03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EKİM CUMA bilim/vaziyet Yalan tespit teknolojisindeki son gelişmeler REYHAN OKSAY Yağmur Ekim C Örgütlenmek zaman zaman zorlansalar da görevlerini mükemmelce yapıyorlar. Komutanlarının laiklik vurguları veya Cumhurbaşkanı’nın yurtsever çıkışları sadece sözde kalıyor. Emperyalizm ve onun işbirlikçileri, yurtseverlere ‘Siz istediğiniz kadar konuşun biz bildiğimizi okuruz’ diyorlar. Yakında dedelerimizin Ermenilerin katili olduğunu da kabul edeceğiz. Yani Kurtuluş Savaşı’nın bir kurtuluş savaşı değil de etnik temizlik savaşı olduğunu, Anadolu’nun Türkler tarafından ikinci defa işgali olduğunu kabul edeceğiz. Artık sözle söyleneceklerin sonuna geldik. Eğer ‘Dört nala gelip uzak Asya’dan/ Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan/ Bu 17 THY’ye yeni ad: Tarikat Hava Yolları! Y alanı söylemek kolay, yakalaması zordur. Din kitapları Kabil’in, Habil’i öldürdüğü zaman Tanrı’ya bile yalan söylediğini yazar. Başı sıkışan hemen hemen herkesin başvurduğu bu çözüm, tarih boyunca beraberinde güvensizliği ve çatışmaları getirdi. 11 Eylül terörist saldırılarından sonra bu paranoya giderek güçlendi ve yayıldı. Başta Batılı ülkelerin güvenlik güçleri olmak üzere tüm dünyada uçak yolcularını, ayırım yapmaksızın, potansiyel hava korsanları olarak görme eğilimi başladı. Dolayısıyla güvenlik güçleri, kan testlerinin DNA’yı, nefes testlerinin sarhoşları yakalaması gibi, teröristleri kolayca tespit edebilecekleri bir tekniğin peşine düştüler. Ara 11 Eylül’den sonra insanların yalan söyleyip söylemediğini saptamak için geliştirilen yeni teknolojiler, neredeyse insanların beyinlerinin içini okuyacak düzeye geldi. Ne var ki bu yeni teknolojiler giderek insanları rahatsız etmeye, hatta öfkelendirmeye başladı. Bazı sivil toplum kuruluşları bu teknikleri insanların özel yaşamlarına müdahale olarak yorumluyor. dan geçen 5 yıl boyunca ABD Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik birimleri, yoğun bir şekilde bu konudaki çalışmalarına hız verdiler. Çalışmaların maliyeti konusunda kesin bir bilgi verilmese de –gizli araştırmalar genellikle örtülü ödenekten karşılanıryüzlerce milyon doların yalan tespit etme tekniklerine akıtıldığı biliniyor. Bu teknikler, gözleri inceleyen kızılötesi görüntüleme cihazlarından, beynin içini gören tarayıcılara, yalancıları uzaktan tanıyan sensörlere dek çok geniş bir spektrumu kapsıyor. Çalışmalardan çok sayıda elle tutulur sonuçlar alındığı bildiriliyor. Ekim ayında, kamu ve özel sektöre beyintarama yalan dedektifliği hizmeti veren San Diego’da merkezi bulunan "No Lie MRI" isimli kuruluş, bu konuda sansasyon yaratacak bazı buluşlar yaptığını açıkladı. Massachusetts’deki "Cephos of Peperell" isimli başka şirket, birkaç yıl içinde üzerinde çalıştıkları dedektörün piyasaya çıkartılacağını bildirdi. Bu tür gelişmeler birbiri ardından gündeme düşerken, insan hakları savunucuları bu konuda sıradan insanların özgürlüklerinin kısıtlanacağı uyarısında bulunuyor. Havaalanlarında, tarayıcılarının ayakkabı topuğunun içine bakması veya diş macunu tüpünün içinde ne olduğunun araştırılması kabul edilebilir sınırlar içinde kalırken, güvenilirliği tam olarak kanıtlanmamış bir tarayıcının alarmını çalıştırdığınız için güvenlik güçlerinin sizi sorguya çekmesi kabul edilemez. Ayrıca Guantanamo Üssü’deki gözaltı gibi hapishanelerde hangi tekniklerin kullanıldığı konusunda kimsenin bilgisi yok. İnsanların gelişimini çok yakından izledikleri yalan makinesi teknolojisi, ne yazık ki çok yavaş ilerliyor. Bu alanda en meşhur cihaz olan poligraf 85 yıl önce piyasaya çıktı. Pek çok mahkemenin sonuçlarını kabul etmemesine karşın, cihaz en azından sağlam bir temele dayanıyor. Çoğumuz kolaylıkla yalan söyleriz. Özellikle gerçeğin ortaya çıkmayacağına inandığımız durumlarda, yalana başvurmak kendimizi kurtarmanın en kolay yoludur. Yalan söylemek, kalp atışlarının hızlanmasına, soluk almanın sıklaşmasına ve terin artmasına yol açar. Ve poligraf bütün bunları ölçer. Bazı durumlarda makine gayet iyi iş çıkartmasına karşın, çoğunlukla dostane olmayan bir ses tonuyla sorular soran bir makine parçasına bağlı olmak, yalan söylemek ile benzer semptomları doğurur. Dahası, iyi bir yalancı kendini kontrol altında tutarak bu semptomları sergilemez. Poligraf makinesini savunanlar, cihazın cinayet soruşturmalarında yüzde 85 ile 90 arasında doğru sonuç verdiğini ileri sürüyor. Fakat üç yıl önce ABD’nin Ulusal Bilimler Akademisi’nin Araştırma Konseyi bu makinelerinin işe yaramadığına karar vererek son noktayı koydu. Ne var ki poligramın uzun ve sorunlu yaşamına son verecek yeni buluşlar, yaygın bir kullanıma henüz hazır değil. Ancak görece olarak daha başarılı olanlar şunlar: YALAN TESPİT ETME SİSTEMLERİ A) Manyetik rezonans görüntüleme: Sorgulama sırasında ne kadar soğukkanlı olursanız olun düşünceleriniz sizi ele verir. Beyin çalışmak için kana gereksinim duyar. Dolayısıyla ne kadar çok çalışırsa o kadar fazla kan gerekir. Korteksin büyük bir kısmının yalan söylemeye yardımcı olduğu bilinse de üç bölge öne çıkar: 1) Anterior (ön) cingulate: Hedefler ve niyetler arasında arabuluculuk yapar... 2) Sağ orbital/interior frontal: Ödül duygusunu işlemden geçirir... 3) Sağ orta frontal: Sıra dışı düşüncelerin yönetimine yardımcı olur. Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) tekniği özelliği bol oksijen alan ve faal bölgeleri görüntülemekte ustadır. Bu üç bölgeyi MRI ile görüntülediğiniz zaman yalanı ortaya çıkartabilirsiniz. No Lie MRI ve Cephos bu teknik ile yalancıları yüzde 90 ile yüzde 93 doğruluk oranı ile tespit edebildiklerini iddia ediyorlar. B) Elektroensefalogram: Gerçek düşüncelerinizi açığa çıkartan yalnızca kan akışı değildir; elektriksel faaliyetler de düşüncelerinizi ele verir. Beyniniz, Event Related Potentials (Olaya Bağlı PotansiyellerERP) adı verilen sinyaller çıkartır ve bunlar yüksek yoğunluklu elektroensefalogram (EEG) makinesi ve yüze ve kafa derisine bağlı 128 sensör ile izlenir. Önce doğruyu daha sonra da yalan söylemek, art arda iki doğruyu söylemeye göre 40 ile 60 milisaniye daha uzun zaman alır, çünkü beyin verimontaj stratejilerini değiştirmek zorunda kalır. Kuramsal olarak, denek, bir niyete bağlı olan soruyu doğru yanıtlarken, (örneğin, "Bodrum’a mı gidiyorsunuz?") ve daha sonra niyeti ortaya koyan daha ilgili bir soruyu yanıtlarken (örneğin, "Bomba patlatmayı planlıyor musun?") doğruyu söylüyorsa bunu ERP şeklinden anlayabiliriz. Bu teknolojinin üzerinde çalışan psikologlar EEG’nin yüzde 86 oranında doğru çalıştığını belirtiyor. C) Göz taramaları: Poligramın yakaladığı verileri yaratan stres aynı zamanda gözün çevresindeki ince damarlardaki kan akışını da artırır. "Periorbital Termografi" denilen termalgörüntüleme teknolojisinin yeni bir uygulaması, bir yüksek çözünürlüklü kameradan yararlanarak 0.025 derecelik (santigrat) sıcaklık değişikliklerini tespit edebiliyor. Rochester’daki Mayo Clinic’ten James Levine, 2002 yılındaki "Nature" dergisinde yer alan bir makalesinde bu uygulamanın yüzde 73 oranında doğru sonuç verdiğini belirtiyor. South Carolina’daki ABD Savunma Bakanlığı Poligraf Enstitüsü’nden (DODPI) araştırmacılar, yüzde 84’lük bir doğruluk payına ulaştıklarını belirtiyorlar. DODPI’dan bilim adamları ayrıca gözün hareketlerini izleme konusunda da uzmanlaştıklarını açıklıyorlar. Göz, yüzlerin, nesnelerin veya manzaranın bir dizi görüntüsü karşısında, tanıdık gelen unsurlar üzerinde daha az zaman harcar, çünkü beynin bunları yo HANİ bazen sözün önemi kalmaz ya; Bülent Esinoğlu da “Sözün bittiği yere geldik” diyor: “Barzani,Talabani ve PKK’nin yurtdışından yayın yapan ortak yayın organı ‘Fırat News Agance’i haberi ‘Washington’da ateşkes zirvesi’ şeklinde verdi. PKK ateş kesti ve arkasından Recep Tayyip Erdoğan ‘Terör durursa operasyon olmaz’ dedi. Yani PKK’ye resmi cevabı verilmiş oldu. Böylece PKK’nin yayın organında belirtildiği gibi ateşkes anlaşmasının zemini tamamlandı. Amerika’dan bolca demokrasi vaadi getiren Erdoğan, Washington’a gitmeden önce bir adım daha attı. Rum gemilerine Türk limanlarını açan karar 28 Eylül’de Resmi Gazetede yayımlandı. Zaten Lübnan’a asker gönderme işini daha önce halletmişti. İt ürür, kervan yürür misali emperyalizm işine devam ediyor. İçerdeki işbirlikçileri memleket bizim’ ise yapacağımız bundan fazlasıdır. Memleketin yurtsever aydınları hala örgütlenmekten korkuyor. Mücadeleyi birkaç kişiye ihale etmiş durumdalar. Sadece yazarak ve söyleyerek bu noktaya geldik. Memleket elden gitmeye devam ediyor. CHP muhalefeti göstermelik çünkü o da AB’ci. Atatürk’ün devrimlerini savunmuyor; ‘Devrimleri kaldığı yerden devam ettireceğiz’ demiyor. Laikliği bağımsızlıktan ayrıymış gibi algılayıp işbirlikçilerin laiklik anlayışını savunuyor. Derneklerde ömür tüketmenin bir manası yok. Kurtuluşu sağlayacak olan örgüttür. Örgüt ise partidir. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi. Aydınları tek çatı altında örgütlenmeye çağırıyorum. Emperyalizmin haritaları da size bir şey anlatmıyorsa gevezelik etmeyin susun. Örgütsüz güç bir hiçtir.” Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Laura’nınki Ahmet Mete Apak: “Laura Bush’un yanındaki hizmetçilerin şıklığına doğrusu diyecek yok. İşlerini umarım iyi yaparlar.” İrtica ÇANKAYA Köşkü’nden ve Genelkurmay’dan yükselen “irtica tehdidi uyarısı”nın ardından “irtica nedir, ne değildir” şeklinde yeni bir tartışma başlatılınca Erdal Atıcı da bir şeyler söylemek istiyor: “Bu Başbakan, Milli Güvenlik Kurulu’nda altına imzasını attığı belgede Türkiye’nin karşısındaki en büyük tehditlerin irtica ve bölücülük olduğunu kabul etmişti ama şimdi başka konuşuyor. Öte yandan Fethullahçılar’ın başını çektiği gruplar işi sulandırmak için ‘irtica ne demek’, ‘irtica tanımı yeniden yapılmalı’ gibi söylemlerle kamuoyunda bilgi kirlenmesi yaratmaya çalışıyor. Anımsayalım, aynı koro, Danıştay saldırısı olduğu günlerde de benzer şeyler söylemişti. Saldırının daha ilk dakikalarında TBMM Başkanı ‘Olayın türbanla ilgisi yok’ demiş, bu açıklamanın ardından basına kasıtlı olarak sızdırılan bilgilerle ki bilgilerin nereden sızdırıldığını ‘Sağır Sultan’ bile artık biliyor, saldırı ulusalcıların üstüne yıkılmaya çalışılmıştı. Eğer o günlerin iktidar yanlısı gazeteleri yeniden incelenecek olursa cinayeti ulusalcıların yaptığına dair onlarca yazı bulunabilir. Bütün bu olanlar bana İsmail Hakkı Tonguç’un bir yazısını anımsattı: ‘Softaların en tehlikeli olduğu devirler, devlet işlerine karıştıkları, devleti idare edenleri baskı altında tutabildikleri yıllar olmuştur. O zamanlar yobazlar birer milli kahraman gibi ortaya çıkıp çalım satmaya başlarlar; sözde yayın organlarıyla etrafa zehir saçarlar; gerçek aydınları sindirirler. Bu yüzden gerilik şahlanır, devrimlerin başını yemeye başlar. Gerçek aydınların böyle devirlerde sıkı durmaları, softadan daha cesur olmaları, yiğitçe davranmaları, savaş alanlarından kaçmamaları gerekir.’Yakın tarihimizden ders almamız gerekiyor.” O halde dersimizi tekrar edelim. Yobazların en tehlikeli olduğu dönem devlet işlerine karıştıkları ve devleti idare edenlere baskı yapabildikleri dönemdir. İsmail Hakkı Tonguç’un aklının ucundan bile geçmeyen daha da tehlikeli bir durum vardır ki o da yobazların devletin çeşitli kademelerini ele geçirip devleti idare ediyor olmalarıdır. Görev; gerçek aydınlardadır. Türkiye Cumhuriyeti bu karanlığı da Demo Mehmet Ünal: “Fransa’da ‘Ermenilere soykırım yapılmamıştır’ diyene ceza, Türkiye’de Türklüğe hakaret edene ödülreklam! Ne demokrasi ama!” Koordine Dinçer Kişoğlu: “Koordinatör atayarak PKK’yle mücadelede ipe un seren Başbakan, şimdi de irticanın tanımı için koordinatör arıyor!” Olağan Lütfi Soner Ata: “Laik kişilerin, yurdumuzu örümcek ağı gibi saran gericiliği bir tehdit olarak görmesi olağandır. Şeriatçı kişilerin ise bu gericiliği bir tehdit olarak görmemesi olağandır.” Dost Ahmet Mete Apak: “Bush, Erdoğan’a dostum diye hitap etmiş. Anlaşılan hiç dostu kalmamış.” İhtilal Suat Özbilgi: “Ne yani, konuşmayalım da, ihtilal mi yapalım?” Sistemlerin sakıncaları Bu sistemlerin her birinin bilinmeyen yönleri ve eksiklikleri var. Sözgelimi EEG’lerle çalışan araştırmacılar, beyindeki her doğrunun aynı şekilde okunmaması gerektiği sonucuna vardılar. Nerede doğduğunuz ile ilgili bir yanıt daha hızlı bir sinyal üretirken, geçen doğum gününüzü nasıl geçirdiğiniz ile ilgili bir yanıt daha yavaş bir sinyal doğurabilir. Dahası sizin beyniniz ve bir başkasının beyni aynı soruya aynı hızda yanıt veremeyebilir. Böylece her testin her insana göre özel olarak ayarlanması gerekir. Bunun da testin uygulanabilirliğini azaltan bir unsur olduğuna dikkat çeken bilim adamları, bu uygulamayı herkesin farklı bir bazal vücut sıcaklığına sahip olduğu koşullarda hastalık ateşini ölçmeye benzetiyor. fMRI’ların eksiklikleri ise daha da ciddi. İnme geçirmiş olmak veya tümör gibi fiziksel anormallikler taramaların hassasiyetini bozuyor. Ayrıca test doğallıktan çok uzak bir ortamda uygulanıyor. Zanlı büyük bir mıknatısın içinde yatarken sorgulanıyor. Yüksek sesle konuşmak, yalan tespit sonuçlarını bozma özelliğine sahip beyin bölgelerini faal duruma geçireceği için, deneklere yalnızca "evet" veya "hayır" ile yanıtlayacakları sorular sorulur ve bir düğmeye basarak yanıt vermeleri istenir. Beyin büyük bir olasılıkla düğmeye basma sırasında da, sesli yanıt verme sırasında da aynı şekilde çalışıyor olabilir. Ancak çalışmıyor da olabilir. Ayrıca insanlar bazen beyaz yalanlar söyleyerek insanları incitmemeye çalıştığı için ilgili beyin bölgelerindeki faaliyet işaretleri sizin mutlaka suçlu olduğunuz anlamına gelmeyebilir. "Bütün fMRI yalantespit çalışmaları, anterior cingulate bölgesinde faaliyet olduğunu tespit ediyor" diye konuşan University of South Carolina’dan psikolog Jennifer Vendemia, "Bence bu çok da kötü bir şey değil. O bölgede hiçbir faaliyetin olmaması, ölü olduğunuz anlamına gelebilir" diyor. Kaldı ki yüz mimiklerini okuma veya göz çevresindeki ısı ölçümü gibi yöntemlerle ilgili eleştiriler henüz gündeme düşmedi. Poligramda yanlış sinyaller üreten dürüst endişeler, aynı zamanda periorbital bölgede de kan akışını artırıyor olabilir. Kaldı ki yüz analizleri de büyük bir olasılıkla sorun yaratabilir, çünkü analizcilerin yeteneklerini standardize edecek bir yöntem henüz yoktur. Bunun yanı sıra soğukkanlı yalancıların heyecanlı yalancılardan daha az ipucu vermesi de mümkündür. AHLAKİ ve YASAL SORUNLAR Bu konuda karşılaşılan en büyük sorunlar ahlaki ve yasal alanlarda yaşanıyor. Şu anda yalan tespit teknolojisinde kaydedilen gelişmeler kamuoyundan büyük destek ve onay görüyor. Ancak bu teknikler gizlice özel yaşantımıza müdahale ederse ne olacak? Pennsylvania Üniversitesi’nden Biyofizikçi Britton Chance, fMRI’ın çektiklerine benzeyen bir şekilde uzaktan stresli insanları tespit etmek için kafatasının içine işleyen kızılötesi ışın göndermenin yollarını araştırıyor. Bu yöntem ve uzaktan periorbital termoterapi yöntemi, havaalanlarındaki kontrol kuyruklarında bekleyen yolcuların arasındaki stresli kişileri fark ettirmeden tespit edebiliyor. Bu stresin gizlemeye çalıştığınız bir bombadan mı yoksa geç kalmanızdan mı kaynaklandığı, ancak kuyruktan çekilip çıkartıldığınız ve sorgulandığınız zaman belli olur. Bazı sivil toplum örgütleri bu yeni teknolojiler hakkında daha fazla bilgi edinmek için başvuruda bulundular. Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği geçen haziran ayında Bilgi Edinme Hakkı’nı kullanarak bir dilekçe verdi. Bu dilekçede, hükümetin bu teknikleri halihazırda kullanıp kullanmadığını sordu. Bu yılın sonlarına doğru ABD’nin önde gelen bilim dergilerinden birinde Stanford Üniversitesi’nden hukuk profesörü Hank Greely ve diğer hukukçuların yalan tespiti teknolojisinin ahlaki yönü ile ilgili görüşlerine yer verecek. Frank şimdiye dek yüz ifadeleriyle ilgili pek çok uzmanı eğittiğini belirterek, "Bu insanların pek çoğu ilgili bölgelere gönderildi" demekle yetiniyor. Kaynak: Time, 2 Ekim, 2006 Kürtler Sevr’e atıf yapmış... “Lozan’dan alıntı yapacak değiller ya!” Kadın doktorumuz merika’da Boston şehrinde Tafs Tıp Fakültesi’nde tahsil etmekte olan Fatma Reşid Hanım ahiren (daha sonra) bu darülfünunu (üniversiteyi) tamamlamış ve diploma alarak memleketimize gelmiştir. Fatma Reşid Hanım, Amerika ayânından Mister Krein hesabına tahsil etmekte idi. Altı sene Tafs Tıp Fakültesi’nde okuduktan sonra bir sene müddetle Metropolitan Hastanesi’nde staj görmüş, ayrıca üç ay da Long Apland Tıbbiye Hastanesi’nde üç ay veladiye (doğum) için çalışmıştır. Daha sonra Fransa’ya geçmiş ve Fransız hastanelerinde bir müddet A tetkikatta bulunduktan sonra vatana avdet etmiştir (dönmüştür). Türkiye, Fatma Reşid Hanım’la kıymetli bir kadın doktor daha kazanmaktadır. Fatma Reşid Hanım’la birlikte Amerika’da tahsil etmekte bulunan Azime Reşid Hanım da memleketimize avdet etmiştir. Azime Reşid Hanım Bezmi Âlem Kız Lisesi’nde ve Arnavutköyü Amerikan Kızlar Koleji’nde okuduktan sonra Amerika’ya gitmiş ve New York Muaveneti İctimaiye Mektebi Âlisi’ne (Sosyal Yardım Yüksekokulu) dahil olmuş ve burada üç sene tahsil ederek mektebi muvaffakiyetle tamamlamıştır. Bu iki genç azimkâr kardeşin Dr. Fatma Reşid Hanım. anavatanlarında kendileri için müsmir (verimli) bir mesai sahası bulacakları şüphesizdir. 4 Ekim 1926 Pazartesi İlk medeni nikâh Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra her yerde nikâh memurları evlenme müracaatlarını kayda başladılar. Fakat bütün Türkiye’de ilk nikâh Bursa’da akdedilmiştir. Bursa’nın Namazgâh Mahallesi’nde Hacı Hüseyin Efendi’nin kerimesi (kızı) Ayşe Hanım ile evlenmeleri aralarında kararlaştırılmış olan Elaziz Fırkası emir zabitliğinde (subaylığında) müstahdem Hayreddin Bey'in mezuniyet müddetinin uzatılmasının mümkün olamayacağı telgrafla fırka kumandanlığından alınan cevaptan anlaşılmış ve bunun üzerine dördüncü sınıf hâkimlerden Nazmi Bey, Medeni Kanun’un maddei mahsusasına tevfikan (uygun olarak) 15 gün ilan müddetini üç güne tenzil ederek (indirerek) keyfiyeti nikâh memurluğuna bildirmiş ve bu suretle ilk medeni nikâh kıyılmıştır. 10 Ekim 1926 Pazar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle