Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 EYLÜL 1997. SAY1 599 Makinelerinin yansını müzeye getiremediğini söylüyorNakipoğlu. "Makinelerintamamını inceleyip gruplandırma yapamadım, bu en büyük eksikliklerimizden biri. Müzemizde, bu işe gönül vermiş ülkclerin tümünün ürettiği markalarneredeyse mevcut. KoleksiyonumuntamamınıTürkiye'den aldığım makinelerlc oluşturdum. Sadece Kıbrıs'tan dürbünlü fotoğraf makinesi almıştım" diyorvegülerekekliyor, "Paparazzilik yapmak için." Her makinesinin bir alış öyküsü var. "Koleksiyonunu devraldığım arkadaşımla bir gün Topkapı 'da Bitpazan' nı gezerken, 1910'ların 'Bike' marka,üçboyutlu fotoğraf çekebilen makinesini gördük. Ama makinenin sadece gövde kısmı vardı, önde lensin takılı olduğu metal böl üm yoktu. Onu çok uygunfiyatasatınaldım. Aynı haftayineişten kaytanp Kadıköy Bitpazan 'na gittik arkadaşımla. O, makinc satın alırken ben de etrafa balcınıyordum. Derkentezgâhtabenimhafta sonu aldığım makinenin mercek bölümünü gördüm. Hemen sessizce arkadaşımagösterdim. Satıcıya da belli etmemeye çalışıyorum, ona ihtiy acım olduğunu anlarsa çok para ister diye. Iki tane mercek bulmuş, üzerinde bir yay, ilginç olur diye tezgâha koymuş. ' Yabunedir?' diye sordum. Arkadaşım, 'bilmiyorum' dedi. 'Verbakahm' dedik, aldık baktık, gerçekten benim makinenin parçası. Satıcı da bi Imiyor ne denli önemli olduğunu. Aldıklarımızınyanındaoparçayıbizebedavaverdi." kinedeyiz. Bunlan en ince aynntısınakadar yazmakzorundaydik. Küçücük vidalarıbile bizim için önemli, çünkü internete getireceğiz. Bu sayede sadece ülkemizdc degil, tüm dünyada fotoğrafa meraklı insanlarla haberleşme şansımız olacak." 3 yıldır IFS AK üyesi olan Nakipoğlu, fotoğrafçı arkadaşlannın müzeye gerekli ilgiyi göstermediklerindenyakınıyor. "Fotoğrafçı arkadaşlanmın çokheyecanlanacağını düşünmüştümoysahiç ilgilenmediler. Davet etmiş olmama rağmen müzeye gelmediler. Fotoğraf dünyasından olumlu ya da olumsuz hiçbirtepki almadım. Herşeyi 'acabanasıl olur?' diye diye kendi imkânlanmla yaptım." Yine de, Fethi Izan, O. Cem Çetin ve Mehmet Bayhan gelmiş. Birlikte oturup müzenin eksiklerini konuşmuşlar. Bir müze kataloğu hazırlanmasına karar verilmiş. Müzenin en ilginç köşesi olan 'Istanbul Hatırası' bölümününkuruluşunuşöyle anlatıyor: "6O'lı y ıllardan bu yana îstanbul 'da adliyelerde, tapu dairelerinde alamünit makinelerle şipşak fotoğraf çeken yerler vardı. 'îstanbul Hatırası' hep akıllardadır 'S' ve 'B'si ters eski perdesiyle. Benim de 25 yıllık eski bir kadife perdem vardı. Bir de şipşak makine olunca böy le bir köşe yapma zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıktı. Müzenin bir parçası bu. Tabii daha bir sürü eksiğimiz var. örneğin bir stüdyo kutmayı düşünüyoruz. Karanlık oda kurup müzeye gelenlerc fotoğrafın basılma aşamasını göstereceğim. Insanlarmüzeyi gezerken fotoğrafkonusunda gerçekten bilgilenmeli." Müteahhit Hilmi Nakipoğlu, hiç iddialı olmayarakbajjladığımüzecilikteiddialıbiryola girmiş." Bir fotoğraf okulukurmayı düşünüyoruz. 3 yıldır tFSAK üyesi oldugumu söyledim, orada tanıdığım bir sürü fotoğrafçı var. Bu projeden onlara da söz ettim, olumlu karşıladılar. Zaten ilköğretim okulu oldukça geniş, bu proje için birkaç sınıf ayırmak hiç de zor degil. Eğcr kurulursa bu da Türkiye'nin önemli fotoğraf okullanndan olacak." Nefus Nakipoğlu Eğitilebilir Zihinsel özürlülcr ilköğretim Okulu'nun kurucusu Hilmi Nakipoğlu, okulu da en az müze kadar düşündüğünü söylüyor. "Burayı Milli Eğitim' e bağı şlayacağım ve müze için kira ödeyeceğim. Aynca müzeden elde ettiğim tüm gelirdeNefusNakipoğlu Eğitilebilir Zihinsel Özürlüler ilköğretim Okulu için" di BAŞKENT GUNLERİ Doğa çelişkiyi affetmiyor MÜŞERREF HEKİMOĞLU M 3500lirayaLeica... Bir Leica'yi satın alışını hâlâ unutamamış: " 1980 yıhnda 25 bin liraya bir Leica gördüm. Çok pazarlık etmeme rağmen 20 bin liraya indiremedim. En son 22.500 istedi bcn de almaktan vazgeçtim. Iki gün sonra o makinenin aynısını bir fotoğrafç ı arkadaşımın stüdyosunda gördüm. Arkadaşımla sohbet ederken müşterinin biri elinde Leica'sıyla içeri girdi ve film taktırmak istediğini söyledi; 1940'larınbirLeica'sıonlarafilmtakmak çok zordur. Arkadaşım filmi takamadı, üstelik tırnaklannı da kırdı, en sonunda bana seslendi. 'Hilmi Ağabey bir dc sen dene' diye. Makineyi elime aldım. Filmi takarken sohbet koyulaştı. Adam Leica'sını satmak, "gelişmiş" bir makine satın almak istiyordu.' tyi dekimesatayım' dedi. 'Benalınm' dedimve 3.500 liraya o makineyi aldım. Buunutamadığım bir ahşveriştir." Camera Museum'daki en eski makine 107 yıllık. Dolaştıkça ilginç makinelerle karşılaşıyorsunuz. Çakmak şeklinde ve büyüklüğünde küçücük makinelerden tutun de koca sandıklı körüklü makinelerekadar. Körüklü makinelerinbirçoğu camekânlara sığmadığı için dışanda. Bircamekân, fotoğraf meraklılan için efsaneolanLcica'larladolu. Eneskisi 1 Şubat 1932 yılına ait. 51 adet Leica'sı olan Nakipoğlu, bunlann yalnızca 2 l'ini müzeye getirmiş. lçlerinde değeri yaklaşık 6 bin mark olan bir de altın kaplamah Leica bulunuyor. "1995'i 96'ya bağlayan bir yılbaşı gecesinde, \ lürriyet Gazetesi'ni karıştırıyordum. Bazen satılık cşya bölümünde fotoğraf makineleri oluyor. 'Leicalar' diye bir ilan gördüm, hcmen aradım. Meğersahibi Ankara'daymış. Makinelerin fiyatlannı bana fakslamasını istedim. Faksladı, sonra pazarlık ettik. O pazarlık sonunda R 4 Gold Leica'yı bana Ankara'dan postaladı." Nakipoğlu, müzede bulunan bilgisayarı göstererek internete de bağlandıklannı anlatıyor. "Çok ciddi bir işe giriştik. Mehmet Yurtkuran arkadaşım, kataloglar yardımıyla tek tek makinelerin kimlik tespitini yapıyor. Henüz 69. ma Hilmi Nakipoğlu 'nun bir araya getirdiklerL avi günlerde 27 Mayısçı dostlanmla buluşmak, anılarla, çağnşımlarla söyleşiler yapmak ayrı bir mutluluk verir bana. Çoktan politikanın dışındalar ama uzun yılların deney ve birikimiyle belli konularda ilginç yorumları var. Konuşurken rastgele bir olay ya da belli bir kişi gelir gündeme, konudan konuya geçilir, yakın tarihten bir sayfa aydınlanır derken. örneğin, Gökyüzünü Tanıyalım kıtabından söz ederken TÜBlTAK'ın kumluşuna yol açan bir liranın öyküsünü anlatır Sami Küçük. 1960'larda bir bütçe görüşmesinde bir liralık bir ödenek önerir. Simgesel bir öneri ama bir uyan. Gelecek yılın bütçesinde bilimsel araştırma ve yayınlara da bir bölüm ayrılmasını sağlayan bir yeşll ışık. Bir yıl sonra bütçe görüşmeleri yeniden başlıyor, bu kez ters bir öneriyle göze çarpıyor Sami Küçük. O bir liralık ödeneğin bütçeden çıkarılmasını istiyor. Üyeler şaşınyor o da gerekçesini açıklıyor. Biraz ODTÜJ'yüyeserten ilk rektör: Kemal Kurdaş alaylı! Bir lira iki lira da olamadığına göre bütçede yeralmasına gerek yok, diyor! Bu ögrencilere. önce şaşınyor, sonra Kurdaş'ı sözler doğrultusunda bir yaklaşımla saygıyla selamlıyor genç öğrenciler. TÜBlTAK'ın temeli atılıyor. Yıllar sonra ODTÜ de Kozak yaylası gibi çamlaıia Refahyol hükümeti döneminde o temeli yeşerecek demek. O yeşil denizden yine sarsmak için çaba gösterenler de başarıya geçtim geçen gün. Çamlar ve kayalar ulaşamıyor. Profesör Tosun Terzloğlu da arasında başka bir gezegende dolaşır gibi. başkentten ayrılıp Istanbul'a yerleşiyor ama Kaya değil heykel bunlar. Rüzgâr yeşil geride sağlam bir yapı, güzel ürünler şarkılar söylüyor dallarda, sonra o kocaman bırakarak TÜBİTAK konumunu, önemini heykellerin sesi geliyor, elleri, kolları kopar kanıtlayan çağdaş bir kuruluş artık. gibi kırılıyor, parçalanıyor. Bergama yollarına Sami Küçük, Kamil Karavelioğlu ya da döşeniyor, kimi de yurt dışına gidiyor, yeni Selahattin Özgür'le konuşurken sorarım her ellere, yeni biçimlere kavuşuyor. Heykele zaman. Neden anılarını yazmıyorlar? Siyasal dönüşüyor. Bir baş, bir kadın ya da soyut bir mozayiğin boşluklarını, yapıt, bir armağan oluyor karaları, akları belirtebilir o dünyamıza. Kimbilir hangi anılar. Kimi ekranlarda evde, hangi müzede yer yeralan yanlışlıkları alacak? düzeltebilir. Olayları Kozak çamlıklarında yaşamayanlara, dar açıda gezerken düşünürüm her kalanlara yeni bir ufuk zaman. Tatillerini Körfez'de açabilir. Kimi zaman geçirenlerden kaç kişi bu sessizce, gülümseyerek güzelliği gördü acaba. dinlerler bu soruyu. Zamanın Görseler daha çok sever, süzgecinde her şeyin yerine daha çok sahiplenirler bence. oturacağını söylerler. Haksız Siyanüriü altın olayına da da değıller, tek başına 1961 daha çok tepki gösterirler. Anayasası da tüm Yaşamı solduran bir yozlaştırma çabalanna karşın politikaya ödün verenleri de yeterli belge bence. Elbet bir daha iyi yargılaıiar. de yaşamları var. Kimden Bergama'nın binlerce yıllık yana olduklarını, yıllar tarihinde en karanlık günlerin boyunca neler için yaşandığını söylüyor kimi savaştıklannı güzel yansıtıyor. Tosun Terzioğlu dostlanm. Günleri altın 27 Mayıs Devrimi'nden sonra tanıdığım bir kapatıyor! Ankara da hayli bulanık başka kişi daha var mavi Körfez'de Kemal görünüyor bu karanlıkta. Parlak sözlere Kurdaş. Tatillerini Altınoluk'taki evinde karşın kesin davranış yok. Oy3a kesinlik geçırıyor. Arada bir karşılaşıyor, geçmişten gerekiyor. Ekolojik dengenin korunacağını gelecekten söz ediyoruz. Once Millı Birlık söyleyenler sözlerine hayli ters düşüyor. hükümetinin Maliye Bakanı, sonra ODTÜ Çelişik çizgiler sergiliyor. Ancak doğa Rektörü olarak tanıyorum onu. Çalışkan, çelişkiyi affetmiyor hiç! Yanlış politikalann üretken, yaratıcı kişiliğine, umutlu çabalanna faturasını çok acı Ödetiyor. Bugün değilse saygı duyarım. ODTÜ'nün taşında yann... Çocuklarımız, torunlanmız, yeni toprağında, çorak tepelerde yeşeren kuşaklar mutlaka ödeyecek o faturayı. ağaçlarda büyük emeği ve yüreği var. Böyle bir fatura oluşturmanın utancını Telefonla konuşurken güzel bir haber verdi duymamak için hepimize düşen görevler bana. Anılarını yazıyor, yakında var, yan çizemeyiz! yayınlanacak. Bence tam zamanında. Genç kuşaklar yeteri kadar tanımıyor onu. Bir süre Kuşağımın mutluluğunu daha derinden önce ODTÜ'nün vişne bahçesinde yaşanan duyuyorum giderek. Yaşadığım zaman bir olay da kanıtlıyor bu gerçeği. Tüm dilimini daha ilginç ve güzel buluyorum. Tüm ağaçlar, orman gibi, o vişne bahçesinin güzellikleri yaşadı benim kuşağım, babası da Kemal Kurdaş, ağaçlar yaşlanınca yokluklara karşın varolmanın mutluluğunu kesmek için izin isteniyor ondan. Yerine yeni duydu. Istanbul'un güzelliğini, Ankara'nın vişne fidanları, aynca üç bin çam dikmek yeni bir başkent olmasının coşkusunu, üzere kesim yapılıyor. Boşalan yere de ormanlann kül olmadan yeşermesini, sosyal amaçlı bir yapının temeli atılıyor. gerçek maviyi, gerçek yeşili tanımanın Temel atma töreninde Kemal Kurdaş da var. sevincini duydu. Denizin, dağların, ormanın Yanında rektör ve öteki görevliler, ilk harcı doğasını yaşadı. Insanın güzelliğini yaşadı atacak ama çukurda genç öğrenciler var. sonra. Güzel öğretmenler tanıdı okulunda, Vişne ağaçlarının kesilmesine tepki özveriyi yaşadı çevresinde, evinde. Bizden gösterıyor, temel atma törenine karşı sonrakiler bu mutluluğu hissedemiyorsa kim çıkıyorlar. Kurdaş çok duygulanıyor, vişne sorumlu. Tanık olduğumuz çirkinliklere, bahçesinin yeniden oluşacağını, aynca üç yozluğa, kıyıma, ödüne, yolsuzluğa tepki bin çam dikileceğini anlatıyor genç göstermezsek sorumluluktan kurtulabilir miyiz? +y