Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ANILAR. • 1949 yılında Istanbul radyosuna girmek istedim. "Sınava gireceksin" dediler. "Peki girelim" dedik. O sıralarda Istanbul Radyosu'nun tiyatro yönetmeni Ekrem Reşit Rey. Orhan Boran da onun asistanı. Ben biraz show ve taklit türü şeyler yaptım. Ekrem Bey bana "Monşer, siz Fransa'da bulundunuz mu?" diye sordu. "Hayır efendim, dedim ben kendi kendimi yetiştirdim. "Ekrem Bey bravo bravo dedi ve beni pek beğendiğini söyledi. Radyoevine ilk adımım böyle oldu. Benim en ünlü ve çok sevilen taklitlerimden biri de rahmetli spor spikerı Eşref Şefik Bey'in güreş anlatımları ve radyo spor programında canlı yayında dinleyici mektuplanna verdiği cevaplardır. Bir gün program için Radyoevi'ne geldim. Baktım, siyatik ağnlan tutan Eşref Şefik Hoca bastonuyla dolaşıyor. Yanına yaklaştım, geçmiş olsun hocam" dedim. Yüzüme dik dik baktı: Merak etme, malzemene bir şey olmaz dedi. CELAL ŞÂHİN • Vaktiyle radyoda sivil savunma nöbeti olurdu. Bir gün ben nöbetçiydim. Gece geç vakit müracaattan telefon geldi. Görevli, radyonun çevresinde askeri araçlann dolaştığını söyledi. Şimdi hatırlayamıyorum, bir müdahaleden birkaç gün önceydi. Radyonun perceresinden baktım, Orduevi tarafında gerçekten de cemseler vardı. Ne yapacağımı şaşırdım. Program arasında Doğan Soylu'ya telefon açtım. Sesimi duyunca heyecanlandı. Durumu anlatıp ne yapacağımı sordum. "Ne yapacaksın gir odana yat" dedi.... Silahlı Kuvvetler'e karşı radyoyu savunacak değiisın ya... TURAN OFLAZOĞLU CelalŞâhin... Nesrin Sipahi, Akagündüz Kutbay ve Ali Erköse... Ytidız Ayhan... Radyo Hafta 'nut Zeki Müren 7/ bir kapağu Muzaffer Akgün ve Zeki Müren... AUErköse... p+ ker olarak çalıştım. Saat akşam uzeri beşte stüdyoya kapanır, geceyansı on ikide çıkardım. 11 yıl tstanbul'unsaatbeştensonra nasıl olduğunu bilmedim." O y ıllann sanatçılan yeni kurulan radyoya büyük ilgi gösterdiler. Çünkü plak şirketİeri radyo sanatçüannı tercih ediyordu.Tanınmış bir sanatkânn plağını satmak daha kolaydı. Bu nedenle de seans başına 38 lira almayı kabul ediyorlardı. Saz sanatçısı ve spiker Mesut Cemil şöyle anlatmıştı tstanbıü radyosunun yayınlannı: "Postamızbeşkilovatgücündeydi. Dinleyici sayısı da 35 bın arasındaydı. Tek stüdyomuz vardı ve günde alü saat yayın yapardık. Şunu da hemen ilave edeyitn ki, o zamanki programlar daha kaliteli olurdu. Tabii, devrin imkânlanna göre... Stüdyonun tek olmasından dolayı bir sanatkânn veya grubun girip çıkması için yayına 35 dakika ara verilirdi. Bunun için mesela, "Muhterem samiin,filancanınkonuşması bitti. Üç dakika sonra falan hanımdan şarkılarla neşriyatımıza devam edeceğiz" derdik. Bu arada F+ kaydederek, anılannı bu yolla elde ettik. Halen çalışan arkadaşlanmızda bu ilglyi, bu heyecanı maalesef göremedik. Bir yandan anılar, fotoğraflar gelmeye başlayınca, bir yandan da hayatta olmayan eski radyoculann anılannı araştırmaya koyulduk. Arşivimizdeki bazı programlardan ses deşifreleri yaptık. Eski gazetelerden ve bazı kişilerin yayınlanmış anılanndan yaratiandık. Bunlan yaparken ilerleyen günler aleyhimize bir durum oluşturdu. Yaz günleri hızımtzı bir ölçüde kesti. Ve kitabı Radyoevinin 50. yılı olan 19 Kasım 1999 tarihine yetiştiremeyeceğimizi anlâdık. Araştırmalanmızı biraz daha genişletmek ve daha çok sayıda kişiye ulaşabilmek için kendimize hedef olarak radyo yayıncılığının 73. yıldönümü olan 6 Mayıs 2000'i seçtik. Yeni hedefimizi saptadıktan sonra biraz zaman kazandık. Bu, olayı daha geniş çerçevede düşünmemize yol açtı. Radyo yayıncılığının 73. yılını kutlama programı çerçeveslnde yapacağımız etkinlikteri çeşitlendirebilirdik. Orneğin kitapta yer alacak tarihi önemi bulunan fotoğraflardan oluşan bir sergi açabilirdik. Radyo yayıncılığının ilk başladığı Büyük Postane ile daha sonra devam ettığı Beyoğlu Postânesi'nin cephesine yayın süreslni belgeleyen birer plaket çakabilirdik. Radyomuz ses arşivinden yararlanarak dönemleri simgeleyen seslerden oluşan bir CD'yi kitap ekınde okuyucuya verebilirdik. Bu noktada üç arkadaş kendi aramızda bir iş bölümü yaptık. Kitapla ben ilgilenecektim. CD'nin hazırlığıyla Nail Ekici, Serginin düzenlenmesi işıyle de Özden Cankaya uğraşacaktı. Peki ama, bütün bunlan nasıl hayata geçirecektik? Kurumun olanaklanndan yarartanabilir miydik? Yoksa mali destek sağlayan bir kuruluşla mı bu işi yürütseydik? Mali destek sağlayan bir kuruluşla çalışmanın daha verimli olabileceği kanısına vanldı. Hatta birtakım kuruluş adlan ortaya atıldı. Projemlz konusunda bilgi verdiğimiz bazı kuruluşlar olaya sıcak bakıyorlardı. Ama biz daha hazır değildik. O nedenle nabız yoklama çalışmaları yapıyorduk. Bir gün bir başka nedenle Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Genel Müdür Yardımcısı Hikmet Konuralp'la telefonla konuşuyorduk Ona kitap projemizden söz ettim. "llgilenir misiniz?" dedim. "Hazır olduğunuzda görüşelim" dedi. Hazır olduğumuzda tekrar aradım. "Gelin görüşelim" dedi. Nail Ekici, özden Cankaya ve ben üçümüz Enis Batur'un odasında görüştük. Yaptığımız çalışmalan anlattık. Kitap, Istanbul Radyosu'nun tarihsel gelişimini anlatan bir öykü • çerçevesinde anılar ve anı fotoğraflardan olusacaktı. Kitaba işitsel bir öykü niteliğinde bir CD koyabilecek ve fotoğraflardan oluşan bir sergiyi Yapı Kredi Sanat Galerisi'nde açabilecektik. Sonuç olarak "Biz bu kitabı basanz" dediler. CD ve sergi olayını da ilginç buldular. Yapı Kredi Yayıncılık'tan bu sözü aldıktan sonra durumu Istanbul'da Genel Müdürümüz Yücel Yener'e anlattım. Çünkü iki kurum arasında kitabın basılması konusunda bir sözleşme ımzalanacaktı ve tüm aynntılan Genel Müdürümüzün bilmesi gerekiyordu. Yücel Bey gelişmeyi çok olumlu buldu ve kurumun daha önce bir başka iş için bir bankayla yaptığı sözleşmeyi esas alarak sözleşme hazırlamamızı istedi. Her iki kurum da sözleşmeyi imzalayarak kendlni bağlamış oldu. Bu bağlantı yapıldıktan sonra tek bir hedef kalıyordu. Yapacağımız etkinlikleri 6 Mayıs 2000'e yetiştirmek. Bunda da pek fazla zorianmadık. İki taraf da kendinden bekleneni yeterli bir şekilde ortaya koydu ve kitabımız 5 Mayıs 2000'de CD'siyle birlikte okuyuculanyla tanıştı. Kitabımız tasanmıyla, kâğıdıyla, baskısryla, cildiyle gerçekten kalrteli bir kitap oldu. Bu açıdan başta Enis Batur, Hikmet Konuralp ve