Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 MART 2000. SAYI731 Karanlık köşelerde Rumca aşk fisıltılan..." Çabucak alıştı mahalleye Vasiliki. Yardımseverbiriydi, hastalann iğnelerini yapar, tırnaklarını keserdi... Mahalledeki çocuklangözetirdi. Amaeğlenmeyideseverdi... Bütün mahallenin kadınlarını toplar, her hafta ayn bır hamama giderlerdi. Ayn bir şenlikti hamam günleri. Akşamdan börekler açılır, dolmalar sanlır, gazozlar alınır, şerbetler yapılır, doğruca yollanırlardı o hafta seçilen hamama.. Istanbul 'da alışmıştı hamama gitmeye. Ortak kullandıklan evde sadece bir tuvaletleri vardı, hamama gitmek bir zorunluluktu. Fakat buna öyle bir alıştı ki, çok sonra bir evi olduğıuıda bile evde yıkanamıyordu. Çok yakın bir zamana kadar kızı gibi sevdiği genç bir kadın götürüyordu onu hamama. Kadın yürüyemiyordu, zorla taşıyordu onu. lyice yorulduğunda "Maniçamum yürüyemiyeceğim yeterarök" derdi. Kızyanıtlardı: Bütün gün evde oturuyorsun bir gün yerinden hiç kalkamayacaksın. Ah şimdi gerçekleşmişti işte kızın söyledikleri... Yunanistan'dan geldiğinde bir makarna fabrikasmda işe başlamıştı, sonra bir terzinin yanındaçalıştı...Azıcıkparageçiyordue!ine, o paray la da geçinmeye çalışıyordu. Bugünlerden birmde tanıştı, kısa boylu, biraz da şişman adamla. Adam aynı mahallede yaşıyordu. "Herhalde iyı kazanıyor" diye düşündü Vasiliki. Çünkü her hafta kasaptan aldığı onlarca kiloluk etleri tüm mahalleliye dağıtoyordu. Mahalledeki tüm çocuklarm şekerci amcasıydı, onun gelişi mahalleye Noel Baba'nıngelmesiyleeşdeğerdı..Hemencecıketrafında onlarca çocuk bırikırdi... Adamın adı Agop 'tu. Doğma büyüme Dolapdereliydi, Şinoril'in en büyük oğlu... Kendisinden birkaç yaş küçük kardeşi hafiften kaçıktı, sonradan iyice azıttı, en sonunda da Bakırköy hastanesınde ölmüştü. Belki de genetikti, ondadaazıcıkyokdeğildi... Gençhğindemanavlıkyapardı... Karpuz, kavun satardı pazarlarda, ya da mahalle arasında. Anne Şinoril temizlikçiydi, temizlığe giderdi varsıl evlere. Agop, ilk gençliğinden itibaren yardım etmeye çalışırdı eve ama yine de evin hayırsız oğluydu. Şinoril ana sevmiyordu onu, bunu bilmek daha da hırçınlaştınyordu genç Agop'u... Askerlik yaşı geldiğinde hiç çekinmeksizin gitti. 1941 'de hâlâ askerdi, Akhisar'da "Amele taburu"nda çalışıyordu, yollarda taş kırma işinde... Bir yıl sonra Varlık Vergisı uygulandı. O hâlâ taş kınyordu... Olmayan mallannın vergisini ödüyordu taş kırarak, babası gibi. Babası ise Aşkale'ye gönderilmişti... Ve bu, uzun, çileli, neyin diyetini ödediklerini bile bilemedikleri kara günlerin ardından, eve döndükten üç gün sonra birdenbirc ölüvermişti adamcağız. Geldiğinde bir tek siyah saç yoktu başında... kaba demek uygun düşmezdi, sanki çalakalem yapılmış bir resim gibiydi, ince aynntılan unutulmuş. Ama her gün sokakta birilenne yardım ediyordu... Her gün çocuklara bır şeyler getiriyordu... Vasiliki düşündü; Türkiye'de yaşıyordu, yalnızdı, yineyoksuldu, yıllargeçiyordu, neredeyse ortayaşı dageride bırakacaktı. Yunanıstan'a geriye dönmek istemiyordu, oğlu vardı oradaama sanki Vasiliki'yle onun arasmayıllarkocamanduvarlar örmüştü... Birşeyler ikisini birbirine gittikçe yabancılaştırmıştı. Daha ne kadar çahşabilirdi ki? Birine ihu'yacı vardı, yaşlılığında ona destek olacak birine.. Okişi belki Agop'tu. Bir gün "evet" deyiverdi Agop'a. Ne olduğunu anlamadan, birlikte, aynı evde yaşamaya başlamışlardı. Vasiliki işi bırakmıştı, Agop çalışmasını istemiyordu. Bir süre iyi gitti beraberlikleri, maddi olarak hoş turuyordu Vasiliki 'yi, ama ağzı pisti, bir sinirlendimi demediğinibırakmazdı... Aradanyıllar geçtikten sonra bile her gün kullandığı eşarbının uçlannı bağlardı Madam Vasiliki. "Niye böy le onlarca düğümler atıyorsun eşarbınınuçlanna?" diye sorulduğunda"Bu adamın ağzını bağlıyorum yavrumaki, her gün bir düğüm atıyorum ki kavga etmesin benimle" derdi. Bıçkın Dolapdereli \asiliki ve arkadaşt... Niutiam Vasilikif Fikretaki ile... VasJliki'nin evlatlığı... Agop evlenmek istiyordu, ama Vasiliki artık kararsızdı, sağı solu belli değildi bu adamın. Artık bir şeyden kesinlikle emindi; o da bu adamdan çocuk yapmayacaktı. Agop başta biraz hırgür çıkardı ama baktı ki Vasiliki kararlı, sesini çıkarmadı. Sonralan artık seksenine merdiven dayadığında söylenirdi ahalinin içinde, "Bu kadın bana karılık bile yapmadı, bir çocuğu bile çok gördü bana" diye. Madam Vasiliki 1975 yılmda evlendi Agop'la, evlenmesine sebep olan da küçük biroğlan çocuğuydu. Agop bir akşam, neredeyse ölmek üzere olan küçük bir bebekten bahsetti VasiliVasUiki'den Yunanistan 'a: Hatıram olsun... kı'ye... Yıl 1966 idi. Çocuk, yoksul genç bir çiftinilk bebekleriydi. Anne 17 yaşındaydı, babaaskerdeydi. Çocuksahenüz 1.5 yaşında kızıldan ölmek üzereydi... diyeçıkıverdiVasiliki'ninyoluna.BirbirleSinop'unbirköyündengelmişlerdiîstanrine aşinaydılar. "Yardım edeyim madam ağırdırçantanız" dedi, Vasiliki "istememte bul'a, Dolapdere'nin Yenişehirsemtine.. Iş şekküredenm" diyekarşılıkverdi. Ama yi güç yok, cahillik veparasızlık vardı sadece. Çocuğun ciddi hasta olduğunun farkında bine de yürüdü onun la sokağına kadar.. le değillerdi belki de.. Agop, çocuğu gördüAradan epey zaman geçti. Vasiliki terzide ğünde içinin parçalandığını hissetmişti. çalışmayadevamediyordu... Zaman zaman onu görüyordu sokakta, kah vede... Bir süre "Sonsuza kadar değil ama iyileşene kadar sonra Agop ardı ardına haberyollamaya baş alabiliriz onu" dedi. Madam Vasiliki diretti, ladı. Vasiliki düşündü; adam oldukça gençti, çocuk istemiyordu, kendi çocuğuna bakamamıştı neden bir başka çocuğa baksındı? ona göre değildi, sanki biraz kabaydı, belki Kentin sokaklarında bir atkada^ıyla... Bu inat, küçük çocuğu Agop'unkollannın arasında görene kadar sürdü. O andan sonra da bu sapsarı saçlı, bacaklan parmak gibi, cılız mı cılız bu çocuk onun dünyası oldu. Agop'a veremediği sevgiyi bu küçük oğlan çocuğuna verdi. Bu aşk yüzünden onunla birlikte hastanede kaltrken o da hastalık kaptı ve küçükle birlikte 40 gün karantinada kaldı.. Çocuk yedi yaşında okulabaşladığında, o altmış yaşında olmasına rağmen, çocukla birlikte Türkçe okuma yazmayı öğren« VasJllkl'nlnyolunda... Yine de altından kalkabilmişti bu yıllann... Zaten pek bir şeyi yoktu, hattabir evlen bile... Belki hiçbir şeylerinin olmaması daha katlanılabilirbirşeydi. Yitirdiğı ömründen çalınan 45 yıldı! Yeniden dönmüştü eski mahallesine. Gidecek başka yer yoktu ki, dünyada başka Anadolu yoktu. Mahalleden bir arkadaşıy la birlikte yeniden manavlık yapmaya başladı, eh fena değildı kazancı. Ama tek başına bir adamdı, kendi cemaatınden çok mahalledeki fakir fukaraya yakındı, kazandığı hemen hemen tüm parayı bu insanlarla paylaşırdı. Küçük çocukların şekerci amcasıydı o. Büyüklerse ona Agop 'tan çok Apo diye seslenirlerdi. Bugünlerden birinde tanıştı Güzel Vasiliki ile. Her gün sokaktan, topukluayakkabılan, yüzünü yanya kadar örten şapkasıyla hafifçalımlıgeçerdi... Yüzvermezdikimseye amaçatıkkaşhdadeğildı. Birakşamüstüpat Vasiliki ve Agop gecikmeli nikâh töreninde. Tarih 10 Nisan 1940. Agop (solda oturan), Dolapdere'den arkadaşlanyla birlikte..