22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 7 Mayıs 2014 Çarşamba İLHAN SELÇUK’U YİTİRDİK ANCAK AÇTIĞI “PENCERE” AYDINLATMAYA DEVAM EDİYOR Başyazarımız, gazetemizin imtiyaz sahibi İlhan Selçuk’u, 21 Haziran 2010’da, 85 yaşında kaybettik. 22 Haziran tarihli gazetede haber, “Aydınlanma’nın Çınarı: İlhan Abi’yi yitirdik” başlığıyla simsiyah zeminde yer aldı. Uzun süre tedavi gördüğü hastanede çoklu organ yetmezliği nedeniyle aramızdan ayrıldı İlhan Selçuk. Yüzlerce kişinin katıldığı törenler hem Cumhuriyet Gazetesi bahçesinde hem de Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda gerçekleştirildi. Cenazesi Hacıbektaş’ta sonsuzluğa uğurlandı. Cumhuriyet gazetesinin o günkü gazetesinde belirtildiği gibi; İlhan Selçuk’un 1962’de açtığı “Pencere”den yaydığı ışık ülkeyi aydınlatmaya devam ediyor. Orhan Bursalı’NIN Bilim ve Siyaset adlı köşesindeN: yaşamak “Hacıbektaş Cumhuriyet alanında İlhan Ağabey için yapılan konuşmaları dinliyorum; öfke, kızgınlık, derin hayal kırıklığı dalga dalga yayılıyor; birbiri ardına insanları sarıp sarmalıyor. Sözün büyük büyüsü! Derinden, sarsıcı bir atmosfer! Hayır, ölüme isyan yok burada, diye düşünüyorum! İlhan Selçuk öldü diye kimse ağlamıyor! Sadece alçaklıklara ve alçaklara isyan var! Sonuçta, İlhan Selçuk iyi yaşadı! Büyük yaşadı... Ve devrimci hayatını büyük ölüm ile noktaladı. (...) İnsancık şunun şurasında kaç yıl yaşar? Tarihinizi nasıl ve neyle kuracaksınız? Hayatınızı yaşadığınız dönemle sıralarsanız... Üstelik bu dönemi kesitlere ve parçacıklara ayırarak her birine farklı ve birbiriyle ilintisiz yaşamlar yerleştirirseniz... “Yonttuğunuz heykel” yamuk olur! Birbiriyle ilintisiz parçaların bir araya getirildiği, estetiği ve değeri de sıfır bir şey... İlhan Selçuk, kendi yaşamını, bırakınız hayatını dilimleyip kompartımanlara ayırmayı, yaşadığı tarihsel döneme özgü olarak bile kurgulamadı. Sadece Türkiye Cumhuriyeti’ni var eden değerlerle de sınırlamamış bir insan... İnsanlık/uygarlık/çağdaşlık tarihinin akıp giden büyük serüveniyle bir birliktelik ve bütünlük içinde sonlanan bir hayat var karşımızda. Bu hayat iyi bir hayattır, güzel bir hayattır, estetik yaşanmıştır ve bu bakımdan da büyük bir hayattır... Ve sonu da güzel olmuştur. Kendi şanına yakışır tarzda olmuştur!” Büyük ’un “Pencere”sinden seçmeler Cumhuriyet’in Şiarı: Önce İnsan! “(...) Cumhuriyet gücünü nereden alıyor? Mayasından! Yunus Nadi, İstanbul düşman işgalindeyken, çıkardığı Yeni Gün gazetesini Ankara’ya taşıyıp ‘Kuvayı Milliye’ye katılmış bir gazeteci... Cumhuriyet’in ilanını Büyük Millet Meclisi kürsüsünden dünyaya duyurmuş bir devrimci... 1924’te Cumhuriyet gazetesini kurmuş... Elinizdeki gazetenin mayası bu! Bugün Cumhuriyet’i çıkaranlardaki gücün kaynağı, ‘Müdafaai Hukuk’ta odaklanmanın atomlarındaki gizemdir ki bu bayrağı yükseltenlere katılmak isteyenlerin tümüne Cumhuriyet’in kapısı açık... Bir şartla: Parayı Tanrı’nın yerine koyup önünde secdeye varanlara bu kapı kapalı! (...)” 15 Nisan 2001 Cumhuriyet Vakfı’nın Anayasası “Cumhuriyet bir fikir gazetesidir. Hangi fikrin gazetesidir? Bu soruya yanıt vermeden önce bir gerçeğin altını çizmek gerek... Medyada bugün birbirine ters ve çok zıt fikirlerin çeşitli köşelerini oluşturduğu gazeteler geçerlidir... Hiçbiri fikir gazetesi olamaz; tersine, fikir karmaşasını sayfalarına yansıtan gazeteler olarak tanımlanırlar... Şimdi yukarıdaki sorumuzu yenileyelim: Cumhuriyet hangi fikrin gazetesidir? Cumhuriyet bir vakıf gazetesidir... Çalışanların, öteki adıyla emekçilerin vakfı... Vakıf senedinin başlangıç bölümünde şu satırları okuyoruz: “Cumhuriyet ne hükümet ne de parti gazetesidir. Cumhuriyet yalnız Cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın anlatımıyla demokrasinin savunucusudur; Cumhuriyet ve demokrasi fikir ve esaslarını yıkmaya çalışan her kuvvete karşı mücadele edecektir; ülkemizde her anlamıyla gerçek bir demokrasi kurulması için bütün varlığıyla çalışacaktır. (...)” 3 Nisan 2009 İkisine de Eyvallah Emre Kongar’ın kaleminden: İlhan Selçuk için ağlamak Hem Sosyalist... Hem Atatürkçü... Hem Eytişimci... Hem Aydınlanmacı... Hem Evrensel... Hem Ulusal... Hem Dünya Vatandaşı... Hem Anadolulu... Hem Antiemperyalist... Hem Hümanist... Hem Demokrat... Hem Cumhuriyetçi... Hem Bağımsız... Hem Küresel... Hem Düşünür... Hem Köşe Yazarı... Hem Gazeteci... Hem İmtiyaz Sahibi... Hem Lider... Hem Nefer... Hem Akılcı... Hem Duygusal... Hem Mevlana’nın hoşgörüsü... Hem Hz. Eyüp’ün sabrı... İlhan Selçuk için ağlamak.... Bütün bu değerler için ağlamaktır! “Arabayla asfalt yolda giderken birden karşına bir levha çıkar: ‘Yol kapalı.’ Bozulursun... Ama yapacağın bir şey de yoktur. Bugün pazar! Pazartesi günü yürekten ameliyat olacağız, söylenenlere bakılırsa epey gıllıgışlı bir operasyonmuş, nalları havaya dikersek bozulmayalım, olur böyle şeyler. (...) Dur bakalım, şimdiden merak etmeye başladım... Yarın hekim takımı beni kesip biçecek, kolay iş değil, delip dikecek ya da ben cahil kafamla öyle sanıyorum; peki ne olacak, gözümüzü tekrar açacak mıyız, yoksa ayvayı yiyecek miyiz? (...) Yine de tekerlemeye geliyorum: Nalları dikmezsem... Daha görüşürüz... Dikersem, her ne kadar kusurumuz da olsa, affola... İkisine de eyvallah...” 13 Nisan 2008 Cüneyt Arcayürek, Güncel adlı köşesinde anlatmıştı İlhan Selçuk’u... İlhan Selçuk’la ‘Yürümek’ Kimi zaman kâğıt sıkıntısı, para sıkıntısı, ilan sıkıntısı çekerdik. Kimi zaman gazetenin basımı, dağıtımıyla ilgili sorunlar. İlhan’ın son 20 yılı Cumhuriyet’i yaşatmak için her engele, her baskıya direnmek, karşı çareler aramak ve engellerle, baskılarla, savaşımla geçti. Her bunalım ortasında, çarelerin tükendiğini sandığımız günlerde İlhan’ın iradesi olaylara egemen olur ve: “Yürümeye devam” der, bir anda karamsarlıktan aydınlığa çıkmış gibi yine şevkle, heyecanla çalışmaya devam ederdik. Onun dilinde yürümeye devam etmek, koşullar ne olursa olsun karamsarlığa kapılmadan, engelleri aşmak demekti. Her şeye karşın bugün ayakta durabiliyorsa Cumhuriyet; bu sonucu İlhan’ın 20 yıl usanmadan, kırılmadan sürdürdüğü savaşıma borçludur. (...) Türkiye’deki tüm göstergeler son yıllarda insanın ve toplumun dincilik yolunda başkalaştığını vurguluyor. Evet, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti başkalaşıyor. Peki ne olacak? Başkalaşmaya direnebilirsek... Değişime açılabilirsek... Türkiye kurtulur.” Bu ve buna benzer yüzlerce yazıya imza atan, inançlarından bir gün olsun ödün vermeyen İlhan Selçuk’u dinci, yandaş ve Fetocu medyanın hayırla anması beklenemezdi. Birtakım dokundurmalarla çirkin yüzlerini dün de sergilediler. Oysa İlhan Selçuk’lar çizdiği yolda yürümeye devam ediyor, edecek! “Ama bir itirazım var. Her şey değişir. İnsan ve toplum... İnsan da değişir. Toplum da” diyor İlhan Abi. Değişir mi İlhan Abi? Amacı gazeteyi ayakta tutmaktı Atatürk’ün yakın arkadaşı şair Celal Sahir Erozan’ın kızı olan Berin Nadi 1944’te Nadir Nadi ile evlendi. Nadi’nin 1991’de yaşamını yitirmesinin ardından eşinden kalan bütün varlığını Cumhuriyet Vakfı’na bağışlayan Berin Nadi, Cumhuriyet gazetesini yaşatmayı ilke edindi. Nadir Nadi’nin ölümünden sonra gazetenin iflasa sürüklendiği, yazarlarını uzaklaşmak zorunda kaldığı dönemde, ayrılanları bir arada tutmak için çabaladı. Berin Nadi’nin “Atatürk’ün Yunus Nadi’nin devrimlerinin bekçiliğine adanmış Cumhuriyet gazetesini Nadir Nadi’den sonra kapattırmamak benim sorumluluğumdur. Başaramazsam kendimi affetmem” sözleri yaşama gözlerini yumduğu 4 Kasım 2001’e kadar süren yaşamının temel amacını anlatıyor. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle