03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EKİM CUMA SÖZ ÇİZGİNİN haberler TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ C 3 HİKMET ÇETİNKAYA AKP İrtica Sorununu Çözmez Çözemez Kaçağın Her Türlüsü BURDUR Türkiye kaçakçılık cenneti... Akaryakıttan gübreye, cep telefonundan sigaraya, kavun ve karpuzdan tohuma dek ‘‘kaçağın’’ her türlüsü var Türkiye’de... Burdur üzerinden Dinar’a giderken yol boyunca üreticilerle konuşuyorum. Çal’da, Çardak’ta üreticilerin sorunlarını dinliyorum... Söyledikleri şu: ‘‘Ne elde kaldı ne cepte, perişanız.’’ En büyük sorun ürünlerinin değerini bulmaması, devletin üreticiyi elinin tersiyle itmesi... İthal tohumla yerli ürün nasıl alınır? Sorun bu!.. Tohum sıradan bir ürün değil! Prof. Dr. Türkel Minibaş’ın dediği gibi, tarımın en önemli girdisi, insan ve hayvan beslenmesinin öğesi. Minibaş’ın sorduğu soruyu ziraat mühendislerine yöneltiyorum: ‘‘128 tohum şirketi, 50 civarında fide üretim tesisi, 2 bin 500’ün üstündeki bayisiyle Türkiye tohumculuğu, Norvartis, Mansonto, Cargill, Dupont, ADN ve Bayer’le rekabet edebilecek mi?’’ Yanıt: ‘‘Hayır!’’ CHP Muğla Milletvekili Prof. Dr. Gürol Ergin’in, TBMM’de görüşülecek olan ‘Tohumculuk Yasa Tasarısı’na karşı çıkmasından neden rahatsız oldular?.. CHP’li Ergin’in, yıllarca ziraat odaları başkanlığı yaptığı, olayda kimlerin çıkarlarını kolladığını bildikleri için... Birileri, ‘‘Türkiye Tohumcular Birliği’’ni kurup kendi yandaşlarını oraya atayarak bu işten milyonlarca doları aralarında pay edecek... Vahşi kapitalizmin yapısı böyledir... Çünkü ortada 30 milyar dolarlık bir pazar payı var!.. Bu ‘‘Tohum Birliği’’, AKP’nin ‘‘Üretici Birliği’’ numarasının bir benzeri... Yandaşlarını koruma, kollama ve doyurma... ??? Üreticiler TBMM’de görüşülecek olan ‘‘Tohumculuk Yasa Tasarısı’’nın geri çekilmesini istiyor... Tarım kesimini çokuluslu şirketlerle, onların yerli taşeronlarının egemenliğine teslim etme amacı taşıyan ‘‘Tohumculuk Yasa Tasarısı’’ birilerini zengin etmek için değil midir? AKP iktidarı, Türkiye’yi ‘‘sıkmabaş’’, ‘‘Kuran kursları’’, ‘‘imam hatipler’’le bilerek geriyor, bu işleri sessiz sedasız gerçekleştirmek için... Dazkırı’da, Dinar’da, Burdur’da, Çardak’ta üreticilerle konuşurken aynı sorun gündeme geliyor: ‘‘Bu tasarı, Türkiye’nin tohum gücünü tümüyle kırarak, alanı çokuluslu şirketlere açmaktır. ‘Devlet sucukçuluk mu yapacak’ diyerek Et ve Balık Kurumu’nu tasfiye eden zihniyet, bunun sonunda hayvancılık sektörünü çökertti. AKP iktidarı ise şimdi ‘devlet tohumculuk mu yapar?’ diyor.’’ Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, tohum üreticiliğinin tarım kesimi için stratejik bir öneme sahip olduğunu vurgulayıp, bir saptama yapıyor: ‘‘Tarım kesimi çokuluslu şirketlere teslim edilince, bağımsız bir tarım politikası izlenemez.’’ Türkiye’nin tohum üretme gücünü çokuluslu şirketlere kırdırmak isteyen AKP düşüncesinin gerçek kimliği açık açık ortaya çıkmıştır... Eğer yasa çıkarsa üretici perişan olacaktır... Üzüm Üreticileri Sendikası Genel Başkanı Adnan Çobanoğlu, ‘‘Konuyu bazı üreticiler biliyor, bazıları ise bilmiyor’’ deyip ekliyor: ‘‘AKP tarım kesimini bir kenara itmiş. Eğer bu yasa yürürlüğe girerse, iki yıl sonra kendi tohumuyla ürettikleri ürünler nedeniyle üreticiye, pazarlarda korsan kitap, korsan kaset satanlar gibi davranılacaktır.’’ ??? Denizli, Burdur, Muğla ve İzmir Çeşme... Anason üretimi ‘‘ölü noktası’’na geldi bu yörelerde... Rakı üreticileri, bu nedenle gözlerini Güney Afrika ve Uzakdoğu ülkelerine çevirdi. Bazı kuruluşlar anosunu, yerli üreticisinden almıyor... Neden, niçin? Rakı ‘‘haram’’ olduğu için mi? AKP iktidarı anason üreticisine gözdağı verdiği için mi? Türkiye’de anason üreticisi perişan, fiyatlar ‘‘ithalat’’ yüzünden yüzde 50 düştü... Anason üreticileri ürünlerinin kilogramını 1.70 YTL’den bile satamıyor... Anason kırsal alanda ve yaylalarda gelişir... Burdur Gölü kıyısındayım... Havada yağmur sıkıntısı var... Türkiye 50 yıldır anason ithal etmiyordu. 1970’li yıllarda hava koşulları nedeniyle anason darlığı çekilmişti... Üreticiler diyor ki: ‘‘Pamukçuluk, tütüncülük öldü, şimdi sıra anasonda...’’ Bir Türkiye düşünün ki, yılda 25 bin ton kaçak sigara giriyor, gümrük kapıları kevgire dönmüş, Bakan Bey koltuğunda oturuyor... Devlet salt sigaradan 2.5 milyar dolar vergi kaybına uğruyor. Tütüncülük, pamukçuluk, anasonculuk ölmüş kimin umrunda!.. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69 M olla çıkmış haykırıyor: İrtica var, diyorlar, neredeymiş irtica?.. Çevredekilerden efendiden biri gülerek yanıtlıyor. Aynaya bak görürsün molla! Gazetelerde, Antalya’da yaşayan evsiz barksız bir vatandaşın, ramazanda içki içtiği için, beş kişi tarafından sopalarla dövülerek öldürüldüğü haberi yer aldı. Suçlarını ikrar ettikten sonra tutuklanan beş sanığın dördü, lise öğrencisi. Hani şu “laik Milli Eğitim!’’in laik liselerinden(!) birinde okuyan öğrenciler. İmam kadroları boş, camilere imam bulunamıyor, çünkü imamlar, devlet kadrolarına doldurulmuş durumda. İmam hatip liselerinden yetişenler, imam olmuyorlar, devlet içindeki irticai kadrolaşmanın saflarını oluşturuyorlar. Yaz aylarında Türkiye’nin Ege kıyılarında, başka yerlerden, bindirilmiş kıtalar halinde gelmiş olanlar “vurun kahpeye!’’ zihniyetiyle, mayo ile denize giren kadınlara saldırıyorlar. Devletin bir numaralı memuru Başbakanılık Müsteşarı, açıklıkla söylüyor, laik devletin sonunun gelmesi ve İslamcı bir rejimin kurulması gerektiğini. Laikliği korumaya yönelik kararlar veren Danıştay üyeleri, saldırıya uğruyorlar, içlerinden biri öldürülüyor. Yakalanan sanık cinayeti türban kararı dolayısıyla işlediğini itiraf ediyor. Katilin babası, oğlunun eylemiyle iftihar ettiğini belirten açıklamalar yaptıktan sonra, kadrosunda çalıştığı MEB’in herhangi bir takibatına uğramıyor, daha sonra kendi isteğiyle emekli oluyor. ??? Sonra molla çıkıp soruyor: Nerede irtica, nerede kanıtı, kanıtı varsa getirin! Kanıtını getirsek ne olacak molla? Başbakan uzun süre irticanın varlığını kabul etmiyor, Başbakan’ın gazeteci abileri irticanın muhafazakâr demokratlık olduğunu söylüyorlar ve varlığını reddediyor, var olanı ilan edenleri de suçluyorlar. Oysa Türkiye’de irticanın varlığını sağır sultan duymuş, irticanın varlığı ve rejimi tehlikeye düşürdüğü, AİHM’nin (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) Refah Partisi’nin kapatılması ile ilgili davanın kararında hukuken tescil edilmiş. Refah Partisi zamanından bu yana, o cenahta ne değişti? İrtica tehlikesi azaldı mı, yoksa arttı mı? Bir kısım medyanın da işbirliği yüzünden halk irtica konusunda geç uyandı, ama şimdi hızla bilinçlenmeye başlıyor. Cumhurbaşkanı gibi, TSK’nin başı Genelkurmay Başkanı da irtica tehlikesine dikkati çekiyor, AKP’nin başı irticanın varlığını yadsıyor, AKP’lilerin büyük çoğunluğu da... Kamuoyu yoklamalarında, güvenilirlik sıralamasında, TSK ve Cumhurbaşkanı en üst, siyasetçi ise en alt sıralarda yer alıyorlar. ??? İrtica karşısında, laik Cumhuriyetin gittikçe daha geniş kitleler tarafından desteklenmeye başlanan direnişi, Tayyip Erdoğan’ı rahatsız ediyor, ortamı yumuşatmak, uyanışı tavsatmak için çıkıyor ve herkese çağrı yapıyor: Gelin görüşelim, ama bu konuyu ortada tartışmayalım. Başbakan irtica konusunu kapalı kapılar ardına çekmeye çalışıyor. Başbakan’ın, “sus... sus... kimseler duymasın!..’’ çağrısı yandaşları “gazeteci abileri ve molla’’ tarafından alkışlanıyor ve sağduyu işareti olarak gösterilmek isteniyor. O zaman izan sahibi insanlar da soruyorlar: Milli Güvenlik Kurulu’nda ne konuşulacak molla? Bu konu daha önce konuşulmadı mı? İrtica tehdidinin var olduğunu belirten metnin altında Başbakan’ın imzası yok mu? Tayyip Bey o imzayı attıktan sonra ne yaptı? Mademki, ülkede demokrasi var, Türkiye’nin önündeki en büyük iki tehditten biri neden kapalı kapılar ardında konuşulsun? Türbanı siyasetin göbeğine oturtan, devleti irticacılarla dolduran AKP, irticayı önleyemez. Neden mi istemez, ondan beslenir de o yüzden. İstenen yalnızca ortalığı sakinleştirmektir, irtica her zaman aynı taktiği uygulamış, tepkiyi görünce bir süre siner gibi yapmış, sonra yoluna yeniden ve daha da büyük bir hızla devam etmiştir. CHIRAC SENİN AVRUPA DIŞI KIBRIS’I AB’YE SOKTUK, ŞİMDİ SIRA AVRUPA DIŞI ERMENİSTAN’DA.. RTÜK’te Gülen kavgası FIRAT KOZOK ANKARA Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK), Fethullah Gülen’in avukatı Abdülkadir Aksoy’un şikâyeti üzerine, bazı televizyon kanallarına verdiği cezalar, kurulu karıştırdı. Kurulun bazı üyeleri, Gülen’in korunmaya çalışıldığı gerekçesiyle cezaların kesildiği toplantıyı terk etti. İrticacı radyoları yakın takibe alan İstanbul Bölge Müdürü Cengiz Karakaşoğlu’nu görevden alan RTÜK, şimdi de Fethullah Gülen hakkında yayımlanan programlar nedeniyle çeşitli kanallara ceza kesmeye başladı. Edinilen bilgilere göre, son dönemde özellikle Ulusal Kanal ve Kanaltürk’te yayımlanan Fethullah Gülen’le ilgili programların bazılarında, geçmişte Gülen’e en yakın isimlerden biri olan daha sonra da yolları ayrılan Nurettin Veren’in Gülen’le ilgili açıklamalarına yer verildi. Bazı haber programlarında ise Danıştay saldırganı Alparslan Arslan’ın polis ifadesinde Gülen’le ilişkisi olduğu yönündeki açıklamaları gündeme getirildi. Bunun üzerine Fethullah Gülen’in avukatı Abdülkadir Aksoy, RTÜK’e başvurdu. Yayımlanan programlarda müvekkilinin kişilik haklarına saldırıldığını savunan Aksoy, söz konusu iki kanalın cezalandırılmasını istedi. RTÜK Kanaltürk ve Ulusal Kanal’da yayımlanan Fethullah Gülen’le ilgili programlar üzerine Fethullah Gülen’in avukatı, iki kanalı RTÜK’e şikâyet etti. Televizyon İzleme ve Değerlendirme Dairesi’nin, başvuru üzerine hazırladığı raporlar, kurul üyelerini karşı karşıya getirdi. Bir üye, “İrticaya hassasiyet göstereceğinize Fethullah Gülen hakkındaki eleştirilere hassasiyet gösteriyorsunuz” diyerek toplantıyı terk etti. de başvuruyu ‘‘geciktirmeden’’ değerlendirmeye aldı. Konuyu inceleyen Televizyon İzleme ve Değerlendirme Dairesi, iki kanalda yayımlanan programların Gülen’in kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığını raporlaştırdı. Dairenin hazırladığı raporlar, art arda kurulun toplantılarına gelmeye başladı. Raporlara dayanılarak bazı programlar hakkında kanallardan savunma istendi. Hazırlanan raporların her toplantıda gündeme gelmesi kurul üyeleri arasında da tartışma yarattı. RTÜK’e CHP kontenjanından seçilen Şaban Sevinç, polis ifadelerine dayanılarak kanalların cezalandırılamayacağını vurgulayarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, bir dosya hakkındaki 29 Mayıs 2005 tarihli, ‘‘Yayının ancak olayın maddi gerçekliği saptandıktan sonra verilebileceği kabul edilecek olursa, haber verme hakkı sınırlandırılmış olur. Gazeteci de maddi gerçeği araştırmak ve çıkarmak göreviyle yükümlü değildir’’ kararını anımsattı. Sevinç, Gülen raporlarına ‘‘İrticayla mücadeleye karşı bazı yayınlara hassasiyet göstereceğinize Gülen’e yönelik eleştirilere hassasiyet gösteriyorsunuz. Gülen hakkında laf söylenemeyecek mi?’’ diye tepki gösterdi. Sevinç, daha sonra kendisine destek veren bazı üyelerle birlikte toplantıyı terk etti. Konuyu değerlendiren Ulusal Kanal’ın avukatı Nusret Senem, ‘‘RTÜK’ün Gülen’in kişilik haklarıyla ilgili bu kadar hassas olmasını biz de çok enteresan bulduk. Üst kurul üyelerinin Gülen konusunda bu kadar hassasiyet göstermeleri, bazı üyelerin Gülen cemaatine yakınlığıyla mı ilgilidir diye bir soru aklımıza takılmıyor değil’’ dedi. Frankfurt Türkiye’yi konuk etmeye hazırlanıyor ’deki Frankfurt Kitap Fuarı için “Yurttaş Girişimleri” çağrısı FRANKFURT (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye, 2008’de Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı’na “konuk ülke” olarak katılmaya hazırlanırken, bu önemli etkinliğe destek niteliğindeki arayışlar da başladı. Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) bu önemli buluşmaya, Avrupa’daki Türklerin gündemiyle katkıda bulunmayı hedeflediğini bildirdi. Gerek 2008 Frankfurt Kitap Fuarı, gerekse İstanbul’un 2010’da Avrupa Kültür Başkenti olması nedeniyle, Frankfurt Türk Alman Kulübü’yle birlikte, “Frankfurt 2008’de Türkiye’yi misafir etmeye hazırlanıyor” başlıklı bir toplantı düzenlendi. Türkiye’den gazeteci ve yayıncıların da geniş ilgi gösterdiği oldukça canlı geçen toplantıda, bu alanda ortak yurttaş girişimlerinin geliştirilmesi doğrultusunda harekete geçilmesi istendi. ATGB Başkanı Gürsel Köksal, toplantının ardından şu açıklamada bulundu: “ATGB, Almanya’daki çeşitli kurum ve kuruluşlarla birlikte, Almanya’daki Türk toplumunun da, Türkiye’yle birlikte hem ‘ev sahibi’, hem de ‘konuk’ olacağı bu önemli buluşmayı çeşitli kültürel, sanatsal ve toplumsal etkinliklerle, yeni projelerle karşılamaya hazırlanıyor. ATGB, bu alanda Almanya’daki kurum ve kuruluşlarla, tek tek bireylerle birlikte bu konuda yeni projelere de katılmaya, katkıda bulunmaya önem veriyor. Bu amaçla derneğin internet sitesinde (www.atgb.info) özel bir sayfa açıyoruz. Bu konuya önem verenleri, öneri ve görüşlerini bize bildirerek, bizimle işbirliğini deneyerek, bu süreci desteklemeye çağırıyoruz”. ilan renkli
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle