Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 MART 2000. SAYI731 nı yasaklaması bakımından da, sinema tarihinde önemli biraşamaydı. Tiplemenin Hollyvvood'dabukadaretkili olmasımnbirbaşka önemli nedeni de, yine 1940'h yıllarda en parlak dönemini yaşayan yıldız sistemiydi. Şirket, türlü ince hesaplarla 'üretip' lanse ettiği yıldızın, hem beyazperdede, hem de gerçek yaşamda kitlelerin karşısına hep aynı imajla çıkmasını istiyordu. Sesli film dönemiyle birlikte banka kredilerine bağımlı hale gelen Hollywood, gişe gelirini sağlama almak için daima denenmiş formülleri, klişeleri, tipleri tercih etti. Sinema endüstrisi sanat değil, iş üretiyordu. John Ford ve Hovvard Hawks gibi saygıdeğer Hollywood yönetmenlerinin ısrarla sanatçı değil, zanaatkâr olduklannı belirtmelerinin sebebi belki de buydu. Oyuncular ve yönetmenler büyük yapımcılann gözünde bir sanat yapıtı ortaya koyan kişiler olmaktan çok, işlcrini yapan ücretli elemanlardı. Ünlü yapımcı Sam Goldwyn'in (18821974) bir keresinde şöyle dediği söylenir: "Ben 'Uğultulu Tepeler'i yaptım. William Wylersadece yönetti." amakuş beyinli bir genç kadın tipinin çevresinde gelişiyor. Sonraki fılmlerinde de bu tipindayatılması ve kendini gösterebileceği başka rollerin verilmemesi, Monroe'yü ölümle noktalanan bir çıkmaza sürükJedi. ler kazandırmayı bilmişlerdi. Sean Connery, aynı yıllarda değişikroller alarak, James Bond ile özdeşleştirilme tehlikesini başanyla savuşturdu. Yılmaz Güney de önce senaryolar yazdı, sonra kendi oynadığı filmleri yöneterek, üzerindeki Çirkin Kral imajını yavaş yavaş sildi. 1968'de "Seyyit Han" ve 1970 'de " Umut", hem Güney'in sanatında, hem de Türk sinemasında dönem açan fıbnleroldu. Çirkin Kral tipi artık gerilerde kalmıştı, ama tamamen değil... Güney, istediği gibi şekillendirebildiği son filmi "Arkadaş"m (1974) hemen ardından, cinayet suçlamasıyla yeniden cezaevine düştü. Yaşadığı toplum Marilyn Monroe'yü perdedeki dayanılmaz seksi kadın tipiyle özdeşleştirmişti; her sınıftan erkekler (sıradan röntgenciden yazara, sporcuya, oyuncuya, yönetmene ve devlet başkanına kadar) fotoğraf ve film yoluyla, daha güçlü olanlar da kendisini elde etmeye çahşıyordu. Hayal ürünü seksi ve aptal sanşın tipi, sonunda oyuncusunu mahvetti. Yılmaz Güney'in canlandırdığı Çirkin Kral tipi de hayal ürünüydü. Ama, o da oyuncusuna büyük zararlar verdi. Filmlerin Çirkin Kral 'ı güçsüzlen korur, kötülere dersini verir, haksızhklarkarşısındatehlikeye atılmaktan çekinmezdi. Güney'in büyük bir 11 coşku ve inançla oynadığı bu tipin, hiç etkisinde kalmadığı söylenebilir mi? O dönemde devlet gücünü elinde tutanlar ne yazık ki bu değerli sanatçısına siyaset çalışma yapma hakkını tanımadı. Çeşitli bahanelerle hapse attı ve sinemadan uzaklaştırdı. 1974 yılında, sarhoş bir savcının kendi hayatına mal olan provokasyonu, bugün 'Katil! Katil!" diye salya akıtan köşe yazarı müsveddelerinin iddiasının aksine, hâlâtam olarak aydınlanmamış bir olaydır. Belki de olaylan tırmandıran sarhoş savcı kendisinin Yılmaz Güney ile değil de Çirkin Kral ile karşı karşıya olduğunu sanmıştı... Diğer yandan, James Bond filmlerinde dünyayı kurtaran Sean Connery, koyu birlskoç milliyetçisidir. tskoçya'nın fngiltere'denaynlmasını isteyenbirpartinin (Scottish National Party) başta gelen destekçileri arasında yer alır. tngiliz gazeteleri, Connery'nin bu partiye her yıl 50.000 Sterlın verdiğini açık açık yazdı. lskoç oyuncu aynca lskoç Ulusal Tiyatrosu'na (Scottish National Theater) her ay 4800 Sterlinlikbiryardımda bulunuyor. Hiçbir Ingiliz hükümeti şimdiye kadar bu yüzden Connery 'yi hapse atmaya kalkmadı... Sadece 'Sir' unvanmı vermiyorlar, o kadar. Ama, gazetelerin yazdığına göre, yakmda onu da vereceklermiş...^ Erotik atom bombası... HowardHawks'm 1952'deCaryGrantve Ginger Rogers ile çektiği" Maymun Aklı" (Monkey Buainess) filminde Monroe, sekreter rolündeydi. Bir sahnede Ginger Rogers'inona "Sizi küçük erotik atom bombası! " diye seslenmesi, aslındayaşadığı toplumun Monroe'e hangi gözle baktığını gösteren bir cümledir. Filmin senaryosunu Ben Hecht,CharlesLedererveI.A.L.Diamond gibi nc yaptığını çok iyi bilen entelektüel sanatçılaryazmıştı. ABD'nin ünlü ve güç sahibi erkekleri, 20th Century Fox'un piyasaya sürdüğü bu erotik bombanın peşine düşmekte gecikmedi. Hugh Hefner adlı açıkgöz bir yayıncı Marilyn Monroe'nün 1948'de çektirdiği çıplak fotoğrafları ele geçirdi ve "Playboy" adını verdıği erkek dergisinin aralık 1953 tarihli ilk sayfasında bastı. Kısa sürede tükenen bu sayı, Hefher'in Playboy imparatorluğunu kurmasında itici bir güç oldu. Monroe, para getiren bir oyuncu otöuğunu kanıtladıktan sonra, seks bombası imgesinden kurtulmak için bir mücadeleye girişti. Oyunculuğunu geliştirmek amacıyla 1955'te New York'a giderek ünlü Actor's Studio'nun kurucusu ve hocası Lee Strassberg'den dersleraldı. Ancak, ne yazık ki kendisini kuşatan güçleri aşamadı ve Hollywood 'a dönüşünden 1962 'deki ölümüne kadarsınırlı sayıda filmçevirebildi. Bu aradabeyzbol yıldızı Joe DiMaggio ve oyun yazarı Arthur Miller ile iki başansız evlilik geçirmiş, son filmi "Uygunsuzlar"ı(TheMisfits, 1961) artan psikolojik rahatsızhklan yüzündengüçlükletamamlayabilmişti. Son olarak, zamanın. ABD Devlet Başkanı F. J. Kennedy ile kurduğu iddia edilen yakınlık nedeniyle kopanlan fırtınalar, her şeyin üzerine tüy dikti. Monroe, bu baskıya daha fazla direnemedi ve 5 Agustos 1962'de aşın dozda uyku hapı alarak kendini öldürdü. Marilyn Monroe, egemenliğini bugün de sürdüren tipleme anlayışının bir kurbanıydı. Filme alınamayacak kadar iç karartıcı şartlarda başlayan ve noktalanan kısa ömrüne, her şeye rağmen birçok sinema klasiği sığdırmayı başardı. O amansız savaşmgalibinin Marilyn Monroe olduğunaşüpheyok. • Marllyn'f n savaşı... Bu anlayış, ne yazık ki birçok değerli oyuncuyubelli klişelerin içine hapsetti. Akla, hemen Marilyn Monroe (19261962) geliyor. Zamanın ABD sineması ve medyası ona 'aptal sanşın' rolünübiçmişti. Monroe, bunu kırmak için çok uğraştı. 36 yaşında intihar etmesinin başlıca nedeni, belki de bu savaşı kaybettiğini düşünmesiydi. Oysa, Monroe yetenekli bir oyuncuydu. Rol aldığı filmlenn hepsınde ilk hatırlanan kişi o olmuştu. Göründüğü sahnelerde diğer oyuncuları silmişti. Ama, dönemin sinema endüstrisi ve medyası ıse ona her zaman 'seksbombası' gözüylebaktı. Sansaçları, kısık gözleri ve çapktn gülüşüyle bir markaya dönüştürüldü. O, giy inik vcya çıplak, iyi satan bir maldı. 'Monroe ticareti', Monroe'nün ölümünden sonra da sürdü. 1980'lerin başında Isveçli bir gazetecinin bulduğu 1947 tarihli kısa birporno film, bugün bile internet üzerinden pazarlanıyor. Ası 1 adı Norma Jean Mortenson olan Marilyn Monroe'nün hayatı neredeyse bir felaketler dizisi şeklinde geçti. Evlilik dışı bir çocuktu. Babası, o daha doğmadan annesini terk etmişti. Çocukluğu yoksulluk içinde geçerken, psikolojik rahatsızlığı nedeniyle annesi hastanede süreklı bakıma alınınca, Norma, yetiştirme yurduna konuldu. Burada cinsel istismara uğradığında sekiz yaşındaydı. Bu kötü koşullardan kurtulmak için 16 yaşında evlendi. Modellik yapmaya başladı. Sanya boyadığı saçlanyla dergilere verdiğierotikpozlarileHollywoodyapımcılannın dikkatini çekti. 20th Century Fox onunla sözleşme imzalayıp, adını da Marilyn Monroe olarak değiştirdiğinde, Norma Jean yirmili yaşlannın henüz başındaydı. Monroe, 1949 yılından başlayarak arala"" nndaJoseph L. Mankievicz'in "Perde Açıhyor" (All About Eve, 1950), John Huston'un "Elmas Hırsızlan" (Asphalt Jungle, 1952) ve Fritz Lang'ın "Clash by Night" (1952) gibi filmlenn de bulunduğu yapımlarda küçük rollerüstlendi. Bu filmlerde oynadığı aptal sanşın tipinden, hiçbir zaman kurtulamadı. Marilyn Monroe 1953 yılında "Milyoner Avcılan" (How to Marry a Millionaire) ve "Niagara" filmleriyleyıldızlaşmış, "DönüşüOlmayan Nehir" (RiverofnoReturn, 1954)," Yaz Bekan " (The Seven Year Itch, 1955) ve "Otobüs Durağı" (Bus Stop, 1956) gibi filmlerle Hollywood'un en çok para getiren kadın oyunculan arasına girmişti. TRT'nin ve özel kanallann birçok kez sunduğu bu filmler kışkırtıcı güzellikte, Güney ve Çirkin Kral Yakın zamanlarda son derece kindar ve cahilane saldınlara uğrayan Yılmaz Güney (1931 1984) Marilyn Monroe gibi, belli bir tiple üne kavuşmuştu: "Çirkin Kral"... 196O'lı yıllar boyunca Yılmaz Güney'e büyük ün kazandıran bu tip, türkülere, efsanelere konu olan halk kahramanlannın modern bir varyasyonuydu. Çirkin Kral bazen eski çağların bir savaşçısı, bazen iyi kalpli birkanun kaçağı, bazen de bir kovboy olarak, birçok filmde anlatılan serüvenleriyle izleyicisini peşinden sürükledi. Hemen aynı yıllarda Sean Connery de 'James Bond' tipiyle ün kazanmaktaydı. Connery ve Güney klişe tipleri canlandırmalanna rağmen, üstün oyunculuk yetenekleriyle rollerineinandırıcılıkvekimiderinlik Canlandırdığı rollerdeki gibi aptal bir sanşın olmadığtm, seyirci o intihar ettikten sonra anladu.