07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

19TEMMUZ 1998. SAYI 643 yolunun kimbilirbilinmcyen negibibaşka özellikleriortayaçıkacak. GökçepınarKöyü'nüngüneyinde.kayalık bir tepeninüzerinde eski bir gözetlemekalesininyıkıntılanuzanıyor. Doğusundançıkış olanağıtanıyankayalıktakarşınıza önce bir kule ve kuley i kuzeye doğru takip eden duvarlarçıkıyor. Kaleninbatıtarafında,doğudak ine oranla daha sağlam görünen ikinci bir kule daha var. Ikisinin ara yerinde, Seher Türkmen' in tanımıyla bir Bizans dönemi kilisesi...PaulkaleninHellenistikDönemeait olabileceğini belirtti. Scher ise, kalcnin tüm PamfilyaOvasf na hakim olduğunu ve Sillyotı Antik Kentini rahatlıkla gördüğünden yolaçıkarak burasının Sillyon'lahaberleşme amacıgüttüğünüdüşünüyordu. Bildiğimkadanylayerlihalkarasında"Asarkaya"diye adlandınlan kale, turizm envanterindc geçmiyor. Kale, ortalama 500600 metreden AntalyaSerik ovalarını seyretmeye olanak tanıyor. Akdeniz'ibilegörmckmiimkün.O haldc böylesine manzarali bir tarihi kaleyi kaderine terketmek tarih ve topl um sevgisiyle pek bağdaşmıyor. Gökçepınar'a ek olarak birde bu kaleyi ve içerdiği panoramayı görmek ekibi fazlasıyla memnun etti. den birinin yardımıyla bulabilmiş. Soğanlı tarafındaki tünel kuyusuyla Kısık Kcmeri arasında 300 metre kot farkı var. Bu yamaclardan aşağıya irtifa yitirerek geliyor, sonra kcmerlcrlcgeçipdereninkars,ıtarafınaatlıyordu. Dağın altından geçen tünel bugün hâlâorada. Ortayaçıkartılması belki arkeolojide önemli birolay olacak. Gökçepınar'la kuyu arasındaki kot ise 62 m. Ayrıca Kısık Deresi, kemcrlcrin 200500 metre aşağısında, güneyindc büyük birdoğal havuzoluşruruyor. Birkaç metreden dökülen küçük şclalesiy le harika görünüme sahip havuzcuğun derinliği yerel halka göre 30 metrey i geçiyor. Paul, ucuna taş, bağladığı bir ipleölçmcycçalıştığıhavuzcuğunderinliğini 810 metre olarak belirleyebildi. Köylülcr ise en derin noktanın orta kesimlere düştüğünü söy lediler. Halk arasında "Gökbüvet" diye adlandmlanhavuzcuk, önemli bir turizm potansiyeline sahip. ' 19 PAZARIN PENCERESINDEN Orf ve adetlerin globalleşmesi SELÇUK EREZ M Aspendos'un su kemerieri Kısık Kcmerleri'niaşansu,kayalıkdoruk "Hacıkayası(609)"nınoldukçagüneyinden tünelle geçerek Serik "Sarıabalı Köyü" yakınlarındaki "Incegedik Tepesi (206)"ne ulaşıyordu. Belki tamzirvesinedeğil. Incegedik'le Aspendos Akropolü arasındaki mesafc Paul'c göre 1670m. Düz olan bölgede eskiden göl bile varmış. Suyun, denizden 15 m yüksekliktcki ovayı katedip 60 metredeki Akropol'e ulaşması zorduveçokayrıntılıteknikçalışmagerektiriyordu. Galip Büyükyıldırım'ın Antalya Bölgesi Tarihi Su Yapıları kitabına göre bunun için 30 m tabandan, 45 m de deniz y üzeyinden yüksekliği olan iki kule inşa edilmiş. Bugün bile görülebilen kulelerden biri kuzeyde.diğeri güneyde. Aralarında924 m'lik mesafe var. Vadiden taş borularla gelen basınçlı su bu kuleler içinde yükscltilerek normal atmosfer basıncına düşüyor, ardından alçalıp Akropol'e değin basınçlı olarak yoluna devam ediyor, sonunda da Akropol 'de serbest yüzeye çıkıp Bizans Bazil ikası'nın güneyindeki çeşmedcn akıyordu. Kulelcrinbir zamanlar bugünkü hallerinden 15 m daha yüksek olmalarıyla böylesine akışın mümkün kılınabileceği teorisi günüınüzdeki en sağlam görüşlerden biri. Paul ve Susanna, Aspendos Su Yolları üzerine gerçekleştirdikleri çalışmalan tamamlayıp Hollanda'yadöndüler. Hazırlayacakları doktora tezinin bir döncme ait giz'i gün ışığınaçıkartacağı KısıkSuKemeri Öğleden sonra Gökçepınar'dan aynlıp tekrarSerik'edöndük.Serik'tenyolakoyularak kısasürcdc"Deniztepesi" Köyü'ne varıp, oradan kuzeye birkaç kilometre devam etmemizin ardından Aspendos Su Yolunun cn önemli nirengi noktası "Kısık Su Kemeri"nin yanına ulaşmıştık. Kısık Kemeri'ninonyıl önce çekilen bir fotoğrafı Paul 'de bulunuyor. Ne yazık ki aradan geçen on yılda kimbilirhangi ncdcn yüzünden batıdaki bölümleri göçüp gitmiş. Kısaeaonyılın ardından geldiğimiz Kısık Kemeri'ni fotoğraftaki gibi bulamadık. Kemer Kısık Deresi'ni doğuya aşıp, üzerinde taşıdığı suyun Aspendos'a götürülmesinde kilometre taşıydı. 1993 yılındaburada büyük orman yangını oldu. Yüzlerce hektar çam ormanı,azgınalevlerdekülolupgitti. Belkio orman yangını kemerlere de büyük zarar vcrmişti. Yangından önce yemyeşil bölge şimdiçıplak.Sadecedereyatağıçevresinde biraz orman alanı kalmış. Tünel kuyusu Paul, iki yıl önce geldiğinde Kısık ile Aspendos arasında bir tünel kuyusu daha bulduğunu söy ledi. Onu da, yöredeki, köy lüler P. Kessener, S. Pıras, S. Türkmen, M. Stitz ve K. Güneş Gökçepınar'ın başında. aurice Messegue'nin "Hayat Veren Şifalı Otlar" kitabında (Milliyet Yayınları), "firavunların piramitlerin yapımında çalışan tutsaklara her gün sarmısak yedirdikleri, o zamanlar çocukları parazitlere karşı korumak için de boyunlarına ipe dizilmiş sarmısaktan yapılmış kolyeler takıldığı" belirtilmiştir. Burhan Günaysu'nun çevirmiş olduğu bu eserde Tanrı Hermes'in insanları domuz yavrularına çeviren büyücü Circe'nin büyülennden sakınması için Ulisis'e de sarmısak önerdigi aktarılır. Görülüyor ki kapılarımıza, arabalanmıza, hatta bazen çocuklarımızın omuzlarına tutturduğumuz kem göz savan nazarhklarda yer alan sarmısağın bu konudaki yararının öyküsü ise Yunan'a hatta eski Mısır'a kadar uzanır. Herodot'un "Tarihler" adlı yapıtında birçok davranışımızın, inancımızın kökenlerini açıklayacak bölümler vardır: "Mısırlılar, Makedonyalılar gibi büyüğe saygı gösterirler. Gençler, kendilerinden yaşlı birini görünce yana çekilir, kalkar yerlerini onlara verirler." "Bir Babilli erkek, eşiyle cinsel birleşmede bulununca kendini tütsüler; eşi de aynı şeyi yapar. ^ Sabah erkenden yıkanırlar. Yıkanmadan önce hiçbir şeye el sürmezler." "Kolşiyalılar, Mısırlılar ve Habeşıstanlılar eskiden beri çocuklarını sünnet ederler. Fenikeliler ve Filistinli Suriyeliler bunu Mısırlılardan öğrenmişlerdir. Termodon ve Partenius ırmaklarına yakın oturan Suriyeliler ve komşuları Makronyalılar ise bunu kısa bir süre önce Kolşiyalılardan öğrenmişlerdir. Bunların dışında başka ülkelerde sünnet uygulanmaz. Mısırlıların mı Habeşlerden yoksa Habeşlerin mi Mısırlılardan görüp öğrendikleri konusunda pek bir şey söylenemez. Zira bu pek eski bir töredir. Mısırla alışverişte bulunan ülkelerin bu usulü Mısır'dan öğrendikleri kesindir; Fenikeliler, Yunanlılarla yoğun bir şekilde alışverişe başladıktan sonra bu Mısır adetini terketmeye, çocuklarını artık sünnet ettirmemeye başlamışlardır." "Mısır'la Titinis Gölü arasında yer alan Libya'da domuz beslemeyen ve inek eti yemeyen göçmen kavimler vardır; bunlann domuz eti yemememelerinin ve inek beslememelerinin nedeni, Mısırlılarınkiyle benzeşir: Siren'de bile kadınlar Mısır tanrısı Isis'e saygısızlık olmasın diye inek eti yemezler. Barka'da da hem inek hem de domuz yenmez." M.N. Bouillet, 1928'de Paris'te "Librarie Classique Elementaire" tarafından yayımlanmış olan "Dictionnaire Clasique de l'Antlquite" adlı eserinde, güreş sporunun başlangıcının Hercule'e dayandığını, sonra bir süre ihmale uğrayarak olimpiyat oyunlarıyla beraber unutulduğunu, ancak Isa'dan 708 yıl önce düzenlenen 18'inci olimpiyatta güreşe yeniden yer verildiğini belirtir. Bouillet'e göre o çağlarda güreşçiler vücutlarına yağ sürerlermiş. Bu yağ vücutlarına bir kıvraklık verir ve sağladığı kayganlık, rakiplerin işini güçleştirirmiş. Aslında eski Yunan Mitolojisi'ne göz atarsanız orada bahis konusu edilen yüce yaratıkların bizim Kırkpınar kurallarına uyduklarını görürsünüz: Rakiplerini pes ettirmek için ayaklarını yerden kesmek, üstüne bastıkları zeminden ayırmak yeterliydi. S. von Aulock'un "Sylloge Nummorum Graecorum" adlı eserine bakarsanız antik Yunan sikkelerinde bu güreşimizde uygulanan oyunların çoğunun resmedildiğini görürsünüz. Homer'in Odisey'inde Odiseus'u uzun süre adasında alıkoymuş olan yarı tanrımsı cadı Circe, nihayet ayrılış saati gelince ona, "Kuzey rüzgârı seni bir yere götürecek; oradan yürüyerek Akeron'a varacaksın. Bir çukur kaz ve çevresine ölülerin ruhu için önce süt, sonra şarap, sonra da su dök!" der. Odiseus'un oğlu da babasını aramaya gittiğinde yola çıkmadan tanrılar işini rastgetirsin diye şarap döker Bunları okudukça yola gidenln ardından su dökmenin nerelerden kaynaklandığını anlar gibi oluyoruz! Çin Mitolojisiyle ilgili kaynaklara bakarsanız, o ülkede bahar gelince Yangtze Irmağı'nın timsahlarının çiftleşmek için çığrıştıklarını okursunuz: O zaman, Güney Çin Denizi'nden esen rüzgârların taşıdıkları bulutlar gelir ve bu bulutlardan dökülen yağmurlar, berekete yol açarlarmış. Çinliler, bu nedenle su canavarı olarak belledikleri timsahların yağmur getirdiklerine inanırlarmaş. Peki, bu uğurlu yaratıkları, o bölgeye çeken neymiş? Çinlilere göre su perileri! Ancak, bazen sıradan kadınların da bu canavarları baştan çıkarabileceklerine de inanılırmış. O çağlarda, derede yıkanırken canavarlar tarafından gebe bırakılmış kadınların sayısı çokmuş: Bu kadınlar kınanmaz, bilakis, bu birleşmeden kahramanların doğacağına inanıldığından sevlnilirmlş. Zaman zaman hamam suyundan gebe kalan kızların öyküsü gazetelere yansır. Nesebi belirsiz bu gebelıklerın böyle binlerce yıl öteden, Çin'den gelen esintilerle hoşgörüyle yorumlandıkları anlaşılıyor. Manisa'nın ünlü Mesir Bayramı, Nevruz günü kutlanır. Iran kültürünün etkisi bahis konusudur. Anadolu'da kutlanan bahar bayramlarının Paskalya yortularına rastlayanları da vardır. Bugün Bolu bölgesinde, Mudurnu'da "Betnem" denen bir bahar bayramı kutlanır. Kelt aslından gelen kavimlerde "Beltane" denen bir bahar bayramı vardır. Ankara civarında bir zamanlar Galatlar'ın yerleşmiş oldukları göz önünde tutulursa oranın çocuklarının kutladıkları "Betlem" şenliklerinin bu eski Kelt bayramının bir kalıntısı olabileceği Pertev Naili Boratav tarafından 1973'te yayımlanmış "100 Soruda Türk Folkloru" kitabında ileri sürülmüştü. E. VVİIIİam Lane'nin 1908'de basılmış "Modern Mısırlıların Örf ve Adetleri" adlı bir eseri vardır. Şu bilgiler yer alır bu yapıtta: "Araplar cinlere inanırlar. Binbir gece masallarında çöllerde fırtınaların oluşturduğu girdaplardan cinlerin çıktığı anlatılır. Mısırlılar, çölde kum bulutu görünce, içlerinden çıkabilecek cinlerin kötü etkilerinden kurtulmak için "hadid ya meş'um!" derlermiş. Yani "Demir, ya meş'um!" Çünkü, demirin cin kaçırıcı, cinsavıcı bir etkisinin bulunduğuna İnanılırmış. Çocukluğumuzda annelerimiz, yazları Samyelinin esip kötülüklere yolaçabüeceğine inanır ve bu olasılığı önlemek için mayolarımıza pasiı demir parçalan asarlardı. Bunu hâlâ yapanların bulunduğunu öğrendim. Sünnetten sarmısağa, gusul aptestinden yağlı güreşlere, hamamsuyundan gebe kalmaktan Samyeline, seyahate gidenin arkasından su dökmeye kadar her türlü tutum ve davranışımızın kökenlerini aradığımızda aynı sonuca ulaşıyoruz: Halikarnas Balıkçısı'nın yerden göğe kadar hakkı var; Ortadoğu'dan Balkanlara uzanan Akdeniz çevresi olağanüstü bir harman yeridir. Burada harmanlanan sadece çevresel kültürler değil, aynı zamanda kıtalar ötesinden Çin'den, Avrupa'nın uzaklarından gelen etkilerdir.. O halde çocuklarımıza, yüzyıllardır süregelen bu yoğun kültür alışverlşi sonucunda oluşmuş ve yakınuzak komşularımızla paylaştığımız ortak niteliklerimizi anlatmak yerine, eski savaşlardan arta kalan düşmanlıkları vurgulamak ne yanlış bir tutumdur! Örf ve ananelerimizi, kendimizi çevreden ayırmak için istismar edeceğimize bunlardaki evrenselliği kavramanın, örf ve adetlerin, gerçekte ticaretten yüzyıllardan önce globalleşmiş olduğunu anlamanın zamanı çoktan gelmiştir!^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle