03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

26 MART 2000. SAYI731 misyonlara ve genel kurula önerilerde bulunacak, bunun yanında bilimsel çalışmalann yapılacağı bir kurul oluşturulacak. Haklann yasalarda yazılı olması yetmiyor. Bu haklann yaşama, eğer konumuz kadın haklany sa, kadınlann yaşamına ne kadar yansıdığı önemli. Bilindiği gibi, 1926 yılında Türk Medeni Kanunu yasalaştığı zaman, Türkiye kadın haklan açısından, kadınerkek eşitliği açısından ve insan haklan açısından dünyanın en ileri ülkeleri arasına girmiştir. Yine, 1934 yılında kadınlanmız seçme ve seçilme haklarını kazandıklan zaman, bugün dünyanın pek çok gelişmiş ülkesindeki kadınlar seçme ve seçilme hakkından mahrumdular. Ancak, bunlar ne derece yaşama yansımıştır. Haklann kullanılmasında temel araç, egitimdir. Bugün öğretmenlerimizin yüzde 50'sinin kadın olmasıyla, üniversite öğretim üyelerimizin yüzde 35'inin kadın olmasıyla, yüksekyargı organlannda, kamu yönetiminde, özel sektörde çok başanlı kadınlar olmasıyla övünüyoruz. Ama ülkemizde bugün kadınlann dörtte birinin okuma yazma dahi bilmemesi, gerçekten, bizim çok yakın bir zamanda, çok kısa sürede üzerine gitmemiz ve çözmemiz gereken bir sorunumuzdur." Gemici, kadınerkek eşitliğini yaşama geçirecek kurumsal mekanizmalar gerektiğini, bu açıdan oluşturulacak kurulun çok önemli olacağını vurguluyor. Gemici, TBMM Adalet Komisyonu'nda bekleyen ve MHP'nin itirazlan nedeniyle çıkması pek de kolay görünmeyen Medeni Yasa konusunda da kadmlara çağnda bulunuyor: "2000'de asıl beklentimiz, Medeni Yasa'nın kabulüdür. Yeni Medeni Kanun, kişi hukuku, aile hukuku ve miras hukukunda çok önemli değişiklikler getiriyor. Mevcut kanunda, ailenin reisi kocayken, yeni düzenlemede evlilik birliğini kadınerkek eşlerin birlikte temsil edeceği hükme bağlanıyor. Aynı şekilde, miras hukukunda da şu anda paylaşmalı mal aynlığı olan yasal rejim, edinilmiş mallar* katılım rej imi olarak yeniden düzenleniyor. Kadınlar, bu yasayı daha yükseksesleistemeli.Kamuoyuyaratmalı." BAŞKENT GUNLERI Yeşil mutfak MÜŞERREF HEKÎMOĞLU U Devlet Bakam Hasan GemicL. geçirdiler. Komisyonun FP'li üyelerinden Cevat Ayhan, türbanlı kadınlara saygısızlık yapıldığını söyledi. FP'li Aslan Polat da Kadının Statüsü ve Sorunlan Genel Müdürlüğü'nün bağlı olduğu bakanhk görevini bir "erkek" milletvekilinin yürütmesine tepki gösterdi. Polat, "tktidardabugörevegetirilecek kadın milletvekil yok muydu? Iktidar kanadında bulunan son derece yetenekli kadınlar yok sayıldı" dedi. Devlet Bakanı Gemici, "neden kadın bakanı erkek" sorusunu komisyonda yanıtlamamayı yeğledi. (Gemici, 8 Mart'ta genel kuruldaaynı yöndeki eleştirilere, 'Buyaklaşımbir aynmcılık. Böylebakarsanız, Sağlık Bakanlığı'na belki hastalann sorunlannı çok daha iyi bileceği için, hasta, hatta ağır hasta birisini getirmek daha doğru olabilir' karşıhğını verdi). Gemici, komisyonda türbanla ilgili eleştirilere ise şuyanıtı verdi: " Bu özgürlük müdür, yoksa kısıtlama mıdır? Nasıl bir polis memuru, bir zabıta, bir asker, ya da zorunlu üniforma giyen bir insan o üniformanın gereğini yerine getirmekle yükümlüyse ve onun dışında başka bir davranıştabulunmayacaksa, başını siyasal amaçla örten, türban takan bir kadın, o siyasal düşüncenin gereğini yerine getirecektir ve hiçbir şekilde özgür olmayacaktır. Çünkü, onun başka türlü davranma özgürlüğü yoktur. Aynı zamanda o örtüyü çıkartma özgürlüğü bile yoktur. Bizim Anadolu'daki kadınımız gerektiği yerde başını örter, gerektiği zaman çıkartır. Ama türban takan bir kadının dilediği yerde çıkartıp, dilediği yerde takma gibi bir özgürlüğü maalesefyoktur ve bu anlamda ben bir soru yöneltiyorum: Acaba özgürlük müdür? Yoksa kısıtlama mıdır?"^ Yasasını bekleyen kurum... 1990 yılında kurulan Kadının Statüsü ve Sorunlan Genel Müdürlüğü bugün yasal dayanaktan yoksun. Kuruluşundaki yetki yasası 1994 yılında iptal edildiği için altı yıldırhukukiboşluk içindeçalışmalannı sürdürüyor. Kurula yasal dayanak kazandıracak tasan TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edildi, şimdi genel kurul gündeminde bekliyor. Bu tasarı komisyonda görüşülürken tüm partilerden destek gördü. FP'lilerise,görüşmelersırasında"türban" konusundaki görüşlerini bir kez daha kayda olduğumuzu da ortaya koymamız lazım. Bugün görev bizdedir. Bir cumhuriyet kadını olarak, 21. yüzyıl bilgi toplumunda, gerçek kaynağın iyi eğitilmiş insan olduğunu bir kez daha ifade ederek, parlamentomuzu bir an önce Medeni Kanun başta olmak üzere bütün yasalarımızdaki değişiklikleri yaparak, ülkemizin büyükler arasındaki yerini, kadınıyla erkeğiyle birlikte almasını sağlamak için göreve davet ediyorum. Nesrin Ünal (MHP, Antalya) Kadınerkek ayrımcılığı, sosyal bölücülük olarak tanımlanmaktadır. Biz MHP mensupları olarak şöyle bir değerlendirme yapıyoruz: Türk örfü, hukuku gibi, hukuk sistemlerinin , Islamiyet gibi büyük bir dinin devrim niteliğindeki bütün çabalanna rağmen, hukukta, siyasette, ekonomide, sosyal hayatta kadınlara yapılan haksız uygulamalar, çağdaş Türk toplumunun utancı olmaktadır. Bizler, kadınlarımızın siyasi ortamda daha çok sayıda temsil edilmesini istiyoruz. Bizler örf ve geleneklerimizde, kadına, tahtının yanında yer gösteren bir milletin ve 'cennet anaların ayakları altındadır' diye buyuran yüce bir inancın temsilcileri olarak, Türk kadınının bundan sonra da erkeklerle birlikte millet hayatımızın ve geleceğimizin şekillenişinin mimarları olmasını savunuyoruz... Geçmiş kadar, güçlü bir geleceğe hep birlikte kadınerkek gideceğiz ve Türk kadını erkeğiyle birlikte Türkiye'yi 21. yüzyıla da lider konuma taşıyacak ve 21. yüzyıl Türk asrı olacaktır.^ zun bayram tatili uzun söyleşilere yol açtı başkent çevrelerinde. Kimi dostlar yurtdışına gitti, Fransa'ya, Italya'ya, dağlara, neden Uludağ'a, Kartalkaya'ya gitmediler derseniz, uzak dağlar yakın dağlardan ucuz! Bence başka nedenler de var, sınırlan aşarak bunalımdan kurtulmak, uygaıiığı yaşamak istiyor insanlar. Gerilimden uzak birkaç günde ruh sağlığını yenilemek istiyor, stresten kaçıyor. Kimi dostlarım da kültür gezisi yapıyor tatil günlerinde. Torunlarını alıp Istanbul'a giden büyükanneler, müzeleri dolaşıyor, izlenimlerini anlatıyor bana. Torunlar büyükanneleri kıskanıyor galiba. Haksız değiller, eski kuşaklar daha güzel bir Istanbul'da yaşadı! Başkent de öyle değil mi? Orta kuşaktan bir arkadaşımla karar verdik geçen gün. Ankara sokaklarını yazacağız. Ulus'u, Kale'yi, Yenişehir'i, çiçekli bahçeleri, iki katlı evleri, ağaçlardan kiraz ve kayısı toplayan çocukları. Bahçeler parsellendi, evler katlandı, agaçlar kesildi, başkent böyle oldu. Bir köy kent gibi, her yer toz toprak, çamur içinde! Yerel yöneticiler de 23 Nisan Bayramı'nı çok güzel kutlamaktan söz ediyor! Hangi yollarda, hangi alanlarda? Akay kavşağından hiç geçmiyorlar anlaşılanl 27 Nisan'da da Sevda Cenap And Vaktı'nın düzenlediği Uluslararası Müzık Festivali başlıyor. Çocuk bayramından sonra müzik bayramı. Hangi salonda derseniz .çağdaş bir konser salonundan 2000 yılında da yoksun başkentimiz. Konserlerin çoğu Milli Eğitim Bakanlığı salonunda. Bu 17. festival. Bilkent Senfoni Orkestrası ile açıltyor, piyanist Fazıl Say ile Çaykovski'nin bir No'lu konçertosu seslendiriyor, orkestrayı Alexander Dimrtries yönetiyor. Müzikseverler neden bir Türk değil, örneğin Gürer Aykal, Rengim Gökmen ya da Cem Mansur diye soruyor bana. Zaman kolay ayarlanamıyor anlaşılan. Türk yöneticilerin o tarihlerde başka programlan var belki de, başka ülkelerde, başka kentlerde başka orkestralar yönetecekler. Ersin Onay'ın kulaklan çınlıyor mu acaba? Müzikseverlerin gündemınde kaç gündür. O susuyor, gülümsüyor ama dekanlıktan ayrılığın yorumları, yankıları sürüyor. Uluslararası Ankara Müzik Festivali'nin Bilkent Senfoni Orkestrası ile açılması da onun uğraşlarının sonucu diye yorumlanıyor. Bilkent Üniversltesi açısından da güzel bir olay hiç kuşkusuz. Aynca başkentlileri de onurlandıran bir olay. Uluslararası bir müzik festivali bir üniversite orkestrasıyla açılıyor Ankara'da. festivalin dördüncü gününde Suna Kan'ı dinleyecek müzikseverler. Değerli sanatçımız önemli olaylar yaşadı, kolu kınldı, güç ameliyatlar geçirdi ama yayının maşallahı var. Güçlükleri aşıyor, çalmayı sürdürüyor. Ankara Festivali'ne katılmayı da bir görev olarak üstleniyor sanırım. Müzik devrimini güzel yaşayan ve yaşatan bir çalgıcımız o. Uluslararası Ankara Festivali'nde çalması da doğal ve güzel bir olay. Başkentlilerle kucaklaşmak için tüm olanakları değerlendiriyor. Bu olay CSO açısından da düşündürücü bence. Uzun süredir Suna Kan'a konser verilmiyor nedensel Başkentli müzikseverler çok sevdikleri bir çalgıcıdan yoksun kalıyor. Nedenini sorgulamak gerekmez mi acaba? 17. festival baharda ama başkentin kara kışını, beyaz yüzünü yansıtan şarkılar da var programda. 35 yıl öncesine götürüyor bizi, her yerde söylenen "Her Yerde Kar Var" şarkısıyla alkışlanan Fransız şarkıcı Adamo da bir konser veriyor. MEB'de değil, Atatürk Spor Salonu'nda. Bir de operet sergileniyor, Offenbach'ın yapıtlarından Paris Yaşamı. Yazarken gülümsüyorum, önce Fransa, sonra Italya ile yaşadığımız olaylar da operet türünde biraz! Ermenı sorunu yeniden gündeme geliyor. Avrupa Birliği ülkelerinde, ilginç savlar, kıyım sözleri, öykülerle. Belleklerı kazımak istiyorlar ama bir de Kosova'da yaşananlar var. Irak'ta yaşananlar, Iran'dan özür dileyenler! Uluslararası festivalleri tüm insanlara bir çağrı diye düşünürüm ben. Ancak sanatçıların çabası yetmiyor, kan ve gözyaşı dinmiyor dünyamızda, savaş bitmiyor. Nerdeyse arkeolojik yöntemlerle kin ve öcalma duyguları canlanıyor. Geçmişin küllerini eşelemek politikası yeğleniyorl Yeni yangınlar öngörülür gibi. Adamo'nun şarkısı "Her Yerde Kan Var" diye söylenecek nerdeyse. Oysa özlemimiz barış. Müzikle uğraşan kişiler ve kurumlar bir de barış festivali düzenlemeli bence. Her yerde barış özlemini yansıtan şarkılar söylenmeli. Bir de yarış düzenlenmeli. öz şarkılarını özgürce söylemeli insanlar. Banş yolunda neredeler açıklanır o zaman. Kimi zaman düşleriyle yaşıyor insanl Konuya dönelim yeniden. Anadolumuzun ortasında bir ilde, Çorum'da bir yaz okulu açılıyor bahar sonunda. Oda müziği yarışması düzenleniyor, seçici kurul üyeleri arasında yabancılar da var, biri de Paris'ten. Çorum Kültür Müdürü MOmtaz Idil var gücüyle bu tasanyı gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Çorumlular da ilgiyle destekliyor onu. Bu desteğin belli bir nedenl var, Çorumlular müziksever. Biri kuyruklu, dört piyano var bu küçük ilde. Kimler almış, kimler çalmış araştırmaya değer bence. Mümtaz Idil'in Adamo, 35 yıl sonra yeniden ülkemizde... gazeteciliği de var, piyanoların öyküsüyle güzel bir kesit oluşturabilir müzik tarihimize. Çorum mutfağı için de bir kitap ister bence. Yabancı tatlardan annmak için mutfağımızı da yaşatmak özelliklerini yitlrmemek" gerekiyor. Günseli Tamkan'dan söz ettim bir köşede. Uzun yıllar ABD'de yaşadı, üniversitelerde ders verdi, emekli olunca ülkesine döndü, Bodrum'a yerleşti. Çevre kirlenmesine karşı savaşarak belleklere de güzel yerleşti. Yakında bir kitabı yayımlanıyor. Çevreci bir yazara yaraşır bir yemek kitabı. Adı Yeşil Mutfak. Doğanın rengini, tadını duyuruyor. Baştan sona yeşil ürünlerle pişirilen yemekler. Börekler, sebzeler, tatlılar. ABD'de yaşadığı yıllarda ülkesini tanıtmak için yazıyor. Güzel bir kitap, sağlıklı yaşama yeşil bir kapı açıyor her şeyden önce. Günseli Tamkan artık dünyamızda değil, ama Prof. Nermin A. Unat'ın girişimiyle gündeme geliyor kitabı. Kültür Bakanlığı yayımlayacak. Yeşil mutfağın tadını tanıyacak okurlar. Birden anımsadım, Fatma llkin'in kitabı yayımlandı mı acaba? Gaziantep mutfağını anlatıyor, mutfak kültürünü boyutlandıran bir kitap olacak hiç kuşkusuz. Tadını iyi biliyorum Fatma llkin'in ve Nur llkin'in sofralarında konuk oldum birkaç kez. VVashington Büyükelçimiz Baki llkin'i bilmiyorum ama kardeşi Selim llkin'in de uzmanlığı var Gaziantep mutfağında. Tarihi, coğrafyasını da araştırarak yeni tatlar üretiyor, afiyet olsun! ^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle