24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMHURİYET DERGt Uzun yıllar taşrada yaşadı. Hiçbir zaman öne çıkmadı. 1950'liyıllarda Türk resmi yeni ufuklara açılırken o sessizce ortalıktan çekildi. Türkiye bir ressamını, Saim Özeren'i keşfediyor. Saim Hoca ıçın MURATURAL "Artist doğmuş insanlara has bir istidat taşıyan Saim'in uğradığı hazin akıbet.. kulaktan kulağa dolaştı, adı sevgi ve saygı ile hafızalarda yer aldı. Saim bir sembol oldu. Tahsil senelerini Sanayii Nefıse'de heba eden (harcayan), içtimai bünyemizdeki yabancı ve tufeyle (asalak) bir unsur gibi ancak nefes alabilen veya boğulan nice büyük istidatlan (yetenekleri) o temsil etti." MahmutCuda, 1940yılında,arkadaşıressam Saim özeren içinbunlan yazmıştı. Saim özeren o sırada, uzun bir taşra yaşamından sonra lstanbul'a dönmüş ve Kadıköy Birinci Ortaokulu'na resim öğretmeni olarak atanmıştı. Neydi Saim özeren' i kuşağının ki o kuşak bugün Cumhuriyet sonrasının modern resmin kurucusu ilk kuşaktı sembolü haline getiren? 1900 yılında lstanbul 'da doğan Saim Özeren, 1915yadal6'da,henüzl516yaşındayken Sanayii Nefise Mektebi Âli 'sinin (Güzel Sanatlar Yüksefc Okulu) kapısından içeri girerken Türk resminde de yeni bir dönetn başlıyordu. O zamana kadar yabancı hocalann yönetiminde klasik bir eğıtim veren Sanayii Neflse'de Avrupa'da eğitim gören Osmanlı uyruklu hocalar görev ahyordu. Bu genç hocaların içinde özellikle Çallı Ibrahim, Paris'ten beraberinde getirdiği yeni renklerle, yeni fırça süruşü, doğaya, daha çok da lstanbul 'a izlenimci bakışıyla ve yaşamıyla gençlerin ilgisini çekiyordu. Saim özeren okulda kısa sörede parladı, Çallı 'nın gözde öğrencilerinden birisi oldu. Genç Saim özeren' in resim dünyasındaki parlayışını değiştiren olay, 1924 yılında yaşandı. Osmanlı döneminde Avrupa'ya resim eğitimı için öğrenci gönderiliyordu. 1923'te, Cumhuriyet kurulduktan sonra Darülfünun öğrencileri gibi Sanayii Nefise öğrencileri de heyecanla Ankara'dan gelecek Avrupa sınavımüjdesibekliyorlardı.Buhaberbütün yaşamlannı değiştirecekti. Avrupa'daki resim sanatını tanıyacaklar, çalışacaklar, sanatlarını geliştirecekler, lstanbul'a döndükten sonra, Çallı ve arkadaşlan gibi, Akademi'de ve çok kısıtlı olan sanat çevrelerinde etkili olabileceklerdi. Aksi halde gelecek onlar için belirsizdi. Hepsi 810 yıldır Sanayii Nefise 'deydi. Artıkçalışmalangerekiyordu. Bu durumda onlan bekleycn Anadolu'da bir ilkokul (o zamanlarda ılkokullarda da ders öğretmenliği vardı) ya da ortaokulda resim öğretmenliği bile olsa resim dışmda başka birçalışmayı sanatlannaihanet olarak görüyorlardı. Nihayet Ankara 'da beklenen haber geldi. Avrupa'ya öğrdhci gönderilecekti. Ancak listede Sanayii Nefise yokru. Bu durum Sanayii Nefise öğrencileri arasında büyük bir hayal lonklığı yarattı. Yapılan başvurulardan bir sonuç çıkacak gibi görünmüyordu. Sonunda Ankara'ya Maarif Bakanlığı'na ve Darülfünun Emini (rektörü) Ismayil Hakkı Baltacıoğlu'na doğrudan başvurdular. Baltacıoğlu'nun çabalanyla Sanayii Nefis de listeye alındı. Beş öğrenci gönderilecekti. Bu kez "Avrupa Konkuru" heyecanı başladı. öğrenciler önce dil smavuıa girecek, ardından verilen bir konu üzerinde yağlıboya bir resim yapacaklardı. Jüri resimleri derecelendirecekti. Sınav sonuçlan herkeste şaşkınlık yarattı; Saim özeren kazanamamıştı. Mahmut Cuda olayı yıllar sonra şöyle değerlendirecekti: "Nasılolmuştudamüsabakayıkaybetmişti. Omitlerimiz hilafına çıkan menfi netice bizi şaşırttığı kadar Saim'i de sarsmıştı." Cuda "körtalihincüvesi değildi" derken bu sonuçtan "birilerini" sorumlu tutuyordu. Bu "birileri", herhalde jüri üyeleri, yani Çallı da dahil olmak üzere hocalanydı. Arkadaşlan, Avrupa 'ya giderken o iki sene sonra Sanayii Nefise'ye devam etti. 2526 yaşındaydı. Babası ölmüştü, annesinin dul maaşı ile geçiniyorlardı. Bu iki yıl onun için çok güç geçmiş olmahdır; bir yandan maddi sıkıntılar bir yandan da Sanayii Nefise'de "Çallı 'nın veliahtlığı"ndan sıradan bir öğrenci haline geliş. Bu zor koşullara karşın iki yıl direnmeyi göze almasının nedeni ikinci Avrupa suıavıydı. 1926'da Avrupa sınavı yapıldı. Saim özeren bu kez kazandı, ancak "gözü bozuk olduğu" gerekçesiyle gönderilmedi. Bu onun için düşlerin sonu demekti. Artık yaşam bütün katılığı ve gerçekliği ile karşısuıdaydı. Açılan bir ortaokul öğretmenliği sınavına girdi ve kazandı. Erzurum 'a resim öğretmeni olarak atandı. Onun için artık taşra yaşamı başlamıştı. O sıralarda Anadolu yaşamı, her ne kadar Cumhuriyet ideallerinin coşkusu sürüyor olsa da Istanbul'dan kopan, dahası Paris'teki atölyelerden gelip ayağının tozu ile Anadolu'nun ücra bir kentine atanan ressamlar için çok güç olmahydı. Saim Özeren 1926 Mayıs ayında Erzurum'a gitmiş, kenti tanırken aynı zamanda resim de çalışmıştı. Güç bir yolculuğu göze alarak lstanbul'a geri dönmüş ve ağustos ayında açılan Galatasaray Sergisi 'ne, yukarda sözü edilen Elif Naci 'nin beğendiği resmi vermişti. Erzurum'a döndüktan sonra da resim yaptığı 1928 yılında Erzurum 'da açtığı, ki Anadolu 'da açılan ilk resim sergilerindenbiridir, sergidenbüiyoruz. Bu sergiyi gezen Maarif Vekili Mustafa Necati Bey sergiden bir resim almıştı. Bu resim bugün Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi'ndebulunuyor.Bundan sonra 1938yılına kadar Saim özeren 'den bir haber alınamadı. Bu sırada Avrupa'dan dönen arkadaşlan sanat tarihimizde çok önemli bir yere sahip olan Müstakil Ressam ve Heykelnraşlar Birliği'nikurmuştu. Saim özeren 1930 yılında Trabzon'aatandı. Erzurum'dayken muhtemelen annesine gönderdiği bir fotoğrafin arkasına yazdığı notta, taşra yaşamının boğuculuğunun etkisiyle: Allah razı olsun Hikmet Hanım ve Hamdi Bey'den (muallim mektebi müdürü). Burada bu aile de olmasa sıkıntıdan patlardım" diye yazmıştı. Yazlan gittiği lstanbul 'da arkadaşlannı aramıyordu. îrzurum 'da Manzara, 1928. Saim özeren 'in Erzurum 'da açttğı ilk kigisel sergisinden.. Çocuk.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle