ve dış sorunlar, bu yolun sonunda çözülecek. ??? Kimilerine göre bu yol, İslam Cumhuriyeti’ne gidiyor: Yolun sonu karanlık. Türkiye bu yolda ilerledikçe, totaliter bir düzene yaklaşıyor. Önce eğitim, sonra yargı, sonra kamu yönetimi, sonra sivil toplum örgütleri, sonra toplum, en sonunda da devlet, dinsel dogmalar üzerine oturtulacak. Her değişme, her yeni yasa ya da yeni yasa tasarısı, her yeni uygulama, ülkeyi bu karanlığa doğru sürüklüyor. ??? ‘‘Türban’’ ya da ‘‘sıkmabaş’’ ve tesettür yaygınlaşıyor. Bu yaygınlaşma ‘‘kadının özgürleşmesinin’’ mi işareti, yoksa ‘‘köleleşmesinin’’ mi? ??? AB yolunda yeni Ceza Yasası ve Ceza Muhakemeleri Yasası kabul edildi. Türkiye, daha özgür ve daha güvenli mi oldu? Yoksa, yargılanan yazarlar, hapse atılan rektör, hakkında iddianame hazırlanan komutan, yaygınlaşan gasp, soygun GAZETECİ AHMET IŞIK’IN OBJEKTİFİNDEN Mayınlardan arta kalan yaşamlar ŞULE KÖKTÜRK G azeteci Ahmet Şık’ın mayınlar ve savaş artıklarından yaralanan mağdurların acılarını yansıttığı ‘‘Başkasının Acısına Bakmak’’ isimli fotoğraf sergisi, Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki Elhamra Han’da açıldı. Diyarbakır Barosu’nun ‘‘Herkes İçin Adalet Projesi’’ kapsamında açılan sergiyle birlikte albümü de yayımlandı. Sergide yer alan fotoğrafların yanında, mağdurların kendi ağızlarından anlattıkları hikâyeleri yer alıyor. Ahmet Şık, fotoğraflar ve kitap için, Diyarbakır’ın merkez, Lice, Kulp, Dicle, Silvan ve Hani; Şırnak’ın Silopi ve Cizre; Siirt’in Pervari; Mardin’in Nusaybin; Van’ın Özalp; Tunceli’nin Ovacık, Mazgirt, Çemişkezek ve Pertek; Hakkâri’nin Yüksekova ilçeleri ile İstanbul’da mağdurlarla röportaj yaptı. Yaklaşık 4 bin kilometrelik yol kat eden Şık, fotoğrafları için, ‘‘Rahatsız edici, farkındayım’’ diyor. Ülke topraklarına döşeli, ardında kaç ölü bıraktığı dahi bilinmeyen 1 milyon mayın ve savaş artığı olduğunu ifade eden Şık’ın sergisi 1 Nisan’a dek gezilebilecek. Serginin ikinci durağı Diyarbakır olacak. Daha sonra da Kars, İzmir, Ankara ile yurtdışına gitmesi planlanıyor. S OĞUK SAVAŞ boyunca Türkiye’nin NATO’ya sağladığı yararlar saymakla bitmez. Doğrudur, o kuruluşun şemsiyesi Stalin’ci isteklere karşı bu ülkeyi korumuştur ama herkes kabul eder ki, Ankara’nın kalkanı da bütün Doğu Akdeniz ile Batı’nın petrol kaynaklarına ve ulaşım yollarına vazgeçilmez bir güvence sağlamıştır. Üstelik, Türkiye bu uğurda, NATO stratejileri gereği, Kuzeydoğu Anadolu’nun işgal tehdidi altına girmesine de katlanmıştır. Aynı ortam, hem kaçakçılığa, hem de o Moskova’yla flörtünü sürdüren Suriye’den gelebilecek tehdide karşı güney sınırının mayınlanmasını gerektirince, iki Kıbrıs büyüklüğündeki o toprakların kamulaştırılmasına gidilmişti. Zaten verimli olan o topraklar, elli yıl süreyle dinlendirildiği için, tarım açısından şimdi daha da değer kazanmış sayılır. ergin günler geride kalıp Suriye’yle de ilişkiler düzeldiğin AÇI MÜMTAZ SOYSAL Asıl Maymun Nerede? Ama, iktidarın daha parlak bir fikri var: 3.5 milyon dönümlük o araziyi yabancı şirketlere 49 yıllığına kiralamak. Düşünün ki, 4 İngiliz, 3’ü İsrail, 6’sı da Ukrayna, Hırvatistan, Rusya, Fransa, Danimarka ve İsveç’ten 1’er olmak üzere o 13 şirket yarım yüzyıl boyunca ülkenin en kritik bölgesine kurulacak ve ürettiklerini yine Türk halkına satıp para kazanacak. Yani, şimdiye kadarki toprak satışlarının pisliğine ayrıca bir de bu tüy dikilecek demektir. Böyle rezalet olur mu? iplomatlığı sırasında çeşitli NATO görevlerinde bulun G den, sıra mayınların temizlenmesine gelmiştir. Ordunun bu konuda yeterli donanıma sahip olduğunu ve başka yerlerde bu temizlemeyi yaptığını bildiğinize göre, ‘‘Sorun olmaması gerekir; asker temizler, arazi de eski sahibi çiftçilere verilir’’ diye düşünebilirsiniz. Ama, hayır; bugünün özelleştirmeci Türkiye’sinde bu konunun da parayla değerlendirilmesi ve ihaleye çıkılması istenmiştir. Ordu bu işin 35 milyon dolar giderle görülebileceğini bildirirken ihaleye ilgi gösteren yabancı şirketlerin verdikleri ön fiyatlar 90 milyon dolarla 2 milyar 700 milyon arasında değişiyor. D muş ve en son da o kuruluşun Brüksel’deki merkezinde Türkiye’nin büyükelçiliğini yapmış olan Onur Öymen, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu iş için yeterli kadrosu ve donanımı var; NATO’nun içinde NAMSA adlı bölüm bu konuda uzman, orası da sıfır kârla çalışıyor’’ demekte. Şu garipliğe bakın ki, NATO’nun o bölümü de Maliye Bakanlığı’na başvurmuş, ama yanıt bile alamamış. Niçin acaba? Bu anlaşılmaz tutumun altında bir mayın var ama, nerede? ‘‘İş tehlikeli; askerimizin canı da her şeyden değerli’’ diye düşünüldüğü için mi? Ama uzmanlar, ‘‘mayınları aracın önünde dönen zincirle patlatarak hem iyi sonuç alınıyor, hem de can kaybı önleniyor’’ demekteler. Vatan toprağını satarak da olsa, özelleştirme gelirini arttırma tutkusu mu? Yoksa, askerin yararsızlığını gösterip saygınlığını azaltma hevesi mi? ‘5 yılda 33 bin dava düştü’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adalet Bakanı Cemil Çiçek, 20002004 yılları arasında zamanaşımı da dahil çeşitli nedenlerle 2 milyon 613 bin 763 kişi hakkındaki davanın düştüğünü bildirdi. Çiçek, Yargıtay Ceza Daireleri’nin toplam 33 bin 716 düşme kararı verdiğini kaydetti. Çiçek, CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in ‘‘zamanaşımı yüzünden düşen davalar’’ hakkındaki soru önergesini yanıtladı. Ceza mahkemelerinde sonuçlanan davalarda zamanaşımına ilişkin verilen kararlar hakkında net istatistiki bilgi bulunmadığına işaret eden Çiçek, zamanaşımı nedeniyle düşme kararları da dahil olmak üzere 2000 yılında 420 bin 205, 2001 yılında 621 bin 613, 2002 yılında 649 bin 18, 2003 yılında 513 bin 901, 2004 yılında 409 bin 26 olmak üzere toplam 2 milyon 613 bin 763 sanığın davası hakkında düşme kararı verildiğini bildirdi. Adalet Bakanı Çiçek, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca zamanaşımı nedeniyle toplam 47, Yargıtay Ceza Daireleri’nin ise 2000 yılında 10 bin 728, 2001 yılında 6 bin 852, 2002 yılında 3 bin 556, 2003 yılında 4 bin 808, 2004 yılında 7 bin 772 olmak üzere toplam 33 bin 716 düşme kararı verdiğini kaydetti. CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, TCY’de en düşük dava zamanaşımının 5 yıl, bazı suçlarının dava zamanaşımının 10, hatta 20 yıl olabildiğine dikkati çekerek ‘‘Zamanaşımı nedeniyle düşen davaların olağanüstü sayılara ulaşması, kafaları karıştırıyor’’ dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle