03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 KALEKALIP SAVUNMA MÜSTEŞARLIĞI İLE KEŞİF AMAÇLI ‘İNSANSIZ HAVA ARACI’ İÇİN İMZA ATTI C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER EKİM CUMA İlk yerli casus uçaklar D Yumurta Kapıya katlanmak zorunda hiç değiliz. ??? Fransız siyasi yönetim kadroları, besbelli bizim siyasilerin zaaflarına güvenerek işin dozunu öylesine kaçırdılar, ipin ucunu öyle bir kopardılar ki... Ermeni soykırımını reddetmeyi suç sayan yasayı meclislerinden geçirmeleri, kendilerinin altından kalkamayacakları, işin içinden çıkamayacakları, bedelini kolay kolay ödeyemeyecekleri suçlarını oluşturacaktır. Fransız Meclisi’nin kararı sadece Fransa’nın siyasilerini değil, AB’nin diğer ülkelerinin siyasilerini de çıkmaza sokacaktır. AB’nin, halen korunduğu tartışmalı da olsa uygarlık, insan hakları, demokrasi kimliği, Kopenhag Kriterleri’nin tartışılmasında geri dönüşü olmayan bir zaaf, kötü sınav noktası olacaktır. Türkiye bunun anlamlı hesabını sorabilse de, soramasa da.. Hele de biz toplumsal, siyasal bir toparlanma, onurlu davranma çizgisinde buluşabilir, gereken onurlu tepkileri verebilir, dünya ölçeğinde kamuoyu yaratabilirsek, AB içinde, AB ilkeleri boyutunda çok büyük bir hesaplaşmanın dönüm noktası olacaktır. Öylesine şımarıklık içinde, öylesine ilkel, standartları olmayan bir kararla karşı karşıyayız ki.. Sömürge ülkelerinde yapılan ağır insan hakları suçlarından daha büyük bir yansıması olabilir. Çünkü ne de olsa ortada siyasilerin, meclislerinde verecekleri ve demokrasi, düşünce özgürlüğü ile uzaktan yakından ilişkisi olmayacak bir karardan söz ediyoruz. Türkiye’den başta Başbakanımız, hani şu herkesin dilinde olan söylem, sistemli, kitlesel eyleme dönüştürülse.. Başbakan’dan başlayarak, akla gelebilen tüm önemli kurum, demokratik örgüt liderleri, aydınlar seferber olmuş, Fransa’da bu yasanın yasağına aykırı suç işleyen eylemi gerçekleştirip, Fransa’da ‘‘Ermeni soykırımı yoktur’’ yolunda açıklamalarla söz konusu yasa suçunu işleseler.. Kendilerinin tutuklanmasını gerekli kılan konuma düşseler.. Fransa, AB ölçeğinde neler olur? Özetle Sarkozy’den dayatma, pazarlık koşulu olarak gelen maddelerdeki istemleri biz kendi içimizde, kendi demokratik açılımlarımız için öngörürken, hele de bu saatten sonra asla Fransa ile pazarlık konusu yapamayız. Yapmaya kalkışacak siyasi kadronun, AKP iktidarı yapısından bile çıkabileceğini düşünmüyorum.. Bundan sonra ne yapacaklarını, nasıl çark edebileceklerini varsın Fransız siyasileri düşünsünler... [email protected] F aha önce Boeing ve JSF (F35) uçaklarına parça imalatı gerçekleştiren, dünyanın önemli havacılık şirketlerinden Lockheed Martin’e yıldız seviyesinde tedarikçi olan Kalekalıp, önümüzdeki yılların insansız araçlar konusunda Türkiye’nin teknoloji merkezi olmayı hedefliyor. İmza töreni Savunma Sanayii Müsteşarı Murad Bayar, Kale Grubu Şirketleri Teknik Kimya Grubu Başkanı Osman Okyay ve Baykar Makine Genel Müdürü Özdemir Bayraktar’ın katılımıyla yapıldı. geliştirdiği, Kale/Baykar İHA (İnsansız Hava Aracı) teknolojileri çatısı altında üretilen Mini İHA Sistemi tamamıyla Türk mühendislerince gerçekleştirilecek. BAŞARILI SONUÇLAR ALINDI Otonom olan Mini İHA, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin istediği tüm koşulları yerine getirebilecek kabiliyete sahip. Kalekalıp’tan yapılan açıklamada, Mini İHA sisteminin sırtta taşınabilen, kolayca sökülüp takılabilen, elden fırlatılan gövde ve paraşüt üzerine otomatik olarak inebilecek şekilde tasarlandığı ifade edildi. Uzun süredir devam eden ArGe çalışmaları kapsamında ilk olarak uçaklar için geliştirilen sistemler sonrasında havada askıda kalarak uçuş yapma ve dikey iniş kalkış kabiliyetine sahip helikopter platformlarına uygulanabilecek şekilde geliştirildi. Farklı tip helikopterlerle yapılan test uçuşları ile başarılı sonuçlar alındı. Daha önce Boeing ve JSF (F35) uçaklarına parça imalatı gerçekleştiren ve Lockheed Martin’e yıldız seviyesinde tedarikçi olan Kalekalıp, önümüzdeki yılların muharip kuvvetlerinin bel kemiğini oluşturacak olan insansız araçlar konusunda Türkiye’nin teknoloji merkezi olmayı hedefliyor. Ekonomi Servisi Kalekalıp, ilk yerli “casus uçakları’’ olarak da tanımlanan keşif ve gözetleme amaçlı “Mini İnsansız Hava Aracı Projesi’’ni gerçekleştiriyor. Savunma ve havacılıkta lider şirketler arasında yer alan Kalekalıp, Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile “Mini İnsansız Hava Aracı Projesi”ne imza attı. Savunma Sanayii Müsteşarı Murad Bayar, Kale Grubu Şirketleri Teknik Kimya Grubu Başkanı Osman Okyay ve Baykar Makine Genel Müdürü Özdemir Bayraktar’ın gerçekleştirdiği imza töreni, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nda yapıldı. Kalekalıp, Baykar Makina ortaklığında ANEL İLK GEMİNİN ELEKTRİK SİSTEMİ PROJE ÇALIŞMALARINI SONUNDA BİTİRECEK Savaş gemilerine elektrik tasarımı İstanbul Haber Servisi Anel Grubu şirketlerinden AnelMarin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) en önemli projelerinden biri olan Milli Gemi (MİLGEM) projesi çerçevesinde üretilecek savaş gemilerinin elektrik tasarımını gerçekleştirecek. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın gemi üretiminde yurtiçi kaynak kullanımına yönelik başlattığı uygulama kapsamında, Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret AŞ ile AnelMarin arasında gemi üretiminde yurtiçi kaynak kullanımı için sözleşme imzalandı. Anel Grubu Yöne Gemilerin tamamı ulusal olanaklarla karşılanacak T tim Kurulu Başkanı Rıdvan Çelikel, bundan sonra savunma sanayi projelerinde yer almak istediklerini ve bunun için iyi bir ekibe sahip olduklarını vurgulayarak “Böyle işlerin ekonomik boyutu önemli değil. Bu tip işleri gelişmiş ülkeler yapabiliyorsa ve aynı işi biz de artık rahatlıkla başarabiliyorsak, bundan güzeli yok. Türk şirketi olarak böyle projelere başlamak en büyük kazanım’’ dedi. AnelMarin Yönetim Kurulu Üyesi Ali Ulvi Ağan da savaş gemisi yapımının çok sayıda farklı disiplini içeren bir proje özelliği taşıdığına ve kendi savaş gemisini inşa eden ülke sayısının çok sınırlı olduğuna dikkat çekti. Jeneratör gücü, gemi dağıtım panoları, aydınlatma hesapları, kablo yolları ve kablo çekim tasarımları gibi bir savaş gemisinde olması gereken tüm elektrik sistem tasarımı ile makine silah elektronik sistemlerini gerçekleştirileceklerini aktaran Ağan, MİLGEM projesinde yapılacak ilk geminin elektrik sistemi için proje çalışmalarına başladıklarını, projeyi 2007 yılı sonlarında tamamlamayı hedeflediklerini belirtti. ürk Silahlı Kuvvetleri’nin savaş gemisi ihtiyacının, uluslararası standartlarda ve tamamıyla milli imkânlarla gerçekleştirilmesi amacıyla hayata geçirilen MİLGEM projesinde olabildiğince yerli kaynak kullanımı hedefleniyor. Dizaynı ve inşası devam eden prototip geminin üretiminden hemen sonra, ilk etapta 7 geminin yapılması, ardından 4 geminin daha yapılabileceği projede tüm gemilerin yapımının yurtiçi tersanelerde gerçekleştirilmesi planlanıyor. Dışa bağımlılığı büyük ölçüde azaltması öngörülen projeyle, üretim maliyetlerinde önemli oranda tasarruf sağlanması hedefleniyor. 99 metre boyunda ve 14.40 metre eninde tasarlanan ilk gemi, maksimum 27 mil, azami devamlı hız olarak da 25 mil ağır deniz koşullarında görev yapabilecek. Gemi üzerinde 10 tonluk helikopter için platform bulunacak ve günümüz teknolojisine sahip gelişmiş silah, komutakontrol, sensor, elektronik ve otomasyon sistemleri ile donatılacak. ransa’nın soykırım kararına ilişkin Başbakan, Dışişleri Bakanı’nın son dakika restleri sizde nasıl bir duygu uyandırıyor? Kendi adıma onlardan daha öfkeli olduğum halde, söylemlerini, hele de öfkeli çıkışlarındaki vurgulamalarını çok ilkel, dahası çok çirkin ve bir anlamda da onursuz buluyorum... Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı son dakikada Türkiye ile iş yapan Fransız iş dünyasının temsilcilerini karşısına alıp, ticari boykot tehdidinde bulunmamalı. Belki de günümüzün vıcık vıcık olmuş, siyasetticaret ilişkilerinde, siyasi liderlerin dış gezilerinin iş dünyası heyetleri ile yapılması, doğrudan ticari pazarlıkların içinde bulunulması kültüründe, birbirlerinin dilinden çok iyi anlıyorlardır. Tüccarlık, pazarlık yeteneği ile çok övünen Başbakanımız, AB görüşmelerinin başlatılması pazarlık sürecinde de uçak anlaşmaları başta, bu türden kozları kullanmayı pek seviyor, en geçerli araçlar arasında görüyordu. Gelin görün ki kimliği ne olursa olsun, Türkiye’yi temsil eden iktidarın, yumurtanın kapıya dayandığı bir süreçte, bu saatten sonra yani kılını bile kıprdatmamasından yana. İktidar sorumluluğu bilinen bir takvim işletilirken, çok yönlü dış politika araçlarının kullanılmasını gerekli kılıyordu. Erdoğan Hükümeti’nin dış politikada her zamanki gibi, ülkenin birikimini, ağırlığını, gücünü kullanamayan, sınıfta kalan konumuna rağmen, bu saatten sonra pazarlığa kalkışılmasının Türkiye için, ödün vermekten, kayıptan başka sonucu olmayacağına inananlardanım. Hele de Fransız İçişleri Bakanı Sarkozy’nin, destek isteyen Başbakan Erdoğan’a saydığı koşullar üzerinden. Yanlış anlaşılmak istemem. Ülkemde demokrasi, düşünce özgürlüğü standartları içinde 301’in kaldırılmasını ya da özgürlükleri sınırlamayacak biçimde düzenlenmesini tabii ki savunuyorum. Kendi koşulları içinde, yani iki ülkenin uzlaşması ile, Ermenistan sınırının açılmasını da sevinçle karşılarım. Ermeni uyuşmazlığı ekseninde FransaTürkiye siyasilerinin komisyonlar oluşturup çalışmalar yapmalarının da yarar getireceğinden eminim.. Ancak AB’nin eksen ülkelerinin, bir anlamda ABD karşısında en bağımsız olanının, siyasi lider kadrolarının, sömürgeci kültürü ile, iç siyasetlerine, ucuz çıkar hesaplarına göre yürüttükleri politikalarında, onlar açısından çok yanlış ve talihsiz adımlardan geri dönüş adımı için bile bize yukardan bakan, suçlayan havalarla, ödün koparma istemlerine Türkiye rüşvette en kirli ülke arasında Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün yaptığı araştırmaya göre, Türk firmaları yurtdışında işlerini sürdürürken yoğun biçimde rüşvete başvuruyor. İstanbul Haber Servisi Türkiye’nin yolsuzluk karnesi yurtdışında da kötü görünüyor. Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün 2006 yılı ‘‘Rüşvet Verenler Endeksi’’ sonuçlarına göre Türk firmaları yurtdışında işlerini sürdürürken yoğun biçimde rüşvete başvuruyor. Dünyanın önde gelen ihracatçı ülkeleri arasında yapılan bir araştırmaya göre, yurtdışında iş yapan şirketlerini rüşvetten korumak için en etkin çalışan ülkenin İsviçre olduğu açıklandı. Yolsuzluk karşıtı grup Transparency International’ın yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre, Hindistan’ın son sırada bulunduğu listede, dünyanın dördüncü büyük ihracatçısı konumunda bulunan Çin, Hindistan’ın bir basamak üzerinde yer aldı. Türkiye, Rusya’nın ardından en kirli dördüncü ülke. Türkiye’den sonra Tayvan geliyor. Grubun 125 ülkeden 11 bin işadamıyla görüşerek hazırladığı Rüşvet Verenler Endeksi çalışması, en büyük 30 ihracatçı ülke ile sınırlı. S eçimlere gidilirken ‘‘solda birlik’’ de tartışılıyor. Ancak tartışmalar daha çok ‘‘biçim’’ üzerinde yapılıyor; ‘‘içerik’’ büyük ölçüde göz ardı ediliyor. Oysa asıl üzerinde durulması gereken, ‘‘düşünsel temel’’, yani içeriktir. İçeriğin altyapısı olarak, ülkenin benzer bir geçmiş deneyiminden söz edilmelidir. Çok partili siyasal ortama geçilmesinden sonra, büyük bir milletvekili çoğunluğuyla iktidara gelen Demokrat Parti, özellikle 1955 sonrasında hak ve özgürlükleri kısan baskıcı bir uygulamaya yöneldiğinde o günlerin CHP’si, iki alanda atılımlar yaptı. Birincisi, temel hak ve özgürlüklerin genişlemesi, bunların ekonomik ve sosyal haklarla tamamlanması; yargı bağımsızlığı; basın özgürlüğü; üniversite özerkliği gibi konularda somut öneriler geliştirildi. Bunlar önce 14. ‘‘İlk Hedefler Bildirgesi’’ne, daha sonra da ülkenin, uzak ara en özgürlükçü anayasası olan 1961 Anayasası’na kaynaklık etti. İkincisi, CHP, yalnız muhalefet partilerini yanına almakla, yani solda birliği sağlamakla kalmadı, ek olarak, öncülük ettiği açılımlarla ülkenin ilerici ve demokrat ‘‘kurum ve kuruluşlarının’’ ve kişilerinin de açık desteğini sağladı. ??? Kuşkusuz 1950’lerden farklı bir dö ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Solda Nasıl Birlik? aza indirilmesi ve dayanışma gibi, solun evrensel değerlerini sahipleniyor. Başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere, birçok ülkede sol, temel değerlerine sahip çıkarak gücünü arttırıyor. Türkiye solu, laiklik temelinde bir demokratikleşme projesini oluşturmalıdır. Başta düşünce ve anlatım özgürlüğü olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi; bunların, çalışma, eğitim, sağlık ve en az gelir düzeyi gibi ekonomik ve sosyal haklarla desteklenmesi büyük önem taşıyor. Siyasi partiler ve seçim yasalarının değiştirilmesiyle katılım yollarının genişletilmesi, gençlerin ve kadınların ekonomik ve siyasal etkinliğinin artırılması; örgüt içi demokratik süreçlerin işletilmesi bu oluşumun önemli başlıklarıdır. Ekonomik gelişmesini gerçekleştirmek zorunda olan Türkiye’nin, iletişim, bankacılık, enerji gibi kimi kilit sektörlerde kamunun söz sahibi olması ve bunun sınırları nemden geçiyoruz. Ancak ülke siyasetinin iç ve dış etkenler sonucu açılımlar yapamadığı da yadsınamaz. 12 Eylül’ün anayasal, yasal ve kurumsal yapısı, esas olarak varlığını sürdürüyor. Düşünce ve anlatım özgürlüğünün sınırları çizilemiyor; devlet kadroları ve eğitim dinsel baskı altına alınıyor. İktidar partisinin yapısı ve niteliği, özellikle kadın haklarına bakışı, eğitim ve bilim anlayışı, gerçek anlamda özgürlükçü olmasına olanak vermiyor. İktidar, AİHM’nin türban kararından sonra Avrupa Birliği’ne artık olumlu yaklaşamıyor; eğitimin bilim dışı bir çizgiye çekilmesine yeşil ışık yakıyor. Şurası bir gerçektir ki, niteliği gereği, sağcı düşünce ilerici ve demokrat olamaz; Türkiye solu, yıllardır toplumun yaşadığı bu çelişkiyi düzeltebilir. Yeter ki bu tarihi sorumluluk bilinciyle davranılsın. Günümüzde dünya solu, eşitlik, özgürlük, her anlamda sömürünün en açıklık kazanmalıdır. Ekonomik büyümenin, araştırma, bilim ve teknolojik yenilik eksenli olması; bütçenin faiz yükünün azaltılması; dış borçlar ve özellikle de işsizliğin çözümü için gerçekçi özel projeler hazırlanması bir zorunluluktur. Küreselleşmenin yararlarını ve zararlarını doğru yorumlayacak olan sol, geniş halk kitlelerinin desteğini ancak böyle sağlar. Avrupa Birliği üyeliği ve Kürt sorunu gibi ülkenin geleceği açısından yaşamsal konuların, solun ‘‘kendi sorunu sayılarak’’ ele alınması ve bu konularda somut, barışçı, ülke çıkarları ve bütünlüğü bağlamında demokratik öneriler geliştirmesi büyük önem taşıyor. Solda sağlıklı bir atılım, tutuculuğa özenerek değil, dünyadaki ve ülkemizdeki birikimi göz önünde tutarak, demokratikleşme ve ekonomik gelişmede ufuk açıcı, ‘‘ilerici öncülük’’ düzleminde birleşmekle gerçekleşir. ??? Burada özel bir not düşmeliyim. Bu açılımı yapması gereken siyasi partinin CHP olduğunu, tarihinden başka örnekler de vererek, ta 2004 ilkbaharında CHP Meclis Grubu’nda dile getirdim. Şimdi de aynı görüşteyim... [email protected] Nobel ekonomi Ödülü Phelps’in Ekonomi Servisi Nobel Ekonomi Ödülü’nü, ABD’li ekonomist Edmund S. Phelps kazandı. Phelps’in “ekonomik politikaların kısa ve uzun vadeli etkileri arasındaki ilişki hakkındaki anlayışı derinleştirdiği için” ödüle layık görüldü. Columbia Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan 73 yaşındaki Phelps, makroekonomik kararların ve politikaların kısa ve uzun vadeli etki ve sonuçları arasındaki karşılıklı ilişkilerle ilgili araştırmalarıyla tanınıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle