17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

durumda da, daha önce İsrail’e karşı birlikte savaşamayan Ortadoğu ülkeleri ile İsrail’in ortak hareket etmeleri sağlanmalıdır. Neden su açığını giderecek 2,5 ila 4 milyar dolarlık bir maliyet yerine savaş tercih edilecektir. Neden bu senaryolarda Mısır’a yer verilmemektedir? Ayrıca Ortadoğu’da istikrar açısından daha da önemli olan İsrail–Filistin sorununa, daha doğrusu İsrail sorununa çözüm bulunmadan, Irak istikrara kavuşmadan bu öngörüler nasıl gerçekleşecektir? Bu konuda BM ve NATO ne yapacaklardır? Bu aşamada tabloya belki biraz daha geriye çekilip bakmamız gereklidir. Çünkü Ortadoğu, sadece Ortadoğu’dan ibaret değildir! O halde şu sorulara yanıt bulunmalıdır: Su kaynaklı bir savaş olasılığının KIYAMET SENARYOSU Bütün bunlarla birlikte yakın tehdit veya öncelikli zayıf olmasına karşın ‘ülkeler konular; tüm su kaynaklarının geliştirilmesi, etkin ve verimli kullanımının planlanması ve acilen yaşama arasında savaşa yol açmayacak geçirilmesi, bir su yönetiminin oluşturulmasıdır. Bu durum yaşamsal olduğu gibi, tezlerimizi sorunun bulunmadığı’ kabul anlatabilme, muhtemel uzlaşı alanları yaratma ve AB açısından da önem taşımaktadır. Çünkü zaten kısa edilmeli. Türkiye, çatışma baha süre sonra, AB mevzuatı ile uyumlaştırılması hususlar açısından karşımıza çıkması nesi olarak kullanılabilecek su istenecek muhtemel engeller, sadece Fırat–Dicle Havzası ile tüm su kaynaklarını içeren somut adımlara için uluslararası hukuku değil, değil ilişkin olacaktır. AB süreci açısından önemli bir husus da, uluslararası ilişkileri kullanmalı. ‘uluslararası yönetim’ ifadesinin ‘müzakere Su kaynaklarının yetersizliği, tarıma darbe vuruyor... C S TRATEJİ 15 ABD VE AB KAPSAMLI SORULAR ABD’nin Ortadoğu’da hedefi nedir? ABD’nin Ortadoğu’da siyasal sınırların değişmesi konusunda bir planı var mıdır? Ya da zamansız biçimde Irak’tan çıkarsa ortaya çıkacak alçak basınç alanı nasıl doldurulacaktır? ABD, konu su olunca bütün Ortadoğu ülkelerinin ortak sorununa bir çare arayışına mı girecek yoksa sadece kendince önemli gördüğü ülkelerin sorunlarına mı çare arayacaktır? Bilindiği gibi, AB sürecinin başlamasıyla birlikte AB de sorunu sahiplenmiş ve Fırat–Dicle için bir ‘uluslararası yönetimi’ dillendirmiştir. Bu durumda AB–ABD’nin stratejilerinin uyumu ya da farklılığı Türkiye’yi nasıl öngörülerle ortaya konulmaktadır? etkileyecektir? Aslında sorun, bir çatışma veya çatışma öncesi Ya da Hamas’ın iktidara gelişi biçiminde bir ‘kontrollü gerginlik’ için ‘su’yun bahane edilmesi, her gelişme benzeri, öngörülemeyen veya ihtimale karşı elde bir de ‘su manivelası’ engellenemeyen bir siyasal oluşum Irak açısından bulundurulmasıdır. ortaya çıkarsa bu durumda bölge ülkelerinin Çünkü çok açık görülmektedir ki içinde hassasiyetlerini dikkate alacak mıdır? değerlendirildiğimiz coğrafyanın sorunları ‘su’yla ABD’nin enerji kaynaklarını kontrol etme anlayışı açıklanamayacak kadar karmaşık ve çok boyutludur. sürerse bu durumda 2030, 2040’lar açısından başka Bu nedenle bundan sonraki sürecin iki boyutlu bir sorun da Ortadoğu’daki petrol kaynaklarının kurgulanması gereklidir. tükeneceği öngörüsünün yaratacağı gelişmelerdir. Uluslararası politika ve buna bağlı olarak su Eğer gelecekte ‘doğalgaz’ öne çıkacaksa bu stratejileri. takdirde enerji güvenliği ekseni Hazar havzasına Konu ile ilgili veriler değerlendirildiğinde sorun, kayacaktır. ABD’nin İran’a yönelik olarak izlediği politika, NATO aracılığıyla Karadeniz’e yerleşme arayışları bu senaryolarda ne Su kıtlığı en çok Afrika’da yaşanıyor... ölçüde yer alacaktır? Bu kapsamdaki enerji güvenliği arayışı Türkiye’yi, Türkiye’nin doğusunu, Kuzey Irak, Doğu Anadolu, Kafkasya eksenini daha da önemli hale getirecektir. Bölge yoğun olarak GAP bölgesidir ve GAP aynı zamanda Ortadoğu’nun gıda hinterlandı olabilecek bir kapasiteye sahiptir. Bilindiği gibi kimi mutasavver Kürt devleti haritalarında; neredeyse Ankara’nın doğusu sınırlara dahil edilmektedir. Senaryolarda, ABD’nin sürekli gündemde tuttuğu İran’ın rolü ne olacaktır? ABD, Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi Rusya ile bir nüfuz alanı paylaşımına gidecek mi yoksa bölge yeni taşeron çatışmalara mı gebedir? ‘SU’DAN BAHANE Savaş senaryoları yerine bu soruları sormanın daha gerçekçi olduğuna kuşku yoktur. Bu sorulara somut cevaplar ancak gelecekte verilebilecektir. Ancak bu verilerle, ‘su nedeniyle savaş çıkma’ ihtimalinin çok düşük olduğunu söylemek olanaklıdır. O halde sorun neden sürekli savaşa varacak savaş çıkmasına neden olacak bir sorun olmamakla birlikte, şimdiye kadar olduğu gibi istismara ve uluslararası politik ortamın durumuna göre tırmandırılmaya, dolayısıyla ulusal güvenlik sorunu yapılabilecek bir mahiyet arzetmektedir. Hatırlamakta yarar var: "devletler arasında savaşa yol açmayacak hiçbir anlaşmazlık yoktur (2)." hafızasına’ girmiş olmasıdır. Hatta konu, AB boyutuyla da birlikte düşünüldüğünde belki de ‘kıyamet senaryosu’ şudur: AB’nin ‘uluslararası yönetim’ anlayışının ABD ve İsrail’de dahil olmak üzere bölge ülkeleri açısından benimsenmesi ve hep birlikte Türkiye’ye bu doğrultuda bir çözüm önerilmesidir. Üç aşamalı planın esasen havza yönetimini amaçladığı ve geliştirilebileceği her platformda doğru biçimde ortaya konulmalı, ‘suyun yararlarının paylaşımı’ yaklaşımı bu plan çerçevesinde etkin ve yoğun olarak işlenmelidir. Kurumsal oluşumların çözüme katkıları göz önüne alınarak; su yönetimi veya üç ülkeyi de ilgilendirecek sektörler açısından işbirliği olanakları araştırılmalı ve yaşama geçirilmelidir. 2004 yılında gündeme getirilen Dicle’nin TürkiyeSuriye sınırından geçen 30 kilometrelik bölümünden yararlanılması önerisi, 3 aşamalı plan kapsamında, sadece Suriye ile değil Irak’la da birlikte olgunlaştırılmalıdır. Uluslararası kamuoyunu aydınlatma, yönlendirme, yolları bulunmalı, konu devletten devlete ilişkiler boyutundan propaganda boyutuna taşınmalıdır. Barış Suyu, Manavgat’tan su satışı ekonomik ömrü 25–30 yıl olan projelerdir. Konu su politikamız ve ülkemizde su sıkıntısı çeken bölgeler açısından yeniden ele alınmalıdır. ABD’nin Irak’a müdahalesi ve sonrasındaki gelişmeleri değerlendirmek konumuzun dışındadır. Ancak bu süreçte, daha önce Türk Dış Politikasının olmazsa olmazlarının aşındığı, buna bağlı olarak da Türkiye’nin dış politikadaki kararlılığının mevzi kaybettiği açıktır. Bununla birlikte Türkiye’nin, bu süreci sağduyuyla değerlendireceğine de kuşku yoktur. İşte belki tam da bu aşamada Türkiye bölgeye yönelik değerlendirmelerinde ve su politikasında yeni olmazsa olmazları gerçekçi biçimde ele alırken su konusu da bu boyutta ele alınmalı, tabir caizse Türkiye’nin Ortadoğu politikasının ‘Yeni Kırmızı Çizgileri’nden biri de ‘su konusundaki kararlılığı’ olmalıdır. Sorun, Fırat–Dicle’yi kullanan ülkelerin su sıkıntısından değil, yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır. Sorunu uluslararası hukuk değil uluslararası politika çözecektir. Dar kalıplara sığınıp bunu imzalamadık, buna taraf değiliz söylemleri ile mesafe alınması söz konusu değildir. YARARLANILAN KAYNAKLAR: (1) HAN, Ahmet K., http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2005/03/09/me rcekalti/mercekalti1.html (2) Hugo Grotius: Savaş ve Barış Hukuku, çev. Seha L. Meray, Ankara, AÜ Basımevi, 1967, s.17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle