Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 7 Mayıs 2014 Çarşamba 1950’lerin gazeteciliği Ç 1950’lerin gazeteciliğine damgasını vuran gelişmelerden biri de Cumhuriyet gazetesinin uyanan Anadolu’yu dile getiren yazarlara dönük ilgisi olmuştur. hiçbirini kale almadan diyebilirim ki, öldüğüm zaman Türk milletine iki eser bırakmış olacağım. Bunlardan biri köy okulları, diğeri de müteaddit partilerdir.” (Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni Birinci Baskı sayfa 238) İsmet Paşa’nın “müteaddit parti” dediği çok partili rejim, “köy okulları” dediği Köy Enstitüleridir. Ne var ki tutuculuk ve gericilik öylesine dalgalarla geliyordu ki iki büyük partide de duruma egemendi. Makal tutukluluğunun sona ermesinin ardından Cumhuriyet gazetesinin davetlisi olarak İstanbul’a gelir ve gezdirilir... Ardından Ankara’ya gider hatta Makal’ı yeni Cumhurbaşkanı Celal Bayar kabul eder. Bayar, Makal’a, kendisinin de köy asıllı olduğunu söyler. Tüm bunlar Cumhuriyet’te yayımlanır. Makal, bundan sonra köyüne döner. Derken, okuyuculardan kimileri, Makal’ın okuluna verilmek üzere 200 lira bağışta bulunur. Cumhuriyet paranın Makal’a iletileceğini belirttikten sonra, öbür okuyucularını da yardıma davet eder. Yardımlar başlar. Cumhuriyet’in uyanan Anadolu’yu dile getiren yazarlara ilgisi Makal ile noktalanmadı. Hemen akabine Yaşar Kemal, ardından Fikret Otyam kervana katıldı... ok partili rejim gerçi devrimlerin amaçladığı çağdaşlaşma yöntemleri için yıkım oluyordu; ama bir başka yanıyla halk yığınlarını sarsıcı etkiler de yaratıyordu. Amerikan yardımlarıyla köylere doğru uzanan karayolları yapımı sürüyor, traktör tarlaya giriyordu. Köy Enstitüleriyle köylerin uyanmasından korkanlar, yoldan ve traktörden vazgeçemiyorlardı. İşte tam da bu dönemde köylerin yoksulluğu ve geri kalmışlığı üzerine yazdığı yazıları Bizim Köy adlı kitabında toplayan Mahmut Makal için yazdıklarından ötürü kovuşturma açılması ve ardından tutuklanması üzerine Cumhuriyet Gazetesi olay ile yakından ilgilenir. Cumhuriyet’ten Ferdi Öner, Makal’la konuşmak üzere Niğde’ye gönderilir. Hapishane müdürünün odasında bir konuşma yaparlar. Köy gerçeğini ilk kez resmi görüşün dışında kamuoyuna yansıtan Makal’ın çevresinde büyük bir tartışma başlamıştı. Makal bir gerçeği dile getiriyordu. Cumhuriyet gazetesi Türkiye’nin o dönemdeki bilinç düzeyine bakıldığında çok önemli bir gazetecilik görevini yerine getiriyordu. İsmet İnönü, Köy Enstitüleri kurucusu Tonguç’u, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’i de harcamak zorunda kalmamış mıydı? Oysa İsmet Paşa,1946 Ekimi’nde yaptığı bir konuşmada şunları söylemişti: “ Bütün siyasi ve askeri hayatımdaki vazifelerin Adana’da yerel dergilere yazı yazmaya başlayan Yaşar Kemal, İstanbul’a geldiğinde Nadir Nadi’nin çağrısını aldı. Yurt gerçeklerini dile getiren röportajları yankılar yarattı. Anadolu, çizgileriyle öyküleri ile Cumhuriyet’in sayfalarına yansıyordu... YAŞAR KEMAL ANLATIYOR: Mahmut Makal Köy gerçeğini ilk kez resmi görüşün dışında kamuoyuna yansıtan Makal’ın çevresinde büyük bir tartışma başlamıştı. Makal bir gerçeği dile getiriyordu. Cumhuriyet gazetesi Türkiye’nin o dönemdeki bilinç düzeyine bakıldığında çok önemli bir gazetecilik görevini yerine getiriyordu. adir Bey, çağırdı beni, “Gazeteye röportaj yap,” dedi. Ben “Bebek” hikâyesi Cumhuriyet‘te yayımlansın diye düşünürken böyle bir öneri alınca çok şaşırdım. “Aşağı in, para al,” dedi Nadir Bey. Gittim, 1500 lira verdiler bana. “Bu çok para, ben ömrümde bu kadar para görmedim,” dedim. “Bu para iyidir” dedi Nadir Bey. “Sen Diyarbakır’a gideceksin. Benim orada bir arkadaşım var. Sana yardım eder.” Ben Diyarbakır’a gittim. Köyleri dolaştım. Diyarbakır ovasında röportaj yaptım. Bu arada röportajları gönderiyorum, ama her birini bir haftada yazıyorum. Doğan Bey’e gönderiyorum yazılarımı. Oradan on kadar röportaj gönderdim. Fakat gazete görmüyorum, köylerde dolaşıyorum. Örneğin, “Diyarbakır Ovasında Göç Var” diye bir röportaj gönderdim. O dönemde de bu tür toplumsal durumları anlatan röportajlar Türk basınında ilk defa çıkacak. 1950’de Mahmut Makal’ın “Bizim Köy”ü çıkmıştı sadece. Bu arada para da pek harcamıyorum; eğer gönderdiğim röportajları yayınlamazlarsa hiç olmazsa 1500 liranın 1200 lirasını geri vereyim, diyorum kendi kendime. Düşüncem, bir yere yerleşip arzuhalcilik yapmak ve harcadığım 300 lirayı da oradan kazanacağım parayla geri ödemek, Nadir Bey de demişti ki: “Bu gazeteciliktir. Üzülme bu N Nadir Bey beni gazeteye çağırdı ve röportaj yap dedi kadar para verdik diye. Bir gazetenin bir yazar kazanması için böyle bir özveride bulunması gazetecilik yasasıdır.” Ama gene de ben rahat değilim. Diyarbakır’ı bitirdim, bir de dedim Van’a gideyim. Çünkü doğu bölgelerinde köylerde biliyordum ki insanlar yer altında. Ta “Onbinlerin Dönüşü”nde yazar, “Kovuklardan insanlar çıktı, yolumuzu kesti” diye. “Onbinlerin Dönüşü” zamanından o yana nerdeyse hiç değişmemiş. Ve bu dedikodu olarak dolaşıyor aydınların ağzında. Ben de bir göreyim bakalım dedim. Gerçekten hiç değişmemişti. Yalnız, Van’a giderken vapura bindim. Van Gölü’nde tekne işler. Teknede bir baktım, bir adam Cumhuriyet okuyor. Bir yüzbaşı. Adını da unutmadım. Doktor Operatör Cavit Bey. Vapurun güvertesinde 1520 tane Cumhuriyet’i yanına koymuş. Gittim yanına. Çok heyecanlıyım. Utanarak: “Efendim, sizden bir şey rica edeceğim” dedim. “Ben Cumhuriyet’e yeni girdim. Burada röportajlar yapıyorum, gönderiyorum. Ama röportajların yayınlanıp yayınlanmadığını bilmiyorum.” Aa,” dedi, “Siz Yaşar Kemal misiniz?” “Evet”, dedim. “Ben de,” dedi, “şimdi sizin röportajlarınızı okuyordum.” Tabii çok sevindim. (Cumhuriyet Gazetesi’nin 60.yıl ekindeki yazısından alınmıştır) ‘Sayın komutanlarım size Türkiye’nin en büyük komünistini getirdim: Halk Bilimci İlhan Başgöz!’ o FİKRET OTYAM A nkara’dan can dostum İlhan Başgöz’e hocası iş ayarlamış Londra’da altı ay dil çalışması sonra ABD İndiana Üniversitesi’nde kürsü! Ne ki ülkesinde ilkokul öğretmenliği çok görülen İlhan’a pasaportun P’si çok görülüyor.. İlhan dedim “bu pasaportu sanırım alırız.” 27 Mayıs 1960 Milli Birlik Komitesi Sosyal İşler Komitesi’ne durumunu anlattım, “getireyim mi?”dedim. Ve İlhan’ı komutanlara tanıttım: “Sayın Komutanlarım huzurunuzda Türkiye’nin en büyük komünisti İlhan Başgöz... ABD’ye gidecek pasaport vermiyorlar hemen verelim ülke kurtulsun”.. Gülüştük çaylar, kahveler içtik.. Aylar sonra İndiana Üniversitesi’nde İlhan’dan uzun bir isim listesi. Listedekiler yapıtlarından kısa bir bölüm okuyacaklar kayıt yapacağım.. 2 Ekim 1962, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu’nda Fikret ve Kemal Aydar.. Üç dört gün sonra gazetenin birinci sayfasında “Otyam Başkent Notları/Parlamento Notları falan taa 1979 yılına kadar. Girdiğimin ilk haftası “Pazartesi Notlarında” Genel Yayın Müdürü Cevat Fehmi Başkut’un başlığı: “Yeni arkadaşımız on parmağında on marifet Fikret Otyam.” O yıllar içinde acı/tatlı günler oldu. En hoşlardan birisi de Senatör Nadir Nadi Bey’in Kemal Aydar’dan bu satırların yazarı için izin istemesi! Bu izni en harikasından geçirirdik, en lüks bir lokantada karşılıklı yemek öğle şeyi eşliğinde. Bu satırların yazarı Cumhuriyet’le evliydik.. Nadir Nadi Bey’le karşılıklıyız O, keyifle okudu, hiç tekrar etmedik. Çay kahve içerken “Otyam” dedi, “nerede çalışıyorsun”.. Anlattım.. Nasıl da bayılmadım hâlâ hayretteyim!!! Nadir Bey: “OTYAM, SENİ BURAYA ALALIM” dedi. Fikret Otyam Şu güzel adama bakar mısınız? Bankaya 2 bin lira borcumu ödeyemedim. Gelen mektupta aksi takdirde dairenin satılacağı yazıyordu! O yazıya not koyup imzaladım: “Aidiyeti cihetiyle Doğan Nadi’ye” Bir süre sonra Müessese Müdürü telefon etti Nazimanım aramış Otyam’ın bir sıkıntısı varmış öğrenin hemen.. Yok dedim ara sıra şakalaşırız! Doğan Bey can derdiyle Londra’ya giderken “anne” demiş Otyam’ın bir sıkıntısı var, benim hesabımdan derhal ödensin. Oturup ağladığımı kimden neden saklayayım? Fikret Otyam’ın kalemi Ara Güler’in fotoğraflarıyla Çukurova. C M Y B