Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYF.TDERGİ Mehmet Ziya Eriş, deniz vurgunu birÇukurovalı... Deniz tutkusunun nedeni, kör balıkçının gözyaşlarında saklı... Onun eli olup küreklere Mehmet Ziya Eriş şimdi e$i Nevin lianım 'la, Manisa 'nın Spil duğtnda yaşıyor... "vous etes ecrivain" (siz yazarsınız) dedi ve ondan sonra sömestr boyunca beni "Monsieur l'ecrivain" (bay yazar) diye çağırdı." tstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü Fransızca bölümünden mezun olduktan sonra ilk öğretmenliğiniDiyarbakırLisesi'nde (Ziya Gökalp Lisesi) Fransızca öğretmeni olarak yapar. Ardından yurdu dolaşmaya başlar. Yedeksubaylıktan sonra Artvin'in Yusufeli kazasında iki yıl ortaokul müdürlüğü yapar. Oradan Erzurum'un kazası Şenkaya'ya atanır. Orada da üç yıl okul müdürlüğüve Fransızca öğretmenliği yapar. Fransızca öğretmenidir ama boş olan tüm dersleri de doldurmaya ve o ders konulannda kendini yetiştirmeye çalışır. Edebiyat en büyük tutkusudur. Rus, Amerikan ve Fransız klasiklerini öğrenciliği ve ilk öğretmenlik yılları boyunca sürekli okur. 1980'de Izmir Bornova Suphi Koyuncuoğlu Lisesi'nden emekli olur. Deniz tutkusunun nedeni... 20 yıldır da doğaya olan sevgisini ve yazma tutkusunu tatmin etmeye çahşıyor. OnutanıyanlarhepmerakermiştirbirÇukurova çocuğuna bu kadar büyük deniz tutkusunun nereden geldiğini... "Kız kardeşim Marmara 'nın şirin bir kasabasında memuriyet yaptığı için yazları onun yanına gider, tatilimi onun yanında geçirirdim. Bir gün deniz kenarındabalıkçı kahvesinde otururken balıkçının biri sandalıylageldi,yanaştı.Oturan balıkçılara 'Açıkta istavrit var, niye oturuyorsunuz'diyebağırdı.Bütünbalıkçılarbiranda teknclerine atladılar. Çala kürek açığa doğrugitmeyebaşladılar. Kıyıdabirben, bir de çok yaşlı biri kalmıştık. Adam deniz kıyısında dalgaların hemen yanı başına attığı sandalyede oturuyor ve denize bakarak ağlıyordu. Dayanamadım yanına sokuldum, bir derdi olup olmadığını sordum. Adam bana öyle bir baktı ki ömrüm boyunca obakışıunutamadım. 'Sendeğil Allah bile buna çare bulamaz. Benim burada oturmama bakma, ben çoktan ölmüşüm. Ama henüz gömülmedim.' dedi. Üsteleyince 'ben 80 senedir denizde yaşamış bir insanım. Şimdi gözlerim iyi görmediği ve kürekçekemediğim içinburadaoturuyorum ve sandalım da burada boynu bükük duruyor' dedi. Bunun üzerine ona yardım edebileceğimi söyledim. O bitik ihtiyarın anidencanlanışıgörülecekşeydi. 'sahibenimle balığa gelir misin?' dedi ve ben olumlu yanıt verir vermez ayağa fırladı, sandalı denize indirdik. Küreklere geçtim. Ama Çukurova'da büyümüş ve ilk defa sandalabinmiş,küreklerleilkkeztanışan bir adamın kürek çekişini varın siz düşünün.Bizkıyıdadairelerçizerkenbalıkçılar döndü.Güneşbattı.Bizdemecburen sandalı kıyıya çektik. lhtiyarbana yanndagelip gelmeyeceğimi sordu. Olumlu yanıt verince de sabah dörtte buluşmaya karar verdik. Saatimi üç buçuğakurdum, uyan asılmasa, onun gözü olup ağ toplamasa, yüreğine ' yerleşmeyecek bu tutku. Eriş'in bu tutkusu şimdi romanının adı: Mehmet Ziya Eriş, nişanlısı ISevin'le... Fotoğraflayan Heyoglu'nun mejhurjotografçısı: tiörçek Denizler de ölür. Monsieur l'ecrivain Y ELİF AYDOĞDl) aşamın sessiz kahramanları vardır. Renkli kişilikleri, derin sohbetleri, girışimci ve yaratıcı ruhlarıyla sarıpsarmalarlarsizi... Mehmet Ziya Eriş; 71 yaşındaki delikanlıyı renkli sohbetleri, tavşanları, Manisa'nın Spil dağındaki sebze yetiştirme inadı, denize ve öğrencilerine olan tutkusu, Fransız şairlerden okuduğu şiirleri ile tanırdık. Taki karşımıza "Denizler de Ölür" adlı romanı ile çıkincaya kadar. Biz de "Denizler de ölür" (lzdüşüm Yayınları) romanıyla birlikte 1930'lardanbugüneizinisürdükEriş'in... 1930 yılında Tarsus'ta doğan ve babasını altı yaşında kaybeden Mehmet Ziya, Ikinci Dünya Savaşı' y la birl ikte ai lenin en büyük çocuğu olarak ve o günün koşul larında kadınların çalışması kabul görmediğinden ailenin geçimini kazanmak ve okumak, savaşın getirdiği açlık ve yoklukla mücadele etmck zorunda kalır. Doğup büyüdüğü topraklann havası, suyu, horonu gibi bir alçalıp bir yükselen sesiyle Denizler de ölür'de ki birikimin nerelerden beslendiğini inanması zorbir masal gibi anlatıyor: "Dokuz yaşında simit satmaya başladım. Sabah gün doğmadan fırına gidip simit ahr, satarsonrasında ilkokul önlüğümü giyer okula giderdim. Yazın dokuma fabrikasında çalışırdım. O yıllardaçiftvardiyayani 12 saatçalıştlırdı. Gece bir buçukta yollara düşer, ikide işbaşı yapardık. Öğleden sonra saat ikide paydoseder,Çukurova'nınosıcağında4 kilometrelik yolu yaya olarak katetmek zorunda kalır veherallahın günügüneş çarpmasıylaevegelirdim. 195O'ye kadaryaşam mücadelesi bu şekılde sürdü. 1950'de Mersın Tevfik Sırrı Gür Lisesi'nden mczun olunca eğitim enstitüsüne girmek zorunda kaldım. ldealim doktorolmaktı.parasızlık yüzünden gıdemedim. lnsan sevgisini çok yoğun biçimde ve ılk kez 9 yaşında dokuma fabrikasındaki ışçı ablalardangördüğümilgiveyakınlıklatanıdım. Uykusuzluğa o yaşta çocukların dayanması olanaksızdır. tşçi ablalarımız biz çocuklann işlerini de yüklenmek suretiy le bizim bir yerlerde birkaç saat uyumamızı sağlarlardı. Çocukların işi genellikle keleplerden boş masuraları toplayıp, bankolara (bir çeşit ipliklerin makaralara sarıldığı makinalar) sıralamaktı. Bankolarda çalışan ablalar bu masuraları idare amirlerinin gelmesine yakın saate kadar kendileri toplardı ve hemen her abla makinasında çal ışan çocuğa her gün bir elma getirirdi" " Yazmaya nasıl başladım: Eğitim Enstitüsü2.SınıftaFransızcakomposizyondersimiz vardı. Hocamız Sorbonne'dan mezun biriydi. Bir kompozisyon verdi. Bir hal'ta sonra değerlendirmeleri yaparken beni sınıfın içinde azarladı, Fransız yazarlarından kopya çekmekle suçladı. Böyle bir şey yapmadığımı, bana bir konu söy lemesini ve sınıfın arkasında tek başıma sadece sözlükle o konu hakkında yazmama ı/ın vermesini, ondan sonra karar vermesiniricaettim.Okuduktan sonra özürdiledi, dım. Fakat o denli yorulmuş ve zorlanmıştımkikıpırdayacakhalimyoktu. ihtiyarın durumu aklıma gelince vc söz verdiğım için ahlayapofluya yataktan kalktım. Kararlaştırdığımız yere vardığımda ihtiyarı fırındanaldığı sıcacık iki ekmeğetereyağ sürerkenbuldum. lnanılmazbirtattı. Bindik sandala biniş o biniş... Tam 33 yıl her yaz balıkçı larla en az birkaç ayl ığına o görkemli hayatı yaşadım."