17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

günlük savaşta etkin bir rol Lübnan’daki oynayamadı. Krizle nasıl başa barış gücü çıkacaklarını bilemeyen birlik askeri... üyeleri savaşa karşı tepki göstermekte geç kaldıkları gibi savaşta yaşanan sivil ölümler karşısında yalnızca duydukları üzüntüyü ve şaşkınlığı dile getirmekle yetindiler. 30 Temmuz’da İsrail’in Kana bombardımanı sonrasında birliğin dışişleri bakanlarını bir araya getiren Brüksel’de gerçekleştirilen olağanüstü toplantı, dönem başkanı Finlandiya’nın bir girişimi olmayıp Fransa ile Portekiz’in ısrarının bir sonucuydu. Toplantıdan çıkan karar ise yalnızca "kınama" idi. Saldırılar karşısında İngiltere Başbakanı Blair ve Almanya Şansölyesi Merkel, İsrail’i "derhal" ateşkese davet etmek yerine taraflar arasındaki çatışmanın "mümkün olan en kısa sürede" sona ermesini umduklarını belirtmekle yetindiler. Lübnan’da yaşanan kriz karşısında birliğin üç itici gücü arasında yaşanan görüş farklılıkları AB’nin tek sesli hareket edememesinin bir nedeni olarak görülebilir. Mandası altında 19201943 yılları arasında Lübnan’ı yönetmesi nedeniyle bu ülke ile özel bir ilişkisi olan Fransa, Lübnan’da yaşanan krizde İsrail’in güvenlik ihtiyacını anlayışla karşılamakla birlikte İsrail’in yürüttüğü orantısız güç kullanımı karşısında acil bir ateşkes önerisinde bulunmuştu. 1978’den bu yana Lübnan’da görev yapan barış gücü birliği UNIFIL’in şu anda komutasını yürüten Fransa, 1983’te Hizbullah’ın Beyrut saldırıları sonucunda 58 askerini yitirdiğinden, Lübnan’da BM çatısı altında yürütülecek çokuluslu gücün görev tanımı ve yönergesindeki belirsizlik nedeniyle çokuluslu güce katılım konusundaki kararını geciktirdi. Almanya, Hizbullah’ın İsrail askerlerini kaçırmasına karşılık olarak İsrail’in meşru müdafaa hakkı olduğunu kabul etmekle birlikte iki C S TRATEJİ 7 25 Ağustos’ta Annan’ın da katıldığı olağanüstü zirveden çıkan karar, Annan tarafından Avrupa’nın uluslararası sorumluluk üstlenmek istediğinin bir göstergesi olarak yorumlandıysa da bu durum birliğin ortak bir dış politika izleyemediği gerçeğini örtmüyor. AB’nin Lübnan’da üstleneceği rol, AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun belirttiği üzere AB’nin küresel aktörlüğünün bir kanıtı olduğu görüşüne inanmak safdillik olur. Avrupa’nın barış gücünün belkemiğini oluşturacağı gerçeği ise yalnızca sayısal bir hesaplamanın basit bir sonucu. Sayısal nicelik çoğunluk barış gücü misyonunda AB’ye ayrıcalıklı bir rol vermiyor. Nihayetinde BM çatısı altında gerçekleştirilecek görevin tanımı BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararı ile belirlenmiş durumda. Yani gerçekleştirilecek görev, Avrupa Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası ile tanımlanmış bir operasyon değil. "Avrupalıların konuşmaya hazır ama yürümeye hazır olmadığı" yönündeki BBC World Today programının yorumu Avrupa’nın Lübnan krizinin çözümüne yönelik yürüttüğü dış politikanın başarısızlığını özetleyen bir ifade. Her ne kadar Brüksel’deki toplantının ardından Avrupa devletlerinin göndereceği asker sayısı barış gücünün sayısal çoğunluğunu oluşturuyorsa da şu günlerde Lübnan’da konuşlandırılmaya başlanan gücün görev yönergesinin henüz belli olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, Avrupa’nın Lübnan’da gerçekleştireceği misyonun başarılı olması zor görünüyor. Hele ki İsrail, bölgeye barış gücü birliklerinin ve Lübnan ordusunun konuşlandırılmasını takiben Annan’ın ablukayı kaldırması yönündeki talebini reddetmişken. götürenler, yani asıl aktörler, Akdeniz bölgesinde çıkarları olanlar. Örneğin barış gücüne komuta etmeyi kabul eden İtalya, ‘Akdeniz bölgesinde oynanan oyunda ben de varım’ diyor. Keza Fransa da bölgede elini güçlendirmenin peşinde. Almanya’nın asker sevkiyatına hazırlanması da kendi çıkarları doğrultusunda bir hamle. ‘Ulu Beşler’e, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerine yakın olmak isteyen, Güvenlik Konseyi’nde veto hakkının hayalini kuranlar bunun için ya Afganistan’da ya da Lübnan’da mesai harcamalı. Nitekim her ülke, BM kararlarının veya BM’deki blokları desteklerken, kendi çıkarlarını kolluyor. Zaten aksini düşünmek gerçekçi bir tutum olmazdı. Hal böyle olunca, BM’nin işlemesi üye ülkelerin çıkarların dengelenmesine, ortak paydalarda buluşmaya özen göstermeleriyle mümkün. Soğuk Savaş döneminde böyle bir tutumun sergilenmiyordu: Doğu ve Batı blokları karşılıklı vetolarla karar çıkarılmasını engelliyordu. Şimdiyse, yani terörle mücadele döneminde, ABD, BM dışında istediği gibi at oynatıyor, konsensüse yanaşmıyor dahi. Çatışma, diplomasiden önce geliyor. Washington, BM’yi etkisiz kılıyor. Bu nedenledir ki Irak, Lübnan ve İran’daki krizler daha da tırmanacak; ABD’nin buralara yerleştirdiği saatli bombalar günün birinde patlayacak." Rainer Sütfeld taraf arasında gerçekleştirilecek bir ateşkesi destekledi. Ancak çokuluslu barış gücüne katılma konusunda tereddütlü. Afganistan, Balkanlar ve Kongo’daki görevleri nedeniyle Alman ordusunun bitkin olduğunu belirten Merkel, Lübnan’a asker göndermek istemiyor. Irak Savaşı’ndan dolayı bir hayli zor günler yaşayan Blair, kendilerinin yeniden çizmek istediği Ortadoğu haritasında Lübnan’da konuşlandırılacak barış gücüne ülkesinin katılmayacağını açıkladı. Kofi Annan, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bu kriz karşısında Avrupa’nın sorumluluk üstlenmesi yönünde ısrar ederken İtalya’nın 3000 asker göndermeyi taahhüt ederek barış gücü komutasına talip olması, Ortadoğu’dan çekilen ancak Kıbrıs’ta statüsünü güçlendirmeye çalışan Fransa için sürpriz bir açıklama oldu. Önceleri göndereceği asker sayısını 400 olarak açıklayan Fransa’nın 1600 asker daha gönderme kararı, birlik üyeleri arasındaki rekabeti göstermesi bakımından önemli. A B, Lübnan’a yaklaşık 7 bin asker göndermeyi taahhüt etti, ancak barış gücü içinde askerlerin ve görevlerin dağılımı BM yetkililerinin başını ağrıtıyor. Bu sorunlarla birlikte, BM içindeki ihtilaflar da yeniden gün yüzüne çıktı. Nitekim BM içinde hizipleşmelerin olduğu, çıkar çatışmalarının yaşandığı biliniyor. Rainer Sütfeld’in yorumu: "BM iddia edildiği gibi dünya halklarının çıkarlarını koruyan, devletlerüstü bir örgüt değil. BM, daha kurulurken ciddi sorunlar, çıkar çatışmaların yaşandı. Ancak o zamanlar ABD henüz BM ülküsüne inanıyordu. Peki bugün durum ne? En yakın örnek olarak Lübnan krizine bakalım: Süper güç ABD, 30 gün boyunca BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın barış çağrılarının Güvenlik Konseyi’nden karar olarak çıkmasını engelledi. Yani ABD, Lübnan operasyonu sırasında açıkça taraf tuttu. Sudan’ın Darfur bölgesinde şiddet üç yıldır devam ediyor. 200 bin kişi hayatını kaybetti, iki milyon kişi göçe zorlandı. BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip iki ülke, ekonomik çıkarları nedeniyle Güvenlik Konseyi’nin Darfur krizine el koymasını engelliyor. Pekin ve Moskova, ticaret ortakları Hartum yönetimini koruyup kolluyor. Benzeri çıkar çatışmaları BM’de istisna teşkil etmiyor. Güvenlik Konseyi’nin çıkardığı kararlar da çoğu zaman etkisiz kalıyor. Yine de BM, Lübnan’da 28.08.2006 Deutsche Welle: Çatışma diplomasiden önce geliyor silahları susturmayı başardı. Ve bölgede konuşlanacak barış gücünün görev tanımının belirsizliğine rağmen, BM, AB’ye bölgeye 7 bin asker göndermeyi taahhüt edecek kadar siyasi baskı yapabildi. Aslında hepsi bir oyundan ibaret; 190’dan fazla irili ufaklı ülke ve bir süper gücün oynadığı bir oyundan... Elbette birkaç ülkenin askerleri daha Lübnan’da konuşlanacak. Kanada, İrlanda, Finlandiya ve belki de İsviçre bölgeye asker gönderecek. Ama şu yadsınamaz bir gerçek ki, mavi berelileri Lübnan’a
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle