Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10, (I klSIM'D.M 25 MART'A Ha^lurajı 9. Sayfada azaltıcı yönde, gerileycn partilcrin savunma yorumu da hazırdır. Yerel seçimlere katılma oranı, genel seçimlerinkinden hep düşük olagelmiştir. örneğin 1970'ler boyunca ortalama "!o 9.8 daha düşük olmuştur. Yurttaşın önemsemcdiği ve az kaiılım gösterdiği bir seçimin sonucunda, gerilemiş gibi gözuken partinin kendi başarısızlığını yandaşı olup da yerel seçimde sandığa gitmeyen yurttaşların sayısının yüksekliğiyle açıklama yolunu seçtiği görülmüştür. 1973 ve I977'de aralık aylannda yapılan yerel seçimlerle ilgili olark kış koşullarının katılıtnı etkilediği yolundaki görüşler de özcllikle gerileyen partiler tarafından yorumsal propaganda aracı ularak kullanılmıştır. 25 marlın yarı kış tarihi oluşu olugusuda ftnümüzdeki yerel esçim sonrası partilerin yorumsal etkileme çabaları içinde büyuk olasılıkla yer alabilecek bir unsur gibi gözükmektedir. Aslında olay dünyanın, yerel denıokrasinin buyük işlerliğe sahip olduğu lskandinav ülkeleri duhil, hemen her ülkesindc olduğu gibi bizde de yerel seçim sandığının seçmen gö/üne daha az çekicilik sunmasıyla bağlantılıdır. 25 martta, 6 Kasmı 1983'e oranla daha düşük bir kalılma beklemek son deıece gerçekçi gözükmcktcdir. Yerel seçim sonuçları içinde oy oranlarından çok, partilerin kazandığı belediye başkanlığı sayisına kamuoyunun duyarlı olduğu bilinmektedir. 67 il merkezinin belediye baskanlıklarının dağihmı ilk dikkat çekiei unsuru oluştumıaktadır. Bu dağılımda başarılı olan sıyasal partinin kamuoyunda bir /afcr izi bırakma şansı yüksektir. Bunların dağılırnındaki başarı da bir siyasal partinin yurt ölçeğinde kullanabileceği bir göstergcyi olııştaragelmıştir. Yerel ölçekte, özellikle kuçük yerleşme merkezleıiııde seçmenin duyarlı olduğu bir başka seçim sonucıı yorunıu belediye meclisi üyelikleıınin siyasal partiler arasındaki dağılımıyla ilgili olanıdır. Küçük yerleşme merkezlerinde, yurtiaşlann yerel dcmokrasi kavramının tam bilincine kimi zamanlar belki varmaksmn, aına gündelik belediye işleyişine duyarlılıklarının yuksekliği dolayısıyla, yerel meclisleıde ses işittirme gereksinmclerini daha l'azla duydukları izlenmiştir. Küçük yerleşme merkezlerinin yerel demokrasi işlcrliğine yakınlığı bağımsız belediye başkanı seçebilme eğilimlerinin yüksekliği\le de ortaya çıkınıştır. Kuçük yörelerde bir ya da daha çok sayıda siyasal paıtinın destcğiyle bağımsız belediye başkanı seçilebildiği gibi, ve yöre halkınını genel desteğiyle tamamen bağımsız başkanlar da çıkahilmiştir. Bir bölümii seçimin hemen arkasından bir siyasal partiye girebilmekte, bazen de bir siyasal partiden ayrılarak sonradan bağımsızlığı yeğleyebilmektediı. 1970'ler hoyunca toplam 210 dolayında bağımsı? belediye başkanı gelip geçmiştir.Nufusu 30.000'i aşan ve belediyeleı seçiınleıiııin dortte uçunun yaşamakta olduğu 24 yerleşme merkezinden sadece ikisinde (Malatya ve Diyarbakır) bağımsız belediye başkanlarının hizmet gördüğü, geri kalan bağımsız başkanların daha küçuk yoreleıde görev yaptığı bilinmektedir. Belediye başkanlığı olayıyla ilgili olarak, aday kişiliğinin vc yerel karizma yaratabilme gııcıınün onemi üzerinde hcp duralagelmiştir Aslında yerel havanın seçim arifesinde başkanın kişiliğine bağlı olarak değişcbilme şarısı du kuçuk yorelerde daha yülsektir. Büyük yorelerde sadece iki kuvvetli örncği, biri eski CHP'nin lchine çalışmış olan Antalya belediye başkanlığı 1973 ve 1977 Izmit belediye başkanlığı seçiminin kaybedilmiş olma örneğini aday kişiliği unsuruyla doğrudan bağlantılı görebiliyoruz. Yapay tükctiıııiıı siyasal lıızağı Yeni muhafazakâr ekonomik düzen yapay tüketimi kamçılayacak, yapay bolluk kavramı ortaya çıkacaktır. Geleceğin toplumcu siyasal iktidarlarını tehdit eden en büyük tuzak budur. Çünkü bu durumda örneğin yabancı sigara piyasadan çekildiğinde "darlık"tan söz edenler çıkabilecektir. TKVFİK ÇAVDAR eni muhafazakâr Ysık öne sürdükleri ekonomi politikasının uygulayicılan ve savunuculannın sık bir konu da devleBu iki kavram zaman içersinde ve aynı zaman diliminde de toplumdan topluma önemli farklılıklar göstermektedir. Hattâ aynı toplumun değişik katmanlarının bolluk ve darlık kavramları birbirlerinden önemli farklılıklara sahiptir. Zaman doğrııltusu içersinde göze çarpan farklılıkların kaynağı teknolojik gelişmedir. örneğin bundan yüzyıllarca önce gazete kâğıdı darlığından söz etınek mümkün değildi. ö t e yandan toplumların gelişme düzeyi de bolluk ve darlık kavramlarına yönelik bazı ögeleri gundeme getirmektedir. Kimsenin kuşkusu yoktur ki ABD'deki darlık (mal vc hizmetler açısından) Türkiye'deki darlık yaklaşımıyla bir tutulamaz. Aynı toplumda yaşayan değişik toplum katmanlan da bu iki kavrama ayrı açılardan bakmaktadırlar. Örneğin Türkiye'de kayak (kış sporu) malzemesinin istenen kalitede bulunatnaması halkın büyük bir kesinıi için hiç de önemli bir sorun olnıasa bile bazı kişiler açısından bir darlıktır. Bunun tersi de sözkonusudur. örneğin pazen ya da basmanın kıthğı büyük yığınları yakından ilgilendiımesinc karşın, çok küçük bir azınlığın umurunda bilc olmayabilir. Bu noktada kendimizi daha bir açık kılabilmek için biraz da gereksinim kavramı üzerinde durmak durumundayız. Bilindiği gibi iktisat kitaplarının hemen hepsindc gereksinimin ya da daha doğru bir deyişle ihtiyaçlann sonsuzluğu ile bunları kar şılayacak mal ve hizmetlerin sınırhhğı noktasından hareket ederek ekonomi bilimi tanımlanır. İlk bakışta doğru bir tanımdır bu, fakat, ıhtıyaçların sonsuzluğunun dikkatle ele alınması, irdelenmesi gereği de göz ardı edilmemelidir. Şöyle ki: Ihtiyaçlar çeşit itibariyle öyle söylendiği gibi sonsuz değildir. Örneğin bir insanın çağdaş koşullara uygun yaşabilmesi için gcrekli mal ve hizmet kalemlerini şöyle bir saymaya çalışalım, göreceğiz ki sonsuza ulaşan bir sayı ile karşılasmayacağız. Ama bir toplumda sade bir temel mala, diyelim ki ekmeğe olan ihtiyaç söz konusuysa bu takdirde toplum olarak çok büyük bir ekmek gereksinimi ile karşılaşmamız mümkündür. Bu iki şey birbiriyle karıştınlmamalıdır. Bunun içinde ihtiyaçları "Çagın koşullarına uygun ve insanca yaşamanın asgari gereği" olan temel ihtiyaçlarla, taii ya da luks ıhtiyaçlar diye ikiye ayırmamız gerekiyor. lacaktır. Bunların yeterince karşılanmasıyladır ki, insan kendisini daha da geliştirerek yarınlara ulaştırabilecek bir üretim ve tuketim düzeyine erişebilir. Bu ihtiyaçlann dışında kalanlar ise, UnlU deyimiyle keyfe keder, olsa da olur olmasa da diyebileceğimiz ihtiyaçlardır. StYASET 84 Bireyseltoplumsal tüketim thtiyaçların giderilmesi için kullanılan mal ve hizmetler gencl anlamıyla tüketim biçiminde tanımlanmaktadır. Açhğımızı gidermek, fiziki ve akıl gucumüzü yarınlara daha da geliştirerek götürebilmek için yediğimiz besin maddeleri bu yaptığımız tanıma giren bir tüketimdir. Bu noktada bizim öne sürmek istediğimiz bir başka ayırım vardır: Bireysel ve toplumsal tüketim. Yirminci yüzyılın hu son çeyreğinde toplumsal koşullar bazı ihtiyaçlann ortak tüketimle giderilebileceğini ortaya çıkarmıştır. Toplumsal gelişme süreci içerisinde bu ortaktuketiminmiktar ve hacmi daha da artmaktadır. 1950'li yıllardan itibaren, özellikle ABD'den kaynaklanan bir başka tüketim anlayışının da yaygınlaştığını görmekteyiz: Yapay tüketim. Yapay tüketim bir yerde yapay gereksinimin uzantısıdır. Bu tür gereksinim TV, Radyo, Sinema vb. gibi kitle iletişim araçlanyla topluma maledilnıeyc çalışılır. Örneğin kâğıt rnendil bu tip bir gereksinimdir. ileri sanayi ülkelerinde böylesine yapay gcrcksinimler vc bunlara bağlı yapay tüketim tkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hızla büyümüş ve etki alanlarına gelişmekte olan ülkeleri de almıştır. Iş o noktaya varmıştır ki, bu tür tuketime bağlı olarak bir dc "yapay refah" kavramı geliştirilmiştir. Örneğin bakkallannda kolalı meşrubatın, çeşitli tür (yabancı adlı) peynirlerin, yabancı sigaralann ve bunlara benzer bir dizi malın bulunduğu toplum kendisini üst refah düzeyine erişmiş saymaktadır. Tüketim maddelerinin ithalatını kamçılayacak olan yeni muhafazakâr ekonomik düzen bu tür tüketim mallarımn piyasamızın en küçük köşesinc kadar dolması sonucunu verecektir. Vatandaş bu malları alabilecek gucü olmasa bile vitrinlerde, TV ekranında, radyo mikrofonunda bunları görüp duyacak, sanki kendisi kullanıyormuş gibi umutlanacaktırSonuçta yapay bir bolluk kavramı ortaya çıkacaktır. tşte geleceğin toplumcu siyasal iktidarlarını tehdit eden en büyuk tuzak da budur. Çünku yabancı sigaranın, deterjanın, peynirin ya da bir başka lüks ve gereksiz malın piyasadan çekilmesi o iktidarların darlık getirmekle tehdit edilmcsinc ncdcn olabilecektir. Buna biz yapay tüketimin siyasal tuzağı demekten çekinmiyoruz. Bu tuzak Turk halkına yabancı, onun temel gereksinimlerine uzak bir tüketim kültürünün ona aşılanmasıyla oluşturulmaktadır. Yapay tüketimi ve yapay refahı gözler önüne çıkaran bu tür tüketim kültürüne karşı bilinçli kesimlerin yeni bir tüketim kültürü oluşturması kaçınılmaz bir görev haline gclmektcdir. Bu yeni kültürun temel ögesi de sosyal devlet kavramının ayrılmaz bir parçası olan "toplumsal tüketim" olmalıdır. tin ekonomiye müdahalesinin darlıklar yaratacağı olgusudur. Bu savlarını 197879 yıllarına yaptıkları göndermelerle kanıtlamaya da çalışmaktadırlar. Oysa Türkiye'deki darlık, mal yokluğu yılları sadece 197879 yılları değildir. Diğer yıllara neye değinmezler? Çünkü o yılların ekonomi politikalannda egemen çizgi "serbesti"dir de ondan. Konumuz ülkemizdcki darlık yıllarının bir dökümünu yapmak olmadığı için üzerinde durmadan geçeceğiz ve bolluk, darlık kavramlarının göreceliği noktasını ele alacağız. Olsa da olmasa da İhtiyaçları zorunlu ve zorunlu olmayan ıhtiyaçlar olarak ikiye ayırdığımızda, insanın kcndisini yarınlara daha geliştirerek ulaştıracak tüm gcrcksinimler "zorunlu ihliyaç" olarak karşımıza çıkacaktır. Dengeli ve yeterli beslenme sağlık, eğitim, kültur, konut, ana ulaşım vb. gibi ihtiyaçlann hepsi zorunlu ihtiyaçlar içersinde sayı